Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
…
40 pages
1 file
Öz: Adaletin tanımlanması, sınırlandırılması, boyutlandırılması literatürde her zaman tartışılagelmiştir. Bu tartışmanın, adaletin yöneldiği hukuka, topluma, bireylere ciddi etkileri olduğu bir gerçektir. Bu çalışma, bahsedilen bu çok boyutlu tartışmanın küçük de olsa bir kısmını ele almaktadır. Bu kapsamda öncelikle adalet ve karşıtı olan adaletsizlik olgusu anlatılacak, adaletin içerisinde bulunan ve duygu olarak tarif edilebilecek olan kısım; sosyoloji, psikoloji, sosyal psikoloji, viktimoloji, iletişim gibi farklı disiplinlere başvurularak pozitif anlamda ele alınacaktır. Anahtar kavram olan Katharsis, sanat felsefesinden hukuk felsefesine uyarlanacak, adaletin duygusal tarafının altında intikam, öfke gibi somutlaştırılabilir olguların olup olmadığı araştırılacaktır. Ardından, adalete özgün bir form kazandırılarak, katharsis adalet-katharsis hukukun görünü mü oluşturulmaya çalışılacaktır. Son olarak bu gibi bir formun hem adalet hem de hukuk anlayışımızda ne gibi sonuçlar doğurabileceği tartışılacaktır. Abstract: The definition, limitation and dimensioning of justice has always been discussed in the literature. It is a fact that this discussion has serious effects on the phenomena of law, society and individual elements. In this context, first of all, justice and injustice will be explained, the part of justice that can be described as emotion; Sociology, psychology, social psychology, victimology, communication will be discussed in a positive sense by applying to different disciplines. The key concept Catharsis will be adapted from the philosophy of art to the philosophy of law, and the existence of the embodying phenomena such as revenge and anger under the emotional side of justice will be investigated. Then, by introducing a new unique and concrete (*)
Pontus Bölgesinin önemli yerleşimlerinden biri olan Giresun/Kerasous kentinin yaklaşık 1.6 km. açığında bulunan Giresun Adası, Doğu Karadeniz’de Antik Çağda ve Ortaçağda yerleşime sahne olmuş tek adadır. Antik kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, ada Klasik Çağda Aretias, Roma İmparatorluk Döneminde ise Khalkeritis Adası olarak adlandırılmıştır. Yaklaşık 40.000 m² yüz ölçüme ve denizden 30 metre yüksekliğe sahip olan ada üzerinde yoğun olarak Ortaçağ’a tarihlenen kalıntılar bulunmaktadır. Adadaki ilk kazılar ise 2011 ve 2012 yıllarında gerçekleştirilmiştir. 2013 ve 2014 yıllarında kazılara ara verilmiş ve 2015 yılından itibaren Giresun Müze Müdürlüğü başkanlığında tekrar başlanmıştır. Bu süreç içerisinde yürütülen çalışmalarda birçok mimari yapı kalıntısı tespit edilmiş olmakla birlikte kazılar; Şapel ve Pitoslu Alan olmak üzere üç farklı bölgede sürdürülmüştür. Kazılar sonucu elde edilen seramik buluntuları, yüzeyde görülen yoğun Ortaçağ buluntularının aksine adanın tarihinin Klasik dönemlere kadar uzandığını ortaya koymaktadır.
Ancient Settlement of an Island in the Black Sea: Aretias-Khalkeritis Island. Giresun/Aretias-Khalkeritis Island was the only island settled during the ancient period in Eastern Black Sea. On the island there are remains from the classical period and middle ages. Through the studies on the island, the following structural remains were discovered and researched; Landing Place, City Wall, Tower/Governor’s building, Church, Chapel, Cisterns, the stone quarry.
SOSYAL BİLİMLERDE GÜNCEL ARAŞTIRMALAR, 2022
Aristoteles Poietika eserinde tragedyaya ilişkin ayrıntılı bir soruşturmaya girişmektedir. Aristoteles'e göre sanat taklit ile bağlantılıdır ve taklit sanatlarının en önemlisi tragedyadır. Tragedya, yaşamın kendisindeki trajik şeyleri sanat dolayımıyla yaratır ve onların taklidini gerçekleştirir. Olay örgüsü, soylu eylemlerin taklidini amaçlayan tragedyanın özüdür. Tragedyada hedef trajik etki uyandırarak acıma ve korku gibi duygulardan arınmadır. Bu açıdan tragedyayı temsil eden oyunlar ciddi olayları taklit etmelidir. Böylece seyirci oyunun içerisine katılır ve nihayetinde katharsise/ruhsal arınmaya ulaşır. Aristoteles tragedyada olay örgüsüne veya eylemlere, karaktere göre daha öncelik verir. Bu da Aristoteles'in Kant gibi estetik bilinci öne çıkaran kimi modern estetikçilerinden en önemli farkını oluşturur. Nitekim çağdaş bir Aristotelesçi olarak Gadamer, Kantçı estetiğin öznelci yönünü kritik etmiş ve Aristoteles'e dönmeyi gerekli görmüştür. Dahası çağdaş dönemde olayörgüsü bağlamında Ricoeur ve katharsis ile ilgili olarak Brecht gibi bazı düşünürler Aristoteles'ten etkilenmişlerdir. Bu çalışmada Aristoteles'in tragedyaya yönelik yaklaşımının özgünlüğü ele alınacak ve sanat alanına katkılarına değinilecektir.
ERTELENEN KATHARSİS: HAKAN AKÇURA'NIN ANAMNESİS SERİGİSİ ÜZERİNE
Trajik bir vakayı, çarpıtılmış bir gerçekliği, unutturulmuş katliamları, sözü edilmeyen gaddarlıkları hiç olmamış gibi yaşamak, üstünü örtmek, sessizce veya fısıltıyla geçiştirmek hatta konuşulmasını yasaklamak bugünümüzü ve geleceğimizi sağlıklı bir ruh ve temiz bir vicdan ile yaşamamıza imkan verir mi? Adorno’ya göre bu yanlış hayat‘tı ve doğru yaşanmaz’dı.
Özet:Bu yazıda Herakleitos'un adalet ve adaletsizliğe dair fikirleri onun varlık kavrayışı çerçevesinde ortaya konmaktadır. Herakleitos'un varlık kavrayışı ise kavga ve savaşın bir sonucu olarak ortaya çıkan kosmik bir uyuma (ya da, başka sözcüklerle, " denge " ve " düzen " e) işaret eden çeşitli kavramlara dayanır ve onun adalet görüşü bu varlık kavrayışından bağımsız değildir. Öte yandan, bu fikirler çerçevesinde, adalet ve adaletsizliğin, yani " dike/dikaiosyne " ve " adikia " nın anlamının, Antik Yunan tinselliğinin, Herakleitos, Anaksimandros ve Platon'un adalet ve adaletsizliğe dair fikirlerini de içerecek şekilde, tüm teorik aktivitelerde belirleyici olduğu bir bağlamda ortaya çıktığını göstermeye çalışacağım. Ayrıca, bazı felsefe tarihlerinde, onlar Herakleitos'un adalet görüşünü hukuksal ya da etik bağlamda ortaya konan bir fikre dayandırdıklarında, bu varlık kavrayışının ihmal edildiğine işaret edeceğim. Abstract: In this writing, Heraclitus' ideas about justice and injustice is set out in relation to his conception of being. Heraclitus's conception of being is based on some concepts that point out a cosmic harmony (or, in other words, "balance" and "order") which occurs as a result of struggle and war and, his view of justice is not independent of this conception of being. On the other hand, in the framework of these ideas, I will also try to show that the meaning of " justice " and " injustice " , that means, of " dike/dikaiosyne " and " adikia " appears in a context in which the spirituality of Ancient Greek is decisive in all theoretical activity that includes Heraclitus', Anaximandros' and Plato's ideas about justice and injustice too. In addition, I would like to point out that in some history of philosophy is omitted this conception of being when they assert that Heraclitus' view of justice is based on the ethical or juridical idea.
Katharlar, 2019
KATHARLAR Marx'ın da yazdığı gibi Taş Devrinden yıldız savaşlarına kadar, insanlar için evrensel bir öyküden söz edilecekse, bu başarının değil, yoksulluğun ve acının öyküsü olacaktır. İçinde yaşadığımız olağanüstü hal bir istisna değil, kuraldır. Herhalde acı çekmek deyimini en ziyadesiyle yaşayan topluluklardan biri Katharlardı. O kadar ki sadece Katharları yok edebilmek için ortaçağ Katolik kilisesi engizisyonu icat etmek zorunda kaldı. Haçlı Seferleriyle ve işkence altında alınan ifadelerle çalışan özel yetkili engizisyon mahkemeleri ile 500 yıl süren bir kült kırımıyla yaklaşık 1 000 000 Kathar öldürüldü. Katolik Hristiyanlığı bu kadar hiddetlendiren Katharların önce sosyal yapılarını ve yaşama tarzlarını irdelemekle işe başlayalım. Kathar topluluğu Ermişler, müminler ve dinleyiciler olarak üç ana bölümden oluşuyordu. Cemaatlerinde kadınlar da mümin ve ermiş olabiliyordu. Dinleyiciler inanca tüm kalpleriyle katılmayıp ara sıra vaazları dinleyenlerdi. Vaazları dinleyip sonra mümin olmayı seçenler "convenanza" adlı ayinle resmi olarak Kathar cemaatine bağlanarak mümin olurlardı. Mümin olabilmek için kendi kararını verebilecek akıl yaşına ulaşmanın dışında hiçbir koşul ve zorunluluk gerekmiyordu. Cemaatin çoğunluğu müminlerden oluşuyordu. Müminler sıradan işleri olan, kasabalarda ve köylerde yaşayan sıradan erkek ve kadınlardan oluşuyordu. Ermişler gibi etten, şaraptan ve seksten uzak durmak zorunda değillerdi. İstedikleri gibi yer içer evlenir ve çocuk sahibi olurlardı. Genellikle zanaatla ama özellikle dokumacılıkla uğraşırlardı. Ermişler ise hareketin rahipliğini yapan gösterişsiz ancak en üst seviye Katharlardı. Consolamentum isimli vaftiz töreni ile müminler ermiş olur yani kurtuluşa ulaşırlardı. Bu yeminle zinadan, adam öldürmekten, yalandan, yemin etmekten ve hırsızlıktan uzak durmaya söz verirlerdi. Ermişlerin hayatlarının sonuna kadar verdikleri sözleri tutmaları beklenirdi. Günde on beş defa dua ederler, etten, şaraptan ve seksten uzak dururlar, evlenmezler, pazartesi, çarşamba ve cuma oruç tutarlar, ayrıca yılda üç kez 40 günlük oruç tutarlardı. Duaları at sırtında, müminlerin evine girerken ya da nehirleri geçerken yaparlardı. Bu zorunluluk onların, müminlerle sürekli iletişim içinde kalmalarını sağlıyordu. Yıllık oruçlarını Noel arifesinde, paskalya arifesinde ve Petrus ve Paulus yortusu arifesinde tutarlardı. Erkek Ermişler genellikle iki kişi olarak seyahat eder, mal bulurlarsa ancak gerçek sahibine iade edebileceklerse alırlar, kapana kısılmış hayvan görürlerse hayvanı ancak, avcıyı para karşılığı ödüllendirebileceklerse serbest bırakabilirlerdi. Müminleri ziyaret ettiklerinde onların yiyeceklerini kutsamaları ve onların sorunları için hediye bırakmaları beklenirdi. Ayda bir ermişler cemaatleriyle buluşup "apparellamentum" isimli günah çıkarma ayini düzenlerlerdi. Siyah, koyu mavi, koyu yeşil cüppe giyerler ve bellerini iple bağlarlardı. Kadın ermişler ise Kathar evlerinden oluşan bir ağ yapılandırırlardı. Bazı evler sadece kadınlara özeldi. Ermişlerin kurallarını uygulayabilmenin zorluğu nedeniyle, birçok mümin consolamentum'u ölüm döşeğinde alırdı. Katharlarda dini amaçlı Kilise ve katedraller yoktu. İnsanların evlerinde, ahırlarda ve arsalarda toplanırlardı. Ekonomik hayatta kadınların mülk sahibi olma ve sosyal statülerini yükseltme şansları vardı. Öldürmek ve ölüm cezası yasaktı. Herhangi bir Kathar elini kana buladığında onu ömrünün geri kalanını kusursuzluğa adayarak geçirmeye mahkûm ediyorlardı. Öğretinin koşullarını kabul etmeyenler ya da cayanlar ellerini kollarını sallayarak topluluktan çıkabiliyorlardı. Ortak mülkiyeti bir erdem olarak görüyorlar ve Consolamentumla beraber tüm varlıklarını Katharların ortak kasasına bırakıyorlardı. Bir anlamda devlettiler. Ortak kasadan finanse ettiği işlikler yoluyla toplumsal ve ekonomik yaşantıya bütün ağırlıklarıyla katılıyorlardı. Vergi toplamıyor, serfleri çalıştırmıyorlardı. İşlikler yoluyla isteyen Katharın ve tüm din adamlarının el emeklerinin karşılığı bu ortak kasaya giriyordu. Devletsiz bir kültür olduğu için kendisi dışında kendisini yönetecek bir otoriteye, bir öndere ihtiyaç duymamış; bu anlamda devletsiz yani doğrudan demokrasinin canlı bir örneği olmuşlardır. Katharlar "yargılamayın; siz de bir gün yargılanabilirsiniz" diyorlardı. Kendilerini bağladıkları iyi
SOSYAL BİLİMLERDE GÜNCEL ARAŞTIRMALAR, 2022
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
TÜRK KÜLTÜRÜNDE ADALET KAVRAMI THE CONCEPT OF JUSTICE IN TURKISH CULTURE, 2022
V. INTERNATIONAL EUROPEAN CONFERENCE ON SOCIAL SCIENCES, 2020
İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, 2018
The Journal of Turk-Islam World Social Studies