Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019
Yirminci yüzyılın sonlarına doğru küreselleşmenin de etkisiyle şehirler büyük bir değişim içerisine girmiştir. Nüfus artışı sonucunda çarpık yapılaşma estetik anlayışın kaybolmasına ve şehirlerin beton yığını haline dönüşmelerine yol açmıştır. Şehir estetiği toplumun nefes almasını sağlayan, bölge değerlerine sahip çıkan ve şehrin karmaşık yapısını düzenli hale getiren günümüzün sosyal bir ihtiyacı olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’deki şehir estetiği anlayışında belirli bir standardın, sınırlamanın ve denetimin olmadığı veya eksik olduğu görülmektedir. Diğer ülkelerdeki yapılaşmalar da incelendiğinde şehir estetiğinin belirli bir plan dâhilinde gelişen bir anlayış olduğu ortadadır. Bu çalışma sonucunda elde edilecek verilerle Türkiye için şehir estetiği önerilerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Doğru planlama ve uygulamalarla Türkiye’de şehir estetiği olgusunun geliştirilebileceği ve belirli standartlarla denetimi sağlanabileceği anlaşılmaktadır.
International Journal of Filologia , 2019
Azerbaycan sözlü geleneğinin en önemli kolunu oluşturan âşık destanları;atasözleri deyim ve sözlü anlatım geleneğinin tüm ögelerini taşıyan eşsiz bir kültür ürünüdür. İran Azerbaycan’ı yöresinde âşıklar arasında destan söyleme geleneğinin önemli bir yeri vardır. Bölgede kalabalık Türk nüfusunun varlığı, âşıklık geleneğinin köklü bir kültür ögesi olmasına neden olmuştur.İran sahası, Türk kültürünün zengin bir hazinesi görünümündedir. Örneğin Türk dünyası âşıklık geleneğinde anlatılan nazımla nesrin iç içe kullanıldığı en uzun destan olan Şikâri Destanı bu bölgeden derlenmiş ve bilim dünyasına sunulmuştur. Bu destan İran Türklerinin milli benliğin oluşumu ve kavramasında önemli yeri olmuştur. Şikâri Destanı âşıklık geleneği ve edebiyatının İran Türkleri arasında yayılması ve diğer âşıklara ilham kaynağı olması açısından Kırgız Türklerinin Manas Destanı kadar etkili olmuştur. Dolayısıyla Şikâri Destanı İran’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin Manas’ı olmuştur. Destanlar milli unsurların yanı sıra tarihi kültürel kodları taşıyan önemli ürünlerdir. Çalışmamızda Azerbaycan ve İran âşık destancılık geleneğinde önemli yeri bulunan Türk dünyasının en uzun manzum ve mensur destanı olan Şikâri Destanı’ndan yola çıkarak İran Türkleri âşıklık geleneğindeki yeri hakkında bilgi vereceğiz. Bu destanın uzunluğundan dolayı sayılı destancı âşık tarafından bilinmektedir. Destanın en kapsamlı şekli 1968-1970 yılları arasında Tebriz’de âşık Yedullah tarafından anlatılmıştır. Destanın kasetleri 1990 yılından beri tarafımızca toplanıp kaybolmaktan kurtarılmıştır. Daha sonra bu destan “Tebriz Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı” adlı yüksek lisans tezimizde yer almıştır. Destan 2013 yılında Türk Dil Kurumunun “Türk Dünyası Destanları Tespiti ve Türkiye Türkçesine Çevrilmesi” projesi çerçevesinde değerlendirilmiştir. Destan, kültürel değer ve öneminin yanı sıra dil malzemesi bakımından da incelenebilir. Bu destanda arkaik Türkçe sözlükler tespit edilmiştir.Yazımızda, İran sahasında Türk dilinin (Azerbaycan Türkçesi) yazılıp okunmasının yasak olduğu dönemlerde Şehriyar’ın “Haydar Baba’ya Selam” manzumesi gibi önemi büyük bir eser olan Şikâri Destanı’nın İran Türkleri arasında sözlü gelenekte olan önemi üzerine durulacaktır.
MENÜ MÜHENDİSLİĞİ KAPSAMINDA KASAVANA SMİTH MODELİ İLE ZEFTM MODELİNİN KARŞILAŞTIRILMASI: DURUM ÇALIŞMASI, 2019
Günümüzde yiyecek içecek işletmelerinde yoğun bir şekilde kullanılan menüler, müşterilere karar verme aşamasında yardımcı olan araçlar olmaktan öteye geçmiştir. Artık menüler sayesinde çeşitli maliyet hesapları, gelir yönetimi ve pazarlama çalışmaları gibi aktiviteler de yürütülebilmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, menü mühendisliği kapsamında Kasavana Smith Modeli (KSM) ile zaman etkenli faaliyet tabanlı maliyetleme (ZEFTM) modelinin karşılaştırılmasıdır. Konusu bakımından yöntem tasarımı, durum çalışması olarak belirlenmiştir. Çalışmada, amaçlı örnekleme yönteminden yararlanılmıştır. Veriler, Ege Bölgesi’nin turizm merkezlerinden biri olan Aydın- Kuşadası’nda faaliyet gösteren lüks bir restorandan elde edilmiştir. 2018 yaz sezonu Ağustos ayını kapsayan veriler, ilgili restoranın otomasyon sistemleri, muhasebe kayıtları ve yetkilileriyle yapılan görüşmeler sonucunda elde edilmiştir. Restoran menüsünde yer alan, 27 menü kalemi Kasavana-Smith modeli ile analiz edildikten sonra ZEFTM modeliyle tekrar analiz edilmiştir. Analizlerin sonucunda 4 menü kaleminin kategorilerinde farklılıkların meydana geldiği tespit edilmiştir. KSM’de “düşük” kategoride yer alan 4 menü kaleminin ZEFTM modeline geçildiğinde “yüksek” kategoride yer alması, ZEFTM modelinin kapsamlı yapısının restoran işletmeleri için daha uygun olduğu sonucuna işaret etmektedir.
Türkiye Ekonomisinde Güncel Sorunlar ve Öneriler, 2022
En temel insan haklarının başında gelen sağlık, bir toplumda var olan bütün insanları yakından ilgilendiren, sosyal ve hayati öneme sahip, çok yönlü ve disiplinler arası bir politika alanını oluşturmaktadır. Sağlık ve buna bağlı olarak tıbbi bakım hakkı evrensel bir boyut taşımaktadır. Geçmişten günümüze ekonomik ve sosyal değişme ve gelişmelerin sonucunda bireyin veya toplumun sağlığını devamlı kılmak amacıyla, toplumun hayat standardını yani refahını iyileştirmek ve kalıcılığını sağlamak büyük önem taşımaktadır. 1980 sonrası yaşanan neo-liberal dönüşüm süreci ülkelerin sağlık politikalarını derinden etkilemiştir. Birçok ülkede olduğu gibi İngiltere ve Türkiye’de de sağlık politikalarının yeniden yapılandırılması çalışmaları sağlık sistemlerinde köklü dönüşüme yol açmıştır. Bu dönüşüm süreci ile sağlık hizmetinin özelleştirilmesi, hizmeti sunan ile finansmanın birbirinden ayrıştırılması, güvencesiz çalışma koşullarının ve performansa dayalı ücret sisteminin benimsenmesi, hem hizmet sunan hem de hizmetten yararlananlar bakımından sosyal politikada ciddi bir paradigma dönüşümünü yansıtmaktadır. Devletin sağlık hizmetlerinde sadece teşvik ve denetleme rolünü üstlenmesine yönelik yaklaşımlar, genel sağlık sigortası, aile hekimliği, sağlık işletmelerine verilen idari ve mali özgürlük çalışmaları, kamu-özel işbirliğine dayalı şehir hastaneleri uygulamaları ile yeni bir aşamaya geçmiştir. Sağlık sektöründe şehir hastaneleri modeli ilk olarak 1990’lı yıllarda İngiltere’de uygulanmaya başlamış ve son yıllarda Türkiye tarafından da benimsenmiştir. Kamu özel işbirliğine dayalı şehir hastaneleri, uygulamada sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin bir yolu olarak kullanılmaktadır. Sağlık hizmetlerinin finansmanında vergilere dayalı Beveridge modelini benimseyen İngiltere’de 1980 sonrası başlayan sağlık hizmetlerinde dönüşüm süreci ve şehir hastanelerinin yaygınlaşması, kamu harcamaları içinde sağlık harcamalarının oranını önemli oranda artırırken, cepten harcamaların da artmasına neden olmaktadır. Bu sonuç sağlık sektörünün ticarileştirilmesi eleştirilerinin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Benzer eleştiriler Türkiye için de yapılmaya başlanmıştır. Kamu-özel işbirliğine dayalı şehir hastaneleri vatandaşların daha fazla cepten ödeme yapmasına ve kamu sağlık harcamalarının genel bütçe üzerindeki yükünün artmasına neden olurken, aynı zamanda uzun vadede kamu finansmanının sürdürülebilirliğini tehlikeye atmaktadır. Bu çalışmanın ana amacı sağlıkta dönüşüm süreci ve şehir hastaneleri adımlarını İngiltere ve Türkiye örnekleri üzerinden inceleyerek sağlık sektöründe nasıl bir dönüşüme neden olduğunu ve uygulamanın olası sonuçlarını ortaya koymaktır. Bu ana amacı ortaya koymaya yönelik olarak öncelikle sağlık kavramı, sağlık hizmeti ve özellikleri açıklanacaktır. Sağlık harcamalarını etkileyen faktörler analiz edildikten sonra, sağlıkta dönüşüm süreci İngiltere ve Türkiye örnekleri ile açıklanacaktır. Şehir hastanesi uygulamasının olası etkileri temel sağlık göstergeleri üzerinden ortaya konularak sonuç bölümüyle çalışma nihayetlendirilecektir.
ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ ve “ŞİRAZE”DEN ÇIKMAK ÜZERİNE Mevlüt Uyanık – Aygün Akyol Giriş: Çorum İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Tarihi Anabilim Dalı bünyesinde kronolojik okumalarımız yanı sıra “Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak” projesi bağlamında sistematik okumalar da yapıyoruz. Türkistan - Türkiye irtibatının kültürel sürekliliği bağlamında Farabi’yi İslam Felsefesinin Kurucu filozofu olarak görüyoruz. Farabi ve İbn Sina’nın Doğu’da, İbn Rüşd, İbn Bacce ve İbn Tufeyl’in Batı’da (Endülüs) İslam felsefesini cihanşümul bir felsefe haline getirdiğini belirtiyor ve eserlerini özgün metinlerini tercümesiyle karşılıklı vererek tercüme ediyoruz. “Her tercüme temelde bir yorumdur”dan hareketle tahkir ve tezyif içermeyen eleştirileri de önemsiyoruz. Bu çerçevede Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde yenice İslam Felsefesi profesörü olmuş “profesyonel felsefeci!” M. F. Birgül’ün (Tercümelerden Çektiğimiz Izdırap: Tedbîru’l-Mütevahhid Örneği, Şiraze: sayı 1, 2020:44-47) yazısı gibi aklınca Molla Kasım pozlarına girip, tahkir ve tezyif edici bir şekilde ele alınan metinler var. 2021 Ocak ayının ilk günlerinde Facebook hesaplarımızdan birinde bir gönderinin altına yorum olarak ilk sayfası eklenince haberimiz oldu, dergiyi edindik bir de baktık ki, aynı derginin 2. Sayısında “örnek çeviri” diyerek mütercimi övmekten yorgun düştüğü yazının başlangıcında bizim uzun bir sessizliğe büründüğümüzü söylemiş. Her iki yazıda ele alınan çevirilerinin başkaları tarafından yapılan tercümelerden ya hiç haberi yok, ya da…. https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=5048452108562124&id=259280630812653
ÖZET Türkiye ve dünya ekonomisinin tarihsel gelişimine bakıldığında sanayi sektörünün Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla (GSYH) payının gittikçe arttığı görülmektedir. Sanayi sektörünün gelişimi, GSYH' yı da oluşturan tarım ve hizmetler gibi diğer sektörleri de etkilemektedir. Sanayi sektörünün bu hızlandıran etkisi nedeniyle ülkelerin ekonomi yönetiminin sanayi sektörüne daha fazla kaynak ayırdığı söylenebilir. Bu çalışmada, Türkiye sanayi sektörünün GSYH içindeki payının gelişimi incelenmiş olup, uygulanabilecek ekonomi politikaları, sonuç ve öneri kısımlarında ortaya konmuştur. ABSTRACT Looking at the historical development of the Turkish and world economies, it is visibled that the share of the industrial sector in Gross Domestic Product (GDP) is increasing. The development of the industrial sector also effects other sectors such as agriculture and services, which make up GDP. It can be said that due to the accelerating effect of the industrial sector, the governments of the countries economic allocate more resources to the industrial sector. In this study, the development of the share of the Turkish industrial sector in GDP has been examined in the literature and the economic policies that can be implemented are presented in the conclusions and proposals.
PEARSON JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES & HUMANITIES, 2021
SSCB’nin dağılmasıyla beraber soğuk savaştan sonra dünya tek kutuplu döneme girmiştir. bu dönemde ABD dünya hakimiyeti iddialarıyla eski sovyet bölgelerinde bağımsızlık ve kuruluş süreçlerinde sıcak ilişkiler kurarak bölgeyi etkisi altına almak istemektedir. ABD ve batı ülkelerinin bu yayılmacı politikalarından hoşnut olmayan Çin ve Rusya, bölgedeki tehditlere karşı aralarında uzun yıllardır devam eden sınır problemlerinin üzerine giderek 1996 yılında güvenlik ve ticari işbirliği tesis etmek adına ve ABD’yi bölgeden uzaklaştırmak için Şangay 5’lisi örgütünü kurmuştur. 2001 yılında Özbekistan katılımıyla örgütün ismi Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) olarak değişmiştir. Son dönemde Türkiye’nin AB üyelik süreci duraksadığı için Türkiye’de dış politikada Avrasya’ya yöneliş ve bir alternatif olarak Şangay İşbirliği Örgütüne üyelik tartışılmaya başlamıştır. 2012 yılında ise Türkiye ŞİÖ’de dialog ülkesi olarak kabul edilerek tam üyelik sürecine henüz girememiştir. Bu çalışmada, öncelikle Şangay İşbirliği Örgütünün kuruluşu ve yapısı hakkında değinerek Türkiye’nin mezkur örgüte üyelik süreci, üye olmanın avantajları ve dezavantajları çerçevesinde Türkiye-ŞİÖ ilişkileri incelenmiştir
Özet Kazdağlarında yaşamakta olan Tahtacı Türkmenlerinin Alevîlik inancına bağlı oldukları ve bu kapsamda bazı uygulamalar yaptıkları bilinmektedir. Anadolu'daki diğer Alevî zümrelerde olduğu üzere Tahtacı Türkmenlerinin dinî ve sosyal hayatında cem törenlerinin önemli bir yeri vardır. Yılın belirli zamanlarında ve bazı durumlara bağlı olarak gerçekleştirilen cemlerde bazı hizmet sahipleri bulunur. Daha açık bir ifadeyle cem törenin düzenli ve kurallara uygun bir şekilde yürütülebilmesi için bazı görevlerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Cem törenlerinde " dede " den sonra ce-min olmazsa olmazı olan sazandarlar/zâkirler de görev sahipleri arasında yer alırlar. Saz eşliğinde nefesler söyleyen bu tiplerin icra alanı sadece cemler değildir. Kurban ve adaklarda, asker uğurlamalarında, düğünlerde gelinlere uygulanan " baş bağlama " töreninde, ölüm sonrasında ölüye ezgili şiirlerin söylendiği ağıt törenlerinde, Hıdrel-lez kutlamalarında, Sarıkız ziyaretlerinde ve hastaların sağaltılmasında zâkirler aktif bir role sahiptirler. Bu makalede Kazdağının Balıkesir sınırları içinde kalan Tahtacı Türkmenlerinin sazandarlarlık/zâkirlik geleneği ele almıştır. Sazandarların eğitimi ve mesleğe geçişleri, icra ortamları ve zamanları, söyledikleri şiirlerin şekil, yapı ve içe-rik özellikleri, dinî ve sosyal hayatta üstlendikleri görevler ve sazandarlık geleneğinin günümüzdeki durumu üzerine tespit ve değerlendirmeler yapılmıştır.
Bu çalışma, çağımızda yaşamış, şehircilik alanında çalışmalarda bulunup önemli mimari eserler ve projeler meydana getiren mimar Turgut Cansever’in şehir ve İstanbul’a dair düşüncelerini sistemli olarak ele almaktadır.
Akademik Bakış Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi, 2016
1870’li yıllardaki İstanbul’un durumu o dönemin gazetelerinden öğrenilebilir. Özellikle bu yıllarda yayımlanan mizah gazeteleri, şehir insanının günlük alışkanlıkları ve yaşam tarzları hakkında bize önemli bilgiler sunar. Osmanlı’da çıkan ilk mizah gazetesi olan “Letâif-i Âsâr”, İstanbul şehri ve semtleri konusunda birçok yazı içerir. Bu gazetede 12 Nisan 1871 tarihinde yayımlanan bir muhâvere, Divan edebiyatının önemli bir türü olan şehrengizin yaşadığı dönüşümü gösterir. Bu muhavere ayrıca İstanbul’un o zamanki kültürel ve sosyal durumu hakkında önemli bilgiler verir. Biz, öncelikle muhâvere ekseninde şehrengiz türünün geçirdiği değişimi ele aldık. İkinci olarak da muhâverede İstanbul şehrinin ve semtlerinin nasıl yer aldığını inceledik.
Özet: İlk olarak Nizâmî-i Gencevî tarafından yazılan Hüsrev ü Şîrin, Batı sahasında başta Kütahyalı Şeyhî olmak üzere pek çok şair tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Kütahyalı Şeyhî'nin yer yer kendi yorumunu katarak kaleme aldığı Hüsrev ü Şîrîn mesnevisini, aynı zamanda devrin bazı tarihî olayları çerçevesinde kaleme aldığı görülür. Kütahyalı Şeyhî'nin eserinin salt bir tercümeden çok tercüme-telif önemli bir edebî eser olduğu söylenebilir. Abstract: Hüsrev ü Şîrîn, originally written by Nizâmî-i Gencevî, was translated into Turkish by many poets, notably by Kütahyalı Şeyhî, in the Western area. It is seen that the masnavi of Hüsrev ü Şîrîn, with Kütahyalı Şeyhi's own comments in patches, was written up within the framework of some historical events. This study but also indicates that Kütahyalı Şeyhi's work was much like a translation-writing than just a translation.
Edebiyatın millî kimlik edindirmedeki işlevselliği; geçmiş bugün ve gelecek üçgeninde, bireylere tarih bilinci aşılar. Edebiyatın böyle bir işlevinin olması onun, zaman zaman edebî amacının arka planda kalıp toplumsal yönünün ağır bastığını gösterir. Bir milletin kültürel kodlarını oluşturmada tarihî romanlara önemli bir misyon yüklenir. Bir ulusun destanını yazan tarihî romanlar, bireylerde ortak bir bilinç oluşturur. Kimliklerin çözüldüğü ve toplumsal ilişkilerin farklılaştığı dönemde bu romanlar insana toplumsal bilinci yeniden yerleştirir. 2005'te yayımlanan Turgut Özakman'ın Şu Çılgın Türkler adlı eseri Türklerin millî kimlik inşasını, Kurtuluş Savaşı ve sonrası yükselen Kemalizm ideolojisini, günümüz nesline hatırlatan ve onu canlı tutan bir araçtır. Bu çalışmanın amacı, geçmişten geleceğe köprü niteliğindeki bu eserin bugün de millî kimlik oluşturmada ve Kemalizm ideolojisini yaymadaki rolünü ortaya koymaktır.
Öz Şair; duygu, düşünce ve arzularını hayal gücünün yardımıyla dönüştürerek sanatsal ve estetik bir kalıpta sunan kişidir. Başta teşbih ve mecaz olmak üzere edebî sanatları kullanarak iç ve dış âlemden aldıklarını sanatsal boyutta tekrar inşa eder. Bu süreçte şairin duygu, düşünce ve tasarılarına yön veren hayal gücüdür. Klasik Türk şiirinde hayal, şiirin başlangıcı ve şairin beslendiği önemli bir kaynaktır. Zira şairler hakkında değerlendirmelerde bulunan tezkire yazarları hayali güzel söz ve şiiri netice veren bir değer olarak görürler. Tezkirelerde kullanılan dile bakarak hayal gücünün güzeli tarif eden, güzeli arayan estetik değerlendirmeler için bir ölçüt olduğunu söylemek mümkündür. Klasik Türk şiirini kendi sistemi içerisinde değerlendirmek, şairlerin hayal kavramına bakışları ve hayal gücüne yönelik değerlendirmelerini dikkate almamızı gerektirir. Bu bağlamda, klasik Türk şiirinde hayal kavramının çeşitli teşbih ve mecazlarla kullanıldığı görülür. Hayalin hazine, gül bahçesi, deniz ve sultan gibi kavramlarla ilişkilendirildiği bu teşbihlerde şairin hayale atfettiği değer ya da işlevi bulmak mümkündür. Şairlerin çeşitli benzetme ve mecazlar çerçevesinde şiirdeki yerine işaret ettikleri hayal, klasik Türk şiirinde poetik ve estetik bir değere sahiptir. Abstract Poet is the one who offers his feelings, thoughts and desires in an artistic and aesthetic mold by converting them with the help of imagination. He rebuilds the materials received from internal and external world in artistic dimension by using literary arts especially including similes and metaphors. In this process, the power of imagination shapes the poet's feelings, thoughts and designs. In classical Turkish poetry the imagination is the beginning of the poem and an important source that the poet is fostered. Because the authors of tezkires who had assessments about the poets see the imagination as a value that results the good word and poetry. Looking at the language used in tezkires it can be said that the imagination is a criterion for aesthetic considerations that defines and seeks the beauty. Evaluating the classical Turkish poetry in its system requires us to take into account the assessments and the concept of view of the poets over the imagination. In this context, the concept of imagination is seen in classical Turkish poetry used with a variety of similes and metaphors. In these similes which the imagination is associated with the concepts like treasue, rose garden, sea and sultan it is possible to find the value and the function of imagination that the poet attributed to. The imagination that the poets pointed out its place in poetry under various similes and metaphors has a poetic and aesthetic value in classical Turkish poetry. Giriş İnsana yeni umutlar, yeni heyecanlar veren hayal gücü insan için önemli olduğu gibi sanat açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Zira hayal, sanatın ortaya çıkması ve ilerlemesinde itici güçtür. Sanatçı; iç ve dış âlemde duygu, idrak ve hissini derinleştiren; bulduklarını dönüştürerek ses, renk, kelime gibi çeşitli estetik kalıplarda ifade eden kişidir. İç ve dış âlemin yeniden inşa edilip farklı bir gerçeklikle sunulduğu sanat eseri, sıra dışı özellikler gösteren olağanüstü bir hayal gücüne dayanır. Sanatsal gerçekliğin şekillenmesi, sanat eserinin ortaya çıkması büyük ölçüde hayal gücünün imkânlarına bağlıdır. 1 " Hayal " , sözlükte " insanın kafasında tasarlayıp canlandırdığı şey. " (Devellioğlu, 1997: 346), " Bir şeyin gerçeği zannedilen veya gerçeğine benzeyen, benzetilen görüntüsü " (Durusoy, 1998: 1) diye tanımlanır. " Tahayyül " , hayal etme eylemi; " mütehayyile " ise hayal gücü anlamında kullanılan terimlerdir. Klasik Türk şiirinde Arapça bir sözcük olan " hayal " in çoğulu " hayâlât " ve aynı kökten gelen " muhayyel " ve " tahayyül " sözcükleri hayal ile birlikte sıklıkla geçer. Hayal, kimi zaman gerçek dışı, asılsız iş anlamlarını ifade eder. Ahmet Paşa'nın " Hayâl-i bâtıla bakma basîret ehli isen " (Ahmet Paşa Divanı, 1992: 111) dizesi ile Nâilî'nin " Düşdük cünûn-ı aşk ile vehm ü hayâle biz " (Nâilî Divanı, 1990: 138) mısraı hayal kavramının " kuruntu, asılsız iş " anlamlarıyla kullanımına birer örnektir. * Yrd. Doç. Dr., Bartın Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. 1 Esrar, imkân ve imkânsızlık sınırlarını kaldırmasıyla insanın önünde yeni bir buut oluşturur. Bazı sanatçıların esrara olan düşkünlükleri, esrarın gerçek âlemden kaçışla birlikte insanı hayalin uçsuz bucaksız âlemlerinde gezdirmesine bağlanabilir. Hatta şiir, müzik, dans, tiyatro gibi sanat dallarının ilk icracılarından olduğu kabul edilen şamanlardan bazılarının esrime deneyimi için esrar kullandıkları bilinmektedir.
This paper is an attempt to the applied translation criticism of the Islamic sources. Al-Shâmî’s Siyer; “Sübülü’l-hüdâ ve’r-reşâd fî sîreti hayri’l-ʻibâd” is the selected approach to the text Turkish translation named as “Peygamber Külliyatı”. The purpose of study is Clarifing main İslâmic sciences' sources from rare mistakes is undertaking through significant translation critisizm methods with a scientific aim orientation. this approach is named as "Attachment Theory". Previously, translation and translation critisizm conceptual analaysis and historical development process have been done in this approach.
Tarih Araştırmaları V, 2022
2011 yılında başlayan olayların ardından dünya kamuoyunun ilgisi Suriye’ye yoğunlaşmıştır. Türkiye’nin en uzun sınır komşusu olan Suriye, tarihi süreçte uzun yıllar Türk idaresinde huzurlu yaşayan, Türkiye’nin sosyal ve kültürel temasının sık olduğu ülkelerdendir. Bugün olduğu gibi geçmişte de coğrafi konumu Ortadoğu’da boy göstermek isteyenleri Suriye hâkimiyetine zorunluluğuna yönlendirmiştir.
Ankara ve Muğla'da kent güvenliği algılaması ile ilgili yapılan saha araştırma sonuçlarını ve analizini kapsamaktadır.
Öz Âşık Tarzı Türk Şiir Geleneğinde geçmişten günümüze en sık değinilen konuların başında aşk ve sevgili gelmektedir. Halk şairi; gördüğü, sevdiği ya da hayalindeki sevgili tasvirini farklı boyutlarda ele almıştır. Kimi halk şairleri sevgilinin fiziksel özelliklerini, kimileri de onun belirli olaylar karşısındaki tutumlarını dile getirmişlerdir. Âşık, toplumsal yaşamda var olan sevgili tipini, gerçek yaşamdan soyutlayarak mübalağalı bir biçimde ulaşılmaz bir peri ya da huri olarak anlatmaktadır. Divan şiirindeki sevgili tasviri ile halk şiirindeki sevgili tasviri farklılık arz etmektedir. Divan şiirinde sevgilinin tüm fiziksel özelikleri dile getirilse de adı söylenmez. Ancak halk şiirindeki güzel ya da sevgili ayakları yere basan, daha gerçekçi, davranışlarıyla somut bir tip olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmamızda Âşık Tarzı Türk Şiir Geleneği içerisinde güzelin/sevgilinin hangi yönleriyle ele alındığı ortaya konulmaya çalışılacaktır. Anahtar kelimeler: Âşık Tarzı Türk Şiiri, sevgili, güzellik unsurları, tip. Abstract In Âşik style Turkish poetry tradition, the primary subjects referred to from the past to the present are love and lover. Folk poets approached the depiction of the person they loved or their dream lover in different dimensions. Some folk poets expressed the physical features of the lover, while others expressed the lover's attitudes towards specific events. Âşik tells about the type of lover in societal life by isolating from the real life in an exaggerated way as an unreachable fairy or houri. The depiction of lover in Divan poetry and folk poetry are different from each other. In Divan poetry, even if all the physical features of a lover are mentioned, the name is not. However, the beauty or the lover in folk poetry is seen as a more down-to-earth, more realistic and concrete type with her behaviors. In this study, we will present with which aspects beauty/lover is addressed within Âşik style Turkish poetry tradition.
Osmanlı edebiyatı araştırmalarının ehemmiyeti geç fark edilmiş sahalarından biri olan mecmûa geleneği, ihtiva ettiği muhtelif ürünlerle edebiyat tarihimizi aydınlatmaya devam etmektedir. Bu makale çerçevesinde incelenen mecmûa da klâsik dönem şairlerinin bilinmeyen manzûmelerini barındırması yönüyle önem arz etmektedir. Çalışmamızda söz konusu mecmûa ile ilgili şekil ve muhteva bilgileri verildikten sonra eserde yer alan bütün şiirlerin ilk beyit/bendleri mahlas sırası gözetilerek düzenlenmiş ve şiirler değerlendirilmiştir. Mecmûada bulunan Bâkî, Emrî, Hayâlî, Hüdâyî, Nef'î ve Ulvî'ye ait şiirlerin dîvân neşirlerinde olmadığı tespit edilmiş ve çalışmanın son bölümünde bu şiirlerin metinlerine de yer verilmiştir. Abstract: Custom of mecmua that is one of the area of Ottoman literature searches and its importance has been realized late, continues to lighten our literal history through various outputs it involves. Mecmua that has been searched in this study is also important in that involving some unknown poems of classical period poets. In this study after informing about shape and content of mentioned mecmua, first couplets of all poems in mecmua have been regulated pursuant to order of nickname and poems have been evaluated. It has been ascertained that poems of Bâkî, Emrî, Hayâlî, Hudâyî, Nef'î and Ulvî in mecmua do not exist in published divans and textes of these poems exist at the end of the study.
ÖZET Abdülhak Hamit Tarhan'nın Kürsî-i İstiğrâk adlı manzumesinin konusu, sanat felsefesinin geçmişten günümüze üzerinde durduğu tabiattır. Sanat tarihine bakıldığında, en fazla işlenen iki konudan biri insandır diğeri ise tabiattır. Abdülhak Hamit, tabiattaki unsurları estetize ederek alımlar ve bu unsurları yüce, güzel gibi estetik kategoriler çerçevesinde ele alır. Divan edebiyatında dekor ve süs olan tabiat, Abdülhak Hamit'in şiirlerinde estetik objelerin bulunduğu bir kaynağa dönüşür. Hamit, tabiattaki unsurları birer şiir olarak telakki ederek tabiatın da sanat eseri gibi bir forma sahip olduğunu ileri sürer. Ölçü, müzikalite ve ahenk gibi şiir sanatının unsurlarını tabiattan alımlar. Tabiatın sanat yönünü keşfeden Hamit, geniş bir alanda söz söyleme olanağı yakaladığı gibi medeniyetten kaçmak için sığınacak bir yer de keşfeder. Kürsî-i İstiğrâk şiirinde, Tanrı ile tabiat bütünleşmiştir. Alımlayıcı özne ise bu bütünleşmeye dâhil olmak istemektedir; fakat vatan hasreti ve ruhunun derinliklerindeki sıkıntılar önünde bir engel teşkil eder. Bir sanat eserinin estetik çözümlemesi; estetik obje, estetik nesne, estetik algı, estetik değer ve yargı çerçevesinde yapılır. Malzemesi dil olan edebi ürünlerin tahlili diğer sanat eserlerinin estetik çözümlemesine göre daha karmaşık ve zahmetli bir iştir. Metni vücuda getiren dehanın psikolojik durumunun bilinmesi, metnin dokusuna sinmiş felsefi düşüncelerin tespit edilmesi ve en önemlisi metin ile estetik disiplin arasındaki bağlantıların kurulması şarttır. Bu çalışmanın amacı, Abdülhak Hamit'in Kürsî-i İstiğrâk şiirini estetik açıdan değerlendirmektir. ABSTRACT The theme of poem of Kürsî-i Istiğrâk written by Abdülhak Hamit Tarhan is nature that subject to obtain the philosophy of art from past to present. Looking at the history of art, one of the most processed * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ArĢ. Gör. Dicle Üni. El-mek: ulasedebiyat@gmail.com
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.