Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Siyasi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Türkiye ve Rusya 3, 2019
Together with the defeat of Ottoman Empire in Ottoman-Russian war (the 93 War) in 1877-1878, Kars, Ardahan, Batum, Artvin and Eleşkirt sanjaks including Sarıkamış were left to Russia as war damage compensation according to 19th Article of Treaty of San Stefano (Yeşilköy) signed on 3 March 1878. After the treaty, the Ottoman towns such as Kars, Sarıkamış, Ardahan and Batum were governed under the domination of Russians for forty years. Russians built architectural works so as to be permanent in the places under their domination with an understanding of ex-pansionist policy they pursued. Within this context, in Sarıkamış and its vicinity, they implemented the grid planned city construction suitable for their architectural understanding, which is completely different from that of Ottoman city planning. A number of buildings with various functions were constructed in grid plan. Although great majority of these buildings were military and government buildings construct-ed of cut stones, detached houses made of wood, a material easy to reach, cheap and proper for small settlements were preferred especially in the rural parts of Russian Federation. In the houses, built with six different systems, the basements construct-ed with stone material can be perceived outside since they are shaped in accordance with height difference. The walls are not connected to each other with mechanical connecting elements; however, they are made up according to horizontally shaped overlaying log connecting system, by binding them one over the other In this study, Tsar Pavilion and Hunting Pavilion, which attract attention with a different construction system and various roof types (gable, jerkin head, semi ga-ble), and with stone floors, and wooden ceilings, and with heating systems called “peç”, were evaluated in terms of different Russian architectural features. Key words: The 93 War, Russian Architecture, Sarıkamış
Kars yöresi, Dede Korkut'tan günümüze birçok âşığa ev sahipliği yapmış olup günümüzde de hala canlılığını korumaktadır. Yörenin âşıkları, toplumun yaşam tarzını, gelenek ve göreneklerini, sanat zevkini ve toplumsal olayları geçmişten günümüze taşıyarak köprü görevi görmektedir. Bu bildiride âşıklık geleneği içerisinde bulunan bade içme, atışma, muamma ve lebdeğmez gibi ritüellerin Kars yöresi âşıkları tarafından nasıl sürdürüldüğü ve yöre âşıklarının icra özelliklerinin açıklanması amaçlanmaktadır. Dolayısıyla, Kars yöresi âşıklık geleneğinin ve icra özelliklerinin açıklanması, konu hakkında araştırma yapacak olan akademisyenlere ve öğrencilere kaynak olması bakımından önem arz etmektedir. Ayrıca çalışmada nitel araştırma yönteminin betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Elde edilen veriler sonucunda Kars yöresi âşıklarının ezgileriyle ve kullanmış oldukları terminolojiyle çevresinde bulunan diğer âşıkları etkisi altına aldığı, kullanmış oldukları makamların birçoğunun edebiyat ürünü olduğu, ayak kavramını günümüz anlayışı gibi makama karşılık olarak kullanmadıkları, ezgileri Türk sanat müziği makam anlayışına göre genellikle segâh makamında seslendirdikleri, geleneğin ritüellerini ustalıkla uyguladıkları ve ellerinde saz olmadan atışmada zorlandıkları tespit edilmiştir.
Yabancılara Türkçe Öğretiminde Kültür Aktarıcısı Olarak Âşık Tarzı Destanlar, 2022
Günümüzde insanlar çeşitli nedenlerle yabancı bir dil öğrenmektedirler. Bu çerçevede bir dünya dili olan Türkçe de geçmişten bugüne farklı milletlerin fertleri tarafından öğrenilmek istenen bir dil olmuştur. Yabancılara Türkçe öğretim çalışmalarına bakıldığında birbirinden farklı yöntemlerin kullanıldığı görülmektedir. Yabancı dil öğretiminde kültürün öneminin ortaya çıkmasıyla dil yapıları iletişimsel bir gereksinimden doğdukları ve bağlam içerisinde işlev kazandıkları için dil yapılarının birbirinden kopuk ezber ifadeler biçiminde değil de bir bağlam içerisinde verilmesi benimsenmiştir. Zira yabancı dil öğretiminde amaç yalnızca dil yetisini geliştirmek değil; aynı zamanda iletişimsel yetiyi de geliştiren kültürel yetiyi kazandırmaktır. Dil öğretiminin özellikle de kültür aktarımının gerçekleştirilmesi, bunun bir bağlam içerisinde sunulmasını, bu ise dilin kültürel boyutunun ağırlık kazandığı metinlerden hareket edilmesini zorunlu kılmıştır. Zira bu amaca hizmet eden en önemli öğretim kaynağı metinlerdir. Metinler ise kurma ve özgün metinler şeklinde iki kategoriye ayrılmıştır. Bu sınıflandırmada özgün metinler içerisinde yer alan şiir, masal, hikâye, roman, tiyatro gibi yazınsal metinler, edebî niteliğe haiz sanat ürünleridir. Bunların dil öğretimi ve kültür aktarımında önemli bir yeri vardır ve bu bağlamda zengin bir kaynak niteliğindedir. Şiir, bu edebî metinler içerisinde kısa ve öz olması, sözcüklerin taşıdığı anlam değerleri, dilin estetik yönünü ortaya koyması, vurgu, kafiye, redif, ölçü gibi hususiyetleriyle okumayı olumlu yönde etkilemesi, okuma hızını arttırması, dilde akıcılığı sağlaması ve ait olduğu toplumun kültürel değerlerini taşıması, duygu ve düşüncelerini yansıtması bakımından mühim bir yere sahiptir. Bu bağlamda değerlendirilebilecek “Âşık tarzı destanlar”, yabancılara Türkçe öğretiminde ve özellikle Türkçeyi öğretirken Türk kültürünün aktarılmasında kullanılabilecek metinlerdir. Hemen hemen her konunun işlendiği, anlatımın hikâye etme esasına dayandığı, genellikle didaktik bir hüviyet taşıyan daha çok on birli hece ölçüsüyle ve koşma kafiye düzeniyle yazılan, dörtlük sayısı 3 ila 150-160 dörtlük arasında değişen bu destanlar, Türk kültürünün muhtelif hususiyetlerini barındırması bakımından çok değerlidir. Dil öğrenmek demek aynı zamanda bir milletin kültürünü de öğrenmek olduğuna göre yabancılara Türkçe öğretimi ders kitaplarında âşıklar tarafından kaleme alınmış bu destanlar içinden özellikle aile, evlilik, komşuluk, dinî, milli bayramlar ve mevsimsel kutlamalar, esnaf ve meslekler, şehirler, giyim-kuşam, yiyecek ve içecekler ile dinî ve ahlâkî hayatı konu alan destanlara yer verilebilir ve bu metinlerle ilgili hazırlanacak etkinlik çalışmalarıyla dil öğretimi ve kültür aktarımı gerçekleştirilebilir. Bu metinler kullanılırken destanın tamamı yerine öğrencilerin dil seviyesine ve günümüz Türkçesine uygun kavram ve sözcükleri ihtiva eden dörtlükler seçilmeli ve bu metinler B2, C1 ve C2 düzeyindeki öğrenciler için kullanılmalıdır. Bildiride, yabancılara Türkçe öğretirken aynı zamanda kültür aktarımının da gerçekleştirilebileceği bu destanlardan bahsedilecek ve örnekler verilecektir.
Uludağ Arıcılık Dergisi
Türkiye'de arıcılığın yaygın olarak yapıldığı Kuzey Doğu Anadolu Bölgesi'nde bulunan Kars ili ve çevresindeki bal arılarında (Apis mellifera) varroosis'in yaygınlığını saptamak amacıyla bu araĢtırma yapılmıĢtır.Bu amaçla Kars il ve ilçelerinde olmak üzere 80 odaktaki 112 arılıkta çalıĢma yürütülmüĢtür. Bu arılıklardaki toplam 4599 koloninin 2870 (%62.40) inden numune alınarak Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Laboratuarına getirilmiĢtir. 112 arılıktan 49 unda kolonilerin tamamı, 63 arılıktaki kolonilerin ise en az %20'si Varroa türleri yönünden muayene edilmiĢtir. Her bir arılıktan toplanan parazitler, içerisinde %70 alkol bulunan falkon ĢiĢeler içerisine ayrı ayrı konulmuĢtur. Morfolojik teĢhis için parazitler ilk önce laktofenol içerisinde yeterince ĢeffaflaĢtırılmıĢ, daha sonra mikroskop altında morfolojik yapıları incelenerek akar teĢhisleri yapılmıĢtır.Ġncelenen 2870 balarısı kolonisinin tamamında (%100) varroosis enfestasyonu saptanmıĢ ve morfolojik kriterlere bakılarak bütün kolonilerden toplanan parazitlerin Varroa destructor olduğuna karar verilmiĢtir.
International Journal of Human …, 2006
Samoyloviç ve S. Y. Malov'dan dersler almıştır. Abramzon, daha öğrenciyken gönüllü olarak 1924 ve 1925 yıllarında iki defa Karakol bölgesinde bilimsel gezilere katılmıştır. 1926 yılında Kırgız Bilim Komisyonunun daveti üzerine Kırgızistan'a gelen Abramzon, bu tarihten itibaren bilimsel çalışmalarını Kırgızlar ve Kırgızistan üzerine teksif etmiştir. Abramzon, Kırgızistan'da sırasıyla Bilim Araştırmalar Enstitüsü Müdürlüğü, İnsan Bilimi Bölümü İdareciliği, Devlet Müzesi Yazı İşleri Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. 1931 yılında Doğu Bilimi Enstitüsü Müdürlüğüne atanmışsa da aynı yıl Petersburg'daki Mikliho-Maklay adlı enstitüye geçip ömrünün sonuna kadar Orta Asya ve Kafkas halklarıyla ilgili bölümde çalışmıştır. Bununla beraber o, zaman zaman Kırgız Devlet Pedagoji Enstitüsüne gelerek etnografya dersleri vermiştir. Onun bu faaliyetleri Kırgız Bilimler Akademisinde tarih ve etnoloji bölümlerinin açılmasına zemin hazırlamıştır. O, bu bölümlerin çalışmalarını yakından izleyerek danışmanlık yapmıştır.
Turk Kulturu Ve Hacı Bektas Veli Arastırma Dergisi, 2002
Bu çalışmada Edremit Körfezinde yer alan geniş bir yerleşim biriminde yaşadığına inanılan, ilgili bir takım ritüellerin yaşatıldığı Sarıkız efsanesinin toplum üzerindeki sosyal ve kültürel tesirleri ele alınmıştır. Sarıkız makamı bütün insanları kucaklayan, insanların arzularının gerçekleşmesinde bir vesile olarak düşündükleri ziyarete açık bir makamdır. Sarıkız efsanesi etrafında, inanılan ve yaşanan bir inanç yumağı teşekkül etmiştir. Sarıkız efsanesi kültürün çeşitli yönlerini, insan psikolojisinin değişik unsurlarını yansıtması sebebiyle folklorumuzda önemli bir yer oluşturmaktadır. Folklor malzemelerinin, büyük bir çoğunluğu davranış bilimleri, sosyal yapı ve fonksiyonlar ile ilgili çalışmalar için kaynak teşkil etmektedir. Folklorik malzemeler özünü halktan aldığından bu malzemelerde adet ve gelenekleri, halkın idrak ve dünya görüşünü bulmamız mümkündür. Biz bu çalışmamızda Edremit Körfezinde yer alan geniş bir yerleşim biriminde yaşayan inanılan, ilgili bir takım ritüellerin yaşatıldığı Sarıkız efsanesinin toplum üzerindeki sosyal ve kültürel tesirlerini ele aldık. Sarıkız efsanesi bütünün içinde küçük bir, yer işgal etmekle beraber, halk kültürü sahasında büyük önem taşımaktadır. Sarıkız makamı bütün insanları kucaklayan, insanların arzularının gerçekleşmesinde bir vesile olarak düşündükleri ziyarete açık bir makamdır. Sarıkız efsanesi etrafında, inanılan ve yaşanan bir inanç yumağı teşekkül etmiştir. Bunlardan bir kısmı sadece inanç bazında kalmış bir kısım törenlerle desteklenmiş ve periyodik uygulamalar haline gelmiştir. Biz bunları şu başlıklar halinde değerlendirdik: A-Sarıkız etrafında teşekkül B-Sarıkız etrafında teşekkül eden törenler a-Sarıkız hayrı ve Sarıkız aşı b-Sarıkız ve babasının makamlarının ziyareti C-Sarıkız'ın günlük hayata aksedişi ve sosyal kültürel tesirleri Neticede efsanelerimiz özellikle üzerinde çalıştığımız Sarıkız efsanesi kültürün çeşitli yönlerini, insan psikolojisinin değişik unsurlarını yansıtması sebebiyle değerlendirilmiştir. Efsanelerimiz ve pek çok folklorik malzeme kendilerine özgü nitelikleri olmakla beraber kültürün ve insan ilişkilerinin, insan zihninin çeşitli süreçlerinden geçerek oluşan, toplumsal bilimlerin ve davranış bilimlerinin yararlanabileceği çok zengin bir kaynaktır.
Çok değerli katılımcılar, Sevgili Karslılar, Sevgili Sarıkamışlılar, Değerli kardeşlerim, Hanımefendiler, beyefendiler... Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Bugün, Sarıkamış Harekâtı'nın 96'ıncı Yıldönümünde burada bulunmaktan, Sarıkamış şehitlerimizi burada sizlerle birlikte yadediyor olmaktan büyük heyecan duyduğumu ifade etmek istiyorum. Sarıkamış şehitlerimizin huzurunda, bütün şehitlerimize, bütün gazilerimize şahsım, ülkem ve milletim adına şükran ve minnet duygularımı sunuyorum. Kabirlerinden nur eksilmesin, mekanları cennet olsun, Allah'ın rahmeti onları kuşatsın diliyorum. Bugün, başta Sarıkamış ve Kafkas Cephesi şehitlerimiz olmak üzere, tüm şehitlerimize, Mehmet Akif'in şu dizeleriyle seslenmek istiyorum: GÖK KUBBENİN ALTINDA YATAR, AL KAN İÇİNDE, EY YOLCU, ŞU TOPRAKLAR İÇİN CAN VEREN ERLER. HAKK›IN BU VELİ KULLARI TAŞ TÜRBEYE GİRMEZ; GUFRANA BÜRÜNMÜŞ, YALNIZ FATİHA BEKLER. Evet... Millet için, vatan için, bayrak, inanç, namus ve şeref için canlarını ortaya koyan Mehmetler, bugün bizlerden dua bekliyor, bugün bizlerden bir fatiha bekliyor... Millet olarak, şehitlerimizi unutmayacağımızı, dualarımızla, fatihalarımızla, minnet ve şükran ifadelerimizle onların aziz ruhlarını ve muhterem hatıralarını her zaman yadedeceğimizi burada bir kez daha vurgulamak istiyorum. Osmanlı cihan devletinin ilk tohumu Bilecik'te, Söğüt'te toprağa atılmıştı. O tohum, kısa sürede boy verdi, filizlendi ve dalları Dicle-Fırat'tan Tuna'ya, Nil'e; Hazar'dan Akdeniz'e, Hint Okyanusu'ndan Karadeniz'e kadar bütün bir coğrafyayı gölgelendiren ulu bir çınara dönüştü. Bütün bu coğrafyada, gittiğim her ülkede, Osmanlı'ya ait köprüler, kervansaraylar, medreseler, camiler, bedestenler, şadırvanlar gördüğüm kadar, adeta toprağa saçılmış, adeta toprağa bir tohum gibi ekilmiş şehitlikler de gördüm, oradaki şehitlerimizi de ziyaret ettim. Kırım'dan Yemen'e; Avustralya'dan Viyana'ya; Endonezya'dan Galiçya'ya kadar 4 kıtada Mehmetçiğin izine, Mehmetçiğin aziz hatırasına rastladım. Ancak, şurası son derece enteresandır... Nasıl ki, bir ağacın meyveleri, tohumları, dibine dökülürse, işte o ulu çınarın, o cihan devletinin de tohumları, dalları, yaprakları, kurumaya yüz tuttuğunda dibine döküldü. Sarıkamış şehitlerinin de içinde bulunduğu, Kafkas Cephesi şehitlerinin isim ve memleket listesine hepinizin dikkatlerini çekmek istiyorum.
Tarih Araştırmaları Dergisi, 2019
Aksaray has had a significant place in people's settlement since the earliest dates. In addition to the indigenous people living in these lands, there are also groups of people belonging to various ethnic identities coming to settlement in the process. Circassians are also Caucasian nations who have been forced to emigrate to the Ottoman lands after the Crimean War. For the Circassians who came to Aksaray from 1877-78 for the purpose of settlement, Hamidiye District was established with the help of the state and the people. It is not possible to provide clear information about whetherall Circassians sent for resettlement are settled. However, based on archival documents, it can be said that Circassians settled over a long period of time. The neighborhood established for them is in the center of the city. For this reason, eventhough Circassians had been settled collectively, they had cultural interaction Öğretim Görevlisi, Aksaray Üniversitesi, Ortaköy MYO, [email protected]
Türk sazlarının köklerinde "Türk atlı kültürü"nün düşünce ve izlerinin yattığı, hepsinin "at kılının seslerine vurgun ve bağlı" oldukları belirtilmektedir (Ögel 1991: 4). "Ozan-baksı geleneği içinde yer alan çalgı aletine kopuz adı verilmiştir. XIV. yüzyılda Azerbaycan'da 'ozan' kelimesi, 'kopuz' anlamında kullanılmış, böylece bu aleti çalarak şiir söyleyenlere 'ozancı' denilmiştir. Anadolu sahasında ozanların âşık adıyla anılma-ÂŞIKLIK GELENEKLERİNDE SAZ Instrument (Saz) in the Traditions of Minstrelsy (Ashiklik) Yrd. Doç. Dr. Bayram DURBİLMEZ* ÖZ Âşıklık geleneklerinde "saz çalma"nın yeri ve önemi büyüktür. Başlı başına bir gelenek olan "saz çalma"dan başka, âşıklık geleneklerini oluşturan doğmaca söyleme / atışma, bade içme / rüya motifi, ustaçırak ilişkisi, âşık tarzı halk hikâyeciliği, muamma ve deyiştirme / atıştırmada da sazın yaygın olarak kullanıldığı, bu geleneklerin içinde benzer ve farklı işlevler yüklendiği görülmektedir.
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2020
ÖZ Konya'nın 31 ilçesinden bir tanesi olan Ilgın, şehir merkezinin 86 km kuzey batısında yer almaktadır. Ilgın tarih boyunca ticaret yolları üzerinde bulunmasının sağladığı avantajlarını bünyesinde barındırarak ilk çağlardan günümüze kadar pek çok kültüre ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca doğal kaplıcalara sahip olması da her dönemde önemli bir yerleşim yeri olmasını sağlayan önemli bir faktördür. Ilgın'ın bu jeopolitik özelliği ilçenin turizmi açısından hareketliliğini sağlamakta farklı toplulukları ilçeye çekmektedir. Tarihinde birçok kültüre ev sahipliği yapan Ilgın'da yerleşmiş Türk kavimlerinden bir tanesi de Kırım Türkleridir. 19.yüzyılın başlarında, Rus baskılarından kaçarak Kırım'dan gelen yaklaşık 1500 kadar Kırım Türk'ü Ilgın'a yerleşmiştir. Ilgın halkının "Balalar" olarak da adlandırdığı bu topluluk Kırım'da yaşattıkları birçok geleneği ve kendilerine has kültürlerini Ilgın'da da devam ettirmektedir. Balalar, gelenekleri dâhilinde özel günlerinde giydikleri yöresel kıyafetleri ve aksesuarı ile Ilgın kültürüne zenginlik kazandırmaktadırlar. Geleneksel kıyafetlerini özellikle düğün törenlerinde belirli ritüeller dâhilinde kullanan Balalarda nişanlanan genç kızların erkek tarafından beklediği ilk hediyeler, nişan yüzüğünün yanında bir kadife şalvar takım, bir de pullu şalvar takımdır. Bu giysiler genç kızlar tarafından kendi düğünlerinde giyildiği gibi düğün sonrasında da sandıklarda özenle saklanmakta ve başka özel günlerde de giyilmektedir. Bu araştırma kapsamında, Konya'nın önemli ilçelerinden bir tanesi olan Ilgın yöresinde incelemeler ve araştırmalar yapılarak bu çalışmaların sonucunda ilçe içerisinde yaşayan özgün topluluklardan bir tanesi olan Balaların geleneksel yaşamları ve bu geleneksel yaşamın sonucunda ortaya çıkan geleneksel kıyafet özellikleri incelenmiştir. Araştırmaya konu olarak Kırım Tatar Türklerinin geleneksel kıyafetlerinin seçilme sebebi bu topluluğun, geleneksel yaşam tarzlarını olabildiğince korumuş olmalarıdır. Bu özgün topluluk, Türk halkının Orta Asya'dan günümüze kadar en çok kullandığı geleneksel giysi parçası olan şalvarı düğün geleneklerinin ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Balalar şalvarların üzerine bedene oturan, uzun kollu ve farklı model uygulamalı yakalara sahip bluzlar giymektedirler. Araştırma kapsamında, geleneksel yaşam tarzının bir sonucu olan geleneksel giysiler, model özelliklerinin yanı sıra kalıp, kesim, dikim ve süsleme özellikleri ile de ele alınmıştır. Çalışmada, Balalara ait geleneksel giysiler, kullanılan malzeme, renk, model, kesim, dikim, astar, süsleme özellikleri açısından incelenecek, zengin görsel malzeme ile desteklenmiştir. Araştırma Konya ili Ilgın ilçesinde yerleşmiş bulunan Kırım Türklerinin geleneksel yaşam tarzlarını gün ışığına çıkartması ve bu kültürün halen özenle kullanılan giysi örneklerine yer vermesi açılarından önem taşımaktadır. Bugüne kadar bu giysileri tanıtan bir araştırmanın yapılmamış olması konuyu özgün kılmaktadır.
Motif Akademi Halkbilimi Dergisi yılda iki defa çıkar. Yayımlanan yazıların dil ve imla sorumluluğu yazarlarına aittir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yayın ilkelerine uymayan yazılar yayımlanmaz.
Tüba-Ked, 2015
Birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Tarsus, elverişli arazileri ile tarih boyunca Anadolu'nun önemli tarımsal üretim merkezlerinden biri olmuştur. Ancak, endüstri devrimi ile tarımdaki makineleşme ve sonrasında devletin tarımı destekleme politikalarını geri çekmesiyle tarım sektörü giderek önemini kaybetmiştir. Osmanlı'da başlayıp Cumhuriyet döneminde devam eden, özellikle 1950'lerden sonra daha etkili olan bu durum, birçok üretim merkezinde olduğu gibi Tarsus ve çevresinde de tarımsal üretimi güçleştirmiş, büyük bir çoğunluğu kırsal alanlarda yaşayan köylü, kent merkezlerine göç etmiştir. Böylece, bir yandan kırsal alanlardaki yaşam yok olurken, bir yanda da köylünün bulunduğu bölgeye ait yerel kimliğini yansıtan geleneksel mimari / kırsal yapılar terk edilmeye başlanmıştır.
Tarsus, hosted various civilizations through history, has been one of the most important agricultural production centers in Anatolia with its fertile lands. Although modernization of agriculture diminished the need for labor force after the Industrial Revolution; effective policies to support villagers for living in rural areas couldn't be developed, since agricultural sector gradually lost its importance. This situation which started in the Ottoman period and continued during Republican period; particularly after 1950, caused agricultural production in Tarsus and its surrounding got complicated as in many other production areas. As a result, the vast majority of the villagers in rural areas have migrated to urban centers. Thus, life in rural areas was disappeared while traditional rural architecture which is reflecting the local identity of the region began to be abandoned. In all the villages where life continues in spite of these difficulties, rural architecture models, which represents traditional lifestyle, has began to disappear rapidly with the interventions for modern necessitates, as any policies for safeguarding rural tissue and traditional architecture were not developed. The results of these above-mentioned processes are determined also in this research which focuses on rural architecture in Tarsus. In the fast-growing coastal and lowland villages of Tarsus, any rural architecture example was not observed, while in the mountain villages, it is possible to see rural architecture with authentic characteristics, even though they are very few in number. The aim of this research is to define the architectural characteristics and current situation of this small number of houses which have original features in Tarsus's rural. In this context, after a literature review on the rural history of the region, field survey was conducted in three mountain villages-Ulaş, Kale and İhsaniye-which have rich history and continuing traditional daily life. Three traditional houses in Ulaş and Kale villages and four traditional houses in İhsaniye village were surveyed to investigate architectural features and daily life. In the conclusion, common features of the surveyed buildings and current situation of the changing rural life were discussed.
Şarkışla - Tarih ve Kültür, 2022
Bu kitap 2017 yılında Deniz Karakurt tarafından hazırlanan “Şarkışla Merkez ve Köyleri İncelemesi” adlı basılmamış derleme çalışmasındaki verilerden kısaltılarak hazırlanmıştır. İçeriğin neredeyse tamamı Deniz Karakurt’un yörede gezerek yaptığı bireysel araştırmaları sonucu elde ettiği kendi bilgileri ile hazırlanmış olup, başka yerlerden yapılan sınırlı sayıdaki alıntılarda kaynaklar verilmiştir.
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2020
Türküler sahip oldukları ifade zenginliği dolayısıyla içeriğinde pek çok türü barındırabilir. Ağıt, mani, ninni, bilmece, tekerleme vd. pek çok türle yakın bir ilişki içerisinde olan türkü metinleri değerlendirildiğinde, halkın ürettiği her edebi verimin kaynaşık bir yapı arz ettiği sonucuna ulaşmak mümkündür. Türkülerde yer alan hazır söz kalıpları, ikilemeler, yinelemeler, klişe sözler, atasözü ve deyimler, sembol ve motifler dil ve üslubu etkileyen araçlardandır. Duyguların söze ve ezgiye döküldüğü türkülerin anlatım gücü ve ifade zenginliğine katkı sağlayan bu araçlar arasında belki de duyguların en net dışavurumunu sağlayan unsurların başında alkış ve kargışlar gelmektedir. Gelenek ve inanç çerçevesinde özel anlamlar barındıran anlatım kalıplarından alkış ve kargışların, etki alanlarının değerlendirilerek, söze kattıkları destek ve anlamsal gücü saptamak gerekliliğinden yola çıkarak hazırlanan bu çalışmada belgesel tarama yöntemi kullanılmıştır. Türk Halk Müziği Sözlü Eserler A...
2019
Kars, Ardahan, Batum, Artvin and Eleşkirt sanjaks including Sarıkamış were left to Russia as war damage compensation according to 19 th Article of treaty of San Stefano (Yeşilköy) signed on 3 March 1878. During forty year of invasion after this treaty, rather than invading these places, the notion to settle in these regions permanently as a part of expansionist policy, which Russians conducted, was dominant in these Ottoman cities of Kars, Sarıkamış, Ardahan and Batum, which entered into the domination of Russians. Within this context, in order to leave permanent architectural works in the towns they captured, Russians, harmonizing the Baltic and architectural Northern Europe style with their own architectural style, created novel city plans based on grid plan layout, completely different from that of Ottoman city planning understanding. In this dissertation, military buildings in Sarıkamış, established as the garrison city, (encampment buildings, military lodging houses); architectural works allocated for railway services (bridges, headwalls, railway terminals, wagon technicians' buildings, workers' barracks and loggings) and civil architectural examples (houses, kiosks) were investigated in terms of plan, architecture and facade design. In our investigations, though some changes were applied to the structures in question, it was observed that these structures maintained their originalities substantially and reflected Russian period architectural features. On the other hand, in buildings and civil architectural examples sustaining their functions within the context of military body before 2016 and present day, it is comprehended that fireplace stoves were utilized as heating system. On the facades of the buildings, the works which attract attention are renaissance impressed round arched windows, rectangular frame windows reflecting neo-classical style properties, triangular pediments, and floor mouldings, which divide the facade from one end to the other and under-cornice mouldings, entrance facades extending outward. Also, in the buildings, where grid plan scheme was used and built from cut stones, the fact that the entrance facades opening to the street are more spectacular than the other facades is a reflection of neo-classical style. Moreover, the roof styles (gable roof, semi-gable roof), generally preferred due to harsh weather conditions, and appearing in Russian architecture, stone floors and wooden ceilings are the elements attracting attention in the buildings in Sarıkamış.
Şekil 1:Kayırmacılık Türleri Kaynak: (Özkanan-Erdem 2014)
BUGU Dil ve Egitim Dergisi
In Turkish culture, mourning ceremonies are one of the cultural features that have preserved their existence until today for reasons such as respecting the dead, reflecting the pain felt in the face of death, and sharing the pain. Many mortal events that are painful on a personal or societal level are often expressed with laments in Turkish tribes. From the preIslamic Period to the present day, the tradition of funeral rites, mourning, and lamentation has always existed in Turks. Funeral ceremonies, funeral rituals, practices, burial forms, Türk Kültüründe Ağıt Geleneği ve Alper Tonga Sagusu perception of death and grave/cemetery in the history of Turkish culture; Although the reactions to death differ according to accepted belief systems, naturally, there has been no change in the pain felt by the relatives of the deceased and the deep trauma experienced in the face of death through the historical process. Helpless in the face of death, which is as significant as birth, human beings reflected this helplessness sometimes by shedding tears, sometimes by sadness, and sometimes by lamenting. However, although the pain itself faded over time from individuals, emotional laments can be preserved in cultural memory and continue to exist among the important aspects of culture. The most comprehensive first examples of lament texts that can be identified in poetic form in Köktürk letter inscriptions, Yenisey and Talas Inscriptions, in particular, are Alper Tonga Elegy and other lament texts in Dîvânu Lugâti't-Türk. In this study, within the framework of the tradition of lamenting in Turkish culture, the similarities between the Alp Er Tonga Elegy and the Köktürk letter inscriptions, which are tombstones, are presented to attention.
NİĞDE ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ s.(77-95), 2019
Çalışmamızda, Atasözü-Ar-Namıs adlı tiyatro oyununa dayanarak, Kıpçak Türkçesinin bir üyesi olan Kırgızcadaki yapım eklerini inceledik. Kırgız Türkçesindeki yapım eklerini dörde ayırıp isimden isim yapım ekleri (mesela +L3Ik /+L3Uk, +sIZ / +sUz vb.) isimden fiil yapım ekleri, (mesela +y-, +Ay-/ +Oy- ,-L3A-/-L3O-vb.), fiilden isim yapım ekleri (mesela-ma /-mo,-m vb.), fiilden fiil yapım ekleri (mesela-l- ,-BA-/-BOvb.) ele aldık ve daha önceki bilimsel çalışmaları da dikkate alarak bazılarının fonetik değişkeleri ve dikkat çekici bazı yapısal özelliklerini Türkiye Türkçesiyle karşılaştırmak suretiyle değerlendirdik.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.