Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021, "Bir Göç Edebiyatı Olarak Klasik Türk Şiiri", Çağlar Boyu Göç (Tarih-Kültür-Medeniyet), Ed. İsa Kalaycı-Gökhan Kalmış, Gazi Kitabevi, Ankara, s. 33-67
Bu çalışmada -yaygın bir tabirle- klasik Türk edebiyatı olarak isimlendirdiğimiz ve yaklaşık 600 yıllık edebî birikimimizi karşılayan dönem, bir göç edebiyatı olarak incelenmiş, klasik şairin göç karşısındaki tavrı sorgulanmıştır.
Journal of Turkish Studies, 2014
Ayakları, fetih politikası ve köklü hanedan gelenekleri üzerinden hayat bulan siyasetten; bol, kaliteli, ucuz, eşitlikçi ve işbirliğine dayalı ürün ve hizmet üretimi esasıyla işleyen iktisattan ve zamanın imbiğinden geçip toplumsal kodlara sirayet ederek kemal bulmuş sanattan teşekkül eden Devlet-i Aliyye gerçekten de birimleri arasındaki ölçü, kurumlarının işleyişindeki ahenk ve uyum ile kafiyesi nizam teması istikrar olan tam bir şiir medeniyetidir. Bu medeniyette çizmecisinden şekercisine, kadısından müderrisine, askerinden bendesine kadar toplumun her sosyal ve mesleki katmanından insanlar şiir deryasından nasiplenmiş, şiiri şuurlarına iskandil eylemişlerdir. Öyle ki sokak satıcıları nidalarında, esnaflar tabelalarında, askerler musiki eşliğinde sefer esnasında, Şeyhülislamlar fetvalarında, âlimler tıp, simya, astronomi, matematik gibi akli; kelam, fıkıh, tefsir, hadis gibi nakli ilimlerle ilgili çalışmalarında, mutasavvıflar ezeli, mevcudatı ve ebedi yorumlarında, devlet adamları makam, itibar ve af arayışlarında hep bir tür sihir olan şiirin o tesir yüklü dilini kullanmış, fikirlerinin ve hülyalarının beyanında onu tercüman kılmışlardır. Bir çoğu şiirle şerbetlenmiş saray mensupları da hem kurgusal/edebi düzlemde klasik Türk şiirinin sağladığı kadim imge, simge ve düşünce şablonlarından faydalanmak suretiyle şiirin müşterek dilini kullanmışlar hem de reel/tarihi düzlemde devlet-öğüt-ağıt temelli olarak şiiri acılarının, saygılarının, pişmanlıklarının, dileklerinin ve dualarının sözcüsü olarak tayin etmişlerdir. Bu makalede sarayın şiiri tarihe, reel olana aracı kıldığı bu ikinci fayda yolu birtakım örneklerden hareketle izah edilmeye çalışılacaktır.
Geçen zamanla birlikte kültür de az ya da çok değişir, gelişir; edebi eserlerle nesilden nesile taşınır. Böylelikle bir toplumun ortaya koyduğu edebi eserler, o toplumun geçmişi ile geleceği arasında bir köprü vazifesi görür. Dolayısıyla, toplumların kültürleri edebi eserler sayesinde devamlılık gösterir. Klasik Türk edebiyatı, medeniyetimizin izlerini 13. yy.dan 19. yy.a kadar takip edebileceğimiz çok zengin bir edebiyat geleneğidir. Daha çok nazım alanında gelişim göstermiş bu edebiyat geleneğinde farklı anlam katmanlarını içerisinde barındıran beyit, toplumu başta sosyal, kültürel, dini, siyasi yönleriyle yansıtan zihniyet unsurlarını son derece estetik bir şekilde okuyucuya sunar. Bu anlamda, 13. yy.dan itibaren ortaya konan klasik Türk şiiri ürünlerinde eski Türklerin olduğu kadar Müslüman Türklerin hayatında da önemli bir yeri olan sihir olgusunu çeşitli özellikleriyle görmekteyiz.
Journal of Turkish Research Institute, 2014
Göç etmek, alışılan yaşam şekillerinden uzaklaşıp başka diyarlarda hayat kurmak, insanoğlunun yaratılışından günümüze kadar kendini göstermektedir. İster maddi nedenlerden dolayı ya da daha iyi bir hayat kurmak amaçlı olsun, göçün tek bir ortak sonucu vardır; o da kişi kendini artık ne terk ettiği yere ne de her şeyi ardında bırakıp gittiği yere ait hissedeceği gerçeğidir. Bu ikilem arasında kalan insan, giderek hem yeni bir yaşama başlama heyecanını içinde yaşayacak hem de bırakıp gittikleri adına pişmanlık duyacaktır. Zamanla göç ettiği yere uyum sağlayacak olsa da derinlerde bir yerde o kırsal ruhu hep taşıyacaktır. Çalışmada, göçü işleme bakımından farklı bakış açılarına sahip olan ve farklı toplumları nitelendiren iki yazar, Emine Sevgi Özdamar"ın ve Latife Tekin"in eserleri ele alınmış ve eserler göç açısından incelenmiştir.
Divan edebiyatı araştırmaları dergisi, 2022
Özet Klasik Türk edebiyatının beslendiği kaynaklar sıralanırken "mitoloji" de anılır. Çünkü mitoloji bütün bir insanlık tarihini kuşatır ve sürekliliği bulunan bir kavramdır. Mitoloji içinde var olan kültler ise sanat ve edebiyata, hatta bilimsel faaliyetlere tesir eder. Çeşitli törensel ritüellerin yanı sıra asıl sözlü anlatımlarla aktarılan mitik değerlerin tabiatıyla en çok edebiyat alanında müessir olduğu söylenebilir. İnsanlığın iptidai çağlarının, yaşanılan dünyanın keşfi bakımından günümüzden daha fazla merak uyandırdığını söylemek yanlış olmaz. Kozmoloji ise hem insanın erişemediği hem de göz alıcı cazibesiyle ilgi ve merakı daha fazla uyandırmış olmalıdır. Gök cisimlerinin yan ısıra gök olayları da insanı türlü yönlerden etkiler. Bunlardan biri olan gökkuşağı hem şekli hem nadiren görülmesi hem de rengârenk olmasıyla hakkında türlü çağrışımlar yaratan bir unsur olagelmiştir. Yaşadığı dünyaya yabancı olmak bir yana bütünüyle içinde olan divan şairi, gökkuşağını-bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla-elli üç ayrı benzetmeyle ele almış, onu çok zengin ve renkli hayallerle algılamıştır. Bu makalede, şairlerin gökkuşağı metaforunu, mitolojik arka planını iyi bilerek, sanatsal ve estetik bir zevk içinde algılayışları, zengin örnekler eşliğinde ele alınıp değerlendirilmektedir.
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2007
III. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Öğrenci Kongresi, İstanbul 2010, C.1, s.797-809.
Bursa: Bursa Akademi Yayınları, 2023
Türkiye ile Yunanistan'ı birbirine bağlayan Ege Denizi, Osmanlı devrinde Adalar Denizi olarak anılmış ve orada bulunan adaları kapsayan sahaya da Cezâyir-i Bahr-i Sefîd eyaleti denilmiştir. XV. yüzyılda ilk Osmanlı fetihlerinin görüldüğü Ege, XVII. Asırda tamamen Türk iç denizi hâline gelmiştir. XX. yüzyıla kadar süren bu hâkimiyet, Osmanlı'nın tarih sahnesinden çekilmesiyle sona ermiş ve adaların çoğu Lozan Antlaşması başta olmak üzere farklı antlaşma ve savaşlarla Yunanistan'a bırakılmıştır. Osmanlı dönemi Ege adaları, Müslüman Türk, Ortodoks Rum, Katolik Latin ve Yahudi halkıyla kozmopolit bir yapıya sahiptir. Bu çok renklilik, konuşma dilinden edebiyata, sosyal yaşantıdan mimariye uzanan bir “Ada Kültürü” ortaya çıkarmıştır. Hazırlanan bu çalışmada, günümüzde Yunanistan sınırlarında bulunan Eğriboz, Girit, Limni, Midilli, Rodos, Sakız, İstanköy, İşketoz ve Semadirek adaları incelenmiştir. Üç bölümden oluşan kitabın birinci kısmında; bahsedilen adaların tarihî serencamı muhtasar şekilde anlatılmış, adalara Türk İslam kimliği kazandırmak için yapılan iskânlar, imar faaliyetleri, adalardaki sufi oluşumlar gösterilmiştir. Yine adaların dînî, edebî ve kültürel yönünü canlandıran kişiler ile dergâh ve konak gibi edebî mahfillerine işaret edilmiştir. İkinci bölümde, Osmanlı döneminde bu adalarda doğanlar ile başka yerde doğsa bile farklı sebeplerle adalara gelmiş ve orada medfun olan şairlerin biyografileri yazılmıştır. Ayrıca sahip oldukları eserler ve mevcut vaziyetleri hakkında bilgi verilerek bir bibliyografyanın oluşmasına imkân sağlanmıştır. Üçüncü bölümde ise adaların adalı şairlerin şiirlerindeki yeri araştırılmıştır. Belirlenen şairlerin divan ve manzum eserleri taranarak; adalar coğrafyası, adaların dînî, tasavvufî, sosyal ve kültürel yapısı, gayr-i müslimlerle ilişkiler, şairlerin aşka ve güzelliğe bakışı gibi konular pek çok alt başlıkta tematik olarak incelenmiştir.
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2021
Semender, klasik Türk şiirinde ateşten etkilenmeyen, hatta hayatını ateşte idame ettiren efsanevi bir hayvan olarak tasavvur edilmiştir. Bu çalışmada klasik Türk şiirinde semender algısı, semenderin şiirlerdeki kullanım sıklığı ve anlam çerçevesi, şiirlerinde semender geçen 173 şairin şiirleri incelenerek tespit edilmeye çalışılmıştır. Girişte, semender kelimesinin sözlüklerde yer alan anlamları üzerinde durulmuştur. Daha sonra bu efsanevi varlığın klasik Türk edebiyatı şairlerinin şiirlerinde nasıl bir varlık olarak tasavvur edildiği tespit edilen tanık beyitler çerçevesinde değerlendirilmiştir. Semenderin yüzyıllar ve şairler temelinde hangi sıklıkta kullanıldığı araştırılmış ve kelimenin 14-19. yüzyıllar arasında şiir yazmış şairlerin şiirlerindeki kullanımı sayısal veriler ve grafiklerle ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca semenderin teşbih unsuru olarak kullanımı araştırılmış, bu çerçevede teşbih edilen varlıkların tespiti ve hangi varlığa hangi sıklıkla teşbih edildiği konusu tanık beyitlere de yer verilerek açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada klasik Türk şairlerinin semender algıları, semenderin klasik Türk şiirinde kullanımıyla ilgili sayısal veriler ve kelimenin klasik Türk şiirinde teşbih unsuru olarak kullanımı konularında elde edilen veriler detaylandırılarak incelenmeye çalışılmıştır.
Disiplinlerarası Yenilik Araştırmaları Dergisi, 2024
İnsanın gelişim dönemleri içerisinde geniş bir yer tutan çocukluk kavramı farklı disiplinlerin çalışma konusu hâline gelmiştir. Hukuktan tarihe edebiyattan sanata kadar çocuk kavramı işlenmiş ve işlenmeye de devam etmektedir. Tıp alanında pediatri, psikoloji ve eğitim alanında ise pedagoji kendine ait disiplinler içerisinde insanların bu dönemini detaylı inceleyen kolunu oluşturmaktadır. Bu çalışmada çocuk kelimesinin klasik Türk şiirinde nasıl geçtiği ve hangi anlam dairelerine sahip olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Klasik Türk şiirinde çocuk ve çocukla ilgili kelimelerin olduğu beyitler “Çocukla İlgili Benzetmeler”, “Çocukla İlgili Kültürel Ögeler” ve “Çocuğun Gelişim Özellikleri” olmak üzere üç ana başlık altında tasniflenmiş ve beyitler incelenirken alt başlıklar oluşturulmuştur. Çalışma yapılırken pek çok eser taranmış fakat ait olduğu başlığı en iyi yansıtan örnek tercih edilmiştir. Örnek olarak verilen beyitler şerh edilirken farklı disiplinlerden yararlanma yoluna gidilerek farklı disiplinlerin klasik edebiyat çalışmalarında ne gibi fayda sağlayacağı irdelenmiş ve tarihî görsellerle desteklenmeye çalışılmıştır.
Kültür araştırmaları dergisi, 2022
16.-17. yüzyıllar ve sonrasında Osmanlı düşünce dünyasında daha yoğun görülen İşrakîlik, klasik Türk şiirine de yansımıştır. Bu felsefe ile birlikte "işrâk" yanında ışık kavramı etrafındaki kelimeler hem genel literatüre hem de şiire girmiştir. Çalışmada "işrâk" kavramı etrafında şiirlerde, İşrâk felsefesinin yansımaları üzerinde durulmuştur. İşrâkîliğe, Osmanlı'da ilginin 16. ve 17. yüzyılda başlaması nedeniyle bu dönem ile sonraki yüzyıllardan seçilen divanlar taranmıştır. Şairlerin, filozoflara ve felsefî kavramlara şiirsel imajların bir parçası olarak yer verdiği görülmektedir. Şiirlerde İşrâkî felsefenin 17. yüzyıl ve sonrasında etkili olduğu görülmekle birlikte, onun varlık ve bilgi görüşü üzerinde ayrıntılı durulmamıştır. "İşrâk" ile birlikte ışık kavramı etrafındaki kelimelere ve bazı filozoflara yer vererek İşrâk felsefesinden etkilendiklerini açıkça gösteren şairler vardır. Ayrıca bazı klasik Türk şairlerine göre, hakikati idrak için akıl ve sezginin bir arada olması gerekir. Bu yüzden sadece akılcılığı savunan felsefî ekollerce sezgiye dayalı bir felsefe olan İşrakîlik eleştirilir. Bu dönemde "İşrâk" kavramına, felsefî bir terim olmaktan ziyade lügat anlamıyla yer veren şairler de bulunmakla birlikte çalışmada işrâk felsefesini benimseyen yahut eleştiren şiir örneklerine odaklanılmıştır.
Gazi Türkiyat, Türkoloji Araştırmaları Dergisi (Journal of Turkology Research), Bahar 2021/28, 2021
Antolojiler genellikle aynı türden eserlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş kaynaklardır. Klasik Türk Edebiyatı sahası içerisinde seçme şiirler "toplanıp biriktirilmiş" anlamına gelen ve mecmua adı verilen defterlerde toplanmıştır. Bu türdeki eserlerin edebiyatımızdaki bilinen ilk örneği Ömer Bin Mezid'in Mecmuatü'n-Nezâir isimli eseridir. Mecmua geleneği Câmi'ü'n-Nezâ'ir, Mecma'u'n-Nezâir ve Pervâne Bey Mecmûası gibi örneklerle devam etmiştir. 19. yüzyıla kadar devam eden gelenek yerini antolojilere bırakmıştır. Antolojilerin gelişimi 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra hız kazanmış, bu türde birçok eser meydana getirilmiştir. Türk edebiyatı mahsullerini içeren sadece Türkçe değil, İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi dillerde de antolojiler derlenmiştir. İngilizce yazılan ve kapsamlı bir şiir tarihi olsa da bir yönüyle antoloji özelliği taşıyan Gibb'in A History of Ottoman Poetry'si çalışmamıza kaynaklık etmiştir. Çalışmada, İngilizce derlenen Türk şiiri antolojileri tespit edilmiş, bunların tertip hususiyetleri ele alınmıştır. Antolojiler, içerdikleri şairler, şiirler ve şiirlerin çevirileri bakımından değerlendirilerek karşılaştırmalı bir çalışma yapılmıştır. Şiir seçimlerinin araştırmacılar tarafından hangi kıstaslara göre yapıldığı irdelenmiştir.
ÖZET Şâhid bir yerde var olan, bulunan; kanıt, belge ve tanık demektir. Kelime zamanla anlam genişlemesine uğrayarak tasavvuf ve edebiyatta değişik manalar ifade eder duruma gelmiştir. Tasavvufta; tecelli, temaşa edilen zuhurat ve fuyuzat; kalpte hazır olup daha çok hatırlanan ya da sözü edilen eser manasına gelir. Klâsik Türk şiirinde ise taradığımız divanlardan tespit edebildiğimiz kadarıyla: 1. tanık, 2. tasavvuf terimi olarak Allah, Hz. Muhammed, Ashab, Hz. Âdem, Hz. Yûsuf, Hz. İsa ve insân-ı kâmil, 3. mahbub (sevilen), köle ve cariye manalarıyla kullanılmakta ve peri, sultan, mülk, çiçek, servi, gül, vb. unsurlara teşbih edilmektedir. A n a h t a r K e l i m e l e r Şâhid, klâsik Türk şiiri, sufizm.
SATIRES FOR CLERKS IN CLASSICAL TURKISH POETRY, 2019
KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE KÂTİPLERE YÖNELİK HİCİVLER Öz Matbaanın Osmanlı toplumunda kullanımının yaygınlaşmasından önce kitaplar el yazısıyla çoğaltılırdı. Bu işe istinsah ve bu işi yapanlara da müstensih, hattat veya kâtip denirdi. Kâtiplik esasen güzel yazı yazma yeteneğinden başka söz ve yazıya dair bazı incelikleri bilmeyi de gerektirmekteydi. Kimi şair ve yazarlar bazı kâtiplerin yeterli bilgi ve hüner sahibi olmadan bu işi yapmalarını eserlerinin niteliğini ve şiirlerinin kıymetini düşüreceği gerekçesiyle eleştirmişlerdir. Bazı müstensihlerin geçim kaygısıyla müellif elinden çıkan eserleri hızlı ve özensiz yazmaları ve eserin bazı kısımlarını okunmaz ve anlaşılmaz hale getirmeleri şairlerin hicvine yol açmıştır. Kâtiplere yönelik eleştirilerin sebepleri arasında şairin emeğinin heba olması kaygısı, şiirinin oldukça kıymetli olmasını vurgulamaya bahane araması, tefahür gösterme arzusu ve belirli bir kişi veya kesimi hicve bahane arama isteği de yer almaktadır. Konuyla ilgili şiirlere ve eleştirilere bilhassa mesnevilerin sebeb-i telif veya hâtime bölümlerinde, divanların dibacelerinde ve bazı hiciv eserlerinde rastlanmaktadır. Bu çalışmada belirli bir yüzyılla sınırlamadan, çok sayıda divan ve mesnevi taranmış, farklı asırlarda yazılmış eserlerden elde edilen bulgular hiciv ve eleştiri edebiyatı bağlamında incelenmiş, ayrıca şiirler içerik açısından değerlendirilmiştir. SATIRES FOR CLERKS IN CLASSICAL TURKISH POETRY Abstract Before the widespread use of the printing press in Ottoman society, the books were handwritten. This work was called as a resident, and those who did this work were called insensitive, calligrapher or clerk. The scribe essentially required to know some subtleties of words and writing other than the ability to write beautifully. Some poets and writers have criticized some clerks for doing this work without having sufficient knowledge and skill, because they will undermine the quality of their works and the value of their poems. The poets ‘satiries have led to some poetic poets’ quick and sloppy writing of some of the works produced by the author with the concern of subsistence and making some parts of the work unreadable and incomprehensible. The reasons for criticism against clerks include the concern that the poet's labor will be wasted, the excuse to emphasize that his poetry is very valuable, the desire to show contemplation and the desire to seek excuse for a particular person or segment. Poems and criticisms related to the subject are found especially in the chapters of “sebeb-i telif” (reason for writing) or final chapters of masnawies, in the forewords of the divans and in some satirical works. In this study, without limiting to a certain century, the findings of many divan and masnawi were searched and the findings obtained from works written in different centuries were examined within the context of satirical and critical literature and poems were evaluated in terms of content.
Bizim Külliye, 2016
Bu yazı, Bizim Külliye'nin 68. sayısında (Haziran-Temmuz-Ağustos 2016) yayımlanmıştır. Söz semasının ufkunda güzel sözleriyle kanatlanan şairler, pek çok kuşu da kendilerine hem-dem görerek “şair” ile “kuş(lar)” arasında ilişki kurmuşlardır. Bülbül, fahte, kumru gibi kuşlar seslerinin güzelliği, tatlılığı ve/veya yakıcılığı ile şair kesilirken Anka ve Hüma, kuşlar âleminin sultanı oluşları ve müstağni hâlleri ile söz ülkesinin sultanı şairin kuşlar âlemindeki efsanevi temsilcileri olurlar. Mana, hayal ve kelime avcısı şairler beyaz renkli, sultanların avları için seçilip yetiştirilmiş bir doğan kuşu (şehbâz) gibi en has ifade ve hayalleri, en bâkir ve seçkin manaları ustalıkla avlamaktadır. Papağan ise insan gibi konuşabilmesi, insanın çıkardığı sesleri büyük bir ustalıkla taklit ederek tıpkı yediği şeker gibi pek tatlı sözler söylemesi ile sözü latif, ağzından bal dam-ayan bir şaire benzemektedir.
Osmanlı Zihin Dünyasının Şehri ve Klasik Türk Şiiri, 2021
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.