Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
26 pages
1 file
Özet İletişim, dünya var olduğundan beri süregelmektedir ve iletişime geçmenin en kolay yolu dildir. Dil sayesinde duygularımızı ve düşüncelerimizi istediğimiz şekilde bir bağlam içerisinde gerçekleştiririz. Dil, kendini oluşturan öğelere ve dışavurumlara ayrılamaz. Bunların dışındaki öğeleri ve ilişkileri düzenleyen bir sistemdir. Bağlam burada önemli bir rol oynamaktadır. Mimarlık, iletişime geçtiğimiz bir yöntemdir; bu sebeple mimarlığın da kendine ait bir dili ve oluşum süreci vardır. Mimarlık da dil gibi, bağımsız ve ayrık kavramlardan oluşmaz. Mimar ya da izleyici, mimari öğeleri tanımaya çalıştıklarında, kendilerini, dili kullananlar gibi bir anlamsal çerçeve içinde bulurlar. Mimari bir yapının okunabilirliğine bakılırken; bulunduğu bölgeden, konumundan, malzemesinden ve etrafındaki yapılardan ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Bu sebeple, çalışma alanı olarak Eskişehir'in Odunpazarı ilçesinde bulunan Odunpazarı evleri seçilmiştir. Bu çalışmanın kurgusunu Alexander'in Pattern Language kitabından referansla yapı kalıp dilini aktaran Kemal Aran'ın bakışı şekillendirmiştir. Yapıların benzerlikleri, farklılıkları, morfolojik yapısı ve dili ortaya konulmuş ve şablonlar oluşturulmuştur. Bu çalışma, literatür okuması ve yerinde tespitle desteklenerek yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: mimarlık, yerel mimarlık, mimari dil, cephe dili, Odunpazarı evleri EXAMINATION OF ESKİŞEHİR ODUNPAZARI HOUSES THROUGH THE FAÇADE LANGUAGE Abstract Communication has been going on since the beginning of the world and language is the easiest form of communication. Through language, we express our feelings and ideas in the context we like. Language cannot be divided into its components and expressions. It is a system that regulates things and relationships outside of it. Context plays an important role here. Architecture is a method we use for communication; therefore, it has its own language and formation process. Similar to the language, architecture also does not consist of independent and discrete concepts. When architects or audiences try to identify
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 1-20, 2017
ESKİŞEHİR ODUNPAZARI MAHALLE ÇEŞMELERİ Öz Tarih öncesi dönemlerden başlayarak günümüze değin kesintisiz bir yerleşime sa-hip olan Eskişehir'de kentin güney bölümünü oluşturan tarihi Odunpazarı yerleşi-minin Türk dönemi ile birlikte kurulduğu kabul edilmektedir. Günümüze ulaşan ta-rihi Odunpazarı semti Alanönü, Akarbaşı, Akcami, Akçağlan Cunudiye, Dede, Or-ta, Paşa, Karapınar ve Şarkiye mahallelerinden oluşmaktadır. Bu bölgede yaptığı-mız kısa bir araştırma sonucunda Alanönü, Dede, Karapınar, Orta, Paşa ve Şarkiye mahallelerinde, farklı fonksiyonları olan (Cami, konut, vb.) yapılara bağımlı yada bağımsız, olarak inşa edilmiş yirmi adet çeşme tespit etmiş bulunmaktayız. Çeşme-lerin büyük bir çoğunluğu 19. yy'ın sonu ile 20. yy'ın ilk yarısına tarihlenmektedir. Bazı Çeşmelerin inşa tarihi tespit edilememiştir. Suya bağlı olarak inşa edilen yapı-lar tarih boyunca kentlerin hem sosyal alanları olmanın yanı sıra beraberinde inan-ca bağlı olarak dini faaliyetlerin gerçekleşmesine yardımcı olmaları ve temel ihti-yaçların karşılanması açısından her zaman önem teşkil etmişlerdir. Bu bağlamda hamamlar temizlik ihtiyaçlarının karşılanmasına olanak sağlarken, çeşmeler su ih-tiyacının karşılanmasının yanı sıra bulundukları alanlarda bir toplanma merkezi olarak sosyal bir işlevde üstlenmişlerdir.
Kütahya iline bağlı bir ilçe merkezi olan Eskigediz, 1970 yılınila yaşanan deprem felaketinden sonra yaklaşık 7 km. güneybatıya taşınmıştır. Deprem sonrası alınan kararla bölgede yaşayanların bugün Gediz olarak bilinen yerleşim alanına nakledilmiş olması geleneksel evlerin korunarak bugüne ulaşmasında en büyük etkendir. Bir dönem kaderine terk edilmiş yerleşim bu sayede çarpık yapılaşma ve betonarme yapı tehdidine maruz kalmamış, aynı zamanda sokak dokusu, yapı adaları, geleneksel yerleşim ve yaşam anlayışı da çok fazla zarar görmemiştir.
16. Ulusal Turizm Kongresi
Boş zaman değerlendirme aracı olarak eğlence alanları sosyal etkileşimin yoğun olarak yaşandığı yerlerden biridir. Bu çalışmanın konusunu eğlence alanlarının sosyal etkileri oluşturmaktadır. Çalışmada, Eskişehir Barlar Sokağı’nın sosyal fayda ve zarar etki alanının genişliğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda Eskişehir Barlar Sokağı çevresindeki bireylerden 452 anket yüz yüze görüşülerek toplanmış, geçerli olan 411 anket analize tabi tutulmuştur. Sokağa yakın ve uzak yaşayan insanlar arasında algılanan sosyal etki farklılıklarını belirlemek için faktör analizi gerçekleştirilmiş ve sonrasında bağımsız iki örneklem T-testi uygulanmıştır. Yapılan analizler sonrasında, Eskişehir Barlar Sokağı’nın yakınında ve uzağında yaşayan insanlar arasında sosyal etki algıları bakımından farklılıklar tespit edilmiştir. Kullanılan ölçekte test edilen 28 ifadenin 15 ‘inde anlamlı farklılık bulunmuştur. Çalışma sonucunda bu tür eğlence alanlarının sosyal etkilerinin şehrin genelini değil, sadece yakın çevresini kapsadığı ortaya çıkmıştır.
ÖZET Bu eserde İç Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Sakarya Bölümü’nde yer alan Odunpazarı ve Tepebaşı ilçelerinin (Eskişehir) idari sınırları dâhilindeki sahanın Beşeri ve Ekonomik Coğrafya özellikleri araştırılmıştır. Toplam 2.682 km² yüzölçümüne sahip bu alandaki nüfus ve yerleşme sayısı XIX ve XX. yüzyıllarda Osmanlı’nın kontrol ve himayesinden çıkan Kırım, Kafkasya ve Balkanlar’dan yapılan göçlerle artmıştır. Bu artış da gerek kırsal ve gerekse kentsel alanda ekonomik açıdan hızla kalkınmayı sağlamıştır. Coğrafi konumu nedeniyle 1892’de İstanbul demiryolunun geçmesi ve ardından da Cer Atölyesi’nin kurulmasıyla Eskişehir kenti, ticaret ve sanayi açısından hareketlenmeye başlamıştır. Cumhuriyet devrinde uçak bakım, şeker, tuğla-kiremit, basma, çimento, bisküvi gibi sanayi yatırımları ile daha da gelişerek ülkenin en gelişmiş kentlerinden biri haline gelmiştir. Ancak bu hızlı gelişme; gecekondulaşma, çarpık kentleşme yeşil alanların tahribi ve trafik tıkanıklığı gibi birtakım olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir. Kentteki hızlı büyüme ve gelişmeye karşın kırsal kesimde ise tarımda makineleşme, miras yoluyla toprakların bölünmesi, işsizlik, daha iyi yaşam isteği, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanamaması gibi nedenlerle daha çok şehre yapılan göçlerle nüfus sürekli azalmaktadır. 6 Aralık 2012 tarihinde yürürlüğe giren Büyükşehir Yasası’nın getirdiği ekstra yaptırımlar nedeniyle 1950’den itibaren sürekli kan kaybeden kırsal nüfusun yakın gelecekte daha da gerilemesi beklenmektedir. Her şeye rağmen bugün ülkenin önemli bir ticaret, eğitim, sanayi ve tarımsal üretim alanlarından biri olan sahanın gelecekte daha da gelişmeye aday bir yer olduğunu söylemek mümkündür. Ancak beşeri ve ekonomik coğrafya açısından tespit edilen birtakım sorunlara karşı alınacak tedbirler, hem inceleme alanının daha da gelişmesine, hem de ülke kaynaklarının yerinde kullanılmasına katkı sağlayacaktır. İşte bu çalışmada da sahanın mevcut durumunun coğrafi metodolojiye uygun bir şekilde tespiti amaçlanmıştır. Çalışma, beşeri faaliyetlerin fiziki coğrafya şartlarından bağımsız olamayacağı düşüncesinden hareketle, doğal çevre özellikleri üzerine inşa edilmiştir. Buna göre üç bölümden oluşan çalışmanın I. Bölüm’ünde Doğal Çevre Özellikleri, II. Bölüm’ünde Beşeri Coğrafya Özellikleri, III. Bölüm’ünde ise Ekonomik Coğrafya Özellikleri irdelenmiştir. Son olarak da karşılaşılan sorunlar ve alınması gereken önlemlere Sonuç ve Öneriler kısmında değinilerek araştırma tamamlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Beşeri Coğrafya, Ekonomik Coğrafya, Eskişehir, Odunpazarı, Tepebaşı ABSTRACT Anthropogeography and economic geography features of the area which is in the governmental borders of Odunpazarı and Tepebaşı counties (Eskişehir) that are located in Upper Sakarya Section of Central Anatolian Region are researched in this piece. Both population and the number of the settlement of this area which has 2.682 km² acreage increased with migrations from Crimea, Caucasia and the Balkans that didn't accept the protection of the Ottoman Empire in XIX and XX. Centuries. This increase provided a rapid economic development in both rural and urban areas. The city center of Eskişehir started to liven up in trade and industry because Istanbul railway line passed from this city in 1892 due to its geographical position and Cer Atölyesi (traction workshop) was founded. It became one of the most developed city of the country by developing more and more with industrial investments such as aircraft maintenance, sugar, brick-tile, cloth, cement, biscuit. Yet, this rapid development brought with it some problems such as squattering, irregular urbanization, deforestation, traffic jam. Unlike the rapid growth and development in the city center, the rural area decreased by the immigrations to the especially city center and migrations because of the reasons such as agricultural mechanization, sharing the lands by inheritance, unemployment, desire for a better life, inadequacy of medical and educational services, not being met of social and cultural needs. Rural population which has decreased since 1950 due to the extra sanctions of Büyükşehir (Metropolitan) Law gone in effect in 6th December 2012 is expected to decrease more and more in the near future. Nonetheless, it is possible to say that this area which is one of the important fields of trade, education, industry and agricultural production in the country today, is a candidate place to develop more and more in the future. Yet, precautions that will be taken against some problems determined in terms of anthropogeography and economic geography, contribute both to the development of the investigation area and to the correct usage of the country resources. In this piece, the detection of this area’s present condition according to geographical methodology is aimed. This work is built over the features of natural environment considering the fact that human activities cannot be independent from the conditions of physical geography. According to that, in this work which has three parts, " The Features of Natural Environment" in the first part, "The Features of Anthropogeography" in the second part, and "The Features of Economic Geography" in the third part is examined. Finally, this work is completed by mentioning encountered problems and precautions that should be taken in the "Result and Suggestions" part. Key Words: Human Geography, Economic Geography, Eskişehir, Odunpazarı, Tepebaşı
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 109, Ekim 2020, s. 1-18, 2020
Tarihte ilk çağlardan bu yana bazı insanlar, çaresiz kaldıkları durumlarda, dileklerini yerine getirmek amacıyla farklı eylemler yapmışlar, buna bağlı olarak da çeşitli büyüsel ve törensel işlemler uygulamışlardır. Bu işlemlerin başında da adak adama gelmektedir. Eskişehir halkından bir kısımı, Eskişehir Odunpazarı mezarlığında bulunan Şeyh Edebalı’nın makamını, sorunlarına derman ya da dileklerine imkan sağlayan bir araç olarak değerlendirmektedir. Adakta bulunan kişiler türbenin içinde yer alan kum havuzuna okul ev ,araba, çocuk, gibi sahip olmak istedikleri olguların ifadesi olan şekiller çizmekte ve çeşitli eşyalar gömmektedirler. Edebalı Türbesine adakta bulunan kişiler için Şeyh Edebalı’nın şahsiyeti, yani, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda çok önemli bir rol oynamış bir devlet adamı olması ya da bir tarikat ya da bir ahi şeyhi olması çok önemli değildir. Adakta bulunan kişiler bu algının çok ötesinde; gelenekleri ve görgüleriyle taşıdıkları adak kültünü, dertlerine derman bulmak ya da dileklerini gerçekleştirmek amacı ile türbeyi araç olarak kullanmaktadırlar. Bu çalışmanın amacı Eskişehir Şeyh Edebalı Türbesindeki adak uygulamalar ile ilgili gözlemlerimizi ortaya koyarak, Türk adet ve gelenekleri, Anadolu inanışları, adak uygulamaları, atalar kültü, büyü gibi folklorik çalışma yapan araştırmacılara bir zemin oluşturmaktır.
TURKMES 2019 TAM METİN BİLDİRİLER, 2020
Koruma kavramı, insanoğlunun var olduğu günden bugüne kadar süregelen bir kavramdır. Tarihi çevrenin korunması, yapıya olduğu kadar yakın çevresine de duyarlı kalınarak koruma uygulamalarının yapılmasının gerekliliği ilk olarak 1931 yılında Carta Del Restaura'da gündeme gelmiş ve ardından 1964 yılında Venedik Tüzüğünde ilkeleşmiştir. Özellikle 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde gelişim gösteren koruma kavramı, tek tek yapıların korunmasından öte, süreç içerisinde geçmişten gelen mesajların geleceğe aktarılabilmesi adına, kültürel değişimin okunabildiği ve tarihsel süreklilik içeren çevrelerin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Geçmişten geleceğe bilgi aktarımının somut birer örneği olan tarihi çevreler kent kimliğinin en önemli bileşenlerinden biridir. Bu alanların taşıdığı tarihi, kültürel, mimari ve ekonomik değerler, günümüze geçmiş hakkında ışık tutan, gelecek nesle bu bilgilerin aktarılması hususunda önem taşımaktadır. İçerisinde bulunulan toplumun sosyal ve kültürel değerlerini, mimari oluşumlarını yansıtan tarihi çevrelerin; toplum, sosyal yaşam, kültür, doğal yapı, sokaklar, caddeler ve mimari ürünler ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu alanlara yapılacak yeni yapıdan beklenen tarihi çevredeki özgün kimliğin korunması ve alana değer katmasıdır. Tarihi çevrede yeni yapı ile ilgili farklı fikirler olsa da yapının çevreye saygılı ve yapıldığı döneme ait olması beklenmektedir. Tarihi çevrede tasarım için önemli bir kriter de bağlamdır. O yere ait tasarımların yapılabilmesi için detaylı analiz ve araştırmaların eksiz yapılıp yorumlanması gerekmektedir. Çalışma kapsamında Eskişehir Odunpazarı'nda, koruma amaçlı imar planı sınırları içerisinde, birçok tarihi yapı ve sivil mimarlık eseri komşuluğunda yeni yapılan Odunpazarı Modern Müzesi ele alınmıştır. Tarihi dokuda yeni yapının nasıl olabileceğine yönelik olarak uluslararası koruma belgeleri taranmış ve bu belgelerden oluşturulan kriterler bağlamında yapı analiz edilmiştir.
Yazıt Dergisi, 2021
Güvercinin evcilleştirilme tarihi eskilere dayanmaktadır. Güvercinin hafıza ve yer yön yeteneğini keşfeden insanlar, onu haberleşmede bir aracı olarak kullanmıştır. Dünyanın birçok yerinde farklı inanışlarda yer alan güvercin Türk kültüründe ve İslamiyet’te de önemli bir yere sahiptir. Güvercin günümüzde bir uğraş olarak yetiştirilmektedir. Belirli ırk ve özelliklere sahip olan güvercinler yetiştiricileri olan seyisler arasında da gruplaşmalara ve ayrı kültür ortamları oluşmasına yol açmıştır. En belirgin güvercin yetiştirme grupları süs güvercinleri, posta güvercinleri, yarış güvercinleri, oyun güvercinleri şeklindedir. Her biri kendi içerisinde federasyona bağlı olarak dernekler kurulmuştur. Bu derneklerde yarışlar düzenlenmekte ve yarış sonuçlarına göre güvercinlere damızlık olarak değer biçilmektedir. Her bir güvercin grubunun yarışı kendine özel kurallara, mekâna, malzemeye ve ödüle sahiptir. Yurtdışında ve Türkiye genelinde yarışmalar düzenlendiği gibi her il kendi içerisinde de yarışlar düzenleyebilmektedir. Makalede; Eskişehir’de bulunan güvercin ırk ve gruplarından, derneklerinden, yarış öncesi ve sonrasından, seyislerin yarış esnasındaki tutumlarından söz edilmiştir. Teknolojinin etkisiyle yarışların oldukça sistemli yürütüldüğü gözlenirken, şehirleşmenin kültür ortamını dağıtmaya başladığı ve yarışları zorlaştırdığı tespit edilmiştir. Unutulmaya yüz tutmuş gelenekselleşen bir kültüre ait bilgilerin gün yüzüne çıkarılmış ve değeri ortaya konulmuştur. Anahtar Sözcükler: Eskişehir, güvercin, güvercin yarışları, güvercin dernekleri, güvercin ırkları.
2017
Turkiye’de 1957 secimlerinden sonra iktidarla muhalefet partileri arasinda ciddi sorunlar yasanmis ve ulkede siyasi alanda belirsizlikler ortaya cikmistir. Bu sorunlarin ortaya cikmasina yol acan ve iktidar partisi DP (Demokrat Parti)’ye karsi savas acan basta CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) olmak uzere muhalefet partileri Guc Birligi adinda bir siyasi yapi olusturmuslardir. Bunun uzerine DP kurucularindan ve basbakanlardan Adnan Menderes, 12 Ekim 1958’de Manisa’daki konusmasinda muhalefet partilerinin DP’ye karsi tesis etmis olduklari Guc Birligi Cephesi karsisinda butun vatandaslarin yer alabilecegi bir Vatan Cephesi’nin tesekkul edecegini duyurmustur. Devrin yerel ve ulusal gazeteleriyle arsiv belgelerinin verdigi bilgilere gore, Vatan Cephesi adiyla sivil toplum orgutu niteliginde siyasi bir yapinin olusturulmasi insanlarin dikkatini cekmis ve cok sayida kisi cepheye dâhil olmustur. Bu tarihlerde cogu vilâyetlerde oldugu gibi Eskisehir gazeteleri de, vilâyetlerinden adi gecen kur...
HKMO-Mühendislik Ölçmeleri STB Komisyonu 6. Mühendislik Ölçmeleri Sempozyumu, 2012
Türkiye jeolojik, topografik ve iklim koşullarından dolayı sık sık doğal afetlere maruz kalmaktadır. Bu afetler içerisinde en çok hasara sebep olan ve en acı kayıplar yaşattıranların başında deprem gelmektedir. Deprem etkilerinin en az zararla atlatılabilmesi için, risklerin belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Gerek mevcut yapılaşma gerekse yeni yerleşim alanları belirlenirken, deprem sırasında oluşabilecek sıvılaşma, oturma, zemin büyütmesi ve taşıma gücü kaybı gibi zemin problemleri net ve doğru bir şekilde değerlendirilmelidir. 17 Ağustos 1999 Adapazarı depremi sırasında zeminde meydana gelen sıvılaşma problemi yapılarda çok fazla hasara neden olmuştur. Sıvılaşma, deprem sırasında suya doygun kohezyonsuz kumlu ve siltli zeminlerin, taneleri arasındaki boşluk suyu basıncının artması nedeniyle zeminin mukavemetini kaybetmesi olayıdır. Eskişehir şehir merkezinin Adapazarı şehir merkezi gibi alüvyon zemin üzerine kurulu olması, bu alüvyon zemin içerisinde kumlu ve siltli seviyelerin hakim olması ve yeraltı suyu seviyesinin yüksek olması gibi nedenler, yerleşim yerinin sıvılaşma bakımından riskli olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bu çalışma kapsamında Eskişehir ili Tepebaşı Bölgesi’nin sıvılaşma potansiyeli incelenmiştir. Çalışma kapsamında 30 m derinliğe sahip toplam 40 adet sondaj incelenmiştir. Sondaj verileri yardımıyla bölgenin yerel zemin koşulları belirlenmiş, farklı senaryolar kullanılarak çalışma alanının sıvılaşma riskinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Sıvılaşma analizi oluşturulurken, senaryo deprem olarak 6.5 büyüklüğü ile 0.4 g’lik ivme değeri kullanılmıştır. Elde edilen bütün veriler CBS ortamında değerlendirilmiş ve çalışma alanı risk haritaları oluşturulmuştur.
Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, 2014
Edebiyat ve toplum arasında bulunan çift yönlü ilişkinin bir sonucu olarak edebi eserlerde sosyal eleştiri sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Necip Fazıl Kısakürek'in 1934 sonrası yazdığı şiirlerde sosyal eleştiri önemli bir yer tutar. Necip Fazıl, kültür değişmelerine bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal sorunların, zıt durumların, karmaşık toplum yapısının ifadesinde ve gelenek-modernite karşılaştırmasında "ev" ve "ağaç" metaforlarını değişik şekillerde kullanır. Bu çalışmada, söz konusu iki metafor üzerinden Necip Fazıl'ın sosyal eleştiri içerikli şiirleri incelenecektir.
Öz Türkler; başta Anadolu olmak üzere gittikleri her bölgenin şartlarına uygun ve kendilerine özgü nitelikli konutlar inşa etmişlerdir. Bu evler insanların fiziksel ölçülerine uygun, işlevsel ve estetik değerleriyle bir bütün halinde ortaya konulmuştur. Ege Bölgesi'nin İç Anadolu sınırında yer alan Afyonkarahisar, bu konumuyla Marmara ve Orta Anadolu bölgelerini Ege ve Akdeniz bölgelerine bağlayarak doğu ile batı, kuzey ile güney arasında bir köprü görevi üstlenmiştir. İç Anadolu'ya daha yakın olmasına rağmen sosyal, kültürel, ekonomik, sanat ve mimarlık açısından Ege ile Orta Anadolu'nun sentezi durumundadır. Afyonkarahisar eski kent dokusu içinde kalan ve çoğu tescilli Geleneksel Afyonkarahisar evleri daha çok Afyonkarahisar kalesinin eteklerinde ve Ulu Caminin etrafında toplanmıştır. Geleneksel Afyonkarahisar evleri genellikle iki ve üç katlı olarak inşa edilmiştir. Evlerin yan yana dizilmesi ve girişlerinin çoğunun sokağa bakması derinlik duygusunu artırmaktadır. Bu bağlamda Geleneksel Afyonkarahisar evlerinin kendine özgü cephe mimarisi ve buna bağlı olarak süsleme anlayışı bulunmaktadır. Özellikle evlerin giriş düzenlemeleri, saçakları, pencere ve kapı tasarımları, elibelindeler ile diğer taşıyıcı elemanlar ve katları belirleyen ahşap hatıllar cepheyi hareketlendiren unsurlardır. Ayrıca bu evlerin çatı seviyesinde cihannümalarının olması, pencerelerdeki ferforje ve ahşap kafesler, bazı elibelindelerdeki yürek motifleri, madeni kapı kolları ve tokmakları ile de kendine özgü tasarımları dikkat çekicidir. Bu yüzden Geleneksel Afyonkarahisar evleri yakın çevresinde bulunan diğer evlerden farklı tasarım ve süslemeleriyle özgün örneklerdir. Bu çalışma ile Geleneksel Afyonkarahisar evlerinden sadece merkezde bulunan sınırlı sayıda örnek ele alınmıştır. Ulu camii çevresindeki cadde ve sokaklardan seçilen bazı evler incelenmiştir. Bu örnekler kendi içinde gruplandırılarak fotoğraflar ve çizimler ile desteklenerek Geleneksel Afyonkarahisar evlerinin Türk sivil mimarisindeki yeri ve önemi ortaya konmaya çalışılmıştır. • Anahtar Kelimeler Afyonkarahisar, ev, cephe, mimari, süsleme. • Prof. Dr.,Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, Kampüs/ Konya, [email protected] Arş.Gör., Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, Kampüs/ Konya, nurcan.Abstract Turks built houses suitable for every region's conditions they lived and their own uniqe characteristics, especially in Anatolia. These houses are put together as a whole with their functional and aesthetic values, which are suitable for people's physical measurements. Afyonkarahisar, located on the Central Anatolia border of Aegean Region, due to it's location has served as a brigde between the east and west and between the north and the south by linking the Marmara and Central Anatolia regions to the Aegean and Mediterranean regions. Despite being closer to the Central Anatolia, it is a syntheses of Aegean and middle Anatolian culture in terms of social, cultural, economical, art and architecture. Located in the old Afyonkarahisar urban texture and most of which registered traditional Afyonkarahisar houses are mostly located on the skirts of the Afyonkarahisar Castle and around the Great Mosque. Traditional Afyonkarahisar houses were generally built on two or three floors. The sense of depth is increased, since houses are laid together and most of the entrances are located in street side. In this context, Traditional Afyonkarahisar houses have their uniqe façade architecture and therefore uniqe ornamental concept. Entrance desings of houses, eaves, window and door desings, bracket supports and other bearing elements and wooden bond timbers that specify floors are the elements which enliven façades. In addition, these houses uniqe desings are remarkable with roof-level belvederes, metalwork or wooden window cages, heart motifs on some bracket supports, metal door handles and knobs. Thus, Traditional Afyonkarahisar houses are unique examples with their different designs and decorations from other houses in the immediate vicinity. In this study, only a limited number of samples from the traditional Afyonkarahisar houses are chosen. Houses, that are selected from main roads and streets around the Great Mosque, have been examined. These samples are categorized within themselves, supported with photographs and drawings try to reveal the place and importance of Traditional Afyonkarahisar houses in Turkish civil architecture. •
2019
Göç, kişinin yaşadığı mekândan kalma niyeti içinde başka bir mekâna gitmesi olarak ifade edilmektedir. Göçü toplumlardaki diğer yer değiştirmelerden ayıran başlıca ölçü, göç edenin eski sosyal ve ekonomik ilişkilerini değiştirmesi ve yeni yerleşim yerinde, yeni sosyal ve ekonomik ilişkileri kurmasıdır. Balkanlar etnik açıdan dünyanın hiçbir yöresinde görülemeyecek derecede karmaşık bir etnik yapıya sahiptir. Hatta Balkanlar tanımlanırken buradaki ırk ve dinlerin çeşitliliğinden dolayı, karışık halde bulunan büyük bir antropoloji müzesine benzetilmektedir. 1923 yılında Lozan’da imzalanan Türk ve Yunan azınlıkların karşılıklı mübadelesine ilişkin anlaşmanın ardından Yunan hükümeti Batı Trakya bölgesinde yaşayan Türkler üzerinde sistemli olarak etnik ve kültürel soykırım başlattı. Bu soykırımlar bölgede yaşayan Türklerin zorunlu göç ve ileride bölgeden ayrılmalarına farklı başlıklar ve sebepler altında neden oldu. Yapılan göçlerde bazen devletin politikaları bazense göçmenlerin seçimi ile göç için seçilen yer Eskişehir olmuş ve olmaya devam etmektedir. Bunun nedeni çoğunlukla gelen göçmenlerin Türkiye üzerinde eşit dağılması olmasına ek, Eskişehir’de yaşayan tanıdıkları da başka bir nedendir. Göçmenler bulunduğu yerlerdeki arazilerde tarım yaparak bulundukları bölgeye katkı sağlıyordu. İç Anadolu’daki kurak araziler gelen göçmenler sayesinde tarıma elverişli alanlara dönüyordu. Ancak gelen göçmenler kalacak yer bulmada sıkıntılar yaşıyor ve yoksulluk çekiyorlardı. Ayrıca bulundukları toplumda dışlanmışlardır. Görülen olumsuz önyargılar, göçmenlerin uyum sağlamasını kötü etkilemiştir. Ancak Balkanlar’da yaşadıkları şartlar, devletin Asimilasyon politikası Eskişehir’dekinden çok daha kötü olduğu sonucuna ulaşıldı. Türkiye zulüm gören göçmenlere kucak açmıştır ve açmaya devam etmektedir. Araştırmamızın örneklemi tesadüfi bir şekilde Balkan muhacirlerinden seçilmiş, anketler yapılmış; görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bunun yanı sıra bir profesörümüzle nitel araştırma yöntemi olan mülakat gerçekleştirildi. Anahtar Kelimeler: Göç, Balkan Savaşları, Asimilasyon Politikası, İskân Politikası, Soykırım, Göçmen, Etnik Yapı
İkbal Darçın, Fatma Nur Başaran. Folklor Akademi, 2018
Öz Maddi kültür değerlerimiz içerisinde yer alan dokumacılık, en eski el sanatları arasında yer almaktadır. Dokuma, Anadolu kadınlarının üzüntülerini, aşklarını, sevinçlerini, mutluluklarını yansıtan, bulunduğu yörede yaşayan insanların kültür ve yaşam biçimleri hakkında bilgi veren, geçmişten günümüze ayna tutan önemli bir unsurdur. Çabuk yıpranan bir yapıya sahip olması, korunamaması ve yeterince araştırılmaması gibi nedenlerden dolayı pek çok dokuma örneği günümüze ulaşamamış veya eski önemini yitirmeye başlamıştır. Maddi kültür değerlerimizin yaşatılması ve yok olmaya yüz tutmuş dokumaların gelecek nesillere aktarılması için yapılmış olan bu çalışmada, Sivrihisar ilçesinde dokunmuş, şu anda Sivrihisar Belediye'si ve Zaimağa Konağı'nda koruma altına alınan düz kirkitli dokuma örnekleri konu alınmıştır. Sahada detaylı olarak incelenen ve kayıt altına alınan Sivrihisar düz dokuma örnekleri teknik, renk, motif ve kompozisyon özellikleri bakımından incelenmiş, orijinal fotoğraflarla desteklenmiştir. Weaving, among our material culture values, remains one of the oldest handicrafts. Weaving is an important element that reflects the sadness, love, joy and happiness of Anatolian women, gives information about the cultures and lifestyles of the people living in that region, mirroring from past to present. Many weaving examples have not reached the present day or have lost their former importance because of the fact that it has a fast-wearing structure, it cannot be preserved and it cannot be researched enough. In this study, which was done in order to keep our meterial cultural values alive and to hand almost-extinct weavings down to the future generations, plain weavings samples that were weaved in Sivrihisar town and protected under Sivrihisar Municipality and Zaimağa Mansion were covered. Sivrihisar plain weaving samples, which were analysed and recorded in detail in the field, were analysed in terms of technic, color, motif and composition characteristics and, supported with original photographs.
ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ ve “ŞİRAZE”DEN ÇIKMAK ÜZERİNE Mevlüt Uyanık – Aygün Akyol Giriş: Çorum İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Tarihi Anabilim Dalı bünyesinde kronolojik okumalarımız yanı sıra “Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak” projesi bağlamında sistematik okumalar da yapıyoruz. Türkistan - Türkiye irtibatının kültürel sürekliliği bağlamında Farabi’yi İslam Felsefesinin Kurucu filozofu olarak görüyoruz. Farabi ve İbn Sina’nın Doğu’da, İbn Rüşd, İbn Bacce ve İbn Tufeyl’in Batı’da (Endülüs) İslam felsefesini cihanşümul bir felsefe haline getirdiğini belirtiyor ve eserlerini özgün metinlerini tercümesiyle karşılıklı vererek tercüme ediyoruz. “Her tercüme temelde bir yorumdur”dan hareketle tahkir ve tezyif içermeyen eleştirileri de önemsiyoruz. Bu çerçevede Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde yenice İslam Felsefesi profesörü olmuş “profesyonel felsefeci!” M. F. Birgül’ün (Tercümelerden Çektiğimiz Izdırap: Tedbîru’l-Mütevahhid Örneği, Şiraze: sayı 1, 2020:44-47) yazısı gibi aklınca Molla Kasım pozlarına girip, tahkir ve tezyif edici bir şekilde ele alınan metinler var. 2021 Ocak ayının ilk günlerinde Facebook hesaplarımızdan birinde bir gönderinin altına yorum olarak ilk sayfası eklenince haberimiz oldu, dergiyi edindik bir de baktık ki, aynı derginin 2. Sayısında “örnek çeviri” diyerek mütercimi övmekten yorgun düştüğü yazının başlangıcında bizim uzun bir sessizliğe büründüğümüzü söylemiş. Her iki yazıda ele alınan çevirilerinin başkaları tarafından yapılan tercümelerden ya hiç haberi yok, ya da…. https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=5048452108562124&id=259280630812653
ATLAS II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ, 2019
Spatial aura is expressed “the energy, spirit, feeling or atmosphere at the heart of the space”, “reminiscence that space awakened voluntarily or involuntarily on people experiencing it”, “facts involved in the memory of the current location”. Public spaces provide continuous changes -transformation opportunity to the urban aura through different user profiles or different social encounters. The starting point of the study; the changes and transformations that have taken place due to the effects of time in public spaces are integrated with the tangible and abstract relationship that people have established with the city, causing changes in urban rhythm and thus the city aura. The changes that the public space undergoes primarily affect that space and then the whole of it shows its effect on the city aura. These changes in urban aura keep in the memory thanks to qualities that the light, scent, contrast, accidentality in the space. And changes the feel of the person about the city. The aim of the study is to discuss the impact of changes in public spaces to urban aura in the light of the identified questions: What are the sub-headings of the city aura? and is it possible to examine, analyze and discuss the urban aura through these sub-headings? Public spaces such as traditional çarşı, Pazar, streets and squares, where the number of users and interactions are intense, are the best places where changes in the city aura can be observed. As a working area, the “Adapazarı District of Sakarya”, where the Pazars are a lot since the day it was founded; and regionally the Unkapanı, Pirinç Pazarı and Aynalıkavak public spaces, which are the still present and the oldest commercial axes has been selected, although they have changed today. The fact that these three public spaces were a continuation of each other on the same street and that they created a single axis were effective in the elections. In this study, the literature survey, determination of the current situation in the public spaces of Unkapanı, Pirinçpazari, Aynalikavak, surveys with tradesmen and users were carried out. The past and present auras of the public spaces of Unkapanı, Pirinç Pazarı and Aynalıkavak Adapazarı districts of Sakarya, which was selected as the sample area, were determined both by the data obtained from the literature research and by the data collected through a survey study on the sub-headings of the proposed urban aura. At the end of the study, recommendations for strengthening the auras of the areas have been developed.
Türkay Dergi, 2019
"Eskişehir hamamları kudrettendir." der, yaşlılar… Hamamlarının külhanlı değil, termal olduğunu anlatır bu söz. Hamam, Eskişehir'de olduğu kadar başka hiçbir yerde bu kadar özdeşleşmemiştir insanla. Günlük hayatın vazgeçilmezi, kültürün parçası hatta hayatın ritmi olmamıştır. Bu şehirde yaşayanların sıcak su tutkusu, "Eskişehir'in kızı anam der ağlar, hamam der ağlar" deyişiyle yer etmiştir dillere, gönüllere.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2012
Kendine özgü mimarisiyle sosyo-kültürel bir geçmişi yansıtan eski Erzurum evlerinin cephe düzenlemeleri önemli sivil mimari ögelerdendir. Etkileyici süsleme özelliklerine sahip olan cepheler, Batılı üslupların seçmeci bir biçimde görüldüğü alanlardır. Genellikle 20. yüzyıla tarihlendirilen evlerde taş ve ahşap malzeme süsleme için kullanılmıştır. Cepheleri oluşturan ve sembolik anlamlar taşıyan söveler, profiller, alınlıklar, konsollar, kemerler, sütunlar, giriş kapıları süslemenin yoğunlaştığı mimari elemanlardır. Yazımızın asıl amacı Erzurum evlerinde görülen cephe süslemeleri üzerinde durmak ve değerlendirme yapmak olmakla birlikte pek tabii olarak değerlerimizin korunması, bu yönde bir bilincin oluşması da hedeflenmiştir. Konunun bu yönüne de ayrıca dikkat çekmek isteriz. Anahtar Kelimeler: Erzurum, Ev, Cephe, Süsleme, Konut, Tandırevi. Abstract Reflecting a socio-cultural past with their peculiar architecture, facades of old Erzurum houses form significant elements of civil architecture. Those facades, which have impressive ornamental characteristics, are the places on which various western styles are used selectively. Stone and wood are the materials used for ornamentation in these houses, which are generally dated 20 th century forming the facades and carrying symbolic meanings, the jambs, profiles, frontals, cantilevers, cinctures, columns and entrances are the architectural elements on which ornaments are especially seen. The main aim of this study is to lay emphasis on the facade ornamentation of Erzurum houses and to make an evaluation. Besides, we would like to draw attention to the protection of these (cultural) values and to create awareness in this direction.
I. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi , 2022
Göstergebilim, görsel öğelere yüklenmiş birtakım anlam ve altındaki gizil dilin açığa çıkarılmasını sağlamaktadır. Her görsel oluşum, ilk ifade ettiği anlamın dışında görenin zihninde çeşitli anlamlar yaratma potansiyeline sahiptir. Bu anlamlar göstergenin bulunduğu yere ve zamana göre değişebileceği gibi kişinin kültürel-çevresel deneyimleri, fiziksel-psikolojik durumu gibi belleğindeki çağrışımları etkileyen niteliklere göre de çeşitlenmektedir. Göstergenin nerede ve nasıl sunulduğu kişinin anlamlandırma sürecini doğrudan etkileyen en önemli öğelerden biridir. Çünkü göstergeler sunulduğu şekli ile içeriğinde çeşitli anlamları barındıran toplumsal ve kültürel değerlerin etkisini taşımaktadır. Bu araştırmada, bir anlamda göstergelerle yapılandırıldığı görülen Eskişehir Odunpazarı Modern Müzesi (OMM) seçilmiştir. İç mekâna yönelik yapılan araştırmada; yapının ön izlemesi niteliğindeki giriş mekânına odaklanılmıştır. Her binada olduğu gibi bu binanın da giriş bölümü kullanıcıya yönelik önemli anlatım değeri olan göstergelerle tasarlanmıştır. OMM girişinin işlevi bağlamında yüklendiği anlam ve kodlanmış değerlerin nasıl bir söylemle temsil edildiğini analiz etmek hedeflenmiştir. Giriş mekânındaki müze gereksinimleri doğrultusunda yapısal ve estetik öğeler; işlev, mekânsal organizasyon, malzeme ve biçim olmak üzere göstergebilimsel açıdan çözümlemeli bir yaklaşımla irdelenmiştir. Çözümleme, çağdaş göstergebilimin temelinde bulunan Ferdinand de Saussure ve Roland Barthes’in kuramsal bakış açısını oluşturan; Umberto Eco’nun da mimari göstergelerin anlatım – içerik paralelinde anlamlandırılmasında kullandığı “düzanlanlama ve yananlamlama” ikiliği üzerinden yapılmıştır. Göndergesel bütün, çözümleme yöntemi ile parçalara ayrılarak işlevle-söylem arasındaki değerlerin yorumlanıp yeniden düşünsel kurgusu yapılmıştır. Bu doğrultuda, müzenin tarihi çevresiyle kurduğu yerel ilişkinin, giriş mekânındaki iç mekân tasarımında gösterge bağlamı taşıyıp taşımadığı çözümlenmiştir. Sonuç olarak görülmüştür ki; iç mekânın yapısını oluşturan öğeler işlevsel ve estetik kaygıların dışında kullanıcıya anlamsal düzeyde ileti gönderme amacını da taşımaktadır. Özellikle içerisindeki sanatsal, kültürel ve bilimsel değer kodlarıyla yüklü eserlerin sunulduğu müze kimliği taşıyan yapılarda mekânın kendisi ziyaretçiyle iletişim kurma düzeyindeki bir gösterge niteliğindedir. Bu iletişim de ilk olarak; henüz mekân içerisindeki sergilere ulaşmadan, yakın çevresiyle doğrudan ilişkili olan giriş mekânında başlamaktadır. Bu çalışma, Eskişehir Teknik Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü İçmimarlık Anasanat Dalı Sanatta Yeterlik Programı’nda bulunan İç Mekân Tasarımında Analitik Yaklaşım adlı dersin kapsamında yürütülmüştür.
Urban transformation can be defined as planned, conscious and systematic activities towards whole city or certain settlement areas. At first, this concept was used in northern European countries to describe the construction of housing processes with intervention of governments. The urban places which are similar to the living organisms become dilapidated because of increasing population in time, natural disasters and bad construction. In this situation, urban renovation becomes a current issue for providing the renovation which is bounded to the modern city planning principles. In this study; the renewal project of Bağbaşı Neighbourhood has been investigated. For this purpose; the study includes mainly three sections. In the first section of the study; the study area has been defined and, given detail knowledge about urban renewal project. In the second section of the study; current situation of the neighbourhood and its problems has been explored. Results from have been appraised and, some proposals which improve the quality of area and its identity have been given in the last section of the study.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.