Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021
The name of our work is Traces of Romanticism in the Second New Poem. In this study, by emphasizing the anti-modernity and capitalism aspect of the Romanticism literature movement, these aspects were determined in the Second New Poem and the traces of romanticism were traced in the poems of Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Edip Cansever, Cemal Süreya, İlhan Berk and Turgut Uyar. Since our work is not an independent work of romance, we briefly provided information on these aspects of romanticism in the context of modernity and anti-capitalism, whose traces we seek in the Introduction to Second New Poem. We continued our research by explaining the points we briefly explained in the Introduction section in the main sections. The basis of our work is based on the idea that Romanticism is the pioneer of modernist literature and that the romantic attitude continues until today. In our research, we based on the ideas of the Early German Romantics, Jean Jacques Rousseau and sociologists and philosophers who were influenced by them, Karl Marx, Max Weber, Ferdinand Tönnies, George Simmel. In the First Chapter, where the thesis originally started, one of the most important themes of Romanticism, individual feeling was emphasized. In this sense, it has been discussed and evaluated how the individual anxieties experienced by the modern individual in the face of the problems arising from the capitalist relations caused by modernism are reflected in the Second New poem. In the Second Part of the study, the perception of civilization, another important theme of Romanticism, was mentioned and the opposition of the Second New poets to the dominant results of modernism including technology was emphasized. In the Third Part, the perception of nature, which is also an important theme, is discussed and how our poets deal with the conflict between civilization and nature has been highlighted. In the conclusion part, our determinations about the appearance of the romance movement in the Second New poem were subjected to a holistic evaluation. The relationship between the aforementioned poems and romantic sensation style has been tried to be grounded in this section.
Muvakkithanes were spaces where the time of the day was detennined according lo the pasitiön of the sun, clocks were adjusted and where eoıTect prayer tllnes were estabUshed and annaunced lo the pubhe.
2017
Insanlik tarihi kadar eski olan ruhun olumsuzlugu fikri, bazen bedenin de korunmasi gerektigi dusuncesini ortaya cikarmistir. Cunku yeniden dunyaya gelen ruhun bir bedene ihtiyaci olacaktir. Ancak bedenin bir an once ait oldugu topraga gitme istegi, ruhun ise gokyuzune yukselme egilimi arasinda ortaya cikan paradoks, fanilik ile bakiligi sembolize etmistir. Bu evrensel problemi farkli bicimlerde eserlerinde ele alan sanatcilardan Huseyin Nihal Atsiz’in Ruh Adam romani ile daha cok ruhbilimcilerin ilgi alanina giren yeniden dogus olgusu arasinda yakin iliski vardir. Bu calismada Ruh Adam romaninin odak noktasini olusturan ruhsal ve davranissal devamlilik tasiyan ruhun olumsuzlugu ve yeniden dogusu dusuncesi ele alinacaktir.
ÖZET Türk şiir geleneğinde önemli bir farklılaşma miladı olarak kabul edilen İkinci Yeni dönemi, şairlerinin kendi karakteristikleri ve şiir algıları ile kendinden önceki şiir geleneğinden önemli ölçüde ayrılır. Şiiri hem görme hem de kurma biçimi ile başka bir düzleme taşıyan İkinci Yeni şiiri, gerek konu gerekse form açısından önemli bir dönüm noktasıdır. İlhan Berk, Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Ece Ayhan ve Sezai Karakoç bu şiirin temsilcileri kabul edilir. Bu dönem şairleri, kendilerinden önceki şairlerin şiirlerinden beslenmiş ancak şiir anlayışı ile ilgilerini koparmıştır. İkinci Yeni şiiri, başta resim, mü-zik, sinema gibi değişik kaynaklardan, edebi ve felsefi akımlardan beslenmiş, şiiri salt anlam ekseninden uzaklaştırmıştır. Sezai Karakoç, kendilerinden ön-ceki şiir geleneği ve anlayışı ile kendi şiirleri arasında ayrıma giden bu döne-min şairlerinden birkaç yönü ile ayrılır. Sezai Karakoç, şiirini gelenek üzerin-den inşa etmiş, İkinci Yeni içinde, şiirinin biçim özelliklerinde değişikliğe gitse de gelenekle tematik bağını sürdürmüştür. Geleneğin yeni formlar içinde güncele taşınması ve takip edilmesi açısından Sezai Karakoç şiiri önemli bir imkândır. Bu çalışmada Sezai Karakoç’un İkinci Yeni ile olan münasebeti, ge-lenek ve yenilik tartışmaları üzerinden ele alınacaktır. Anahtar Kelimler: İkinci Yeni, gelenek, diriliş, süreklilik, anlam, form
Öz İkinci Yeni şairleri, uzak, yoğun ve serbest çağrışımlı imgeler kullanmaları, kapalı ve muğlak bir anlatımı benimsemeleri ile Türk şiirine tartışmaları uzun yıllar devam edecek yeni bir poetik anlayış getirirler. Sezai Karakoç'un İkinci Yeni şairleri arasında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği de güncelliğini koruyan bir tartışmadır. Ancak Sezai Karakoç da imgelerin kuruluşu, verili dilin kullanım biçimi, modern hayata başkaldırı ve kapalı anlatımın benimsenmesi gibi poetik özellikler bakımından İkinci Yeni'nin öncü şairleri arasında yer almaktadır. Dünya görüşleri ve hayatı anlamlandırma biçimleri bakımından farklı bir bağlamda yer alsalar da Sezai Karakoç'un estetik tutumu ile İkinci Yeni şairlerinin estetik tutumları ve şiir dilini kullanış biçimleri pek çok ortak noktada buluşmaktadır. Zira Sezai Karakoç da diğer İkinci Yeni şairleri gibi şiirlerinde yaşadığı çağın bunaltılarını, huzursuzluklarını, uyumsuzluklarını, tedirginliklerini ve bireyi etkisi altına alan dayatmalarını derin ve yoğun anlamlar içeren metaforik ve imgesel söylemler aracılığıyla dile getirir. Sezai Karakoç'un yoğun imgelerle kurulan şiirlerinde, içinde yaşanılan çağın ve modern kent hayatının eleştirisi; kapitalizmin etkileri, mimarinin dönüşümü, bireyin yozlaşması ve asli gerçekliğinden uzaklaşması bağlamında yansıtılırken geleneksel, İslamî ve metafizik unsurlar merkeze alınır. İkinci Yeni şiirinin öncülerinden olan Edip Cansever, Turgut Uyar ve Cemal Süreya'nın şiirlerinde ise modern hayatın eleştirileri, modern ve kentli bireyin kendine yabancılaşması ve dinmek bilmeyen bir uğultuya dönüşen varoluşsal kaygılarla, bunaltılarla boğuşması üzerinden aktarılır. Bu bağlamda Sezai Karakoç'un şiirlerindeki modernlik eleştirisi, Edip Cansever, Turgut Uyar ve Cemal Süreya'nın modernlik eleştirilerinde olduğu gibi bunaltı, uyumsuzluk ve huzursuzluk gibi yıkıcı duygu durumlarını yansıtmakla birlikte dinî ve metafizik bir içerik barındırması yönüyle daha farklı anlam alanlarına işaret etmektedir. Bu çalışmada Sezai Karakoç'un şiirlerinde yoğun olarak kullandığı imgeler ile Edip Cansever, Turgut Uyar ve Cemal Süreya'nın şiirlerindeki imgelerin çağrışımları ve göndergeleri bakımından benzerlikleri tespit edilerek yorumlanacaktır. Çalışmanın kapsamından dolayı sadece örneklem olarak seçilen imgelere odaklanılacaktır.
Bu yazıda, önce 1950'lere girerken modern Türk şiirinde etkili ve popüler olan iki şaire kısaca dikkat çekilecek, sonra Sezai Karakoç'un İkinci Yeni Şiiri içindeki rolü, etkinliği ve etkisi, 1950lerdeki süreli yayınlardan hareketle değerlendirilecek ve onun İkinci Yeni Şiiri içindeki yeri belirginleştirilecektir. In this article, first, it is intended to briefly draw attention to the two poets who became influential and popular in the modern Turkish poetry on the eve of 1950's; then Sezai Karakoç's role, effectiveness and influence within Second New Poetry will be evaluated with reference to the periodicals in the 1950's and his place within Second New Poetry will be made clear.
2016
The subject of our study is on the grave steles which date back to the Roman Period and which came to Konya Koyunoghlu Museum via donations with the inventory number 114 and 136. On the first grave stele which was made of marble and found in Kütahya Çavdarhisar, what is depicted is eagle motif in triangular pediment and between the plaster under the pediment in the main description area are vine leaves with grapes on their branches rising through bellied kantharos, and also a purse and double-sided comb that is considered to have belonged to a female figure. On another stele whose findspot is unclear, what is depicted is in an arched niche supported by plasters and inside this niche is standing female and male figures with items about which they offer us information about their preferred local works. The funerary steles which have the inventory numbers 114 and 136 and which are kept in the Konya Koyunoghlu reflect the distinctive local style of Phrygia museum in the terms of composition and crafting when the stylistic features and workmanship of the figures are compared, we think that the inventory number 114 grave stele belongs to the second quarter of second century AD, and the inventory number 136 grave stele belongs to the second quarter of third century AD.
Sözcük anlamı, modern sonrası/ötesi demek olan "postmodern" sözcüğü geçen yüzyılın ortalarından itibaren yaygınlaşmıştır. Zaman içinde "moderne karşı oluş"u da içeren bir terime dönüşen "postmodern" kendi "izm"ini de yaratmış ve "çok merkezlilik, çok kültürlülük, indeterminizm (gerekirciliğin yani neden-sonuç ilişkisinin reddi)"in savunulması biçiminde bir anlam kazanmıştır. Bu anlam çerçevesinde geçmişe doğru yapılan bir yolculuk, araştırmacıları Nietzsche'ye kadar götürmüş ve onun ilk postmodernist olduğu fikri ortaya çıkmıştır2. Bu durumda postmodernizmin yüz yılı aşkın bir tarihsel gelişim sürecinden söz etmek gerekir. Postmodernizmi anlamak için modernizmi anlamak; en azından temel ilkeleri bakımından bilmek zorunludur. Hem bir felsefî ve ideolojik görüşü hem de bir yaşama biçimini öneren modernizm, aydınlanma sonrası sürecin değerlerinin savunulması anlamına gelir. Bu sürecin temel dayanakları olan, akla, bilime, ilerlemeye sarsılmaz bir imanla bağlı olan modernizm tekçi ve determinist (gerekirci) bir anlayışla hareket eder. Diyalektik (çatışmacı) düşünmeyi esas alan modernizm, bakış açısını doğru-yanlış ikilemi üzerine kurguladığı için "ötekileştirici"dir. Bu bakış açısına göre, kültür coğrafyası ikiye ayrılır: Batı ve Doğu. Batı, doğruyu; Doğu yanlışı temsil eder. Modernizmin ideolojik dayanakları ise laisizm, liberalizm ve demokrasidir; alternatif önermeler tartışılamaz 3. Bu dayanaklar üzerine bir de yaşama biçimi inşa eden modernizm, hayatın bütün yönlerini kuşatan bir değerler manzumesi yaratmış; kendi ritüellerini oluşturmuş, birey ve toplum yaşantısının en mahrem alanlara kadar nüfuz etmiştir. İnsanın yaşama alanı olan üç mekân; ev, iş yeri ve sokak bütün ayrıntılarıyla modernizmin ürettiği moda ürünlerle donatılmak zorunda bırakılmış; üretim aşamalarına katılmayan geniş tüketici kesimin baş döndürücü bir hızla çoğalan ve yayılan ürünlerin dayattığı yeni yaşama biçimlerine ayak uydurması beklenmiştir. Geleneksel merasimlerin yerine tüketimi körükleyen yeni bayramlar (anneler, babalar, sevgililer, kadınlar, işçiler günü vb), evlilikle ilgili yeni törenler (düğün salonunda dans, balayı vb) ve yeni cenaze merasimleri (cenaze marşı, siyah giysi vb) üretilmiş; iş yerinde, sokakta, evimizin hangi odasında hangi giysileri giyeceğimize bizim 1 1
MODERN ARAP ROMANI VE SİYASET İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA “ŞAKKATU’L-HURRİYE” ROMANI , 2017
Modern Arap romanının siyasetle olan ilişkisi, I. Dünya Savaşı sonrası mandater rejimlerin yerini alan Arap ülkelerinin kurulmasıyla zirveye çıkmıştır. Bu dönemde yazılan Arap romanında romantizmden ziyade gerçekçiliğin izleri belirgin bir şekilde görülmektedir. Yaşanan siyasi olaylar, düşünce çatışmaları Arap romanında yerini almıştır. Gazi Abdurrahman el-Kusaybî, iş hayatı öncesi Bahreyn, Mısır ve Amerika’da eğitim görmüş; iş hayatında da akademisyenlik, dekanlık, bakanlık ve büyükelçilik gibi üst düzey makamlarda görev almış Suudi Arabistanlı bir şair ve romancıdır. Yazmış olduğu serbest şiirleriyle ün kazanmış olan elKusaybî’nin Şakkatu’l-hurriye romanı onun siyasi ve edebi kişiliğini bir araya getiren, dönemin Ortadoğu’sunun siyasal ve düşünsel gelişmelerine dikkat çeken bir eseridir. The relationship of modern Arabic novel to politics has been summitized by the establishment of Arab countries that have followed mandatory regimes after World War I. In the Arab novel written during this period, traces of realism from romance seem to be evident. Experienced political events, conflicts of thought took place in Arab novel. Gazi Abdurrahman al-Kusaybî was educated in Bahrain, Egypt and America before his working life; He Is a poet and novelist in Saudi Arabia who has worked in senior positions such as academics, deanship, ministry and embassy in business life. Al-Qusaybî's Shakkat al-hurriye novel, which has gained fame with its free poetry that he wrote, is a work that draws attention to the political and intellectual developments of the
2018
Although folk tales have been created in oral culture atmosphere, they were converted into writing through the spread of literature and the development of printing techniques. The story of Kurbani is one of the folk tales that has kept through such a process. The story belongs to Âşık Kurbanî who lived in Azerbaijan in XVI century. The Kurbani story arised in Azerbaijan but this story is known in Turkey. The oral and written variants of this story is available in Turkey. The presence of theese texts, of course in Turkey and Azerbaijan makes it possible for us to accept the Kurbani as a joint minstrel.
ULUSLAR ARASI MANİSA SEMPOZYUMU, 2017
Türk edebiyat tarihinde önemli bir yere sahip olan İkinci Yeni hareketi, birbirinden özgün birçok şairin adının anıldığı bir edebi dönem olarak değerlendirilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1990lara ulaşan ömür çizgisinde bu dönem şairlerinin yaşantıları ve bu yaşanmışlıkların sanat eserlerine yansıması, üslup ve dil algıları birbirlerinden farklı değerlendirmeleri doğurmuştur. Bu sanatçılar içinde öne çıkan isimlerden biri de İlhan Berk’tir. Asıl adı Emrullah İlhan Birsen olan şair, Hicri 1334 yılında Manisa’nın Deveciyan Mahallesinde doğmuştur. Manisa’nın Yunanlılar tarafından işgalini çocukluk hatıraları arasında anlatan İlhan BERK, Balıkesir Necati Bey Öğretmen okulunu kazanana kadar eğitimine Manisa’da devam eder. Şairin Millî Mücadele yılları ve Cumhuriyetin kuruluş zamanına tekabül eden çocukluk ve gençlik yıllarının yansımalarını, İstanbul ve Ankara’da katıldığı yeni edebiyat çevrelerinin tesirlerini onun eserlerinde görmek mümkündür. Takip ettiği batı edebiyatı sanatçılarının tesiri ise onun şiirinin başka bir boyutudur. Bu çalışmada İlhan Berk’in yazım sürecindeki değişimler ve etkilenmeler tespit edilecek, sanatçının kendi hatıraları ve arkadaşlarının hatıraları gözden geçirilerek eserlerindeki otobiyografik unsurlar, Manisa’nın İlhan Berk’in biyografisindeki yeri belirlenip bunun eserlerdeki işlenişi, kavram, duygu ve düşüncelerin zamanla uğradığı değişimler tespit edilerek şairin sanatına yansımaları değerlendirilecektir
ROMAN DİLİ VE KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ DERGİSİ, 2020
Yeni Türk Edebiyatı tarihi incelendiğinde sayısı otuzu aşan öykü ve romanda Çingenelerin konu edildiği görülür. Edebi metnin içinde doğduğu toplumun yerleşik algılarını yansıtması bağlamında, Çingeneleri konu alan eserlerin toplu halde incelenmesi Türk toplumunun Çingenelere olan bakış açısı hakkında ipuçları verecektir. Bu çalışmada, Osmanlı coğrafyasının hemen her bölgesinde kendilerine yer bulan Çingenelerin Türk toplumu ile ilişkileri ve kültürel kimlikleri bağlamında modern Türk anlatılarındaki görünümleri değerlendirilecektir.
2014
Şükûfe Nihal'in romanları ve romancılığının ele alındığı bu çalışmada, yazarın altı romanı yapı ve tema bakımından incelenmiştir. Bugüne kadar romanları üzerine nitelikli bir çalışma yapılmamış olan yazarın, roman anlayışı ortaya koyulmuştur. Çalışmada Şükûfe Nihal'in hayatı ve sanatına da değinilmiştir. Arşivlerden yazarın hayatı ile ilgili yeni bilgiler elde edilmiştir. Şükûfe Nihal'in romanlarında toplumsal alanda yaşanan değişimin farklı boyutlarına dikkat çekilmiştir. Kadın, evlilik, aşk, Batılılaşma, hürriyet, din ve Milli Mücadele gibi konular işlenmiştir. Kadın konusu üzerinde özellikle durulmuştur. Romanlarda otobiyografik izler olduğunu söylemek de mümkündür.
İnsanoğlunun sanatı icat ettiği ilk zamanlardan bu yana, doğadaki varlıklar sanatedebiyat eserlerinde motif olarak kullanılagelmiştir. Buradan baktığımızda, mağara duvarlarına çizilen ilksel figürlerden modern resimlerdeki natürmort veya manzaralara kadar geniş bir dekor çıkar karşımıza. Okuyucu, alımlayıcıya iletilmek istenen duygu ve düşüncelerin daha iyi anlatılması, çeşitli insanlık durumlarının somutlaştırılıp gösterilmesi bu yolla olmuştur. Bir başka ifadeyle anlamın, ifadenin görünürlük kazanmasında doğadan alınıp insan dünyası içinde temsil edici anlamlarıyla kullanılan varlıklar belirleyici bir rol üstlenmiştir. Sanatöncesi ve sanatsonrası zamanlar arasında bu bakımdan elbette bazı teknik farkların yanı sıra nitelik farkları da vardır ama insanın doğayla olan ilişkisinin onun yapıp ettiklerine yansıması son derecede "doğal" bir durumdur.
Edebiyat ve sinema ilişkisinin birden fazla bilimsel araştırmaya konu olduğu bilinmektedir. İmgenin her iki sanat dalıyla olan bağı göz önüne alınarak, bu çalışmada imge tanımları, kavramları ve sanatlararası ilişkileri üzerinde durulmuştur. Edebiyat metinlerinin sinemaya aktarılması bağlamından şiir ve sinema ilişkisi ele alınmıştır. İkinci Yeni şiirinde şairlerin imge dünyasındaki benzerlikleri sinema izlekleri üzerinden incelenmiştir. İkinci Yeni şiirinde sinematografik imge çalışırken yedinci sanat olarak kabul edilen sinemanın teknik kaynaklarından yararlanılmıştır. Sinema sanatı, şiiri şekillendiren bir anlayış olarak metin incelemelerinde yer almıştır. Metin incelemelerinde sinema ve şiir ilişkisi kurularak göstergebilim/ göstergelerarasılık yönteminden istifade edilmiştir. Çalışmamız bu yönüyle disiplinlerarası bir araştırma olma özelliği göstermektedir.
Journal of International Social Research
Öz Mübadele, Türk edebiyatında, çeşitli yönleriyle ele alınan ve özellikle de 1990 sonrasında kayda değer bir artış gösteren bir tema olarak öne çıkmaktadır. Mübadele konulu romanların yazarları çoğunlukla mübadil kökenli yazarlardır. Bunun yanında mübadele konusu çeşitli disiplinlerde ele alınmış ancak edebiyat sahasında oldukça az sayıda değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, konusu mübadele olan romanlar içerisinde, mübadillerin Türkiye'ye gelişleriyle yerli halk arasında yaşanan sorunların oluşturduğu kalıpyargılara, ötekileştirme süreçlerine değinilmeye çalışılmıştır. Mübadele, elbette öncesi, göç sırası ve sonrasıyla farklı dinamikleri barındırmaktadır. Özellikle bu çalışmada, mübadillerin yeni vatanda yerli halk tarafından hangi yönleriyle ötekileştirildiklerine değinilmektedir. Genel bir bakışla, romanlarda, mübadiller dil, inanç, giyim kuşam, gelenek görenek hatta geldikleri coğrafya üzerinden çeşitli adlandırmalara, ithamlara, aşağılamalara ve psikolojik şiddete maruz kalmışlardır. Bu ötekileştirmenin sebebi ise, otokton halkın mübadiller hakkında çok az bilgiye sahip olması gösterilebilir. Bu noktada, mübadillerin dışlandıkları ve bir korku nesnesi haline dönüştükleri görülmektedir. Ayrıca mübadiller bu durumda çoğu kez toplumdan tecrit edilirler ve kendi içlerine kapalı bir biçimde yaşarlar. Bu çalışmada, romanlarda yer alan çeşitli kalıpyargılar ışığında yerli halkın mübadillere bakışı en genel anlamda ele alınan noktadır.
Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, 2021
Bahaeddin Özkişi’nin Sokakta adlı romanında, bir sokağın ve sokak sakinlerinin yaşadığı kültürel dönüşüm ve çatışmalar mekân-insan etkileşimi aracılığıyla anlatılır. Cumhuriyetin ilk yıllarına denk gelen vaka zamanında yenilik hareketlerinin sokağa yansıması ve eski-yeni çatışması öne çıkar. Toplumun Tanzimat fermanından bu yana yaşadığı/şahit olduğu çağdaşlaşma hareketlerine, maneviyatı zedelemesi sebebiyle mesafeli duranlar ile yenilikleri yaşamsal bir zaruret sayan kahramanlar arasındaki çatışma romanın odağındadır. Bir komiser olan ve mahallede doğmuş başkişi merkezinde gelişen vaka otuz yıllık bir zaman dilimini kapsar. Dramatik aksiyonun ilerleyişi ve başkişinin serüveni merkezinde polisiye roman özelliklerini taşıyan eser, başkişinin bir cinayet soruşturması sebebiyle eski sokağına dönmesi sonrasında gelişen olaylarla sürer. Toplumsal değerleri ve yozlaşmayı mekân ve insan üzerinden güçlü metaforlarla aktaran romanda mekân-insan etkileşimin diyalektik boyutu göze çarpar. Romanda öne çıkan kahramanların hemen hepsi bir mekânın kuşatıcılığında karakter geliştirir ve kimlik mekânlarıyla var olurlar. İsimleri verilmeyen kahramanlar adeta içerisinde/üzerinde bulundukları mekânın bir parçası, ontolojik anlamda aynasıdırlar. Bu da romanın simgesel düzlemini zenginleştiren bir unsur olarak göze çarpar. Eserin dramatik aksiyonunu var eden çatışmaları besleyen bu unsurlar, Cumhuriyetin ilk yıllarında devrimleri ve yenilik hareketlerinin toplumsal yaşamdaki izdüşümünü bir sokak üzerinden aktarır. Bu çalışmada Sokakta romanı mekân-insan ilişkisi bağlamında incelenecek; mekânın başkişi, şüpheli olarak görülen arkadaş ve Küçük Bey üzerindeki izdüşümlerinin tahlili yapılacaktır.
Istanbul has an important place among the cities in the world with its ancient and rich history which hosted three big civilizations in time. İstanbul is a city about which poems have been written the most, it has often appeared in literary pieces as a scene or setting. The interest in İstanbul from the literary point of view is not just peculiar to Turkish poets and writers.
Kenan Hulusi Koray’ın tek romanı olan Osmanoflar tarihî bir romandır. Eserde, bugünkü Bulgaristan’ın Karinabat şehrinde, Osmanoflar’ın 1904’te yaşadığı olaylar anlatılır. Roman kahramanları aracılığıyla “biz” ve “öteki”nin çatıştığı hususlar gösterilir. “Biz”, Türk ve Müslüman Osmanoflar ailesidir. Üç erkek kardeşten mürekkep aile, eşler ve çocuklarla genişler. Groşenka, Osmanof biraderlerden ortancasının kızıdır. “Öteki”, Bulgar komitacılık hareketinin temsilcileridir. Yuvanna Mihailoviç ise Groşenka’nın annesi olup ihtida etmiştir. Bu bildiride, ailenin “Türk” ve “Müslüman” kültür özelliklerinin karşısında olarak gösterilen bu iki kadın üzerinden yabancılaşma ve “öteki” unsurlarının nasıl işlendiği tespit edilir. Onların Türk kültürüne göre yabancılaşan özellikleri belirlenip neden “yabancı” veya “öteki” oldukları analiz edilir.
VI. Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2022
Süleymaniye Kütüphanesi Mihrişah Sultan koleksiyonunda yer alan (no. 443) bir mecmuada Menâkıb-ı Hacı Bayram Sultân bâ Sultân Murâd Gâzî rahmetullâhi aleyh başlıklı, tek varaklık bir risale bulunmaktadır. Bu risalede Hacı Bayram-ı Veli’nin II. Murad’la yaşadığı bir hadise anlatılır. Yazmanın tarihi ve müstensihi bilinmemekle beraber girişindeki “Ebu’l-Feth merhumun babası…” ifadesinden en erken II. Bayezid döneminde kaleme alındığı düşünülebilir. Risalede bahsi geçen menkıbede Hacı Bayram’ın II. Murad nezdindeki itibarlı konumu öne çıkarılmıştır. Öyle ki şeyhin telkiniyle içkiyi bırakan II. Murad’ın kısa sürede, namazlarında iftitah tekbiri alırken Ka‘be’yi görecek denli tekamül ettiği, yani şeyhin himmetinin tesiri vurgulanmıştır. Hem Osmanlı kronikleri hem de menakıbnamelerin şehadetiyle, Hacı Bayram’ın Edirne’de II. Murad’la tanışmasının bir muhakeme celbi neticesinde gerçekleştiği malumdur. Fakat bu sorgulama neticesinde Hacı Bayram’ın manevi pozisyonunun anlaşılmasıyla beraber şeyh II. Murad ve Osmanlı devlet yönetimi nezdinde itibarlı bir mevki elde etmiş ve Bayramiyye dervişlerine vergi muafiyeti getirilmiştir. Böyle bir arkaplan üzerine, bu çalışmada merkeze alacağımız menkıbe daha anlamlı hale gelmektedir. Bu tebliğde, bahsi geçen menkıbe eşliğinde Hacı Bayram’ın özellikle Edirne’de geçirdiği dönem ve II. Murad’la ilişkileri üzerine bazı yeni ipuçları tespit edilmeye çalışılacaktır. Bayramiyye menakıbnamelerinin yanı sıra dönemi anlatan Osmanlı kroniklerine de müracaat edilecek ve aynı olayların farklı kaynaklarda nasıl ele alındığı mukayeseli şekilde değerlendirilecektir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.