Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020, Kırık Saat
…
7 pages
1 file
Türkiye'de ister adalet arayışının, isterse siyasi eleştirinin konusunu oluştursun, devlet suçlarıyla ilgili yürütülen hukuki süreçler ekseriyetle, gözümüzle, kulağımızla tanık olduğumuz hakikati hedef alan bir saldırı olarak örgütlenir. Yüzlerce insanın, yakınlarının gözü önünde kaçırılıp bedenlerinin ıssız yol kenarlarında, mezralarda, su kuyularında bulunduğu, kimisinin evlerinin içinde yakılarak can verdiği, tesadüfen hayatta kalanların ise paramparça yaşamlarına kazınan cinayetler, mahkeme kararlarına "soyut iddialar" olarak geçer. Oysa failleri hukukun mührüyle gizlenen ve soyut iddiadan ibaret kılınan cinayetler, sevdiklerini kaybedenlerin hafızasında yası tutulamamış kayıplar ve inkâr edilmiş hakikatler olarak yaşamaya devam eder.
Güvenlik Çalışmaları Dergisi Turkish Journal of Security Studies
This essay examines the legal violence themes that arise in modern law system. The preliminary legal violence, which imposed upon people, relates to legal language. The violence of legal language expresses the daunting and excluding legal procedures and processes, which can be traced in legal judgments and the verdicts of judge. The second legal violence bears upon the enforcement of law which connects force with mythical violence of law. In traditional jurisprudence, it is generally accepted that force or violence locates within the structure of law only as legal sanctions. However, for Benjamin and Derrida, mythical violence means that law is found (law-making) and is maintained (law-preserving) over violence, which is imposed by the “fate”. Another legal violence canbe seen in legal justice that is assumed to provide equality before law. Since the legal justice bases on the similarity of subjects, it does not pay attention to the individual differences in a legal case. Paradoxically while reproducing legal violence against different subjects it promises equality for everyone before law
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2016
Bu çalışmada amacımız, doğal hukukun tanımını, literatürdeki yeri ve önemini belirleyerek, hak ve hukuk kavramları zemininde etki ve önemini vurgulamaktır. Başka bir deyişle; doğal hukukun yürürlükteki hukuk normlarının dışında, içeriği doğal olarak var olan, her zaman ve her yerde geçerli olan; bununla birlikte akıl ve mantıkla normlarına ulaşılabilen, yazılı olmayan bir hukuk kuralı olarak, diğer hukuk kuralları ile arasında önemli nüanslar bulunmaktadır. Bu hususları dikkate aldığımızda, doğal hukukun sevgi ve saygıya dayalı hümanist yaklaşımı ve diğer normlara göre daha ideal ve evrensel bir tutum sergilemesi doğal hukuku, diğer hukuk kurallarından üstün kılmıştır. Şöyle ki; doğal hukuk, herhangi bir gelenek, görenek ve normun etkisi altında kalmadan, insanların doğal yollardan ulaştıkları hukuk anlayışı diyebiliriz. Yani bu kurallardan insanlar doğrudan etkilenmekle birlikte, uygulanması için herhangi bir iç ve dış kuvvete ihtiyacı yoktur. Kendiliğinden gerçekleşen doğal hukuk, insanlığın ilk çağından bu zamana gelişen hukuk kurallarının da temelini oluşturmuştur. Sosyal yaşamın en büyük parçası olan insanlar arası karşılıklı iletişim ve etkileşimin yüzyıllar boyu ilerleyip, gelişmesinde doğal hukukun önemli bir rolü vardır. Çünkü insanlığın ilkçağlarında insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen sözlü veya yazılı hukuk kuralları yoktu. O zamanlar doğal yaşamın getirdiği doğal kurallar vardı. İnsanlarda buna doğal olarak uyum sağlıyordu. İnsanlığın ilerleyebilmesi için bu uyum şarttı ve bu ancak o çağlarda doğal hukukla sağlanacaktı. Bu nedenle doğal hukuk aslında geçmiş ve gelecek tüm çağlar için referans olacak bir hukuk kuralıdır. Çağlar arasında ne kadar farklılık olursa olsun insanlar arasında her zaman temel bir takım haklar sorun olacaktır. Şöyle ki; yaşama, özgürlük, sağlık, eğitim, barınma gibi insan hayatını derinden etkileyecek olan kavramlar, çağlar arasında farklılıklar olsa bile bir problem olarak aynı kalacaktır. Bu problemde ancak insanların vicdanı ile birlikte özgürlüklerini başkalarının hayatlarına müdahale etmeyecek şekilde yaşamasıyla aşılacaktır. Bu sorunun çözüme kavuşmasında da doğal hukuk en temel nosyondur. Sonuç olarak, doğal hukukun geçmişteki yeri ve gelecekteki önemini belirleyerek, insanoğluna alternatif çözümler sunmasıyla problemlerin çözümünde evrensel ve çok yönlü bir düşünme sağladığı vurgulanmıştır. Bununla birlikte, doğal hukukun tüm hukuk kurallarının temelini oluşturduğu, ortaya çıkan hukuk kurallarının bu çerçevede şekillendiği ifade edilmiştir.
Bu çalışmada, haklı-haksız savaş kuramının günümüze kadar olan işleyişi ve 20. Yüzyılın son çeyreği ve 21. Yüzyıl başı itibariyle savaş ve savaş stratejilerinin nasıl değiştiği ele alınacaktır. Haklı savaş kuramı "jus ad bellum" ve "jus in bello" çerçevesinde, yapı bakımından total savaştan bireysel savaşa adım adım nasıl geçildiği ortaya konulacak ve yakın gelecekte Dronlar temelinde kurulan orduların işlerliği değerlendirilecektir. Savaş ahlakının yaşanan teknoloji çağı bağlamında değerini yitirip yitirmediği siyasi ve hukuki temeller üzerinden tartışılacaktır. Savaşın haklılığı veya haksızlığı düşüncesinin izlerine ilkçağda rastlanmış, özellikle platon, kendi halkıyla değil, dış güçlerle olan savaşı haklı görerek haklı savaş kuramının ilk belirleyicisi olmuştur. İsa'nın 'birisi yüzüne tokat attığında, diğer yanağını don!' sözlerine dayanarak Hıristiyanlar pasifist temelde savaşı reddetmiş ancak Ortaçağda özellikle St. Augustinus ile savaşa dinsel bir haklılaştırma nedeni gelmiştir. H. Grotius, insanların varlıklarını korumak için savaştığını bu nedenle de savaşın doğanın ilkelerine uygun olduğunu savunmuştur. T. Hobbes savaşı insanın doğa durumunun özü olarak görmüş, güç savaşı temelinde 'her şeyin herkesin olduğu ve herkesin herkesle savaştığı' bir yapıya vurgu yapmıştır. Machiavelli 'savaş kimlere gerekliyse onlar için haklıdır!' söylemiyle devletin sürdürülebilirliği temelinde savaşta ve devlet yönetiminde ahlakı saf dışı bırakmıştır. Bununla birlikte, 18. Yüzyılda aydınlanma temelinde eğilimler barış üzerine olmuş, özellikle I. Kant 'Haklı Savaş'ın asla haklı olamayacağını one sürmüş ve ebedi barışın egemen olduğu bir dünya tasarlamıştır. 19. Yüzyılda Prusyalı General Carl Von Clausewitz savaşı siyasetin başka araçlarla devamı olarak belirlemiş ve savaşın sadece siyaset için bir araç olduğunu vurgulamıştır. Bu düşünce kendinden sonra da oldukça kabul görmüştür. Bu bağlamda haklı savaş artık etik değerlerle ilgili değil, siyasal stratejiler doğrultusunda uygulanan siyasal eylemlerle ilgilidir. Bu düşünce temelinde 19. Yüzyılda haklı savaş kuramlarına inanış azalmış, 20. Yüzyılda iki büyük dünya savaşının ortaya çıkması ve bunların sonucunda ortaya çıkan buhran
Istanbul Universitesi Hukuk Fakultesi Mecmuası, 1963
Bilindiği gibi, hukuk bize. bir taraftan sosyal hayatın bir mu tası, tarihî bir fenomen olarak ve diğer taraftan, ruhumuzdan fış kıran ve esas itîbahle ruhumuzda yaşıyan bîr prensip olarak, yâni kendine has idealite'si içinde gözükür. Hukukun kendine has oluşundan doğan bu ikilik, düalizm, ge rek İlmî ve felsefî, gerekse tatbikî ve amelî sahada, eskidenberi, ka çınılması güç, devamlı birtakım münakaşa ve karışıklıklara sebep olmakta ve bizi, bir taraftan pozitif hukukta ideal hukukun ebedî ayrılığı ve diğer taraftan değişmeyen ve değişen taraflarile huku kun mudil karakteri karşısında bırakmaktadır. Bu itibarla biz, burada, hukuktan fenomen ve ideal olarak ne anlaşılmak lâzımgeldiğini derinliğine incelemekten ziyade, bu dualizmin doğrudan doğruya neticelerinin müşahede ve tahlili üzerinde durarak, önce, hukukun, hem sosyal ve tarihî bir fenomen, hem de aynı zamanda ideal bir mûtâ oluşundan doğan felsefî ve İlmî buh ranı çeşitli veçhelerile belirtmeğe çalışacak, daha sonra da, huku kun değişmeyen ve değişen taraflarının nereden ibaret bulunduğu nu göstermeğe gayret edeceğiz. Hukuk ilminde bir buhrandan bahsedildiği zaman-ki, ekseri ya bahsedilmektedir-bunun, sadece yaşadığımız devre mahsus ol duğunu sanmamalıyız. Umumî bir mânâda, hukuk ve onun ilmini, bütün bir insan şuuru, hattâ bütün bir beşeri hayat gibi, daimî bir buhran içinde olduğunu yâni ebedî ve aralıksız bir intibak, değiş me ve yenileme gayreti içersinde bulunduğunu söyleyebiliriz. Her fiilimizin, her davranışımızın hayattaki bir probleme teka bül ettiği ve bu fiil ve davranışların belirli bir probleme ancak pek nadir hallerde tam bir sureti hal verebildiği, maalesef, insan kade rinin dramatik bir vechesidir. Bu muhakkak olmakla beraber, biz, şimdilik, bu umumî düşün celerden ayrılarak, daha ziyade hukuktaki buhranın, hususile gü-1) G. Dabtn. La. philosophie de l'ordre jurJdlqe positif. Parte 1929. Sh. B47 ve S.
Galatasaray Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 2024
17 Temmuz 2018'de, üzerinde Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargı yetkisinin başladığı ve devletlerin birbirlerine karşı gerçekleştirdiği vahim silahlı kuvvet kullanımlarında söz konusu devletlerdeki lider statüsüne sahip olan kişileri cezalandırmak üzere ihdas edilmiş olan saldırı suçu, günümüzde birçok hukuki ve pratik sebepler vesilesiyle uygulama alanı bulabilmekte güçlük çekmektedir. Saldırı fiili olarak adlandırılan bu tür silahlı kuvvet kullanımlarının dünyada çeşitli aktörler tarafından defaatle gerçekleştirildiğine şahit olunmaktadır. Nitekim bu hususa rağmen günümüze kadarki süreçte Uluslararası Ceza Mahkemesinde saldırı suçuna ilişkin bir yargılama yapılamamış olmasında, bahsi geçen hukuki ve pratik güçlüklüklerin rolü de yadsınamaz. Devletlerin gerçekleştirdiği hangi tür silahlı kuvvet kullanımlarının saldırı suçunu gündeme getirebileceği ve hangi hallerde söz konusu kuvvet kullanımlarının uluslararası hukuka aykırılık taşımayacağı da tartışmalı hususlardır. Bu çalışmada, ilk olarak saldırı suçunun tarihi gelişimi ve suçla doğrudan bağlantılı olan kavramlar incelenmiştir. Bu tespitlerin akabinde suçun hukuki yönlerinin ortaya koyulması amacıyla uluslararası ceza hukukuna uygun bir şekilde ayrıntılı bir suç incelemesi gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın son bölümünde saldırı suçunun uygulanmasında karşılaşılan sorunlarla birlikte gelecekte karşılaşılabilecek potansiyel sorunların da tespiti yapılmış ve suça vücut vermesi muhtemel olan tartışmalı hususlar incelenerek hukuki görüşler paylaşılmıştır. Nihayetinde de suçun uygulanmasındaki güçlüklerin ortadan kaldırılması niyetiyle suçun ihdasındaki asıl amaç olan devletleri başka devletlere karşı saldırganlık göstermek için bir araç olarak kullanan lider statüsündeki kişilerin cezalandırılarak uluslararası barış ve güvenliğin sağlanabilmesini mümkün kılacak hukuki değişiklikler tavsiye edilmiştir.
DEÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, 2018
Öz Hukuk, kendi kendini var edebilen ya da gücü zatında olan bir şey değildir. Hukuk yoluyla çıkarlarını koruyan ve sürdüren bir gücün desteği olmaksızın ortaya çıkamaz ve varlığını sürdüremez. Ancak hukukun objektifleşmesine izin vermeyip onu kendi çıkarlarını sürdürmek için bir araç konumunda tutan güç de giderek tahakküme yönelir ve görünür olmaya başlar. Kapitalist toplumda hukuku destekleyen güç, iktisadî iktidar olarak karşımıza çıkar. Objektif bir sistem olarak hukukun işleyebilmesi, devlet dışı toplumsal güçler tarafından da desteklenmesine bağlıdır. Abstract Law is not something that is self-existent or auto-powered. It cannot emerge without the support of a power that sustains and protects its interests through this law. However, the power which does not allow the law as an objective system and boundary but keeps it as a tool to maintain its own interests would become a visible force rather than a silent power. In the capitalist society, the economic power is the power that supports law. The ability to operate law as an objective system depends on being supported by non-state social powers.
Psikeart, 2019
Oedipus kendince hep hakikatin peşindeydi, gözünün önündekileri göremeyen ama her yanda hakikatin peşine düşen bir hakikat budalasına dönüşmüştü. Kendi anne-babasının öz olup olmadıkları kuşkusuyla cesaretini toplayıp, zaten bildiği gerçekle yüzleşebilmek için kahine giden Oedipus, aslında en usta olduğu konunun kendini aldatmak olduğunu henüz keşfetmemişti. En nihayetinde o an geldiğinde, hakikat karşısına sevgili annesi ve karısı, Kraliçe Iakoste’nin ölü bedeni olarak dikildiğinde yapabileceği tek şeyi tereddütsüz yaptı; kendi gözlerini oydu. Kendi hakikatlerimize ne kadar dayanabiliriz? “Kendini bil” öğüdü Delfi Tapınağı’ndan, Yunus Emre’nin dizelerine dek birçok öğretinin ana öğüdü iken bunun önünde engeller olduğu da açıktır. Tarihin hiçbir döneminde insanın kendi doğasına bu dönemde olduğu kadar yabancılaşmadığını öne sürebiliriz. Günümüzde yalnızca dervişlerin ya da kralların değil, her sınıftan insanın kendi hakikatine duyduğu gereksinim ile kentteki terapi odalarının niceliği arasında bir doğru orantı olduğunu söyleyebiliriz. Hakikat arayışının metaforu haline gelmiş bu odalar hakikate ne kadar dayanaklıdır?
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 2010
Biz, felsefe ve hukuk iliĢkisi üzerine olan bu metni, daha önceden "Hu-kuk Kavramı ve Güncel Felsefi DüĢün"1 adlı makalemizde verilen cevabın ıĢı-ğında kaleme alıyoruz. Bu makalede, biz, hukuk felsefecilerinin ne yaptıkları üzerinde durmuĢtuk; Ģimdi ise, ne yapılması ...
Hukukça Bakış
öğrencilerinin en çok maruz kaldıkları "Sen okulunu bitirince avukat mı olacaksın?" ve "Avukatlık mı okuyorsun?" soruları kuvvetle muhtemeldir ki hukuk meslekleri ile aynı tarihlerde ortaya çıkmışlardır. Bu sorulara maruz kalmış hukukçuların, bu soruları "Hayır efendim, avukatlık okumuyorum. Hukuk okuyorum ve istediğim takdirde avukatlık dışındaki birçok alanda da çalışma imkânım var." diyerek aynı tarihlerde cevaplandırdıklarını düşünmek de gayet mantıklıdır. Peki, geçmişten bugüne gelirsek, günümüzde bir hukukçu hangi meslek ve çalışma imkânlarına sahiptir? Akademisyen olabilir. Noter olabilir. İcra müdürü olabilir. Bakanlıklarda uzman ve müfettiş, banka ve finans kuruluşlarında uzmanlık ve hukuk müşavirliği, kaymakamlık gibi birçok alanda çalışma imkânına sahiptir. Hatta hukuk alanı dışında siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ya da ekonomi alanları da Hukuk Fakültesi mezunlarına iş olanağı sağlamaktadır. Bahsettiğimiz bu iş alanları hakkında yaptığımız araştırmalar neticesinde ulaştığımız bilgileri aşağıda bulabilirsiniz:
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Hakikat ve İnsan Hakları (ed. Özkan Ağtaş-Bişeng Öztürk), Dipnot Yayınları, s. 152-208, 2011
Din ve Hayat, Sayı: 42, 2021
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2001
DergiPark (Istanbul University), 2009
Prof. Dr. Durmuş Tezcan'a Armağan, 2019
ULUSLARARASI HUKUKTA TERÖRİZM - LİSANS TEZİ, 2020
Birikim Güncel, 2019
Istanbul Bilgi University, 2021
The Journal of Academic Social Science Studies, 2014
İNSANI YENİDEN DÜŞÜNMEK: Modern Düşüncede Temel Tartışmalar, 2019