Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020, Birikim Güncel
…
4 pages
1 file
Günlerin getirdiği değişimler ile birlikte rutinlerimizi kıran, sınırlarımızı altüst eden ve doğa karşısındaki acizliğimizi fark ettiğimiz bir kaybetme duygusu ile baş etmeye çabalıyoruz. Bu kaybediş yerel değil, küresel. Benim ömrüme sığmayan, kitaplarda nesneleştirdiğim geçmişin “şimdi” üzerinden temsillerini kavramaya çalışırken, birdenbire yüzleştiğimiz bir yok oluş korkusu ile yaşamayı öğreniyoruz. Comte’un “insanlık dini” diye kavramsallaştırdığı pozitivist bilincin, “insan sevgisi” diye klişeleştirilen hümanizmin ve tabii insan eliyle yaratılmış ancak insan öngörüsünün sınırlarını çoktan aşan sistemlerin çöküşünü mü izliyoruz? Yoksa insanlık tarihi kadar eski düşüncelerin her ne olursa olsun doğayı yok sayan, doğaya hükmetme hırslarının bir temsilini “tarih tekerrürden ibarettir” düsturuyla yeniden mi yaşıyoruz? Geçmişte parçası olduğumuz, modernizm ile birlikte ona hükmetmek için dönüştürdüğümüz doğanın/dünyanın değişen sistematiğinin onu yeniden canlandırmak için ürettiği savunma refleksi mi tüm bu yaşananlar? Belki bu sorulara net cevaplar veremem ama bizi neyin beklediğini “şimdi” üzerinden örneklerle hayal etmenizi sağlayabilirim.
Merhaba. Bugünkü konumuz Future Tense; yani gelecek zaman. İngilizcede gelecek zaman cümleleri kurmanın iki yolu var; birincisi, bu derste öğreneceğimiz "be going to" ifadesi kullanılarak yapılıyor, diğerinde ise yardımcı fiil olarak "will" sözcüğünü kullanıyoruz. İkisinin yarattığı anlam farkına ve nerede hangisinin kullanılacağına 33. videomda ayrıntılarıyla değineceğim.
Türk Kütüphaneciliği, 2017
This study is the translation of the section "What, so what, now what" in the book titled "Evidence-based Librarianship: case studies and active learning exercises”. The translation of the section titled "Evidence-based librarianship Down Under: improving a nation's resource-sharing" in the same book was previously made again for the Journal of Turkish Librarianship. The authors of this section, Carla Brooks et al., previously worked for some administrative and technical departments of the Mardigian Library at the University of Michigan-Dearborn in the USA. With a teamwork and consultancy support launched in 2003, it was aimed to investigate the service quality of the Mardigian Library. The data obtained from students and faculty members related to the library have led to suggestions regarding the current state of the library (what), assessment of the consequences and problems (so what) and what needs to be done (now what). At the end of the research, th...
Archaeology progressed in great pace since 1960’s. New archaeology integrated the use of technological innovations such as digital database, GIS, DNA and isotope analysis by encouraging interdisciplinary research and created a vibrant scientific environment. Self-criticism in means of methodology and scientific approach yielded to a drift from positivism and transformed archaeology into an interpretative and dynamic discipline that put emphasis on ethics, public gender, and cultural heritage. In other words archaeology achieved its current understanding not merely by disciplinary experience but also through the changing political and cultural discourses as well as adopting technological innovations. Now archaeology means much more than it used to do and perhaps needs further transformation. In this sense, every archaeological theory emerges with a critical attitude, then being criticised, and in the end enriches the discipline and changes its archaic structure. Either processual or interpretive any conceptual approach has a similar nature of existence; ideas provoke an audience, lose impetus and finally are embraced by more audience and even gets commonplace. In fact any theoretical approach are means that can be used in various ways for learning, knowing and explaining more of the discipline. Theory creates a multi-vocal scientific debate, which is vital for all disciplines. Ignoring the utility and the benefits of theory that changed the fate of archaeology is a senseless opposition that doesn’t go along with the contemporary way of thinking. Beginning with the most basic stage of archaeology, which is sorting out the finds to focus on human factor behind the archaeological things and their functional features, archaeologist has always been an efficient actor in understanding the past and its material culture. Post Processual Archaeology refused the adaptation of general schemes and put great emphasis on individual, bilateral and multifaceted discussion of the past. Recently archaeological theory feels the need to explain more of human-thing interaction and their mutually dynamic relation. The current approach focuses on position of “things” in human life and also how they interact and affect each other in a variety of ways depending on context and other dynamics. This fairly new approach is being discussed profoundly and criticised harshly at the same time, while putting emphasis on “things” more than ever in archaeological context. This paper is aimed at discussing the dynamics that changed the interaction of archaeologists/archaeology with objects; the shifting approaches from archaeology of material culture to “things” and its impact on archaeological research; the source of discourses that shaped the approach on archaeological “things”. Keywords: Archaeological thoughts, archaeology today, past, future, Turkish archaeology
Birol, yenilenebilir enerji ve iklim değişikliği haberlerini paylaştı. Size bir iyi bir de kötü haberim var.
Psikeart, 2020
Gelecek üzerine düşünmenin tek yolu elde olanlar üzerinden olacaktır. Tarih tekerrürden ibarettir sözü belki gelecek için de söylenebilir. Henüz burada olmayan, gelecek olan ancak geçmiş deneyimler üzerinden canlandırılabilir. Dolayısıyla geleceğe ilişkin öngörüler ancak geçmişe ilişkin soyutlamalar olabilir. Gelecek bir gün somut olarak deneyimlenecek olsa da ona ilişkin her edim soyutlama olmak zorundadır. Yarın ne olacağına ilişkin tahminlerimizi önceki günlerdeki deneyimlerimiz belirleyecektir. Bu deneyimlere olan güven azaldığında, deneyimler arasında tutarlı bir tekrar döngüsü sezemediğimizde ya da bu deneyim kümesi olası bir tehdidin gölgesinde kaldığında geleceğe ilişkin soyutlama kapasitelerimiz örselenecektir. Geleceğe ilişkin yapılacak soyutlamaların niteliğinin dünün ve bugünün anlaşılma biçimleri ile çok yakından ilişkili olduğu açıktır. Olmuş olanları anlama ve anlamlandırma girişimlerine "tarih" diyebiliriz-hiç kuşku yok ki "tarih" için daha kapsamlı tarifler de yapılabilir. Marx, tarihe ilişkin kavrayışın önemi üzerinde dururken "tarihsel materyalizm" bakışını geliştirir. Marx için geçmiş somut olarak araştırılacak bir alan olmaktan öte bugün ve gelecek ile ilişkisi üzerinden ele alınması gereken bir alandır. Böyle bir tarih çalışması geçmişte bir sıfır noktasından başlayamaz, dünyanın en eski kazı alanından ya da ilk yazılı metninden başlayarak bugüne gelmez, diyalektik tarih yönteminde bugünden başlayarak geçmişe gidilir, bugün var olan herhangi bir "görünümden" başlar kazma işi. Tarihçinin işi bugünü anlamakla sınırlı değildir, yapılması gereken geleceği dönüştürmektir. Bertell Ollman, "Diyalektiğin Dansı" kitabında diyalektik tarihçinin bu tutumunu Kaküs miti üzerinden açıklar. Ateş soluyan bir dev olan Kaküs, Volkan'ın oğludur ve hırsızlığı ile nam salmıştır. Kaküs bir köye dadanır ve köyün hayvanları birer birer yok olmaya başlar. Her gece bir hayvan eksilmektedir. Bu gizemin sırrını çözmek isteyenleri daha da büyük bir sürpriz beklemektedir, hayvanlar sanki bir mağaradan dışarı doğru kaçmış gibi görünmektedir. Yani sanki mağaraya uçurulmuş ya da ışınlanmışlar ve oradan kaçmışlar gibi durmaktadır. Köylülerin yardımına koşan Herkül meseleyi kas gücü ile halletmeden önce bu gizemi de aydınlatmalıdır. Herkül araştırmasına mağaradan başlamak yerine hayvanların kaybolduğu noktalardan başlar ve bu hayvanların boynuzlarından geri geri itilerek ya da kuyruklarından çekilerek mağaraya sürüklendiği sonucuna varır. Bu bulgusu sayesinde Kaküs'ü yakalar zaten gerisi yani Kaküs'ü mağlup etmesi ve öldürmesi Herkül için alışıldık bir durumdur. Ollman'a göre Herkül diyalektik tarihçi gibi davranmıştır, bu ana düşünce bilimsel bir tutuma eşlik etmediğinde bilimsel yöntem bir başına bizi istediğimiz noktaya taşımakta yeterli olamayabilir. Adımların genişliğini, derinliğini, toprak biçimlerini analiz eden bir bilim-insanı hareketin görünen yönü ile olası yönünü doğru analiz edemeyebilirdi. Yazar bu noktada bilimsel yöntemlerin lüzumsuz olduğunu söylemekten öte bazı bilimsel çabanın "mantık" ile özellikle de diyalektik mantık ile gerekli bağı kuramadığını vurgulamaktadır. Bu durum elbette ne tarihçilerle ne de "ölçüm" yöntemleri kullanan bilim insanları ile sınırlı değildir. Ruhsallık alanı için de benzer bir durum olduğunu öne sürebiliriz. Bugün pek çok belirtilere (semptomlara) odaklanmakta ve iyileşmenin göstereni olarak ele aldıkları bu belirtiler üzerine detaylı araştırmalar yürütmektedir.
ANKARA BAROSU DERGİSİ, 2018
Demokrasisinin eksiklerini gideremeyen ülkemizde, sorunlarını çözmüş, güçlü ve özgür savunmayı da içeren, "erk" olabilmiş bir yargı kurumunu beklemek gerçekçi değildir. Bağımsız savunma bağımsız yargıda, bağımsız yargı gerçek hukuk devletinde, gerçek hukuk devleti de eksiksiz demokraside olur. Bu nedenle mesleğimizin sorunlarının çözülebilmesi de bir demokrasi sorunudur. Eksiksiz demokrasiye ulaşabilmenin öncelikli koşulu nasıl vatandaşların onu gerçekten istemeleri ise mesleğimizin sorunlarının çözümünü de meslektaşlarımız gerçekten istemelidir.
Cumhuriyet, 2004
1 Mayıs vahşi kapitalizme karşı daha insanca çalışma ve yaşama talebinin, sosyal adalet mücadelesinin ve dayanışmanın simgesi oldu. Zaman zaman içeriğinden uzak yaklaşımlarla, devlet törenleriyle de kutlandığı oldu. Çalışanların sorunların daha ağır olduğu ülkelerde daha gergin kutlamalar gündeme geldi, egemen sınıfların şiddete başvurarak engellediği kutlamalar yaşandı. Batı ülkelerinde zaman zaman şenliklerle ya da cılız gösterilerle kutlandı. Ama 120 yıla yakın bir süredir sendikalar, işçiler, sol partiler 1 Mayıs'ı kutlamaya ve önemli gördükleri siyasal/sosyal talepleri dile getirmeye devam ettiler. Bugün yeryüzünde 1 Mayıs günü gösteri yapılmayan pek az ülke kaldı.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
GELENEKTEN GELECEĞE BİR KÖPRÜ: TOKAT OLGUNLAŞMA ENSTİTÜSÜ, 2022
Eğitimde ve Psikolojide Ölçme ve Değerlendirme Dergisi, 2014
Geçmişten Günümüze GÖÇ 1, ed. Osman Köse, Samsun 2017, 2017