Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
8 pages
1 file
The last forty years since the 1980s have witnessed intense attacks of the capital in all areas. Unfortunately, working life and employees in this context were seriously affected by these attacks. These attacks have increasingly condemned workers to precarious labor regimes. Precarization, expropriation and, finally, impoverishment in the world of work were the main apparent consequences of these attacks. This process, which means the liquidation of the public sphere, also meant deregulation in working life. The commercialization of the public sphere and the transfer of public resources to the market and other non-market actors were among the salient features of this process. The 78-day period, starting on December 15, 2009 and ending March 2, 2010, was an open opposition to the above-mentioned attacks. In the cold and snowy days of Ankara, Tekel Workers managed to be the only agenda of almost the whole country against their social rights plundered through Privatization. The view that this struggle against marketization and precarization mentioned above is an antipoverty movement at the same time forms the basis of this study. As a matter of fact, this struggle experience of Tekel Workers is just one of many examples that can be considered as anti-poverty. The Monopoly Resistance, which will be considered as an anti-poverty movement, is also an anti-poverty movement because it is a struggle of the working class, which has become impoverished as a result of neo-liberal policies, against poverty.
Birikim, 2012
Tekel direnişinin başlamasının üzerinden üç sene geçti. Üç sene önce tam bugünlerde solda büyük bir ümitlenmeye ve seferberliğe yol açmış olan direniş, bugün unutulmuş görünüyor. Eylemden Öğrenmek - Tekel Direnişi ve Sınıf Bilinci (İletişim Yayınları, 2012) adlı kitabında olayın geniş açıdan bir analizini yapmış olan Nuray Türkmen’le bu mücadele deneyiminin sınıfsal ve politik mirası üzerine konuşurken, emek hareketini ve tarihini araştırmanın yöntemini de ele aldık.
Sınıf Mücadelesinin Bir Kozu Olarak Kent Mekanı: Tekel Direnişi Örneği, 2019
Kapitalizmin kendini yeniden üretmesi ve devamlılığını sağlaması açısından mekânı kullanma becerisine yönelik özgün bir yaklaşım geliştiren Henri Lefebvre, kent mekânının sınıf mücadelesi açısından önemini de güçlü bir şekilde vurgulamıştır. Buna göre, kapitalizmin eşitsizlik üreten işleyişinin mekânsal ve yaşamsal yansımalarının düzlemi olan kent mekânı, aynı zamanda bu duruma yönelik mücadele pratikleri açısından da ciddi avantajlar ve potansiyeller barındırmaktadır. Neoliberal ideolojinin başat hale gelmesi ile birlikte yoğunluğu artan bu süreçte emek mücadelesinin mekânsal boyutu önem kazanmıştır. Çalışma, bu kavramsal çerçeveyi temel alarak özelleştirme karşıtı mücadelenin Türkiye’deki en kapsamlı örneği olan Tekel Direnişini konu edinmektedir. Ankara kent merkezinde kurulan çadırlarda 78 gün süren Tekel Direnişi örneğinin, sınıfsal mücadele açısından kent mekânının kullanılması konusundaki niteliğinin çözümlenmesi çalışmanın ana amacını oluşturmaktadır.
sosyalhaklar.net
Bu çalışma, 15 Aralık-2 Mart 2010 tarihleri arasında 78 gün süren Tekel Direnişinin, sosyal hak mücadelesinin 21. yüzyılda alması gereken biçim olarak üç temel ekseni ortaya çıkardığını vurgulamaktadır: Sosyal hak mücadelesinin kendiliğindenliği, sosyal hak mücadelesinin sınıfsal niteliği ve sosyal hak mücadelesinin dili ve pratikleri.
İnsan ve İnsan Dergisi, 2019
Poverty is a violation of the human right to live and continues its existence with the protection of the permanent inequalities. In today's consumer society practice, the right to life for people with health problems due to excessive consumption is at risk, as well as people who do not have the income to cover a minimum of goods and services. With the globalization process, expanding neoliberalism threatens the right of every human being to live a life worthy of dignity while the deepening inequalities rapidly transform people and their lives. The steps that need to be taken in order to take the place they deserve in the social life as individuals who can use, defend and develop the rights of the poor masses concern the human family and its future directly and closely. Thus, one of the ways to eliminate poverty permanently and for all, is to approach the issue with rights-based approach. In this study, while poverty is considered as a social problem that deepens the rights violations, the right-based approach to the fight against poverty has been tried to be evaluated in terms of education, work, development and resistance rights which are considered to have a determining and functional effect in the neoliberal transformation process.
2018
Çağımızın en önemli sorunu olarak görülen yoksulluğa karşı ilgi dün olduğu gibi bugünde oldukça fazladır. Kitle iletişim araçlarının gelişimiyle birlikte dünyadaki yoksulluk daha görünür bir hal almıştır. Böyle olunca hem akademik dünya hem sivil toplum örgütleri hem yöneticiler hem de toplumun büyük bir kesimi yoksulluk sorununa ilgi duymaya başlamıştır. Sorunun bu denli büyük oluşu doğal olarak mücadele arayışını da beraberinde getirmiştir. Bu çalışmanın amacını yoksullukla mücadelenin işlevleriyle birlikte düşünülmesi oluşturmaktadır. Genel olarak yoksulluk çalışmaları incelendiğinde yoksulluğun işlevlerine yeterince yer verilmediği görülecektir. Yoksulluk toplumsal yapı için türlü nedenlerden dolayı işlevsel olduğu için uygulanan mücadele yöntemleri onu ortadan kaldırmaktan ziyade toplumsal yapıda varlığını devam ettirmesini sağlamaktadır. Yoksullukla mücadele edilirken yoksulluğun işlevlerini de çevrelen yeni bir yaklaşım çerçevesinde stratejiler belirlenmelidir.
Ezilenlerin geleneği gösteriyor ki, içinde yaşadığımız "olağanüstü hal" istisna değil kuraldır. Buna denk düşen bir tarih anlayışına ulaşmak zorundayız. O zaman açıkça göreceğiz ki gerçek olağanüstü hali yaratmak bize düşen bir görevdir." W. Benjamin, Tarih Kavramı Üzerine, VIII 15 Aralık 2009'da başlayan ve yaklaşık 80 gün süren TEKEL direnişi, gözünü işçi sınıfı mücadelesine dikmiş olan herkesin içinde büyük bir coşku uyandırdı. Kendisini sol siyasal düşünce yelpazesine yerleştiren düşünür ve hareketlerin önemli bir kısmı, "büyük büyük betonların içerisine kurulan bu küçük Türkiye"de "bastırılanın büyük geri dönüşünü" ve sınıf hakikatinin yeniden parlayışını gördüler ya da Türkiye işçi sınıfının görkemli yeniden dirilişini görmek istediler. Kuşkusuz bizlerin dikkat ve ilgisini sınıfın hakikatine çekmek isteyen bu perspektifin haklı bir tarafı var. Fakat TEKEL direnişinde vuku bulan sınıflaşma sürecinde ve açığa çıkan hakikatte, kendi bakışının tarihsel haklılığını ve meşruiyetini görmek isteyen gözün arzusu bazen öylesine güçlüdür ki, bu bakış gördüğü hakikatte parıldayan ışığın varlığa getirdiği yeni sınıfsal-siyasal biçimleri ve sınıflaşma hatlarını ıskalar. TEKEL direnişinin ortaya koyduğu bir hakikat varsa eğer, bu hakikati görebilmek için sadece yeni bir bakışa değil, bu hakikatin parçası olmamızı imkânlı kılacak yeni bir duruşa, oluşa ve harekete de ihtiyacımız var. TEKEL üzerine düşünen eleştirel bir sosyal bilimcinin yanıtlaması gereken belki de ilk soru, TEKEL direnişiyle kendi tarihsel konumunun haklılığının doğrulanması üzerinden değil de, burada gerçekleşen hakikatin bir parçası olarak nasıl ilişki kurabileceğiyle ilgili olmalıdır. Belki böyle bakıldığında klasik sosyal bilimcilerin muhafaza etmek istediği araştırmacı ile araştırma konusu arasındaki mesafe kaybolacak; fakat bu mesafe aslında yeni bir mesafe adına terk edilmiş olacaktır. Sosyal bilimci bu mesafeyi terk etmek karşılığında, hem gerçeklikle hem de kendi şimdisiyle arasında yeni bir mesafe edinecek ve onun kazandığı bu olaysal mesafe, açığa çıkan hakikatin yaşadığımız dünyayı dönüştürme imkânını kendinde taşıyan bilgisine erişmek adına yeni yollar açarak, onun yeni sorular sormasını sağlayacaktır. Elinizdeki araştırma da bir yönüyle bu tür soruların peşinden sürükleniyor: TEKEL direnişi ve bu direnişi tetikleyen gelişmeler, "ruhsuz bir dünyanın ruhu" olmak ve eşitlik ile özgürlük doğrultusunda evrensel tarihi yazmak isteyenler için ne gibi yeni olanaklar ve yollar açmıştır? TEKEL süreci, katılanların kendi dilinden ve dünyasından, kendi kolektif tarihini yazmak isteyenlerin kolektif hafızasına ne gibi izler, yeni ortaklaşma biçimleri, anlam dünyaları bırakmıştır? Farklı toplumsal kesimlerden insanların bir araya geldiği, Türkiye'deki temel siyasal çatışma hatlarının çeşitlendiği TEKEL'in titreşimleri, niçin sadece belirli bir grup insanla sınırlı kalmış ve belki de Türkiye'de siyasetin olasılık dizisini dönüştürmesi mümkün hangi ihtimaller nasıl massedilmiştir? 4-C düzenlemesinde de ortaya çıkan emeğin geleceksizleştirilmesi-güvencesizleştirilmesi, bir başka deyişle 1 Tekel Eylemine Kenar Notları, G. Yıkılmaz ve S. Kumlu (der.), Phoneix, Ankara, 2011, s. 17-28.
Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2018
Kapitalizm 1970'li yılların ikinci yarısından itibaren girdiği buhrandan çıkabilmek için yeniden yapılanma sürecine girmiş, bu doğrultuda da yeni sağ politikalar uygulamaya konulmuş ve sosyal refah devleti anlayışından adım adım uzaklaşılmıştır. Küresel ölçekte görülen yeniden yapılanma politikaları Türkiye'yi de etkilemiş ve 24 Ocak 1980 tarihinde alınan "24 Ocak Kararları" ile gelir dağılımındaki eşitsizlikler daha da artmıştır. Yeniden yapılanma sürecine uyumlu olarak medya alanında önemli dönüşümler yaşanmış, pazar koşullarına göre hareket eden medya içerikleri zamanla değişmiş, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kamusal yararı önceleyen yayıncılık anlayışından uzaklaşılmıştır. Bu anlamda çalışmada; üretim yapısındaki dönüşümler, işçi sınıfının örgütsüzleştirilmesinde 1970'li yılların ikinci yarısından itibaren kapitalizmin girmiş olduğu yeniden yapılanma süreci ile yaygınlaşmaya başlayan yeni sağ politikalar ve bu politikaların meşrulaştırılma alanı olarak kullanılan medyanın üstlendiği misyon temelinde işçi eylemlerinin, sendikal hareketlerin basındaki sunumu ele alınmıştır. Bu doğrultuda da 15 Aralık 2009-3 Mart 2010 tarihleri arasında gerçekleşen Tekel işçi eylemlerinin Cumhuriyet, Hürriyet, Zaman gazetelerindeki sunumu örnek olay olarak ele alınıp eleştirel söylem çözümlemesi yöntemiyle incelenmiştir.
Öz 2011 yılından bugüne kadar Türkiye " ye gelen Suriyeli sığınmacı sayısı yaklaĢık 2.5 milyon olup, bu sayı her geçen gün artmaktadır. Suriyeli sığınmacılarının çok büyük bir bölümü yoksullardan oluĢmakta ve göç ettikleri kentlerin yoksul tabakalarının arasına karıĢmaktadır. DıĢ yoksullar olarak tanımlanan bu grup, yerel yoksullar olarak tanımlanan yoksulların ekonomik ve sosyal göstergelerinde gerilemelere/ çökmelere neden olmaktadır. Bu bağlamda " yoksulluk çökmesi " kavramı yerel yoksulların içinde bulunduğu değiĢimi göstermektedir. ÇalıĢma kapsamında 3 ilde (Mersin, Kilis, Gaziantep) 32 görüĢmeciyle derinlemesine mülakatlar yapılmıĢ ve elde edilen bilgiler diğer çalıĢmaların bulgularıyla karĢılaĢtırılarak sunulmuĢtur. Buna göre Suriyeli sığınmacıların kentlere geliĢleriyle birlikte marjinal sektörlerdeki iĢ olanaklarının azaldığı, iç yoksulların mevcut gelirlerinin azaldığı, iĢten çıkarılma risklerinin arttığı, mal ve hizmet fiyatlarının arttığı, konut/ barınma probleminin arttığı dolayısıyla yerel yoksulların sahip olduğu refah düzeyinin gerilediği gözlemlenmiĢtir. Abstract The number of Syrian refugees coming to Turkey is about 2.5 million since the year 2011 and this number is increasing day after day. A large proportion of Syrian refuges are composed of poor people and they become part of the slum areas of the cities they migrate. This group defined as " external poor " causes declines and collapses of economic and social indicators of " local poor ". In this context, " poverty collapse " concept illustrates the changes in the situation of " local poor ". This research is comprised of in depth interviews conducted with 32 interviewees in three provinces which are Mersin, Kilis and Gaziantep and the information gathered from this research is presented with comparisons of other studies " findings. Accordingly, it is observed that the presence of Syrian refuges causes a decrease in job opportunities in the marginal sector and in current income levels of " local poor " , increase in the risk of dismissals, the price of goods and services and housing/shelter problems. Hence, the welfare level of " local poor " is adversely affected due to the factors mentioned above. Giriş 2011 yılında Suriye " de baĢlayan iç savaĢ ile birlikte milyonlarca insan yaĢadıkları topraklardan ayrılarak, güvenli bir yaĢam sürecekleri yeni yerlere göç etmek durumunda kalmıĢtır.
Gezi direnişinin üzerinden neredeyse bir yıl geçti. İktidar, başından itibaren Gezi direnişini kökü dışarıda bir sivil darbe girişimi olarak pazarladı. Yetmedi, muktedirler arasındaki siyasi iktidar çekişmesinin bir görüngüsü ve kanalı haline gelen 17 Aralık Cemaat darbesi ile ilişkilendirdi. Genç yaşta polis şiddetine ve muktedir kibrine kurban verdiğimiz direnişçileri şeytanlaştırdı. 1 Annelerini yuhalattı. Direnişten yerel seçimlere kadar geçen süre içinde seçmenini başarılı bir biçimde birleştirdi.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Toplum Bilimleri Dergisi, 2015
Ulakbilge Sosyal Bilimler Dergisi, 2024
Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 2019
Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, 2009
Yoksulluk Sorunuyla Mücadelede Bir Strateji Olarak Sivil Toplum Kuruluşları: Deniz Feneri Derneği, 2004
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009
Lacivert, s. 6, Mayıs Haziran 2010, 2010
Erzurum Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 1999
Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 2016
XIII. IBANESS Congress Series on Economics, Business and Management – Tekirdag-Fall / Turkey, 2019
Ekonomik Yaklaşım, 2015
Direnişin Mikropolitikası, 2019
Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, 2022