Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Türkmen hikâyeciliği konusunda doğru değerlendirmelerde bulunmak için Türkmen edebiyatının gelişme çizgisini dikkatli gözle incelemek gerekir. Kimi eleştirmen ve araştırmacılar Türkmen Türklerinde 1925 yılından önce hikâyecilik geleneği bulunmadığını iddia etmişlerdir. Oysa Türkmenlerde belirtilen tarihten çok önce köklü bir hikâyecilik geçmişi bulunduğu anlaşılmaktadır. Zengin sözlü edebiyat ile halk edebiyatı geleneğinin Türkmen Türklerinde modern hikâyenin kuruluşuna zemin hazırladığı söylenebilir. Yaptığımız araştırmada ülkede 1925 yılından sonra yayın hayatına başlayan gazete ve dergilerde çok sayıda hikâye basıldığını gördük. Sovyet yönetimi Türkmenistan'da egemen olduktan sonra vakit geçirmeden baskıcı uygulamalarını artırır. 1937 yılında zirveye çıkan "kızıl kırgın" hareketiyle beraber edipler fikirlerini özgürce beyan edemez olurlar. Hikayeciler sadece dayatılan konularda yazmak zorunda kalırlar. Resmi ideolojiye uygun dar bir çerçeve içinde yazmak zorunda kalan hikayeciler "sosyalizm realizmi" metodunu mecburen uygulamaya geçerler. Türkmenistan'da Sovyet sisteminin kuruluşunu takip eden ilk 15 yılda edebiyat sahasında kaotik bir durum yaşanır. Hikayeciler büyük baskıya rağmen yine de Türkmen toplumunu gerçekçi çizgilerle anlatmayı ısrarla sürdürürler.
Anlatılamayacak kadar feci olaylar yaşandığında, edebiyat çaresiz bir sessizliğe teslim olur, en azından ilk anda. Edebiyat sanki yaşanan feci olaylar karşısında 'kifayetsiz' ya da 'yetersiz' kalıyormuş gibi bir sessizlik hakim olur. Bu son zamanlarda çok dile getirilen bir şey; feci bir toplumsal olay karşısında kalemin susması, bir şeyler yazmanın imkansızlığı. Türkiye'nin tarihi bir toplumsal krizler ve felaketler tarihi olduğu ve son yıllarda kriz ve felaketler yoğunlaştığı için bu meseleyi tekrar ele almak gerekiyor; mevcut toplumsal kriz ve felaketler içerisinde edebiyat, yazı nerede durur? Bir felaket / kriz döneminde yazmaya devam etmek mümkün müdür? 'Anlatılamaz derecede' feci olan şeyleri edebiyat nasıl anlatır? Anlatırsa, hangi yolları izler? Bu yazıya felaket ve edebiyat üzerine yazan Maurice Blanchot, Marc Nichanian ve Giorgio Agamben gibi düşünürlerin fikirleri eşlik edecek. Latife Tekin, Bilge Karasu, Birgül Oğuz, Defne Sandalcı, Şener Özmen, Hüseyin Kıran ve Murat Özyaşar gibi siyasi / toplumsal (ve bazen de şahsi) krizleri ve şiddeti ele alan yazarların metinleri de edebiyatın felaket ve krizle 'baş etmek' için kullandığı farklı yolları
20. Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi, 18-22 Ekim 2022, Bişkek / KIRGIZİSTAN, 2022
Sözlü geleneği güçlü olan Kırgızların modern edebiyatının oluşum ve gelişim sürecinde folklor ve mitoloji, edebiyatı besleyen önemli bir kaynak misyonu yüklenmiştir. Bunda kuşkusuz dünyanın en uzun destanı olarak bilinen ve Kırgızların ruhunu, var oluşunu sembolize eden Manas Destanı’nın etkisi çok fazladır. Kırgız yazarlar atalarından gelen bu geleneği devam ettirmiş; modern anlatılarını bu kaynaktan beslenerek oluşturmuştur. Nitekim Kırgız edebiyatında modern türlerin doğuşu ve geli- şiminde sözlü gelenek yazarlara zemin oluşturan bir yön taşımaktadır. Cengiz Aytmatov’un eserlerin- de yer alan efsaneler ve mitolojik unsurlar bahsedilen durumun en belirgin örneğini oluşturur. Mito- lojik unsurların farklı edebî eserlerin içerisinde belli düzeyde ortak biçimde yaşaması, mitlerin toplum ve kültürlerarası etkileşim özelliğini ortaya koyması bakımından mühimdir. Evrensel bir değer olan mitoloji aynı zamanda sanatı da besleyen bir kaynaktır. Bu yönüyle folklor-edebiyat ilişkisi üzerine yapılan çeşitli araştırmalara konu olmaktadır. Bundan hareketle bu çalışmada insanları zehriyle ve heybetiyle korkutan yılanın Kırgız romanındaki görünümü incelenmektedir.
Dil Bilimleri Kültür ve Edebiyat, 2016
Journal of Turkish Research Institute, 2011
boylarından biridir ve Müslüman bir toplumdur. Türk dili ve tarihine ait kaynaklarda verilen bilgiler, Kırgız Türklerinin en eski Türk boylarından biri olduğunu göstermektedir. Kırgız Türkleri, çok eskiden beri soyun devamı için ‚aile küçük memlekettir‛ diyerek aile hayatına çok önem vermişler ve soyun devamı için ne gerekiyorsa yapmışlardır. Baba ocağının tütmesinde erkek çocuğun gerekli olduğunu vurgulamış ve ona kız çocuğuna göre daha fazla değer vermişlerdir. Çocuğu olmayan, özellikle erkek çocuğu olmayan aileler kutsal mezarları, pınarları ziyaret etmiş, Allah'tan medet ummuş, ölen ata-babaların ruhlarına Kuran-ı Kerimden süreler okumuş ve böylece arzularının gerçekleşeceğine inanmışlardır. Kırgızlar arasındaki bu inançlar günümüzde de canlı bir şekilde sürdürülmektedir. Bu çalışmada Kırgız Türklerinin aile hayatından kısaca söz edilmiş, soyun devamında erkek çocuğun gerekliliğinin ve öneminin nedenleri anlatılmıştır. Ayrıca Türk boylarının kahramanlık destanlarından örnekler verilmiş ve atasözleri ile desteklenmiştir. Ayrıca bu çalışmada Kırgız Türkleri ile diğer Türk boylarının çocuk algısı ve erkek çocuklarına verilen önem açısından bazı ortak noktalara değinilmiştir.
Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2023
Modern Kırgız edebiyatı, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkmış ve büyük ölçüde Sovyet estetiğinin ekseninde gelişmiştir. Kırgızlarda yazılı edebiyatın ileri bir tarihte ortaya çıkmasıyla ilişkili olarak edebiyatın yenileşmesinde farklı hususiyetlerin devreye girmesi dikkat çekmektedir. Bu noktada çeviri faaliyetleri, yazarların farklı edebî anlayışları tanıma ve alımlamasına imkân sağlayan bir alan olarak edebî faaliyetlere rehberlik etmiştir. Bundan hareketle bu çalışmada Kırgız edebiyatının başlangıç yıllarında yapılan çeviriler, çevirileri yapan şahsiyetler, edebiyat ve çeviri ilişkisi bağlamında değerlendirilmiştir. Çalışma edebiyatta çevirinin önemini öne çıkarmakla birlikte edebiyatın yenileşmesinde çevirinin etkinliğini Kırgız edebiyatı özelinde ortaya koymaktadır. Çalışmada doküman ve betimsel analiz yöntemi ile söz konusu yıllar arasında yapılan çeviriler kütüphane katalogları ve çeşitli kaynaklar yoluyla taranmış ve irdelenmiştir. Neticede Kasım Tınıstanov, Kasımalı Bayalinov, Sıdık Karaçev, Mukay Elebayev gibi Kırgız yazılı edebiyatının ilk kalemlerinin çeviri ile hemhâl olduğu ve modern Kırgız edebiyatının oluşum ve gelişim aşamasında çevirinin öneminin farkında hareket ettikleri görülmektedir. 1920’li yıllarda başlayan çeviri faaliyetlerinin edebî sürece parelel olarak 1930’lu yıllarda hız kazandığı, Batı edebiyatından özellikle Rus edebiyatından pek çok klasik eserin Kırgızcaya çevrildiği görülmektedir. 1930’lu yıllarda dünya edebiyatının bazı klasik eserlerinin de çevrilmeye başlanması sonraki yıllarda yapılacak ciddi çevirilere yol açması ile değerlidir.
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2020
Experience is all of the information and experiences that the individual gains throughout life. In human life, experiences that start from the birth of human, constitutes a cognitive process untill his/her death. Experiences that plays an important role in embodying knowledge regarding life and world, change and shape human for better or for worse. Due to the fact that experience not having a precise definition as a term, its classification, identifying its features, and distinguishing its types; provides convenience to identify the term’s framework of meaning. Literature in case, is a field of art that reflects world, life, feelings and events through language. Literature contains informations about life either. These informations are related to the reality eventhough they belong to a fictitious world. Literature, could teach individual a life lesson or a moral lesson, support his/her imagination or give aesthetic pleasure, change and shape mentally. Not only as an artistic way but also as a vital production; literature, appears as an experience. Moreover, literature exists both as an aesthetic experience and as an experience in general meaning. In this study, the relationship between literature and experience will be discussed.
TÜRK DÜNYASI / TURKISH WORLD Dil ve Edebiyat Dergisi / Journal of Language and Literature , 2019
Öz Türkçenin en eski dönemlerinden itibaren günümüze kadar bütün tarihî ve çağdaş Türk lehçelerinde varlığını sürdüren kut sözcüğünün, etimolojik sözlüklere dayanarak yapılan araştırmamıza göre dönem ve lehçeye bağlı olarak değişiklik gösteren pek çok anlamın olduğu ortaya çıkmıştır. Bu anlamları da dikkate alarak Kırgız kültürü bağlamında ele alınan kut kavramının soyut-somut, dış-iç dünya gibi pek çok anlam-sal düzleme sahip olduğunu kanıtlarla tespit ettik. Soyut düzlemin tanrı, ikbal, talih gibi insanların dış dünya algısını ve ruh, can, gönül, hayat enerjisi gibi kendi iç dünya algısını ilgilendiren kavramlardan; somut bo-yutunun ise tılsım, putçuk gibi dokunabilen nesnelerden oluştuğu tespit edildi. Kırgızcadaki kut sözcüğünün, insanın Tanrı'dan geldiği düşündü-ğü ikbal, uğur, baht, irade, saadet gibi soyut düzleminin, Eski Türk inan-cının izlerini taşıyor olmasına rağmen somut düzleminin bir ifadesi olan tılsımın, nazardan koruma aracı olarak günümüzde artık kullanımdan kalktığını söylemek doğru olacaktır. Geçen yüzyılın altmışlı yıllara kadar Kırgızların arasında var olan ancak bugün sadece Sibirya halklarında örnekleri bulunan tılsımın mavi veya kırmız renkteki bezlerden yapılmış olması eski Türk inancındaki Yağız Yer ve Mavi Gökyüzü'nün simgele-diği anlaşılmaktadır. Diğer Türk halklarında olduğu gibi Kırgızcada da olumlu anlamı ifade ettiğinden dolayı kut sözcüğünün hem kız hem erkek isimleri oluşturmak için kullanıldığı görülür.
Recep Tayyip Erdoğan üniversitesi sosyal bilimler dergisi, 2015
Edebiyatta Kurgusal Gerçeklik Fictional Reality Aytaç ÖREN ÖZ: Kurgu, gerçek malzemelerden farklı bir gerçeklik içinde bir yapı oluşturularak yapılan temsili bir gerçekliktir. Kurgu, mekân, zaman, karakter, hikâye gibi bütün kurgu öğeleri ile beraber kurgusal olan bir yapıdır. Gerçeklik bu yapıda dille bir kırılmaya uğrar, farklı bir dünyaya taşınır ve yapısal değişikliğe maruz kalır. Farklı bir boyutta bir gerçekliğe dönüşür. Edebi eserler hepsi bu şekilde yapılan birer kurgudur ve kurgusal gerçekliği sunarlar. Bütün kurgular kurgusal olmalarına rağmen, kurgularda gerçekliğin nasıl kurgusallığı gerçek hayatta da hayatın kurgularla anlaşıldığına işarettir. Dolayısıyla kurgusal gerçekliğin kurguyu aşan bir yönü de vardır ve gerçekliğin anlaşılmasının bir araçtır.
Journal of Turkish Research Institute
Öz Bu çalışmanın amacı ilk önce mental fiil kavramını açıklamak daha sonra da Kırgız Türkçesindeki mental fiilleri tespit edip soyut kavramlarda dilin anlatım imkanlarını ortaya koymaktadır. Yaptığımız bu çalışmada, Kırgız Türkçesinde tarama yapılarak elde edilmiş olan
Sosyal Bilimler Dergisi, 2009
1930'lu yıllar Türkiye'sinde köy ve köylülük Cumhuriyet aydınları arasında hem büyük bir ilgi, hem de büyük bir endişe kaynağıydı. Bu ilgiyi aydınlar arasında giderek yaygınlaşan köycülük ideolojisinde görmek mümkündür. Köycülük bir ideolojik ve pratik söylem olarak Halkevleri faaliyetlerinde, yayınlarında; Köy Enstitüleri deneyiminde, toprak reformu bağlamındaki tartışmalarda açıkça görülebilir. 2 Kısaca ifade etmek gerekirse, köycülük ideolojisi sınıf temelli ideolojileri yadsırken; durağan, toplumsal farklılaşmalardan arınmış bir ülke tahayyülünü savunmuş; bir taraftan tabandan gelebilecek potansiyel hareketlerin önünü kesmek için bir araç olarak düşünülürken, bir taraftan da büyük ölçüde tarıma dayalı bir ülkede milliyetçiliğe anti-sosyalist bir kitle tabanı oluşturmaya çalışmıştır. Köycülükle bir yandan Büyük Buhran'ın meşâkkatli zamanlarında tarımla geçimini sağlayan nüfusun taleplerini karşılamaya çalışırken, bir yandan da Türk köylüsünün muhafazakâr olduğu varsayımından yola çıkarak rejimin muhafazakârlığını pekiştirmeyi hedeflemiş, "gerçek" Türk'ü köylerde arayan bir efsaneleştirme sürecine esin kaynağı olmuştur.
Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi
Türk topluluklarında, geçmişten bugüne ölümden sonrasında bir hayat olduğuna (ahiret), ölümün bir son olmadığına dair yaygın bir inanış bulunmakla beraber, ölümün geçici de olsa bir ayrılık olduğu gerçeğinden hareketle ölüme yönelik birtakım hazırlıklar da yapılmaktadır. Bu hazırlıklar ölmesi muhtemel kişiden çok; geride kalacak insanları maddî ve manevî bakımdan rahatlatmak, bu anın duygusal etkisinden istifade ederek onları çeşitli yanlış tutum ve davranışlardan alıkoyabilecek nasihat ve tecrübeleri paylaşmak içindir. Kırgız Türklerinde de bazı fizyolojik ve psikolojik belirtilerden hareketle öleceğini anlayan kişinin ölmeden önce yakınlarını ve dostlarını çağırarak öğüt ve vasiyetlerini söylemesi öteden beri devam eden bir gelenektir. Kırgız sözlü kültür geleneğinde "kereez aytuu" ya da "osuyat kıluu" olarak adlandırılan vasiyet söyleme geleneği, nazım ve nesir şeklinde hâlâ canlı bir şekilde muhafaza edilmektedir. Manas'tan bugüne Kırgız sözlü edebiyatında çokça kullanılan vasiyet söyleme geleneğinin en güzel örneklerinden birini de XIX. yüzyılda yaşayan Kırgızların meşhur şairi Arstanbek'in "Kereez" şiirinde görmek mümkündür. Bu çalışmada Kırgızlarda "kereez aytuu" (vasiyet söyleme) geleneğiyle birlikte, bu geleneğin en yetkin örneklerinden biri olan Kırgız zamane şairi Arstanbek'e ait "Kereez" şiirinde öne çıkan temalar üzerinde durulacaktır.
Kırgız edebiyatı, 1917 Ekim Devrimi ile Sovyetler Birliği dönemi içerisinde hızlı bir değişim ve gelişim sürecine girmiştir. Bu sebeple 1920-1940 yılları arası çağdaş Kırgız edebiyatının başlangıç yılları olarak kabul edilir. Bu dönemle birlikte Kırgız edebiyatı çağdaş bir yapıya kazanırken öte yandan devlet güdümünde, parti ideolojileri doğrultusunda eserler yazan bir edebiyat hâlini almıştır. Kırgız edebiyatı dönemlere ayrılırken 1940-1960 yılları arası “Savaş dönemi ve sonrası Kırgız edebiyatı” olarak adlandırılmaktadır. Savaştan sonraki dönemin, savaş yıllarıyla birlikte değerlendirilmesinin sebebi, savaşın izlerinin savaştan sonra da devam etmesindendir. Savaşın devam ettiği dönemde yazılmış eserlerin, sadece savaş konusu etrafında döndüğü görülmektedir. Sovyet Kırgız edebiyatının her döneminde olduğu gibi bu dönemde de edebiyat bir propaganda aracı olarak kullanılmış, edebiyatçılar cephedeki askerleri cesur olmaya, cephe gerisindekileri ise fedakârlığa çağıran eserler kaleme almıştır. Bu dönem eserleri edebî olmaktan çok ideolojiktir. Savaşın bitmesiyle birlikte adeta toplumsal bir savaş başlamış, savaşın yaralarının sarılıp savaştan önceki dönemden de ileri gidileceğinin parti tarafından duyurulması ile gerek toplumda gerekse edebiyatta hummalı bir dönemin içine girilmiştir. Türk dünyası için 20. yüzyıl, savaşlar ve acılarla dolu bir yüzyıl olmuştur. Her ne kadar Türkiye, doğrudan II. Dünya Savaşı’na katılmasa da, Sovyetler Birliği içinde yer alan Türk toplulukları bu yıkıcı savaşa katılmış, büyük kayıplar vermişlerdir. Savaşa katılan bu topluluklardan birisi de Kırgız Türkleridir. II. Dünya Savaşı, çağdaş Kırgız edebiyatına yön veren önemli bir olaydır. II. Dünya Savaşı’nın Kırgız edebiyatı üzerindeki etkilerini inceleyen bu çalışmada aynı zamanda Kırgız edebiyatının bu dönemde öne çıkan edebî eserleri hakkında bilgi verilmiştir. Çağdaş Kırgız edebiyatının tarihi seyrini anlamak bakımından bu çalışma önem taşımaktadır.
Dirijizm-devletin sanata yönelik müdahalesi‖ ve-sanatçının kendi eserinin birinci baskısından sonraki baskılarında yaptığı ideolojik değiĢiklik‖ anlamlarına gelir. Cumhuriyet sonrasında devlet aygıtlarının sanata yön vermek için birtakım giriĢimlerde bulundukları bilinmektedir. Bunlardan biri 11 Mayıs 1937'de Matbuat Umum Müdürlüğü aracılığıyla baĢlatılan yeni halk hikâyeleri yazdırma teĢebbüsüdür. Bu tebliğde söz konusu teĢebbüsün ortaya çıkıĢı, bu teĢebbüse yönelik destekleyici ve eleĢtirel görüĢler, teĢebbüsün baĢarısızlığı gibi alt baĢlıklar ele alınmıĢtır.
SOSYAL, İNSAN VE İDARİ BİLİMLERDE İLERİ VE ÇAĞDAŞ ÇALIŞMALAR 1, 2023
Bu çalışmada klasik Türk edebiyatında XIII.-XIX. yüzyılları arasında yazılan divanlardaki kasidelerde tarsi’ sanatının kullanımının tespiti konu edilmiştir. Çalışmanın temel amacı klasik Türk edebiyatındaki kasidelerde tarsi’ sanatının kullanımına dair tarafımızca yapılan tespitleri ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda tarsi’ sanatının hangi yüzyıllarda ve hangi aruz kalıplarıyla kullanıldığını tespit etmek bu çalışmanın diğer amaçlarıdır. Çalışmanın amacı kapsamında XIII.-XIX. yüzyılları arasında yaşamış 101 şairin divanı taranmış ve söz konusu divanlarda bulunan kasidelerdeki tarsi’ sanatının kullanımı ortaya konmuştur. Bu kapsamda tespit edilen tarsi’ beyitlerinde kullanılan aruz kalıpları incelenmiştir. Sonuç olarak bu çalışmada farklı yüzyıl ve şairlerden toplam 330 tane tarsi’ kullanımı tespit edilmiştir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.