Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020, GELENEKSEL TÜRK SANATLARINDA SÜRREALİZM ETKİLERİ.pdf
…
37 pages
1 file
ÖZET Bilgi, yöntem, teknik, yetenek, kurallar, duygu ve düşüncelerin bütününe sanat denilmektedir. Sanat kelimesi içerisinde; güzel sanatlar, geleneksel sanatlar, plastik sanatlar, uygulamalı sanatlar gibi birçok dal ve alan bulunmaktadır. Bu dallardan ve alanlardan hangisi olursa olsun, sanat ve sanat eseri geçmiş ve gelecek arasında bağ kurmaktadır. Sanat eseri, sanatçının duygusu, düşüncesi, hayalleri, yapmak ve anlatmak istediklerinin neticesinde meydana çıkmaktadır. Her sanatçının kendi stili, üslubu, tarzı, anlatım yolları ve ifade şekli vardır. Her bir eser sanatçının elinde kişilik kazanır, tarz olur, sembol haline gelir, bir hayat yaşar ve izleyicisine de yaşatır. Sanatçılar aynı dönemde yaşamış olsalar, aynı sanat üslubunda çalışmış olsalar da dahi kendilerine has tarzları ve anlatım yollarıyla birbirlerinden ayrılmaktadır. Sonuç itibari ile bir sanat eseri her daim benzersiz ve özgün olmalıdır ve sanatçısını işaret etmelidir. Bu makalede Geleneksel Türk Sanat dallarında eser üreten günümüz sanatçılarının kendi tarzları, teknikleri, üslupları ve hayal dünyalarını sürrealist bir yaklaşımla anlattıkları eserlerinden örnekler verilecektir. Geleneksel Türk Sanatları ve Çağdaş Sanat dallarından biri olan Sürrealizm (bilinçaltı ve gerçeküstücülük) arasındaki etkileşim incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Geleneksel Türk Sanatları, Çağdaş Sanat, Sürrealizm, Sanat, Sanatçı.
research paper, 2017
Dünyada milyonlarca insan evlerinden ayrılmak zorunda kalmış ve kendi ülkelerinden başka bir yerde yaşamaya zorlanmışlardır. Savaşlar, siyasi ve etnik/mezhepsel çatışmalar, iklim ve ekonomik değişkenler toplu göç yaşantılarının en önemli nedenlerindendir. Dünya üzerinde birçok bölgede - özellikle Ortadoğu’da - sıcak savaş ve çatışma durumu yaşanmaktadır. Suriye’de yaşanan savaş ve savaş koşulları nedeniyle evlerini, ülkelerini terk etmek zorunda kalan binlerce insan buna örnek olarak gösterilebilir.Suriye’de 2011 yılında başlayan savaşın ardından 5 milyona yakın insan can güvenliği için komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. (Emin, 2016) Dolayısıyla Türkiye açısından gruplar arası ilişkilerin yeni bir boyut kazandığı ve Türk vatandaşlarının hem psikolojik hem de sosyal anlamda temas edecekleri yeni bir sosyal kimlik görünür olmuştur: Suriyeli sığınmacılar. Bu çalışma Suriyelilere yönelik son yıllarda artan ayrımcı ve ötekileştirici söylemlerin artmış olması gözleminden hareketle; iç grubun (Türk vatandaşları) dış gruba (Suriyeli sığınmacılar) yönelik tutumlarının ötekileştirme pratikleri bağlamında değerlendirilmesine dayanmaktadır. Bu çalışmada ötekileştirmenin nasıl inşa edildiği araştırılmaktadır. Üniversite öğrencileri ile yapılan görüşmeler esas alınmaktadır. Yarı-yapılandırılmış mülakat soruları ile yapılan görüşmelerin içerik analizi yöntemiyle değerlendirilmesi hedeflenmektedir.
TÜRKIYE’DE VERGILERIN GELIR DAĞILIMI ÜZERINE ETKILERI, 2021
Uluslararası standartlara göre Türkiye çok fazla vergi geliri toplayamayan ülkeler arasındadır. OECD verilerine göre 2018 yılında toplam vergi gelirlerinin GSYİH’ya oranı ülkemizde sadece yüzde 24 civarındadır. (Aynı oran Fransa’da yüzde 46, İtalya’da yüzde 42 seviyelerindedir.) Bu payın, 2009 Mart ayında arttığı, 2011 yılında da yüzde 26 seviyesine ulaştığı görülmektedir. Bu çalışmaya konu olan Hanehalkı Bütçe Anketlerinde yer alan hanehalklarının eşdeğer toplam gelirleri1 içinde eşdeğer toplam vergilerin payı ise yüzde 17 seviyesindedir.
SÖZDİZİMSEL İŞLEVLERİYLE HAREZM TÜRKÇESİNDE SÖZCÜK ÖBEKLERİ, 2021
Harezm Türkçesinde sözcük öbekleri ve sözcük öbeklerinin işlevleri bu çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Bu bağlamda, araştırmanın birinci bölümünde Harezm Türkçesinin tarihi gelişimi ve eserleri hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde geleneksel sözdizim anlayışı içinde uzmanların sözdizim yaklaşımları incelenmiştir. Üçüncü bölümde Harezm Türkçesinde sözcük öbeklerinin genel özellikleri ve işlevleri geleneksel sözdizim anlayışı ile ele alınmıştır. Dördüncü bölümde dilbilimsel açıdan sözdizim yaklaşımları konu edinilmiş ve Harezm Türkçesinde sözcük öbeklerinin ikinci bölümde tespit edilen işlevlerinden hareketle evrensel dilbilim esaslarından istifade edilerek tasnifi yapılmıştır. Çalışmamızda üç temel amaca ulaşılmaya çalışılmıştır: Bunlar, Harezm Türkçesinde sözcük öbeklerinin günümüz Türkiye Türkçesindeki sözcük öbeklerinden yapısal ve işlevsel farklılıklarını belirlemek; geleneksel sözdizim anlayışı içinde sözcük öbeklerinin ele alınış biçimlerini tespit etmek ve ihtilaflı konuların izahına çalışmak; geleneksel sözdizim anlayışının dışına çıkarak konuya yeni görüşler sunmak, evrensel dilbilim esasları çerçevesinde konunun izahına çalışmaktır. Harezm Türkçesinde sözcük öbekleri, dönemin bütün eserleri taranarak fişleme metodu ile incelenmiştir. Harezm Türkçesinde sözcük öbeklerinin diziliş sırasının Türkiye Türkçesi ile aynı olduğu, farklılıkların daha çok ek düzeyinde olduğu ve sözcüğün sözdizimindeki işlevinden kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Özet Yargıda çoğulcu uygulamalar yargı bağımsızlığını sağlayarak hukuk devletinin bir gereğinin yerine getirilmesi olarak tartışılmaktadır. Türkiye’de bu tartışmalar, yargıda çoğulculuğun sağlanmasına yönelik Anayasa değişiklikleriyle birlikte yürütülmektedir. Buna göre hukuk devletinin bir gereği olarak, yargı kurullarının oluşturulmasında çoğulcu yapının sağlanması gerektiği öne sürülmüş ve böylece söz konusu Anayasa değişikliklerinin meşru bir zemine taşınması mümkün olmuştur. Türkiye’de bu konudaki tartışmaların seyrini ele almayı amaçlayan bu çalışmada yargıda çoğulculuğun hukuk devleti için bir gereklilik olup olmadığını sorgulanırken; bir yandan da yargıda çoğulculuğun nasıl anlaşıldığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu itibarla Türkiye’deki yüksek yargı organlarından Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısına dair önemli anayasa değişiklikleri incelenmektedir. Bu inceleme sonucunda ortaya konulacağı gibi yargıda çoğulculuk, Türkiye’de farklı yorumlanarak dünyadaki diğer uygulama örneklerinden oldukça farklı anlaşılmaktadır. Bu farklı anlayış ise yargıda çoğulculuk uygulamaları adı altında Türkiye’deki düzenlemelerin, yargı bağımsızlığına gölge düşürmede araç olarak işlev görmesine kaynaklık etmektedir. Buna ek olarak dünyadaki yargıda çoğulculuğu sağlamaya ilişkin uygulamaların da doğrudan olumlamasını yapmak mümkün değildir. Abstract Practices on judicial diversity is discussed as the fulfillment of a requirement of the rule of law by providing judicial independence. In Turkey, these discussions are conducted with constitutional amendments that provide judicial diversity on the Bench. In these discussions it is suggested that, judicial diversity is necessary on the Bench as a requirement of rule of law. Therefore it has been possible that the constiutional amendments to be legitimised. This article which aims to address the direction of the discussions about judicial diversity in Turkey examines both whether judicial diversity is a necessity for the rule of law and how judicial diversity is understood in Turkey. In this respect, some of the important constituonal amendments that are related to the structure of higher judicial boards - Constitutional Court and the Council of Judges and Prosecutors- in Turkey is reviewed. As revealed in this review, in Turkey, judicial diversity is interpreted and understood differently compared with the other example countries. This different understanding gives rise to the instrumentalisation of the regulations on judiciary in Turkey so as to detract from judicial independence. Furthermore it is not possible to accept that the practices on judicial diversity in the world always bring to positive results.
acikarsiv.ankara.edu.tr
Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü , 2018
Bu araştırma, Türkiye'de 1980 ve 2015 yılları arasındaki, kültür bağlamındaki yerleştirme (enstalasyon) kategorisinde sergilenen çalışmaları incelemektedir. Bu kapsam doğrultusunda, literatür taraması yapılarak, ilgili yerleştirmeler dokümante edilmiş ve bu alışmalara ilişkin detaylı bilgiler bir araya getirilmiştir. Tezin araştırma ve gelişim sürecinde; yerleştirme alışmalarının günümüzdeki anlamıyla nasıl ortaya çıktığı, hazır-yapımlar ve türleri, mekanla ilişkisi ve mekanın dönüşüme uğraması, nesnenin hem bilimsel hem de anlamsal yapıbozumu gibi konular düşünsel ve kavramsal boyutlarıyla araştırılmış ve tartışılmıştır. Ayrıca kültür endüstrisi ve postmodernitenin kültürle olan diyaloğu ve bunun ortaya koyduğu bir takım angajmanlarla ve teknolojik gelişmelerle, küreselleşmenin toplumsal kültür yapısı üzerine etkileri ele alınmış, yerel kültürün uğradığı dönüşümlerden bahsedilmiştir. Türkiye coğrafyasına özgü yerel nitelikteki kültürel konularla birlikte, işlevsel yerel kültür nesnelerinin içerikte yerleştirmeye ne şekilde dahil olduğu ve sanatçıların aynı zamanda disiplinlerarası bir yaklaşımla toplumsal yapıyı etkileyen kültürel meseleleri işleyişi vurgulanmıştır. Bu araştırmada; sanatçılar, küratörler, sanat tarihçileri ve alanında uzman kişilerle olan görüşmeler ve literatür taraması tezin veri toplama yöntemini; yazarın bu araştırma ile ilgili gerçekleştirdiği yerleştirme üretimleri de, tezin uygulama yöntemini oluşturmuştur. Tez içeriğinde ise genel olarak, gündelik yaşamda geçmişten bu yana kültürel olguların, yerel nitelikteki nesnelerin ve hazır-yapımların, kavramsal sanat ve yerleştirme ile olan etkileşimine, bilimsel değişimine ve farklı bağlamsal dizgelerle kurgulanmasına değinilmiştir. Tezde çalışmalarla birlikte yer alan sanatçıların sanatsal özgeçmişleri, tanıtıcı bilgiler ve ele alınan ilgili konuyla alakalı ek veriler konunun tüm yönleri ile anlaşılması açısından bir arada aktarılmıştır. Otuz beş yıllık bir dönemle sınırlandırılan ve öncesinde on yıllık geçmiş dönemi de ele alan bu araştırmada, kavramsal çerçevesi ve içeriği, kültür bağlamındaki işlerden oluşan 12’si Türkiyeli ve 2’si yabancı olmak üzere 14 sanatçıdan, her bir sanatçının en az bir çalışması ele alınmış, toplamda 30 çalışma incelenmiştir. Türkiye’de, kültür bağlamında yerleştirme ortaya koyan yerli ve yabancı sanatçıların, bu bağlamı ele alırken konu olarak aralarında farklılıklar bulunduğu görülmüştür. Tezin son bölümünde, bu konu üzerine yapılmış araştırmalardan ve incelenen sanatsal üretimlerden yola çıkılarak, uygulamalar gerçekleştirilmiş; araştırma konusunun belirlenen bağlamları doğrultusunda, mekansal işler ortaya konmuştur.
AŞILAMA VE TOPLUM SAĞLIĞI: SURİYELİ SIĞINMACILARIN TÜRKİYE'DEKİ ETKİLERİ, 2024
Bu çalışma, Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin aşılama durumlarının kaybolmuş hastalıkların (kızamık, çocuk felci gibi) yeniden görülmesi üzerindeki etkilerini incelemektedir. Amacı, sağlık profesyonellerinin görüşleri aracılığıyla bu sorunun toplumsal sağlık üzerindeki yansımalarını ortaya koymaktır. Nitel araştırma yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilen çalışmada, sağlık çalışanları ile (hekimler ve ebelerle) derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Katılımcıların verdikleri bilgiler, Suriyeli sığınmacı ailelerin aşı konusunda bilgi eksikliği yaşadığını ve bunun yalnızca bir ret olarak değil, daha çok bir ihmal olarak değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Sağlık profesyonelleri, göç ile birlikte artan aşı red vakalarının toplumsal bağışıklığı riske attığını ve özellikle kızamık ve çocuk felci gibi bulaşıcı hastalıkların yeniden ortaya çıkmasına sebep olduğunu ifade etmektedir. Aşı geleneğinin eksikliği, sığınmacı ailelerin aşılama konusundaki duyarsızlıklarını artırmakta ve sağlık çalışanlarının bu grupları bilgilendirme çabalarını ön plana çıkarmaktadır. Özellikle, geçmişte yaşanan olumsuz deneyimlerin, sağlık çalışanları tarafından etkili bir iletişim stratejisi olarak kullanılmakta olduğu görülmektedir. Örneğin, hekimler, Suriyeli mülteci ailelerle iletişim kurarken, geçmişte yaşanan hastalık hikâyelerini kullanarak aşıların önemini vurgulamakta ve bu sayede aileleri ikna etmeye çalışmaktadır. Çalışma, Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye göçüyle birlikte sağlık alanında ciddi sorunlar oluştuğunu ve bu durumun toplum sağlığını tehdit ettiğini ortaya koymaktadır. Özellikle, Türkiye’de daha önce yok olan bazı bulaşıcı hastalıkların, Suriye’deki iç savaş nedeniyle aşı takvimlerinin aksamasıyla birlikte tekrar görüldüğü belirtilmektedir. Ayrıca, sağlık profesyonelleri, Sağlık Bakanlığı’nın aşı takviminde yaptığı değişiklikleri ve göç yoğunluğuna bağlı olarak aşılamanın erken yaşa çekilmesi gibi proaktif önlemleri ele almaktadır. Bu tür önlemler, toplumsal sağlığı koruma çabalarının bir yansıması olarak değerlendirilmekte ve sağlık sisteminin esnekliğini artırmayı hedeflemektedir. Sonuç olarak, bu çalışma, Suriyeli mülteci grupların aşılama oranlarının artırılması için sağlık sisteminin yeniden yapılandırılması, sağlık eğitimlerinin güçlendirilmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması gerektiğini önermektedir. Mülteci grupların sağlık hizmetlerine erişimi, sadece bireysel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Aşılamanın, yalnızca bireylerin değil, toplumun genel sağlığını koruma açısından da kritik bir öneme sahip olduğu sonucuna varılmaktadır.
2011 yılında Suriye Arap Cumhuriyeti’nde ortaya çıkan iç savaşa bağlı olarak kitleler halinde sınır ülkelere doğru bir göç akımı başlamış ve bu göçlerin artması ile mülteci krizi patlak vermiştir. Aynı yıl Türkiye’ye sınır illerden girmeye başlayan Suriyeli mültecilere karşı başından itibaren “açık kapı” politikası uygulamış ve girişlerine herhangi bir kısıtlama getirilmemiştir. Sayıları gittikçe artan mülteciler Türkiye için altından kalkması zor bir sınava dönüşmüş, uluslararası yardım talebinde bulunulmuştur. Bu çalışmada 2011 yılında başlayan Suriye mülteci krizinin yedinci yılına yaklaşırken gelinen son durum ve Türkiye’de sayısı 3 milyonu geçmiş olan mültecilere ait sorunlara yönelik uluslararası çözümler detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Türkiye’ye göç ettikleri günden itibaren genellikle birincil ve acil ihtiyaçları karşılanan mültecilerin diğer sorunlarına da ışık tutarken, uluslararası örgütlerin öncelik verdiği konular derinlemesine incelenmiştir. * Due to the civil war that emerged in the Syrian Arab Republic in 2011, mass migration to border countries began, resulting in the eruption of the refugee crisis. In the same year, Syrian refugees began their marches to safety from the borders into neighboring countries and in this regard, Turkey has carried out an "open door" policy with zero restrictions on refugee entry. Thus, vast numbers of refugees have fled to Turkey causing severe complications within the country. Therefore, international assistance has been requested by the Turkish government. This study examines the recent situation stemming from the Syrian refugee crisis, which is currently approaching its seventh year. Furthermore, the study explores in detail international support for the plight of refugees, whose population now exceeds three million. This study also examines the primary topics of international organizations dealing with the crisis and focuses on other problems of refugees whose primary and urgent needs in general terms.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE), 2020
Diplomatik Stratesi, 2021
Uluslararası Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Sempozyumu, 2018
TMMOB-MMO, 1987 Sanayi Kongresi Bildirileri, 1988
BİLGİN KÜLTÜR, 2021
International Journal of Social And Humanities Sciences, 2020
Reklam Araştırmaları, 2019
V. European Congress on Economic Issues, 2019
Asosjournal, 2023
CRAFTARCH’18 INTERNATIONAL ART CRAFT SPACE CONGRESS , 2018