Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Araştırmanın amacı, Mu'îdî'nin Dîvânı'nda, bülbül ile ilgili beyitleri tespit etmek ve bülbül mazmununun adı geçen şair tarafından hangi unsurlarla ilişkilendirildiğini ortaya koymaktır. Bu araştırmanın bir diğer amacı, az bilinen bir şairin incelenerek, yapılan bilimsel araştırmalarda daha çok yer almasını sağlayabilmektir. Divan edebiyatında bülbül; sesinin güzelliği, güle olan aşkı, aşığı temsil etmesi, gül ile bülbül arasındaki birçok tasavvuru anlatıp hatırlatması yönlerinden adı zikredilmektedir. Yine bu bağlam örnekleri ışığında hayvanlar âleminden bir kuş türü olarak da klasik şiirde adı en çok geçen kuştur. Bu çalışmada öncelikle az bilinen bir şair olan Kalkandelenli Mu'îdî'nin yaşamı hakkında kısa bir bilgilendirme yapılmıştır. Şairin Dîvân'ı, iki temel başlık altında incelenmiştir. Bu başlıklar, Mu'îdî'nin Dîvânı'nda bulunan gazel örnekleri üzerinde yapılan çalışmalardan yararlanılarak tasnif edilmiştir. Bülbülün, gazel incelemesinin sınırı ise, klasik şiirde üzerine belki de en çok yazılmış mazmunlardan birisi olan bülbül mazmunu ve ilişkilendirildiği yapılar üzerinde gerçekleştirilmiştir. İncelemede tespit edilmiş olan her bir başlığa örnek olabilecek beyitlere; en az bir, en fazla iki örnek verilmiştir. Bazı başlıkların çok daha fazla örneği bulunmuş olup meraklıları için dipnotta ayrıca belirtilmiştir. Makale bülbül, sürgün ve onun vasıfları gibi konuların; sosyal hayat, toplum yapısı bağlamında incelenmesi ve yorumlanması ile son bulacaktır. Klasik şiirde bunun gibi daha pek çok unsur bir Halkbilimci bakış açısıyla araştırılmayı beklemektedir. Beyitlerin yanında verilen dipnotta şairin divanındaki ilgili benzer örneklerin sayfa numarası ve beyit numarası verilmiştir.
Mevzu – Sosyal Bilimler Dergisi, 2023
Teklif-i mâ lâ yutâk meselesi, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde de tartı-şılmış Tanrı’nın kudret ve adaletinden bağımsız bir ahlak yasasının imkânını konu edinen teolojik bir sorundur. Tanrı’dan bağımsız bir ahlak yasasını mümkün kabul edenler, O’nun kullara güç yetiremeyecekleri şeyi teklif etmesinin ahlakî olmadığını savunurken; Tanrı’nın mutlak otoritesini kabul edip, dinden bağımsız bir ahlak yasasının mevcudiyetini mümkün görmeyenler ise bunun caiz olabileceğini söylemektedir. Müslüman kültüründe teklîf-i mâ lâ yutâk konusunu ilk defa gündeme getiren Mu’tezile bilginlerine göre kullara güç yetiremeyecekleri teklif, kabîh olduğundan caiz değildir. Eş’arî bilginler, bu görüşün aksini savunmak suretiyle Allah’a zorunluluk veya kısıtlama getirmenin kudret sıfatına halel getirmek demek olduğunu ve dolayısıyla teklîf-i mâ lâ yutâk’ın caiz olduğunu belirtmiştir. Mu’tezile ve Eş’arî dışında birçok kelâm ekolü bu konuda görüş belirtmişse de söz konusu görüşlerin genel olarak bu iki mezhebin düşüncesi etrafında şekillendiği söylenebilir. Teklîf-i mâ lâ yutâk konusunda Mâtürîdî bilginler, Mu’tezile’yle Eş’arîler’in benimsediği görüşün ortasını bulmaya çalışmıştır. Dolayısıyla Mâtürîdîler’in söz konusu polemiğe alternatif bir çıkar yol sağladığı, bu itibarla meselenin araştırılmaya değer olduğu düşünülebilir. Bu çalışmada Mâtürîdî bilginlerin önde gelen isimlerinin teklîf-i mâ lâ yutâk’a dair görüşleri ve bunların aklî ve naklî dayanakları üzerinde durulmuştur. Araştırmada Mu’tezile ve Eş’arî ekolünün görüşleri de mukayeseli olarak ele alınmış olup teklîf-i mâ lâ yutâk’ı ilgilendiren “kader”, “teklîf” ve “istitâat” konularına da girilmiştir.
https://doi.org/10.26791/sarkiat.1229137, 2023
Meâlimü’t-tenzîl; müfessir, muhaddis ve fakîh kimliğiyle bilinen Beğavî’nin (ö. 516/1122) kaleme aldığı önemli eserlerden biridir. Eser, rivayet tefsirleri içerisinde mümtaz bir yere sahiptir. Bilindiği gibi rivâyet tefsiri, başta Kur’ân-ı Kerim olmak üzere, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) söz ve uygulamalarına ve sahabe ve tâbiînden nakledilen çoğunlukla sahîh rivâyetlere dayanan bir tefsir türüdür. Beğavî, Meâlimü’t-tenzîl’inde ayetleri tefsir ederken hadislerin yanı sıra sahâbe, tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn neslinin sözlerinden de istifade etmiştir. Bu bağlamda Beğavî, rivayetleri bazen isnatlı bazen isnatsız, bazen sadece sahabî ravisini zikrederek bazen de muallâk olarak nakletmiştir. Zaman zaman da birkaç isnad ve metni birleştirmek suretiyle zikretmiştir. Naklettiği bu rivayetlerin büyük çoğunluğu sahihtir. Bununla birlikte o hasen, zayıf ve nadiren de olsa uydurma rivayetlere de yer vermiştir. Bu çalışmada hedefimiz, önce Beğavî’nin Mü’minûn Sûresi’nin tefsirinde naklettiği toplam on yedi rivayetten merfû’-muttasıl olarak gelen dokuz rivayetin tespit ve tahricini yapmaktır. Sonra ise, tarikler arasındaki sened ve metin farklılıklarını ortaya koymaktır. Daha sonra da ilgili rivayetler hakkında münekkid muhaddisler ve muhakkiklerin değerlendirmeleri çerçevesinde sıhhat tespitinde bulunmaktır. Böylece Beğavî’nin ilgili surenin tefsirinde takip ettiği rivayetleri nakletme metodu ve bu rivayetlerin sened, metin ve sıhhat bakımından durumları ortaya konmuş olacaktır.
Öz İmam Mâtürîdî, Te'vîlâtü'l-Kur'ân'da rivayetleri bir tefsir kaynağı mâhiyetinde kullanmış ve görüşlerine dayanak olarak sunmuştur. Bu rivayetlerin büyük bir kısmı Hz. Peygamber ve sahabeden menkûl olarak zikredilmiştir. Bekir Topaloğlu ve Ahmet Vanlıoğlu başkanlığında tahkiki yapılmış olan Te'vîlâtü'l-Kur'ân isimli eserde yer alan rivayetlerin bir kısmının kaynağının tespit edilemediği iddia edilmiştir. Bir kısım rivayetlerin ise benzer manalarda kaynaklarda vârid olduğu fakat bu rivayetlerin aynı lafızlarla kaynaklarda tespit edilemediği ifade edilmiştir. Te'vîlât'ın mezkûr tahkikinde Hz. Peygamber'e merfû olarak isnad edilen fakat aslı tespit edilemeyen hadislerin sayısı yaklaşık yirmi üçtür. Araştırmamızda aslı tespit edilemeyen bu rivayetlere ulaşılamama iddiası konu edilmiştir. Bunu yapmaktaki amacımız bu rivayetlerin kaynağının gerçekten olup olmadığını sorgulamaktır. Böylece bunun aslının, tahkikten mi yoksa Mâtürîdî'nin aslı olmayan rivayetleri kullanmasından mı kaynaklandığını tespit etmeyi hedefledik. Bu makalede İmam Mâtürîdî'nin söz konusu rivayetleri kullanma ve bu rivayetlerden yorum üretme biçimi, ayrıca rivayetlere yaklaşım metodu ele alınacaktır. Ayrıca Mâtürîdî'nin söz konusu rivayetler özelinde kaynakları ve kendinden sonra telif edilen tefsirlerle ilişkisi değerlendirilecektir.
Özet: Pek çok alanda sayısız ve nadide eserler barındıran İslam Edebiyatı, tarihteki İslam devletlerinin bir parçası olan cihâd kültü ve hak-batıl mücadelesi kapsamında da çeşitli eserler vermiştir. İlk nüvesi inananları cihâda teşvik için Hz. Peygamber'in cihâdla ilgili sözlerini bir araya getirilerek oluşturulan Kitâbü'l-cihâd literatürü, gerek temel hadis literatürünün bir parçası olarak, gerekse müstakil telifler halinde, hemen her dönemde dönemin sosyal-siyasi yapısına göre güncel yorumlar eklenerek bir gelişme göstermiştir. Bugün tespit edilebildiği kadarıyla müstakil olarak cihâdla ilgili rivayetleri ilk derleyen isim Abdullah b. el-Mübarek'tir (ö. 181/797). Bundan sonra cihâdla ilgili rivayetler pek çok eserde bir araya getirilmiştir. Bu eserlerde cihâdın önemi, faziletleri, şehitliğin önemi ve mertebesi, savaş hukuku, ganimet ve fey hükümleri, kullanılan bazı savaş alet ve taktikleri, savaş için hazırlanan binekler, savaştan geri duranlar, savaş meydanından kaçanlar, komutana itaatin ve savaş düzenine uymanın önemi, esirlerle alakalı hükümler gibi pek çok meseleye temas edilmiştir. Kitabu'l-cihâdlar yanında cihadın faziletleri, Hz. Peygamber'in savaşlarını ele alan siyer ve megazî rivayetleri, cizye ve ganimetler hakkındaki rivayetler, savaşçı ve atlarla ilgili rivayetler, sulh rivayetleri ayrı kitaplarda bir araya getirilerek geniş bir literatür oluşturulmuştur. Bu tebliğde Kitâbü'l-cihâdların oluşumu, metotları, muhteva gelişimi, ilim ehli ve halk arasında gördüğü rağbet, yazıldığı dönem ve sonrasına etkisi ele alınacak, müellifleri, konu seçimi ve muhtevaları hakkında genel bir değerlendirme yapılacaktır. Abstract: Islamic Literature, that hosts numerous and recherche works on many issues, has various works also within jihad and right-superstitious struggle. Al-Jihad Literature, which was created his basis bringing together the words of the Prophet on jihad to promote the worshipper to jihad (battle for Allah), showed an improvement as part of the basis hadith literature as well as separate copyrights, by adding the latest comments according to the social-political structures in almost every time period. As far as can be determined today the first collector on jihad-related rumors detachedly is Abdullah b. al-Mubarek (d.181/797). After him jihad-related rumors have been put together in many works. In these works it has been in contact with many issues, as importance of jihad, its virtues, the importance of martyrdom and its degree, law of war, plunder provisions, some used combat equipment and tactics, passenger prepared for war, standing back from war, fleeing from the war field, the importance of obeying the commander and the battle order, provisions about captives, etc. Meanwhile, a vast literature has been created by bringing together fadail al-jihad-rumors, the sīrat and the maghāzī rumors which examine the Prophet's battles, rumors about the jizyah and trophies, warriors and horses, and also peaces in different books, as books: Fadail al-Jihad. In this paper, the creation of Kitab al-Jihads, its methods, its content developments, its popularity among scholars and people, its effects to its age and after will be discussed and a general assessment will be carried out about its writers, contents and classifications.
İnsanlar sahip oldukları bilginin bir kısmını akıl ve duyu organları vasıtasıyla elde ederken diğer bir kısmını da haber vasıtasıyla elde etmektedir. Geçmişte meydana gelen olaylar, yaşamış şahsiyetler, görmediğimiz uzak memleketler hakkında bilgi elde etmemizi sağlayan yegâne kaynak haberdir. Dolayısıyla müşahedeye dayanmayan ve düşünce yoluyla elde edilmeyen bütün bilgilerin kaynağı ‚haber‛dir. Haberler içerisinde kesin bilgi ifade eden kısım ise mütevâtirdir. Hicri 4. asırda haberle ilgili tartışmaları ayrıntısıyla ele alıp eserlerinde bunu derli toplu bir nazariyye şekline işleyen alimlerden biri de akli istidlâle önem vermesiyle ön plana çıkan Mu'tezile mezhebine mensup olan Kâdî Abdülcebbâr'dır (ö. 415/1025). O, haber ve haberin bilgi değeri konusunda eserlerinde müstakil başlıklar açmış ve bu konudaki görüşlerini çeşitli şekillerde temellendirmiş, haberi bilgi kaynağı olarak kabul etmeyen Sümeniyye ve nübüvvet müessesesini kabul etmeyen Berâhime'ye karşı aklî ve naklî istidlâl metotlarını kullanarak İslam'ın temel kaynakları olan Kur'ân, Sünnet ve icmâ'ın savunuculuğunu yapmıştır. Bu çalışmada Kâdî Abdülcebbâr'ın mütevâtir nazariyesi üzerinde durulmuştur. Onun görüşleri tespit edilirken ansiklopedik bir hüvviyete sahip el-Muğnî adlı eseri esas alınmıştır. Kâdî, hem haberi bilgi kaynağı olarak görmeyenlerle mücadele etmek hem de İslam'ın temel kaynaklarını temellendirmek üzere mütevâtir haberi rasyonel bir zemine oturtmaya çalışmıştır. Bunun için de insanlar nezdinde itibar gören, geçerli olan, daha nesnel ve rasyonel bir hüviyete sahip âdetullahı veya tabiat kanunları anlamına gelen ‚el-âde‛ kavramını kullanmıştır.
TÜRK KÜLTÜRÜNDE MEVLİT GELENEĞİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU (27-29 EKİM 2022)
Bu çalışmada Türkiye'de çeşitli dinî törenlerde Süleyman Çelebi'nin Vesiletü'n-Necat adlı mevlidini okuyan mevlithanların asıl mevlit metninden hangi şekillerde uzaklaştıkları üzerinde durulmuştur.
100. yılında 19 Mayıs ve Millî Mücadele Uluslararası Sempozyumu (Samsun 11-14 Haziran 2019)
Şevket Turgud Bey, Millî Mücadele döneminde stratejik anlamda önem arz eden Batı Karadeniz bölgesinde millî teşkilatın kurulması, İstanbul Hükümeti’nin Kuvâ-yı Milliyye ve Millî Mücadele karşıtı faaliyetlerinin önlenmesi ve bölge halkının Millî Hükümet’e iltihakı hususunda gayret gösteren askerî görevliler arasında yer almıştır. İtilaf kuvvetleri arasında yer alan Fransız ve İtalyanların Batı Karadeniz bölgesinde başlattığı işgal hareketlerinin bertaraf edilmesi, Bolu ve çevresinde baş gösteren ayaklanma hareketlerinin bastırılması, bölgede asayiş ve sükûnetin sağlanması konusunda da başarılı çalışmaları görülmüştür. Bu süreç içinde Zonguldak Seyyar Jandarma Kumandanı, Zonguldak ve Havalisi Kuvâ-yı Te’dibiyye ve Ta’kibiyye Kumandanı, Devrek’te Ta’kib-i Eşkıyaya Me’mûr Müfreze Kumandanı, Bartın ve Bolu Jandarma Tabur Kumandanı, Bolu Mücahidîn-i İslâmiyye Gönüllü Alayı Kumandanı, Bolu Divân-ı Harb-i Örfî Reisi, ardından da Zonguldak ve Bolu Havâlisi Kuvâ-yı Ta’kibiyye Kumandanı olarak önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bildiride Millî Mücadele döneminin önemli kumandanları arasında yer alan Şevket Turgud Bey’in üstlendiği söz konusu görevlere ilişkin olarak kaleme aldığı 1919-1922 yıllarına odaklanan notları temel alınarak, Millî Mücadele döneminde Batı Karadeniz bölgesinde meydana gelen askerî ve idari olaylar değerlendirilmiştir. Bildirinin özgünlüğü Şevket Turgud Bey’in bir deftere kaydettiği döneme ve bölgeye ait notlarının çalışma kapsamında ilk defa olarak değerlendiriliyor ve kamuoyu ile paylaşılıyor olmasından ileri gelmektedir. Böylece Millî Mücadele tarihinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamak amaçlanmıştır.
İlahiyat Bilimlerinde Makasıd II, 2023
Doğru bilginin kaynakları arasında akla önemli bir yer açan ve düşüncesinin temeline hikmeti yerleştiren İmam Mâtürîdî’nin (ö. 333/944) tevil, nesḫ, istihsân, din-şeriat, husun-kubuh gibi konulara yaklaşımı, makâsıd fikrini destekler mahiyettedir. O, tefsir alanında kaleme aldığı Te’vīlātu’l-Ḳur’ān adlı eserinde ayetlerin nüzul maksatlarını sorgulamakta, ahkâm ayetleri çerçevesinde fıkhî hükümlerin hem genel hem de özel gayelerine dair açıklamalara yer vermektedir. Onun tefsirinde gerek fıkhî anlamda makâsıd ictihadına gerekse bir tefsir yöntemi olarak makâsıdî tefsire dair örneklere rastlamak mümkündür. Nitekim Mâtürîdî, bir ayetten hüküm çıkarırken bazen nassın teşrî’ amacını, bazen ayetin nazil olduğu tarihsel koşulları, bazen de dinin ana ilkelerini dikkate almakta, böylece ayete sadece literal yaklaşmanın yol açacağı yanlış yorumlardan uzak durmayı başarmaktadır. Muzdar olanın domuz etinden yemesi, zina suçunun farklı cezaları, kalkan olarak kullanılan Müslüman esirlerin durumu, kadınların nikahta taraf olması, borcu yazacak olan kâtibin çağrıldığında gelmemezlik etmemesi, hülle nikâhı ve zinakâr ile evlenilip evlenilemeyeceği gibi İslam hukukunun tartışmalı konularında Mâtürîdî’nin, şeriatın küllî ve cüz’î maksatları ile ayetin nüzul şartlarını ve gayesini dikkate alan açıklamalar yaptığı görülmektedir. Bu tebliğde Maturidi tefsirindeki makâsıdî yorumun örnekleri dikkate sunulmakta ve örneklemler çerçevesinde Matürîdî’de makâsıd anlayışının temel parametreleri ile makâsıdî tefsire yönelik prensipler ortaya konulmaktadır. Ayrıca bu tebliğde şu somut sorulara cevap aranmaktadır: “Mâtürîdî ayetleri tefsir ederken zarûriyyât-ı hams’i dikkate alan açıklamalar yapmış mıdır?”, “Onun, teviller arasında tercih yaparken göz önünde bulundurduğu birtakım ilkeler var mıdır? Varsa bunlar nelerdir?”, “Ayetleri yorumlarken veya onlardan hüküm çıkarırken ilk muhatabın örfünü ve yaşam koşullarını hesaba katmış mıdır?”, “Onun ortaya koyduğu tevil metodundan hareketle makâsıd düşüncesi ve makâsıdî tefsir için bazı ilkeler tespit etmek mümkün müdür?”.
Özet Makedonya-Kosova Türk ağızları, öteden beri Türkologların dikkatini çekmiş ve Kowalski’den bu yana üzerinde birçok çalışma yapılmıştır. Genel olarak Türkiye Türkçesi ağızlarıyla benzerlik gösteren bölge ağızları, özellikle bazı ünlü ve ünsüz değişmeleriyle farklılaşırlar. Ünlü değişmelerinin bir kısmı, iç içe yaşanılan diğer dillerin etkisiyle meydana gelir. Diğer değişmeler ise Türkiye Türkçesinin Doğu, Kuzey-Doğu ve Trakya ağızlarıyla paralellik gösterir. Anahtar Kelimeler: Makedonya, Kosova, Ağızlar, Ses Bilgisi
turkishstudies.net
A t a b e y K I L I Ç * ÖZET Klâsik Türk Edebiyatı sahasında manzum eserler arasında üzerinde çalışılmayı bekleyen alanlardan birisi de manzum sözlüklerdir. Manzum sözlükler son zamanlarda gerek kendilerini tanıtır nitelikte yazılar, gerekse metinlerinin neşri suretiyle dikkat çekmektedir. Bu eserlerin bir kısmı yazıldıkları dönemde sıbyan mekteplerinde ders kitabı olarak okutulmuş, bir kısmına ise daha sonraki yıllarda şerhler yapılmıştır. Hatta bu eserlerin önemli olanlarından bir kısmı bir mecmua içerisinde bir araya getirilmiştir. Bu mecmualardan biri de Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 4026 numarada kayıtlıdır. Bu çalışma çerçevesinde, daha önce bazı kaynaklarda hakkında belli ölçüde bilgi verilmiş bulunan Tuhfe-i Şahidî'nin metnini, Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 4026 numarada kayıtlı bulunan manzum sözlük mecmuasının 41b-72a varakları arasında yer alan nüshasından hareketle bilim dünyasının istifadesine sunmaya çalışacağız.
2019
THE PLACE OF THE NOTION TAWAKKUL IN SUFISTIC COURSE IN QUT AL-QULUB OF ABÛ TÂLİB AL MAKKÎ
TÜRK KÜLTÜRÜ, EDEBİYATI VE SANATINDA MEVLÂNA VE MEVLEVÎLİK ULUSAL SEMPOZYUMU - BİLDİRİLER. 14–16 ARALIK 2006 KONYA, Konya 2007, , 2007
Bu bildirimizde öncelikle, tarihî şahsiyeti daha evvel ortaya çıkarılmış bulunan Trabzonlu Köseç Ahmed Dede (öl.1777)’nin hayatı kısaca ele alınmıştır. Daha sonra Mevlevî âdâb, usûl ve erkânı hususunda özgün kaynak olarak vasıflandırılabilecek eserler arasında önemli bir yer işgal eden “et-Tuhfetü’l-Behiyye fi’t-Tarîkati’l-Mevleviyye” adlı te’lifi üzerinde durulmuştur. Müellifin, Nakşî ve Halvetî iken Mevlevîliğe intisap ettikten sonra yazdığı bu eser; Arapça olmasının da tesiriyle kendisiyle aynı kaderi paylaşmıştır. Zira III. Selim’in Mevlevîliğe intisabına vesile olmaya varıncaya kadar yaşadığı asra damgasını vuran XVIII. yy’ın ünlü şâir ve mutasavvıfı Şeyh Gâlib’in yazdığı “es-Sohbetü’s-Sâfiyye” isimli tâlikâtla karıştırılmıştır. Bu yüzden Tuhfetü’l-Behiyye’nin Köseç Ahmed Dede’ye ait olduğu ortaya konulup nüshaları tanıtıldıktan sonra üzerinde yapılan çalışmalar ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Mevlevîliğin unutulmaya yüz tutan ve öğrenilmesi zorlaşan esaslarını meydana çıkarma bakımından ciddi katkılar sağlaması sebebiyle, ileri gelen Mevlevî büyüklerinin farklı seviyelerde ilgi gösterdiği risalenin; Mevlevilik açısından yerinin ne kadar önemli olduğu, dolayısıyla bilim dünyasının daha titiz incelemelerine muhtaç bulunduğu vurgulanmaya çalışılmıştır.
Balkanlar’da Türk Kimliğinin Bakiyesi: Kuzey Makedonya ve Kosova, 2021
Kuzey Makedonya ve Kosova Türkleri önce Osmanlı Devleti’nin, ardından da Yugoslavya’nın balkanlaşmasından sonra nüfus ve nüfuz bakımından azınlığa dönüşmüş bir milletin mensupları haline gelmişlerdir. Kitapta Kuzey Makedonya ve Kosova Türklerinin azınlık olarak yaşadıkları ülkelerdeki diğer millî-dinî unsurlar ile kurdukları sosyal ve kültürel münasebetler üzerinde durulmaktadır. Araştırma bünyesinde teorik düzeyde ele alınan kimlik ve kültürleşme kuramlarıyla birlikte balkanlaşma kavramı da sosyolojik bir bakış açısıyla sosyal mesafe bağlamında ele alınmıştır. Yapılan saha araştırmasında Kuzey Makedonya ve Kosova Türklerine Türk kimlik ve kültürüne ilişkin bazı sorular yöneltilmiştir. Nitel araştırma yöntemlerinden fenomenolojik yöntemle desenlenen çalışmada katılımcıların kültürleşme yönelimlerinin yanı sıra kimlik algılamaları millî, dinî, etnik ve kültürel kimlikler bağlamında katılımcıların dünyasından anlaşılmaya çalışılmıştır. Katılımcıların Türk kimlik ve kültürünü sürdürme ve koruma mücadeleleriyle birlikte vatan algıları ve Türkiye’nin Kuzey Makedonya ve Kosova Türklerine ilişkin politikalarına dair görüşleri de çalışma kapsamına dâhil edilmiştir.
Anadolu'da yazılı Türk edebiyatının doğuşunu gerçekleştiren şairlerden biri olan Gülşehri (öl. 1317'den sonra), Mevlâna'nın başyapıtı Mesnevi-yi Maneviyi incelemiş ve kaleme aldığı Mantıku't-Tayr mesnevisine (dikkate aldığımız Fatih nüshasına) ondan üç hikâye (Gramerci ile gemicinin hikâyesi, Atlı ile uyur kişinin hikâyesi ve Aslan ile tavşan destanı) alarak süslemiştir. Gülşehri de tıpkı Mevlâna gibi hikâyeyi anlatmadan önce ortaya meseleyi (konuyu) koymaktadır. Meseleyi açıklayıcı, aydınlatıcı nitelikteki hikâyelerden sonra öğütlerden yararlanarak müritlere ve dinleyicilere ana düşünceyle birlikte kendi felsefesini aktarmaktadır. Tercih edilen diller farklı olmasına rağmen her üç hikâye Mesnevi'deki hikâyelerin ortaya konuluşundan farksızdır. Ayrıca Mantıku'ttayr mesnevisindeki "Altı erenler hikayeti"nde Gülşehri, beslendiği kaynakları vermekte ve etkilendiği şahsiyetler arasında Mevlâna'ya ayrı bir yer vermektedir. Bütün bunlardan Mevlâna'nın dolaylı olarak Anadolu'daki Türk edebiyatının doğuşunda etkili olduğu sonucu çıkmaktadır. ABSTRACT Gulsehri (dead after 1317), one of the poets that realize the birth of written Turkish Literature in Anatolia, researched on Mewlana's masterpiece Mathnavi-e Maanavi and decorated his Mantıku't-Tayr Masnavi (the relevant Fatih edition which we take into consideration) with three stories taken from it (The Story of Grammarian and the * Dr., Dumlupınar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı. Aziz MERHAN 102 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik -Bildiriler
2019
Islamic scholars have made great efforts to understand the verses of the Qur’an. This has led them to resort to more than one method such as rational, narrational, lin- guistic and rhetorical. One of these scholars is Abu Mansur al-Maturidi, who is one of the most important defenders of the Ahl al-Sunnah. In this study, the way Maturidi used sarcasm in the interpretation of the verses in his Ta’wilat al-Qur’an is analyzed. In this context, after briefly giving information about his life and his direction of creed and Ta’wilat al-Qur’an, Mâturidi’s interpretations are discussed in a broad framework such as the purpose of using sarcasm, its frequency of use, and pla- ces of use. Particularly, the use of sarcasm in the verses where time, space, or bodily elements, which pave the way for the emergence of a lot of scrutiny in the matter of creed, are examined. In addition, according to the Ahl al-Sun- nah views, the contribution of Maturidi in the context of exalting Allah from body,...
ÖZET Türk tasavvuf ve edebiyat tarihinde daha çok, Mevlevîlik geleneği dâiresinde bulunan şeyh ve dedelerin, kültür ve sanat adamlarının biyografilerini ele alan Sefîne-yi Nefîse-yi Mevleviyân adlı eseriyle tanınan Sâkıb Mustafa Dede aynı zamanda mürettep dîvân sâhibi bir şâirdir. Muhtevâsında 30'un üzerinde kasîde ve 160'ın üzerinde gazelin yanında musammat, kıt'a gibi şekillerde şiirlerin bulunduğu Sâkıb Dede Dîvânı'nda tüm şiirlere karakterini veren yegâne ortak tema Mevlânâ ve Mevlevîlik'tir. Sâkıb Dede'nin şiirleri genel olarak sûfiyâne tarzda olsa da, bazı münferit şiirlere ve beyit bazında pek çok şiire özellikle Mevlânâ, tarîkat silsilesinin bazı şeyhleri, mûsıkîsi, kisvesi ve ritüelleriyle Mevleviyye usûl, âdâb ve erkânı ciddî bir şekilde damgasını vurmuştur.
Özet Kitab-ı Mukaddes yapısı itibariyle birçok konuyu ele alır. Ele aldığı konular-dan biri de ilginç varlıklardır. Kitap bu varlıklardan olan Lilith, Nefiller, Lucifer hakkında yeterli sayıda bilgiye yer verir. Böylece Kitab-ı Mukaddes'te bu varlıkların izleri aranabilir. Nitekim ele aldığımız konu bunu kapsamaktadır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.