Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021, Disiplinlerarası Sosyal Politika Çalışmaları - 3
Mevcut veriler ışığında yapılan gelecek tahminlerinde nüfusun hızlı bir şekilde yaşlandığı belirtilmektedir. İşgücü arzının temel belirleyicisi olan nüfusun yaşlanması çalışma hayatını yakından ilgilendirmektedir. Çalışmanın değişen doğası, istihdam biçimlerinin dijitalleşmesi, işgücü piyasasına giriş ve çıkış yaşı, emeklilik politikaları, sosyal güvenliğin finansmanı, ilerleyen teknolojiye işgücünün uyumu gibi çeşitli meseleler nüfus yaşlanması ile daha da önemli hale gelmeye başladı. Bunların yanında işverenlerin, yaşı ilerlemiş olan işgücüne yönelik tutum ve davranışları ve hükümetlerin emeklilik politikaları yaşlı işgücünü çalışma hayatında uzun süreler kalmayı zorlaştırmaktadır. Gelişen tıbbi uygulamalar ve teknolojik ilerlemeler neticesinde ölümlerin azalması ve bunun yanında doğum oranlarının da düşmesi nüfusun yaşlanmasına sebep olmaktadır. İşgücü piyasasında emeğini arz eden işgücünün de yaşlanıyor olması ülkelerin çalışma hayatını ilgilendiren düzenlemeleri yeniden gözden geçirmeye mecbur kılacaktır. Bu bölümde yaşlanan nüfus içerisinde yaşlı işgücünün durumu incelendikten sonra çalışmanın değişen doğasına karşılık işgücünün karşılaştığı ve karışılabileceği muhtemel sorunlar ifade edilmeye çalışılmıştır.
IQ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK, 2017
Kamu diplomasisiyle sorunlar, sert güvenlik’e dönüşüp tehdit haline gelmeden daha yumuşak güvenlik sorunuyken çözülmesine yönelik politikadır. Bu anlamda araştırmada kamu diplomasisinin problem-çözücü işlevi öne çıkarılmıştır. Diğer taraftan ontolojik olarak bu araştırma, küresel siyasetin fikirler mücadelesi olduğu varsayımından hareket etmektedir. Kamu diplomasisi de bu fikirsel mücadele ortamında sorunları çözmenin en optimal yöntemlerinden biri olarak sunulmuştur. Enformasyon savaşında kamu diplomasisinin enformasyon program ve yöntemlerinin diplomasi alanında kullanılmasının 21. yüzyıl sorunlarıyla mücadele yöntemi olduğu ileri sürülmüştür.
Değerler Bercestesi, 2022
Dini toplumsallık içinde yaşamanın adı olan fütüvvet, tarih içinde bir Müslümanlık ideali olarak kavramsallaştırılmış ve fetâ ideal Müslüman tipolojisinin bir adı halini almıştır. Özellikle sûfîler bu ideale sıkıca bağlanmış, tasavvufun kurucu unsurlarından olan melâmetle fütüvveti eşdeğer görmüşlerdir. Kelime anlamı gençlik olan bu kavramın dinî hayata dair sunduğu perspektif halen güncelliğini korumaktadır. Esasen insanın kendini, âlemi ve rabbini tanıması demek olan ilim ve bu ilmin gereğini, bedeli ne olursa olsun, yerine getirmek, eyleme geçirmek demek olan cesaret bu düşüncenin iki temel umdesidir. Bu çalışmada bu bağlamda ele alınan fütüvvet düşüncesinin 21. yüzyıl gençliğinin dini yaşama tarzına katkı sunacağı iddia edilmektedir. Buna göre modern gençliğin dinî yaşamda temel aldığı bireyselcilik esaslı üç örnek ilke belirlenmiştir. Bunlar ahlâkî eylemlerde gösterişten kaçınmak, zarar vermemeyi fayda üretmeye öncelemek ve kendi ontolojik macerasını başkasından yardım almaksızın bireysel olarak çözme tavrıdır. Fütüvvet düşüncesi, örnek olarak seçilen bu üç ilkede de modern insana yeni bir bakış açısı sağlayabilecek derinliğe sahiptir. Sonuç olarak fütüvvet düşüncesi günümüz gençliğine riyadan kaçınmanın, insanın kendini tanıması gerekliliği üzerine bina edilen bir çerçeve içinde olması gerektiğini, zarar vermemenin ahlâkî eylem için gerek ama yeter şart olmadığını ve öncekilerin ontolojik sorgulamalarından istifade etmenin insanın biricikliğine zarar vermeyeceğini söyleyerek modern zamanlarda dinin insanı ve toplumu tatmin edecek şekilde yaşanması için bazı önemli ipuçları sunar.
Göç, sebepleri ve sonuçları itibariyle çok boyutlu değişim ve gelişimi yansıtan bir olgudur. Göç sürecini deneyimleyenler, göç alan yerler ve göç veren kaynak bölgeler açısından çok taraflı aktörleri bulunan göç hareketliliği, toplumsal bir hadisedir. Bireylerin ve toplumların gündelik yaşam pratiklerinde, göreneklerinde, yaşam biçimlerinde ve mesleklerinde değişim ve dönüşüme sebep olan bu sosyal hareketlilik süreci, toplumsal değişme üzerine şekillenen sosyolojik ve antropolojik çalışmaların çalışma alanlarına girmektedir. Göçleri bu denli önemli kılan faktör, göçlerin tüm toplumsal kurumları, bölgesel dinamikleri ve yaşam alanlarını etkileyebilme gücüdür. Bu sebeple göç hareketleri üzerine yapılan çalışmaların büyük bin kısmı, toplumsal değişme ve gelişme üzerine şekillenmektedir. Bu akademik çalışma, göç konusuna ilişkin güncel veriler ışığında, interdisipliner ve bütüncül bir bakış açısı sunması bakımından önem arz etmektedir.
2023
As the first quarter of the 21st century is almost over, one of the most important agenda items in the world of politics is the (re)rise of Asia and the potential threat that alternative power centers, especially China, may pose against the US hegemony. While this study focuses on the increasing importance of Asia in the 21st century world politics and the changing world balances, it aims to provide the reader with a macro-level analytical perspective to correctly position the systemic impact on the recent foreign policies of the countries such as Turkey, as an Emerging Middle Power. The basis of the study relies on the idea that the Western-centered, liberal world order led by the USA entered a rapid decline process with the rise of alternative powers from different geographies, mainly Asia. Although the intertwined; complex interdependent web of relations in the 21st century global system makes a sudden and complete destruction of the Western centric world perception impossible, it allows the states to act much more flexibly, created by the absence of (at least for now) a 20th century-like bipolar world order and its sharp amities and enmities. According to the study, in this new era open to multiple interactions, the existing institutional and normative order will, sooner or later, be reformed according to the changing political and economic facts. Otherwise a global war will be inevitable. To avoid this disaster scenario as much as possible and maximize their interests, the Emerging regional Middle Powers of the Global South, or the “Swing States”, such as Turkey will prioritize various balancing strategies like hedging; protect global security and peace via their mediating roles and contribute to the reformation of the international system consequently. 21. yüzyılın ilk çeyreği neredeyse biterken siyaset dünyasının en önemli gündem maddelerinden biri de Asya’nın (yeniden) yükselişi ve Çin başta olmak üzere alternatif güç odaklarının ABD hegemonyasına karşı oluşturabileceği potansiyel tehdittir. Bu çalışma, 21. yüzyıl dünya siyasetinde Asya’nın artan önemi ve değişen dünya dengelerine odaklanırken okuyucuya makro düzeyde analitik bir perspektif sunmayı; bu sayede yükselmekte olan orta ölçekli bir güç olan Türkiye gibi ülkelerin son dönemdeki dış politikaları üzerindeki sistemik etkiyi doğru konumlandırmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın temeli, ABD liderliğindeki Batı merkezli, liberal dünya düzeninin, Asya başta olmak üzere farklı coğrafyalardan alternatif güçlerin yükselişi ile hızlı bir gerileme sürecine girdiği düşüncesine dayanır. 21. yüzyıl küresel sisteminin, iç içe geçmiş; karmaşık karşılıklı bağımlılığa dayalı ilişkiler yumağı, Batı merkezli dünya algısının aniden ve bütünüyle yıkılmasını imkânsız kılsa da 20. yüzyıl benzeri iki kutuplu bir dünya düzeninin ve buna bağlı keskin dost ve düşmanlıkların (en azından şu aşamada) var olmaması, devletlerin eskiye nazaran çok daha esnek hareket edebilmesine fırsat vermektedir. Çalışmaya göre çoklu etkileşimlere açık bu yeni dönemde mevcut kurumsal ve normatif düzen, er ya da geç, değişen siyasi ve ekonomik dengelere göre reforme edilecek; aksi takdirde küresel bir savaş kaçınılmaz olacaktır. Bu felaket senaryosundan olabildiğince kaçınmak ve çıkarlarını maksimize etmek isteyen Türkiye gibi Küresel Güney’in yükselen orta ölçekli bölgesel güçleri ya da “sarkaç devletler”, “riski dengeleme” (hedging) gibi çeşitli dengeleme stratejilerine öncelik verecek, arabuluculuk rolleriyle küresel güvenlik ve barışı koruyacak ve nihayetinde uluslararası sistemin reforme edilmesine katkı sağlayacaktır.
Özet Bu çalışmadaki temel amaç, küreselleşmeye açık ve hızlı teknolojik değişimin yaşandığı 21. yüzyılda hantal ve iş göremez durumunda olan kamu bürokrasinin sorunlarını tespit etmek ve çağa uygun çözüm önerileri getirmektir. Bu amaç doğrultusunda öncelikle bürokrasi kavramının tanımı ve kapsamının ortaya konulması önem arzetmektedir. Bu bağlamda çalışmada, bürokrasi kavramının tanımı ve kapsamı ile bürokrasi kuramları öncelikli olarak ele alınmaktadır. Sonra kamu bürokrasinin sorunları sistemli olarak belirlenmekte ve en son olarak da belirlenen sorunlara çözüm önerileri getirilmeye çalışılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Bürokrasi, Türk bürokrasisi, Türk bürokrasisinin sorunları ve öneriler Abstract The main purpose of this study is to determine the problems of public bureaucracy which is inefficient and ineffective in the 21th century charecterized the period open and rapid technology through globelization. For this purpose first of all, idendification of the definition and scope of bureaucracy will be important. In this respect these issues will be mentioned first. After that the problems of public bureaucracy will be determined systematically and finally solution proposal to these problems are studied.
eskidergi.cumhuriyet.edu.tr
Starting with the motto; "the only thing remains unchanged is the change itself," it is possible to assert that organizations will have to keep up with the change which is unavoidable product of time. The problem is how an organization perceives the change. Organizations perceiving change as a threat and trying to prevent it will disappear or at least will face with huge losses. At this point, the main element affecting the perception of an organization about the change is the perception of its leader or its manager. 21 st century seems to be the one of the most challenging time with accelerated change. In this study, leadership understanding of 21 st century has been debated and its main characteristics have been tried to be presented.
dijital dönüşümün gereği olarak 21. yüzyıl becerileri, 2022
ÖZET İlk kez 2011 yılında Hannover Fuarında gündeme gelen ve küresel değer zincirinin nasıl düzenleneceğini anlatmak amacıyla kullanılan Endüstri 4.0 veya bir diğer adıyla 4. sanayi devrimi, önceki devrimlerden farklı olarak çok daha hızlı ve çok daha geniş ölçekte bir dönüşümü tanımlamaktadır. Söz konusu devrim ile yapay zekâ, akıllı robotlar, bulut teknolojileri, nesnelerin interneti gibi birçok yeni kavram literatüre girerek ülke ekonomilerinin öncelikli gündem maddesi haline gelmiştir. 2019 yılının Mart ayında ilan edilen Covid-19 pandemisi ise ülkelerin dijital ekonomiye geçiş sürecini hızlandırmıştır. Bu dönemde tele-çalışma, uzaktan öğrenme, teletıp ve diğer çevirimiçi hizmetlerin kullanımı yaygınlaşmış, teknolojiye veya gerekli altyapıya sahip olmayan bölgeler ise dezavantajlı hale gelmiştir. Dijital dönüşüm, sürdürülebilir ekonominin verimliliği ve etkinliği üzerinde pozitif bir etki yaratmakla birlikte aynı zamanda işgücü piyasasında önemli dönüşümlere yol açmaktadır. Bu süreç yeni meslekler yaratmasının yanı sıra bazı mesleklerin revize edilmesini gerekli kılmaktadır. Dönüşüme uyum sağlayamayan veya dönüşümün gerisinde kalan ülkelerde ve bazı sektörlerde ise “dijital boşluk” sorunu ortaya çıkmaktadır. İşgücü açısından sorunun üstesinden gelinmesinde 21. yüzyıl becerilerine sahip olmak belirleyici olmaktadır. Bir diğer ifade ile çalışanların gerekli becerilere sahip olarak yeniden vasıflandırılması gerekmektedir. Nitekim Dünya Ekonomik Forumu’nun 2020 yılı raporuna göre şirketler, çalışanlarının yaklaşık olarak yüzde 40’ının altı aya kadar becerilerini güncellemeleri gerektiğini bildirmiş, şirketlerin %94’ü ise çalışanların yeni beceriler kazanmaları gerektiğini belirtmiştir. Bu çalışmanın amacı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ve Dünya Bankası (WB) başta olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluş raporlarından yararlanarak dijital ekonominin işgücü piyasasında yarattığı değişime değinerek ülkelerin bu dönüşümün gerisinde kalmaması için oluşturmaları gereken politika önlemlerine yer vermektir.
AART ULUSLARARASI ANADOLU SANAT SEMPOZYUMU, 2021
Robotlar ve makinalar tarihin farklı dönemlerinde yaygın olmamakla birlikte sanatın konusu olsalar da, 20. Yüzyıl ile birlikte sanat alanında daha sık görülmeye başlamışlardır. Yapay zeka ve robotik teknolojilerin II. Dünya Savaşı döneminden itibaren gelişmesi ile birlikte ise insan ve robotlar arasındaki ilişki farklı bir boyut kazanmıştır. İnsanlık tarihin başlangıcından bu yana sanatsal üretimlerinde teknolojinin sağladığı imkanlardan faydalanmıştır. Belli bir noktada makinelerin kendileri de sanat eseri olarak sunulmuşlardır. Üretim motivasyonlarında düşünce, bir insan olarak sanatçıdan çıktığı sürece, sonucun sanat olup olmadığı tartışmaya yer bırakmaz. Bununla birlikte çağdaş sanatın düşünce biçimleri sanatın ne olup olmadığının tartışılmasının sanatsal üretime eş değer bulunduğu bir düşünce zemini açmıştır. Günümüzde ise bu zeminde artık bir makinenin üretiminin sanat sayılıp sayılamayacağı sorusu gündeme gelmiştir. Koreli sanatçı Nam June Paik’in 1964 yılında tamamladığı K-456 isimli uzaktan kumandalı robotundan, 2019’da tamamlanan dünyanın ilk insansı robot sanatçısı Ai-Da’ya kadar gerçekleşen denemeler bu tartışmalara katkı sağlamıştır. Özellikle transhümanizm, posthümanizm gibi akımlar ve siborg teknolojileri gibi alanların ulaşmak istediği hedeflerin insan türünün sınırlarını bulanıklaştırdığı düşünülürse, gelecekte neyin sanat olup olmayacağı sorusu daha fazla önem kazanacaktır. Metinde, sanatçının izleyici ve sanat eseri arasından çekilerek, izini silmeye çalıştığı üretimler ve artık tamamen yapay zeka ürünü olan çalışmalar arasındaki örnekler değerlendirilecektir. Bu çalışmanın amacı öğrenebilen ve gelecekte insan zekâsından bağımsız bir şekilde hareket edebilecek yapıların, sanat alanında insanın yerine geçmeyi denediği en bilindik örneklerin ele alınmasıdır. Bu metin ile birlikte, yakın gelecekte gerçekleşmesi öngörülen sanatsal üretimlerin yönelimleri hakkında tartışmalara katkı sağlamak hedeflenmektedir
Disiplinlerarası Sosyal Politika Çalışmaları-3, 2021
Özet Bu bölümde, Türkiye’de endüstri ilişkilerinin tarihsel gelişimi anlatıldıktan sonra, 2000’li yıllardan itibaren endüstri ilişkileri alanında yaşanan reform niteliğindeki yenilikler ve değişim mevzuatla birlikte ele alınmaktadır. 2000 yılı sonrasında işsizlik sigortasının kurulması ve yürürlüğe girmesi, kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneğinin hayata geçirilmesi, bireysel ve toplu iş hukuku alanındaki yenilikler ve değişiklikler, iş sağlığı ve güvenliği alanındaki düzenlemeler, iş mahkemelerinin kuruluşu ve iş uyuşmazlıklarında arabulucuya başvurmanın dava şartı olarak kabul edilmesi bölümde incelenen konular arasında yer almaktadır. Anahtar Kelimeler: Türkiye’de endüstri ilişkileri, İşsizlik sigortası, Kısa çalışma ve ödeneği, iş uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk, bireysel ve toplu iş uyuşmazlıkları, İş mahkemeleri.
Sanat ve İnsan Uluslararası Hakemli dergi, 2022
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde değişen ve dönüşen dünyamız, yaşamın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da yeni devrimleri zorunlu hâle getiriyor. Toplumların varlıklarını sürdürebilmek ve yeni çağın şartlarına uyum
International Journal of Social Sciences, 2021
The oud instrument, rooted in the strong branches of history, is one of the most important instruments that still survive. It has been an instrument adopted by most societies with its characteristic sound by incorporating many cultures, civilizations and historical developments. Within the scope of this study, the popular condition that the oud maintain in the 21st century music industry was examined with the handling of its development processes in history. The concept of popular culture, which is an indispensable part of our age and by being handled the "musical structures" that emerged as a result of it are aimed at revealing a different perspective in this research. Today, when the concept of popular culture is used frequently, it is observed that it actually emerged as a result of the change in the cultural structures created by societies. The interaction of the rapid advancement of technology in popular music culture and, accordingly, in oud performances has been evaluated under various headings. It is necessary to adapt to the rapidly changing music industry today without losing the traditional outlook by correctly using the technology that the modern age presented to us. In this context, it is tried to reveal that the oud instrument continues its existence in popular culture by being performed in different music branches and genres. In the scope of the present study, various interpretations were made by considering the cultural transfer processes in the direction of the stages through which this instrument passes under the titles: "ud", "historical process of the oud" and "the place of the oud in popular culture". Detailed data were obtained by using the literature review technique. Descriptive analysis methods were used to analyze the data obtained as a result of the review. Key Words: Oud, Popular Culture, Music Industry, History of Oud.
ÖZET Enerji, insanlık tarihinden günümüze kadar yaşamın sürdürülebilmesi adına en temel olgu olarak önemini arttırarak hayatımızdaki yerini korumuştur. Bütün ülkeler ihtiyacı olan enerjinin sıhhatli şekilde nasıl temin edileceği üzerine projeler ve politikalar geliştirmektedirler. 21.Yüzyılda, ülkelerin toplumsal refahı ve sürdürülebilir kalkınmalarının en önemli yapı taşı enerjidir. Enerjinin bu konumu gereği, ülkeler arasında kıyasıya bir rekabet vardır. Dünya, küresel ve bölgesel aktörlerin bu rekabeti, bir enerji savaşına dönüştürdükleri bir siyasi konjonktür içerisindedir. Oluşan bu yeni konjonktürde kapsamında, Dünya enerji kaynakları, küresel aktörlerin izlediği enerji politikaları incelenmiştir. İncelenen bu politikalar ekseninde, Türkiye'nin izlediği enerji politikaları, hedefi ve sorunları hakkında bilgi verilecektir. ABSTRACT The energy has increased its importance as the basis phenomenon to sustain the life and has protected its place from history of humanity to today. All countries create projects and politics on how to procure their needed energy. In the 21 st century, the energy is the most important factor for public welfare and sustainable development for the countries. There is a competition between countries because of this position of energy. The world is in political conjuncture, because regional and global actors have converted to this competition to energy battle. The world energy resources and the energy politics that are followed by global actors, has analyzed within the scope of this new conjuncture. The energy politics that are followed by Turkey, Turkey's objectives and problems will be described within the context of global actors' energy politics.
https://drive.google.com/file/d/1peNYTQoQLrz45qEgLm3E_H2mqjtw04x4/view, 2019
Özet Değişen ve gelişen Dünya’da sosyal bir varlık olarak insan nasıl ki başkalarıyla birlikte yaşamak zorunda ise, bu toplumsal yaşam içinde iletişim de kurmak zorundadır. Kurduğu iletişim mutlaka bir ötekini gerektirir. Bu öteki dediğimiz bazen bir insan, bazen bir nesne, bazen yaratıcı olabilmektedir. 21. Yüzyıl dünyasında insanlığın geldiği noktada insan kendini yeniden tanımakta, etrafındaki değişen her şeyi ve yeni olan her şeyi keşfetmek durumundadır. Her gün yeni oluşumlara gebe olan 21. Yüzyıl yani siber çağı, insanların karşısına mekanik bir ordu ile çıkarken, insani değerlerin, toplumsal değerlerin ve kültürel değerlerin yok olmasına da sebebiyet vermektedir. Buna ilaveten, artan nüfus, iklim değişimi, göçler, farklı kültürlerle bir arada yaşamak, teknoloji insanı bir kıskaca almış ve tehdit etmektedir. Teknolojinin sürekli geliştiğini, yenilikler sunduğunu ve hayatı kolaylaştırdığını düşünsek bile, diğer yandan insan yalnızlaşmaya, yobazlaşmaya, kendi dünyasına çekilmeye ve ailesinden başlayıp akrabalarına kadar bütün bağlarından koparmaya, sağlık açısından ve ruhsal problemlere sebebiyet vermeye başlamıştır. Bu durumda, bu teknolojik orduyu en iyi şekilde ve dozunda kullanmanın yollarını bulmak adına sosyal, ailesel ve kültürel değerlere sahip çıkarak, eğitimden sanata, spora kadar etkinlikler ve projeler yapılmalıdır. Evvela kendimizi tedavi edip, sonra da çocuklarımızdan başlayarak tekrar dünya düzeninde insana değer vermeyi ön plana almamız gerekmektedir. Her bir bireyin mutlaka bir ilgi alanını keşfedip, ortak paydalarda buluşarak farklı sosyal-kültürel alanlar yaratmak, muhabbet ve insani duyguları öne çıkarmak amacıyla yeni sosyal ve sorumluluk projeleri oluşturmayı hedeflemeliyiz. Yani aslında İnsana, insan olduğunu ve etrafındaki her şeyin kendisine hizmet için var olduğunu hatırlatmalıyız.
Özet: Osmanlı klasik çağında, kırsal bölgelerdeki iktisadi hayatın temelinde timar sistemi yer almaktaydı. Osmanlılar, tahmini vergi gelirlerini hesaplamak ve kayda geçirmek için belirli aralıklarla tahrir adı verilen bir çeşit nüfus ve arazi sayımları yapmaktaydı. Bu çalışma, 16. Yüzyılda Çorum Sancağında tutulan tahrir kayıtlarından yola çıkarak söz konusu dönemde şehrin idari sınırlarının kapsamına ışık tutmakta ve nahiye merkezi ile çevresindeki kırsal yerleşimlerin nüfusuna dair çıkarımlarda bulunmaktadır. Benzer şekilde bölgedeki ekilebilir arazilerin miktarı ve zaman içerisindeki değişimleri ile nüfus ve tarım arazileri arasındaki ilişkiyi değerlendirmektedir. Tahrir defterlerinden elde edilen rakamlar, ilgili yüzyılda Rum Vilayeti'nin diğer nahiyeleri ile mukayese edilmekte ve Çorum'un 16. yüzyıldaki sosyal ve ekonomik durumunu ortaya koymaktadır.
Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, 2022
Tuğla yapı hafızasını taşıyan, neredeyse her dönemde farklı biçimlerde ve üretim teknikleriyle mimaride kullanılan en eski malzemelerden biridir. İnsanın kendisini dış çevreden ayıran bir boşluk yaratma istenciyle ortaya çıkan ve mekân yaratma arayışlarının paralelinde gelişen tuğla, başlangıçta taş, kırmızı çamur, kerpiç gibi yerel malzemeler kullanılarak üretilmiştir. Bu süreçte tuğla, dış ve iç mekân arasında ki sınırları belirlerken, yapının ana taşıyıcı unsuru olarak işlev kazanmıştır. Yapı endüstrisinde gerçekleşen gelişmeler; beton ve demir gibi yapı elamanlarının mimaride kullanılmaya başlanması, tuğlanın temel işlevi olan, "yapının taşıyıcı unsuru" niteliğindeki dönüşümlere kaynak oluştururken, tuğla, yapıya dekoratif birtakım özellikler katmak ve yüzeyi kaplamak için kullanılan bir yapı elamanına dönüşmüştür. Cephe ve yüzey mimarisi kavramlarının gelişimi, mimari mekânlar için yeni yüzey ve biçim önerileri geliştirilmesini tetiklerken, daha organik bir yapı pratiğinin yaratılmasına sebep olmuştur. Bu süreçte ekstrüzyon araçlarının mimaride kullanımı, tuğlanın boşlusuz olarak üretilmesine olanak sağlarken, tuğlanın yüzey ile kurduğu dekoratif ilişkilerin gelişmesini de zorunlu hale getirmiştir. Otomasyon sistemlerinin ve katmanlı üretim teknolojilerinin yapı endüstrisine entegrasyonu ve daha sürdürülebilir bir yapı pratiği arayışı, tuğlanın taşıyıcı bir yapı elamanı olmasının ötesinde, yapı pratiğinde bir tasarım unsuru, yapıya yeni birtakım özellikler kazandıran bir araç olarak kullanılmasına olanak sağlamıştır. Araştırmada, * Bu makale yüksek lisans tez çalışmasından üretilmiştir.
Milliyetçilik genel bir tanımlamayla, bireylerin vatanını milletini sevmesi, milli ve manevi değerlerini korumak ve yüceltmek için çalışması, ülkesinin kalkınması ve gelişmesi için gerekli çabayı göstermesi, bu nedenlerle de kendisini çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatması anlamına gelmektedir. Aynı zamanda milliyetçilik 1 ; i) Hâkimiyetin kayıtsız ve şartsız millette ait olması, ii) Kanunların halkın iradesiyle yapılması, iii) İnsanların hür ve bağımsız olarak yaşaması; olmak üzere üç temel ilkeyi kapsamaktadır. Milliyetçi ideolojinin temel amaçlarından birisi de, milli dayanışmanın oluşturulması ve sürdürülmesi için, milleti oluşturan unsurlar ile devlet arasındaki nesnel bir ilişkinin kurulması ve devam ettirilmesinin sağlanmasıdır 2 . Bununla birlikte ülkenin farklı bölgelerinde yer alan vatandaşların birbirlerini tanıyarak ve anlayarak daha homojen bir yapının kurulması ve bir milleti diğerlerinden ayıran sınırların belirginleşmesine katkı sağlaması bakımından önemlidir. Bir millete mensup olmak her zaman milliyetçi olmak anlamına gelmemektedir. Bir milletin mensubu olmak tabii bir hadisedeyken; milliyetçilik, milletin ortak kültürü ve şuurunu iradi olarak benimsemek, yaşamak ve yaşatmaktır 3 . Milliyetçi, mensubu olduğu milleti tanıyan, seven ve onu yükseltmeye çalışan kişidir. Bu bakış açısına göre insan doğuştan milliyetçi olarak nitelendirilemez. Milliyetçiliğin Batı Düşüncesinde yer aldığı şekliyle ulusal sistemlerin fikri dayanakları üzerinde durmak yerinde olacaktır. Batı düşüncesinin gelişiminde John Locke, J.J. Rousseau, Montesquieu gibi düşünürlerin önemli katkıları bulunmaktadır. Akılcılık ve deneyciliğin sentezlenmesi sonucu, yeni bir dünya kurmak üzere bilimsel ve kültürel devrimlerin art arda yaşandığı Batı'da, önemli ölçüde sermaye birikiminin de desteğiyle, modern dünyayı önemli ölçüde şekillendiren siyasi gelişmelerin yaşandığı bilinmektedir. Batı temelli milliyetçilik anlayışı gelişme döneminde, devrimci ve gelenekçi yaklaşım arasında önemli fikri çatışmalar yaşanmıştır.
ÖZ Nüfusun nitelikleri yerleşmelerin şekillenmesinde önemli rol oynar. Özellikle yaş yapısı, geçmiş bugün ve gelecek hakkında fikir vermesi nede-niyle yerleşmenin gelişimi ile çok yakından ilişkilidir. Çalışmada Ilgaz İlçe merkezini oluşturan Ilgaz kasaba yerleşmesinde yaş yapısı ve bunun mahal-leler arasında dağılımı incelenmiştir. Genel olarak Türkiye'de kırsal kesimde yaşlanmaya doğru giden bir nüfus yapısı olduğu başka çalışmalarca tespit edilmiştir. Bu durumun Ilgaz kasabasında Türkiye ortalamalarının üzerinde seyrettiği görülmüştür. Yaşlı bir nüfusa sahip olması ve gittikçe yaşlanması kasabanın şehre dönüşümü önündeki en önemli engellerden biridir. Mahalle-ler arasında da yaş yapısı açısından farklı dağılımlar belirlenmiştir. Bu du-rumun temel nedeni mahallelerin konumları ve iskân durumları olarak belir-lenmiştir. Yıllar içinde, mahalle yaş yapılarındaki ani değişimler de bununla ilgili bulunmuştur. Bir yerleşmede yaş yapısının değişiminde genç nüfusun azalma yolunda olması son derece kritik sonuçlara yol açacaktır. Bu sonuçla-rın idari, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak değerlendirilmesi gerekir. Anahtar Kelimeler: Ilgaz kasabası, yaş yapısı, nüfus gelişimi
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.