Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Bir eğlenme biçimi olarak sinema da bu değişimden payını aldı ve kitlelerin gündelik yaşam kültürünün giderek ağırlığı artan bir parçası haline geldi. Sinemacılar Dönemi de, işte sinema endüstrisinin bu sıçrayışına paralel olarak, Türk Sineması’nda yeni bir dilin, duygunun, anlayışın ve tekniğin mayalandığı dönem oldu.
Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 2018
Türkiye’de kadınların statüsü 1923-1930 yılları arasında yaşanan inkılâp hareketleri içinde değişime uğradı. İnkılâp hareketleri içinde kadının eğitim, aile ve toplumsal hayattaki konumlarında düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen öncelik aslında imaja yönelikti. Bir anlamda simgesel olarak "kadın kimliği" Cumhuriyetin ilk yıllarında “devletin saygın vatandaşı” çizgisinde şekillendi. 1950’li yıllara gelindiğindeyse ataerkil çizgi içerisinde yaşayan kırsaldaki kadının yanında kan davaları, kız kaçırma gibi konuların anlatıldığı köy filmlerinde kadınlar, itaatkâr, çileli olarak verilirken şehir hayatının anlatıldığı filmlerde de benzer vurgular yapılarak haksızlığa uğrayan “ahlaklı kadın” karakterleri işlenmiştir. Hem 1950’li yıllarda hem de 1960’lı yıllarda çekilen filmlerdeki kadınların ortak özelliği ya iyi bir anne- eş olup acılara katlanan sabırlı, temiz kadın ya da yuva yıkan, mutsuzluğa mahkûm, dişiliğini kullanan kötü kadındır. 1960-1965 arasında Türk sinemasında “Toplumsal Gerçeklik Akımı” başlamıştır. 1960’lı yılların ilk döneminde çekilen sinema filmlerinde kadın sorunlarını irdelemeye çalışıldığı birkaç film dışında kadın kahramanların kendilerine ait bir kişiliği yoktur; genelde baştan çıkarıcı “kötü kadın” veya erkeğe tabi “yan öğeleri” canlandırmışlardır. 1970'li yıllar Türk sinemasında erotik filmlerin daha fazla yer bulduğu dönemse de Ulusalcı ve Devrimci sinema filmlerinde ataerkil toplumsal yapı, iktidar ilişkileri eleştirilerek gerçekçi kadın temsillerine yer verilmeye devam edilmiştir. Ayrıca Milli Sinemacılarsa köyden kente göçü yanlış batılılaşmayı İslami değerlerle öze dönmek şeklinde kadını konumlandırmaya çalışmıştır. Kadının cinselliğini sadece evlilik içinde olumlayan görüş; 1980’lere, Türkiye’de feminist hareketlerin başlamasına kadar devam etmiştir.
Avrasya 9. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 2023
Sinema toplum ile yakından bağlantılı bir sanatsal faaliyettir. Sinemada sıklıkla ele alınan bir toplumsal unsur da gençlerdir. Bir sosyal kategori olarak gençlik, sadece belli bir yaş aralığında olan bireylerin oluşturduğu bir topluluk olmanın ötesinde, toplumun gelişen normlarının ve ilerlemenin bir göstergesidir. Dolayısıyla, geleceği daha iyi bir şekilde inşa etmek adına gençliğe yatırım yapmak, her toplumun önemli sorumluluklarından biridir. Bu sorumluluktan hareketle, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren gençliğin modern bir özne olarak inşa edilmesi için birçok politik adım atılmış ve aynı zamanda gençliği sarmalayan ideolojik bir alan oluşturulmuştur. Bu ideolojik alan içerisinde Cumhuriyet değerleriyle donatılan gençler, modern ve ilerlemeci bir tavırla Cumhuriyet’i geleceğe taşıyacak fedailer olarak görülmüşlerdir. Türk Sineması’nın Yeşilçam döneminde Cumhuriyet gençliğinin ve Cumhuriyet’in gençlik idealinin izlerini bulmak mümkündür. Özellikle 1970’ler Türk Sineması’nın birçok örneğinde genç karakterlerin gençlik temaları çerçevesinde temsil edildiği görülmektedir. Bu çalışma, Türk Sineması’nın Yeşilçam döneminde gençliğe bakışı Cumhuriyet değerleri çerçevesinde betimlemeyi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, Türk Sineması’nın Yeşilçam döneminde üretilmiş gençlik filmleri incelenmiş ve amaçsal örneklem yoluyla seçilen Hababam Sınıfı (Eğilmez, 1975) ve Ah Nerede? (Aksoy, 1975) filmleri İdeolojik Eleştiri yöntemiyle analiz edilmiştir. Çalışmada, Cumhuriyet’in gençlik idealinin Türk Sineması’nda ne denli görünür olduğu tartışılmıştır.
Yetmişli Yıllarda Türk Sineması, Mete Kaan Kaynar (der.) Türkiye'nin 1970'li Yılları, İstanbul, İletişim Yayınları, 2020
Calışmada kullanılan kaynaklar, kitabın genel yapısı gereğince tüm kitabın sonunda yer almaktadır.
Erken Cumhuriyet Döneminde Atatürk ve CHP'nin Sinema Politikası, 2018
Erken Cumhuriyet Dönemi'nde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) hükümeti, sanat alanında ilerlemenin bir uygarlık göstergesi olduğu, Atatürk ilke ve inkılâplarının halka iletilmesinde ve bir ulus devlet oluşturmada sanatın etkili bir araç olarak kullanılabileceği kanaatindedir. Sinemanın ise, bir eğitim ve propaganda aracı olarak görüldüğüne dair ifadelere ve belgelere rastlansa da çok etkili bir şekilde kullanıldığını, devletten diğer sanat dalları kadar destek gördüğünü söylemek zordur. Halkevlerinde gösterilen sinema filmleri, genellikle eğitim, haber ve propaganda filmleridir. Hükümet, sansür yasalarıyla sinemayı, kendi politik tutumu çerçevesinde bir düzene sokmaya uğraşırken, vergi indirimleriyle sinemacıların daha rahat ekonomik koşullarda faaliyetlerini yürütmesini ve seyircilerin sinemaya daha kolay ulaşmasını sağlamaya çalışmıştır. CHP hükümeti; 1920'ler ve 1930'larda, siyasal alanda yakın ilişkiler kurduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)'nden hem çeşitli alanlarda eğitici filmler ithal etmiş hem de Sovyet sinemacıları Türkiye Cumhuriyeti'nin 10. Kuruluş Yıl Dönümü kutlamalarını filme almaları için Türkiye'ye davet etmiştir. Bu çalışmada, Erken Cumhuriyet Dönemi'nde CHP'nin sinema politikası, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (CA) belgelerine, hatıratlara ve alanla ilgili diğer kaynaklara dayanılarak ayrıntılı olarak ele alınmaya çalışılmıştır. The Republican People’s Party (RPP) government in the Early Republican Era considered that the progress in the field of art was a mark of civilization, and that art could be used as an effective tool in communicatingthe principles and reforms of the Republic to the citizens and in creating a modern nation-state. On the other hand, it is difficult to say that cinema was used very effectively and that it had as much government support as other branches of art although there are statements and documents revealing the fact that cinema was regarded as a tool of education and propaganda. Motion pictures screened in the important institution of the period “People’s House”s were generally educational, news and propaganda films. While the government tried to regulate the cinema in terms of its political attitude by means of censorship laws, it tried to ensure that the filmmakers were able to carry out their activities in better economic conditions with tax cuts and so this made it easier for citizens to go to the cinema. In the 1920s and 1930s, the Republican government also went to collaboration in the field of cinema with the Union of Soviet Socialist Republics with whom it had also built good relationships in the political sphere. Hence, the government imported educational films from the Soviet Union in various fields and also invited the movie makers from Soviet Republics to create a film about the 10th anniversary of the Turkish Republic. In this study, the Republican People’s Party (RPP) government’s cinema policy during the Early Republican Period has been tried to be discussed in detail based on documents of the Prime Minister’s Republican Archives (BCA), memoirs and other literature related to the field.
Bu yazı, Soma Maden Faciasında 13 Mayıs 2014 günü yaşamını yitiren 301 madenci işçimize, ve onların temsilinde Türk İşçisinin hak ve emek mücadelesine derin acıyla adandı. Editörlüğünü Eylem Atakav'ın Türk sineması için üstlendiği ve yayınevinin 'Dünya Sineması' dizi yayınından çıkan bu çalışma İngilizcede bir ilk. Bu rehber yayın, editörün ifadesiyle çağdaş "Türkiye sineması"nı keşif anahtarları, anlamlar, söylemler, sorunlar, yönetmenler, senaristler, filmler, oyuncular; kamera adamının önünde ve arkasında kadrajı için rol alanları zamana yerleştirerek tematik manzarada sunmaktadır. Sinema hakkında zaman zaman okurlar ve ister hollywoodundan isterse bollywoodundan tüm nasyonal / transnasyonal tanımlı olsun temelde ulusal sinemalar, bunun içinde kendi sinema dilini yaratarak ulusal, yerel ve evrensel insanlık durumunu ortak ve farklı noktalarda kesiştiren, felsefesini doğuran çağının ayrıksı yönetmenleri, sinema adamları, oyuncularının da filmografilerini izleyenin sıfatı sinema izleyicisi. Tabi bu izleyici saf izlemek için de izler bir filmi. O bir sinema severdir. Sinema pop---art. Sinema eğlencelik. Dergimize gönderilen bu yayın, bir Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 11. Sayı: 1 . Mart 2014 236
1950'li yıllar döneminin en ilginç özelliklerinden biri, piyasa romanı olarak adlandırılan romanların filme çekilmesidir. Bunlara örnek olarak Kerime Nadir, Muazzez Tahsin, Esat Mahmut uyarlamaları örnek olarak verilebilir. Bu tür filmler özellikle İstanbul'da geçen gündelik hayatı bir ölçüde şekilsiz modernleşmeci bir tarzda ele alınan filmlerdir. 1950–1960 yılları arasında iyice yaygınlaşan piyasa romanları uyarlamaları Türk sinemasında izler bırakmıştır. Türk sineması birkaç istisnanın dışında ne yazık ki içi boş öyküler, hiçbir kalıcı sinema dili olmayan fotokopi gibi çoğaltılmış senaryolarla romanlardan aşırılmış repliklerle, yeteneksiz oyuncu ve yönetmenlerin yer aldığı bir komedi, bazen de bir acıklı melodrama benzer. 1960 darbesine gelene kadar Türkiye'de yıllık film üretimi sekseni bulmuştu. Vasıflı birkaç yönetmen dışında çoğu sinemacı, yıldız sistemine dayanan ve seyircinin duygularına hitap ederek sadece vakit geçirtmeyi amaçlayan bir sinema kültürü oluşturdular. Sinemanın çok büyük bir maddi yatırım gerektirmeyen iyi bir kazanç kapısı olduğunu sezen girişimciler, Yeşilçam Sokağı'nın çevresini film yazıhaneleriyle doldurmuşlardı. Filmin iyi bir gişe yapmasının en kolay yolu, başarılı olmuş filmlerin taklit edilmesiydi. Yetişmiş insan gücünün ve teknik cihazların eksikliği bile film üretiminin artışına engel olamadı. Sanat birikimi ya da estetik kaygısı olmayan sinemacılar el yordamıyla ve bir-iki en fazla 4 hafta içinde çektikleri; Mezarımı Taştan Oyun, Sevmek Günah mı, Affet Beni Allah'ım vb. filmlerle yeni bir işkolunun doğmasını sağladılar. Kötü kalpli zenginler, temiz kalpli yoksul kızlar ve delikanlılar, namus uğruna işlenen cinayetler, kötü yola düşmüş ama altın kalpli fahişeler, gibi klişeler git gide yerleşti. Bu dönemdeki filmleri izleyenler o yılların Türkiye'si hakkında filmlerde, filmin çekildiği yerin görüntüleri dışında hiçbir şey bulamazlar. Kendi tarzını oluşturan, sinemayı sanat olarak gören, ayağı yere basan sinemacılar her zaman oldu. Sayıları az da olsa bazı yönetmenler sinema sanatına katkıda bulunmaya devam etti. Ancak Yeşilçam sinemasının ana yolu her zaman seyircinin beklentisine göre film çeken ve sinemayı sırf eğlence amaçlı kullanan sinema tüccarlarınındı. Yeşilçam yapımcıları filmlerden büyük paralar da kazandılar. Ancak bu gelirler hiçbir zaman sinemamıza altyapı kazandırmak için harcanmadı. Birkaç saatte yazılmış veya gişe başarısı yakalamış yabancı filmlerden uyarlanan senaryolarla filmler çekildi. Yeşilçam sinemasında 2 filmleri birkaç türde toplamak mümkündür: Birbirinin sonsuz sayıda kopyası gibi duran ağdalı melodramlar, tarihi olayları işleyen kahramanlık filmleri, Hazreti Ali, Rabia gibi konularla dini duygulara seslenen filmler, yoksulluk ve diğer sıkıntıları öne çıkartan yapımlar ve dünyanın belki de hiçbir ülkesinde olmayan Süpermen, Zagor, Tommiks, Tarzan, Batman gibi yabancı çizgi roman ve Western uyarlamaları… 1 Şair, Yazar. " Atlantik Medya ve Prodüksiyon " şirketinde yapımcı ve yönetmen, [email protected] 2 Yeşilçam'ın ağırlıklı üretim türü olan melodram, 18. yüzyılda tiyatro ve operada ortaya çıkan, sinemaya ise 20. yüzyılda geçen Batı kaynaklı bir tür olarak bilinmektedir.
6. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi, 2018
Hareketli fotoğraflardan oluşan sinema gösterimleri, cinematographe aleti ile 19. Yüzyılın sonlarında, önce Paris’te daha sonra ise dünyanın pek çok yerinde halkla buluşmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’na da bazı sinema operatörleri tarafından getirilen bu alete gerek saray, gerekse halk ilgisiz kalmamış; beyaz perde üzerinde çeşitli film gösterimleri İstanbul’da yapılmıştır. Devlet, sinemanın propaganda gücünden yararlanmak istemiş ve cine- matographe aletini kendi imaj çalışmaları için kullanmıştır. II. Abdülhamid ile başlayan bu propaganda çalışmala- rı Erken Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Bu dönemdeki sinema faaliyetleri, dönemin siyasal iktidarının çizmek istediği modern insan profiline uygun olan Muhsin Ertuğrul’un yönetiminde gerçekleşmiştir. Bu dönemde ayrıca sinema mecmuaları ile filmlerin ve sinema salonlarının reklamı yapılmış, dergiler halkla sinemanın buluş- masında oldukça önemli bir yere sahip olmuştur. Efkar-ı umumiyenin şekillenmesinde ilk dönem sinema dergileri rol oynamıştır. Bu çalışma, 1890’ların sonundan 1927’e kadar olan Türk sinemasını mercek altına almaktadır. Bu bağlamda sinema mecmualarından da yararlanılmıştır. Sinemanın iktidar tarafından nasıl kullanıldığı ise çalış- manın esas gayesini oluşturmaktadır.
YeniFİLM , sayı:21, Kasım Ocak 2010 slr:35-41. , 2010
2004) filmi ise bu gövdenin en nevi şahsına münhasır örneğidir. Yönetmenin kısacık ömrü yetmediği için bir film yapma tarzı olarak üzerine fazla laf söylemek doğru olmasa da eğer devam edebilseydi bu gövdenin yenileştirici ve çoğaltıcı kaynağı olma potansiyeli Uluçay'da yatmaktaydı diye düşünüyorum. Ne yazık ki ancak kısa filmleriyle birlikte bu uzun film üzerinden konuşma şansımı var. Bu gün bazı yönetmenlerimizin bakir bir alan olarak içine girebilmeyi umduğu Anadolu halk kültürü ve bu kültürün çok dilli çok inanışlı çok dinli dünyasının imgeleri Ahmet Uluçay'da hayat buluyor, büyülü bir dünyanın tuhaf, yalın ve zengin görselliği bizi şaşkın bırakıyordu. Ahmet Uluçay bu toprakların çok dinli çok dilli sözlü geleneğini de imgelerden oluşan o masalsı ve büyülü sinema dünyası kadar maharetle kullanarak bambaşka bir sinema yaratmıştır. Ümit Ünal'ın Gölgesizler (2008) filmi tuhaf bir eşikte duruyor Türkiye sineması için söylediğim dar vakitte eşikte ve yerçekimsiz cümlesi Türkiye sinemasının farklı gövdeleri, eğilimleri arasında da oluşmuş olan eşiklerden birinde duruyor. Birinci grupla ikincisi arasında hem ruhen hem tarihsel toplumsal ve kültürel olarak oluşmuş eşikte bekliyor. Bu eşiği tanımlayabilmek oldukça zor. Benim bu eşiği kavramaya çalışırken ürettiğim bir çözümleme var. Bu çözümlemeye beni yönelten iki kaynağa da borcu ödemeliyim. Bu kaynaklar kendi dönemdaşım iki edebiyat kuramcısından geliyor. Bana esinlenme veren birinci kaynağım Meral Asa ve onun Fazıl Hüsnü Dağlarca üzerine yaptığı ve Viyana üniversitesine sunmuş olduğu doktora tezi. 1 Bu tezi okuma şansım olmuş ve etkilenmiş ve beğenmiştim. Ama asıl önemli olan ben bu filmlerin dünyası nasıl bir dünyadır diye kendime soru sorarken insana şiirin yaptığına benzer bir etkiyle Asa'nın Dağlarca'nın Sığmazlık Gerçeği meselesi üzerine olan analizlerinin çağrıştırdıklarıydı. Diğer esin kaynağım ise her çalışması ile etkili bulduğum Nurdan Gürbilek'in son iki kitabının düşündürdükleri oldu. 2 Kendisine her çözümlemesinde katılmasam da bazen hatta tamamen farklı da düşünsem bile Gürbilek tahlillerinin de yine iyi şiirler gibi insanın zihnini üretken bir çağrışımlar alanına açtığını, yeni sorular sordurduğunu ve bana hep zenginleştiren besleyici bir dünya kattığını
1897'de sinematografın hemen hemen tüm dünya ülkeleriyle aynı zamanda Osmanlıya girişiyle birlikte dünyanın birçok yerinde ve Osmanlı topraklarında çekilen belge filmlerin gösterimleri başlamış, önceleri birkaç yerde yapılan bu gösterimler giderek yaygınlaşmış, daha sonra sinema salonları açılarak çeşitli ülkelerin filmleri gösterilmeye başlanmıştır
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 2023
29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte Türkiye'de siyasi, beşeri, sosyal ve iktisadi alanlarda değişimler meydana gelmeye başlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Türkiye'de yaşanan değişimlerin tanıtılmasına yönelik teşebbüslerde bulunulmuştur. Bunlardan biri de Türkiye'yi yurt içinde ve yurt dışında tanıtmak amacıyla çekilen filmler olmuştur. Türkiye'nin yanı sıra bu dönemde farklı ülkelerden gelen yabancı yönetmenler de Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Türkiye'de yaşanan değişimleri kayıt altına almak ve dolayısıyla Türkiye ile ilgili filmler yapmak istemişlerdir. Bu çalışma Erken Cumhuriyet Döneminde, Türkiye'ye ilişkin yabancı ülkelerden gelen film taleplerini, Türkiye'nin yurtdışına filmler aracılığıyla tanıtılması amacıyla atılan adımları ve Türkiye'nin tanıtım filmlerini konu edinmektedir. Çalışmada elde edilen veriler doküman analizi yöntemi ile sağlanmıştır. Bu bağlamda çalışma kapsamında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı'ndan, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı film arşivinden, konu ile ilgili filmlerden, kitaplardan ve makalelerden yararlanılmıştır. Çalışmada Türkiye'nin filmler aracılığı ile tanıtımına yönelik çabaların her zaman olumlu olarak sonuçlanmadığı, bazı filmlerin çeşitli sebeplerden dolayı çekilemediği veya mevcut bazı filmlerin yurt dışına gönderilemediği görülmüştür. Gösterime sunulan filmlerin ise Türk halkı ve Türkiye'de yapılan terakki hamlelerine dair bilgiler vererek Türkiye ve Türk imajına dair olumlu katkılar sunduğu bilgisine ulaşılmıştır.
Bu çalışmada yüz yıllık bir geçmişe sahip Türk sinemasının erken dönem serencamına ışık tutan arşiv kaynakları ele alınmaktadır. Nitekim Osmanlı topraklarına sinemanın girişinin hikayesini, toplumsal, ekonomik ve siyasi açıdan bu topraklarda nasıl ve ne şekilde yer bulduğunu, ne tür bir işlev gördüğünü, hukuki boyutunu bu kaynaklardan öğreniyoruz. Çalışmada Başbakanlık Osmanlı Arşivleri ve Cumhuriyet Arşivleri'nde yapılan araştırma sonucu ulaşılan sinemayla ilgili belgeler, erken dönem Türk sinemasının hukuki, siyasi, iktisadi ve sosyokültürel rolü göz önünde bulundurularak tasnif edildi. Tiyatro-sinema ilişkisini ve sürekliliği yansıtmak maksadıyla modern bir gösteri sanatı olarak sinema öncesi Osmanlı topraklarına giren tiyatroya ilişkin örnek kayıtlara ve konuyla ilgili olduğu ölçüde, özellikle arşiv kaynaklarından yararlanılarak kaleme alınan ikincil literatüre de yer verildi.
sinecine: Sinema Araştırmaları Dergisi, 2021
Bu çalışmanın amacı araştırmacı gazeteci Uğur Pişmanlık’ın Cumhuriyetten Günümüze Tarsus’ta Sinema (2020) adlı kitabını incelemektir. Gazete arşivlerinin taranmasından yazılı ve görsel belgelerin derlenmesine, sözlü tarih çalışmalarından haritalamaya kadar çeşitli yöntemlere dayanan çalışmasıyla Pişmanlık, Mersin’in Tarsus ilçesinin sinema tarihini araştırmaktadır. Pişmanlık’ın çalışması bir yandan sinemanın Anadolu’nun küçük kentlerinde toplumsal ve kültürel yaşamın merkezinde yer aldığını, özellikle kadınlar için toplumsallaşmanın, dışarı çıkmanın meşru gerekçesi olduğunu, diğer yandan ise yerel sinema tarihi çalışmalarıyla ulusal tarihyazımının bazı sorunlarının nasıl aşılabileceğini göstermektedir. Bu ve benzeri bazı çalışmalar, akademik yazımdan uzak olsa da, aşağıdan tarihyazımının örnekleri olarak geçmişle bugün ve gelecek arasında bir köprü kurma olanağı sağlamaktadır. / This study examines the investigative journalist Uğur Pişmanlık’s 2020 book Cumhuriyetten Günümüze Tarsus’ta Sinema (Cinema in Tarsus from the republican era to the present). Pişmanlık utilizes a range of sources, from newspaper archives to written and visual documents, and methods, from oral history to mapping, to explore the cinema history of the district of Tarsus in Mersin, Turkey. He shows that cinemas are centers of social and cultural life in small Anatolian cities, especially for women, providing them with a legitimate reason to socialize and leave the house. Pişmanlık also shows how some problems of Turkish national historiography can be overcome by historical studies on local cinema. Although the book often departs from academic conventions, it represents a worthwhile example of historiography from below and draws connections between the past, the present, and the future.
3. TÜRKİYE ESTETİK KONGRESİ, 2019
A paradigm shift that changed our visualization of the world was lived in the 20 th and 21 st Century: Vertical Perspective. The transformed perspective which created this paradigm shift was provided by the familiar technologies like aerial views, satellite pictures and drone-shots and production of these kind of images have already been continued and have been developed. These technologies are not just used in image production but also are used in military systems. This research discusses in detail the paradigm shift explaining by the transition from horizontal perspective to vertical perspective. It also asserts that this has been not just for displaying image presentation, rather, it is a fact that Europe was trying to dominate by using this practice which is based on a static view and imitation of the nature at the same time. Therefore, the role and purpose of the perspective that is seen as one of the most important aspects of art, is commented from a social, cultural and historical perspective.
50’li yıllara bakıldığında, film üretiminde çok büyük bir artış yaşandığı görülmektedir. 10 yılında 2 olan yerli film sayısı, düzenli olarak artmış, 1 yılında olmuştur. Seyirci sayılarında da büyük artış yaşanmış, geçen 10 yılda seyirci sayısı 2 kattan fazla artış göstermiştir.
Lapseki Meslek Yüksekokulu Uygulamalı Araştırmalar Dergisi, 2021
İnsanlık sinema aracılığıyla; toplumların kültürel, sosyal ve ekonomik birçok durumuna şahitlik etmiştir. Sinema filminin konusu ne olursa olsun aslında bizlere çekildiği dönemdeki insanların yaşadığı hayatı anlatmaktadır. Bu öğrenmeler bizlere bugünün inşasına dair ipuçları verebilmektedir. Görselliği üzerinden hikâyenin kurgusunu güçlendirirken; belirlediği toplum kesimlerinden aldıkları karakterler ile o toplumsal kesimin özelliklerini aktarmaktadırlar. Kamu personeli de sosyo-ekonomik manada bir toplum kesimini oluşturmaktadır. Çalışmada Türk Sineması’nda kamu personelinin mevcut tiplemeleri üzerinden, sosyal, politik ve ekonomik okuması yapılmaya çalışılmıştır. Bunun için 1960-1990 yılları arasında çekilmiş 3000’e yakın film arasından en çok izlenenler seçilmeye çalışılmıştır. Yapılan sinema filmlerinin tümünü izlemek ve ulaşmak mümkün değildir. Gösterime sunulan tüm filmleri irdelemek daha kapsamlı bir çalışmayı gerektirmektedir. Bahsi geçen yıllar arasındaki sinemalardan; kamu personeli tiplemelerinin işlendiği ve bulunduğu filmler incelenmiştir. Türk filmleri arasından kamu personeli tiplemesi bulunan yirmi bir tanesi çalışmamızın içeriğini oluşturmuştur. Çalışmada, saydığımız sinema filmleri veri olarak kullanılmış, içerisindeki karakterler seçilerek, betimsel ve derinlikli bir yöntemle aktardıkları özelliklere bakılmıştır.
Tüm Türk Dünyası Sinema Tarihi
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.