Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2017, Zarûriyya'at-ı Hamse Bağlamında Yahudilikte Maslahat
…
26 pages
1 file
Bütün dinler insanı evrenin ve hayatın merkezine yerleştirmiştir. Merkezde yer alan insanın dünyevi ve uhrevi mutluluğunu temin etmek için dinler bazı hükümler getirmişlerdir. Bu hükümlerden bazıları akıl, can, nesil, mal ve dinin korunmasını amaçlamıştır. Bu beş maddeye İslam’da “Zarûriyyât-ı Hamse” denilmektedir. Bunların korunması için yapılan her şey maslahat icabıdır. Maslahat, insanın faydasına olan şeylerdir. Yahudilikte de bu beş madde korunması gereken unsurlardır. Bunların bir şekilde zarar görmesi hayat düzenin yok olmasına yol açacaktır. Bu beş maddeden birincisi akıldır. Yahudilik akla önem vermektedir. Yahudi inancına göre Tanrı, insana olan sevgisini ona akıl vererek göstermiş ve onu diğer canlılardan üstün kılmıştır. Akıl sayesinde insan muhakeme ederek hakikati görebilir. Yahudiliğe göre insanın canı da kutsaldır. İnsanı kendi suretinde yaratan Tanrı, ona hediye olarak can vermiştir. Can insanın en değerli servetidir. Bu nedenle cinayet en büyük suçtur. Neslin muhafazası da Yahudilik açısından önemlidir. Bu konuda düzenlemeler getirilmiştir. Bunların en önemlisi evlilik kurumu iken diğeri zinanın yasaklanmasıdır. Maslahat gereği korunması icap eden bir başka konu maldır. İnsanın hayatını devam ettirebilmesi sahip olduğu mal ile mümkündür. Bu nedenle Yahudilik insanın bedeni ve ruhu gibi malını da kutsal saymıştır. Yahudilik, malın, haramdan uzak durup helal yollardan kazanılmasını emretmiştir. Son olarak din, Yahudiler için diğer unsurlar gibi korunması gereken bir meseledir. Yahudi inancına göre din bahşedilmiş en büyük nimettir. Ölümsüzlük duygusuyla insanın fani varlığına anlam ve kutsallık katarak hayatı güzelleştirmektedir. Sonuç olarak Yahudilik, maslahat gereği akıl, can, nesil, mal ve dinin korunması için bazı düzenlemeler getirmiş ve Yahudilere bunlara kesinlikle uymalarını emretmiştir.
Uluslararası Cami Sempozyumu (Sosyo-Kültürel Açıdan), 2018
Özet: Genel olarak bakıldığında bütün dinlerde bazı unsurların ortak olarak bulunduğu görülür. Bu unsurların bir kısmı bir algının din olduğunu ifade eden ana unsurlardır. Bu unsurlardan birisi de din mensubunun inanmış olduğu varlığa kulluğunu göstermesi, onu yücelterek tazim etmesi için ibadet etmiş olduğu mekân olarak mabettir. Dinlerin ortak unsurlarından biri olan mabet kelimesi, Arapça “abede” fiilinden ismi mekân olarak türetilmiştir. “İbadet edilen yer, ibadethane, ibadete mahsus bina” anlamında, bir dine bağlı olan kimselerin belli zaman içerisinde toplu veya yalnız olarak ibadet etmeleri için yapılmış özel mekânı ifade etmektedir. Bu anlamıyla mabetler, dinlerin inananlarını bir araya getiren özel mekanlar olarak yer bulmaktadır. İlahi menşeli Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’da mabetlerin toplum hayatındaki önemini vurgulayan Kur’an, Hac Suresinin 40. ayetinde, manastırların, havraların, kiliselerin ve mescitlerin Allah’ın isminin anıldığı mekanlar olarak O’nun koruması altında olduğunu vurgulamaktadır. Bu üç dine mensup olanların sosyal ve ruhi hayatlarında mabetlerin rolü inkâr edilemez bir gerçektir. Mabetler, toplumsal problemlerin tartışıldığı ve önemli kararların alındığı mekanlar olarak bu dinlerin mensuplarının sosyal hayatında etkin roller üstlenmiştir. Yahudilerde Hz. Musa dönemindeki toplanma çadırından başlayarak Hz. Süleyman tarafından inşa edilen Süleyman Mabedi ‘ne kadar, yıkılmasından sonra da onun sembolleri konumunda olan Havra ve Sinagoglar, Hıristiyanlarda mağara kiliselerden başlayarak bugün görkemli binalarla kendini gösteren kilise, şapel ve katedraller hep aynı rolleri üstlenmişledir. İslam’ın ilk günlerinden itibaren de mescitler gerek toplumun eğitiminde, gerek dayanışmasında, gerekse önemli kararların alınmasında yine aynı rolü üstlenmiştir. Toplumsal bir problem yaşandığında toplu ibadetler ve dualar mabetlerde yapılmış, birlik ve beraberlik çağrılarının mekânı yine hep mabetler olmuştur. Mabetler her üç dinde de toplumsal dayanışma ve kaynaşmanın tam merkezinde yer almıştır. Bu tebliğimizde, üç ilahi din açısından mabetlerin toplumsal bir olgu olarak değeri ve toplum hayatında oynadığı etkin rol ele alınarak mukayeseli olarak değerlendirilecektir
2014
Kur`an i - Kerim`de “Yahudi ve Hiristiyanlari veli/ dost edinmeyin “ manasindaayetler oldugu gibi, “Kitap ehlinin hepsi bir degildir...” , “sizden once kendilerine kitapverilenlerin kadinlari... size helaldir.”anlaminda dost olmayi gerektiren emir vetavsiyeler veren ayetler vardir. Bu makalede bu iki anlayisi ilk bakista destekler gibigorunen ayetleri ele alarak, ayetlerde gecen Ehl-i Kitap ve “veli edinmek” ifadesi ileneyin kastedildigi, yasaklanan dostlugun ne oldugu, barisci yaklasimi emreden ayetlerinne anlama geldigi, mufessirlerin degerlendirmeleri isiginda ve tarihte Musluman - Ehl-ikitap iliskileri uygulamasinin nasil cereyan ettigi ornekleriyle incelendi. Muslumanlarakarsi dusmanca tavirlar icine girmedikleri surece gayri muslimlerle iliskilerin Kur'an-iKerim'in temel prensipleri ve Hz. Peygamber'in uygulamasi cercevesinde baris vehosgoruye dayanir, gayri muslimler Islam toplumu icinde tarih boyunca kendi dini kulturel kimliklerini koruyarak guven icinde yasamis...
Öz " Dil yaşayan bir canlıdır " tezi doğrultusunda Arap dili de kendi-sini korumak ve yenileyebilmek adına kendi içerisinde bir takım değişikliğe veya yeniliğe ihtiyaç duymuştur. Bu yenilenmenin başında iç faktörler olarak anılan iştikâk, naht, kalb, ibdâl, ezdâd ve müsellesât gibi kelime türetme metotları gelmektedir. Bu çalışma-da araştırması ilginç bir konu olan " el-Müsellesât " bahsi tanım, tarihi süreç ve eserler bağlamında kısaca bilgiden sonra eş-zıt an-lam bakımından bazı örneklerle incelenecektir.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1997
İslam dünyasında Yahudilik hakkında yazılaı:ı eserlerin' çoğunun referansını, genellikle, Kur'an, Hadisler ve klasik Islam kaynakları teşkil eder. Doğrudan Yahudi kaynaklarından faydalanan Müslüman möellif pek azdır. Bunlar da, Yahudiliğin gerçek manada ne olduğundan ziyade, onun olumsuz yönlerini delilleriyle ortaya koymak çabasındadırlar. Islam dünyasında Yahudilikle ilgili bu yaklaşımın dinı olduğu kadar sosyal ve siyası'sebepleri vardır. Kur'an'ın Yahudiler hakkında çizdiği panaroma, Müslümanların zihninde belli bir ön kabuloluşturmuştur. Buna, Hz. Peygamber zamanındaki Yahudilerin tutumu da eklenince, Yahudiliğe ve Yahudilere karşı Müslümanların tutumu doktrinel bir mahiyet kazanmıştır. XIX. yüzyİlın sonlarında başlayan Filistin'deki Yahudi yerleşiminin sebepolduğu olaylar da bu doktrinel tutumu perçinlemiştir. Bu yüzden İslam dünyasında Yahudilik ve Yahudilerle ilgili olumlu bir fıkre rastlamak pek mümkün değildir. Müslümanlar arasında yaygın olan kanaate güre, Yahudiler lanetlenmiş bir millettir. Yahudilik, Yahudilerin emelleri doğrultusunda tahrif edilmiştir. Bu dinin öğretilerinde, gayri ahlaki' unşurlar vardır. Yahudiler, kendilerinin seçkin bir millet olduklarını iddia ederler. Yahudi. olmayanları insan olarak görmezler. Dinlerinin sadece kendilerine ait olduğunu ileri sürerler. Yahudilik ve Yahudiler hakkındaki bu olumsuz fikirleri burada daha da çoğaltmak mümkündür. . Biz bu çalışmamızda, sadece Yahudilerin kendi tanımlamalarını gözönüne alarak, Yahudiliğe göre Yahudiliğin ne olduğunu, Yahudilik dı-ş~ndaki milletlere ve dinler~nasıl baktığını ortaya koymaya çalışacağız. Ozellikle Hıristiyanlık ve Islama bakışı çalışmamızın ağırlık noktasını teşkil edecektir. Meselenin siyasi ve sosyal yönü incelernemizin dışında kalacaktır. . Tevrat'a göre bütün insanlar tek bir atadan gelmişlerdir. İnsanların tümü, bir ırk veya millet olarak değil, insan olarak, Adem'de kardeştirler
DergiPark (Istanbul University), 2012
Keiamcılar, reddiye tarzı çalışmalarla, İslam dinine yönelik itirazlara cevap vermişlerdir. Bu çabalarının çoğu, Yahudilik ve Hıristiyanlık etrafında odaklanmıştır. Kelam bilginleri, karşı tarafın hücumlarını bertaraf etmeye çalışırken, bir yandan da onların inanç sistemleri, metot ve dinlerini algılayış biçimlerini de eleştirmişlerdir. Onlar, reddiye ve eleştiri içerikli tartışma konu larını, Kur'an verileri doğrultusunda ele almışlardır. Bu bağlamda, Maturidi, Bakıllani, İbn Hazm, Cüveyni, Gazali, Fahreddin er-Razi, İbn Teymİyye, Muhammed Abduh gibi bilginler, Kitab-ı mukaddes'in sözlü ve/veya yazılı tahlif edildiği, Hıristiyanlıktaki teslis, önceki dinlerin nesih edilmesi türü tezlerle o din mensuplarının doğmalarını eleştirmişlerdir. Tarihsel süreç dikkate alındığında, kelam bilginlerinin reddiye ve eleştiri türü çalışmalarında ana tema korunmuş olmak la birlikte, konuların içeriği, işleniş şekli ve tartışma metotları değişikliğe uğramıştır. Kelamcılann çoğunluğu, reddiye ve eleştiri türü çalışmalarında, ölçülü davranmışlar, karşı tarafı'kırıcı ve hakaret içeren sözlerden kaçınmışlardır. Oysaki o dönemlerde İslamiyet aleyhinde kaleme alınan çalışmalar, çoğunlukla aşırı biçimde insaf ölçülerini aşmış durumdaydı.
Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2024
Sunulan bu makale, tarihi Hârezm bölgesinin İslamlaşma sürecini konu edinmektedir. İslamiyet’in Hârezm’e nasıl girdiğini ve bölgede yayılışına etki eden temel faktörleri açıklamaktadır. Hârezm halkının 93/712 senesindeki Emevî fethini takiben kitlesel bir şekilde mi, yoksa Müslüman egemenliği esnasında münferit ihtidalar yoluyla mı din değiştirdiğini sorgulamaktadır. Hârezm’in dini dönüşümünün nasıl gerçekleştiğini tespit ederek İslamlaşmanın dönemini belirlemeyi amaçlamaktadır. Çünkü yazılı kaynaklar Hârezm’de İslamiyet’in yayılışını berrak bir şekilde tasvir etmemişlerdir. Buna bağlı olarak Hârezm’in İslamlaşması hadisesi karanlıkta kalmıştır. Araştırmanın zaman sınırları kabaca II/VIII. yüzyıldır ancak bölgenin fetih süreci diye tasnif edebileceğimiz 32-93/652-712 yılları arası da dikkate alınmıştır. Mekan bakımından ise Orta Çağ’ın Hârezm coğrafyasına odaklanılmıştır. Çalışmanın birincil kaynakları İslamî dönemde kaleme alınan eserlerdir. Bununla birlikte bilhassa dönemlendirme noktasında Hârezm özelinde yürütülen arkeolojik ve nümismatik incelemelerde ulaşılan bulgulardan da istifade edilmiştir. Elde edilen neticelere göre Hârezm halkının İslamiyet’i benimsemesi bölgeye düzenlenen askeri harekatlar sırasında esir alınıp Müslüman memleketlerine sevk edilen tutsakların İslam’a ihtida etmeleriyle başlamıştır. Onlar Müslüman Hârezm toplumunun ilk nüvesi ve öncüleri olarak nitelenebilirler. Hatta aralarında tâbiîn neslinin gençlerinden sayılıp hadis ilminde temayüz eden A‘yen el-Hârezmî gibi bilginler de bulunmaktadır. A‘yen el-Hârezmî örneği Hârezm bölgesi henüz tam anlamıyla bir İslam beldesi haline gelmemişken Hârezmli alimlerin nasıl olup da İslam dünyasında ilmi faaliyetlerde bulunabildikleri sorusunu da açıklamaktadır. İslam’ın Hârezm’de geniş çaplı yayılabilmesi ise 93/712 yılında fethedilmesiyle mümkün olabilmiştir. İslamiyet Hârezm’e bölgenin fatihi olan Kuteybe b. Müslim’in tatbik ettiği kayda değer bir şiddet eylemiyle girmiştir. Hârezm halkının dini-entelektüel liderlerini ve tüm yazılı mirasını yok eden Kuteybe b. Müslim, bu suretle Mecûsîliğin İslam karşısındaki mukavemetini daha ilk etapta zayıflatmaya ve süratle İslamlaşma için elverişli bir zemin hazırlamaya muvaffak olmuştur. Ancak Kuteybe b. Müslim Hârezm’i cebren din değiştirmeye zorlamamıştır. Fetihle birlikte Hârezm halkının II/VIII. yüzyılın son çeyreğine dek uzanan bir periyotta münferit ihtidalar yoluyla İslamiyet’i benimsediği, bölgede topluca İslamlaşma olayı gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Fethi takiben Hârezm’e yerleşen Müslüman alimler ve memurlar bölgede İslamiyet’in temsilcileri olmuş ve yerel halkın İslam dinini tanımasında ve ihtidasında son derece etkili olmuşlardır. Aynı zamanda bölgede ilmi altyapıyı kurmuş ve ilk nesil Hârezmli alimlerin yetişmesine olanak tanımışlardır. Diğer taraftan Hârezm yerel halkından savaşçıların Müslüman ordusunda istihdam edilmesi ve tüccarların kalabalık kervanlarla Bağdat da dahil olmak üzere İslam beldelerine düzenledikleri ticari seferleri Hârezmlilerin İslam dinini ve toplumunu daha yakinen tanımalarında ve benimsemelerinde önemli bir rol oynamıştır. Müslüman hakimiyetiyle birlikte Hârezm bölgesinin II/VIII. yüzyılda İslamî bir hüviyete büründüğü görülmektedir. Bununla birlikte IV/X. asrın sonuna dek Hârezm’de Mecûsî ve Hıristiyan azınlıkların inançlarını serbestçe yaşadıkları belirtilmelidir.
M E S O S Disiplinlerarası Ortaçağ Çalışmaları Dergisi The Journal of Interdisciplianary Medieval Studies, 2019
Alman topraklarında Yahudilerin yerleştiği Orta Ren bölgesinde bulunan Mainz, Worms ve Speyer şehirleri, yüksek Orta Çağ’dan beri Yahudi literatüründe SchUM kısaltmasıyla bilinmektedir. SchUM cemaati; Yahudi bilginleri, akademileri ve üç şehrin cemaatini birbirine bağlayan dini gelenekleriyle Aşkenaz Yahudiliği açısından eşsiz bir cemaat yapılanması ortaya koymuştur. SchUM cemaatinin ortaya çıkışı ve diğer cemaatlere örnek teşkil eden uygulamaları Aşkenaz Yahudiliği’nin ortaya çıkışına da ışık tutmaktadır. Aşkenaz Yahudileri, Ren'deki katedral şehirlerinden başlayarak, Avrupa Hristiyan kültürüyle etkileşime geçmiş ve sonuçta kendine özgü karakterini kazanmış, yeni ve bağımsız bir dini kültür yaratmıştır. Gerşom ve Raşi gibi birçok alim yetiştiren ve birçok akademiye sahip olan bu cemaat birinci haçlı seferleri sırasında büyük bir trajedi yaşamış olsa da tekrar gücünü toplamayı ve etrafını aydınlatmayı başarmıştır. Bu çalışma sosyo-ekonomik ve dini faktörler bağlamında SchUM cemaatinin oluşum ve gelişim sürecini, onu diğer cemaatlerden farklı kılan niteliklerini ve Aşkenaz Yahudiliği’ne etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. Bunu yaparken Almanca ve İngilizce ikinci el kaynaklardan faydalanılmıştır. Aynı zamanda Birinci Haçlı Seferi öncesi dönem dikkate alınarak zaman sınırlamasına gidilmiştir
BÜYÜYENAY, 2022
Nahphtali Wieder’in İbranice Eseri ve Arapça Tercümesinin Tahkikli Neşri. Islamic Influences on the Jewish Worship (Haşpaot İslamiyot al haPulhan haYahudi השפעות אסלאמיות על הפולחן היהודי ) Bu çalışma, Naphtali Wieder’in İbranice yazdığı eser ile Arapça tercümesinin karşılaştırılması ve dipnotlandırılmasından ya da kadim ifadesiyle haşiyelendirilmesinden ortaya çıkmıştır. Naphtali Wieder’in Islamic Influences on the Jewish Worship İngilizce başlığıyla ve Haşpaot İslamiyot al haPulhan haYahudi İbranice olarak 1947’de Londra’da 1947’de yayımladığı bu kıymetli ve özgün eserin Arapça tercümesi Muhammed Salim el-Corh tarafından 1965 yılında Kahire’de yapılmıştır. Macar Hasidik bir aileden 1905 yılında doğan Wieder; İslam coğrafyasındaki Yahudiler özellikle Geniza belgeleri, Kumran yazıtları, Karaîmler, hassaten İbrahim el-Meymûn ve Ortaçağ Yahudi duaları ile ayinleri üzerinde etkin çalışmalar ortaya koymuştur.
2020
Tahrif; kelimenin manasını değiştirmek, bir şeyin yerini değiştirmek gibi manalara gelmektedir. Kur'ân-ı Kerîm Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarındaki âyetleri tahrif ettiklerini, onlardaki hükümlerle amel etmediklerini, birtakım âyetleri gizlediklerini ve yanlış yorumladıklarını belirtmektedir. Tahrifin boyutunun bilinmesi, bu kitapların doğru anlaşılması için önem arz etmektedir. Bu çalışmada tahrif ifadesinin geçtiği âyetler ışığında Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarında yapmış oldukları tahrifler ve tahrifin boyutu Mevdûdî'nin açıklamalarıyla beraber ele alınmıştır. O'na göre değişiklik kutsal kitapların belli bölümlerinde yapılmıştır. Yani kısmî bir tahrifat söz konusudur. Mevdûdî, Yahudi ve Hıristiyanların Tevrat ve İncilin kelimelerini değiştirerek metinde tahrifat yaptıklarını ifade etmektedir. Mevdûdî aynı zamanda Ehl-i Kitap mensuplarının Tevrat ve İncil'de bulunan kelimelerin anlamlarını başka yönlere çekerek kelime oyunları ile ayetleri yorumlamada da tahrifat yaptıklarını belirtmektedir. Ancak Tevrat ve İncil'in ne kadarının tahrif edildiğinin bilinemeyeceğini söylemektedir. İlâhî kitapların aynı kaynaktan geldiğini özellikle vurgulayan Mevdûdî, Yahudi ve Hıristiyanların yapmış oldukları tahrifat ortadan kaldırıldığı zaman Kur'ân-ı Kerîm ile önceki kitaplar arasındaki çelişkilerin ortadan kalkacağını belirtmektedir. Tahrif konusunda özellikle Yahudi ve Hıristiyan din adamlarının kendi kutsal metinlerine göstermiş oldukları sadakatsizliğin etkisinin olduğu görülmektedir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
The Issue of Being Cursed to Jews in the Qur'an, 2020
The Journal of Academic Social Science Studies, 2013
Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2021
Redd-i Hünerlice, 2022
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2024
DergiPark (Istanbul University), 2017
Journal of Divinity Faculty of Hitit University, 2018
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017
Roma Egemenliği Sürecinde Yahudiliğin Durumu Üzerine, 2022
Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Akademik İncelemeler Dergisi, 2015