Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
İmam Mâtürîdî (ö. 333/944) genelde bütün bir İslâm düşüncesinde özelde ise çağdaş Türk tefekkür hayatında iz bırakmış büyük bir âlim olup hâlâ da etkileri birçok düşünce adamının bakış açısını şekillendirmeye devam etmektedir. Bu etkinin bir sonucu olarak İmam Mâtürîdî Türk düşünce dünyasında çeşitli bakış açılarıyla farklı okumalara tâbi tutulmaktadır. Bu bağlamda laik anlayışlara din içinde meşruiyet kazandırmak, tarihsellik tartışmaları içinde ileri sürülen görüşlere Mâtürîdî düşüncesinden destek aramak gibi farklı yaklaşımların varlığından söz edilebilir. Ayrıca bir Türk kabul edilmesi sebebiyle Mâtürîdî’nin Türkçülük düşüncesi içerisinde temel bir dayanak olduğu; bâtınîliğin günümüz- de farklı bir yüzle neşv-ü nemâ bulmasına karşın onun bilgi anlayışının bu tür akımlara set çekmede bir delil olarak kullanıldığı da tespit edilmektedir. Yine selefî katılığın ve nakilcilikten beslenen şiddet ortamında naslara akılcı yaklaşımın güçlü bir temsilcisi olarak Mâtürîdî’nin ön plana çıkarılmak istenmesi de böyledir. Mâtürîdî, bu yaklaşımların odak noktasında bulunma gibi bir durumla karşı karşıya kalmaktadır. Tüm bu okuma biçimlerinin belki de bir araya getirilebilecek tarafı İslâm’a ve Kur’ân’a modern ya da çağdaş bir bakış açısını yansıtıyor olmasıdır.
Özet İslam dünyasında modernleşmeci söylemin en belirgin vurgusu; geleneksel din anlayışının İslam’ın mesajını ve temel değerlerini bastırdığı ve Müslümanlara zarar verdiğidir. İslam dünyasının yaşadığı kötülüklerin temel nedeni olarak geleneksel din anlayışı daha somut olarak da mezhep taassubu gösterilmekteydi. O nedenle modernist İslamcı düşünürler, geleneğin eleştirisi ve tasfiyesini ideolojik gündemlerinin ve eğitim programlarının ayrılmaz bir parçası yapmışlardır. Temel tez, Kur’an’a ve Hz. Peygamberin kurucu tecrübesine dönüşün zorunluluğudur. Benzer söyleme selefî hareketin de başvurmaktadır. Öze dönüş çağrısı hem modernist hem de selefî akımın ortak temasıdır. Ancak bu çağrının içinin doldurulması aşamasında belirgin farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bir düşünsel ve teolojik hareket olarak selefîliğin İslam düşüncesi içinde edindiği yer makul nedenlere dayandırılabilir, fakat bu hareket günümüzde teorik bir iddia ve iman çağrısı olarak değil, eylem üreten ve gündem belirleyen politik aktör olarak karşımızdadır. Yaşadığımız tarihsel an itibarıyla modernist İslamcı hareketin geri çekildiği ve beklenen etkiyi bırakamadığı söylenmektedir. Muhafazakâr dindar hareketin sosyal ve siyasal yükselişi İslam dünyasında yarım kalmış ve bitecek gibi de görünmeyen mezhebî gerilimlerin bir anda çatışmaya dönüşmesine yol açmıştır. Hz. Peygamber döneminden sonra ortaya çıkan her türden teolojik, felsefî ve mistik düşünce ve uygulamayı bidat ve sapıklık olarak gören selefî düşünce, kimlikleri ötekileştirmekte ve teolojik dengeleri sarsmaktadır. Post-modern ve küreselleşmeci tarihsel süreçte İslam dünyasındaki seküler, geleneksel ve dinsel tüm kimliklerin bileşenlerine ayrılmaya zorlandığı şu kertede, dünyayı yeniden kurma adına mezhepleri yeniden düşünmek gerekiyor. Reel dünya, saf iyiliklerin ve saf kötülüklerin kolayca ayrıt edildiği bir yer değildir. İyilik ve kötülük, hata ve sevap iç içe geçmiştir. Bu açıdan mezhepler ne kurtarıcı birer kimlik ne de kötülüğün bizatihi kaynağıdır. İnsanlık tarihinin bir parçasıdır ve bizim hikâyelerimizi oluştururlar. Onları dışlamadan anlamaya çalışmak zorundayız. Bu makalede, bir insanlık tecrübesi ve tarihsel-toplumsal kurum olarak mezheplerin teolojik meşruiyetleri tartışılacak ve sosyolojik işlevleri incelenecektir. Ardından yaşanabilir bir dünya kurma adına mezheplerin içerdiği sorunlar ve taşıdığı imkânlar araştırılacaktır. Anahtar Kavramlar: İslam, tarih, mezhep, sosyalizasyon, dünya-kurma, meşrulaştırma
MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2019
Bu makalede Kur'an'ın tefsiri konusunda çağımızda yeniden canlandırılan akla dayalı tefsir ekolü incelenmiştir. Bu ekolün daha iyi anlaşılabilmesi için makalenin ilk kısmında bu yöntemin tarihteki kökenleri, en belirgin örneği sayılan Mutezilî tefsir anlayışının tefsir yöntemi, Mutezililerin tefsir faaliyetinde bağlı kaldığı ilkeler vb. konular ele alınmıştır. Ardından çağımızda bu yöntemi yeniden canlandıran ve bu ekolün ilk temsilcileri sayılan Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh ve Reşit Rıza hakkında önemli görülen bazı bilgiler verilmiştir. Sonra Muhammed Abduh ve Reşit Rıza'nın tefsir yöntemleri hakkında bilgi verilerek ikisinin ortak ürünü olan el-Menar tefsirinin özellikleri anlatılmış ve genel bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Daha sonra bu düşüncenin İslam dünyasında oluşturduğu etki üzerinde durulmuş ve bundan en çok etkilenen bazı şahsiyetler hakkında bilgi verilmiştir. Makalede, Abduh'un temellerini attığı, Reşit Rıza'nın fiili kuruculuğunu yaptığı bu çabanın, tefsir alanında yeni bir çığır açtığı, son asırlarda adeta donuklaşan İslam fikir dünyasına bir canlılık kazandırdığı tespitinde bulunulmuştur. Ancak 19. asrın pozitivist anlayışıyla yüzleşme ihtiyacından doğan bu anlayışın akla tanıdığı sınırsız alan ve dini, pozitif söylemlerle uyumlaştırma çabası sebebiyle zaman zaman Kur'an tefsirinde kabul edilemez yorumlar ortaya koyduğu kanaati dile getirilmiştir.
Siyah Sanat, 2014
Süreyya Su: Sanat bugün felsefe ve düşünceyle ilişkili olmaktan daha fazla bilim ve teknolojiyle ilişki içinde.
Giriş İmam Mâtürîdi, hem İslam düşüncesinde önemli olan pek çok konuyu değerlendirirken hem de Kur'ân'ı anlama ve yorumlamada sistematik davranan bir âlimdir. Onun bu sistematikliği aynı zamanda farklı görüş sahiplerine karşı mücadele ederken de ortaya çıkmaktadır. İmam Mâtürîdî'nin mücadelesinde dikkat çeken taraf, onun hem Müslüman olup da Müslümanlar içinde öteki görülenlerle hem de İslam dairesi içinde kabul edilemeyecek birçok heretik yapıyla fikri mücadele içinde olmasıdır. Bu durumu günümüz açısından düşündüğümüzde Müslümanların kendi içinde birilerini ötekileştirerek heretik bir hüviyete sahip Müslüman gurup veya kişiler oluşturma uğraşısı içinde olmaları olayın acı veren bir boyuta taşındığını göstermektedir. Mâtürîdi ile bu durumun günümüze ve bize bakan tarafı Müslümanların, Mâtürîdî'nin fikri mücadele yönteminden hareketle benimsemedikleri ve bir türlü hazmedemedikleri diğer Müslümanlarla nasıl mücadele edebileceklerine dair çıkarımlarda bulunmaktır. Yani ben, fikrini veya zikrini benimsemediğim bir Müslümanla mücadele etmek istediğimde bir ehlisünnet müntesibi olarak Mâtürîdî'nin yaklaşımlarından hareketle nasıl bir yöntem içinde olacağım. Tabi ki öncelikle burada mücadele etmemin gerekliliği peşinen kabullenen bir fikir olmuştur. Çünkü biz Müslümanlar, bu konuda başarılı bir imtihan vermemekteyiz ve bizim gibi düşünmeyenlerle mücadele etmemiz gerektiğini zorunlu olarak benimsemiş durumdayız ve bundan da bir türlü vazgeçememekteyiz. Bu sebeple madem böyle bir uğraş içinde olacaksak o zaman bunun bir ahlakı olmalıdır, çünkü Müslümanın her hal ve hareketi ahlaka tabidir. Buna bağlı olarak birbirimizle ilişkimiz nasıl ahlaki çerçevede olmak zorundaysa birbirimizle mücadelemiz, tartışmamız ve hatta daha saldırgan bir şekilde kavgamız da olacaksa bunun da ahlaki bir tarafı olmalıdır. Buradan varmak isteğimiz sonuç ise biz Müslümanların hem yerel hem de küresel ölçekte problemlerimize ışık tutacak ilkelerin imam Mâtürîdî'den hareketle nasıl olabileceğini tespit etmeye çalışmaktır. Mâtürîdî'nin bilgi anlayışını ortaya koymadan tabi ki birçok konuya bakışında sağlıklı sonuçlara ulaşmak imkân dâhilinde değildir. Bize göre Müslümanların birbirine bakışı da bu çerçevede değerlendirilebilecek bir hüviyete sahiptir. Bu sebeple Mâtürîdi penceresinden Müslümanların birbirine bakışına bir yol bulmak için onun temel bazı bakış açılarını tespit etmek faydalı olacaktır. Bu nedenle öncelikle Mâtürîdî'nin bilgi nazariyesine bakmadan konuyu temellendirmenin imkân dâhilinde olmadığını düşünmekteyiz. Ayrıca şunu da ifade etmek istiyoruz: Bizim burada yapmak istediğimiz Mâtürîdî'nin herhangi bir konuda fikirlerini tespit etmekten ziyade, onun, sorunların çözümünde nasıl bir tavır içinde olduğunu tespit yönelik bir çözümleme denemesidir ve bizlerin meselelerin hallinde Bu bildiri hazırlanırken daha önce Maturidi ile ilgili tarafımdan yapılmış çalışmalardan istifade edilmiştir. Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
AUZEF-Felsefe Çağdaş Felsefeden Kesitler ders özeti (1-14. Ünite). Dil ve Felsefe, Modern Mantık, Davidson, Anlam Kuramı, Kirpke, Ferraris ve Belgelilik, Chomsky
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Çağdaş müelliflerden Muhammed Gazâlî, son dönem İslâm davetçilerindendir. O, kaleme aldığı eserlerde İslâm âleminin problemlerini gündeme getirmektedir. Müslümanların iman anlayışı sıkıntılıdır. Oysa iman, Kur’an’ın önem atfettiği bir meseledir. Bu bağlamda İslâm literatüründe imanda ikrar ve tasdik, İslâm ve imanın mahiyeti ve amelin imandan olup olmaması gibi konular ele alınmıştır. Müellif bu tartışmaları terk etmektedir. O imanın İslâm birey ve toplumlarının maddî-manevî inşasına vesile olmasını istemektedir. Çalışmamızın konusu, müellifin geniş perspektife sahip iman tasavvurudur. Bu doğrultuda imanın birey ve toplum hayatını düzenleyen etkilerinden bahsedeceğiz. İman ve sevgi arasındaki ilişki konusunu ele alacağız. İnanlarla inanmayanların yaşam tarzlarına ait genel nitelikleri karşılaştırmalı olarak vereceğiz. İhlas sahipleriyle, bu niteliği kaybeden ve riya tutkusuna yenik düşenlerin iman noktasında yaşadıkları tehlikeleri açıklayacağız. Ameli iman esası kabul eden müellifi...
Abone Bedeli 30 TL Kurumlar için 60 TL Hesap No Vakıfbank Başkent Şb. IBAN: TR34 0001 5001 5800 7297 391004 Ziraat Bankası Başkent Şb. IBAN: TR23 0001 001 6835 01199485001 TYB AKADEMİ hakemli bir dergidir. Dört ayda bir yayınlanır. Dergide yayımlanan yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazılar yayıncının izni olmadan kısmen veya tamamen, basılamaz, çoğaltılamaz ve elektronik ortama taşınamaz. Yazıların yayımlanıp yayımlanmamasından yayın kurulu sorumludur. Sunuş Arap baharı islâmcılığın baharı mı? 20. yüzyılın başında, müslümanlığın çağının geçtiği kuvvetli şekilde vurgulanıyordu. Batı emperyalizmi İslâm coğrafyasını sömürgeleştirme işlemini neredeyse tamamlamış, İslâm dünyasının atıf merkezi olan tek hükümran müslüman devlet Osmanlı'nın defterini dürecek hamleleri yürürlüğe sokmuştu… Batının müslümanlığı yok etme planı ilim arka planından da yoksun değildi! Kaç yüz yıllık oryantalizm/doğubilimi birikimi de İslâm'ın sonun geldiğini söylüyordu. Ünlü Fransız şarkiyatçı Lois Massignon "Onların her şeyini tahrib ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu! Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğu düştüler. Anarşi ve inkâr için olgun hâle geldiler" diyordu.
Çağdaş Felsefe Akımları
İÇİNDEKİLER © Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi'ne aittir. Yazılı izin alınmadan ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.
TDV İSAM YAYINLARI, 2018
Kaya, Mesut Çağdaş tefsirlerde İsrâiliyat eleştirisi / Mesut Kaya.-Ankara : Türkiye Diyanet Vakfı, 2018. 668 s. ; 24 cm.-(Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları ; 758. İSAM Yayınları; 204. İlmî Araştırmalar Dizisi; 92) Dizin ve kaynakça var.
Bayburt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Bu makalede çağdaş İslam düşüncesinde kelâmi değişim ele alınacaktır. Klasik kelâm ilminin bilinen tartışma konularının önemini yitirdiği son iki asırda, Müslümanların Batı’ya karşı geri kalmışlığına çare bulmak amacıyla sürekli bir çabaya şahit olmaktayız. Bu çabanın pratik sonuçları bir yana kelâmi perspektifte yenilikler getirdiği şüphesizdir. Makalede söz konusu yenilikler gaye ve muhteva bakımından mercek altına alınacaktır. Anadolu, Hint Alt Kıtası, Orta Asyave Mısır’da merkezileşen çağdaş İslam düşüncesi ittihad-ı İslâm idealine yoğunlaşmıştır. Efgânî’nin fikrî temellerini attığı pan-İslamizm diğer muasır düşünürlerin de temellendirmek istediği bir ütopya niteliğindedir. Bunun dışında düşünürler dinî düşünceyi taklit zincirinden kurtarmak mezhep odaklı kelâm yerine güncel sorunları konu edinmişlerdir. Düşüncede rasyonelleşmeyi Batı’nın felsefe ve bilimde geldiği noktayla ilişkilendirmemek mümkün görünmemektedir. Seyyid Ahmed Han gibi bazı Müslüman düşünürlerin mucize, keramet...
Absract: Because of the various reasons, Mâtürîdî"s name is not included in the classical commentary sources. As a result of this misinterpretations has emerged. For example, Razi and Zamakhshari were accepted as the first and most important representatives that wrote with dirayeh. Although Mâtürîdî lived before, his work has not been mentioned among dirayeh commentary books. In this article, the gloss sources of Mâtürîdî will be examined. It will be emphasized that his commentary book is heavily objective and his commentary book should be considered as the first example of gloss commentary
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (SAUIFD)
Prof. Dr. Muhammed İffet Şarkavî, Çağdaş Dinî Düşünce (Modern Dönem Tefsir Akımlarının Analitik İncelenmesi) adlı çalışmasında “çağdaş sorunlar karşısında dinî düşüncenin vereceği cevaplar neler olabilir?” sorusuna cevap aramaktadır. Eserin temel gayesi genelde tüm müslümanların bu sorunlara çözüm üretebilmek için sergiledikleri felsefî, kelâmî, hukukî gayretleri incelemek; özelde ise çağın problemleri karşısında müslüman müfessirlerin konumunu ortaya koymaktır diyebiliriz. Müellif müfessirlerin özellikle on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda yoğunlaşan sömürgecilik faaliyetlerinin İslam coğrafyasında sebep olduğu siyasî, ekonomik, kültürel bunalımlara çözüm sadedinde ortaya koydukları fikir akımlarıyla ilk dönem İslamî kaynaklarında geçen düşünce esasları arasında çok önemli ortak noktalar bulunduğu kabulünden hareket etmektedir.
The aim of this study is especially to bowdlerize al-Ghazzâlî’s experience from modern false schoolings. For achieving this, there are three axioms which have adopted a mantle: 1- Studying al-Ghazzâlî to modern science is false. Because according to the scientific junior judgments, one Middle Ages’ philosopher either attempts up to Enlightenment or Mythology. Accordingly not only al-Ghazzâlî’s experience but al-Fârâbî’s philosophy and Avicenna’s philosophy are all far from Enlightenment. 2- Existing form of history of philosophy is arranged to Enlightenment. It is necessary to bowdlerize from this form. Mainly there are three schools in the history of philosophy: Realism, Idealism and Sophistic. These three is repeated in the history of philosophy and sophistic is not bad as Aristotelian tradition aims. Al-Ghazzâlî is in good sophistic tradition. 3- There is a basic differentiation between truth and knowledge in al-Ghazzâlî’s philosophy. Referencing to postmodernist texts like Paul Feyerabend’s and Jacques Derrida’s, this is very understandable. Knowledge is for society and truth is for entity. This differentiation is very functional. Consequently al-Ghazzâlî solved very difficult problem: Is there a truth’s possibility or not? For this reason al-Ghazzâlî’s experience is very beneficial for the destiny of philosophical thoughts. Key Words: Al-Ghazzâlî, Modernism, Enlightenment, Philosophy, Religion, Life.
Dilbilim, 2010
Abstract: Semiotics as a modern way of thinking In this study, the relations between semiotics appreciated as the theory of theories and the other disciplines that give methods and analytical means to this discipline is examined. Examining the field of studies influenced by ...
Maturidinin Akide Risalesi Ve Serhi
Betül ŞAHİN-353115-4-A Öz: Batıda çeşitli ilmi disiplinlerde meydana gelen değişimler kendisini tefsir ilminde de göstermiştir. Tefsir ilmindeki bu değişim ve etkilenme ile ilgili olan çalışmalardan birisi de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muhammed Coşkun'un 1 yazmış olduğu "Modern Dünyada Kur'an Yorumu-Tefsir Disiplininde Çağdaş Tartışmalar" isimli bu eseridir. Bir giriş bölümü ve dokuz bölümden oluşan bu eserde Batı düşüncesinden etkilenerek İslam dünyasında yaşanan değişimin Kur'an ve Tefsir çerçevesindeki tartışmalarına sistematik bir şekilde yer verilmiştir. Bu açıdan Kur'ancılık, tarihselcilik, bilimsel tefsir, tematik tefsir, semantik, hermenötik, demitolojizasyon gibi önemli görülen ve tartışılan konular üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Bunun yanında İslam dünyasının bugünkü durumunun düzelmesinin gelenek ile sağlam ve titiz bir ilişki kurulmasıyla mümkün olabileceği ifade edilmiş nedenleri açıklanarak tartışılma noktalarına değinilmiştir.
2018
Bu makalede İslâm düşünce geleneğinde Hanefî-Mâtürîdî çizgideki düşünürlerin görüşlerine referansla bilgi-iman ilişkisi konusunu ele alınacaktır. Bunu yaparken cevabı aranacak temel sorular şunlar olacaktır: Tanrı'nın varlığını bilmek niçin insanın birinci ve en temel görevidir? Taklide dayanarak Tanrı'nın varlığına inanmak niçin doğru bir yol olamaz? Kur'ân körü körüne atalarının yolunu taklit edenler hakkında ne söylemektedir? İnsanın bilgi edinme vasıtaları nelerdir? Duyu-ötesi bir varlık olarak Tanrı'nın varlığını bilmek nasıl mümkün olabilir? Bilmek ile iman etmek arasındaki fark nedir? Bilgi, iman ve güven arasında ne tür bir ilişki söz konusudur?
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.