Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021, İNSAMER
…
3 pages
1 file
İsrail geçtiğimiz günlerde dördüncü seçime gitti ve böylece dünya tarihine geçecek siyasi bir krize sahne oldu.
Uluslararası Mercidabık’tan Günümüze 500 Yılda Orta Doğu Sempozyumu, 2017
Millet Meclisi, bir ülkenin sosyolojik yapısının aynasıdır. Seçimlerde vatandaşlar, kendilerini temsil edenleri seçmek için oy kullanırlar. Barajın düşük olması, toplumun geniş kitlelerine yayılma imkanı bulmamış gruplar için temsil şansının olması anlamına gelmektedir. Bu durumda büyük olmayan gruplar da Millet Meclisine temsilci gönderebilir. Bu olgu, Knesset/İsrail Millet Meclisi seçimlerinde de gözlenmektedir. İsrail‘in toplum yapısı politik olarak çok parçalanmış olup bu durum temsil açısından gözetilmiş, seçim barajı yıllarca %1‘de tutulmuştur. İsrail nüfusu baskın olarak Yahudilerden ve Müslümanlardan oluşmaktadır. Yahudiler nüfusun yaklaşık %75‘i civarındadır. Dindarlık açısından Yahudi nüfus hiloni/seküler ve dati/dindar olmak üzere ikiye ayrılır. İsrail‘de din önemli bir yeri tutsa da toplumun geniş kitlelerine yayılamamıştır. Ezici çoğunluk sekülerler olup dindarların sayısı yaklaşık %20‘de kalmaktadır. 2009 kamuoyu araştırmasına göre dindarlar içerisinde ultra-Ortodoks/Harediler Yahudi nüfusun %12‘si civarındadır. İşaret edilmelidir ki ki bu dini kitle de politik gruplaşma bağlamında kendi içerisinde gruplaşmalara ayrılmış olup pek çok dini parti kurulmuştur. Son seçimlerde (2015) dini partiler toplamda yaklaşık %17 oranında oy kazanabilmişlerdir.
Diriliş Postası, 2023
Bu gelişmeler İsrail’in ABD nezdinde partiler üstü olarak kabul edilen statüsünde bir değişme olduğuna yönelik iddiaları kuvvetlendirmektedir. Yani artık ABD yönetimleri İsrail’i iktidarda kim olup olmadığından bağımsız olarak ve koşulsuz bir şekilde desteklememektedir. Bilakis Cumhuriyetçi başkanlar İsrail’de kurulan muhafazakâr ve sağ kanat hükümetlerle iyi anlaşırken, Demokrat başkanlar ise merkez ve sol partilerden müteşekkil görece liberal hükümetlerle iyi ilişkiler kurmaktadırlar.
Liberal Düşünce Dergisi, 2023
İsrail, 2020 sonrası dönemde içeride Filistinlilere karşı baskıyı artıran, dışarıda ise komşu Arap devletlerine karşı yoğunlaşan saldırgan bir politikaya yönelmiştir. İsrail iç ve dış politikasında yaşanan bu değişim önemli ölçüde 2000 sonrası dönemde Orta Doğu güvenlik mimarisinin yaşadığı dönüşümün bir sonucudur. 2003 yılındaki ABD işgali ile başlayıp 2010 yılındaki Arap Baharı ile devam eden süreç Irak, Mısır ve Suriye gibi bölgesel aktörlerin zayıflayarak bölgesel siyasetteki ağırlıklarını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Arap Baharı sürecinde Filistin meselesine kitlesel destek ve kamuoyu ilgisi uyandıran Reformcu İslamcılık düşüncesinin zayıflaması da Arap kamuoyu nezdinde Filistin meselesine olan ilgide bir azalma ortaya çıkarmıştır. Irak, Suriye ve Mısır gibi güçlü bölgesel aktörlerin zayıfladığı, Reformcu İslamcılık düşüncesinin itibar kaybettiği bir dönemde ekonomik olarak güçlü olsalar da askeri açıdan zayıf olan Körfez ülkelerinin Filistin meselesinde liderliğe soyunmaları İsrail’in elini güçlendirmiştir. Bölgede İsrail’i sınırlama/dengeleme kabiliyetine sahip aktörlerin pozisyonlarında yaşanan zayıflama İsrail’i iddialı ve revizyonist politikalar konusunda cesaretlendirmiştir.
Master Thesis, 2017
Türk dış politikasında İsrail ile ilişkiler önemli gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır. Bu çalışma, Türkiye- İsrail arasında siyasi ve iktisadi alanlarda kurulan ilişkileri Ak Parti öncesi ve Ak Parti dönemi şeklinde bir ayrım yaparak ele almaktadır. Bu bağlamda tarafların gazete ve makalelere konu olan söylem ve eylemleri incelenirken gerçekçilik yaklaşımının güç ve ulusal çıkar kavramlarına başvurulmaktadır. Bu çalışmanın esas amacı, siyasi alanda kopma noktasına gelen ilişkilerin nasıl olup da iktisadi alanda devamlılığının gözetildiğini açıklamaktır. Nihayetinde Türkiye’nin İsrail politikalarının özünde varoluşsal kaygı olduğu ve ilişkilerin seyrine bahsi geçen ortak kaygının yön verdiği tespit edilmiştir. Bu doğrultuda tarafların güçlerini maksimize ederek uluslararası yapı içerisindeki yerlerini sağlamlaştırmak üzere siyasi söylemleri ile eylemleri arasında tutarsızlığı göze aldıkları görülmektedir. Bu çalışmayla Türkiye- İsrail arasında siyasi ve iktisadi alanlarda kurulan ilişkilerin seyrini öngören bir yol haritası ortaya konularak literatüre katkı sağlanmaktadır.
AK Parti Dönemi Türkiye İsrail İlişkileri(2002-2020), 2021
Türkiye ve İsrail arasında 1949 yılında başlayan diplomatik ilişkiler,Türkiye’nin İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olması sebebiyle büyük önem taşımaktadır.1990’lı yıllarda iki ülke arasındaki ilişkilerin ‘’altın çağı’’ yaşanmıştır.Özellikle Soğuk Savaş sonrası değişen bölgesel dengeler iki ülke açısından da dikkatle takip edilmiştir.2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmesi ile birlikte Türkiye’nin Orta Doğu bölgesine verdiği önem artmış,komşularla sıfır sorun politikası izlenmiştir.İsrail ile olan ilişkiler AK Parti döneminde sürekli inişli ve çıkışlı şekilde devam etmiştir.Bu makalede 2002-2020 arasında AK Parti Dönemi İsrail İlişkileri ele alınacaktır.
İNSAMER, 2020
Pandemi, tüm dünya halklarını büyük bir sınavdan geçirirken İsrail de bu süreçten payına düşeni aldı ve İsrail’deki siyasi krizde koronavirüs etkisi görülmeye başlandı.
BZT AKADEMİ YAYINEVİ, 2023
Bu çalışma 2022 yılına kadar olan Türkiye/İsrail ilişkilerini ele almaktadır. Bulundukları coğrafyanın en kritik unsurlarından olan Türkiye ve İsrail’in, zaman içindeki inişli-çıkışlı ilişkileri incelenmiş olup, kuruluşundan bu yana Arap/Müslüman/Orta Doğu toplumlarında şiddetli bir inkâra maruz kalan İsrail Devletinin, Arap olmayan bir ülke olan Türkiye ile nasıl bir ilişki kurmayı amaçladığına değinilmiştir. Söz konusu iki ülkenin, komşu ülkeleri sebebiyle birbirlerine mecbur kalan politika güttüklerinden bahsedebiliriz. İsrail’in, Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istemesinin sebebi; Orta Doğu coğrafyasında, Arap tehdidine karşı, Arap olmayan bir dost bulabilmekti. Önce SSCB ile Suriye’nin yakınlaşması, sonra 1958 darbesiyle beraber Irak’ta Haşimi monarşisinin sona ermesiyle beraber Türkiye kendini yalnız ve tehlikede hissedecek. Aynı durumda olan İsrail başbakanı Ben Gurion, dönemin başbakanı Adnan Menderes ile görüşüp ‘Çevresel Pakt’ imzalayacaklardır. Menderes hükümetinin düşmesinin ardından ilişkiler tekrar gözden geçilmek istenecek fakat Küba Füze Bunalımı yaşanınca, Türkiye ilişkisini ‘elçilik’ seviyesine yükseltecektir. Türkiye’nin İsrail desteğine, PKK terör örgütünün varlığı sebebiyle ihtiyaç duymuştur. Ancak 1998 yılında PKK Terör Lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi ve hemen ardından Suriye ile Adana Mutabakatının imzalanması neticesinde Türkiye’nin güneyi, tehdit algısından uzaklaşmış bulunmaktaydı. İsrail ile Türkiye’nin bir ortak noktası da iki ülkenin de PKK’yı terörizm olarak görüp mücadele etmek istemesiydi. 1998 yılında ise Türkiye bu sorunu diğer komşu ülkeleriyle çözmeye başlamıştı. PKK meselesinin çözüme kavuşmaya başlamasıyla Türkiye, İran, Suriye ve bazı Arap devletleriyle daha sıcak ilişki kurmaya başladı. Yeni kurulan dostlukların, İsrail ile ilişkimizin kötüye gitmesi sonucu taşımadığı o dönemde çok sık masaya yatırılmıştı. Örneğin dönemin dışişleri bakanı İsmail Cem, “İki tarafta bizim dostumuzdur. İkisinden birini tercih etmemiz söz konusu değildir” açıklamalarıyla, orta yolu tercih ettiklerini ifade etmişti. Sahneye AK PARTİ çıktığında ise ilişkiler daha karmaşık hale gelecekti. Muhafazakâr Parti olması sebebiyle daha çok Filistin odaklı hareket etmeye çalışan AKP yönetimi, aynı zamanda İsrail ile olan ilişkilerini belli bir noktada tutmayı hedeflemiştir. Bunu kısmen başarmış olsa da çoğu zaman -özellikle Davos krizi ve Mavi Marmara olaylarında- başaramamıştır. Yine de altı çizilmesi gereken iki husus vardır; araları ne kadar kötü olsa da yeri geldiği zaman hiçbir şey yaşanmamış gibi her seferinde bir araya gelmeyi başarmışlardır. İkinci husus ise, politikaları krize sürüklense bile ekonomik bakımdan ilişkiler hiçbir zaman sekteye uğramadı. Uzun yıllardan sonra 2021 ve sonrasında adı geçen ülkeler arasında sıcak gelişmeler yaşanması, “bu gelişmelerin ardından bir kriz daha gelir mi?” sorusunu akıllara getirmektedir. Anahtar Kelimeler: Ak Parti, Türkiye, İsrail, Dış Politika, Mavi Marmara
2020
Çalışmada, Orta Doğu gibi çatışmacı bir coğrafyada kendilerini seküler ve demokratik olarak tanımlayan ve bölgedeki Arap kimliğinden farklı etnik kökenlere sahip iki ülkenin ilişkileri AK Parti dönemi açısından ele alınmıştır. Tarihsel arka planına bakılacak olduğunda İsrail’i ilk tanıyan Müslüman ülke olan ve İsrail'le bölge de savaşmamış az sayıdaki ülkelerden birisi olan Türkiye’nin, günümüzde İsrail ile ilişkilerinin bu seviyeye nasıl geldiği ilgi çekicidir. AK Parti hükümetlerinin İsrail ile yaşadığı krizlerin başlıca nedenlerinin Filistin Sorunundan ziyade olmadığı çalışmada vurgulanmak istenmiştir. Özellikle Davutoğlu’nun Başbakanlık Danışmanlık görevi ile Başbakanlığı arasındaki süreç boyunca Türk Dış Politikası’nda ortaya koyduğu birtakım doktrinler açıkça İsrail tarafından olumsuz olarak karşılanmıştır. Bu doktrinler kapsamında Orta Doğu’daki Müslüman aktörlerle geliştirilen ilişkilerin, kuşkusuz Türkiye-İsrail ilişkilerinde Mavi Marmara’ya kadar varan krizlere gebe kalması ile de bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Ayrıca daha önceki hükümetlerin aksine özellikle 2008’den sonra AK Parti döneminde Türk karar alıcıların İsrail’e karşı kullandığı sert söylemler, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki diplomatik gerilimi tetiklemiştir. Hiç şüphesiz AK Parti'nin yıllar itibariyle İsrail'e karşı daha muhafazakâr bir kimlikle yaklaşmasının bu söylemlerde etkisinin olduğu düşünülmektedir. AK Parti, her fırsatta Filistin halkının yanında olduğunu ortaya koyduğu pro-aktif eylemlerle göstermiştir. İsrail ise realist bir tavırla hareket ederek, AK Parti’nin dış politikalarını kendi iç politikasına müdahale olarak görmüştür. İsrail de aynı şekilde AK Parti'nin sert retoriğine karşı kendi diplomatik hamleleri ile krizi daha üst seviyeye çıkarmakta tereddüt etmemiştir. İsrail’in bu tavrında, hiç şüphesiz İsrail’in tecrübe ettiği 4 büyük Arap-İsrail savaşının getirdiği yalnızlık ve mağdur devlet psikolojisinin de etkili olduğu düşünülmektedir. Fakat buradan iki ülke arasındaki ilişkilerin bir anda bozulduğu gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Nitekim ilişkilerdeki bozulmalar kendi içinde belirli periyodlardan geçerek büyümüş ve olgunlaşmıştır. Örneğin, AK Parti Orta Doğu’daki pro-aktif politikası doğrultusunda Hamas gibi aktörler ile ilişkiler geliştirmiştir. İkinci olarak, Filistin halkının gördüğü mezalim AK Parti tarafından uluslararası arena da her fırsatta sertçe eleştirilerek ortaya koyulmuştur. Tüm bu politikalar İsrail’i ciddi şekilde rahatsız etmiştir ve etmeye devam etmektedir. Tüm bu gelişmeler kısa bir süre içinde iki ülkenin devlet başkanları birbirlerini “Hitler”, “terörist” ve “soykırım” gibi ciddi söylemler kullanabilecek noktaya getirmiştir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
IMPR Raporu No: 10, 2011
ORSAM Bakış 94, 2019
Journal of Turkish Studies, 2018
Ortadoğu'da Sivil Toplum İmkanlar ve Kısıtlılıklar, 2019
ON İKİ LEVHA YAYINCILIK, 2024
OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2021
Analist Dergisi, Sayı 2 (Nisan 2011), 49-51, 2011
İNSAMER Analiz, 2019
Universal journal of history and culture, 2022
Yeni Fikir Uluslararası Hakemli Akademik Fikir Araştırma Dergisi, 2018
Journal Of History School, 2018
Uluslararası ilişkiler dergisi, 2007
Akademik Tarih ve Dusunce Dergisi, 2020
DergiPark (Istanbul University), 2012