Academia.eduAcademia.edu

Ekolojik Bir Topluma Dogru Bookchin

Abstract

Çevrenin bozulması sorunu ilginç bir noktaya geldi. Bu tip sorunlar için yapılan son eyalet referandumlarında görüldüğü gibi kitlesel desteğe rağmen çevrenin bozulmasını engellemek için "radikal" talepler ileri süren "aşırılar"a gelebilecek bir ters tepkiden sakınmamız öğütleniyor. Bu "ters tepki" büyük ölçüde sanayiden ve Beyaz Saray'dan gelecek herhalde. Nixon da "Amerika, çevrenin bozulmasına karşı savaşı kazanma, doğayla barış yolunda hızla ilerlemektedir'1 demiyor mu? Bu retorik hiç de yabancı gelmiyor. Çevre kampanyaları da çevre düzenlemesi konusunda daha "makul" davranmamızı, "kayıplar" karşısında "kazançlar"ı ela hesaba katmamızı, çevre koruma kurumlarının kabul ettiği temiz hava ve su normlarını uygulamada biraz daha' "sabırlı" ve "anlayışlı" olmamızı öğütleyip duruyor. Bu tür propagandada yer alan arsızca tahrifatları tartışmanın yeri burası değil. Ulusal Bilimler Akademisi tarafından hazırlanan ve otomotiv endüstrisini 1975 Federal egzoz standartlarını karşılamak için (New York Times' da ki habere göre) "en pahalı ve en yararsız" yöntemler üzerinden yoğunlaşmakla suçlayan rapordan çoğunuzun haberi vardır herhalde. Beyaz Saray'dan sarf edilen laflara gelince; Nixon'un doğayla "barış" çabaları, Vietnam'da barış çabalarından bile geri kalmış anlaşılan. Times'ın başyazısında belirtildiği gibi Nixon'un sözleri "gerçeklerle hiç uyuşmuyor... Şehirlerin havası cüzi ölçüde temizlendi, temizlendiyse tabii. Ülkede ki tüm büyük akarsu sistemleri son derece kirlenmiş durumda. Atlantik Okyanusu'nun büyük bölümleri birer ölü deniz olma tehlikesiyle karşı karşıya. Plastikler, deterjanlar, kimyasal maddeler ve metaller biyosfer tarafından kaldırılmaz hale geleli. Toprak aşınıyor, verimsizleşiyor, zehirleniyor, yıpranıyor". Birçok çevrecinin ileri sürdüğü taleplerin fazla "radikal" olmak bir yana, yeterince radikal olamadığına inanıyorum. Gezegeni tarihte eşi görülmedik ölçüde kirletmekle kalmayıp en hayati biyokimyasal döngülerini bile bozan bir toplum karşısında çevrecilerin doğada yeni ve kalıcı bir denge kurmaya ilişkin stratejik sorunları yeterince ortaya koyamadıkları görüşündeyim. Şuradaki bir nükleer santralin veya oradaki bir otoyolun yapımını durdurmak yeterli mi? Çevre kirlenmesinin kaynaklarının sanayi ve hükümetin hataları ve kötü niyetinden çok daha derinlerde yattığını unutuyor muyuz yoksa? Çevre felaketi ister kirlenme sonucu olsun, ister sanayinin büyümesi, ister nüfus artışı ihtimali üzerinde habire vaaz vermek insanlık durumundaki, yani yalnızca teknolojik ve etik değil, temelde toplumsal krizi gözden kaçırmak olmuyor mu? Tekrar tekrar çevresel bozulmanın boyutu ile uğraşmak, "kirlilik karlıdır" deyip kolayından bir eleştiriye girişmek ya da çok çocuk doğuran ve çok meta tüketen soyut bir "biz"i suçlamaktansa şunu sormak istiyorum: Çevresel krizin kökleri varolan toplumun kumlusunda yatmıyor mu? Toplumsal ve doğal alem arasında yeni bir denge kurmak için gerekli değişiklikler, toplumun ekolojik hatlar boyunca yeniden ve devrimci bir tarzda kumlusunu gerektirmiyor mu? Bu "ekolojik hatlar" sözünü özellikle vurgulamak istiyorum. Ekolojik bir toplumun sorunlarıyla uğraşırken "çevrecilik" terimi yetersiz kalıyor. "Çevrecilik" doğayı sadece pasif bir yaşam alam, insanın her türlü kullanımına hizmet etmesi gereken dışsal nesne ve güçler yığını olarak görme eğilimindedir. Bu anlamda "çevrecilik", "doğal kaynaklar", "kentsel kaynaklar", hatta "insani kaynaklar" ile ilgilenir. Nixon da doğayla "barış"tan söz ederken, aslında yaşam alanına asgari zarar vererek, doğal dünyayı yağmalamak derdinde olduğundan bu tür bir "çevrecilik? sanırım. "Çevrecilik" mevcut toplumun temelinde yatan insanın doğaya hükmetmesi inancını sorgulamaz. Bilakis, bu tahakkümün yol açtığı hasarı azaltacak teknikler geliştirerek tahakkümü güçlendirmek ister. Tahakküm kavramı ise hiç sorgulanmaz. Ekoloji ise, doğa ve insanın, doğa ile ilişkisine dair daha kapsamlı bir kavrayış geliştirir. Benim görüşümse, biyosferin denge ve bütünlüğünü kendi başına bir amaç olarak görür. Doğal çeşitlilik destekleniyorsa bu ekosistemin farklılaşmış bileşenlerden oluşmasından değil, çeşitlilik kendi başına arzu edilen bir şey, tinselleşmiş bir yaşayan evren kavramının bir parçası olarak benimsenen bir değer olduğu içindir. Ekolojistlerin de belirttiği gibi, bir ekosistem ne kadar basitleşmişse buzul ve çöl alanlarında, tek ürüne dayalı tarım yerlerinde olduğu gibi istikrarsızlık, salgın ve yıkıma o kadar açıktır. Ekolojiye ilişkin önde gelen yazılarda sık sık rastlanan bütünlükçü, "çokluk içinde