Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020
Bâyezîd-i Bistâmî (ks), coşkulu davranışları, taşkın sözleri ve samîmî hâli ile çevresindekiler üzerinde derin tesirler bırakmış ve seçkin bir zümrenin kendi görüşleri etrâfında toplanmasını sağlamıştır. Kendisini tâkip edenlere Tayfûrî, tuttuğu yola da Tayfûriyye veya Bistâmiyye adı verilmiştir. Ancak Tayfûriyye bilinen mânâda bir tarîkat olmayıp, bir tasavvuf cereyânıdır.
Yüksek Lisans Tezi, 2020
Ebû Yezîd Tayfûr b. Îsâ b. Surûşân (ö. 234/848 [?]), Türk tasavvuf edebiyatı ve kültüründeki yaygın haliyle Bâyezîd-i Bistâmî hicri üçüncü asırda yaşamış sûfîlerden biridir. Bistâm'ın Mobedan adlı bir kasabasında doğan Bâyezîd-i Bistâmî bu coğrafyada yetişmiştir. Kaynaklarda birçok üstada hizmet ettiği bilgisi olmakla birlikte, Ca'fer es-Sâdık (ö. 148/765) ve Ebû Ali es-Sindî kendisine hocalık eden isimler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bâyezîd-i Bistâmî, Melâmet ve fütüvvet anlayışının hâkim olduğu Nîşâbur tasavvuf ekolünün önemli isimlerinden biridir. Ayrıca tasavvufun zühd, tevekkül, riyazet, mücâhede, sekr, fenâ ve tevhîd gibi önemli konularında ortaya koyduğu öğretisiyle ilk dönem sûfîleri arasında önemli bir yere sahiptir. Kendi yaşadığı dönem ve çevrenin tasavvufî akımlarından haberdar bir şekilde, zühd ve tevekkül gibi konularda eleştirel ifadeler de kullanan Bâyezîd-i Bistâmî, tasavvufun kurucu isimlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bâyezîd-i Bistâmî erken dönemde şatahâtı ile de öne çıkan bir sûfîdir. Bâyezîd-i Bistâmî'nin şatahâtı ve tevhîd, marifet gibi konulardaki sözleri bazı oryantalistlerce tasavvuf üzerindeki Hint mistisizmi etkisi iddiasını temellendirmek için ele alınmıştır. Kaynaklarda hatırı sayılır miktarda şatahâtına ulaşabildiğimiz Bâyezîd-i Bistâmî, bu sözleri sebebiyle gerek yaşadığı dönemde gerek sonraki dönemlerde eleştirilere hedef olmuştur. Bâyezîd-i Bistâmî şatahâtındaki iddialı sözleri hulûl ve ittihat iddiası olarak değerlendirilmiş ve bu gerekçeyle bazı âlimlerce sert bir şekilde eleştirilmiştir. Yine bu sözler sebebiyle bazı tasavvuf ehli tarafından da tenkit edilen Bâyezîd-i Bistâmî, zaman zaman bu sözlerinde hatalı bulunmuştur. Ayrıca bazı sûfîlerce Bâyezîd-i Bistâmî'nin bu söylemleri, kendisinin sekr ve telvîn ehli olarak addedilmesine sebep olmuştur. Ancak tasavvuf ehlinin gerek Bâyezîd-i Bistâmî'nin gerek diğer sûfîlerin şatahâtına karşı genel tavırları, bu sözleri tevil etmek yönünde olmuştur. Bu noktada Ruzbihân Baklî'nin (ö. 606/1209) şatahât şerhleri, Bâyezîd-i Bistâmî'nin söz ve halini anlamak hususunda önemli bir kaynaktır.
BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ'NİN MUHABBETULLAH ANLAYIŞI * İdris TÜRK ** ÖZET * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi/The Journal of Turkish Cultural Studies, 2019
II. Bâyezid’in nasıl öldüğü suali, döneminde olduğu kadar günümüzde de hararetli bir tartışma konusudur. Bazı kaynaklarda padişahın eceliyle öldüğü, bazılarında ise tahtını emniyete almak için Yavuz Sultan Selim tarafından zehirletilmek suretiyle öldürüldüğü rivayet edilir. Bu çalışmada, bilinen kaynakların yanı sıra bazı yeni kaynaklardan hareketle mesele ele alınmıştır. Bu hususta bugüne kadar gözden kaçan ve II. Bâyezid’in ölümünden önceki son günlerini anlatan Mehmed’in raporu ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir. Makalenin ilk bölümünde, II. Bâyezid’in tahttan indirildikten sonraki günleri, İstanbul’dan ne zaman ve hangi şartlarda ayrıldığı üzerinde durulmuştur. Padişahın yolda hastalanması, tedavi teşebbüsleri ve vefatı ikinci bölümde incelenmiştir. Nihayet üçüncü bölümde, Sultan Bâyezid’in ölümüne dair haber ve söylentilerin farklı kaynaklara nasıl yansıdığı ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler II. Bâyezid’in ölümü, Zehirlenme, Mehmed’in raporu Abstract How did Bayezid II die? This is a question that historians have often disagreed among themselves, as was done in its epoch. While some sources indicate that he died a natural death, other sources indicate that he was killed after being poisoned by his son, Selim, who so would guarantee his throne. In this text a report of Mehmed is examined and evaluated, which has been disregarded until to-day and relates the last days of sultan dethroned. In the beginning of this article, we have treated Bayezid’s days after his being dethroned, and when and under which conditions his leave-taking occurred. In the second chapter, his falling ill, its treatment efforts and his death are examined. Finally, in the third chapter, it has been analyzed how the news and the rumors of his death reverberated on the concerned sources. Keywords The Death of Bayezid II, Poisoning, the Report of Mehmed
İslam Medeniyetinde Bilim Öncüleri: Felsefe, 2021
arası Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde İslam Tarihi Anabilim dalında çalıştı. 2005 yılında doçent oldu. Yazdığı eserler yüzünden geciktirilen profesörlük unvanını 2013 yılında Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde aldı. Azimli, üç çocuk sahibi olup Arapça ve İngilizce bilmektedir. Yayınlanan yüzden fazla makale ve uluslararası sempozyum bildirisi bulunmaktadır. 100 kitaptan oluşacak olan "İslam Klasikleri" adlı serinin 32 kitabını, 100 kitaptan oluşacak olan "Oryantalist klasikleri" serisinin 17 kitabını, 9 kitaptan oluşan "İs lam Medeniyetinde Bilim Öncüleri" başlıklı serinin tamamını, 5 kitaptan oluşacak olan "Müslümanların Engizisyonu" serisinin 2 kitabını neşretmiştir. Projelerin kalan kısmının baskı hazırlıkları devam etmektedir.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (C.29), 2004
L li! HüSEYiN ALGÜL MESCİD-i HARAM (i"l.rJI~I) Kabe'yi kuşatan mescid. _j Kur'an-ı Kerim'de on beş yerde geçen (M. F. Ab dülbaki, el-Mu'cem, "l:ırm" md.) Mescid-i Haram tabiriyle Kabe, Kabe'yi kuşatan ve ibadet için kullanılan alan , Mekke veya Mekke haremi kastedilir (Zerkeşl , s. 4 ı-43). Ayrıca "el-beyt, el-beytü'l-atlk, el-beytü'l-ma'mCır. el-beytü 'lharam, el-harem. el-haremü'I-Mekk1. harem-i şerif. Ka be ve dur ah (ı:f__,.<>)" tabirleri de Mescid-i Haram 'ı ifade eder. Harem-i şerif terkibi Medine'deki Mescid-i Nebev1 ve Kudüs'teki Mescid-i Aksa için de kullanılmaktadır.
Journal of Turkish Research Institute, 2004
Osmanlı Devleti'nin zirveye Çıktığı dönemlerin en önemli bilgini Ebusulıd Efendi'dir. 0, Kanuni Sultan Süleyman'ıñ cyhlllisli\mıdır. Onun bu~öhretinden yararinnmak isteyen ve adına iznfeten ris51eler yazan kimseler buıunnıu~tur. Risi\le, özellikle iran Sufcvı Devleti ne kar~ı kamuoyu oluştllrmak ve i19i li leri göreve çağırmak maksadıyla yazılmıştır. içinde farklı isimlere ait fetvalar da yer almaktadır. EBUSSlJÜO EFENDi E bUSSUGd. Kanunı Sultan Süleyman 'ın uzun süre Şeyhülislamlığını yapmış büyük bir Osmanlı hukııkçıısuclur. Dedesi Şeyh Mehıned Yavsı, iskilib'in Direklibel Köyü'nden olmasından dolayı, el-imaCıı diye ue anılmıştır. Hoca Çelebi onun meşhur lakablnrı arasındauır. İstanbul'da Müderris Köyü' ncle ynh ut Eyüp NişanclsınCıaki Si vası Tekkesi 'ncle, hir görüşe göre, 8961149 ı yılında dünyaya gelmiştir. Uzun süre Müeyycd-zfıde Abdurrahman Efendi'den uers alınış ve tahsilini ibn-i Kemal'in yanıncia tamamlamışıır. ilk ınüclelTisiiği 92211516'ua Çankırı'cia haşladı. Sonra 934/1)27'de Sahn Müderrisi oldu; hunu istanbul Kadılığı lakip etti; 944!l534'de Rumeli Kazaskeri oldu. 952/1545 yılıncia tayin edildiği Şeyhülislamlık görevini 2R yıl yürütü. 9R2!l574 yılında vefat eden Ebussuuo, devrinin en hüyük tersir ve fıkıh fılimidir. Kendisine EbCı Hanıre-i Saııı ve Bu risiile. Atatürk Oniversitesi tlahiyet Fakliltesi Kiitliphanesinde el ya;o;ınası~eklinde bulunmaktadır (DCJ11irba~Numarası: <lIOCı; Kayıt Tariiıi: l.'i.i 9B7). Bu risi\le ilc ilgili, Atalürk Ciniversitesi ilaiıiyaı r.ıklilıesi•nde Prof. Dr. Nasnıllaiı Haeı J11lilÜloğl u danı~nınnlığınd.ı faınıa Satılış ı.ırafıııdan I')')'i yılında bir lisans ıezi ha7.lrlanml~l1r. Ancak, biıirıne ıezi seviyesinde yapılan bu çalı~ına. bir çok bakımdan eksiktir. Bu itibarla biL bu eseri tckrar ele aldık ve baştan sona kadar, laıinizc edcrek, dipnotlaria zenginleşıirdik. Ayrıca bu Risfıle'nin eleştirisini yaparak AtatOrk Üniversitesi Türkiyaı Ara~tırıl1aları Enstitüsli Dergisi'nde (Yıl!!, Sayı 25, Erzurum 20(4) yayımladık. " Atatürk Üniversitcsi ilahiyat fakültesi, İslam Mezhepleri Tarihi Anabilim Oalı Başkanı. Sultanü'I-Müfessirln ünvanıarı da verilmiştir 1. 982/1574 yılında vefat eden Ebussuüd Efendi için, İbn-i Kemal'de 2 olduğu gibi, Mekke ve Medine'de giiib namazı kılınmıştır'. Ebussuud Efendi'nin en çok tanındığı yonu, İslam Hukukçusu olmasıdır. Farklı alanlara aİt pek çok fetvası bulunınaktadrr. 4 Onun fetvalarını, 983 / 1575 yılında vefat eden ve Bozan-zade demekle meşhur Muhammed b. Ahmed Efendi toplamış, bablar ve fasıılara ayırmak suretiyle tanzim etmiştir. 998/1589 senesinde vefat eden ve Veli Yegan diye tanınan İskilipli Veli Efendi, Ali Cemall (v. 932/1525), İbn-i Kemal (v. 940/1533), Sa'dı ve Çivi-zade'ninkileri de katmak sureliyle Ebussuud Efendi fetvalarını toplamıştır s. İbn-i Kemal ve diğer meşhur şeyhülislamıarda olduK,ru gibi, Ebussuud'a ait olduğu iddia edilen bir kısım fetvillara da ihtlyatla yaklaşmak icap eder. Zira bazı konularda birbirini nakzeden fetvalara da rastlamak mümkündür. Böylesi fetvalar için iki husustan söz edilebilir. Biri, fetvayı veren şahısın sonradan eski düşüncesinden vazgeçmiş ve fikir değiştirmiş olması mümkündür. Yada, adına fetva verilen şahsın temsil ettiği makamın gücünden yararlanma niyeti olabilir. Ebussuud'un yazmadığı bir kısım risale veya eserlerin onun adına mal edilişinin en büyük nedeni onun gücünden yararlanma düşüncesi olabilir. Zira Ebussuud, İslam hukukunun en büyük bilgini olan şeyhülislam, müfti, müderris ve kadılar gibi, alimlerin teşkil ettiği "ilmiye sınıfı" nın başkanı idi. Müfti ve kadılar bulundukları şehir ve kasabalarda imanı ve hukukı mesefelerin son mercii idiler. Şcyhülislam, ayrıca devlet idaresi, harp ve sulh meseleleri, çıkarılacak yasaklar ve sair önemli hususlarda söz sahibi ve bazen ilmiye ve asker sınıtları ile birleşerek
Divan edebiyatı araştırmaları dergisi, 2013
Klasik Türk edebiyatında nasihat-name türünde manzum eser kaleme alan şairlerden biri de on sekizinci yüzyıl şairi Tavîle-zâde Mustafâ Safî Efendi'dir. Gülşen-i Pend adında 2933 beyitten oluşan kaside şeklinde ancak mesnevî gibi tertiplenmiş bir eseri olan Safî'nin bir diğer eseri de hurûf-ı hecâ ile tertiplenmiş manzumelerden oluşmaktadır. Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi Bölümü 5295 numarada kayıtlı, bazı yaprakları eksik olan yazmada 1 tercî'-i bend, 22 rubaî, 20 matla', 27 müfred ve 2 mesnevî ile Safî'nin nasihat-nameleri için yazılmış takrizler yer alır. Bütün manzumelerin hurûf-ı hecâ ile kaleme alındığı mecmua görünümündeki eser h. 1125/ m. 1713-4 tarihinde telif edilmiştir. Makalede Safî'nin bu yazmada yer alan 30 bendlik tercî'-i bendinin metni verilmektedir.
Tüm hakları yazarına aittir. Yazarın izni alınmadan kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, çoğaltılması yapılamaz. Yalnızca kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Kaside-i Bürde üzerine anılar, araştırma ve bir Hicaz bestesinin notayazımı. Çevrimiçi, 'Musiki Dergsi'nde yayınlandı.
Orta Çağ'da İslâm devletlerinde ilim ve edebiyat ile uğraşan âlimler, tarihçiler, şâirler çoğu zaman dönemin hükümdarları ve saray ahâlisiyle yakın ilişkiler içinde olmuşlardır. Türk sultanları ilim ile uğraşanlara, edebî yeteneği olan kişilere her zaman değer ve destek veren yöneticiler olmuşlardır. Bu önemli eserler meydana getiren kişileri kendi himâyelerine alarak korunmalarını ve geçimlerinin finansını sağlamışlardır. Orta Asya'da ve Anadolu'da Türk yöneticileri hâkim olduğu dönemlerde Türk devletleri, edebiyat, sanat ve bilimde meydana gelen gelişmelerin, ilerlemelerin büyük katkısında bulunmuştur. Bu âlimlerin bir kısmı bulunduğu yerde kalmayarak seyyahlık yapmışlar, yeni yerler görme amacıyla eserlerini bu şekilde meydana getirmişlerdir. Bunun sebebine mâcerâcı ve keşifçi kişilikleri etkili olmuşsa da bunun yanında dönemin değişen siyasî havası ile birlikte ve yaşanan sıkıntılı süreçler de etkili olmuştur. Örneğin, Gazneli Mahmud'un fetih politikası ve askerî rejim sisteminin yükselişi gelişmiş Müslüman kültür hayatını gözden düşürdü ve ilerlemede duraklama yaşatmıştır. Mahmud daha sonra politika değiştirerek âlimlere destek vererek bilinen bilim adamlarını ve edebiyatçıları saraya toplamak istemiştir. Bunun sebebi bilimi bir sihirbazlık olarak görmesiydi. Yeni yerleri ele geçirme ve fetih arzusu geleceği bilmek istemesine sebep oluyordu. Böylece Mahmud sayesinde başkent bir kültür merkezi haline gelecekti. Çoğu zaman zor kullanarak bunu yerine getirmiştir. Dönemin önemli âlimi Bîrûnî, Gazneli fethinden sonra bulunduğu Bağdat'tan kaçmaya çalışmaz veya terk etmez, sarayda Gazneli Mahmud'un himâyesi altında faaliyetlerine devam eder. İbn Sînâ da aynı dönemin başarılı bir âlimi olarak Karahanlıların döneminde sarayda bulunmuş, onların çeşitli idârî görevlerinde yer almıştır. Ancak İbn Sînâ Bîrûnî'nin tam tersi olarak Gaznelilerin fethinden sonra Bağdat'ı terk eder ve yakalanırsa Gazneli Mahmud'un onu ölüm cezasına çarptıracağını bildiğinden sürekli hareket halinde olur. Gazneli Mahmud onu ne kadar aradıysa da bulamaz. Edebiyat ile uğraşanlar, şâirler, âlimler her dönemin hükümdarları gibi Gazneli Mahmud için, gerekse kendinden sonrakiler için, sultanın kendisini ve başarılarını, hükümranlığını yüceltmek için bir araçtır. 2
Ni̇yzî-i Misrî'ni̇n Tevhîdi̇ndeki̇ Tasavvufî Keli̇me Örüntüsünün Yorumu ve Şi̇i̇ri̇n Tahli̇li̇, 2008
Bir edebiyat terimi olarak tevhid, Allah’in varligi, birligi ve yuceliginden bahseden nazim turudur. Tevhidler, genelde kaside nazim sekliyle yazilir. Kasidelerde esas olan ovgudur. Medih ve hamd duygusunu dile getirmek icin, sair, siirine once tevhidle baslar. Tevhid turu, Islamiyetin kabulunden sonra, klasik Turk edebiyati manzum eserlerinin vazgecilmez konularindan biri olmustur. Şairin ovguyle soz ettigi ve yucelttigi en degerli varlik Allah’tir. Şair, bilincli bir sekilde yaraticiyi overek siire baslar. Sonra tedricen diger sevgilileri de overek siirlerine devam eder. Klasik edebiyatimizin manzum eserlerini anlamak, sairlerin siirlerini yorumlamak icin once onlarin inanc dunyasini ve felsefesini ogrenmek gerekir. Tevhid turu; hem sairin fikri hayatini, hem yazildigi donemin yasantilarini, hem de o donemde olusan edebiyatin kiymet hukumlerini yansitan edebi metinlerin basinda gelmektedir. Bu calismada, 17. yuzyil tekke tasavvuf edebiyatinin onemli sahsiyetlerinden biri olan Niya...
Evliyânın büyüklerinden. Tasavvuf ehlinin çok tanınmışlarından olup, Seyyid-üt-Tâife denmekle meşhûrdur. Künyesi, Ebü'l-Kâsım'dır. Cüneyd bin Muhammed 822 (H.207)'de Nehâvend'de doğdu. Bağdat'ta büyüdü ve orada yaşadı. 911 (H.298) senesinde vefât etti. Cüneyd-i Bağdâdî yedi yaşında iken, mektepten gelince babasının ağladığını görüp, sebebini sordu: "Zekât olarak dayın Sırrî-yi Sekâtî'ye birkaç gümüş göndermiştim, almamış. Kıymetli ömrümü, Allah adamlarının, beğenip almadığı gümüşler için geçirmiş olduğuma ağlıyorum." dedi. Cüneyd-i Bağdâdî; "Babacığım, parayı ver ben götüreyim." deyip dayısının evine gitti. Kapıyı çaldı. Dayısı, kim olduğunu sorunca; "Ben Cüneyd'im dayıcığım. Kapıyı aç ve babamın zekâtı olan bu gümüşleri al!" dedi. Dayısı; "Almam!" deyince, Cüneyd-i Bağdâdî; "Adl edip babama emreden ve ihsân edip, seni serbest bırakan Allahü teâlâ için al!" dedi. Dayısı; "Allahü teâlâ babana ne emretti ve bana ne ihsân etti?" dedi. Cüneyd-i Bağdâdî; "Babamı zengin yapıp, zekât vermesini emretmekle adâlet eyledi. Seni de fakir yapıp, zekâtı kabûl etmek ve etmemek arasında serbest bırakmakla ihsân eyledi." dedi. Bu söz Sırrî-yi Sekatî'nin çok hoşuna gidip; "Oğlum! Gümüşleri kabûl etmeden önce seni kabûl ettim." dedi ve kapıyı açıp parayı aldı. Cüneyd-i Bağdâdî dayısına talebe olduktan bir süre sonra onunla berâber hacca gitti. Mescid-i Harâmda dört yüz kadar büyük zât, şükür hakkında konuşuyorlardı. Her zât şükrü târif ve îzâh ettiler. Netîcede dört yüz ayrı îzâh meydana geldi ise de, hepsi de bu târif ve îzâhları yetersiz buldu. Hazret-i Sırrî-yi Sekatî, orada bulunan Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "Mâdem ki buradasın, bu hususta bir de sen bir şeyler söyle." dedi. Cüneyd-i Bağdâdî; "Şükür, Allahü teâlânın ihsân ettiği nîmet ile O'na isyân etmemek, O'na isyân için, ihsân ettiği nîmeti sermâye olarak kullanmamaktır." buyurdu. Orada bulunanların hepsi bu cevâba çok sevinip; "Seni tebrik ederiz. Maksadı en güzel şekilde ifâde ettin. Bu, ancak bu şekilde târif edilebilirdi." dediler. Sırrî-yi Sekatî; "Yavrum, öyle anlıyorum ki senin lisanın doğru ve kuvvetli olacak. Böyle güzel söyleyebilmek hâli sana nereden geliyor?" deyince, Cüneyd-i Bağdâdî; "Sizin sohbetlerinizde bulunmakla efendim." dedi. Cüneyd-i Bağdâdî hocasına âid olan evin bir odasında kalırdı. Her an Allahü teâlâyı hatırlardı. Seccâdesi üzerinde, sabaha kadar "Allah, Allah" der, aynı abdestle sabah namazını kılardı. Bu hâl senelerce böyle devâm etti. Bir gece yıkanmak için suya ihtiyâcı oldu. Hava çok soğuk olduğu için; "Sabah olmasını bekleyeyim, su ısıtırım veya hamama gidip yıkanırım" dedi. Sonra düşündü ki: "Ben yıkanmayı tehir için, sabahın olmasını, su ısıtmak, hamama gitmek gibi bir sürü şeyleri istiyorum. Halbuki, Allahü teâlâ bana sâdece bir defâ yıkanmamı emrediyor. Ben de onu tehir için çeşitli bahâneler arıyorum. Benim yaptığım hiç münâsip değil." dedi. Hemen, gecelik elbisesi üzerinde olduğu halde, soğuk su ile gusletti. Tasavvufu, dayısı Sırrî-yi Sekatî'den öğrendi. Asrının kutbu idi. Binlerce velî yetiştirdi. Otuz defâ yaya olarak hacca gitti. Kerâmetleri, nasîhatları, hikmetli sözleri ve ihlâslı amelleri ile meşhûr oldu. Zâhirî ilimleri, İmâm-ı Şâfiî'nin talebelerinden Ebû Sevr'den öğrendi. Ayrıca Hâris-i Muhâsibî, Muhammed Kassâb ve başka zâtlarla da sohbet etti. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri, otuz sene cemâatle namazda ilk tekbiri kaçırmadı. Namazda kalbine dünyâ düşüncesi gelse, o namazı tekrar kılardı. Dâimâ Allahü teâlâyı hatırlardı. Her gün 400 rekat namaz kılardı. Otuz yıl yatsı namazından sonra hiç uyumadan ibâdetle meşgûl oldu.
ÖZET Hâmidî-zâde Celîlî, XVI. yüzyılın ikinci yarısında eser vermiş bir divan şairidir. Şair, mesnevileri ve gazelleri ile ilgi çeker. Çalışmamızda Celîlî'nin hayatı, eserleri, edebî kişiliği ortaya konulmuş ve yayına hazırlanan gazellerinden örnekler sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Hâmidî-zâde Celîlî, XVI. yüzyıl, mesnevî, gazel, Klâsik Türk Edebiyatı. HÂMİDÎ-ZÂDE CELÎLÎ AND HIS GAZELLES ABSTRACT Hâmidî-zâde Celîlî is a poet of Classical Turkish Literature who wrote books in the second half of 16th century. He is famous for his mesnevis and gazelles. İn our article his life, his literary features and his Works were explained and gazelles were prepared to publish.
Hayatını Su Kasidesi ile özetleyen bir şairdir Fuzûlî. Ömrü boyunca su gibi bazen başını taştan taşa vurmuş, bazen mest u hayran bir şekilde kendinden geçmiş; ancak her daim Yüce Dost’u aramış bir gönül ehlidir. Çocukluğundan başlayan hayat serüveni içinde insana, tabiata ve hayvana aşk nazarıyla bakmış ve öyle dile getirmiştir. Eserlerindeki hep kendisidir. Rind olup yollara, Mecnun olup çöllere, hasta olup yataklara düşen, marazını bir yorgan gibi üstüne çeken hep kendisidir. Her beytinde, her mısraında, her harfinde sonu gelmez ızdıraplar, ayrılıklar, ahlar, kanlar, feryad u figanlar kalbinin sesleridir. Büyük şair Fuzûlî, bu çağın insanının anlaması belki imkânsız, belki zor bir vasfa sahiptir. Çileyi kendine dost bilmiş ve hep onunla varlığını hissetmiştir. Melal ü mihnetle mesut ve bahtiyardır. Zira onda Sevgili’yi bulmuştur. O’nu bulan ne ister ki, Fuzûlî ne istesin.
2019
TEZ11788Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2019.Kaynakça (s. 267-269) var.x, 295 s. : res. (bzs. rnk.), tablo ; 29 cm.Bu çalışma müellifi bilinmeyen bir mesnevi olan Târîh-i Selâtin’i konu edinmektedir. Çalışmaya söz konusu metni Latin harflerine aktararak başladık. Bunun ardından metnimizin bölümlerini ortaya çıkardık. Eserde adı geçen kişilerin listesini oluşturduk ve bu kişiler hakkında tarihi kaynaklarda verilen bilgileri toplayarak metindekilerle örtüşüp örtüşmediğini tespit etmeye gayret ettik. Bahsi geçen kişilerin önemli bir kısmının Şehnâme kahramanları olması dikkatimizi çekti. Eser aynı zamanda bir yıldıznâme olduğu için rastladığımız burç / yıldız isimlerini ve bunlara atfedilen özellikleri de gelenekle bağdaştırmaya çalışarak inceleme kısmında verdik. Elde ettiğimiz verileri sonuç kısmında dile getirdik.This study is about an anonymous mathnawi “Târîh-i Selâtîn”. First of all, we transferred the manuscript to Latin letters from Arabic alphabet. Then we...
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.