Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
22 pages
1 file
The ultimate goal of this study is to trace the concept of sovereignty in the republican thought. In accordance with the afore-mentioned goal, Ma-chiavellian thought will be discussed in this article. The arguments of Machiavelli on the questions such as the establishment of sovereignty and the independence of the state have made contributions to the maturation of the concept of sovereignty. On the other hand, Rousseau has associated the sovereignty with the nation through the general will. The thought of general will involves significant results in terms both the theories of democracy and the theories of revolution. The point which the republican sovereignty theories of these two thinkers is concluded and converge is the notions of civil republicanism and the modern democratic nation state.
2023
Öz: KiĢi egemenliğinin yarattığı yıkımı gören Mustafa Kemal PaĢa, Millî Mücadele'ye hazırlık döneminde her sahada millî egemenlik fikrini iĢledi. Amasya Genelgesi, Erzurum, Sivas Kongresi, Amasya GörüĢmelerinde millî iradeye vurgu yaptı. Türkiye'de millî egemenlik fikrinin hayata geçiĢi Milli Mücadele ile eĢ zamanlı olmuĢtu. Bu nedenle Millî Mücadele'nin baĢarısızlığa uğramaması adına saltanat ve hilafet makamı direkt reddedilmedi. Saltanat devrinden cumhuriyet devrine geçiĢ döneminde egemenliğin kullanımı bakımından birbirine zıt görüĢler mevcuttu. Hilafet ve saltanat makamına manevi açıdan bağlılık duyan kiĢilerin verdiği tepkiler, millî egemenlik fikrinin hayata geçmesi ve Millî Mücadele'nin baĢarıya ulaĢması konusunda olumsuz etkiler yaratabilirdi. Mustafa Kemal PaĢa, Millî Mücadele'yi kuvvetli ve meĢru bir temele oturtmuĢtu. O temel millî egemenlikti. Bu nedenle Cumhuriyet kelimesi ve yeni bir rejimden söz etmeksizin millî egemenlik ilkeleri aĢama aĢama hayata geçirildi. Bu çalıĢmada millî egemenlik kavramının ortaya çıkıĢı ve geliĢiminden söz edilmiĢ, daha sonra Osmanlı Devleti'nde egemenliğin kaynağının geçirdiği değiĢim ve Türkiye Devleti'nde millî egemenliğin nasıl tesis edildiği anlatılmıĢtır. ÇalıĢmanın amacı, dönem kaynaklarından yola çıkarak Türkiye'de kiĢi egemenliğinden millî egemenliğe geçiĢin hangi aĢamalarla sağlandığını bütünsel bir Ģekilde anlatmaktır.
Öz 21. yüzyılda devlet denildiğinde anlaşılan yapının mevcut şeklini alması yüzyıllar süren bir dönüşümle gerçekleşmiştir. Batı'da siyasal iktidarın Vatikan'ın etkisinden kurtulması büyük çatışmaların neticesinde yaşanmıştır. Her ne kadar Papalık kurumu orta çağda iktidara ortak olarak hareket ediyorduysa da siyasi iktidara meşruiyet zemini de sağlamaktaydı. Dünyevi iktidar dini iktidarın ortaklığından kurtulduğunda gücünü meşrulaştırmak için farklı teoriler geliştirmek durumunda kaldı. Bu teorilerin en bilineni de egemenlik kavramıdır. Klasik anlamıyla monarkın elinde olan egemenlik, Fransız Devriminden sonra ulusların egemenliği dönemi başlamıştır. Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısıyla beraber küreselleşme, ulus devletin egemenliğini bölmekte ve sınırlandırmaktadır. Bu sınırlamalar neticesinde ortaya klasik manasından uzak bir egemen tasviri çıkmaktadır. Çalışmada egemenlik kavramının ortaya çıkışı, yaşadığı dönüşüm ve bu dönüşümün değerlendirilmesi yapılmaya çalışılacaktır. Abstract The state structure of the present day has emerged with a transformation of centuries. In the West, the liberation of the political power from the influence of the Vatican was the result of great conflicts. In the medieval period, Papacy became a power-sharing partner. This symbiotic relationship provided legitimacy to political power. The secular power had to develop different theories in order to legitimize its power when it escaped the partnership of religious power. The most famous of these theories is the concept of sovereignty. In time, sovereignty has liberated itself from the religious meaning and acquired a secular one. Sovereignty, which was essentially in the hands of the monarch, turned into a concept to be used by the nation after the French Revolution. Thus the period of sovereignty of nations began. But globalization divides and limits the sovereignty of the nation-state. As a result of these limitations, sovereignty is moving away from its classical meaning. The emergence and transformation of the concept of sovereignty will be discussed in the study. GİRİŞ Başlangıç ve bitiş tarihleri üzerinde ihtilaflar olsa da Batı Roma İmparatorluğunun çöküşünden İstanbul'un fethi, Rönesansın başlangıcı yahut Amerika'nın keşfine kadar geçen süre Orta Çağ olarak adlandırılmaktadır. Bu tarihsel sürecin önemli bir kısmında feodal siyasi ve toplumsal yapı söz konusudur. Ancak yaklaşık olarak 14. yüzyıl sonu 15. yüzyıl başı gibi bir dönemde iktidar ve otorite üzerinden Kilise ile dünyevi iktidarlarının çekişmesi söz konusudur. Bu çekişmenin; burjuvazi gibi yeni toplumsal sınıfların ortaya çıkması, sermayenin sınırsız artırımını ön gören bir iktisadi düzenin yavaş yavaş feodal ekonominin yerini alması gibi harici gelişmeler ışığında nihayete erdiği söylenebilir. Esasında olan Batı'da devlet düzeninin, toplumsal yapının kapitalizme uygun düşecek biçimde kabuk değiştirmesi hadisesidir. 16. Yüzyıla gelindiğinde devlet dediğimiz yapı bugün anladığımız manada modern devlet olmaya doğru evrilmiş ve hüküm sürdüğü topraklarda merkezin iktidarına ortak olacak unsurları da ortadan kaldırmaya başlamıştı. Merkezi devlete ruhunu katan egemenlik olgusu ise tüm bu gelişmelerin ışığında siyasi düşünceler tarihine yeni bir kavram olarak girmiştir. Egemenlik mefhumunu bünyesinde barındıran devlet; mutlak, bölünmez, parçalanmaz ve " bir " olma özelliğine sahip en üstün güç anlamına gelen modern egemenlik anlayışını taşımaktadır. Artık Orta Çağ'da olduğu gibi iktidarlar güçlerinin ilkelerini Tanrıdan almamakta, tamamen kendinden kaynaklanan bir güç ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Gücün ilkesi ile kullanımı birleştirilmekte, " tek " , " soyut " ve " sürekli " bir varlığa verilmektedir. Modern devletin ruhunu meydana getiren egemenliğin doğum tarihi olan 16. Yüzyıldan bu yana egemenlik kavramı, devletin değişimiyle birlikte çok farklı vaziyetlere bürünmüştür. Ortaya çıktığı dönemde klasik egemenlik olarak nitelendirilen kavram, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında belli gelişmeler sonucunda sınırlandırılmış ve bazı özelliklerini kaybetmiştir. Son yüzyılda ise özellikle • Arş. Gör., Uşak Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü.
9. ÖĞRETMEN SEMPOZYUMU: Yeni Dönem Öğretmen Nesil, 2015
Türk eğitim sistemi bugün en önemli hedefinden yoksundur. ‘Nasıl bir insan ve vatandaş?’ sorusu, cevabını bekleye dursun, eğitimde asıl olan nicel artış, günübirlik çözümler ve popülist yakaşımlar değil, kişilik ve kimlik sahibi kendini bilen insan yetiştirerek, zihnî gelişim ve değişim sağlamaktır. Bütün mesele; 21. yy eşiğinde maarifimiz, irfan ve marifetiyle çok yönlü ve vizyoner he- deflerini yakalayabilecek bir nesil yetiştirebilecek midir?
EU 3rd International Conference On Health, Engineering And Applied Sciences , 2023
Yerleşik düzene geçiş ile başlayan ‘kent’ olgusu; Sanayi Devrimi’nin getirdiği mekanik üretim yapıları, barınma vb. faaliyetler için kullanılacak olan yapılar ve hızla artan ihtiyaçların karşılanması için yapılan inşaatlar ile güncel tanımını almıştır. İnsanların barınma, sosyalleşme, kültürel aktivitelerde yer alma, üretim, ulaşım vb. ihtiyaçlarının, yoğun nüfus ile bulunduğu ve karşılandığı yerleşim alanı olan kentler; yüzyıllar öncesinde kurulmuş ve mevcudiyetinden itibaren birçok farklı kültüre, dine, yönetime ve faaliyete ev sahipliği yaparak her birinin izlerini biriktirmiştir. “Yeniden yazılmış parşömen kâğıdı” anlamına gelen “palimpsest”, kentsel tasarım kapsamında değerlendirildiğinde, kentin somut/soyut veya görünebilir/okunamaz bütün “geçmiş yazı izlerini” dinamik yaşantıda barındırdığını ve bugünün yaşam yazılarını da geleceğe ‘iz’ olarak aktaracağını ifade etmektedir. Türkiye coğrafyası bir palimpsest olarak görülüp kentsel tasarım kapsamında irdelendiğinde, kentlerin en egemen izlerinin “Cumhuriyet” döneminde olduğu görülmektedir. Yüzlerce katman/iz barındıran kentlerin, Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’i ilan etmesiyle ve kent planları hazırlatmasıyla yeniden yazıldığı görülmektedir. Bir plana bağlı olarak kurulmamış olan ve Kurtuluş Savaşı sonrası yıkık durumda olan kentlerin mevcut yapıları üzerinden yeniden ele alınarak nüfus yoğunluğu tahminleri yapılmış ve kentler planlanmıştır. Kentlerin gelişim ve yerleşim alanları belirlendikten sonra “Cumhuriyet Dönemi”, “I. Ulusal Mimarlık Dönemi”, “II. Ulusal Mimarlık Dönemi” mimari tasarımlarda kendini göstermiştir. Demokrasiyi, milli egemenliği benimseyen Cumhuriyet; kentleri oluşturan yapılar ile açık ve yeşil alanları temelde, herkesin eşit derecede yararlanabileceği, herkese aynı hizmeti sunabileceği mekânlar olarak görmektedir. Kentin oluşum ve gelişiminde herkesin eşit söz hakkı bulunduğu kentlerde demokratik yöntemler ile belirlenen yerel yönetim, kentlinin ulaşım, sosyal-kültürel aktivite, vb. ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu çalışmanın amacı, cumhuriyet ilanı ile yeniden yazılan ve farklı katmanlardan oluşan kentlerin cumhuriyet sonrası kazandırılan kimliklerinin okunması ile korunarak geliştirilmesine yönelik katkılarını ortaya koymaktır.
Dosya konusunu karakterize eden egemenlik, şiddet ve devlet kavramları aynı za-manda siyaset teorisinin temel tartışma başlıklarına karşılık gelmekte. Klasik öğreti-nin bahsi geçen kavramlara bakışı oldukça bilinen bir hikayeye karşılık geliyor. Ege-menlik devlet ideolojisinin en genel adı. Devlet iktidarındaki süreklilik, mutlaklık, devredilemezlik ve hatta bölünmezlik egemenlik kuramının sınırlarını ortaya koy-makta. Şiddet ise egemenlikle devlet arasındaki dolayımı sağlıyor. Devletin şiddet kullanma tekeline doğru kendini mutlaklaştırması aynı zamanda egemenliğin yo-ğunlaşması gibi bir anlamı içerisinde barındırmakta. Ancak bu sayıdaki bazı çalışma-lara ilham veren yeni perspektif de bir benzeri görüldüğü üzere toplumdan farklı-laşmış ve işlevleri tanımlanmış bir yönetim aygıtı olarak devlet yerine, toplumsal hayatın içine sızmış ve gündelik ilişkileri kendisine katmak suretiyle işlevleri ve sınır-ları kestirilemeyen bir devlet anlayışı giderek daha popüler hale gelmekte. Refah devleti sonrası neoliberal dönüşümler eşliğinde suç ve cezanın yeniden ele alınma-sında denetim izleklerinin yaygınlaşması, güvenlik olgusunun bir sınır-durum olarak değil gündelik yaşamın rutinliği içerisinde devlete alan açması, hukukun öngördüğü çerçevede sınırlı kalarak değil, her an hukukun sınırlarını muğlaklaştıran " önleyici müdahale " usul ve tekniklerinin çoğalması ve toplumsal hayatın her alanının göze-time açılarak özel ile kamusal arasındaki sınırların belirsizleşmesi gibi olgular devle-tin yeni baştan teorize edilmesindeki uğraklar olarak göze çarpıyor. Modern egemenlik anlayışının eleştirisini yapan literatür oldukça önemli şüp-hesiz ki. Ama savaşların, terörün ve olağanüstü hal hukukunun yoğunlaşarak tüm siyasal ilişkileri felce uğrattığı bugünkü konjonktürde modern egemenliğin kaba gerçekliliğiyle yüzleşmeden siyasal olanı düşünmek de olanaksız. Umut çağı ka-panmış gibi. Korku çağı yükseliyor. Siyasetin temel malzemesinin korku haline al-ması güvenlik ve istikrar talebini kamçılayan bir etki yaratmakta. Her yerde otori-terliğe yönelik yoğun bir siyasal toplumsal talep var. Yukarıda özetlenen eski ve yeni egemenlik anlayışları çerçevesinde makaleleri incelediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkmakta. Fransız Devrimi'nde Şiddet ve Devlet adlı çalışmasıyla Armağan Öztürk devrimi tarihin belli bir anının evrensel-leşmesi ve Mesihleşmesi olarak tanımlıyor. Çalışma bir yanda Jakoben terörünün tarihsel sosyolojik dayanaklarını analiz ederken diğer yanda ise Devrimin yarattığı DÜŞÜNEN SİYASET'ten
… Normlar Hiyerarşisi ve Sayıştay Denetimine Etkileri
Küreselleşme olgusu ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda özellikle son çeyrek yüzyılda etkisini hızla artıran önemli bir gelişme olmuştur. Günümüzde dünyanın her bölgesi, her türlü bilimsel disiplin ve bütün iş sahaları, kısaca insana dair her konu, küreselleşme sonucunda şekil değiştirir bir duruma gelmiştir. Bu süreçte hiç şüphesiz en dikkate değer değişimi yaşayan unsurlardan birisi de ulus-devlet ve ulus-devletin egemenliği olmuştur. İletişim teknolojilerinin gelişmesi, neoklasik düşüncenin dünyada hızla yayılması ile küçük devlet olgusu yükselmiş ve bu anlamda devletin egemenlik alanı bir taraftan kısıtlanırken diğer yandan büyük ölçüde dönüşüme uğramıştır.
Folklor ve Kapsamı İnsanın ilk ortaya çıkışından günümüze kadar insanı ve faaliyetlerini kültürel birikimlerini bilimsel olarak derleyen bir bilim dalı olan folklor maddi manevi bütün kültür ögelerini araştırmak, kurallarını belirlemek ve bilimsel sonuçlarını halka aktarmayı görev edinmiştir. Folklor İngilizcede halk anlamına gelen "folk" ve bilgi bilim anlamına gelen "lor" sözcüğünün birleşmesiyle oluşmuştur. Türkçe karşılığı ise "halkbilim"dir. Sadece insan grubu olmaktan öte bir kültürün taşıyıcısıdır. Sözü edilen kültür unsurları müzik, oyunu, el sanatları, gelenek görenekler ve milleti oluşturan ögelerin birleşimidir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Osmanlı Bilimi Araştırmaları, XIV/2: 69-86, 2013
Journal Of History School, 2014
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TÜRİZMİ'NİN GELİŞMESİNDE ÖNCÜ BİR KURUM : TÜRK SEYYAHİN CEMİYETİ ( TÜRKİYE TURİNG VE OTOMOBİL KURUMU)
Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Dergisi, 2024
Ermeni Araştırmaları, 2022
Farklı Boyutlarıyla CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ