Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Türk sinema tarihinin yazım örnekleri incelendiğinde, bilimsel araştırma ve yöntem ölçütlerine uygunluğu bakımından yetersiz, hiç değilse bile tartışmalı olduğu anlaşılmaktadır. Tarih araştırmalarında gerekli bilimsel yöntem arayışından ziyade, öznel veya politik bakış açılarından hareket edilmesi dolayısıyla, Türk sinema tarihinin başlangıç yılının tespitinde dahi, birbiriyle çelişkili kabullerden hareket edildiği, uzlaşı sağlanamadığı görülmektedir. Büyük bölümü akademik çevrenin dışındaki kişilerce yazılan makro tarih yazımı örneklerinin, akademisyenlerce bilimsel eleştirellik ölçütleri süzgecinden geçirilmeksizin kabul edilmesi ve alana alternatif katkıların sunulmaması düşündürücüdür. Bu çerçevede öne çıkan en bariz örnek, Türk sinema tarihinin dönemselleştirilmesi sorunudur. İlk defa Nijat Özön tarafından yapılan ve 1960 yılında yayımlanan Türk Sineması Tarihi kitabında önerilen öznel dönemsellik anlayışı, alanın yazarları, eleştirmenleri ve ilgili akademik çevre tarafından sorgulanmaksızın kabullenilmiş, bilimsel eleştirellik süzgecinden geçirilmeksizin günümüze değin tekrar edilmiştir. Söz konusu soruna nihayet eğilme ihtiyacı hisseden bu çalışma, ortaya çıkan durumu karşılaştırmalı tarih okuması çerçevesinde tartışmaya açmakta, tarih yazımı için gerekli bilimsellik ölçütlerine uygun alternatif dönemsellik anlayışı önermektedir.
2020
Turk sinema tarihinin yazim ornekleri incelendiginde, bilimsel arastirma ve yontem olcutlerine uygunlugu bakimindan yetersiz, hic degilse bile tartismali oldugu anlasilmaktadir. Tarih arastirmalarinda gerekli bilimsel yontem arayisindan ziyade, oznel veya politik bakis acilarindan hareket edilmesi dolayisiyla, Turk sinema tarihinin baslangic yilinin tespitinde dahi, birbiriyle celiskili kabullerden hareket edildigi, uzlasi saglanamadigi gorulmektedir. Buyuk bolumu akademik cevrenin disindaki kisilerce yazilan makro tarih yazimi orneklerinin, akademisyenlerce bilimsel elestirellik olcutleri suzgecinden gecirilmeksizin kabul edilmesi ve alana alternatif katkilarin sunulmamasi dusundurucudur. Bu cercevede one cikan en bariz ornek, Turk sinema tarihinin do - nemsellestirilmesi sorunudur. Ilk defa Nijat Ozon tarafindan yapilan ve 1960 yilinda yayimlanan Turk Sinemasi Tarihi kitabinda onerilen oznel donemsellik anlayisi, alanin yazarlari, elestirmenleri ve ilgili akademik cevre tarafinda...
Until the 1990's Turkish cinema was considered as a less developed and insufficient cinema in terms of technology. With the rise of private TV channels, the advances in the advertising industry and with the sponsorships and funds of local and foreign foundations, Turkish cinema was able to use the latest technology in the field of cinema. In this context the technical equipments which were used in western cinema were put in to use in the Turkish cinema and with this oppurtunity, even special effects were applied in some big budget movies. Changes in the classical production style led to changes in distribution and viewership trends. This change caused a discussion about how to deal with the old and how to adapt to the new. Now, there is an environment in the cinema industry where analogue technology has nearly completely been replaced by digital technology. Some filmmakers suggest that digital tehnology has led to the democratisation of the Turkish cinema, whereas some cinema critics believe that due to the cheapness of this technology has led to an increase in interest in the film industry and made people believe that anyone could be a filmmaker. The aim of this study is to evaluate the effects of digitalisation in Turkish cinema in terms of production, distribution and spectatorship.
Turkish Studies Social Sciences, 2018
Toplumsal eşitsizliklerin en önemli belirleyicilerinden bir tanesi zenginliktir. Küreselleşme ile artan ekonomik eşitsizliğin belirleyicilerinden olan ve en genel tanımıyla mal varlığı ve paranın var ettiği bir güçlülük statüsü olan zenginliğin tanımlanması, elde edilmesi, bölüşülmesi ve temsil edilmesi makro ölçekte Türkiye’de yaşanan sosyal, siyasal ve ekonomik değişimlere paralel olarak dönüşüm göstermiştir. 1980’den günümüze Türk Sineması’nda ülkede değişen siyasal, ekonomik ve toplumsal yapının, değişen zenginlik olgusunun ve zenginliği somut olarak gösteren yaşam tarzlarının nasıl temsil edildiğinin araştırılması ise bu çalışmanın problemini oluşturmaktadır. Ele alınan filmlerde toplumsal dinamiklerin analizi ile zenginliğin toplumsal temsillerinin izleri sürülmeye çalışılmıştır. Çalışma kapsamında Türk Sinemasında 1980-2015 yılları arasında çekilen ve zenginlik temsili içeren filmler betimsel analiz yoluyla incelenmiştir. Zenginlik temsili, temsillerdeki dönüşüm ve toplumsal yapı ile ilişkisine ilişkin genel bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Araştırma çerçevesinde ulaşılabildiği kadarıyla 1980-2015 arası dönemde toplam 2375 film çekilmiştir. Yazılı kaynaklardan yapılan ilk tarama sonucunda bu filmlerden 559 tanesinde zenginlik temsilleri olduğu çıkarımına ulaşılmış, ancak filmlerin tamamına ulaşıp izlemek mümkün olmamıştır. Çalışma kapsamında elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucunda Türkiye’de 1980 sonrasında siyasi ekonomik, toplumsal ve kültürel alanda yaşanan gelişmelerin, Türk Sineması’nı etkilediği; 1980 sonrasında çekilen filmlerin toplumsal ve kültürel alanda çekildiği dönemde yaşanan dönüşümleri yansıttığı; 1980 sonrası dönemde çekilen filmlerdeki zenginlik temsillerinin dönemin ekonomik, toplumsal ve kültürel yapısındaki değişimler doğrultusunda farklılaştığı görüşmüştür.
Akademik Tarih ve Araştırmalar Dergisi Y, 2022
Geçmişte denizlerdeki güç mücadelesi deniz kuvvetlerinin önemini artırmıştır. Bu mücadelede güçlü bir donanma uluslar için önemli bir itibar kaynağı olmuştur. Devletler donanma kurmak için kendi kaynaklarının yanında toplumsal kampanyalarla mali külfeti paylaşma yoluna gitmiştir. Bu bağlamda hem halk nezdinde denizcilik bilincini geliştirmek hem de kampanyaları yönlendirmek için Donanma cemiyetleri bir sivil toplum kuruluşu olarak hayat bulmuştur. Osmanlı Devleti’nde de donanmasızlık nedeniyle yaşanan toprak ve itibar kayıplarının yarattığı güdüyle 1909’da Donanma Cemiyeti kurulmuştur. Ardılı Türkiye Cumhuriyeti’nde akim kalan girişimlerin ardından 1965’te Donanma Cemiyeti Kıbrıs Krizinin sonrasında kurulmuş; donanmanın güçlendirilmesine önemli katkıda bulunmuştur. 1972’de Vakfa dönüşen oluşum, müşterek bir çatı altına girdiği 1987’ye kadar çeşitli kampanyalar yürütmüş, en önemlisi denizcilik bilincinin gelişmesine önemli katkıda bulunmuş, milli savunma sanayinin kurulmasını tetiklemiştir. Bu makalede, Donanma Cemiyetini tekrar ihya etme çabaları yanında, kurulduktan sonra yürüttüğü faaliyetler kendi yayını olan Derya dergisi, dönemin tanıklarının anıları ile diğer açık kaynaklar kullanılarak mercek altına alınmıştır.
Etimesgut Belediye Başkanlığı Kültür Yayınları , 2018
AVM'lerin yaygınlaşmasıyla beraber, sinemacılığın ruhu ve dokusu da geçmişe oranla farklılaşmıştır. Özellikle Ankara başta olmak üzere metropol kentlerde bulunan sinema salonları daha çok "AVM sinemacılığı" adını verebileceğimiz yapılara dönüşmüştür. Bu minvalde bu yapılardan farklı olarak sinemanın ruhunu geçmişiyle beraber devam ettirmeye çalışan, Ankara'nın en eski sineması olan Kızılırmak sinemasından çalışmamızda bahsedilecektir. Kızılırmak sinemasının tarihi, seyircisi, günümüzdeki yeri ve durumu araştırılarak 60'lı yıllardan 2000'lere doğru sinemacılığın Ankara seyircisi üzerindeki değişiklikleri de çalışmamızda aktarılacaktır.
International Journal of Social And Humanities Sciences, 2020
15 Mart 2011'de Suriye'de başlayan iç savaş sonucunda Türkiye yoğun bir sı-ğınmacı akınına maruz kalmıştır. Suriyeli sığınmacıların toplumsal dokuya uyum sağlama durumları ve Türk vatandaşlarının da Suriyeli mültecilere entegrasyonu sosyolojik bir mesele olarak hala tartışılmaktadır. Suriyeli sığınmacılar meselesine iletişim bilimleri çerçevesinde sinema alanından bakmayı ve bu so-rununun ekonomi-politik ve sosyolojik nüvesinin neoliberal değerlerle ilişkisini ortaya koymayı amaçlayan bu çalışma, Türkiye'ye göç eden Suriyeli mültecileri konu edinen Misafir (2017) filminin anlatısına odaklanmıştır. Mülteci sorununu konu edinen bu film, evrenden amaçlı örneklem yoluyla seçilerek eleştirel söy-lem çözümlemesi ile değerlendirilmiştir. Gerçekleştirilen araştırma sonucunda filmin neoliberal değerler merkezli bir anlatı akışıyla kurgulandığı; göç etmek ve mülteci olmak gibi insani bir meselenin anlamsal bütünlüğünün zayıfladığı, neo-liberal tüketim olguları ile ilişkili yansıtıldığı, savaş, göç ve sığınmacı olmak gibi temaların derinliklerinde neoliberal olgularla mücadelenin de olduğu tespit edilmiştir.
TATTOO ART IN THE CONTEXT OF COLOR AND DESIGN IN THE PROCESS OF GLOCALIZATION, 2019
Globalization refers to the case of national stock exchanges becoming more flexible due to borders being obscured with rapid technological innovation. In the early 1990s, the communication and information technologies that had evolved with the dissolution of the Soviet Union, destroyed the spatial and temporal boundaries involving social life while also having a profound impact on local social identities. In the new era; we can define a group of people who see themselves as a collective group or a community against the policies of multinational companies, share experiences, traditions and attributes, and try to protect these attributes and traditions to separate themselves from others as local culture. Local cultures differ from the globalized cultures with their unique characteristics (attire, linguistics, etc.). However, with the emergence of the inadequacy of globalization at certain points, the movement of glocalization -especially utilized by global brands- intends to reach people from different cultural backgrounds all around the world, using local cultural characteristics in region-specific designs. In this study, using interview and literature review as a qualitative research technique, the effects of the consumption culture on local cultures and the relationship between colour and design in the context of globalization, localization and glocalization have been analyzed through tattoos within the context of multiculturalism.
International Journal of Social Humanities Sciences Research (JSHSR), 2021
Ek-fiilin geniş zamanının 3. kişi bildirme eki olarak kullanılan +DIr /+DUr eki, tur-fiilinin geniş zaman çekiminin ekleşmesiyle ortaya çıkmış olan bir yapıdır. Bu yapı dönemsel olarak anlam ve yapı farklılıkları göstermiştir. Bu makalede Eski Türkçe döneminden başlayarak günümüz Türkiye Türkçesine kadar +DIr/+DUr ekinin yapısal olarak gelişiminin yanı sıra anlamsal olarak cümleye kattığı değişiklikler üzerinde durulmuştur. Eklerin bu dönemdeki yapısal ve anlamsal işlevleri hakkında bilgi verilirken alt başlıklar halinde detaylandırılmaya çalışılmıştır. Farklı yüzyıllara ait değişik eserlerden alınan örneklerle, özellikle anlamsal fonksiyon ön plana çıkartılmak suretiyle inceleme yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: +DIr/+DUr eki (bildirme eki), yardımcı fiil, Türk dilinin tarihi dönemleri, yapı, işlev ve anlam.
International Journal of Interdisciplinary and Intercultral Art, 2019
Genellikle dokuma ve dokumacılıkla anılan tekstilin, günümüzde en çok giyim ve moda ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Ancak tekstil tasarımı; tekstilin üretim yöntemlerinden dokumanın haricinde örmeyi ve bu üretim yöntemleri ile elde edilen tekstil yüzeyinin dekore edilip desenlendirilmesi olan baskı tasarımını da içermektedir. Tasarım eğitiminde, öğrencileri sektöre yönelik, yenilikçi bakış açısını kaybetmeden tasarlamaya taşıyan yeteneklerini geliştirici en etkin çalışma yöntemi; araştırmacı ve deneysel eylemlerde bulunmasını sağlayan yöntemdir. Deneysel yaklaşımda sanat ürünü veya tasarım objesi olarak model veya hedef belirtmek amaç değildir. Çalışmanın amacı; çoğunlukla baskı tasarımı ile ilgili bir eskiz süreci gibi görünen yüzey tasarımlarında deneysellik sonucu elde edilebilen farklılıkları göstermektir. Deneysellik ön planda olsa da yüzey tasarımlarında; tasarım öğelerinin, ilkeler doğrultusunda uyumlu ve dengeli bir şekilde kurgulanması araştırılmalıdır. Yüzey tasarımları tekstilin dışında seramik, ambalaj tasarımı ve aksesuar gibi farklı alanlara da uygulanabilir. Ancak birçok alanda kullanılabilmesi mümkün olsa da her alanın yapı oluşturma malzemesine göre değişen dinamikler barındırmaktadır. Bu bağlamda tekstil tasarımcılarının yaratı sürecinde; dokuma veya örme kumaştaki yapıyı oluşturan, örgü ve iplik kalınlıkları gibi etmenleri düşünmeden yaptıkları yüzey tasarımları, özgünlük açısından değerlidir. Tekstil tasarımcılarının yeniyi aramadaki en büyük destekçisinin deneysel yüzey tasarımları olacağı düşünülmektedir. Çalışmada, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Bölümünün temel derslerinden biri olan Buluş Kompozisyon dersinde yapılan yüzey tasarımları incelenmiştir. The textile, which is usually referred to weaving, today is mostly associated with clothing and fashion. However, textile design; in addition to weaving also knitting as a production method and printing design which is decoration and patterning of the textile surface obtained by these production methods. In design education, the most effective way of working while improving the skills of the students with innovative perspective towards industry is to steer students towads research and experimental actions. Aim is not to specify a model or target as an art product or design object in the experimental approach. Purpose of this study; is to show the differences that can be obtained as a result of experimentation in surface designs which seem to be a sketch process mostly related to printing design. Although experimentalism is in the foreground, in surface designs; design elements should be investigated to be in harmony and balanced in accordance with the principles. In addition to textiles, surface designs can be applied to different fields such as ceramics, packaging design and accessories. However, although it can be used in many fields, each field has dynamics that vary according to the construction material. The surface designs that are created without considering the factors such as knitting and yarn thicknesses of structure in woven or knitted fabric are valuable in terms of originality during creation of designers. In this context, the biggest supporter of textile designers in search of the new is thought to be experimental surface designs. In this study, surface designs of Creative Composition course, one of the basic courses of Textile Department of Marmara University Faculty of Fine Arts, were examined.
2018
Sanat tarihçileri sinemanın tarih öncesini mağara duvarlarındaki hareketli resimlere kadar dayandırmayı tercih ederler. Mağara duvarlarındaki hayvan figürlerinin hareket halinde resmedilmiş olması insanın hareketi kaydetmeye olan eğilimini ifade eder. Sinemaya dair bir dizi teknik gelişimin de bu eğilimin neticesinde ortaya çıktığı ifade edilebilir. Eğer sanat tarihçilerinin bu iddiasını "ulaşılabilir olanı kaydetme" içgüdüsü olarak anlarsak, sinemanın veya sinemasal teknikleri ortaya çıkaran görme biçiminin hangi felsefi temeller üzerine inşa edildiğine ilişkin bazı tespitlerde bulunabiliriz. Sinemasal tekniklerin doğuşu ve gelişimi, Batı tarihinde Rönesans'tan itibaren başlayan ve "estetik haz" anlayışı ile birleşmiş bir görme biçiminin ürünü ya da bir neticesi olarak görülmelidir. 2 Bu görme biçimini ve Batı düşüncesinin estetik haz anlayışı ile ilişkisini netleştirmek, hem sinemanın doğuşu ve hem de sinema tarihindeki teknik gelişimleri anlayabilmemizi kolaylaştıracaktır.
2023
adlı çalışmaları da seyirci ve Türkiye'de seyircinin deneyimlerini tartışmaya açması açısından burada anılabilir. 10 Bu çalışmanın bir kısmının Hilmi A. Malik (Evrenol) tarafından Türkiye'de Sinema ve Tesirleri adlı bir kitapta Eugene M. Hinkle'ın adı anılmadan kullanıldığı da belirtilmektedir (bkz. Özyılmaz Yıldızcan, 2013, s.5). Ayrıca Kebikeç Dergisi'nde de (2009) Hinkle'dan "Modern Türkiye'de Sinema" adlı bir yazı yayınlanmıştır.
Öz: İtalya, geç de olsa milli birliğini tamamladıktan sonra diğer Avrupalı devletler gibi sömürgecilik faaliyetlerine girişmiştir. Bu doğrultuda gözüne kestirdiği ilk yer de Osmanlı Devleti'nin Kuzey Afrika'daki son toprağı olan Trablusgarp olmuştur. İtalya, Trablusgarp'a karşı bir harekete geçmeden önce gerekli diplomatik adımları atarak diğer Avrupalı devletlerin de bu konuda desteğini sağlamıştır. İtalya, diplomatik girişimlerden sonra 28 Eylül 1911 tarihinde Osmanlı Devleti'ne 24 saatlik bir nota vererek Trablusgarp'ı işgal edeceğini bildirmiştir. İtalya verdiği notanın süresi dahi dolmadan 29 Eylül'de Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmiştir. Trablusgarp Savaşı'na Osmanlı kamuoyu ve basını hemen tepki göstermiştir. Dönemin birçok mecmua ve gazetesi bu konuya yer vermiş ve tepkilerini ortaya koymuştur. Donanma Mecmuası da tepkisiz kalmayarak bu savaşa sütunlarında genişçe yer vermiştir. Mecmuada Trablusgarp'ın elden çıkmasında daha çok hangi faktörlerin etkili olduğu üzerinde durulmuştur.
Tarihin Peşinde, 2021
Periodization simply expresses dividing into periods. The periodization makes easier understanding and evaluation of the whole together with the parts. In historiography, it is necessary to divide large time interval into periods with certain logic and consistency, to define and give meaning to the historical process. This has guiding importance both in scientific studies and in the teaching methods. To dominate the past and to introduce the past, the first examples of periodization has begun with the Judaic-Christian tradition. The understanding of periodization, examples of which are encountered in the Turkish-Islamic tradition, has become secular and attained a systematic structure with Ibn Khaldun. In this study, the history of the concept of periodization, the origins of the Turkish-Islamic periodization tradition, the periodization of Ottoman history and discussions on this will be discussed. Since periodization has the potential to be used in studies covering many scientific fields, different periodization examples will be given and some suggestions will be made in this study. The primary aim of the study is to draw attention to the periodization understanding and point out that this understanding should be used and expanded in future studies.
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2024
Dilin kullanım biçimleri dil bilimcilerin sıklıkla irdelediği konulardan biridir. Dilin stilistik kullanımı sadece edebî metinlerin değil gündelik dilin de içinde görülmektedir. Stilistik bir olgu olarak “dolaylama” Türk dilinde çoğunlukla ince, estetik bir söyleyiş amacıyla ad aktarması ve istiare gibi söz figürlerinin yardımıyla oluşturulmaktadır. Ancak yabancı alan yazında periphrase olarak adlandırılan ve Türkçede “dolaylama” kavramıyla karşılanan ve bir ifadenin tek bir sözcük yerine birden fazla sözcükle aktarılması olarak tanımlanan terimin Türk dili araştırmalarında sadece stilistik bir figür olarak işlendiği sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu çalışmada dolaylamanın figüratif dil unsurlarından biri olmasının yanında dil bilgisel bir terim olması üzerinde durulmuştur. Eski Türkçedeki yansımaları ele alınarak işlenen dolaylama, tarihî süreç içerisinde tercihe dayalı olmayan ve günümüzde yerini çoğunlukla dolaylamalı (periphrastic) yapılara bırakmış +(A)d-, +rAk, +sA-, +sIrA- morfo-sentaktik biçim birimler üzerinden ortaya konulmuştur. Ayrıca stilistik bir fenomen olarak dolaylama Türkçenin tarihî dönemler içerisindeki dil yadigarlarından alınan cümlelerle örneklendirilmiştir. Bu vesile ile yeterince ilgi görmeyen dil bilgisel açıdan dolaylamanın tarihî metinlerdeki görünüşlerinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Dolaylama teriminin iki yönüne de dikkat çeken bu çalışma aslında dolaylamayı hem dil bilgisel hem de edebî olarak iki başlıkta incelemesi ayrıca çalışmalarda genellikle eşzamanlı olarak örneklendirilen dolaylamanın daha kapsamlı ve art zamanlı görünümleri ortaya koyması açısından dil bilgisi ve anlam bilim çalışmalarına katkı sunmaktadır.
Dünya mal ticaretinde uzun yıllardır bir serbestleşme akımı yaşanırken bunun tarım ürünlerine yansıması genelde sınırlı olmuştur. Gelişmiş ülkelerin ulusal tarım sektörlerini koruma ve gıda güvencesini sağlama amaçları doğrultusunda, tarımsal piyasalara yönelik olarak uyguladıkları piyasayı bozucu destek politikaları, tarımsal ürün piyasalarının etkin çalışmasını önlerken, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeleri yoksullaştırıcı etkiler yapmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü nezdinde yürütülen Doha Turu müzakere süreci henüz sonuca ulaşamazken, gelişmiş ülkeler tarımsal destek şeklini değiştirip doğrudan gelir desteği politikalarına geçerek daha etkin destekleme yöntemlerine doğru yol almaya başlamıştır. Türkiye, halen bazı önemli tarımsal ürünlerde kendine yeterlilik endişesiyle tarife korumalarını yüksek tutmaktadır. Önümüzdeki dönemde serbestleşme yönünde sağlanacak gelişmelerin Türkiye’yi de etkilemesi ve dünyada ürün fiyatları artarken Türkiye’de tarım sektöründe ürün fiyatlarının azalması ve tarımsal üretici gelirlerinde önemli düşüşlerin görülmesi olasıdır. Bu çalışmada, tarım ticaretinde serbestleşmenin gelişimi ve teorisi ele alınmakta, bir dünya tarımsal ticaret modeli olan Tarımsal Ticaret Politika Simülasyon Modeli (ATPSM)’nin baz yılı değiştirilerek verileri güncellenmekte ve bu modelle Türk tarımına serbestleşmenin etkileri çeşitli senaryolar kapsamında incelenmektedir. Bu çalışmayla, Türkiye için ilk defa bir dünya modeli kullanılarak tarımsal ürünler temelinde analiz yapılmaktadır. Hububat, şeker ve süt ürünleri etki analizi için seçilmiş ürünler olup modelin güncellenmesi kapsamında, bu ürünlerin arz ve talep esneklikleri de yeniden hesaplanmaktadır. Serbestleşme düzeyi arttıkça Türkiye’de seçilen ürünlerde yurtiçi fiyatların azalması ve sektörel olarak toplam refah düzeyinin bir ölçüde artması beklenirken, asıl olarak üreticilerin uğradığı önemli refah kaybının telafisi önem kazanmaktadır. Sonuçta, serbestleşmenin olası olumsuz etkilerinden korunmak için Türk tarım sektöründe önemli yapısal değişikliklere gidilmesi ve sektörde yaşanabilecek gelir kayıplarının karşılanması gibi politika seçenekleri karşımıza çıkmaktadır. Mevcut yapı ile, AB’nin değişmekte olan destekleme sisteminin hemen benimsenemeyeceği savunulmakta, halen sürmekte olan DTÖ İleri Tarım Müzakerelerinde ise pazara girişteki yüksek oranlı indirimler yerine Uruguay Turunda olduğu gibi daha tutucu bir yaklaşımın tercih edilmesi önerilmektedir.
1960’lı yıllardan itibaren şehir tarihi özellikle Batı’da sosyal tarih araştırmalarının bir parçası olarak önemli bir çalışma sahası haline gelmiştir. Fakat buna karşın Türkiye’de sosyal tarih araştırmalarının oldukça yakın bir zamanda gelişen bir araştırma alanı olduğu düşünüldüğünde şehir tarihi araştırmalarının da yeni yeni gelişen bir disiplin olduğu söylenebilir. Bu bağlamda, Osmanlı şehir tarihi çalışmalarında gerek yerli gerekse de yabancı araştırmacılar tarafından yapılan çalışmaların incelenen döneme ve özellikle de bu dönemin kaynaklarına göre şekillendiği görülmektedir. Klasik dönemde tahrirler ve büyük oranda şer’iye sicillerine dayanan bu şehir tarihleri için özellikle 19. yüzyılda yeni yeni kaynaklar ortaya çıktı. Tanzimat Dönemi şehir tarihleri için nüfus sayımları, temettuat tahrirleri ve Tanzimat sisteminin ortaya çıkardığı yeni bürokrasinin bir sonucu olan resmi yazışmaların yanında özellikle belli başlı merkezler için büyük bir yekûn oluşturan seyahatnameler ve konsolosluk raporları gibi yabancı kaynakların da ortaya çıktığı görülmektedir. Bu çalışma Tanzimat Dönemine ilişkin yapılan şehir tarihi çalışmalarından hareket ederek bu döneme ilişkin şehir tarihinin kaynakları üzerinde genel bazı değerlendirmeler yapmayı amaçlamaktadır.
Öz: Anlatıcının rolü, romancının metindeki konumunu, roman metnindeki mekân, üslup, zaman algısını belirleyen yapı taşlarından biridir. Geçmiş, bugün, gelecek düzleminde kahramanların ruh hallerini yansıtabilmek için romancının anlatıcı üzerinden yapacağı tercih önemlidir. Anlatıcının romanda üstlendiği rol, edebiyat kuramlarının ayrışmasında da belirleyicidir. Türk edebiyatında anlatıcı, 'kahraman, tanık, Tanrısal ve karma' bakış açılarıyla ele alınmış son dönemlerde de postmodern tekniklerin etkisiyle anlatı unsurunun ya da kurgunun parçası kimi zaman nesnesi biçimine dönüşmüştür. Bütün bunlar Türk romanında yaşanan değişimlerin anlatıcının üstlendiği rol penceresinden de takip edilebileceğini gösterir. Bu çalışmada dönemlerin genel özelliklerine bağlı olarak anlatıcının konumu hakkında çizilecek genel çerçeve, sosyolojik okumanın bir parçası biçiminde edebiyat topluluklarını temsil eden romancılardan örnekleme metoduyla (birkaç örnekle yetinme) somutlaştırılacaktır. Anahtar Kelimeler: Anlatıcı, Türk Romanı, Bakış Açısı, Edebiyat Tarihi, Üslup, Dönem Sosyolojisi. Abstract: The role of the narrator is a key element identifying the position of the novelist in the text and the space, style and time perception of the novel.The choice of the novelist over the narrator is important in order to reflect the mental states of the characters on a past, present and future platform. The role of the narrator in the novel is also indicative in the distinction of literature theories. The narrator in Turkish literature has been discussed from 'hero, witness, Divine and mixed' perspectives; and recently, with the impacts of Postmodern techniques, it turned into a part of telling element or the fiction and sometimes the object it. All of these indicate that the changes in Turkish novel can be followed from change in the role of the narrator. In this study, the topic, which covers a wide area, will be analyzed according to the classifications in the history of literature, in this article. The general framework to be set regarding the role of the narrator based on the general features of the era will be materialized with examples from novelists representing literature groups. Giriş Anlatıcının rolü, romancının metindeki konumunu, romandaki içerik ve yapısal odaklı bütün nüansları (mekân, üslup, zaman, kurgu vb.) belirleyen yapı taşlarındandır. Geçmiş, bugün, gelecek düzleminde dönem ruhunu ve kahramanların metindeki dünyasını yansıtabilmek için romancının anlatıcı üzerinden yapacağı tercih önemlidir. Anlatıcının romanda üstlendiği ya da anlatıcıya verilen roller birbiriyle bağıntılı kimi zaman birbirine mecbur yapıların bir aradalığına işaret eder: 1-Anlatıcının romanda tarihsel süreç boyunca üstlendiği roller metnin bir parçası olarak teknik-terimsel çözümlemeler, adlandırmalar için yardımcı olduğu kadar romanın tür özelliklerinin nasıl değiştiğini de gözler önüne serer. Tanzimat ile Servet-i Fünûn roman anlayışları arasındaki farklılıklar, anlatıcı odağında görünür hale getirilebilirken Türk romanının değişim hamleleri de takip edilebilir. 2-Anlatıcının rolleri, edebiyat kuramlarının ayrışmasında da belirleyicidir. Kimi kuramlar anlatıcının yazarla ilişkisinin dâhil edildiği çözümleme biçimlerini reddederken 1 kimileri bu ilişkinin metnin çözümlenmesi için asli unsurlardan biri olduğu görüşündedir. 2 Anlatıcının konumu, metinle birlikte yazarın * Yrd. Doç. Dr., Bartın Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 1 Bu görüş Barthes'in " yazarın ölümü " metaforuyla sembolleşmiştir. Barthes'e göre metindeki çok anlamlılığı kaybetmemek, anlam katmanlarını ve derinliği yakalamak adına yazarın metaforik ölümü, metni anlama sürecinde okurun yazarın varlığını kabul etmemesi anlamında kullanılır. " Barthes'a göre, okurun kendisine sunulan tek anlama boyun eğişi ve okuma etkinliği içindeki edilgen tavrı, ancak metnin anlamının sahibi, metnin yaratıcısı " tanrı-yazar " ın yetkesine bir karşı çıkışla aşılabilir. Yazar ölür ve metin sahipsizleştirilir: Söz yazarın olmaktan çıkar. Yazarın egemenliğine, sahipliğine alacağı bir söz olduğuna inanç yıkılmıştır artık. Her söz daha önceden söylenmiş, her metin daha önceden yazılmıştır. Okur, birer birer düğümleri çözüp " son söze " varmaya yönelik okuma alışkanlığını bırakır ve bu sonsuz alıntılar ağında istediği yerden başlar, istediği yerde durur ve istediği yerde bitirir. Artık anlamın egemenliği okura geçmiştir. " (Göksel 2006 : 11) 2 Berna Moran Sanatçıya Dönük Eleştiri kuramının temelinde metinle okur arasındaki bağı yazar biyografisinin kurduğunu dile getirir: " Bizi ilgilendiren 'yazara dönük' biyografik eleştiri ise sanatçının kişiliği ile eserleri arasında sıkı bir bağ olduğu ilkesine dayanır. Bu ilke başlıca iki amaçla kullanılabilir. 1-serleri aydınlatmak için sanatçının hayatını kişiliğini incelemek, 2-sanatçının psikolojisini, kişiliğini aydınlatmak için eserlerini bir belge gibi kullanmak. " (Moran 1994: 118) Eleştiri tarihinin önemli isimlerinden Sante-Beuve de yazar merkezli bir anlama ve eleştiri sürecini önemser: " Sainte-Beuve ele aldığı yazar hakkında bazı küçük tarihi olaylar toplamakla işe başlar; bazen yazarın kişiliğinin 'kilit noktasını' bulmak ve ilk şaheserini yarattığı anda onu yakalayabilmek için onun menşeini ve hangi şartlar içinde yetişmiş olduğunu araştırır; bazen de biyografiye ait birkaç manalı ayrıntıyla onun olgunluk çağını gözeriminizin önünde canlandırır. " (Carlau-Fillox, 1985: 29).
Fulya ÜNAL, Erdem OKTAYGİL** 20. Yüzyılın başlarında Avrupa ve Amerika' da sanatın her alanında hızlı değişimlerin yaşandığı süreçte bundan payını plastik sanatlar ve sinema da almaktadır. Modern sanat anlayışının ivme kazandığı 1910' lu yıllarda Picasso ''Avignonlu Kadınlar'' isimli eserini, Kandisky ise ilk soyut çalışmasını sergiler. Duchamp, Malevich gibi sanatçılar sanata farklı anlamlar yüklenmesinde başat rol oynar. Kübizm, dadacılık, soyut sanat, fütürizm ve sürrealizm gibi akımlar ressamları, yazarları ve sinemacıları bir araya getirir ve Almanya, İtalya, Fransa ve Amerika gibi ülkelerde yeni deneyler yapan sanatçılar büyük ilgi görmeye başlarlar. Nijat Özön (2014), kendi ifadesiyle, "Sinema alanındaki her çeşit yenilik ve denemeyi içine alan yolda filmler gerçekleştiren sinema türü, sinemada alışılmışın dışında yenilikler deneyen film çeşididir." Cümlesiyle deneysel sinema anlayışını açıklamaya çalışır. Başka bir ifadeyle deneysel sinema, malzemenin özgürce kullanıldığı, yenilikçi fikirleri önemseyerek, alışılmış kalıpların dışında avangart sanat anlayışının, soyut, kübist, sürrealist gibi anlayışları da sinemaya taşımaya çalışan bir tür olarak adlandırılabilir. Deneysel sinema içeriği ve amacı itibariyle sinema sanatının özgürleşmesi konusunda önemli bir etken olduğu da söylenebilir (Kari, 2015). Sabri Kaliç'e göre "Her yenilik getirmiş film, bir deneysel filmdir." şeklinde tanımlama deneysel sinemanın özellik ve sınırlarını belirleme açısından oldukça önemlidir (Kaliç,1992:12 akt; Konya, 2019). Deneysel sinema kavramını her ne kadar açıklamaya çalışırsak çalışalım başka bir sorun bu kavramın diğer tanımlamalardan keskin hatlarla ayrışan bir tanımının yapılmasının güçlüğüdür. Deneysel filmleri kavram olarak tanımlamanın altında yatan güçlüğün, deneysel film yönetmenlerinin ve bu türün tanımlamayı reddetmesidir. *Bu çalışma Sinemada Seçme Konular I Dersi için kaleme alınmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.