Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021, Regine'nin Suskunluğu
Editörlüğünü Umut Tümay Arslanʼın yaptığı Cuma Fragmanları bir kısmı kalıba girmiş, bir kısmı dışarıda kalmış ya da şekilsiz bir kadınlık tecrübesiyle, yarı-pişmiş bir kadınlık tanımıyla bir biçimde bağlı, herhangi bir film, roman, şiir, sanat, kültür ürünü, büyük meseleler-küçük meseleler-orta meseleler, ama en çok yazmak, yazının gücü ve güçsüzlüğü ve kadınların yazması hakkında. 5 Kasım 1903 Sevgili Søren, Dün gece Héloiseʼi gördüm rüyamda. Gücünü aşkından, tutkusundan alan bu kadından etkilenmemek ne mümkün? Onu, Abelardʼından ayrı düşüren tüm olaylardan ve derin kederlerden sonra bile umudunu yitirmedi Héloise. Belki de sevgilisinden hiç yanıt
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2020
Bu çalışmanın amacı, Reşat Nuri Güntekin’in Cumhuriyet Dönemi eserlerinden olan Miskinler Tekkesi adlı romanı bağlamında; Cumhuriyetin ilk yıllarında savaştan yeni çıkmış ve yaralarını sarmakta olan bir milletin çok kültürlü yapısını gözler önüne sermektir. Miskinler Tekkesi, çok uluslu İstanbul ve İzmir’in çehresinde Afro-Türkleri de barındırması münasebetiyle alanında ender olan romanlardan bir tanesidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar hem Anadolu hem de Balkanlar’daki topraklar, tıpkı Büyük İskender’in hayalini kurduğu İskenderiyeler gibi birçok milletin birlikte yaşadığı topraklar olmuştur. Avrupa’da Orta Çağ ve devamında hatta bugün bile en büyük sorun olan ırkçılığın aksine, Türk veya Müslüman olmayan toplumlar, Anadolu’da kabul görmüş ve onlara hoşgörü ile yaklaşılmıştır. Bu kolektif tutum ve duruş, Batılılaşma Dönemi’nden Cumhuriyet Dönemi’ne kadar yazılmış çoğu edebi eserde kendine yer bulmuştur. Güntekin’in bu çarpıcı eseri her ne kadar Kocabaş Kazasker Molla’nın torunu şahsında, para için yapılan ‘onurlu’ dilencilik ile mevki ve makam için kul-köle olma üzerine eleştirel bir yaklaşımı içerse de genç Türkiye’nin uyumlu bir orkestrayı andıran çok kültürlü toplumsal yapısına ışık tutması açısından önemlidir. Anahtar Kelimeler: Miskinler Tekkesi, Dilencilik, Kozmopolitanizm, Afro-Türkler
Göç, savaş, doğal afet, yeni iş imkânları arama gibi nedenlerle bir yerden başka bir yere geçme eylemini ifade eder. Siyasi, sosyal ve ekonomik sebeplerle yaşanabilen göçün ''toplumsal-siyasal boyutu olduğu gibi bireysel boyutu da bir o kadar önemlidir'' (Aytaç, 2012: 17). 24. Temmuz. 1923 tarihli Lozan Antlaşması ile yaşanan zorunlu göç, hem bireysel hem de toplumsal tarihte önemli kırılmalar yaratmıştır. "Lozan Antlaşmasının azınlıklar maddesi, Doğu Trakya'daki Türkler ve Anadolu'daki Rumların karşılıklı olarak yer değiştirmesi esasına dayalıdır" (Akyüz, 2010:208). Mübadelede yaşananlar siyasetin yanı sıra sosyoloji, tarih ve edebiyat gibi önemli alanların da konusu olmuştur. Araştırmacılar, Erken Cumhuriyet döneminde, Türk-Yunan nüfus mübadelesinin ''Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş anlatısının gölgesinde kalmış ve en sonunda "resmi tarih"in içinde kıyıda köşede bir konusu'' :86, Yıldırım, 2006:24) olduğunu belirtirler.
Geleneksel dil bilgisinde cümle, en üst düzey dil birimi olarak kabul edilmiş; bu anlayış, 1960’lı yıllardan sonra gelişen metin dilbilimle değişmeye başlamıştır. Metin çözümlemede cümlenin tek başına yetersiz kaldığı anlaşılarak metin dilbilimin ilkeleri temel alınmaya başlamıştır. Bu bağlamda metin dilbilim, bir metni kendi içinde ve kendisi için incelemeyi seçmiş; metni oluşturan yapılar ve bu yapılar arasındaki ilişkileri sorgulamıştır. Metin; bildirişim temeline dayanan, sözlü veya yazılı dil ürünüdür. Yazılı bir metin, cümlelerin art arda sıralandığı bir yapı olmayıp yazarın bilinçli seçimleri sonucunda oluşturulmuştur. Bağdaşıklık ve tutarlılık, bu yapının vazgeçilmez ölçütleridir. Metin, “dilsel bütünlük” olmasını büyük ölçüde bu iki ögeye borçludur. Bu çalışmada, öyküleri metin dilbilimsel yöntemle incelemenin olanaklı ve işlevsel olduğunu ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu amaçla; TAV Yayını 8. Sınıf Türkçe Ders Kitabı’ndaki Aşk Mektupları adlı metnin, metin dilbilim açısından taşıdığı değer sorgulanmaya çalışılmıştır. Betimsel taramaya başvurulan ve doküman incelemesinden yararlanılan çalışmada; metni oluşturan cümleler numaralandırılmış, bu cümlelerin kendi içinde ve birbiriyle ilişkisi, derin yapıdaki rolü ayrıntılı olarak saptanmıştır. Aşk Mektupları öyküsü, üç bölümde çözümlenmiştir. Betimleme bölümünde metin, tür ve içerik yönünden ele alınmış; çözümleme bölümünde metnin bağdaşıklık ve tutarlılık görünümleri incelenmiş; yorumlama bölümünde ise elde edilen verilerden hareketle değerlendirmelerde bulunulmuştur. Çalışmanın sonucunda öyküleyici metinlerin çözümlenmesinde metin dilbilimin olanaklarından yararlanmanın işlevsel olduğu anlaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Metin, metin dilbilim, çözümleme, bağdaşıklık, tutarlılık.
Anayurtlarını terk edişin tarihi ve yerleri üzerinde hâlâ tartışmalar sürse de çingenelerin Batıda çoğunlukla ikinci sınıf vatandaş yerine kondukları reddedilmez bir gerçekliktir. Ara sıra normal vatandaş gibi muamele görmüş olsalar bile, itilip kakılmışlar, horlanmışlar, aşağılanmışlar, toplum dışına itilmişler, şiddetle cezalandırılmışlardır. Hatta II. Dünya Savaşı'nda toplama kamplarına yollanmışlar, krematoryumlarda ve gaz odalarında hayatlarına son verilmişlerdir. Baskı ve peşinden gelen korku ve yaşama güdüsü, çingeneleri bitip tükenmek bilmeyen ve hala devam eden bir göçler zinciri içine sokmuştur. 1855-56 yıllarında Romanya'da köleliğin 1 Bağımsız araştırmacı, EDİRNE / Merkez.
Türk edebiyatının önemli yazarlarından birisi olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, eserlerinde toplumsal ve sosyal meseleleri eleştirel bir tarzda ele almıştır. Romanlarında daha çok hayatın içinden seçtiği insanlar, olay örgüsünün bütününü şekillendiren bir yapıya sahiptir. Gündelik hayatının içinden farklı kesitlere yer veren yazarın, Dünyanın Mihveri Kadın Mı, Para Mı? adlı romanında daha çok basın hayatı üzerine yoğunlaştığını söylemek mümkündür. Bu bağlamda ele alınan gazete ve gazeteciliğin romandaki rolü, kurgusal bağlamda bütünleştirici bir unsur olarak okurun karşısına çıkmaktadır. Bu çalışmada Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Dünyanın Mihveri Kadın Mı, Para Mı? adlı romanı basın hayatı ve dolayısıyla gazete-gazetecilik üzerinden incelenmiş, bu meselenin eleştirel boyutları ortaya konulmaya çalışılmıştır. İncelemenin bütününde romanın aslî şahsı olan Edip Münir merkeze alınarak olay örgüsü gazete çerçevesinde değerlendirilip yorumlamaya çalışılmıştır.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2017
Günümüzde kültürel alanda çalışmalar çoğalmış olup, Edward Said’in inşa ettiği oryantalizm kavramı ile başlayan öteki meselesi, postkolonyal çalışmalar ile devam etmektedir. Said’in de söylediği gibi “Şark neredeyse tümden Avrupa’ya özgü bir buluştu. Avrupa’lı entelektüellerin Şark’ı egzotik bir inceleme alanı olarak ele alması bugünkü postkolonyal kavramının temelini oluşturmaktadır. Sömürgeleştirilen toplumlar süreç içinde kendi sesini kaybetmeye ve sömürgecinin sesi ile konuşmaya başlamıştır. Bunlara örnek olarak sömürgecinin kendi dilini ,edebiyatını ve kendi kültürünü dayatmasını gösterilebilir. Bunun sonucu olarak da sömürgeleştirilen konuşamamaya başlamaktadır. Konuşabilmesi için de ötekisi olduğu şeyin dilini bilmesi gerekmektedir. Gayatri Spivak’ın belirttiği ses metaforu böyle bir analiz üzerinde yükselir. Spivak, Gramsci’den aldığı ‘madun’ terimini geliştirerek postkolonyal toplumları çalışırken kullanır ve sonrasında sosyolojik çalışmalarda da sesi çıkmayan grupların tanımlanmasını da sağlar ve daha geniş bir bağlamda kavramsallaştırır. Bu nedenle bu çalışmadaki Shirin Neshat’ın “Turbulent” örneği ile marksist bir feminist olan Spivak’ın madun kavramı, birbirini tamamlayacak şekilde bir arada kullanılmıştır.
Kültür Araştırmaları Dergisi, 2022
Leopoldo Alas Clarín'in La Regenta adlı romanı 19. yüzyıl realist İspanyol edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Bir kadın olarak toplumsal normların boğucu kıskacında bir yaşam süren ve esere adını veren kahraman La Regenta (Ana Ozores de Quintanar), Clarín tarafından çeşitli açılardan ele alınması mümkün bir şekilde yaratılmıştır. Bu çalışmada, eser boyunca Ana Ozores karakterinde gözlemlenen özfarkındalık olgusu ele alınmaktadır ve Ana Ozores'in kendi varoluşunun bilincine taşıyan belirleyici unsurların aşk ve cinsellik olduğu ifade edilmiştir. Evli bir kadın olan Ana Ozores, bir "öteki"ne duyduğu aşk vasıtasıyla daha önce hiç tanımadığı duygular yaşamıştır ve ahlaki kurallarla çerçevelenmiş çemberin dışına çıkmıştır. Genç kadın sınırın dışındayken kendi benliğini tanıma ve inşa etme fırsatı bulmuştur. Öte yandan, Ana Ozores kendi evliliğinde deneyimleyemediği cinselliği, âşık olduğu bir "öteki" vasıtasıyla yaşamıştır. O, bedensel varoluşunun ve cinselliğinin getirdiği yaşam sevinci ve keşifle ona sunulanın ötesine ulaşmayı arzulamıştır. Bu şekilde dışarıya taşarak, aslında kendi benliğini bulmuştur ve de öz-farkındalığa ulaşmıştır. Bu çalışmada Ana Ozores'in aşk ve cinsellik vasıtasıyla öz-farkındalığa ulaştığı öne sürülmüştür.
Pınar Kür'ün Asılacak Kadın romanının karakter analizleri yardımıyla dönemin sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik değerlendirilmesi yapılmıştır.
Kitap-lık, 2008
Suskunlar (İletişim, 2007), İhsan Oktay Anar'ın Puslu Katalar Atlası ve Amat'tan sonraki üçüncü romanı. Yazarın diğer yapıtları gibi 'sıkı bir metin' bu da. Sıkı örgü, romanın tüm yapısında; yani anlatımında, kurgu tekniğinde ve metinlerarası ilişkilerde göze çarpıyor. O nedenle, kolay kavranabilen bir yapıt değil. İlmekler çok ve sıkı; metinde dinsel, tarihsel, tasavvufî olay ve kişilere yoğun göndermeler var. Romanı kavramak için bu ilmekleri çözmek, derin yapıdaki anlama ulaşmak gerek. Ancak bu kolay değil; çünkü Anar, romanlarını din, tarih, tasavvuf, felsefe; hatta mitoloji bilgisiyle sıkıca örüyor. Suskunlar'da da durum aşağı yukarı aynı. Kısacası, yazarın diğer romanları gibi, Suskunlar da, okurundan özel bir çaba, belli bir birikim, bilgi; hatta araştırma istiyor. O hâlde yapılması gereken açık: Bu sıkı örgüyü çözmeye çalışmak; metinlerarası ilişkileri, dinsel, tarihsel ya da tasavvufî göndermeleri saptayarak metnin derin/metaforik yapısına inmek. Ancak başta da belirtildiği gibi Suskunlar yalnızca öz bakımından değil, anlatım ve kurgulama tekniği bakımından da sıkı. O nedenle metni çözümleyebilmek için ilkin romanın girift olay örgüsü ve anlatım tekniği üzerinde durmakta yarar var.
Sordukları Anadolu siyasal hayatının inişli çıkışlı seyreden son iki asırlık tarihinin serencamına projeksiyonlarımızı çevirdiğimizde ülkenin batılılaşması sürecinin devlet aygıtı, daha çok da ordu üzerinden gerçekleştirilmeye çalışıldığını gayet sarih ifade edebiliriz. Nitekim bu süreçte mezkûr iki kurum çoğu dönemlerde konsensüs sağlayarak, bu kurumlar içinde var olma irade ve çabasında olan ve milletin büyük çoğunluğunun temsilcisi konumunda olan parti veya kurumların karşısında yer almıştır. Bu durum devlet-millet ve ordu-millet ahenginin yakalanmasına engel olmuştur. Her darbe veya teşebbüsü son asırda bu ahengin yitirilmesinde adım adım ilerletilmiştir. Bu durum devletin millet katındaki itibarını her darbe sonrasında sarsmakla kalmamış aynı zamanda asker ocağı olarak nitelendirilen ordunun millet ile arasına sürekli bariyerler inşa etmesine sebebiyet vermiştir. Elbette ki bu itibar kaybı ve bariyerler beraberinde pek çok yapısal sorunu beraberinde getirmiştir. İki Temel Yapısal Sorun Bu yapısal sorunlardan ilki devlet ile millet arasındaki birlikteliğin her darbe ile onarılmaz yaralar alması ve milletin, devletinden uzaklaşması sorunudur. Nitekim her darbenin ardından milletin sahip olduğu inanç sistemine uygun yaşamasına yönelik müdahaleler, siyasal arenada mücadele eden partilerin kapatılması veya iş yapamaz hale getirilmesi, iç ve dış mihrakların iş birliği içinde özgürlüklerin ve hakların gasp edilmesi bu sorunun kökleşmesinde etkili olmuştur. Bu sorun, yani devlet-millet birlikteliğinin sağlanamaması, bazı grupların marjinalleşmesinin, devletin ele geçirilmesine yönelik adımlar atmalarının da temel sebebidir. Fethullah Gülen örgütü, bunun tipik örneğidir. Devletin merkeze konularak ulus-devlet anlayışının tahkimine yönelik refleksler ile millet ile devletin barışmasının tesis edilmediği her eylem, esasen yeni FETÖ tehditlerinin tekrar edeceğinin habercisidir. Dolayısıyla devlet idarecileri milletin devleti ile uyumunun ve iletişiminin sağlanacağı faaliyetleri artırmalı, şeffaflığın teminine yönelik köklü değişiklikler yapmalı, liyakat üzerine işi ehline vermenin ve vatandaşın hak ve hukukunun kullanımı hususunda sonuna kadar ardında durmasını sağlamaya yönelik adımları güçlendirmeye çalışmalıdır.
5harfliler, 2023
Gündelik gerçekliğimizin içinde işleyen aşırılıklar, bizim yerimize karar veren ve bizim yerimize sorumluluk alan, obruğun iki tarafını, Türkiye'nin iki cenahını bize gösterip rahatlatan filmin sonundaki anlam otoritesinin teminatı altına alınıyor. Gerçekliğimizin açıklığı, istikrarsızlığı ve belirsizliği muhalefetin fantazisine feda ediliyor.
Tykhe Sanat ve Tasarım Dergisi, 2018
Bu çalışma Feminist sanatın başlıca temsilcilerinden biri olan Gina Pane'in, kendi bedeni üzerinde gerçekleştirdiği acı veren şiddetli performanslarını inceleyecektir ve sanatçının acı kavramını ele alış biçimi üzerinde durulacaktır. Gina Pane Performanslarında temel olarak acıyı ele alır ve acıyı deneyimler. Sanatçının gösterilerinde nesneleşen acı bir malzemeye dönüşerek bedeni aracılığıyla anlam kazanır. Bedenine zarar vererek, kanını akıtarak toplumsal düşleri derinlemesine sarsar ve insanların düşünmesini, yani kendilerine dönmesini sağlar.
Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi, 2021
Change, due to its nature, is a challenging process, as it dislodges the stones. Even those who complain about the situation may have to face with the fact that they need to change themselves after a while. In other words, the situation complained of may become sought after because change brings along transformation. Tanzimat reforms largely set an example for this change and transformation. Many decisions had to be abandoned in a short time, as in the example of assigning muhassıl in tax collection. The people, who hoped with the promises such as rule of law, tax justice and human rights, could not escape from being crushed in the local political environment brought about by provincial councils and district directorates. While our study looks at the Tanzimat Ottoman countryside through the Gümüşhane Sanjak, it also examines the control of reforms within the framework of the inspections that started in 1863. This study, which is based on the documents of the Presidential Ottoman Archive, reveals that the people of Gümüşhane, who fell into economic difficulties with the closure of the mines, found the solution to emigrate. It also shows that local political actors shaped the civil structure of the sanjak according to their power and their influence on legal decisions had become commonplace. It is claimed that corruption, poverty and conflicts between non-Muslim people played a role in the migration of non-Muslim Ottoman subjects.
2021
20. yüzyıla damgasını vuran isimlerden biri olarak Freud'un insan davranışı altında yatan ruhsal çatışmaları irdelemesi, edebiyat kuramı ve pek çok başka disipline, sanatı çözümlemede olanaklar sağlar. Bilinçdışına itilen bir deneyimin bilinçli varsayılan öznenin konumunu giderek tartışmalı hale getirmesi, bilinçaltının toplumsal ve kültürel olanla ilişkisini açığa çıkarır. Freudyen bir yaklaşımla, bilinçaltı da zihnin bir parçasıdır ve bastırılmış acı veren deneyimler bilinçaltında varlığını sürdürür. Bastırılmış olanın geri dönüşü, artık bilince 'yabancı ve tekinsiz'dir. Kate Chopin'in "Saygın bir Kadın" adlı hikayesinin inceleneceği bu çalışmada, tabularla çevrelenmiş bir toplumda kadının kendisini bağımsız bir insan olarak görmezden gelmesi ve toplumsal talep ile bir birey olarak kadının kişisel ihtiyaçları arasındaki çatışmanın Freud'un "tekinsizlik" kavramıyla irdelenmesi amaçlanmaktadır.
Turkish Studies- Language and Literature, 2021
İnsanlık tarihi boyunca pek çok toplumda varolan kölelik, insani temel hak ve özgürlükleri gasp edilen bireylerin, ötekilerin emri altına girip nesne konumuna indirgenmesiyle meydana gelen bir kurumdur. İnsan haklarına aykırı bir yapılanma olan kölelik kurumunda birey, yaşam hakkını emeğiyle elde etmek zorunda bırakılırken hayatı üzerindeki söz hakkını yitirir. Hükmetme ve emir verme yetkisiyle köleyi himayesi altına alan efendi ise onun üzerindeki hak sahibi kişi olur. Kölelik kurumu, Osmanlı İmparatorluğu’nda yüzyıllarca devam eden toplumsal bir yapı olduğundan romanlarda sıklıkla yer verilen konulardan biri haline gelir. Bu yönüyle Cumhuriyet dönemi Türk romanının önemli yazarlarından biri olarak edebiyat tarihindeki yerini alan Reşat Nuri Güntekin, anlatmaya dayalı edebî metinlerinde, bireyin ruh halini detaylı biçimde açımlarken gözlemci kimliğiyle toplumsal yaşamı yansıtmayı ihmal etmez. Bu nedenle toplumsal sorun şeklindeki kölelik kurumunu, ‘Kızılcık Dalları’ isimli romanında irdeler. Eserde efendi-köle ilişkisi, toplumsal hiyerarşi bağlamında çok yönlü biçimde ele alınır. Köle sahibi bir efendi olmak, gösteriş unsuru biçiminde Reşat Nuri Güntekin’in ‘Kızılcık Dalları’ Romanında Efendi-Köle İlişkisi 625 www.turkishstudies.net/language kullanılmakla birlikte iktidar/ erk belirtisine de dönüşür. ‘Kızılcık Dalları’nda, efendi ve köle arasındaki çatışmaya dayalı ilişki, dramatik aksiyonun kurulmasını sağlayan başat izlek şeklinde kullanılır. Bu yönüyle roman başkişisi Gülsüm köle; Şekip Paşa’nın eşi Nadide Hanım ise efendi konumundadır. Bu açıdan romanda Nadide Hanım, hükmeden, yöneten, ezen; Gülsüm ise hükmedilen, yönetilen, ezilen görüngüsü ile yer alır.
Türkiye'de kadın hareketi'nin mihenk taşlarından biri 1935 yılının Nisan ayında İstanbul'da gerçekleştirilen ve gazete haberelerinde kimi zaman Kadınlar Kongresi kimi zaman da Feminizm Kongresi başlığı altında haberi verilen, öncesi ve sonrasıyla birlikte yaklaşık bir aylık bir sürece yayılan buluşmalar, toplantılar, konferanslar dizisidir. Misafirlerinin lüks konaklama yerlerinde ağırlandığı konferans(lar)ın toplantı yerleri arasında İstanbul'un saraylarının salonları da bulunmaktaydı. Dünya genelinde kadın hareketinin, suretleri pullara bile basılmış önde gelen isimlerinin yanı sıra konusunda uzman, değişik meslek gruplarından kadınlarla birlikte, kimi ülkelerin üst düzey bürokratları ve hanedan temsilcileri de katılımcılar arasında yer almaktaydı. Gazete sayfalarına yansıdığı kadarıyla, tartışma konularına, önerilere, dile getirilen sorunlara bakıldığında o günlerden bugünlere ele alınan meselelerin çok fazla değişmediği görülmektedir. Kadın-erkek eşitliği, çalışma koşulları, kadınların temsil hakkı bir de II. Dünya Savaşı'nın hemen arifesinde olması hasebiyle barış ve askerlik en çok dile getirilen mevzular olmuştur. Aşağıdaki yazılar, gün gün, kongre sırasında gazetelerde çıkan yazıları içermektedir. Yazılar içeriğine müahele etmeksizin, basıldığı yerlerdeki yanlışlarıyla birlikte,mümkün olduğunca birbirini tekrar etmeden ve kendi akışı içinde derlenmiş ve sunulmuştur. Umarım konuya ilgi duyanların bir ihtiyacını giderir, faydası olur.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.