Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020, Bitmemiş İnşa: Postmodernizm (ed. Ahmet Melih Karauğuz)
Analitik bir tarih çizgisi çizerek modernliğin tarihine bir ömür biçmek ve sonunun artık geldiğini ilan etmekten ziyade pek çok eleştiri ve özeleştiriye rağmen hâlâ güçlü kalan ve teknolojiden şehirleşmeye, mimariden felsefeye, eğitimden askeri yapılanmalara kadar her alanda baskısını bir an olsun yitirmeyen modernliğin tasvirini dizgin tanımaz bir ejderhaya benzetmek sanıyorum ki yanlış olmaz. Etrafta bu ejderhayı dizginleyebilecek hiçbir şey kalmamıştır zira her şey (objectum) zaten ejderhaya yani özneye tabidir (subjectum): Çok düşünmeye de gerek yok; özne zaten “kafadan” merkezde, geri kalanlarsa ancak ve ancak onun tebaası olabilir. Özne’nin o kullanmakta gittikçe mahir olduğumuz VR gözlüklerinden tutun da şuncacık çocukların eline tutuşturduğumuz tabletlere kadar artık iyice gelişip serpildiği günümüz dünyasında hayli aşina olduğumuz modernliğin bu kaba hikâyesinin bir sona yaklaştığını ilan etmek fazla fantastik olacaktır. Sonuç olarak diyebiliriz ki modernlik hâlâ kanlı-canlı tepemizdedir. Şu çetrefilli soruyu bir dillendirelim o hâlde: Tepemizde tepinen bu ejderhayı yenmek postmodernliğin harcı mıdır?
2019
Hacettepe Üniversitesi tarafından Hacettepe Üniversitesi Basımevi'ne 250 adet bastırılmıştır. Mayıs 2019 Kültürel Bellek Sunuş iii Hacettepe Üniversitesi Tarihi ve Kültürel Mirası Araştırma Merkezi HÜTKAM olarak kültürel bellek çalışmalarına katkıda bulunmayı görevimiz kabul ediyoruz. 2016 yılında, yönetim kurulu olarak bu serüvene başlamaya karar verdik. Güvendiğimiz dostlarımız, arkadaşlarımız ve elbette hocalarımız çağrımızı yanıtsız bırakmadı. Birbirinden değerli araştırmalarla zenginleştik ve tarihe not düşmek adına kültürel bellek çalışmalarına biz de katıldık. Kültürel mirasın evrensel olduğu, oralı/buralı, sizden/bizden, uzak/yakın ayırmadan, hepimizin olduğu fikrinden yola çıktık. Bizi biz yapan, toplumları oluşturan, birleştiren kültürel belleğimizdir. Kimi zaman insan eliyle, cehaletle, yıkıcılıkla bazen adamsendecilikle, bilinçsizlikle tahrip edilen, yok edilen tarihi ve kültürel miras, belleğimizin önemli, çok önemli bir parçasıdır. Her zaman önünden geçtiğimiz bir yapı bir gecede yıkıldıysa, çocukluk anılarımızı biriktirdiğimiz mahallemiz yok olduysa, sokağımızın, meydanımızın adı değiştiyse eksiliriz. Bizi büyüten oyunlar kaybolduysa, bir tekerleme artık hatırlanmıyorsa, çocukluğumuzun sanatçıları göçmüşse, eski şarkılar plaklarda bile yoksa eksiliriz. Hafızamızı tetikleyen imgeler, kokular, sesler, tatlar değişirse bireysel belleğimiz, yaşadığımız kentin ve toplumun belleği zarar görür, eksiliriz. Bireysel tarihimizde, belleğimizdeki insanları yitirdikçe nasıl azalıyorsak tarihi ve kültürel mirası, ortak belleği yitirdikçe de öyle zayıflar ve giderek yok oluruz. İşte bu nedenle biz hatırlamayı, öğrenmeyi, görmeyi, araştırmayı seçiyoruz. Unutmamak için, unutulduysa hatırlamak ve hatırlatmak için, bilmeyenlere göstermek, anlatmak ve belleğimize sahip çıkmak için başladığımız bu serüvende çağrımızı kırmayan değerli araştırmacılara şükranlarımızı sunuyoruz. Unutmayalım ki kültürel bellek, hepimizi birleştiren güçtür.
Osmanlı Araştırmaları, 1986
Zor Sancağı'nın İmâr ve Islâhı ile Alâkalı Üç Lâyiha
Millî Mücadele'de Kırım Türkleri (1919-1922), 2022
One of the immigrant communities that had a share in the success of the National Struggle and the establishment of the Turkish Republic is the Crimean Turks. In their success; the demographic potential they reached in Anatolia with the migrations that occurred as a result of the imperialist policies of Russia, the economic power they obtained through relatively advanced agricultural methods and their ancient cultures shaped around horses were influential. With these characteristics, the Crimean Turks played a decisive role in the developments in the last ten years of the Ottoman Empire, especially, in the National Struggle. To the French and Armenians on the Southern Front; On the Western Front, they fought in the Kuva-yı Milliye units against Greece and the native Greeks supported by the British. Among them, there are those who contributed to the National Struggle by establishing their own detachments, such as, İnce Ali and Ayşe Çavuş. Crimean Turks also participated in many activities behind the front. With activities for the Red Crescent Society; many Crimean Tatar villages have made great sacrifices in meeting the vital needs of the national army, such as subsistence, transportation and communication. Since the end of 1920, Crimean Turks continued to support the National Struggle by joining the regular army. In this context, hundreds of young people from many Crimean Tatar villages, most founded during the reign of II. Abdulhamid; they served in the Turkish army in various classes such as cavalry, artillery and infantry. Most of them have fulfilled their last duty to their new homeland as martyrs or veterans. However, many Crimean officers from various classes and ranks also supported the regular army. This thesis was built in order to illuminate the role of the Crimean Turks, who occupied an important place among the Ottoman population in the 20th century, in the National Struggle. In study, which was prepared by using archival documents, memoirs, periodicals and copyrighted works, it was seen that the Crimean Turks made important contributions to the National Struggle.
İran İslam Devrimi'nin Türkiye İslamcılığına Etkileri
Gazel 596 ……………………………………………………………... 78 Gazel 597……………………………………………………………… 84 Gazel 598……………………………………………………………… 87 Gazel 599……………………………………………………………… 90 Sonuç………………………………………………………………….. 93 Kaynakça……………………………………………………………... 94 Hayatı: Asıl adı kaynaklarda İvaz, Bahşî ya da Satılmış olarak geçen Zâtî, 1477'de Balıkesir'de doğmuştur. Çocukluğunda çok iyi bir eğitim almamış olan Zâtî, gençliğinde memleketinde çizmecilik yapmış; Sultan İkinci Bâyezîd döneminde ise İstanbul'a gelmiştir. Burada ayakkabıcılık ve remilcilik yapmış; değişik vesilelerle devrin önde gelen devlet adamlarıyla tanışmıştır. Bir kısmının himâyesini de gören şair, İkinci Bâyezîd ve oğlu Yavuz'dan da yardım görmüştür. Ne var ki ömrünün hiçbir döneminde bu yardımlar, büyük ihsanlar düzeyine ulaşmamıştır. Kaynaklar, Zâtî'nin Bâyezîd Camii avlusunda bir remilci dükkânı olduğunu; geçimini aynı zamanda başta Bâkî olmak üzere devrin şairlerinin uğrak yeri haline gelmiş olan bu dükkândan sağlamaya çalıştığını belirtirler. Dükkânını devrin şairleri için edebî bir muhit haline getiren Zâtî, 1546'da vefat etmiş; ömrünün son yıllarını maddî sıkıntı içerisinde geçiren şairin cenazesi, yine şairin dostlarının yardımıyla kaldırılmıştır. Kaynaklar; nüktedan, hoşsohbet, hazırcevap olan şairin fiziksel olarak büyük burunlu, çiçek hastalığından dolayı bozuk tenli ve sağır olduğuna işaret eder.
2014
Bu makalenin yontemi; Gazâli’nin Tehafut’u baglaminda, genelde filozoflari, ozelde ise Farabi ve Ibn Sinâ’yi kufur ile itham ettigi metinleri ayristirip, bunlari Ibn Sinâ’nin ilgili metinleriyle eslestirmektir. Bunu yaparken konu, ikincil kaynaklarla da zenginlestirilecektir. Burada dikkate deger onemli bir vurgu ise; Gazâli’nin filozoflar ibaresinden kastiyla Farabi ve Ibn Sinâ’yi elestirecegini ifade etmekle beraber, Tehafut’teki elestirinin neredeyse tamaminda kastedilen kisinin Ibn Sinâ olmasidir. Bu durumun en net kaniti; Gazâli’nin Tehafut’undeki metin nakilleri ile Ibn Sinâ’nin eserlerindeki ifadelerin benzerlik ve bir birini tamamlayicilik arz etmesidir. Bu sebeple, bu makale, Gazâli’nin Tehafut’unde gecen ‘filozoflar’ ibaresi ile genellikle Ibn Sinâ’nin kast edildigini kabul edecektir. Sonuc olarak, bu calismanin iki ana aktoru, Gazâli ve Ibn Sinâ’dir. Ayrica bu calisma, Gazâli penceresinden Ibn Sinâ’yi incelemekten ziyade, Ibn Sinâ’dan getirilen cevaplarin sunumuyla Gazâli...
DergiPark (Istanbul University), 2022
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Borçka'da doğdum. İlkokul ikinci sınıfa kadar orada yaşadım. Liseyi Ankara'da okudum. Yeditepe Üniversitesi Reklam Tasarım ve İletişim mezunuyum. Yaklaşık 10 yıldır üretiyorum. Peki sizin serüveniniz nasıl başladı? İlk tiyatroyla başladım. Lise zamanlarımda böyle bir meslek yoktu aklımda. Bir şeyler izlemeyi ve o izlediğim şey hakkında yorum yapmayı seviyordum ama sinemayla alakalı en ufak bir fikrim yoktu. Lise birinci sınıftayken tiyatro ek dersi için gönüllü arıyorlardı. Katılmak isteyenleri konferans salonuna çağır-dılar ve arkadaşlarımla beraber gittik ama bizim derdimiz tamamen serserilik. Seçmeye falan girmeyeceğiz. Salonun en arkasına geçtik seçmeleri izliyoruz. Bir yerde bir olay oldu ve ben çok yüksek sesle güldüm. Tiyatro hocası bana doğru döndü ve sahneye çık dedi. İstemiyorum dedim ama hoca çıkmam için rica etti. Sahneye çıktım, bana bir tirat verdi ve onu oynadım. Sonrasında tiyatro ekibine alındım. Ben bir anda kendimi alakasız bir dünyanın içinde buldum. Hocamız Ankara Devlet Tiyatrosu'ndan Çetin Azer Aras'tı. Hala görüşürüm kendisiyle. Aramız çok iyi oldu, çok iyi anlaştık. Beni Devlet Tiyatrosu oyunlarına götürdü, özel tiyatrolardan birkaç kişiyle tanıştırdı. Hala sinema fikri yok ama sadece oyunculuk üzerine konuşuyoruz. Hocamız o zaman Samanyolu TV'de Tek Türkiye dizisinde oyuncuydu ve dizi Konya'da çekiliyordu. Bir gün dizide bölüm oyuncusu ihtiyaçları olmuş ve Çetin Hoca da beni önermiş. Beni prodüksiyondan aradılar ben de gittim. Benim sahnem normalde bir saatti ve çektikten sonra o gün içinde bitecekti. Uzadı da uzadı, üç gün Konya'da kaldım üç dakikalık bir sahne için. Ben orada hayatımda ilk defa kamera arkasını gördüm. Yönetmenimiz Naci Çelik Berksoy'du. Çetin Hoca'nın referansıyla gittiğim için sağ olsunlar çok ilgilendiler benimle. Farklı farklı yerlerden çekiyorlar, ışıklar kuruluyor kısacası bambaşka bir dünya oluşturuluyor. Ben büyülendim seti ilk gördüğümde. Naci Hoca ile konuştuk biraz onun tavrı da beni çok etkiledi. Ondan sonra dedim ki benim yerim burası, ben bunu yapmak istiyorum tiyatro değil. Üniversitede ne okuyacağıma karar verdim ve buraya geldik. O konferans salonuna gitmeseydim bambaşka bir iş yapıyor olurdum belki de.
Düşünce ve Tarih, 2022
Buhara ve Maveraünnehir bölgesi tarih boyuncaönemini korumuş bölgelerdir. Jeostratejik olarakbu bölgelerin İpek Yolu güzergâhında bulunuyorolması onları her zaman önemli yapmıştır. Bubölgeler ticaretin etkisi ile pek çok farklı kültüre ev sahipliği yaptığından dolayı durağan bir yapıdan bahsedemeyiz.
2020
Her değerlendirme, belli bir özne veya nesnenin hallerinin müşahhaslaşarak yansıması ve imkân dâhilinde tarife dökülmesidir. Bugün Ortadoğu doğru bir şekilde değerlendirilmek isteniyorsa, asli unsur olarak Ortadoğu'nun müşahhas halini temsil eden Müslümanlar merkeze konularak değerlendirme yapılmalıdır. Dolayısıyla Ortadoğu'nun asli unsuru olan Müslüman milletler istikrar ve refahlarını temin ettikleri ve çatışmasız biz zeminde buluştukları takdirde, yabancı unsurların da kendi kendilerine bu ahenke ayak uyduracağı rahatlıkla söylenebilir. O halde biz, değerlendirmemizi İslam teorisi ve bu teoriyi pratiğe dökmekle mükellef olduğunu iddia eden Müslümanlar üzerinden gerçekleştireceğiz.
Sinop Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2018
Bu çalışmanın amacı duygusal emek konulu akademik çalışmalarda hangi öncüllerin ve sonuçların daha çok çalışıldığını tespit etmektir. Bu amaçla Türkiye'de Yüksek Öğrenim Kurulu tez veri tabanı ve duygusal emek kavramının en yakın ilişkilendirildiği örgütsel Davranış Kongresi bildirileri öncül ve sonuç değişkenleri açısından incelenmiştir. Ortaya çıkan sonuçlar tartışılmış ve genel olarak duygusal emek stratejileri ile çalışanların demografik değişkenleri, temel değerleri, duygu yönetimi, duygu düzenlemesi gibi duygularla ilişkili değişkenlerin öne çıktığı görülmüştür. Ayrıca akademik tezlere bakıldığında son on yıl içinde duygusal emek hakkında hazırlanan tez sayılarında önemli oranda artış olmasına karşın bu artış oranının örgütsel davranış kongrelerindeki çalışmalara yansımadığı tespit edilmiştir.
Klasik jeopolitik teoriler içerisinde, Kara Hâkimiyeti teorisi (Ratzel ve Mackinder ), deniz hâkimiyeti (Alfred Mahan ) Hava hâkimiyeti ( De Seversky ) ile Kenar Kuşak Jeopolitik teorisi (Nicholas Spykman ), Soğuk Savaş ve nükleer dönemin jeopolitiği (Colin S. Gray ) görüşleri geliştirilmiştir. Uzay jeopolitiği Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ve ABD arasında başlayan uzay yarışı ile önem kazanmıştır. Sınırlı karasal erişim sorunlarını ortadan kaldıran ve dünya fiziki coğrafyası üzerinde her alana küresel erişim imkânı sağlayan, Hava hâkimiyet teorisinden geliştirilmiştir. Bu makalede Uzay jeopolitiğinde etkin bir devlet olmanın askeri güç, askeri savunma, istihbarat ve enerji tedariki konusunda sağlayacağı faydalara değinilecektir. Soğuk Savaş döneminde Rusya ile başlayan Uzay Çalışmaları, ABD’nin de bu alanda etkin olma çabaları ile bir uzay yarışına dönüşmüştür. Günümüzde Uluslararası Uzay İstasyonu Programı çerçevesinde Rusya Federasyonu ortak projeler içerisinde yer alırken, Çin alternatif uzay projeleriyle ABD ile bu alanda bir yarış halindedir. Amerikan askeri üstünlüğüne karşı, Çin’in ABD’ne yönelik asimetrik savaşı uzaydaki uydularını devre dışı bırakan taktikler üzerinden sürdürülmektedir. Bu üç ülke dışında ABD liderliğindeki bloğun içerisinde Japonya, AB Uzay Çalışmaları, İsrail yer alırken, Hindistan, İran’da aktif olarak uzay çalışmalarını sürdürmektedir. Bu devletler arasındaki uzay jeopolitiği konusundaki rekabet ve çatışma alanları makalede değinilecek diğer konular içerisindedir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.