Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021
Sosyolojik fenomenoloji yöntemine dayanan bu araştırmanın temel amacı Türkiye Sosyalist Solunun anlam sistemindeki temel unsurları ve anlam sistemlerini nasıl inşa ettiklerini betimlemektir. Bu betimleme üzerinden sosyalist anlam sistemi ile geleneksel dinsel anlam sistemleri arasındaki benzerlikler keşfedilmekte ve çözümlenmektedir. Böylelikle dinsel deneyimin modern kültürel dönüşümle farklı formlarda kendini gösterdiğini ortaya koymak ve moderniteyle birlikte dinin toplumsal hayatta etkisinin azaldığı yönündeki klasik sekülerleşme kuramına yönelik kritiklere katkı sunmak çalışmanın amaçları arasındadır. Tarihsel bir aktarımla Türkiye Sosyalist Solunda beş akımın belirgin olduğu iddia edilmektedir. Araştırma kapsamında Türkiye’de aktif faaliyet yürüttüğü tespit edilen otuz iki sosyalist grup arasından işçi sınıfı merkezli solu temsilen Devrimci İşçi Partisi, radikal solu temsilen Ezilenlerin Sosyalist Partisi, yeni solu temsilen Halkevleri, kimlik merkezli solu temsilen AKA-DER / Kaldıraç Dergisi ve cumhuriyetçi solu temsilen Halkın Kurtuluş Partisi örnek gruplar olarak seçilmiştir. Bu grupların mensupları ile gerçekleştirilen görüşmeler ve yayınlarının taranmasının yanı sıra dil dışı semboller ve ritüeller de birer veri kaynağı olarak değerlendirilmiştir. Araştırma boyunca çift yönlü bir kodlama, kategorileştirme ve tematik betimleme yürütülmüştür. Bir taraftan din kuramları ve dinler tarihi üzerine yürütülen okumalar diğer taraftan saha araştırması ve kaynak taraması sonucunda belirlenen şu yedi tema altında sosyalist anlam sisteminin dinsel niteliği gösterilmektedir: Ontolojik Güvenlik Kaynağı Olarak Sosyalist Anlam Sistemi, Kolektif Belleğin Kurulması, Ölüm Fikriyle Mücadele, Kişilik Kültünün Oluşturulması, Mekânın ve Zamanın Kutsallaşması, Zorunlu Kutsal Şiddet Olarak Devrim Fikri ve Sosyalist Ahlak ve Topluluk. Türkiye Sosyalist Solu örneğinde sosyalist anlam sisteminin geleneksel dinsel anlam sistemleri gibi üç temel özelliğe sahip olduğu söylenebilmektedir: maddi ve sosyal gerçekliği bütünsel bir biçimde anlama ihtiyacını cevaplayarak insanı belirsizlik tehdidinden korumak, kutsal bir ontolojik statüye yerleşerek kültürel kurumsallaşmaların sorgulanmaksızın sürekliliğini sağlamak ve topluluk yoluyla ahlaki kontrolü gerçekleştirmek. Bu üç özellikle dinin din olmayandan ayrılarak tanımlanması sağlanmakta ve bu tanımlama ışığında araştırmanın sonuç bölümünde güncel din sosyolojisi çalışmalarına bir dizi öneride bulunulmaktadır. Anahtar kelimeler: Anlam sistemi, din sosyolojisi, dinin tanımlanması, sekülerleşme kuramı, sosyalizm, Türkiye Sosyalist Solu
Giriş 2 0. yüzyıl boyunca çok sayıda ülke tarafından benimsenen sosyal devlet, ilk olarak Sanayi Devrimi'nin etkileriyle ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu süreçte sosyalist ve Marksist düşüncelerin, burjuvazi tarafından engelleme isteğinin de etkisiyle gelişen sosyal devlet açısından, I. ve II. Dünya Savaşları ile 1929 dünya ekonomik krizi önemli dönüm noktaları olmuştur. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında genişleme eğilimi göstererek kurumsallaşan sosyal devlet, bu dönemden 1970'lere kadar olan süreçte Altın Çağını yaşamıştır. Altın çağ boyunca genişleyen sosyal devletin, gerek devlet gerekse hak ve özgürlük anlayışına olan yansımalarıyla bireylerin refahını önemli boyutlarda arttırdığı görülmüştür. Daha sonra 1970'li yıllarda yaşanan ekonomik krizlerle birlikte, sosyal devletin genişlemesi durmuş ve cömert sosyal devletten geriye gidiş başlamıştır. Söz konusu geriye gidişte en önemli etken, ekonomik kötüleşmeden kurtulabilmek amacıyla neoliberal düşüncelerin benimsenmesi ve devam etmekte olan küreselleşme sürecinin neoliberal düşünceler çerçevesinde şekillenmesidir. Bunun yanında değişen nüfus ve aile yapısının da önemli ölçüde etkilediği sosyal devletten geriye gidiş sürecinin, günümüzde de devam ettiği görülmektedir. Hem devlet yapısına hem de hak ve özgürlük anlayışına önemli yansımaları bulunan
Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2016
II. Dünya savaşı sonrası gelişen sosyal refah devleti anlayışı, toplumda risk teşkil eden kişi ve grupları (yaşlılar, engelliler, yoksullar) topluma kazandırmaya yönelik faaliyetleri ile ön plana çıkmıştır. Toplumun devamının sağlanması ve huzurlu bir ortam oluşabilmesi için devletler sürekli sosyal politikalar üretmek zorundadır. Bu politikaların yerelde uygulanma şekli olan sosyal belediyecilik ise toplumun genellikle dışlanmış, yoksul ve hasta gruplarına yönelik; insanı ve genel anlamda toplumu merkeze alarak üretilen sosyal politikaların adıdır. Yoksul ve muhtaç olan kimselere yönelik yapılan aşevi, giyecek, gıda, ilaç, kırtasiye yardımları, yakacak yardımı, öğrencilere verilen burs gibi sosyal yardım merkezli faaliyetler, sosyal belediyeciliğin başlangıcını oluşturmakta ve her geçen gün yaygınlaştığı görülmektedir. Çalışmada sosyal belediyeciliğin teorik temelleri verildikten sonra, Denizli Büyükşehir Belediyesi örneğinde sosyal belediyecilik hizmetlerine yönelik algı ve faydalanma düzeyini ele alan ampirik bir araştırmaya yer verilmektedir.
2010
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.19. yüzyılda, genel oy hakkı bütün dünyada yaygınlaşmaya başlamasıyla demokrasi kavramı Eski Yunan'daki anlamından kurtularak temsili bir nitelik kazanmış oldu. 20. yüzyılda kadınların da oy hakkına kavuşmasıyla demokrasi bugünkü çağrışımına yakın bir anlama kavuştu. 20. yüzyılın ilk yarısında, sosyalist blok ile Batı bloğu arasında ?demokrasi?yi sahiplenme savaşı yaşanıyordu. Her iki blok da, meşruiyetlerini kendi sistemlerinin daha demokratik olduğu savına dayandırmak istiyordu.Huntington'un ?Üçüncü Dalga? olarak nitelendirdiği, liberal demokrasinin dünya genelindeki yayılma seyri, 1989'dan sonra iki kutuplu dünyanın sona ermesiyle birlikte ...
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 2002
Bu çalışma, Türkiye'de kendilerini sosyalist unvanı ile tanıtma cesaretini gösteren ilk hareket olan İştirak Çevresi hakkında bilgi vermeyi ve yayınlanndan hareketle çevrenin sosyalizm algılayışını analiz etmeyi kendisine konu edinmiştir. Bu amaçla önce, Türkiye'deki sosyalist hareketin kurucusu olarak kablli edilen İştirak Çevresi ve bu çevrenin "reisi" Hilmi Bey hakkında bilgi verilmiştir. Ardından, İştirak dergisinin sosyalizm kavramı ve tanımlaması üzerinde yoğunlaşan 1912 yılı nüshalarmdaki sosyalizm anlayışı değerlendirilmiştir. Yayınlarda, sosyalizm nedir, doğuş süreci nasıldır, sosyalizm ülkenin sorunlarma ne tür çözümler önermektedir ve ülkede sosyalist bir düzen nasıl kurulacaktır sorularma verilen yanıtlardan hareketle Çevre'nin sosyalizm algılayışı tartışılmıştır.
Hızla değişen ve küreselleşen günümüz dünyasında küreselleşmenin sosyal devlet anlayışına etkileri ve sosyal devletin işlevi sorgulanmaktadır.Küreselleşmenin devlet yapısını etkilemediği bazı görüşlere karşın,sosyal devletin küreselleşme karşısında güç kaybedeceği görüşleri de hakimdir.Konuya ilişkin bir literatür taramasının yapıldığı bu çalışmada,tarafların görüşleri irdelenerek sosyal devlet ve küreselleşme kavramları üzerinde de durulacaktır.
Ankara Üniversitesi , 2021
Türkiye'de sosyal girişimciliğe dair çalışmalar son zamanlarda yapıla gelse de sosyal girişimcilik niyetinin ortaya hangi sebeplerle çıktığına dair teorik bir çalışmaya rastlanmamıştır. Alanyazında mevcut olan sosyal girişimci olma modeli Türkiye'deki sosyo-ekonomik değerler düşünülerek güncellenmiş, Türk vatandaşlara ilgili ölçekler uygulanarak veri toplanmıştır. Toplanan veriler ışığında kişisel özellikler, din, çevresel beklentilerden etkilendiği varsayılan bireyin mevcut durumuna dair tespitler yapılmıştır. Nihayetinde erişilen sonuca çalışmayı inceleyerek ulaşabilirsiniz.
Turk Kulturu Ve Hacı Bektas Veli Arastırma Dergisi, 2012
Toplumsal yapı harmonik olarak işleyen bir bütündür. Bu bütünsel yapı denge eğilimli olarak devamlılığını sağlamaktadır. Denge ise toplumsal kurumlar ve toplumsal kurumları ortaya çıkaran davranış örüntüleri aracılığıyla gerçekleşmektedir. Davranış örüntüleri ve kurumsallaşmış davranışlar gerek makro gerekse mikro boyutuyla toplumsal yapının işleyişini düzenleyen temel unsurlardır. Bu çalışmada işlevselci yaklaşım temelinde hem devlet sisteminde bireylerin politik ve toplumsal konumlarının inşasında hükümdarlık mülklerinin paylaşımının hem de törensel bir yemekte alınan payın ve maruz kalınan muamelenin yani daha mikro boyutta yiyecek paylaşımın gündelik hayatta iktidar ilişkilerindeki işlevini değerlendirmek oluşturmaktadır. Burada toplumsal düzenin tesisinde devlet sistemindeki görünüşü ve gündelik hayat pratiklerine yansıması ile paylaşım sistemi değerlendirilmiştir. Bu paylaşım sistemi genel olarak "ülüş" olarak ifade edilirken, farklı Türk topluluklarında yiyeceğin törensel olarak paylaşımı "cilik" olarak ifade edilmektedir. Bireylerin devlet sistemi içindeki toplumsal konumlarının belirlenmesinde, siyasal ve toplumsal hiyerarşideki yerinin ortaya konulmasında belirli statü ölçütleri esasında değerlendirmelerin yapılması söz konusudur. Statü ölçütlerinin aynı toplumun farklı gelişme dönemlerinde farklı şekillerde görüleceği açıktır. Bu kapsamda günümüz Kazak ve Kırgız toplumlarda toplumsal hiyerarşinin yeniden üretiminde cilik esasında paylaşım önemli bir işlev yerine getirmektedir. Yiyeceklerdeki ülüş uygulamalarını içeceklerde görmek mümkündür. Bu kapsamda Alevi Bektaşi kültüründe önemli bir yer işgal eden kansız kurban olarak ifade edilen dolu-tolu ve lokma uygulamaları bu geleneğin bir yansımasıdır.
Doktora Tezi, 2017
A critique of "The theory of Socialism in one Country" published in Discussion Notebooks, a Marxist journal published in Europe between 1985- 87, under the pseudonym I used then. A. Ender. In Turkish.
M. Kemal Aydın ve Eyüp Ensar Çakmak (2018c)
Sosyal devletin gelişmişlik düzeyine ilişkin değerlendirmeler, sosyal koruma harcamaları ile sınırlı bir çerçeve içinden bakılarak yapılmaktadır. Bu çalışmada, sosyal devlet harcamalarının bütçeden yapılan faizdışı transfer harcamaları, eğitim harcamaları ve sağlık harcamaları toplamından ibaret olduğu önkabulünden hareketle farklı bir analitik çerçeve oluşturularak Türkiye'de sosyal devletin gelişmişlik düzeyi belirlenmiştir. Yapılan hesaplamalar, son yıllarda sosyal devlet harcamalarının ciddi ölçülerde arttığını göstermektedir. Üstelik bu esnada iktisadi büyüme ivmesi de yükselmiştir. Bununla birlikte OECD tarafından yapılan hesaplamalara göre Türkiye'de sosyal devletin gelişmişlik düzeyi, halen daha merkez ülkelerinin bir hayli gerisindedir.
Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 2018
The sociological interest in identity is often shaped by two extreme tendencies. Apart from these tendencies, which can be expressed as putting identity social theory at the center and pushing it out of social theory, is trying to explain what identity means for modern societies. One of the most influential factors in these approaches is the social constructivist approach. Social constructivism aims to explain identity as a manifestation of the relations established within sociality by developing the propositions about selfhood/identity of symbolic interaction. Symbolic interactionism emphasizes the concept of selfhood in searching for the meanings that identity corresponds to in the complex structure of modern societies. For symbolic interactionism and ethnomethodological approaches, identity is a manifestation of the self-constructed by interactions within everyday life. Social constructionism, on the other hand, treats identity as one of the ways in which reality is constructed. These approaches to explain the role and function of identity within the complex networks of modern societies are, in a sense, seeking ways to explain the 'crisis of meaning' of modernism. The purpose of this study is to explain the place covered by social constructivist theory, used as a social analysis unit in sociology.
The Journal of Academic Social Science Studies, 2024
Sosyal devlet, vatandaşların insan onuruna yakışır şekilde yaşamasına imkan veren, toplumun tümünü kapsayacak şekilde hizmet sunan ve bu hizmetleri bireyler arasında eşit şekilde dağıtan bir devlet anlayışı olarak ifade edilmektedir. Tarihsel süreç içerisinde birçok farklı aşamadan geçmiş olan sosyal devlet anlayışı, günümüzde devletlerin, bireylerin refahlarını sağlayacak şekilde harcamalar yapmasını ve sosyal refahı gerçekleştirecek hizmetleri sunmasını zorunlu kılan bir hal almıştır. Sosyal devlet anlayışı, her ne kadar gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde farklı şekillerde yorumlansa da, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine bakılmaksızın her devletin bu konuda çaba sarf ettiği açıktır. Nitekim gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye ve gelişmiş bir ülke olan Almanya’da da sosyal devlet anlayışı kapsamında önemli adımlar atılmış ve halen de atılmaya devam etmektedir. Çalışmada, sosyal devlet kavramının ortaya çıktığı ilk ülke olan Almanya ve sosyal devlet anlayışının gelişmekte olduğu Türkiye’nin tarihsel süreçten nasıl geçtiği, güncel durumun ne olduğu ve sosyal refahı gerçekleştirme anlamında sunulan hizmetlerin bu iki ülkedeki durumu ele alınarak karşılaştırma yapılmıştır. Karşılaştırma temel itibariyle beş farklı gösterge baz alınarak gerçekleştirilmiştir. Sosyal devlet anlayışı çerçevesinde gelir dağılımında adalet, sağlık hizmetleri, eğitim hizmetleri, sosyal harcamalar açısından sosyal yardım ve güvenlik hizmetleri ve sosyal refah endeksine ilişkin veriler, iki ülke arasında karşılaştırmaya tabi tutulmuştur. Karşılaştırmadan beklenen sonuç, resmi verilerden yola çıkarak eksikliklerin ve yapılması gerekenlerin ortaya çıkartılmasıdır.
2015
Calismamizda sosyal belediyecilik kavrami uzerinde yogunlastik. Refah devleti anlayisinin yerini sosyal devlet anlayisina terk etmesiyle birlikte yasanan donusum sosyal belediyecilik gibi yeni bir kavramin ortaya cikmasina neden olmustur. Sosyal devlet anlayisi merkezi yonetimin politik bir calisma alani iken, sosyal belediyecilik kavrami ile birlikte yeni bir boyut kazanmis ve yerel yonetimlerin calisma konusu haline gelmistir. Yerel yonetimlerin sosyal belediyecilik konusunda daha fazla yetkiye sahibi olmasi, belde halkinin gundelik hayatina olumlu sekilde yansimis ve hizmetin yerelde verilmesinin gucunu bir kez daha kanitlamistir. Bu etkinin fark edilmesiyle birlikte sosyal devlet uygulamalari yerel yonetimlerin lehine olacak sekilde donusmus ve sosyal belediyecilik olgusunun yerel yonetimlerle birlikte anilmaya baslamasina neden olmustur. Calismamizda yerel yonetimlerin sosyal politika ve hizmetlerinin kisaca aciklanmasinin ardindan bu hizmetlerin alt yapisini olusturan yasal me...
Akdeniz İnsani Bilimler Dergisi , 2011
International Social Mentality and Researcher Thinkers Journal, 2022
Politik okuryazarlık becerisi, özellikle Crick Raporu ile, günümüz dünyasının etkin ve katılımcı yurttaşları olabilmek için sahip olunması gereken en önemli becerilerden biri olarak görülmektedir. Bu durum yurttaşlık eğitiminde kullanılan öğretim programlarında da kendini göstermektedir. Nitekim bu beceri, 2018 yılında güncellenen ve Türkiye’de vatandaşlık eğitiminde oldukça önemli bir rolü olan Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı’nda öğrencilere doğrudan kazandırılması istenilen becerilerden birisi olmuştur. Politik okuryazarlığın öğrenciler tarafından etkili bir şekilde kazanımı için başta öğretmenler ve ders materyallerinin önemi oldukça büyüktür. Bu nedenle yapılan bu çalışmada, politik okuryazarlık becerisinin sosyal bilgiler dersi öğretim programına, ders kitaplarına ne şekil yansıtıldığının belirlenmesi, 2023 Eğitim Vizyonunun ve Milli Eğitim Temel Kanunun politik okuryazarlık kavramları yönünden incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada ayrıca, politik okuryazarlık açısından sosyal bilgiler dersinin yeterliliğinin sosyal bilgiler öğretmenleri tarafından ne şekilde değerlendirildiği de ortaya konulmuştur. Nitel ve nicel yöntemlerin birlikte kullanıldığı çalışmada incelenen dokümanların genel olarak temel insan hakları, ulusal ve uluslararası kurumlar, ekonomi, katılım (demokratik, sosyal, politik), toplumsal sorunlar/konular, politika açısından yeterli kavrama yer vermişken çok kültürlülük, barışçıl protesto/eylem bilgisi, çıkar/baskı grupları açısından çok az kavrama yer verildiği veya hiç verilmediği görülmüştür. İncelenen dokümanlardan sosyal bilgiler dersi öğretim programı ve ders kitaplarının politik okuryazarlıkla ilişkilendirilebilecek daha zengin bir içeriğe sahipken 2023 Eğitim Vizyonunun ve Milli Eğitim Temel Kanunun doğası gereği daha az içeriğe sahip olduğu belirlenmiştir. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin bir bütün olarak değerlendirdiği sosyal bilgiler dersinin ise politik okuryazarlık açısındasın yeterli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
International Journal of Languages' Education, 2018
The translation is a prestigious and communicative mission which connects a social system to another. A social system, a national system, is obliged to communicate with its periphery. Each national system uses the translation as a tool to ensure communication with the other systems. In order to provide communication between the social systems, distinguished communicators are needed. The translation is also loaded with important interaction duty to ensure the external interaction systems of national system which is a closed system. Thanks to translation, a closed social system, can transform into a universal and open system by interacting with its own and other social systems. In this study, we describes that the translation is very important to a nation system and the interaction with its environment. Translation system is one of the internal systems of a nation such as politics, economy, trade, literature, etc. It can be said that the translation for a nation, fills a gap which would not be filled by the other national systems, and therefore could be evaluated as an important subsystem like the economy. The most important and distinguishing feature of the translation is obvious that it has a function, which serves for the mutual interaction (interaction) with external systems. According to Niklas Luhmann's system theory, communication dynamically keeps a system and the translation is the most important means of communication. In this study we examine the function and importance of the translation in nation and the world system on our report according to the systems theory of N. Luhmann.
Hak İş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 2023
Yapılan çalışma günümüzün en önemli kitle iletişim aracı olan sosyal medyanın algı yönetimi kavramı bağlamında incelenmesini, sosyal medyanın geleneksel kitle iletişim araçlarına kıyasla algı yönetimi faaliyetlerini yürütebilmek adına daha uygun bir zemin olduğunu ortaya koymayı ve sosyal medyanın en sorunlu alanlarından bir tanesi olan bilgi düzensizlikleri, dezenformasyon ve manüpilatif içerikler kapsamında algı yönetimi faaliyetlerine karşı farkındalık yaratarak bu tarz faaliyetlere karşı terörizm kavramı çerçevesinde çözüm önerilerinin ve yaklaşımlarının geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Çalışmanın araştırma bölümünde amaçlı örnekleme yöntemi kullanılarak alanda belirtilen konu kapsamında çalışmaları bulunan ve bu bağlamda hem teorik hem de pratik bilgiye sahip on altı akademisyen ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler neticesinde elde edilen veriler MAXQDA Analytics Pro 2022 programı yardımıyla tematik ve içerik analiz yöntemlerine tabii tutulmuştur. Yapılan analizler neticesinde, terörizmle mücadele kapsamında sosyal medya üzerinden yürütülen algı yönetimi faaliyetlerine karşı önlemler geliştirilebilmesi ve bu süreç içerisinde sosyal medyanın etkin olarak kullanılabilmesi amacıyla konu hakkında terörizmle mücadele kapsamında medya faaliyetleri, kamu kurum ve kuruluşlarının sosyal medya kullanımı, terör örgütlerinin sosyal medya kullanımı ve terörizmle mücadelede sosyal medya paylaşım sorumluluğu olmak üzere dört ana temaya ulaşılmıştır. Bu kapsamda sosyal medyanın algı yönetimi ve manipülasyon bağlamında nasıl ve ne şekilde kullanılması gerektiğine, özellikle terörizmle mücadele yöntemlerinden bir tanesi olan medya faaliyetleri kapsamında sosyal medyanın nasıl daha etkin bir araç olarak kullanılabileceğine ve konu hakkında farkındalık yaratılabileceğine dair çözüm önerileri sunulmaktadır.
Istanbul Journal of Sociological Studies, 2015
Sosyolojinin Türk düşüncesindeki serüveni Türk toplumunun Batılılaşma serüveni ile eş zamanlı gelişmiştir. Batılılaşan Türk toplumu Batılı değerlere yüzünü döndüğünde bir yandan varlığından haberdar olmakla birlikte kendi toplumsal dünyasının dışında ve karşısında bir toplumsal örgütlenme; öte yandan da fiziksel ve sosyal dünyayı kendi fiziksel ve sosyal dünya algısının karşısında ve dışında yöntem ve araçla açıklayan Aydınlanma zihniyeti ile karşılaşmıştır. Romantizm, Yeni Pozitivizm, Yeni Realizm, Tarihi Materyalizm, Evolüsyonizm (Evrimcilik), İdealizm ve Materyalizm gibi çeşitli felsefe akımları Türk düşünce hayatına girmiştir. Bu anlamda sosyoloji, Osmanlı aydını için, nasıl batılılaşılacağının, iktisadi kalkınmanın nasıl sağlanacağının ve modern topluma nasıl geçileceğinin yollarını öğreten, kurtuluş reçeteleri sunacak bir bilim olarak görülmüştür. Hazırlık ve oluşum devrelerinde kolayca gözlenebilen evrimci sosyoloji Gelişim döneminde Behice Boran ile sona ermiş gibi görünmektedir.
A) 19.Yüzyılda Modernleşme ve Yol Açtığı Krizler 18.yüzyılda başlayan aydınlanmanın ve sanayi devriminin ürünü modernleşme, ideolojik bir tercihten ziyade, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişi ifade eden bir süreçtir.19.yüzyıl boyunca devam eden bu süreçte dünya tarihinde görülmemiş derecede büyük değişim ve dönüşümler süratle yaşanmış ve geçmişten farklı olarak dünyanın hemen her noktasına uzanmıştır. Bu süreç öncelikle iktidarın dünyevileşmesine neden olmuştur. Modernleşme öncesinde iktidar dinsel bir atfa sahiptir ve yönetme hakkını tanrıdan almaktadır. Dolayısıyla otoritesi ilahi bir güçten gelmektedir. Modernleşmeyle beraber iktidar otoritesini bir topluluğa dayandırmak zorunda kalacak, bu nedenle anayasalar ve milliyetçilik, sosyalizm ve komünizm gibi ideolojiler oluşmaya başlayacaktır. Modernleşme yalnızca siyasetin dünyevileşmesine neden olmamış, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişi ifade ettiği için, toplumda da büyük değişimlere yol açmıştır.19.yüzyılda kırdan kente başlayan büyük göçle beraber kentlerin nüfusu hızla artmıştır. Kentlerdeki nüfus artışı denetleme ihtiyacı, açlık ve yoksulluk gibi sorunlara neden olmuştur. Bunun yanı sıra kırdan kente göç, toplumun yapıtaşı olan ailenin de dönüşümüne neden olmuştur. Kırdaki büyük aileler ve onların dayanışma bağları kentte kendisine yer bulamamış, aileler çekirdek aile yapısına dönüşmüştür. Hem ailelerin dayanışma bağlarının artık zayıflamış olması hem de artan nüfustan dolayı kentlerde ortaya çıkan sorunlar devletin toplumda görünür olmasını gerekli kılmıştır. Dolayısıyla modernleşme devlet yapısında da büyük bir değişime neden olmuş, devlet artık kentte "hizmet isteyen" vatandaşa hizmet götürmek durumunda kalmıştır. Yine aynı süreçte artan çocuk nüfusunu eğitebilmek ve toplumda bir kontrol mekanizması oluşturabilmek adına modern anlamda eğitim ve okul icat edilmiştir. Bu sayede oluşan örgün eğitimle beraber modern anlamda üniversitelerin kuruluşu da bu yüzyıldadır ve modernleşmenin bir sonucudur. Modernleşmenin toplumda yarattığı en önemli değişimlerden birisi de kadının toplumda görünür olmasıdır. Sanayi devrimiyle üretime geçen büyük fabrikalarda artan ucuz emek ihtiyacı, kadınların ve çocukların çalışma hayatına girmesini sağlamış, böylece kadınlar kamusal hayatta var olmaya başlamışlardır. Modernleşmenin kısa sürede yarattığı bu değişim şüphesiz çok kolay gerçekleşmemiş, günümüze kadar uzanan bir takım "krizlere" neden olmuştur. Bu krizlerin ilki, bu yüzyılda oluşmaya başlamış ideolojilerdir. Otoritenin dünyevileşmesi ve kente göç eden insanların yönlendirilmesi ihtiyacı hem dinin ideoloji haline gelmesine hem de milliyetçilik ve sosyalizm gibi modern ideolojilerin oluşmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda 19.yüzyıl aynı zamanda Avrupa'da bu ideolojilerin bayrak olduğu büyük devrimlerin yaşandığı yüzyıl olacaktır. Modernleşmenin yarattığı ikinci kriz kadın erkek ilişkisi üzerinedir. Kadının iş hayatına girmesi ve kamusal alanda görünür olması önce kadın erkek eşitliğini gündeme getirecektir. Kadınların iş hayatında erkeklerle aynı ücreti alması, seçme ve seçilme hakkı gibi temel meseleler bu yüzyıldan itibaren tartışılmaya başlayacaktır. Modernleşmenin yarattığı son krizse farklı dinden insanların ve devletlerin birbirileriyle olan ilişkileri üzerine olmuştur. Tarım toplumunda farklı dinden insanlar birbirlerini eşit olarak görmez ve birlikte yaşamazken sanayi toplumunda bir arada ve eşit yaşamak zorunda kalmışlar ve bu durum sancılı bir sürecin sonunda gerçekleşmiştir. Bu kriz uluslararası alanda, devletler arasında da görülmüştür.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.