Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
17 pages
1 file
Yazın tarihimizin dünüyle bugününü karşılaştırdığımızda, yazın tarihimizde yer alan yazar ve şairlerimizin çoğunluğunun egemen oligarşik siyasal eğilimler ve kültürel paradigmalarla kavgalı olduklarını, muhalif bir tutum aldıklarını, kendi yazar dokunulmazlıklarını sanat ve estetiğin kökenleriyle örtüşen bir anlayışla kullandıklarını görürüz. Sabahattin Âli’den başlayarak, Nazım Hikmet’e, Yaşar Kemal’e, Orhan Kemal’e, Fakir Baykurt’a, Ümit Kaftancıoğlu’na kadar birçok yazarımız büyük acılar çekerek, adeta dişleriyle tırnaklarıyla savaşım vererek, hatta ölümü göze alarak yazın dünyasında yer almayı başarmışlardı. Leyla Erbil, Tahsin Yücel, Can Yücel, Nezihe Meriç, Bilge Karasu; Oğuz Atay gibi adlar da yine muhalif tutumlarıyla, iktidar karşıtlıklarıyla bilinmektedirler. Ahmet Arif, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Arif Damar da bu anlamda adları anılması gereken has edebiyatçılarımızdır. Günümüz yazın dünyasını soruştururken, 12 Eylül sonrası ünlenmeye başlamış yazarlarımızdan birçoğunun, dolaylı da olsa siyasal tartışmalara uzak durdukları, kültür dünyasındaki “hegemonyacı” eğilimleri görmezden geldiklerini söyleyebiliyoruz. Hasan Ali Toptaş, İhsan Oktay Anar, Hulki Aktunç, Ahmet Ümit, Ayfer Tunç ve daha birçokları böyle bir tutumu benimsemiş durumdadır.
KHADR SERVİCES, 2024
Koşan At Işık Ne sabâ dersem yaraşır sür’atlim sâ’ika Ki, seğirdirken ana sâyesi olmaz hempâ Bu at Cem kâmrân ki süvâr olsa rahşına Dârâ tutar şikârım peşrev inân verir hıza Ateşli âşkımı deryâlar söndüremez senî Noktam dâğı süveydâ dumânımdır devî Şohu Şenge Hivron Bablisok kavlin perî Nefesim İsâ gibi diriltir envârıma enverî Pâsbân olmuş bir ejderdir kalemin bekçi On beş mârıma ağzımda yılanındır ateşi Ederim düşmânı bir nokta ile şöhreti âm Veririm dosta bir harf tamâmlar ağzı tâm Tesbîhine dür-i Seb’al-mesânîdir sözüm Ukdesi rişdi râz-ı nihânîdir yanar közüm Araz madde dışındır görünmez güherim Rüzgâra âlemi gayb armağanıdır gecem Öyle bir cevher ki sâfîdir ammâ muttasıl Berk esîri nazar etse görmez rüzgâr asıl Âyet-i Nûn ve’l kalemde sîneme yâ hâsıl Hayvânî âb endîşemden tîr kemânî vâsıl Gururu aşkına düşmân tersinedir dünyâ Kehkeşân sinesini çâk eyledi adın Biryâ Kamber felekten çıkar eğri büğrü nemçe Arşı istiğnâyı himmet âsitânımdır pençe Hâmem ki nazmımı eder ola ihyâ midâd Ab-ı hayâta reşhası rûhı revan verir dâd Vahiy ile işler beyaz elim koynumda şâd Parmağımı oynatsam yedi beyzâm irşâd Kâ'inatın gizli sırrı âşikârdır gönlüm anda Aşk kıymeti bil âlem gayb armağanı bana Yedi ulduzu mîzân burcunda kopsa fırtına Vermezsen mihrimi çıkmaz rûh astral aya Yâ zemîni cennet olsa Kâ’be’yi ulyâ felek Yedi katı taşırdı Kâbe'yi kanadında melek Çıkarır mı Cebrâil âşk ilen bir kalp yemek Dördüncü kata gitse âşk döner Kâbe isek Afetin aynü’l kemâli reşk kâr etmez bana Sevdâyî ağzın akıtır defi çeşmin zahmına Len terâni nüktede âlem harîf kuşun bana Allah Allah diye derine vursan âşk mârına Her ne söylese cevâbı len terânîdir sözüm Laf ola beri gele deriz, gönüldendir gözüm Laf başka söz başka, âhir sözüdür ki kızım Eder nefsi vâhdetim binde bir ma'nâ nazım Laf u güzaf değil taşı gelin gediğe koyalım Gelin insâf edelim mikdârın sâhip-güftârım Ana teslim edelim, emrinde münkad olalım Gönül hâzinesinde kaleminle bekçi ejderim Enverî rüzgârım nokta kalbimden süveydâ Aklı evvell aklı külli Cebrâil bile güler bana Aklı Kül dîvâne hüsnü beyânımdır Mustafâ Ne kadar kazı Kibriti Ahmer çıkar meydâna Nutka gelsem bebek gibi İsâ gibi kundakta Süt emerim memesinden burak ki mutlakta Beyti ma'mûrdan ma'ânî hânumânı bulakta Kara mürekkep damcı bir gülşeni ağızlarda İsfahan'a gitse yılan Şeytân döner yurduna Serendip dağına inse âdem döner vatanına Cidde'de durmaz Havvâ gelir girer koynuna Unutmaz, avutamaz uyutamaz gelmiş nûna Öfkeler zarârdır, bârânı havâ bir şerer eyler Nûşîrevân vermese Hüsrev verir nûş beyler Hâcer'ül Esvedin cemâdâta mürebbî dilber Karadır a'mâ mâhiyyeti cennet diye öperler Işığın gölgesi olmaz yıldırım atımdır serdâr Sabâ rüzgârımda atı gölgesiz gulûvu bozar Aşk atı çâbuk çâlâk, hîç ne Ankâ ne Hümâ Tayyâr eder âlemi gözü yum açana dek dâ Atmış okunu gizletmez yayı şâir olan âşık Süngü kılıç hançer lâzım değil kalemin ışk Hâme câdû-zebân tîğ ü sinânımdır mızrak Sâf derler sahip-kırânımdır kudretlin yarak Cevherim sihir dükkânıdır ol sâzım mucîze Feyzim sevdiğime zebânı dehânı verir size Sözümde kesâfet yok Latiîe vardır bi dâne Mahsûlu bahri kâna veren râygân Rû câne Rû, Waterloo 5 Şubat 2024
SONÇAĞ AKADEMİ, 2022
Tüm hakları yazarına aittir. Yazarın izni alınmadan kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, çoğaltılması yapılamaz. Yalnızca kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı, toplumsal ve siyasî konulara önem veren bir edebiyat iken, yine aynı sebeplerden dolayı İkinci Abdülhamit Dönemi Türk edebiyatı, büyük ölçüde bireysel konular etrafında dönen bir edebiyat olmuştur. II. Abdülhamit döneminin edebî hareketleri Edebiyat-ı Cedîde ve bu cemiyetin dışında kalan çalışmalar şeklinde iki veçheden incelenebilir. Edebiyat-ı Cedîde topluluğu (1896-1901) içerisinde yer alanlar, kendilerini bu adla tanıtmışlardır. Bazı araştırmacılar bu topluluk etrafında birleştikleri derginin adına izafen oluşturulan edebiyatı Servet-i Fünûn Edebiyatı adıyla anmışlardır. 1884'ten sonra Türk edebiyatı, Muallim Naci ve Recaizade Mahmut Ekrem ekseninde yeni ve eski edebiyat taraftarları olmak üzere iki guruba ayrılmış, Muallim Naci 1884'te Tercümân-ı Hakîkat'te çalışmaya başladıktan sonra çevresinde klasik edebiyat yanlısı isimler toplanmış ve gazete eski tarz eserler veren bir mecraya dönüşmüştür. Ahmed Mithat bu durumdan haz etmediği için Muallim Naci'yi gazeteden uzaklaştırmış, Recaizade Mahmut Ekrem önce Zemzeme III (1885) ardından da Takdiri Elhan'da Muallim Naci'nin şiirlerini eleştirmiştir. Muallim Naci bu eleştirilere İmdâdü'l-midâd ve Demdeme'deki yazılarıyla karşılık verir. Bu tartışma ses getirince kimi şairler Naci'nin etrafında toplanmış ve Saadet gazetesinde birbirlerine nazireler yazmışlardır. Naci'yi destekleyen İsmail Safa, Menemenlizade Tahir, Cenap Şehabettin ve Tevfik Fikret bir süre sonra Recaizade Mahmut Ekrem'in tarafına geçmişlerdir. Recaizade Mahmut Ekrem ekseninde 1890'lı yıllardan itibaren Mirsad, Malumat, Mektep ve Maarif gibi dergilerde yazmaya başlayan gençlerin faaliyetleri Servet-i Fünûn topluluğunun kurulmasını hazırlamıştır, denilebilir. Abdülhak Hâmid Tarhan, Recaizâde Mahmut Ekrem ve Muallim Naci etkisinde şekillenen neslin bütün mensuplarının yeni bir anlayış peşinde oldukları görülür.
Tarihin sayfalarına mal olmuş isimler; kendi isimleri ve eserleri ile hak ettikleri yerleri nasıl aldılarsa günün sanatçısı da önce kendisi olacak ve sonra da eserleriyle bu günün tarihine damgasını vuracak.
20. yüzyıl, bir utanç abidesi olarak dünya tarihinin bugüne kadar en kanlı yüzyılı oldu ne yazık ki! Etnik, dini, siyasi, devrimci vb. içerikli sayısız çatışma, terörizm ve soykırım gibi vahşet örneklerine şahit olduk hep birlikte. Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı bloklarının sahip olduğu kitle imha silahları bütün bir insanlığı ortadan kaldıracak düzeydeydi. Evet, insan oğlu ve kızı olarak, Aydınlanma döneminden beri elde edilen ekonomik, bilimsel ve teknolojik alanlarda çok ileri aşamalar kaydetmiş olsak da, çatışma yönetimi, çatışma/uyuşmazlık çözümü, çatışmaların barışçıl dönüşümü konusunda hâlâ bir arpa boyu ilerleme kaydedememiş olduğumuz gerçeği ile karşı karşıyayız. Her ne kadar barış ve savaş temaları tarih boyunca tüm din, kültür ve etik tartışmalarının esas ilgi alanı olsa da, konunun sistematik ve bilimsel olarak ele alınmasının I. Dünya Savaşı’nın sonunda gündeme geldiğini görüyoruz. Çatışma/Uyuşmazlık Çözümü veya Barış Çalışmaları adı altında akademik bir disiplin haline gelmesi ve üniversitelerde ders olarak okutulması ise, II. Dünya Savaşı’ndan sonrasından sonra olanaklı olmuştur. Bu durumda bile, ilk lisans ve yüksek lisans ders programlarının müfredatları daha çok savaşlar ve bunlar sonucunda oluşan vahşet ve yıkımın sebep olduğu hasarın tespitini, tazminini ve savaş sonrası düzenin normatif boyutlarını ele alacak şekilde oluşturulmuştu. Araştırmacılar, ancak zamanla, Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra savaşın, şiddetin ve baskının nedeni ve nasıl ortadan kaldırılacağına ilişkin konulara ağırlıklı olarak yönelmeye başlamışlardır. Artık savaşa ve fiziksel şiddete yol açan şartların neler olduğuna ilişkin araştırmalar her geçen gün artmaktadır. 21. yüzyılın başında olduğumuz bu dönemde, insanlık olarak acilen öğrenmemiz ve geliştirmemiz gereken en önemli kabiliyetlerden biri, savaşa ve şiddete dair zihniyetimizi, düşünce tarzımızı radikal bir şekilde değiştirmek; bireysel, toplumsal, yerel, ulusal ve uluslararası olmak üzere her bağlamda ve her düzeyde sorunların, uyuşmazlıkların ve çatışmaların yapıcı ve barışçı araçlarla çözülmesi yollarını bilimsel ve çok-disiplinli yöntemlerle öğrenmek ve öğretmek olmalıdır. Her ne kadar geleneksel sosyal bilimler şiddet ve çatışma konularını kendi disiplinleri içinde araştırma konusu yapmış olsalar da, bunların her birisi insan davranışının kendi ilgi alanlarına giren dar bir kesiti ile ilgilenmişlerdir. Örneğin, tarihçiler daha çok çatışmaların tarihini; psikologlar insanları tek tek şiddete veya şiddetsizliğe götüren şartları; sosyal psikologlar, sosyologlar ve antropologlar şiddet-grup dinamiği X ve şiddet-sosyal davranış ilişkilerini; siyaset bilimcileri ulusal veya uluslararası seviyedeki siyasi örgütlenmeleri; felsefeciler ve din bilimcileri ise çatışmaların ahlaki ve dini mahiyetini ve şiddetten nasıl ve neden kaçınmak gerektiğini araştırma konusu yapmışlardır. Biyologlar, zoologlar bile esasen insan doğasına yönelik şiddet üzerine araştırmalar gerçekleştirmişlerdir. Ancak çıkış noktası olarak artık çatışma, şiddet ve savaştan ziyade, barış ve barışa ulaşmanın yolları, çatışmaların barışçıl çözümü olabilecek disiplinlerarası ve çok-disiplinli yaklaşımların üretilmesi, tartışılması ve uygulanması gerekmektedir. Bu da ciddi bir zihniyet ve paradigma değişikliğini gerekli kılmaktadır. Günümüzde bu ihtiyacı karşılama iddiasında olan akademik, bilimsel disiplin açılımı Barış Çalışmalarıdır.
ULUSLARARASI ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ VE BARIŞIN TESİSİ, 2023
Bu kitap, birey-birey, grup-grup, şirket-şirket vb. uyuşmazlık ve çatışma çözümlerinden ziyade uluslararası çatışma çözümleri ve barışın tesisi konularına yoğunlaşmıştır. Özellikle, üniversitelerin uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, kamu yönetimi, tarih, psikoloji, sosyal çalışma ve sosyoloji bölümleri başta olmak üzere, ilgili alan yazının diğer alanlarına da önemli bilgiler sunma amacındadır. Bu temel amaçtan hareketle kitap, 16 ana bölümden oluşturulmuştur.
ÖZET Fert ve toplum hayatında barışın mı yoksa savaşın mı hâkim olacağını belirleyen şartlar sadece politik, ideolojik, ekonomik ve askeri değildir. Bu soru askeri, ekonomik ve politik olduğu kadar, kültürel ve ahlakidir de. Fert ve toplumun kültür ve ahlakını belirleyen en önemli unsurlardan biri de sanattır. Bütün yazılı, sözlü ve görsel biçimleriyle sanat, toplumun kültürel ve ahlaki kodlarının belirlenmesinde ve dönüşmesinde önemli roller üstlenmektedir. Bu rol, ekonomi ve politikanın aksine kendini pek toplumsal hadiselerin yüzeyinde göstermemektedir. Bilakis sanat fert ve toplumun en ücra hücrelerine kadar işleyen bir nüfuz gücüyle süren hayatın solumalarına sessizce eşlik etmekte, gizlice akışı yönlendirmektedir. Bu çerçevede çalışma özellikle Batı'nın masal, tiyatro, roman ve sinema kültürüne hâkim olan dram sanatının hakikatle ilişkisini ve toplumsal hayat üzerindeki muhtemel etkisini sorgulamaktadır. Anahtar kelimeler: sanat, hakikat, özgürlük, savaş, barış. ABSTRACT/ ABSTRAKT Die Bedingungen, welche die Dominanz der Friede oder des Kriegs über das individuelle und gemeinschaftliche Leben bestimmen, sind nicht nur die Politischen, Ideologischen, Wirtschaftlichen und Militärischen. Das ist nicht nur die Frage des Militärischen, Ökonomischen und Politischen, auch des Kulturellen und Moralischen. Einer der wichtigsten Faktoren, welche die Kultur und Moral der Gesellschaft bestimmen, ist die Kunst. Mit allen schriftlichen, mündlichen und visuellen Formen spielt die Kunst wichtige Rollen bei der Bestimmung und Transformation der kulturellen und moralischen Codes der Gesellschaft. Im Gegensatz zu Wirtschaft und Politik zeigt sich diese Rolle nicht so sehr auf der Oberfläche von gesellschaftlichen Ereignissen. Im Gegenteil begleitet die Kunst mit ihrer die entlegensten Zellen der Gesellschaft und des Individuums wirkende Durchschlagskraft ruhig die Atmungen des dauernden Lebens und lenkt heimlich den Strom. In diesem Rahmen inquiriert die Arbeit die Beziehung des Dramas zur Wahrheit und die vermutliche Wirkung auf gesellschaftliches Leben, welches die westliche Kultur des Märchens, Theaters, Romans und Kinos dominiert.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
from the doctoral thesis titled Türk ve İngiliz Romanlarında İntihar(İkinci Dünya Savaşı Sonrası), 2019
SUDAN ARAPÇASINDA YER ALAN TÜRKÇE KELİMELER VE GEÇİŞ YOLLARI, 2023
Bilim ve Ütopya, Sayı: 159 (Eylül 2007), 2007