Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Çağımızın en önemli ozanlarından olan Âşık Mahzunî Şerif gerek yazdığı şiirlerinde gerekse okuduğu türkülerinde Türk insanının gönlünde derin hisler uyandırmıştır. Onun türküleri sadece aşk, sevda, ayrılık üzerine olmayıp siyasal içerikten dini içerik boyutuna ulaşan hiciv ve eleştirel bir dil aracılığıyla notalara dökülmüştür. Her türlü haksızlığın karşısında dik duruşu, değer yargılarından ödün vermeyişi, zalime boyun eğmeyişi Âşık Mahzunî Şerif'in eserlerine yansımıştır. Türkülerinde fakirlikten, gurbetlikten, birlik ve beraberlikten, kardeşlik duygusundan kısacası toplumsal olaylardan çok fazla mesajlar bulunmaktadır. Âşık Mahzunî Şerif türkülerinin içerik ve konuları üzerine yapılmış bu çalışmada ozanımızın yüzlerce şiiri ve seslendirdiği türküleri tek tek analiz edilmiştir. Çalışmamızın bulgular kısmında ele aldığımız başlıklarda türkülerdeki söz varlıkları, değindiği temalar, kimi siyasi şahsiyetler tespit edilerek yorumlanmıştır. Âşık Mahzunî Şerif türküleri Türk halkının genel sorunlarını dile getiren eserler bütünüdür. Türk toplumunun vicdanında derin yaralar bırakan pek çok mevzu türküleşip dilden dile aktarılmıştır. Cesur kalemi, sivri dili ve gözü kara yapısıyla Âşık Mahzunî Şerif, pek çok sanatçının düşünüp dile getiremediği eleştirileri şiirlerinde ve türkülerinde haykırmıştır.
© 256 İnceleme-Araştırma 235 Bu kitap ve kitabın özgün özellikleri tamamen Nüve Kültür Merkezi'ne aittir. Hiçbir şekilde taklit edilemez.
Güvenliğin bireysellik sınırlarını aşıp toplumsallaşmasıyla birlikte oluşan ordular, klasik güvenlik anlayışının yeniden tanımlanmasıyla sistemlerini değiştirmişlerdir. Modernist ordular eskisine göre daha hareketli, küçük ve profesyonel olmalarının yanı sıra askeri ve toplumsal kültürlerinin doğrultusunda iç yapılarında yeni düzenlemeleri gerçekleştirmişlerdir. Türkiye’de ise sivil asker ilişkilerinin dönüşümüyle özellikle Milli Güvenlik Kurulu, Askeri Mahkemeler ve Jandarma Genel Komutanlığı hususlarında farklılıklar gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada Silahlı Kuvvetlerdeki önemli gelişmelere değinilmekle birlikte postmodern güvenlik konseptine göre Türk Silahlı Kuvvetlerinin toplumsal ve kurumsal yapısıyla ilgili ne gibi düzenlemelerin yapılması gerektiği vurgulanarak kimliğini kaybetmeyen fakat modernize edilen Silahlı Kuvvetler tahayyulü üzerinde durulmuştur.
turkishstudies.net
A t a b e y K I L I Ç * ÖZET Klâsik Türk Edebiyatı sahasında manzum eserler arasında üzerinde çalışılmayı bekleyen alanlardan birisi de manzum sözlüklerdir. Manzum sözlükler son zamanlarda gerek kendilerini tanıtır nitelikte yazılar, gerekse metinlerinin neşri suretiyle dikkat çekmektedir. Bu eserlerin bir kısmı yazıldıkları dönemde sıbyan mekteplerinde ders kitabı olarak okutulmuş, bir kısmına ise daha sonraki yıllarda şerhler yapılmıştır. Hatta bu eserlerin önemli olanlarından bir kısmı bir mecmua içerisinde bir araya getirilmiştir. Bu mecmualardan biri de Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 4026 numarada kayıtlıdır. Bu çalışma çerçevesinde, daha önce bazı kaynaklarda hakkında belli ölçüde bilgi verilmiş bulunan Tuhfe-i Şahidî'nin metnini, Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 4026 numarada kayıtlı bulunan manzum sözlük mecmuasının 41b-72a varakları arasında yer alan nüshasından hareketle bilim dünyasının istifadesine sunmaya çalışacağız.
Muhibbi'nin Şiirlerinde Toplum Yapısan Dair Tespitler, 2020
ÖZET Klasik Türk Edebiyatı bilinenin aksine ''Toplumdan uzak, ağır, ağdalı dil kullanan'' bir edebiyatın ötesinde, kendi söz varlığı içerisinde dönemin sosyal yapısını da içerisine alarak, XIII. Yy. dan XIX. Yy. ın ilk çeyreğine kadar devam eden bir edebi süreç ortaya koymuştur. Nitekim bu süreç içerisinde sultan şairler içerisinde yer alan Kanuni Sultan Süleyman (Muhibbi) da bu estetik kaidelerle şiirler kaleme almıştır. Bu makalede, Osmanlı Devleti tahtına kırk altı yıl boyunca hüküm sürmüş olan Kanuni Sultan Süleyman'ın günümüze iki cilt halinde ulaşan divanı incelenmiş, divanda yer alan sosyolojik tespitler, gözlemler gün ışığına çıkarılmıştır. Bu durum, bizlere padişahın toplumdan kopuk bir halde yalnızca sarayla bağlantılı kalmadığının, halkla bağdaşık olduğunun ve bu bilinçle şiirler kalemle aldığının canlı birer kanıtıdır.
Devlete güvenin inşası, yüksek standartlarda bir toplumsal düzen ve dayanışmanın tesisi için hayati önem taşımaktadır. Güvenin tesis edilemediği toplumlarda vatandaşlar, politik sisteme karşı küçümseyici tavırlar segileyerek, mevcut sistemle karşılıklı tartışma ve çatışma sarmalının içerisine girerler. Bu durum, vatandaşların önce siyasi sisteme karşı yabancılaşmasına, daha sonra da sosyal politikaların üretildiği karar alma süreçlerinden çekilmesine neden olarak, devletin milli hedefler belirlemekten uzak, ortak aidiyet duygularını besleyemeyen kırılgan bir yapıya bürünmesi sonucunu doğurur. Uzun süren güvensizlik ortamının siyasi sistemde oluşturduğu boşluklar, devletin meşruiyetinin sorgulanmasına ve alternatif yönetim sistemlerine yönelimlerin artmasına neden olur. Bu çalışmada, devlete olan olan güven ile devlet yönetimi arasındaki ilişki incelenerek, Türkiye'deki toplumsal ve kamusal güvenin güçlendirilmesine katkı sağlayacak dinamikler üzerinde durulmaktadır. Güven kavramının ne anlama geldiği açıklanarak, devlet tarafından uygulanan sosyal politikaların devlete olan güven üzerindeki etkileri tespit edildikten sonra, toplumsal güvenin güçlendirilmesi için gerekli olan uygulamalar hakkında öneriler sunulmaktadır. Abstract Building trust in government is very crucial for the establishment of social order and solidarity with high standards. In societies in which trust in government cannot be built, citizens display condescending attitudes towards the political system. They enter into the spiral of mutual discussions and conflicts with the existing system. This situation triggers the alienation of the citizens from the political system, which lead them to desist from participating in the decision-making process of social policies. As a result, the society becomes a fragile structure that is far from setting national goals and developing a common sense of belonging. The space, which is formed by the political system of prolonged insecurity, makes the citizens question the government's legitimacy and seek an alternative management system. In that regard, this study examined the relationship between the trust in government and the state policies in order to explore the dynamics of social and governmental trust in Turkey. After explaining the concept of trust and analyzing the effects of the implemented social policies, this study makes a discussion and offers suggestions on applications to strengthen the governmental trust.
Gece Akademi, 2019
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MÜZİK VE TOPLUM / MÜZİK SOSYOLOJİSİ MÜZİK TOPLUMSALLAŞMA MEKÂNI OLARAK ŞANLIURFA SIRA GECESİ GELENEĞİ Mahmut KAYA
Gönderilen yazılar yayın yönergesi esaslarına göre değerlendirilir ve iade edilmez. Yazı, sahibinin sorumluluğundadır. Dergideki yazılar kaynak gösterilerek aktarılabilir.
AZERBAYCANLI MUHACİRLERİN ARAŞTIRMALARINDA ÂŞIKLAR, 2020
Âşık Kurbâni, Âşık Abbas Tufarganlı, Pir Sultan Abdal, Nigaristanlı Âşık Sadık ve Sarı Âşık gibi saz şairleri konu edilir. Âşıklar hakkındaki bu makalelerin yazarları; M. Sadık Sanan (Mehmet Sadık Aran), Ahmet Caferoğlu, M. Şakir (Mehmet Şakir Ülkütaşır), Selim Refik (Refioğlu) ve Mirzade M. Fahreddin’dir. DİL VE EDEBİYAT ARAŞTIRMALARI. AKADEMİSYEN KİTABEVİ.
Amasya üniversitesi Dini Musiki Sempozyumu, 2017
Halveti Tarikatının musiki alanında Amasya Osmanlı toplum yapısıyla etkileşimi.
KARADENİZ ARAŞTIRMALARI, 2021
Zorunlu göç kategorisinde yer alan ve devlet siyaseti şeklinde kişileri bireysel olarak veya topluluk hâlinde yaşadıkları yerlerden alıp başka bir bölgeye yerleştirme biçiminde tanımlayabileceğimiz sürgüne verilebilecek örnekler arasında II. Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği yönetimince günümüzün vatansız bırakılmış halkları arasında yer alan Ahıska Türklerinin Orta Asya'ya sürgün edilmesi bulunmaktadır. Sürgünün yarattığı toplumsal ve psikolojik etkiler ve toplumsal bellekte yer alışını vatansız bırakılmış Ahıska Türkleri örneği ile anlamayı amaçlayan bu makale, 2010-2013 yılları arasında gerçekleştirilmiş 1989 göçmenleri ile Ahıska Türklerinin Türkiye'ye göç ve sonrasında uyum süreçlerini karşılaştıran nitel bir araştırmaya dayanmaktadır. Bu nitel araştırma kapsamında Tekirdağ, Kocaeli, İstanbul ve Bursa'da yaşayan 1989 Bulgaristan göçmenleri ve Ahıska Türkleri ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Fakat bu makalede Kocaeli, Bursa ve İstanbul'da yaşayan Ahıska Türklerinin anlatılarına yer verilmektedir. Türkiye'de yaşayan Ahıska Türklerinin bir kısmının 1944 sürgünü ve Özbekistan'daki sürgün yaşantılarını anlattıkları bu makalede, sürgün hatıraları ve yarattığı acıların toplumsal bellek sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılmış olduğu ve yalnızlık, yabancılık, boşluk, özlem duygularına yol açarken, köksüz ve aşağılanmış hissetmedikleri, bazı görüşmecilerin de vurguladıkları gibi, bu travmanın onların Türk kimliğini korumaları ve güçlendirmelerinde rol oynadığı sonucuna varılmıştır.
Selçuk GÜNDÜZ, 2018
Musahiplik, sanayi öncesi toplumlarda görülen sanal akrabalık temelinde bir toplumsal dayanışma kurumudur. Sanal akrabalıklar toplumsal yaşamda bireylerin yaşamlarını kolaylaştıran ve nüfuz alanını genişleterek ihtiyaç halinde başvurabilecekleri bir sosyal sermaye kaynağıdır. Mitik- inançsal birtakım anlatılar ve metafiziksel anlamlar taşıyan ritüeller eşliğinde ikrâr verilerek kurulan bu toplumsal dayanışma kurumu, dâhil olan tarafları bağlayıcılığı toplumsal normlar ve metafiziksel güçler tarafından belirlenen babasoylu bir akrabalık sistemine dâhil eder. Kutsal kabul edilen musahiplik taraflara birtakım yükümlülükler üstler ve taraflar arasında ölene kadar sürecek bir dayanışma zemininin oluşmasını sağlar. Çalışmada alan araştırması yöntemi kullanılmış olup Erzincan’da 2017 ve 2018 yıllarında katılımlı/katılımsız gözlemler ve mülakatlar yoluyla veriler toplanmıştır. Kartopu yöntemiyle toplamda seksen (80) kişiye ulaşılmış, mülakatlar daha sonra analiz edilmek üzere kayıt altına alınmıştır. Elde edilen veriler, hiçbir müdahalede bulunulmadan, görüşülen kişilerin izni dâhilinde çalışmada kullanılmıştır. Bu tezde Erzincan örneğinde Aleviliğin başat kurumlarından musahipliğin toplumsal yaşamda ne anlama geldiği ve nasıl bir işlev gördüğü, musahipliğin kuruluş süreci ve yükümlülükleri, sahada derlenen somut örnekler ile aktarılmaya çalışılmıştır. Bunun yanında musahiplik, kurumu tamamlayan evlilik, akrabalık, kadın ve ritüeller gibi başlıklar aracılığıyla ele alınmış ve kurumun günümüzdeki durumu aktarılmaya çalışılmıştır.
Âşıklık geleneği ve bu geleneğin toplum içerisinde sürdürülebilirliği bilhassa Anadolu coğrafyasında varlığını her daim koruyan sözlü kültürümüzün temel unsurlarındandır. Bu gelenek içerisinde Gazilerovacığı olarak bilinen Amasya ili Merzifon, Suluova ve Gümüşhacıköy'ü kapsayan bölgelerin önemli bir yeri vardır.
Kitle iletişim araçlarına eleştirel bir açıdan yaklaşıldığında, medyanın erkek egemenliğinde olduğunu ve bu sebeple de ataerkil zihniyeti desteklediğini söylemek mümkündür. Medyanın gücünün sınırsız olduğunu savunan Frankfurt Okulu ve Kültürel Çalışmalar Birmingham Okulu gibi eleştirel yaklaşımlara göre birey, medyada gördüklerini gerçek sanma eğilimdedir. Bu durum kimi zaman bireylerin medya aracılığıyla sunulan içerikleri sorgusuz benimsemesi sonucuna varabilmektedir. Medya metinlerinde, anaakımın dışında kalanlar diğer bir ifadeyle “öteki”ler yeteri kadar temsil edilmezken, anaakımın içinde kalanlarsa belli başlı stereotipler ve çerçeveler etrafında kurgulanmaktadır. Bu bakış açısından yola çıkarak “Türk Televizyon Dizilerinde Toplumsal Kimliklerin Temsili” konulu çalışma kapsamında yerli televizyon dizilerinde yer alan karakterler analiz edilerek, bunların egemen ideolojiyi ne kadar yansıttıkları, mevcut düzeni ne kadar olumladıkları ve neleri eleştirip kimleri ötekileştirdikleri incelenmiştir. İçerik analizi yöntemi esas alınarak yapılan bu çalışma, 2011-2012 yayın döneminde reyting ölçümlerine göre en fazla izlenen ilk 5 dizi (Arka Sokaklar, Öyle Bir Geçer Zaman Ki, Fatmagül’ün Suçu Ne?, Adını Feriha Koydum ve Kuzey Güney) üzerinden yapılmıştır. Araştırmanın neticesinde ana hatları ile (a) dizi karakterlerinin egemen ideolojiyi yansıtacak biçimde kurgulandığı, (b) genel kabul görmüş ve/veya görmesi istenilen davranış kalıplarının olumlandığı, (c) toplum ve sistem açısından “öteki” olarak görülen kimliklerin ise olumsuzlanarak göz ardı edildiği bulgulanmıştır
There is a correlation between religion and society. As religion affects society, the society influences religious. One manifestation of the mutual relationship between religion and society figure, are emerging as a result of the religious group reference search of believers. These groups are born and developed in the region and give direction to the religious life in the community, providing the possibility of religious socialization, education (religious) to contribute, so their followers provide psychological support and some functions are undertaken. In this study, the members of the Group Sultan Şeyhmus Ezzul data which we obtained from surveys and interviews we did with them we apply the Kurdish community in the light of changing orders will be focused on the function and effectiveness.
Zorunlu göçler kapsamında değerlendirilen göçlerin en trajik olanı sığınmacı/mülteci göçleridir. Zira bu göçler kendi içinde oldukça farklı dinamikleri olan, ekonomik ve sosyo-kültürel sonuçları bakımından çok yönlü ve sancılı bir görünüm arz etmektedir. İnsanlar siyasi ve/veya ekonomik nedenlerle yaşadıkları ülkeleri terk etmekte veya ettirilmekte; bu durum ise hem kendileri hem de yerleştikleri ülke insanları açısından pek çok sorunu gündeme getirmektedir. Suriye’de 2011 yılında patlak veren iç savaş sonrası ortaya çıkan mülteci krizini bu bağlamda değerlendiğinde bu süreçten toplumsal, siyasi ve ekonomik olmak üzere tüm alanlarda en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Nisan 2011 tarihinde, yaklaşık 252 kişilik ilk grubun giriş yapmasından itibaren, Türkiye yüz binlerce misafire kapılarını açmış ve bugün bu rakam 3.500.000’dan ulaşmış durumdadır. Bu süreç kendisiyle birlikte eğitim, istihdam, kültür, güvenlik, sağlık, dış politika, hukuk gibi akla gelebilecek her alanda su yüzüne çıkan yeni olguları beraberinde getirmiştir. Savaş dolayısıyla edilgen konumda yer alan Suriyeli göçmenler (Karaca 2013: 72) Türkiye’nin sosyal dinamikleri içine girdiklerinde denklem içerisinde etken konuma dönüşmüşlerdir. Göç eden kişiler ve göç edilen ülke vatandaşları arasındaki etkileşim, çoğunlukla göçmenlerin kendi kültürlerini gittikleri yeni ülkeye taşımaları nedeniyle kültürel değişim sürecini de beraberinde getirmiştir. Zira göç eylemiyle birlikte farklı kültürlerin karşılaşması söz konusu olmakta ve bu sayede insanların bir arada hayatlarını sürdürme isteği uyum sağlama süreciyle bir arada gerçekleşmektedir. Ancak kimi zaman bu süreç uyumsuzluk ve çatışma boyutuna varabilmekte, kültürler arasında iletişim kopuklukları ortaya çıkabilmektedir. Bu çerçevede, son birkaç yıldır bir arada yaşadığımız Suriyelilerin, Türk toplumuna uyum sağlayabilmesi ve Türk toplumunca da sosyal kabul görüp görmeyeceği giderek toplumsal, siyasal ve ekonomik boyutları olan bir nitelik kazanmaya başlamıştır. Bu olgu kendini iletişim, rekabet, çatışma, barınma ve entegrasyon süreçlerini içeren “sosyokültürel temaslar kuramları”nın işaret ettiği komşuluk ilişkisi olarak hissettirmektedir. (Aslan 2015: 7) Bu komşuluk sürecinin seyrini ise sığınmacıların sosyolojik nitelikleri kadar yerel halkın sosyolojik nitelikleri, sığınmacılarla ilgili yaşantı, algı ve beklentileri de belirlemektedir.
Ermenilerin Türk köy ve kasabalarına saldırdığı dönemde, Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa önderliğinde Millî Mücadele başlamıştır. Bu mücadele, TBMM'nin açılması ile teşkilatlı ve örgütlü bir yapıya dönüşmüştür. TBMM'nin açıldığı dönemde, Mondros Mütarekesi'nin orduların terhis edilmesi kararına karşı çıkarak emrindeki 15'inci Kolordu'yu dağıtmayan Kazım (Karabekir) Paşa, birkaç kez Ermenilere karşı harekât düzenlenmesi için izin talebinde bulunmuştur. Ancak bu talep, iç ve dış politik gelişmeler değerlendirildikten sonra 1920 yılı Eylül ayında karara bağlanmıştır. Bu sırada Kazım Paşa, Doğu Cephesi Komutanlığı'na atanmıştır. Harekât öncesinde Kazım Paşa'nın emri ile Birinci Dünya Harbi'nden kalma 7'nci ve 8'inci Tayyare Bölükleri birleştirilerek 15'inci Tayyare Bölüğü kurulmuştur. Bu tayyare bölüğü, Horasan Müfrezesi olarak anılmış ve millî mücadelenin ilk muharip hava birliği olmuştur. Doğu Cephesi'nde Ermenilerin 6 tayyaresine karşı, Türk ordusunun elinde bulunan 3 tayyare ile bölgede hava harekât görevleri icra edilmiştir. Muharebelerin başından sonuna kadar Horasan Tayyare Müfrezesi, Sarıkamış ve Kars yönündeki harekâta katılarak; keşif, bombardıman ve taarruz faaliyetlerinde bulunmuştur. Muharebeler, 2-3 Aralık 1920'de yapılan Gümrü Antlaşması ile sona ererken, aynı gün Ermenilerden bir tayyare ele geçirilmiştir. Bu çalışmada, Türk İstiklal Harbi Doğu Cephesi Muharebeleri'nde Ermenilere karşı etkinlik gösteren Horasan Tayyare Müfrezesi'nin faaliyetlerine arşiv belgeleri ve tetkik eserler çerçevesinde yer verilecektir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.