Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020
https://doi.org/10.30783/nevsosbilen.801202…
4 pages
1 file
Written documents about the Late Antiquity of the Cappadocia Region have reached the present day, however, the archaeological remains of this period are almost non-existent except for a few cities. Almost no archaeological remains have survived from the important cities of the period. Based on the period sources, some information can be obtained about the city status in the Late Antiquity. The settlements that can be localized with the researches generally do not exceed the village scale and sometimes the town scale. In this study, after the situations of the settlements in Anatolia of Late Antiquity were discussed in general, the city settlements in Cappadocia in the same period were analyzed. Period resources and contemporary studies were utilized for in identifying settlements. Three settlements in the Cappadocia region, where the remains of this period have reached the present day, are particularly striking. Of these, Mokissos and Tyana are the capital settlements with city status, while Sobesos is a smaller-scale bishopric center. Especially, the excavations in Kemerhisar (Tyana) and the archaeological excavations to be carried out in Helvadere (Mokissos) and Şahinefendi (Sobesos) will play an important role in obtaining more detailed information about the Late Antique settlements of the region. The study was considered as a preliminary study in understanding "Comes Domorum Per Cappadociam," an institution unique to Cappadocia.
Nevşehir Kültür ve Tarih Araştırmaları Dergisi, 2006
Kapadokya bölgesinin genelinde yaygın bir şekilde karşımıza çıkan bu yapı geleneği, başka yörelerde benzer örneklerine rastlansa da kendine özgü detaylarıyla adeta yöresel, belirleyici bir mimari unsur olmuştur. Kapadokya’nın en büyük tarihi yerleşimi olan Kayseri ve çevresinden başlayarak; yaygın biçimde Nevşehir, Ürgüp, Avanos, Gülşehir, Niğde, Aksaray’a kadar uzanan alanda bu tür minarelerin örneklerine rastlamak mümkündür. Kayseri yöresinde daha çok Minber Minâre olarak bilinmekte ve gerek Kayseri merkezinde gerekse yakın ilçe ve köylerinde sıkça karşılaşılmaktadır. Nevşehir ve çevresindekilerle tamamen aynı detay özelliklerini barındıran ortak bir geleneği temsil ederler.
KİLİKYA ANTİK KENTLERİ:K KELENDERİS, 2022
Kıbrıs'a açılan en işlek liman kapısı olarak bilinir. Kelenderis hakkında şu bilgileri vermektedir: "Kentin ne zaman kurulduğu hakkında henüz kesin bir veri yoktur. Efsanelerde Hitit-Suriye tanrısı Sandon tarafından kurulduğu anlatılır ki, bu nedenle kentin en geç olarak, Tunç çağından itibaren iskân görmeye başladığı anlaşılmaktadır. Aynı döneme ait Hitit yazılı kaynaklarında Tarhundaşşa-Luvi krallığının bir liman kenti olarak bir Şaranduva (Šaranduwa) kentinden söz edilir ki, son yıllardaki bazı değerlendirmeler, burasının antik çağdaki Kelenderis olma olasılığıdır, dolayısıyla kentin adı da Luvi kaynaklı olan bu kenti araştırmama aldım keyifli okumalar
GEÇ ANTİK ÇAG’DA BİR KIRSAL YERLEŞİM: DEDE HARABELERİ, 2019
MÖ 3. yüzyıl ile MS 7. yüzyıl sonuna dek yaklaşık 1000 yıl iskân görmüş olan Dede Harabeleri, bu süreç içerisinde tarımsal üretime yönelik kırsal bir yerleşim olarak varlık göstererek Hellenistik Dönem’den Geç Antik Dönem’e kadar bu kimliğini kesintisiz korumuş olmalıdır. Gerçekleştirilen kurtarma kazıları sonucunda, yerleşimde en az beş ayrı mimari tabakanın oluştuğu ve erken dönemden geç dönemlere doğru yerleşimin sınırlarının sürekli genişlediği tespit edilmiştir. Ağırlıklı olarak tarımsal üretime yönelmiş kırsal bir yerleşim şeklinde tanımlanmakla birlikte; Dede Harabeleri’nde yaşayanların standart bir yaşam tarzı içinde, standart tek bir iş koluyla meşgul olmadıklarını; tarımsal üretimin yanı sıra dokumacılık, hayvancılık ve maden işçiliği gibi birden fazla faaliyeti aynı anda gerçekleştirdiklerini söyleyebiliriz. Dede Harabeleri’nde “işlevsellik” her zaman ön plandadır. Yaşam tamamen üretime yönelik faaliyetler çerçevesinde şekillenmiş ve bu durum yerleşim dokusunun tamamına nüfus etmiştir. Burada mimari, devşirme malzemenin yanı sıra doğadan elde edilen tüm malzemeler, hiçbir işleme tabi tutulmadan gelişigüzel kullanılarak şekillendirilmiştir. Gerek kullanılan seramikler; gerekse mimari sadece araç olarak görülmüş; amaç ise her zaman pratik üretim olmuştur. Türkiye’de kırsal yerleşim arkeolojisi açısından bugüne dek yapılan araştırmaların yetersiz olması nedeniyle barındırdığı kırsal nüfusun dinamik ve üretken yaşamını ortaya koyan Dede Harabeleri bu açıdan Geç Antik Çağ arkeolojisinde farklı bir yere sahip olacak eşsiz bir laboratuvar görünümündedir.
ÖZET Peri bacaları Ülkemizin doğal ve kültürel zenginliklerinden sadece birini teşkil etmekte olup Kapadokya bölgesinde bulunmaktadır. Kapadokya Bölgesi'nde erozyonun oluşturduğu peribacası tipleri; şapkalı, konili, mantar biçimli, sütunlu ve sivri kayalardır.
The ancient city of Attouda is located in the Hisar neighbourhood of Sarayköy district of Denizli province, on the border area of two ancient regions. The architectural fragments belonging to the city’s buildings can be seen in courtyard of the mosque, squares of villages and in front of houses. The city had an important position in the region. Its name was changed in the 2nd century BC during the Pergamene period. Attouda made good use of her chances and developed continuously. Use of marble in architectural construction started in the 1st century and increased in the 2nd century AD. The remains attested on site indicate a very developed settlement at Attouda for a mountain city. Attouda was probably the meeting place for religious, economic and political occasions on Mount Salbakos and the region. Therefore, the city was clearly commercial center as well. This commercial vivacity made the city, which was easy to reach, a wealthy commercial center. Animal husbandry was preferred due to lack of cultivable area. This situation, a destiny of mountain settlements, however, was turned to an advantage by Attouda on the contrary to many settlements with similar location. It is understood that this commercial livelihood has continued here until recently.
Istanbul'a bağlı, bugünkü Kadıköy ilçesinin yerinde bulunan Kalkhedon Antik Kenti'nin tarihi, coğrafyası ve arkeolojisiyle ilgili çalışma..
PALET YAYINLARI, 2017
Müzelerinde araştırmalar yapılmış ve benzer örnekler tespit edilerek, değerlendirme bölümünde örneklerle sunulmuştur. 2. ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİNE KADAR SERAMİK KANDİLLERİN GELİŞİMİ KANDİL sözcüğü Latince "candela" sözcüğünden gelmektedir. Yunancada "ışık" anlamını taşıyan bu kelime, Latincede "aydınlatan, parlayan" anlamındadır 4. Kandil, Roma Çağında "Lychnus, Enius, Lucilus, Lucretius, Virgilius" diye adlandırılmış, Grekçe "Lukhnos" sözcüğü kullanılmıştır 5. Türkçede kullandığımız "kandil" sözcüğü Latince kökenli olup halk arasında "çıra, çerağ, çırağ" olarak da kullanılagelmiştir 6. Anadolu'nun bazı kesimleri kandil için "ışıklık" 7 , Araplar ise "sirac" 8 bunun yanında "kındil" sözcüğünü kullanmışlardır 9. Yaşadıkları mekânları aydınlatma ihtiyacı, insanların ilk çağlardan bu yana ihtiyaç duyduğu gereksinimlerin başında gelmektedir. Ateşin bulunmasının ardından ilk olarak meşale, yapay aydınlatma aracı olarak kullanılmıştır. Kandiller, ilkel haliyle taştan ve deniz kabuğundan yapılmış, içerisinde çıra ve mumun yer aldığı kaplardır (Foto. 1-2) 10. Kandillerin elde taşınabilen, kulplu ve düz dipli, kulpsuz, birden çok emzikli, ayaklı, tavana asılmak suretiyle kullanılan asma kandil, kubbe ortasına asılan top kandil gibi çeşitleri mevcuttur (Foto. 3-5). Ayrıca kandiller masa üzerinde veya niş içerisine yerleştirilerek de kullanılmıştır 11. Form olarak genelde; ortasında yağ doldurmak için bir delik, bir yanında fitil deliği, diğer yanında yatay ya da dikey yerleştirilmiş bir kulptan oluşmaktadır. Üstü açık olan hazne bölümü genellikle yuvarlaktır. Bazı örneklerde kandilin hazne kısmında birden fazla delik bulunmaktadır. İkinci delikler daha küçük 3
Özet Toplumsal kurumların ve değerlerin oluşması ve bireysel hayata yansıması konusunda kentsel mekânların büyük önemi vardır. Zamanla bu değerler, kente bir kimlik kazandırmakta ve tarih boyunca adeta o kentin temel özelliğini gösteren bir boyuta taşınmaktadır. Hemen her dönemde, kentleşme, kentsel dönüşüm, turizm gibi temel konuların dile getirilmesi durumunda; kent kimliği, ön plana çıkmakta ve yapılacak faaliyetlerde etkili olmaktadır. Bugün kentlerin kendilerine özgü kimlikleri her zamankinden çok daha fazla önem arz etmektedir. Hatta kentlerin kendi kimliklerini ortaya koyabilmeleri için projeler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Diğer bir deyişle, sosyal bilimciler tarafından çeşitli kentler üzerinde çalışmalar yapılarak; kentlerin yapısı, kültürü, kentsel alan kullanımı ve kentsel dönüşüm politikaları özenle vurgulanmaktadır. Bu çalışmada, Hatay'ın Antakya özelinde, kentsel değişmelerin kent kimliğini nasıl etkilediği ve bunun sosyal, mekansal ve kültürel yansımaları irdelenecektir. Abstract Urban spaces are important In the formation of social institutions and values, and its reflectin on the individual life. In time these values give an identity to the city and throughout the history they are carr,ed to another dimension showing the main features of that city. In almost every era, if urbanization, urban transformation and tourism are the subject matter, the urban identity and the activities to be carried out are in the foreground. Today, the identities peculiar to the cities are of more importance than ever before. Even people try to develop projects in order for the cities to reveal themselves. In other words, social scientists work on different cities, carefully emphasizing urban structure, culture, urban land use, and especially urban transformation. In this study, the case of Antakya, Hatay, urban changes in how it affects the identity of the city and its social, spatial and cultural implications will be examined.
ÖNSÖZ: İnsanlık tarihi boyunca kendini hep bir anlatma, geliştirme derdine düşmüştür. Bu düşüncelerle birlikte rahat yaşam, doğal afetlerden, hayvan saldırılarından korunmak için önceleri mağara, çeşitli kovuklarda yaşamını sürdürmeye çalışmıştır. Avcı-toplayıcı hayat tarzı sonraları yerini üretici yaşama bırakmıştır. Paleolitik Dönem dediğimiz avcı ve toplayıcı yaşamdan sonra Neolitik Dönem yani Tarım Çağ'ı gelmiştir. Neolitik Dönem'in ilk evrelerinde Paleolitik Dönem'in izleri hala sürmektedir. Fakat zaman ilerledikçe artık bu dönemden izler görmemekteyiz. Bunun yerine kendini geliştiren bir toplum yapısı ile karşılaşmaktayız. Ödevin kapsamında incelemiş olduğum Güneydoğu Anadolu Bölgesi Neolitik Dönem Ev Mimarisinde elde ettiğim sonuçlardan biri ve bence en önemlisi ihtiyaçların beraberinde gelişmişliği getirmesidir. Çünkü yetiştirilen ürünleri stoklamak ve bunun içinde soğuk, karanlık ve geniş alanlara ihtiyaç vardı. Ev nüfusunun artmasıyla da yapıların genişletilmesi gerekmekteydi. İnsanlar yapılarını genişletirken de daha sağlam, her koşula dayanıklı yapılar yapmaya başlamışlardır. Bununla birlikte estetiğe de önem vererek iç mekanın düzenlemesinde de farklı uygulamaları da kullanmışlardır. Tabi burada anlattığım noktalar çok az. Yapıların detaylarını metnin içinde anlatmaya çalışacağım.
masal ülkesi" olarak adlandırılan Kapadokya (Kappadokia/Cappadocia) dünyanın eşsiz bir bölgesi, doğa ve insan etkinliklerinin büyüleyici bir uyumu, bir yontu şölenidir. Doğal, tarihsel ve görsel zenginlik örneği olan Kapadokya, yaklaşık on bin yıllık, kesintisiz bir kültürel evrimin odağıdır. Doğu ile Batı'nın eklemlendiği, halkların, dinlerin, dillerin ve kültürlerin birbiri içinde eridiği bir pota, çok özel bir coğrafyadır.
Bu tezde, Antik Çağ'da Kilikia Bölgesi kentleri tarafından bağımsız ve yarı bağımsız olarak M.Ö. 5. Yy. (yak. 450) -M.S. 3. Yy. (yak. 260) tarihlerinde basılmış olan sikkeler üzerindeki dinsel tasvirler incelenmiştir.
Öz: Morsynos (Dandalaz) Nehri'nin Maiandros (Menderes) Nehri'ne karıştığı noktada yer alan Antiokheia ad Maeandrum Antik Kenti bölgede bulunan en az araştırılmış antik kentlerden biridir. Antiokheia kurulduğu alan itibarıyla Ephesos'tan başlayan Büyük Doğu Ticaret Yolu veya bazı araştırmacıların adlandırdığı biçimde Güney Yolu ve Maiandros (Menderes) Nehri üzerinde Ticaret Yolu'nun geçtiği köprüyü kontrol altında tutmaktadır. Kent; aynı şekilde Maiandros (Menderes) Ovası'nı Aphrodisias üzerinden Tabae (Tavas) Ovası'na bağlayan tali yolunda ana yolla buluştuğu noktayı kontrol etmektedir. Son yıllarda kenti direkt olarak konu almayan projeler kapsamında yapılmış olan kısa süreli iki yüzey araştırması sayılmazsa kent üzerine yapılan sistemli arkeolojik çalışmaların olmaması nedeniyle kent tarihi hakkındaki bilgiler antik kaynaklara, nümizmatik ve epigrafik verilerle Ortaçağ kronikçilerinin verdiği sınırlı bilgilere dayanmaktadır. Bununla beraber Stadion olduğu anlaşılan yapı kalıntılarının yanı sıra işlevleri hala anlaşılamamış olan diğer duvar kalıntıları da burada önemli bir Roma kentinin bulunduğunu gösterir. Kentin Bizans Dönemi'ne ait bilgiler daha fazla olup, en önemli yapı kalıntısı iskan edilmiş bölgeyi çevreleyen sur duvarlarıdır. M.S. 7. Yüzyılın erken dönemlerinden M.S. 13. yüzyılın sonuna kadar dört değişik inşa karakteri barındıran sur duvarları günümüzde de arazide görülen en önemli yapı kalıntısıdır. Bununla beraber kent alanı içinde yapılacak kapsamlı bir arkeolojik çalışmanın gerek kent gerekse bölge tarihiyle ilgili önemli sonuçlar vereceği açıktır. Türklerin Anadolu'ya yerleşmesi sırasında Selçuklular ve Bizans Devleti arasında yapılmış üç büyük ve en önemli savaşın sonuncusu olan Antiokheia Savaşı (1211) yine bu kentin teritoryumu içinde gerçekleşmiştir.
Bu çalışmada temel amaç Hatay'ın İnanç turizmine katkı sağlayacağına inandığımız temel kaynağımız olan Kur'an'ı Kerim'i anlamada önemli yeri olan tefsirlerde Antakya ve Habib en-Neccar'a dair bilgileri tespit etmektir. Yapılan araştırmada elde edilen veriler, ilk dönem tefsirlerinden itibaren Antakya'nın ve Habib en-Neccar'ın tefsir kitaplarında yer almaya başladığını göstermektedir. Taberi (h. 310) öncesi döneme bakıldığında -ki bu dönem tefsir ilmi açısından erken dönem olarak kabul edilir-birçok erken dönem müfessirinin bazı ayetleri yorumlarken Antakya'dan ve Habib en-Neccar'dan söz ettiklerini ifade etmek mümkündür. Erken dönem müfessirlerinden biri olan El-Huvvari (h 300) Enfal 8/16 ayeti tefsir ederken hadis diye rivayet ettiği bir haberde "Resulullah; "Fazilet bakımından en üstün olan şehitlerin Bedir'de ve A'mak'ta şehit olanlar olduğunu ifade eder. Bunun üzerine "A'mak" neresidir? denilince; Antakya'dır" buyurduğunu anlatmaktadır.Kanaatimizce "Amik Ovası" adını bu ve benzeri haberlerden almış olması muhtemeldir. Hz. Peygamber dönemin kavmini uyarmak için gönderilen bir sahabenin şehit edildiğinin haberi kendisine ulaşınca, üzüldü ve şöyle buyurdu: "Doğrusu Urve'nin misâli, Yâsîn Sûresinde geçen kimsenin (Habib en-Neccar) misâline benzer." Tefsirlerde yer alan bu ve benzeri bilgilerin bilinmesi, hem şehrin sahip olduğu tarihi geçmişe hem de bu anılmaya değer geçmişin yeni nesillere tanıtılmasına katkı sağlayacaktır.
2021
önemli kollarından birisi olan Banaz çayının kenarında oluşmuştur. Kuzeydoğu-güneybatı uzantılı olan ova oldukça verimlidir 5. Uşak ilinin akarsu kaynakları; Banaz Çayı (133 km'si il sınırları içerisinde, Büyük Menderes nehrine bağlanır), Gediz Nehri (58 km'si il sınırları içerisinde, ana nehir), Hama Çayı (38 km'si il sınırları içerisinde, Büyük Menderes nehrine bağlanır), Dokuzsele Deresi (31 km'si il sınırları içerisinde, Büyük Menderes nehrine bağlanır 6. Uşak ilinin yüz ölçümünün %35'i ormanlık alanlardan oluşmaktadır. Bu alanların büyük bölümü koru ormanı olup yakacak odun üretimi yapılmaktadır 7. 2.2. Tarihçesi Son yapılan araştırmalara göre 3.2 Ma yıl öncesine dayanan insanlık tarihinin, yerleşik hayata geçiş olarak tanımladığımız Neolitik döneme (MÖ 9000-5500) kadar geçen sürecine Paleolitik dönem ismi vermekteyiz. Afrika Kıtası'nın günümüz Tanzanya'da yer alan Rift Vadisi'nden, Dünya'ya yayılan insanoğlunun önemli geçiş noktalarından birini de Anadolu toprakları oluşturmaktadır. Avcı-toplayıcı çeşitli insan türleri Afrika Kıtası'ndan, Asya ve Avrupa kıtalarına doğru ilerlemiştir. İlk harekete geçen ve yayılan Homo Erectus olmuştur. Anadolu topraklarındaki en önemli Homo Erectus buluntusu Denizli Kocabaş'ta bulunan Erectus kafatasıdır. Günümüz insanı Homo Sapiens Sapiens'i oluşturan Arkaik Homo Sapiens insanlarının 600 Ka yıl önce Anadolu'ya geldikleri düşünülmektedir. Uşak ili Banaz ilçesi Sürmecik Ağaçbeyli'deki büyük sülale isimleri şöyledir:
İdil Sanat, 2022
The scene of Jesus on the Cross, which is in the feast scenes is frequently depicted in the Byzantine art. In the center of this scene is the crucifixion of Jesus. Around Jesus there are figures who are witnesses of the event in theology. On both sides of the cross are Longinos and Esopos, which are depicted in smaller sizes than other figures. To the left of the scene, the Virgin and/or the Myrophoroies are depicted. On the other side there are a depictions of John the Evangelist, and the a Centurion who saying, "He was truly the son of God!" (Matthew 27:54) In some churches, this scene ends with the Gestas and Dismas. Apart from the stylistic changes, there are some examples in the iconography that are not included in theology. In the Bahattin Samanlığı Church, there is a personification of Ekklesia that fills a chalice with blood and water flowing from the Jesus' wound. In the Çavuşin Nikephoros Phokas Church (Pigeon Church), Apsotle Peter is depicted with the Virgin Mary and John the Evangelist. This depiction is associated with the drama of "Christos Paschon". In the Pürenli Seki and the Kokar Church, there is a depiction of Caiaphas in the Crucifixion scene. The reason for this is that the high priest is held responsible for Jesus' death, even though it was Pilate who made the decision to Christ's death. Morever, there is a temple depiction in the Tokalı New Church, which is included in theology that is not common in Byzantine painting.
KILIKYA’DA GEÇ ANTİK DÖNEM KIRSAL YERLEŞİMLERİ: KANYTELLIS ÖRNEĞİ
ANADOLU’DA KAZISI YAPILMIŞ ANTİK KENTLERDEN ORTAYA ÇIKARILAN MİMARİ YAPILAR
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2018
Anadolu"dan Mısır"a giden yol güzergâhında, Ön Asya ile Suriye toprakları arasında kavĢak noktası olan Antakya; Asuri, Roma, Pers, Arap ve Osmanlı gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapmıĢ kadim bir kenttir. Kadim kentlerin kent kimliğinin bir parçası olan tarihi çarĢılar, toplumsal hafızayı örneklemeleri itibariyle önemli kamusal alanlardır. Birçok faaliyetin bir arada yürütüldüğü bu tür kamusal alanlar yalnızca ticaret merkezi olarak hizmet etmezler. GeçmiĢi XVII. yüz yıla kadar dayandırılan çarĢı, Evliya Çelebi"nin Seyahatname "sine dahi konu olmuĢtur. Uzun ÇarĢı, tarihi ve yüzyıllardır devam eden çarĢı kültürüyle bulunduğu kenti tanımlayan önemli bir mekândır. Sosyal hafızanın önemli bir unsuru olarak kültür canlıdır, geliĢir, değiĢir ve hatta ölebilir. Bu çalıĢma Uzun ÇarĢı"da, çarĢıya ve esnafına has birtakım inanç, gelenek ve göreneğin dolayısıyla toplumsal hafızanın değiĢim-dönüĢümünün izlerini sürmüĢtür. ÇalıĢmanın bulguları 2017 yılı içerisinde çeĢitli zaman dilimlerinde Uzun ÇarĢı"ya gidilerek yerinde gözlem ve rastgele örneklem tekniğiyle çarĢı esnafıyla görüĢmeler yapılmak suretiyle elde edilmiĢtir. Yapılan görüĢmeler ses kayıt cihazı ile kaydedilmiĢ ve daha sonra analiz edilmiĢtir. Elde edilen bulgular, alan yazınındaki konuyla ilgili kaynaklarla da desteklenmiĢtir. ÇalıĢmada bulgular; "iĢ kolları ve iĢ kollarına ayrılan yerler", "esnaflar arası iliĢkiler", "çıraklık" ve "Nazar inançları, Resim ve Dua Asma Geleneği" gibi baĢlıklarla tasnif edilerek kente ait toplumsal hafızanın izleri analiz edilmeye çalıĢılmıĢtır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.