Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2013, SOSYAL GÜVENLİK DÜNYASI DERGİSİ (HAKEMLİ) SAYI:82 SYF: 92-105
Günümüz ekonomik, sosyal ve kültürel ortamının en fazla tartışılan konularından biri şüphesiz küreselleşmedir. Dünya coğrafyasının her geçen gün küçüldüğü, okyanus ötesi kavramının giderek kaybolduğu, ekonomik ve sosyal hayatın giderek melezleştiği bir süreç yaşanmaktadır. Son otuz yılın gündemini oluşturan küreselleşme kavramı, beraberinde derin tartışmalar doğurmakta, savunanları ve eleştirenleri karşı karşıya getirmektedir. Bu makalede küreselleşme yaklaşımları tarafsız olarak incelenmiş, süreci destekleyenlerin bakış açıları tespit edilmiş, küreselleşme karşıtlarının süreç ile ilgili şüphe ve endişeleri irdelenmiştir. Makalenin son safhasında ise Türkiye‘nin küreselleşme sürecinden istifade etme yol ve stratejilerine değinilmiştir.
Bu çalışma küreselleşme sürecinin şekillendirdiği rekabet ortamında ortak hareket etmek, ortak paylaşım ve ortak gelişim yaklaşımlarıyla kurulan stratejik işbirliklerine genel bir bakış açısı oluşturmak için hazırlanmıştır. Çalışmanın birinci kısmında küreselleşme süreci; tanımı, kapsamı, kısa tarihi ve temel dinamikleri çerçevesinde incelenecektir. kinci kısımda ise teknolojik işbirliği kavramı ve türlerinden bahsedilerek teknolojik işbirliği türlerinden stratejik işbirlikleri; kavram, türleri, nedenleri, başarısızlık nedenleri ve stratejik işbirliği örnekleri bazında incelenecektir. This study has been prepared to constitude a general point of view about strategic alliances, which has been established to cooperate and co-development in the competitive environment that the globalization process has developped. In the first part of the study the globalization process will be analyzed in terms of its definition, short history, content and the basic dynamics. In the second part, by mentioning the concept of technological alliances and its types, the strategic alliances which is one of the types of technological alliances will be analysed. Strategic alliances concept, its types, reasons to form an alliance, reasons why an alliance be ineffective and the strategic alliance examples will be mentioned.
Küreselleşme dünya devletlerini homojen ve atomik bir yapının ötesinde heterojen ve dinamik ilişkiler ağında varlıklarını inşa etmeye zorlamaktadır. Kültürel çeşitlilik ve yaratıcı şehir markası küreselleşen dünyanın heterojen yapısına, alternatif yaşam modellerine ve bölgesel kalkınma planlarına özgün yaklaşımları temsil etmektedir. Yaratıcı endüstrilerin ve yeni ekonomi-politik kabullerin kültür ve sanat alanlarını dönüştürücü ve sürdürülebilir ekonomik değerler olarak tanımlamasıyla birçok ülkenin eş zamanlı faaliyet gösterebildiği farklı ve dinamik pazarlar oluşturulmuştur. Bu çerçevede makalemizde, bölgesel dinamikleri referans alarak UNESCO yaratıcı şehirler ağı kapsamında ulusal ve uluslararası sektör örneklerinden hareketle farklı bir kalkınma stratejisinin oluşturulmasında kültür endüstrisinin ve şehir markalaşmasının rolü ve imkanı üzerinde duracağız.
Özet: Bütünlefltirici planlama yaklafl›m›na göre proaktif, rasyonel, normatif ve kapsaml› bir ak›fl içeren stratejik yönetim ana hatlar› ile misyonun ve amaçlar›n belirlenmesi, çevre analizleri yap›larak stratejilerin belirlenmesi, uygulanmas› ve kontrolünden oluflmaktad›r. Strateji belirleme sürecinin ise önemli bir niteli¤i çevredeki f›rsat ve tehlikeler ile iflletmenin güçlü ve zay›f yanlar›n›n detayl› bir flekilde incelenmesi ve isabetli stratejik kararlar alabilmek için bu incelemelerde elde edilen verilerin en iyi bir flekilde de¤erlendirilmesi anlam›nda kullan›lan kapsaml›l›kt›r. Daha çok zaman ve kaynak ayr›lmas›, daha çok bilgi toplanmas› ve son karar› vermeden önce stratejist olarak görev yapan yöneticiler aras›nda daha çok fikir tart›flmas› yap›lmas› kapsaml› bir strateji belirleme sürecinin özelliklerindendir.
International Journal of Disciplines In Economics and Administrative Sciences Studies (IDEAstudies), 2022
Günümüzde kuruluşlar; müşteriler, iş ortakları veya kendi çalışanları ile sürekli iletişim halinde olunan dinamik bir ağ içerisindedir. Kuruluşlar iç ve dış alanlarında başarıya ulaşmak için güçlü iletişim stratejilerine sahip olmak durumundadır. Bu doğrultuda kurumsal iletişim kuruluşun hangi paydaşına yönelik olursa olsun, kullanılacak somut bir iletişim stratejisine ihtiyaç duyulmaktadır. Etkili bir kurumsal iletişim için belirlenecek somut iletişim stratejilerine ek olarak, belirlenen stratejilerle kurumsal kimliği oluşturmak ve iletmek için doğru araçların etkili şekilde kullanılması oldukça önem taşımaktadır. Başarılı bir kurumsal iletişim stratejisi, kuruluşların iç ve dış paydaşları üzerindeki etkisini doğru bir şekilde kontrol etmesine yardımcı olmaktadır. Bu doğrultuda çalışmada ilk olarak kurumsal iletişim kavramı, kurumsal iletişim anlamında stratejik bir yaklaşım oluşturmak için birlikte çalışan alt alanlar incelenmiştir. Kurumsal iletişimin neden dikkate alınması gerektiği, iletişim profesyonellerinin başarılı olmak için hangi becerilere sahip olması gerektiği ve bu tür girişimlerin işlevleri ana hatlarıyla açıklanmaktadır.
EĞITIM YÖNETIMI ALANINDA ULUSLARARASI ARAŞTIRMALAR -I , 2024
Risk ve kriz, yaşamın her alanında ortaya çıkabilen iki farklı, aynı zamanda birbiriyle ilişkili kavramdır. Risk; zarara uğrama tehlikesi ya da rizikolu durumlara karşılık gelmektedir (TDK, 2022). Genel bakış açısının aksine risk yalnızca olumsuzlukla değil, fırsatla da aynı anlamda kullanılmıştır. Modern zamanda olumlu yanlarına da vurgu yapılan risk, yönetim sürecinin verimliliğinden de etkilenmektedir (Dikel, 2023). İnsanoğlu pratikte eski tarihten bu yana kendisine zarar veren ve verme ihtimali olan tehlikeleri değerlendirebilmek ve tanımlayabilmek için gözlem yapmış ve araştırmıştır (Yurdakul, 1991). Dolayısıyla riskleri belirlemek ve risk yönetimi stratejilerini izlemek tarihin her safhasında önemli bir eylem olmuştur.
Bölge devletlerindeki etnik çatışmalar, Yunanistan’ın megalı idea’sı, Avrupa ve balkanlardaki Türk varlığına yönelik faaliyetler, Kafkaslardaki doğal enerji kaynaklarının mevcudiyeti ve paylaşımı, Rusya’nın, Güneye yönelik emelleri için Türkiye’yi engel olarak görmesi, Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri ile tarihi bağları ve yakın ilişki içerisinde bulunmasının yarattığı durum, İran’ın Türkiye’nin laik demokratik rejimini kendi rejimi için bir tehdit unsuru olarak görmesi, Ermenistan’ın tarihi emelleri, Suriye’nin tarihi emelleri, bölge devletlerinin antidemokratik ve totaliter yapıları ve karşılıklı toprak taleplerinin devam etmesi Türkiye’ye yönelik tehditlerin temelini oluşturmaktadır. Bu tehditlerin de başında ulusal kimlik sorunu gelmektedir.Türkiye çok uluslu yapısının özellikleri itibariyle sadece bir milletin bir ulusun ortak mirası değildir.Türkiye bakıldığında bir Almanya gibi sadece Almanların ya da bir Fransa gibi sadece Fransızların oluşturduğu ve diğerlerinin de azınlıkta olduğu bir devlet değildir. Türkiye’de bu azınlık durumundan bahsetmek de söz konusu olamaz.Sadece sorunlu bölgelerimiz de bile üç buçuk milyon Kürt vatandaşımızın yaşadığını göz önüne alırsak, tarihten günümüze değin Türklerle omuz omuza yaşamış ve milli mücadele döneminde birlikte savaşmış bu etnik grubun ayrılması da mümkün değildir.
ii © 2013 Ekin Yayınevi Tüm hakları mahfuzdur. Bu kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 Sayılı Yasa'nın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan yayınevinin izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, özetlenemez, yayınlanamaz, depolanamaz.
Bildiri Kitabında yer alan çalıĢmalarda ileri sürülen görüĢler yazarlara aittir, yayınlayan kurum sorumluluk taĢımaz/Responsibility of all kinds of information in this book belong to its author. ©Copyright : Manisa Celal Bayar Üniversitesi-2016 ii ÖNSÖZ BaĢarılı olan devletlerin hızla geliĢerek dünyanın zenginlik ve refahından en üst düzeyde yararlandığı günümüz dünyasında, baĢarısız olanlar ise marjinalleĢmekte, ağırlaĢan ve karmaĢıklaĢan sorunlar altında ezilmektedirler. Bu nedenle, günümüzün hızla değiĢen dinamik koĢullarına uygun doğru politikaların belirlenmesi ve bu politikaların baĢarılı olarak uygulanabilmesi için gereken prensiplerin tespit edilmesi büyük önem arz etmektedir. GeliĢmiĢ ülkelerde değiĢime yön veren dinamikleri yönlendirebilmek veya hızlı değiĢen dinamikleri görerek doğru politikaları üretebilmek maksadıyla günümüzde stratejik araĢtırmaların üzerinde daha etkin durulmaya baĢlanmıĢtır. Bu araĢtırmalar alternatif bilimsel veri ve görüĢler ortaya koyduğu gibi, strateji üreten kurumların politika üretebilmelerine imkân sağlamaktadır. Farklı üniversitelerin katkılarıyla 3-6 Kasım 2016 tarihlerinde Antalya'da düzenlenen Uluslararası Stratejik AraĢtırmalar Kongresi, 40 oturumda sunulan 150'ye yakın bildiri ile güncel ekonomik, sosyal vb. geliĢmelerin yakından takip edilmesi, gelecekle ilgili gerçekçi, özgün öngörülerin belirlenmesi noktasında doğru politikalar üretilebilmesi için farklı disiplinlere ve görüĢlere sahip bilim insanları ile genç ve dinamik araĢtırmacıları bir araya getirmiĢtir. Kongrenin düzenlenmesinde desteğini esirgemeyen Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörümüz Prof.Dr. A.Kemal ÇELEBĠ baĢta olmak üzere katkı sağlayan üniversitelere, düzenleme kurulu ve bilim kurulu üyelerine, kongre sekreteryasına ve kongreye çalıĢmaları ile katkı sağlayan katılımcılara teĢekkürlerimizi sunarız. EDĠTÖRLER iii
Bildirimi birlikte tüketim ve Türkiye kentlerinde izlenen politikalar konusunda vermemin değişik nedenleri var. Önce gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı kentleşme deneyinin "birlikte tüketim" açısından yeterince tartışılmadığı kanısını taşıyorum. Gelişmekte olan ülkelerin kentleşmesi üzerindeki yazının ilgi alanı daha çok ya ortaya çıkan kentsel yapının özellikleri ya da kente yeni göçenlerin sosyolojik özellikleri üzerinde yoğunlaştı. Kapitalist sistemin gelişmiş ülkeleriyle geri kalmış ülkelerin kent formlarındaki farklılıklar, kent ekonomisindeki ve formundaki dualizmler, kente yeni gelenlerin kentlileşememeleri ya da bütünleşememeleri üzerinde duruldu. Ama gelişmekte olan ülkelerin kentlerinde birlikte tüketimin örgütlenme biçimindeki farklılıklar üzerinde yeterince durulmadı. Oysa birlikte tüketimin farklılıklarının incelenmesi en az diğer konular kadar önemli. Birlikte tüketim hem kentsel yaşamın kalitesini gündeme getirebilmek hem de yaşanan kentleşme deneyinin ekonomi politiğini analiz etmek için çok elverişli bir kavram.
2018
It is a system of enterprises that combine together under a different legal identity to serve the same purpose without losing their legal identity that cooperates and cooperates in order to increase competitive advantage in a given sector or in a given region. Health tourism is one of the fastest growing segments of the global tourism market. According to the Global Wellness Tourism Congress (GWTC), health tourism is a market of a total of half a trillion dollars and represents 14% of total global tourism revenues (3.2 trillion). This sector is expected to reach 678.5 billion dollars by 2017 or 16% of total tourism revenues, an average of 9.9% per annum over the next five years, almost double the overall tourism rate. Wellness tourism is directly responsible for the global business that provided 1.8% of the world GDP in 2012. Clustering in the health sector is a very new concept for our country. In the world, especially in the Far East countries are frequently used. It is clear that clustering is a role model in the external and internal development of a country. It is a fact that clustering activities will attract more tourists by creating a network impact for sectors. With the regional strategic partnerships to be established, patient doctor relations can be placed on a more systematic basis. In this study, though the Porter's Diamond Model, an overview of tourism in Turkey is presented within the aspects of sustainability and competitiveness, and its impacts on the society and the environment are examined.
TÜRKİYE'NİN STRATEJİK ÖNEMİ, 2013
Avrupa ve Asya arasında köprü durumunda bulunan Türkiye, sayıları 200'e yaklaşan bağımsız devletler arasında, yüzölçümü bakımından 31'inci; nüfus bakımından 17'nci, varlık bakımından 28'nci; ve silahlı kuvvetlerin sayıca büyüklüğü bakımından da 8'inci ülke durumundadır. Görülüyor ki Türkiye, Dünya devletleri içinde yaklaşık ilk 20'lere girebilen, büyük devlet olmaya aday bir Bölgesel Güç (Regional Power)'tür ve çok yakında Süper Güç (Super Power) olmaya adaydır. Avrupa ve Asya'nın birleşme noktasındaki stratejik konumu sayesinde Türkiye, soğuk savaş sonrası devletler sisteminde eskiden çok daha önemli bir rol oynamakta, bu iki kıt'ada yaşanmakta olan ve yaşanabilecek birçok çatışmanın tam merkezinde yer almaktadır. Türkiye jeopolitik konumuyla, sorunlu ülkelerin kesişme noktasında yer almakta ve bu nedenle, bölgenin sorunlarıyla istese de istemese de ilgilenmek zorunda kalmaktadır. Bunun yanısıra, bölgedeki sorunların etkisi Türkiye'ye de yansımaktadır. Bunlara ek olarak bu bölgedeki devletlerin birbirleriyle olan sorunları, şu veya bu şekilde dünyaya da yansımakta ve dünya politikasını önemli ölçüde etkilemektedir. Böylece Türkiye mevcut güç merkezlerinin dolaylı veya direkt etkisi altında bulunmakta ve bu etkiler Türkiye'ye belirli politikaları uygulamayı dikte ettirmekte hatta mecbur bırakmaktadır. Meydana gelen değişimler sonucu soğuk savaş döneminde Batı'nın kalesi ve NATO'nun en güçlü üyelerinden biri olan Türkiye önem ve stratejik kartının değeri azalmayıp, bilakis artmaya devam eden ender ülkelerden biridir. Türkiye'nin dünyada mevcut 43 Müslüman ülke arasında demokrasi ile idare edilen tek laik ülke olması kendine birçok sahalarda önemli avantajlar sağlamaktadır. Batı Hristiyan dünyası ile diyalog kurabilen yegane müslüman ülkedir. Diğer bir deyişle Türkiye, Kuzey-Güney-Doğu-Batı, İslam-Hristiyan, Totaliter-Demokratik ve Köktendinci-Laik düşünceler arasında bir köprü görevi yaptığından bölge ve dünya barışına önemli katkılarda bulunmaktadır. Bağımsızlığına yeni kavuşan Orta Asya Cumhuriyetleri'nin, Batı modeline motive edilmesinde Türkiye'nin çok önemli bir yeri vardır. Bu cumhuriyetler gözlerini 75 yıl aradan sonra Türkiye'ye çevirmişlerdir. Batı değerlerini benimsemiş olan Türkiye, bunlar için yegane modeli teşkil eder. Gerek kaynak, gerekse deneyim açısından Türkiye'nin bu ülkelere verebileceği çok şey vardır. Türkiye, sadece Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri için değil, bağımsızlıklarına kavuşan D.Avrupa ülkeleri için de demokrasi ve serbest pazar uygulamaları açısından ideal bir model teşkil eder. Batı ülkelerinin artık Türkiye'nin bu yeni jeo-stratejik değerini kavramaları gerekir. Eğer Türkiye hala Batı ile işbirliği yapmakta zorlanır ve Batı kurum ve kuruluşlarına girmesinde güçlükler çıkarılırsa, bu durum Batı'nın stratejik menfaatlerine tamamen ters sonuçlar yaratabilir. Eğer Türkiye Doğu'da bazı cazibeler bulup, Batı ile ilişkilerini azaltırsa bu Batı'nın aleyhine olur; zira Türkiye seçenekleri çok fazla olan bir ülkedir. Sovyetler Birliği'nin dağılması bölgede jeo-politik bir boşluk oluşturmuştur. Şimdi birçok ülke bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Sovyetler Birliği'nin yıkılması üç çeşit parçalanmaya sebep olmuştur: aniden 15 bağımsız devlet dünya siyasi sahnesinde boy göstermiştir, Komünist Partisi, Silahlı Kuvvetler, KGB ve ekonomi bakanlıkları gibi Sovyetler Birliği'ni ayakta tutan teşkilatlar parçalanmıştır. Rusya ve diğer bağımsız devletlerde, muhtariyet, egemenlik ve hatta bağımsızlık talepleri güçlenmeye başlamıştır.SSCB'nin yıkılışı ve akabinde Kafkasya ve Orta Asya'daki beş Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı, Türkiye'nin bu bölgeyle olan ilişkilerin de önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Nitekim Türkiye, bu cumhuriyetlerle olan ekonomik, kültürel ve askeri ilişkilerini geliştirmede büyük bir sorumluluk üstlenmiştir. 6 Milyon kilometrekarelik bir coğrafya ve 60 milyonluk nüfus, bu bölgeyi Türkiye'ye cazip kılmaktadır. Başka bir deyişle Orta Asya önemli madenleri, hammaddeleri, petrolü, doğalgazı, tarımı vb. bir çok yönüyle Türkiye açısından oldukça geniş ve cazip bir pazardır. Bilindiği üzere, önceden etnik olarak Türkiye geniş İslam dünyasında tek ve yalnız bir Türk devleti idi. Ama, Graham Fuller'in de deyişiyle, "Bugün artık Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin bağımsızlığıyla beraber Türkiye, dünya politikasında etkisi daha da artmış ve yine uluslarası vizyonda önemli bir yere sahip olmuş bir devlettir". Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini tanımada hızlı davranmış ve hemen ardından bu tanımayı maddi yardımlarıyla desteklemiş,somutlaştırmıştır. Türkiye, ekonomik alt yapıda, ticarette, teknik, askeri, eğitim, iletişim alanlarında ve cumhuriyetlerin alfabelerini Türkiye alfabesi çizgisinde modernleştirmeleri mevzuunda büyük yardımlar önermiştir. Ekonomik büyüme, batı desteği ve modernleşme için bu ülkelerin tercihi daha ilk günlerden modern, laik bir İslam devleti olan Türkiye olmuştur. Nitekim, Türkiye de kendini bir model olarak görmüş ve Orta Asya'lı liderlerin çoğu tarafından da böyle algılanmıştır. Orta Asya'lı liderler, Türkiye'nin özellikle laik yönünü açıkça methetmekte ve kendilerine model olarak almakta, ayrıca Türkiye'yle olan kültürel ve ırki bağların öneminin altını çizerek, İslami fundementalizmi de reddettiklerini belirtmektedirler. Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov da ilk günlerde şöyle diyordu : "Bağımsızlığımız Özbek Türkleri, bütün Türk dünyası ve İslam dünyası için muhteşem birşeydir. İnşaallah, Türk milleti tekrar yakında birlik içinde yaşayacaktır. Türk dünyası içinde sınırlar ortadan kaldırılacaktır, yakında bunu yapmaya hazır olalım." Bilindiği üzere, Tacikistan haricinde, diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin ve Azerbaycan'ın Türkiye'ye çok daha fazla kültürel ve dil yakınlıkları, bağlılıkları vardır. Avrupa ile bunlar arasında Türkiye'nin köprü rolü oynaması bu cumhuriyetler için oldukça önem arzetmektedir. Uluslarası güçler dengesi açısından Türkiye ve Türk cumhuriyetleri arasındaki olası bir entegrasyon için temel engeller nelerdir? İşte bu kitapta, bağımlı değişken olarak Türkiye ve Türk cumhuriyeteri arasındaki olası bir entegrasyon ile bağımsız değişkenler olan eski SSCB'nin milliyetçilik ve din gibi konulardaki pokitikaların etkileri, tarih, coğrafya, demografi, eğitim, politika, ekonomi ve din konularında her cumhuriyetin durumu, cumhuriyetlerarası ekonomik ve etnik ilişlileri, sınır vb problemleri, bölgedeki fundementalist ve şovenist eğilimler, bir model olarak Türkiye ve son olarak da bu bölgelerin stratejik önemi ve uluslararası güçler dengesi politikaları ve dış aktörler açısından yeri incelenmektedir. Orta Asya ülkeleri arasında daha yakın bir ilişki Türkiye tarafından da desteklenebilir. Her ne kadar Ankara, yakın gelecekte güçlü, milliyetçi, şövenist ya da "Pan-Türkist" politikalar benimseyecek kadar cesur değilse de, bu cumhuriyetler arasında adı konulamayan bir çeşit birliğin ortaya çıkmasını görmek Türkiye'deki herkesin arzusudur ve bu daha geniş uluslararası arenada Türk devletlerinin ağırlığını da arttırmaktadır. Türkiye'yi idare edenlerin maalesef günlük politikaların dışına çıkamaması ve uzak görüşlülükten yoksun olmaları bile tarihi süreci değiştiremeyecektir ve Türk cumhuriyetleri, kültür ve inanç birliği, ortak pazar, Türk Birliği aşamalarını takiben 21.yy'ın ilk çeyreğinde Türk Birleşik Devletlerini kuracaktır. Bu nedenle bu kitap 2035 yılındaki Türk Birleşik Devletleri başkanlına ithaf edilmiştir.
Çalışmada, Avrupa Birliği’nin günümüzdeki haline gelene kadar geçirdiği tarihsel süreç, genişleme stratejileri bağlamında incelenecektir. Bu bağlamda, Avrupa Birliği’nin kuruluş felsefesinin değerlendirilmesi, bu felsefenin ışığında yeni dünya konjoktüründe yerini bulma sancıları ve bu sancılar içerisinde Avrupa Toplulukları adıyla başlayan sürecin, günümüzde Avrupa Birliği olarak ifade edilmesine kadar geçen zaman, genişleme özelinde açıklanacaktır. AB’nin genişleme politikasının genel hedeflerinin neler olduğu ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesindeki stratejiler de değerlendirme kapsamında olacaktır.
STRATEJİK ARAŞTIRMALAR DERGİSİ
AKADEMİA ERCİYES, 2012
Erciyes İletişim Ocak ve Temmuz aylarında yılda iki kez yayınlanan hakemli bir dergidir. Dergimizde yayınlanan yazıların her türlü sorumluluğu yazarına aittir. Yayınlanan yazıların telif hakkı dergiye aittir ve referans gösterilmeden aktarılamaz. akademia iii ERCİYES İLETİŞİM 2012 OCAK
2020
Kavramın kuramsal araştırmacılarına göre stratejik kültür, ülkelerin güvenlik temalı strateji oluşturmadaki karar alma süreçlerine etki eden, duygu, düşünce ve davranış kalıplarının toplamı olarak tanımlanmaktadır. Bu tezde, ilk olarak stratejik kültür kavramının teorik içeriğinden bahsedildikten sonra, İsrail stratejik kültürünün, jeostrateji, tarih, din ve kamoyunun algı mercekleri üzerinden tanımlanan kaynakları ve kaynakları ile doğrudan ilişkili olan karakteristik davranış kalıpları belirlenmiştir. İkinci olarak ise İsrail stratejik kültüründeki karakteristik davranış kalıplarının, başta kabine, başbakanlık, savunma bakanlığı, genelkurmay başkanlığı, askeri istihbarat başkanlığı, dışişleri bakanlığı ve ilgili diğer kurumlar olmak üzere İsrailli karar alıcıların ilgili dönemlerin kendi bağlamları içerisinde, Hizbullah ile mücadele temalı güvenlik stratejileri oluşturmadaki karar alma süreçlerine nasıl etki ettiği tartışılmaktadır. Araştırma, Hizbullah’ın kuruluşundan itibaren, İsrail’in Lübnan’a düzenlediği askerî harekâtları içermekte ve son olarak 2006 yılındaki stratejik başarısızlığının nedenlerini stratejik kültür üzerinden sorgulamaktadır. Bununla birlikte, İkinci Lübnan Savaşı ve bilhassa Hizbullah unsurlarının önemli bir bölümünün Suriye’ye kayması sonucunu doğuran Suriye İç Savaşı’ndan sonra bölgede uzun bir süredir taraflararası, göreceli bir sessizlik hakim olmuştur.
Bu kitapta yer alan bildirilerde kullanılan kaynakların, görüşlerin, bulguların, sonuçların, tablo, şekil, resim ve her türlü içeriğin sorumluluğu yazar veya yazarlarına ait olup ulusal ve uluslararası telif haklarına konu olabilecek mali ve hukuki sorumluluğu yazarlara aittir. Editörler ve yayınevi yayınlanan bölümlerin içeriği ile ilgili herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir. 't-Türk'te o, "Oğuz Türklerden bir boy. Bunlar da Türkmenlerdir. Yirmi iki boydurlar." diyerek esasen Türk-Oğuz ve Türkmen aynîliğini de ortaya koymaktadır.
Öz Bu çalışmada Türkiye'de 2006 yılından itibaren 26 adet olarak bölgesel düzeyde kurulmuş bulunan Kalkınma Ajansları (KA) ile ilgili 2014 yılında Devlet Denetleme Kurulu (DDK) tarafından tespit edilen sorunlardan " kurumsal ve stratejik yönetimde bütüncüllük " ile ilgili olanların analizi yapılmaktadır. Çalışmamızda bir iç kontrol standardı olan COSO ile bir BT yönetişimi çerçevesi olan COBIT modelleri kullanılmaktadır. Sorunların kaynağı olan çekirdek nedenin, kurumu baştan sona kapsayıcı bütüncül bir stratejik planlama sürecinin eksikliğinden kaynaklanabileceği tezi ortaya atılmıştır. Bu kapsamda yapılan analizlerde DDK tarafından tespit edilmiş bölge planları ile ilgili mevzuat yetersizliği sorununun aslında bölgesel kalkınma düzleminde strateji, mevzuat ve planlama ile ilgili olarak bütüncül bir yaklaşımın tesis edilmemiş olmasından kaynaklandığı tezi ileri sürülmüştür. Ulusal stratejiler ele alınarak yapılan analizler sonucunda KA tarafından bütüncül yaklaşımın nasıl uygulanabileceği ile ilgili öneriler de geliştirilmiştir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.