Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Geçmişte çocukların temel olarak iki tane bilgilenme/etkilenme kaynağı vardı; anne-baba ve eğitimciler. Günümüzde bu kaynaklara başta sosyal medya gibi yeni iletişim teknolojileri olmak üzere, televizyon da eklenmiştir. Çocukların gündelik pratiklerinin çeşitliliğindeki sınırlılık ve geleneksel aile rolünün kaybolması, televizyonu çocuğun bireysel bilgisini oluşturan ve yaratan temel aygıt konumuma getirdiği gibi, adeta ona “bakıcı rolü” de yüklemiştir. Ancak televizyon; bir model oluşturma yoluyla çocuğa ve çocukluğa zarar vermenin yanında, fiziksel, psikolojik ve sosyal daha birçok tahribatlara neden olabilmektedir. Çocuk ve televizyon arasındaki etkileşim bir yandan ulusların sosyal yapılarına göre şekillenirken, öte yandan televizyon yayınlarının içeriklerine göre farklılaşabilmektedir. Neticede çocuk(luk), kendi dışındaki dünyanın bilgisine açıldığı anda, bozulmakta, kendine özgü saflığını yitirmekte ve sahici değerlerinden ve tanımlayıcı özelliklerinden uzaklaşmaktadır. Bu noktada sorun, kitle iletişim araçlarının, rating kaygısıyla, çocukları şiddet ve tüketim sarmalının içine almalarıdır. Bu çalışma oto-kontrol [televizyon kurumlarında] ve kontrol [devlet nezdinde ebeveynlerde- eğitim kurumlarında-sosyal hizmet birimlerinde] mekanizmalarının olmaması ya da daha iyimser bir ifadeyle yetersiz olması münasebetiyle çocukluğun şiddet ve tüketim kıskacında tükendiği ve çocukların televizyonun olumsuz etkilerine karşı daha savunmasız oldukları yönünde bazı hipotezlere dayanmaktadır. Bu hipotezleri test etmek üzere iki farklı teknik kullanılmıştır. Birincisi, çocuklara ana teması şiddet olan fiktif (hayali) bir senaryo (sinopsis) anlatılmış ve mülakat yoluyla anlık tepkilerine ilişkin alımlama analizi (recetion analyse) yapılmıştır. Burada amaç, çocukların fiktif bir şiddet senaryosunu nasıl yorumladıklarını anlayarak televizyondaki şiddet kodlarının nasıl alımlandığını analiz etmektir. İkincisi ise akıllı işaretlerin çocuklar tarafından ne kadar tanındıkları, televizyon-çocuk etkileşiminde ebeveynlerin ne kadar etkin oldukları, çocukların hangi kitle iletişim araçlarını ne kadar süreyle takip ettikleri, bu sürenin ders ve oyunetkinlikleri içinde ne kadar yer kapladığı ve çocukların reklam gibi tüketim çağrılarına nasıl tepki verdiklerine ilişkin anket uygulamasıdır. Buradaki temel gaye ise reklam özelinde çocukların televizyona ilişkin savunma(sızlık) sınırlarını tespit etmektir. Elde edilen çarpıcı sonuçlar hipotezleri doğrulamış, bu verilerden hareketle yeni yol haritaları oluşturulmuş ve çeşitli çözüm önerileri sunulmuştur.
Pamukkale üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, 2021
HADİSLERDE ÇOCUK VE ÇOCUKLUK İsmet Ayşegül YILDIRIM Ayhan ÖZ Öz Çocukluk, insan yaşamının önemli bir dönemidir. İnsanın saf bir tabiatla dünyaya geldiğini, onun eşref-i mahlukat olduğunu söyleyen İslam dininin etkisiyle çocukluk ayrı bir kıymet ve önem kazanmıştır. İslam'da çocuğa verilen değerin en açık delillerini Hz. Peygamber'in sözlü ve fiili sünnetinde bulmak mümkündür. Hz. Peygamber uygulamalarıyla hem kendi dönemine hem de günümüze ışık tutmuş, çocuğun değerli olduğunu ortaya koyarak çocukluğun ayrı ve önemli bir dönem olduğunu asırlar öncesinden model olarak göstermiştir. Bu çalışmada, hadislerde yaş itibariyle "çocuk" kavramı, çocuğun bakımı, terbiyesi, eğitimi, çocuklukta oyun, erkek ve kız çocuğuna karşı takınılacak tavır gibi konular bağlamında hadisler değerlendirilecek; hadislerde çocuğun değeri ve çocukla iletişim konuları ele alınmaya çalışılacaktır.
2023
Çocuk ile ilgili söz varlığı, doğum öncesi ve sonrasında geleneksel ritüeller, inanca dayalı ailenin sosyoekonomik durumu, kültürel entelektüel pozisyonu, iç ve dış özelliklerle kendini gösterir. Deyimler, çağrışımsal duygu, imge ve tasarımların oluşumu ve doğasının sınırları; bulunduğu ve yaşatıldığı kültürel ortamdaki dil değişimleri ve yaşam tarzı (göçebelik, köy, şehir hayatı, eğitim durumu vb.) kavramlar dünyasının temel belirleyicileridir. Çocuk kavramının dilbilimsel ve bilişsel düzeyde incelenmesi dil-kültür, insan bilinci ve dil arasındaki ilişkilere yönelik yeni yaklaşım ve kuramları yaratır. Ayrıca söz konusu kavram çerçevesinde ortaya çıkan söz varlığına dayalı sözcük, deyim ve kalıp ifadelerin yapısı tek anlamlılık, çok anlamlılık ve metaforlarla biçembilimsel, anlambilimsel çalışmalara ve sözlüklerin oluşturulmasına katkılar sağlamaktadır. Bu araştırmanın amacı Türkçe ve Kırgızcada çocuk ve çocuk kavramına yönelik söz varlığının biçimsel, işlevsel ve anlamsal özelliklerini belirlemek, kültürel arketip, imge, gelenek-göreneklerin izlerini ortaya çıkarmak ve sınıflandırmaktır.
2024
Çocuk ve felsefe birbirine yakışacak en güzel iki kelimedir. Çocuk düşünmeyi felsefe de düşüneni sever. Felsefenin çocuk için mahsuru yoktur önemli olan felsefenin çocukla nasıl ve hangi zeminlerde buluşacağıdır. Çocuğun hem zihni hem de ahlaki gelişimine katkıda bulunacak felsefe eğitimi vermek mümkündür. Kendi düşünce ve yazın dünyamızdan metinler seviyeleştirilerek çocuklarla buluşturulabilir. İthal metinlere, söylemlere ve drama örneklerine ihtiyaç duymadan bize özgü “Çocuklar için Felsefe” programı inşa etmeliyiz. Nitekim yazın dünyamızda bunun kaynakları var
DergiPark (Istanbul University), 2004
BAXSHICHILIK SAN’ATINING JAHON MADANIYATI SIVILIZATSIYASIDA TUTGAN О‘RNI II xalqaro ilmiy-amaliy konferensiya, 2021
In this study, the motive of childlessness in Uzbek and Kyrgyz epics is discussed within a general evaluation. The episode of “The extraordinary birth of the hero and his childhood”, which has a significant place in the structure of the epic, constitutes the preparation phase of the narrative in which many motives are included. In the narration logic, the solution of a big problem the society has fallen into can merely be possible with a hero. The fact that the hero has specific powers might be probable by the combination of specific conditions, including the period before his birth. The individuals of a society living in a horse-riding nomadic steppe, with the desire to be superior to other societies within population, somehow encouraged families without children to give birth and especially included this desire in their epics, which are heroic stories. When we evaluate the childlessness motive in the Uzbek and Kyrgyz epics by dividing them into structural units; we attain the processing such as realizing at later ages, consulting the wise men for a solution, going to the tombs and sacred places, or appease the people’s hunger, being heralded by a supreme person and getting pregnant.
KAYSEM 11 "ULUSLARARASI GÖÇ VE MÜLTECİ SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDE KAMU YÖNETİMİNİN ROLÜ", 2017
ÖZET Şeyh Edebâli, ―İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın derken, buradaki insan kavramı içerisinde mutlaka ki mülteciler ve özel olarak çocuklar da vardır. Çünkü çocuklar bizim bugünümüz ve yarınlarımızdır. Ve unutulmamalıdır ki onlar da insan hakları çerçevesinde haklara sahiptir. Çalışmada ülkemizde mülteci olarak bulunan çocukların durumunu yansıtmak için Van ili özelinde bir alan araştırması yapılmıştır. Özellikle trafikte araba camı silme, su, peçete satan, dilenen, seyyar satıcılık, ayakkabı boyacılığı yaparak marjinal iş gücünü oluşturan mülteci çocuklar üzerinde durulmuştur. Van'a mülteci olarak gelen ve marjinal işlerde çalışmak zorunda kalan çocukların kentte marjinal işlerini yaparken problem yaşayıp yaşamadıklarını analiz etmek ilk amaçtır. Yapılmış olan alan araştırmasının bulgu ve sonuçları, marjinal işlerde çalıştırılan mülteci çocukların eğitimlerine devam durumu, ülkelerine dönme isteği eğilimleri, Türkiye'de kalma isteği durumları, Türkiye'de çocuk olmanın en zor tarafı ve çalışırken kötü muamele ile karşılaĢma durumları analiz edilmiştir. Alan araştırmasında örneklem olarak Van kentinin merkezi ilçeleri olan Tuşba ve İpekyolu ilçeleri seçilmiştir. Araştırmada niceliksel ve niteliksel yöntemler tercih edilmiştir. Saha çalışmasına toplam 43 mülteci çocuk dâhil olmuştur. Araştırmanın temel varsayımı, marjinal işlerde çalışan ve bu esnada kötü muameleye maruz kalan çocukların Türkiye'de kalma isteği durumu arasında bir ters bağıntı olduğu yönündedir. Alan araştırması sonucu edinilen bulgular ve sonuçlar; marjinal işlerde çalışan ve kötü muamele ile karşılaşan çocukların Türkiye'de kalma isteği durumu değişkeninde % 95 güven düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulgulanmamıştır. Yani kötü muamele ile karşılaşan çocukların Türkiye'de kalma isteği arasında bir bağıntı bulunmamaktadır. Marjinal işlerde çalışan mülteci çocukların eğitim devam durumlarına baktığımızda ise, kız çocuklarının eğitimlerine devam etmediğini, erkek çocukların ise bir kısmının devam ettiği bulgulanmıştır. Katılımcı olan 43 çocuktan 20'sinin çalışırken kötü muamele ile karşılaştığı bulgulanmıştır. Alan araştırmasının sonuçlarına göre, özellikle mülteci çocukların sıkıntılarının daha yakından takibi ve çözümü için Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nden ziyade bir bakanlık kurulmasının ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün bu bakanlığa bağlanmasının hem sorunların çözümü noktasında daha aktif olunacağı hem de diğer bakanlıklarımızın üzerindeki yükü azaltacağı aşikârdır.
Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi, 2017
Elektronik çağın hızlı bir şekilde yaşandığı günümüzde görsel sanatların önemli bir kolu olan sinemanın toplumun her kesiminden ziyâde gençler üzerindeki etkisi kaçınılmazdır. Bu noktada Türk halkbilimcilerin kültürel miras belleği ile iletişim sektöründeki çalışanların disiplinlerarası çalışmalar yapması gerekliliği ortadadır.
Okuma Yazma Eğitimi Araştırmaları
The letter is closely related to daily life, considering that the purpose of writing is to communicate. It has the superficiality of everyday speech, sometimes deepening as in a dark conversation. In fact, it allows us to share our feelings and thoughts that we cannot express verbally with the people or persons in front of us. The letter was not only a literary genre in our literature, it was also used as a narrative method called "talking by letter". It is possible to see the examples of this narrative style in the form of letters, novels and poems. The purpose of the authors, who use letter format in another genre, is to convey the sincere and warm expression in the letter to their works. The "chitty-chatty" style in the letter is both internal and has the power to directly affect the reader. This expression possibilities in the letter suggests that it is a genre which should be used in children's literature. In children's literature, it is aimed to contribute to the development of basic language skills along with the psychological, mental and social development of children with literary products. The letter genre is a kind that supports the realization of these objectives. However, when children's literature of us is examined, it is seen that this type has not been used sufficiently. In this study, the genre letter in the context of children's literature and the place of this species in anthologies and textbooks are examined. In addition, it is stated that the letter should be given more space as a kind of expression tool in children's literature.
Edebî eleştiri dergisi, 2021
Education Sciences, 2011
AVRASYA Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2018
Kazakhs adopting migrant settler lifestyle for long years, survived until today that having child and celebrating his/her birth along with the upbringing issues as in other nations. Ceremonies such as şildehana, besire beruv, at koyu, kırkınnan şığaru, besik toy, bağrından tabak alma, tusav kesüv, sündet performed just after the birth to have well-behaved and respectful children for futurity are among the lifetime values of Kazakhs. In the study; ceremonies at the time of birth and after birth along with the scope of Kazakh family structure, and manner/nurture education within the family in the frame of child"s cultural value judgements have been examined. Additionally, there has been observations on the significance of upbringing individuals connected with traditions as a result of the ceremonies and manner teaching realized in the family. Along with the alterations in Kazakh society, and the changes happened as a result of economic-social and politics affecting ceremonies for birth and child upbringing have been evaluated. Moreover, the role and importance of child related ceremonies in Kazakh populace, and data gained from source individuals by means of fieldwork in order to highlight child upbringing have been interpreted within a theoretical frame.
Social Sciences Studies Journal, 2019
İcadından günümüze kadar olan süreçte fotoğraf tarihinin vazgeçilmez konularından birisini çocuklar oluşturmaktadır. Geleceğin, yaşam enerjisinin, yaratıcılığın, özgürlüğün, yaramazlığın, sevimliliğin, masumiyetin vb. sembolü olan çocuklar, kendilerine has ilginç dünyaları, ifade ve davranışlarındaki doğallıkları ile her dönemde fotoğrafçıların ilgisini çekmişlerdir. Bu durum çocuk hakları bağlamında bir takım tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Bakıma ve korunmaya ihtiyacı olan çocukların görüntüleri alınırken ve paylaşılırken, hem pedagojik hem de psikolojik olarak onlara zarar verebilecek olumsuz tüm unsurlara dikkat edilmesi gerekmektedir. Kamuoyunun dikkatini çekmek, izlenme oranlarını arttırmak, ticari bir başarı kazanmak ya da iyi bir kariyer elde etmek amacıyla çocuk hakları göz ardı edilmemelidir. Fotoğrafçıların çocuklara olan yaklaşımı ve çocukların fotoğrafta temsil edilme biçimleri hassasiyetle üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bu makale, fotoğraf tarihinde önemli bir yere sahip ya da güncel fotoğraf uygulamalarında dikkat çekmiş çocukları konu alan bir dizi fotoğrafı, dönemleri çerçevesinde biçim ve içerik üzerinden incelemeyi, birbirleri arasındaki ilişkiyi çözümlemeyi ve çocuk hakları bağlamında değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Metin ve eser analizleri içeren bu çalışmanın, çocukların görselleştirilme biçimleri üzerine farkındalık yaratması ve kuramsal araştırmalara katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Arkeoloji ve Sanat Dergisi, 2021
Özet Aile, temelde türün devamlılığını sağlamak için kurulmuş en küçük toplumsal birim olarak kabul edilse de içerisinde üretim, dağıtım ve mülkiyet ilişkilerinin gerçekleşmesi nedeniyle bir dayanışma ve ekonomi birliğidir. Bunun yanı sıra aile, çocuğun içine doğduğu toplumsal çevreye uyumunu sağ layan kural, norm, değer, dil ve semboller sisteminin öğrenildiği ilk yerdir. Bu çalışmanın konusunu oluşturan Hitit ailesi ile ilgili olarak doğrudan Hitit arşivlerinde bilgi veren yazılı metinler yoktur fakat eğitimden, hukuk sistemine, masallardan tarihi belgelere, büyü ritüellerinden fal metinlerine göz atıldığında fikir sahibi olmamızı sağlayacak nitelikte veri mevcuttur. Çalışmada bu veriler üç farklı aile kategorisini analiz etmek amacıyla kullanılmıştır: Arinna’nın güneş tanrıçası ve fırtına tanrısı çiftinin yönettiği bir panteon (tanrılar ailesi); kral ve kraliçe tarafından yönetilen kraliyet ailesi ve halktan evli bir çiftin yönettiği çekirdek aile. Her üç aile yapısı da “anne-baba-çocuklar” üçlüsünden oluşmakta dır. Hititlerde soy ve veraset sisteminin erkek merkezli olması; tanrının kral, kralın ülkesi, ülkedeki babaların çocukları ve ailesi üzerindeki tahakkümü ataerkil bir aile sisteminin varlığına işaret etse de panteonun başındaki tanrıyla benzer güç ilişkisinde olan tanrıça; kralla birbirini tamamlayan bir ilişki içinde olan kraliçe; kocası ile birlikte aileyi yöneten ve hak sahibi olan kadınların varlığı Hitit ailesinin çağına göre dengeli ve eşitlikçi yapısıyla ilgilidir. Bu dengeli ilişki kendisini aile ve çocuk arasındaki ilişkide de göstermektedir. Hitit ailesi metinlerde çocuklarının eğitimine bütçe ayıran; şefkatli anne ve babalar olarak belirmekte, Hitit kanunları anne, çocuk ve gençlerin haklarını koruyucu hükümler içermektedir. Büyü ritüelleri aile içi bütünlüğün ve birliğin önemsendiğini göstermektedir. Tarihi metinlerde, kurucu kral I.Hattušili, tahtı devredeceği veliahttan ülkeler fetheden korkusuz bir savaşçı olmasını değil iyi ve merhametli bir insan olmasını beklemekte, II.Muršili, intikam duygusundan, kendisine ihanet eden kralın annesi ayaklarına kapandığı için vazgeçmektedir. Abstract Although the family is considered as the smallest social unit that is established to ensure the continuity of the humankind , it is a solidarity and economic union owing to the realization of production, distribution and property relations within it. Besides, the family is the first place where the system of rules, norms, values, language and symbols that ensures the child's adaptation to the social environment in which he is born is learned. There is no cuneiform document in the Hittite archives about the Hittite family, that is the subject of this study, but there are a number of evidences that enable us to have an idea when looking at education, legal system, fairy tales, historical documents, magic rituals and oracular texts. In this study, these evidences were used to analyse three different kinds of family categories: a pantheon (family of gods) ruled by pair of deities called the Sun Goddess of Arinna and the Storm God the royal family ruled by the king and queen, and the elementary family led by an ordinary married couple. All three family structures consist of the "mother-father-children" trio. Although the genealogical and succession system in the Hittite society has a malestream structure, and the domination of the god over the king, the king's country, the father's children and family in the country indicates the existence of a patriarchal family system The goddess, who is in a similar power relationship with the god at the head of the pantheon; the queen, who is in a complementary relationship with the king; and the ordinary women who manage the family together with their husbands and have rights, all these suggest the balanced and equitable structure of the Hittite family in this period. However, this balanced relationship also manifests itself in the relationship between family and child. The cuneiform texts indicate that the Hittite family including caring parents allocates a budget for the education of their children; Hittite laws contain provisions protecting the rights of mothers, children and young people. The magic rituals indicate that family integrity and unity are important for Hittites. In historical texts, I.Hattušili, the constitutive ruler of Hittite Kingdom, does not expect him to be a fearless warrior who conquers countries from the heir to the throne, but a good and merciful person. II.Muršili gives up his sense of vengeance because the mother of the king who betrayed him fell at his feet.
2016
Kisisel iliski kurma hakki, uluslararasi sozlesmelerde ve pekcok ulusal hukuk sisteminde, sadece ana babaya taninan bir hak olarak degil, ayni zamanda cocuk acisindan da bir “hak”, yani “karsilikli bir hak” olarak duzenlenmistir. Kisisel iliski kurma hakkina sahip olanlar; “ana-baba, cocuk ve buyuk anne ve buyukbabalar vb. gibi ucuncu kisiler”dir. Hakimin kisisel iliski kurulmasi konusundaki kararinda birincil ve en ust ilke olarak belirleyici olan etken, istisnasiz butun uluslararasi ve ulusal pozitif hukuk metinlerinde de kabul edildigi uzere; “cocugun yarari” kavrami olmalidir. Ayrica, hem kisisel iliskinin kurulup kurulmamasi noktasinda hem de kisisel iliskinin iceriginin belirlenmesinde cocugun istegi ve gorusunun de dikkate alinmasi gerektigi uluslararasi sozlesmelerde, ulusal hukuk sistemlerinde ve ogretide kabul edilmektedir. Bu dogrultuda; ayirt etme gucune sahip kucugun kural olarak dinlenmesi gerekli olup cocugun, kisisel iliskiyi reddetmesi halinde kisisel iliski kurma t...
DergiPark (Istanbul University), 2014
Okullar ö¤rencilere; de¤er, bilgi ve yap›c› davran›fl kazand›ran ve onlar› bar›fl dolu bir yaflam için haz›rlayan kurumlard›r. Her çocuk ve genç, korunma hakk›na ve güvenli okul ortam›nda e¤itim alma hakk›na sahiptir. Okulda zorbal›k ve fliddetten söz edilmesi bu ilkelere ters düflmektedir. Okulda zorbal›¤a maruz kalan ö¤rencilerde baflka bir deyiflle kurbanlarda k›sa dönemde ciddi fiziksel ve duygusal örselenme oluflmas› yan›nda kiflilik yap›lar›, e¤itimleri üzerinde çok daha uzun süreli olumsuz etkilere yol açar. Okulda zorbal›k ö¤renciler yan›nda aileleri, ö¤retmenleri ve okul yöneticilerini de olumsuz etkiler. Bu nedenle zorbal›k, okulda görevli hekim, okul hemfliresi, psikolog gibi sa¤l›k profesyonellerinin ilgilenmesi gereken bir konudur. Okulda zorbal›¤a yaklafl›m insan haklar› ihlalleri aç›s›ndan da ele al›n›rsa; zorbal›¤›n özellikle ço¤u zaman göz ard› edilen ve fazla dikkate al›nmayan gizli flekilleri belirlenebilir. ‹nsan haklar› bak›fl› d›fl›ndaki zorbal›k yaklafl›m›, di¤erlerine zarar verme olarak basitlefltirilmifl oldu¤undan, sorunun çözümünde bireysel davran›fllara odaklan›lacak dolay›s›yla zorbal›¤›n önlenmesinde etkili giriflimler uygulanamayacakt›r. Okullarda uygulanacak zorbal›¤› önleme programlar› insan haklar› yaklafl›m› ile ele al›nd›¤›nda zorbal›k azalt›labilir ve baflar›l› önleme giriflimlerinin uzun süre uygulanmas› sa¤lanabilir.
2018
Roles, meaning imposed by adults to children has showed changes according to historical periods, cultures and civilizations. In prehistoric period; weak, sick children are being left to die, children born with disabilities was seen as a punishment of supernatural powers. In antiquity; father could sell his child as slave. Boys of the wealthy families while go to school, girls could not go. In the middle ages; child was accepted as ‘miniature adult’. In this age the idea that the child is valued as a person was adopted with the spread of the holy religions. In late middle ages many wars, famine, epidemics occured, many children have died. In the Renaissance and continued the concept of humanism discussed and child has gained importance. Especially in the bourgeois family has established close relationships with children. On the other hand, children was seen as cheap labor in the 19th century that occured of the industrial revolution. Modern age and continue in; child specific some sw...
Türk çocuklarının terbiyeli, ahlaklı, milli ve manevi değerlerine bağlı birer insan olarak yetişmesi milletin devamlılığı ve yüceltilmesi açısından önemlidir. Bunun farkında olan Ziya Gökalp, Yeni Mecmua ve Muallim dergilerinde eğitim üzerine yazılar yazmıştır. Gökalp yazılarında özellikle “terbiyenin sosyolojiye tatbiki” üzerinde durmuştur. Bu inceleme Gökalp'in yazmış olduğu makalelerde değindiği kavramlara dair bir inceleme yazısıdır.
Din Eğitiminde Çocuk, 2024
Din eğitimi, bireylerin inanç, ahlâk, değerler ve yaşam rehberliği gibi alanlarda bilgi ve tutum geliştirmesine yardımcı olan önemli bir süreçtir. İnsanların din eğitimine olan ihtiyacı, yaşamın farklı evrelerinde çeşitli şekillerde kendini gösterir. Bu ihtiyaç, yetişkinlerden başlayarak çocuklara kadar bir süreklilik içinde ele alınabilir. Bireylerin varoluşsal sorularla daha sık karşılaştığı bir dönem olan yetişkinlik döneminde hayatın anlamını sorgu-lama, değerler ve ahlâkî rehberlik ile manevî tatmin gibi nedenlerden dolayı yetişkinler din eğitimine ihtiyaç duyar. Kimlik arayışı ve değerleri içselleş-tirme gibi dönemi olan gençlik döneminde ise gençler kendi inanç ve değer sistemlerini oluştururken, yeni sosyal ilişkilerinde yaşamın amacı ile anla-mını sorgulayarak din eğitiminin gerekliliğini fark eder. Son olarak çocukluk dönemi, inanç ve değerlerin temellerinin atıldığı en kritik dönemdir. Bu dö-nemde din eğitiminin çocukların; dürüstlük, yardımlaşma, sevgi, saygı gibi değerlerin kazandırılmasında önemli bir araç olduğu, hayal güçlerine hitap ettiği ve çevrelerinde gördükleri olayları sorgularken zihinlerindeki anlam arayışına yardımcı olduğu görülmektedir. “Din Eğitiminde Çocuk” adlı bu eser, çocukların din eğitimi sürecine yönelik kapsamlı ve çok yönlü bir yaklaşım sunma hedefiyle hazırlanmıştır. Din eğitimi, bireyin kimlik inşasında ve ahlâkî gelişiminde temel bir rol oynar. Bu süreçte çocukların ilgi, ihtiyaç ve gelişimsel özellikleri dikkate alınarak sürdürülen bir eğitim, onların hem bireysel hem de toplumsal yaşamlarına değerli katkılar sağlar. Eserde hem ailelerin hem de eğitimcilerin çocukların dini ve ahlâkî gelişimlerini desteklerken ihtiyaç duyabilecekleri yöntem ve teknikleri teorik ve pratik yaklaşımlarla bir arada sunulmaktadır. Alan uzmanları tarafından kaleme alınan her bir bölüm, konuyu derinlemesine ele alırken aynı zamanda uygulamaya dönük çözüm önerileriyle de okuyuculara rehberlik etmeyi amaçlamaktadır. İslâm düşünce geleneğinden modern pedagojik yaklaşımlara, mahremiyet eğitiminden dijital çağda din öğretimine kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan bu eser, din eğitiminin çağdaş sorunlarına ışık tutmakta ve çözüm önerileri sunmaktadır. Ayrıca, eser boyunca çocukların eğitimiyle ilgili ele alınan tüm konular, sevgi, anlayış ve çocuğa özgü bir pedagojik hassasiyetle şekillendirilmiştir. On iki bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde Doç. Dr. Muhammed Muhdi Gündüz İslâm düşünce geleneğinde ebeveynin çocuğa karşı sorumluluklarını Gazzâlî örneğinde konu edinmektedir. Bu bölümde İslâm dü-şüncesinde çocuğa karşı olan sorumlulukların iyi bir anne veya baba adayı bulma, helal süt ve gıda temin etme, uygun çevre oluşturma gibi hayatın bütün aşamaları kapsadığına vurgu yapılmaktadır. Akabinde ise Dr. Öğr. Üyesi Fatma Göçmen “Çocuğun Din Eğitiminde Ailede Etkili İletişimin Yeri ve Önemi” başlıklı konuyu araştırmıştır. Bu bölümde, çocuğun din eğiti-minde onunla etkili iletişim kurmanın önemi, ilke, yöntem ve teknikleri; eğitim bilimleri, din eğitimi, eğitim psikolojisi, eğitim sosyolojisi vb. disiplinleri temel alarak çocuk merkezli ve pedagojik bir perspektifle ele alınmaktadır. Dr. Öğr. Üyesi Ali Birinci tarafından kaleme alınan üçüncü bölümde tek-nolojik, ekonomik ve sosyal değişimlerin bireylerin düşünce yapıları, değer algıları ve önceliklerinde köklü dönüşümlere yol açtığı hızlı dönüşüm süreçlerinde en küçük toplum birimi olarak ailenin ve özellikle ebeveynlerin çocukların ahlâkî değerlerini şekillendirmedeki kritik rolü vurgulanmakta-dır. Çocuklara erken yaşta kazandırılan ahlâkî değerlerin, yalnızca bireysel davranış ve karakter gelişimini olumlu yönde etkilemekle kalmayıp aynı zamanda topluma duyarlı ve bilinçli bireyler yetiştirilmesine de olan katkısı öne çıkarılmıştır. Dr. Öğr. Üyesi Rukiye Gögen’in "Çocuklarda Mahremi-yet Eğitimi" başlığıyla katkı sağladığı bölümde mahremiyetin tanımı ve önemine vurgu yapılarak mahremiyet türleri ayrıntılı olarak ele alınmış, çocuklara mahremiyet eğitimi verilirken dikkat edilmesi gereken ilkelere maddeler halinde değinilmiştir. Her çocuğun alması gereken ve din eğitiminin önemli bir parçası olan mahremiyet eğitiminin ne şekilde verileceği konusunda ailelere rehberlik yapmak bu bölümün temel amacı olarak belirlenmiştir. Din ve çocuk temasının farklı açılardan incelendiği eserin beşinci bölümünde çocuk ve dini motivasyon konusu Arş. Gör. Mehmet Koyuncu ve Dilek Gürbüz Yiğit tarafından okuyucu ile buluşturulmuştur. Bölümde motivasyon kavramının anlamı ortaya konulmuş ve konu, gelişimsel açıdan çocukluk dönemi, çocuklukta din, çocuğun dini motivasyonu ve din eğitimi açılarından ele alınmıştır. Ayrıca çocuğu dine yönlendirmede gelişimsel farklılıklara göre motive olmasını sağlayan temel faktörlere odaklanılmıştır. Kitabın altıncı bölümünde Dr. Öğr. Üyesi Sibel Kandemir dünyaca ünlü eğitimci Maria Montessori'nin eğitim anlayışını ve bu eğitim anlayışı çerçevesinde geliştirdiği çocukluk dönemi din eğitimi modelini incelemektedir. Öğrenim ortamının öğrenciye göre düzenlenmesi ve çocuğun yaparak yaşayarak öğrenmesi temeline dayalı Montessori eğitim anlayışının din eğitimi alanına uygulanma tecrübesini ve İslâm din eğitimi açısından imkânını ele almaktadır. Gülşen Özeren tarafından kaleme alınan “Çocuğun Din Eğitiminde Dijital Oyunların Etkisi” başlıklı yedinci bölümde, çağımızdaki dijital dönüşümün çocukların dünyasına sirayetinden ve oyunlarda da tercihin çoğunlukla dijitalden yana olmasından söz edilmektedir. Oyun kavramı ve oyun temelli öğrenmenin eğitime katkıları üzerinde durulduktan sonra dijital dönüşüm ve bu dönüşümün eğitimdeki yansımaları kısaca ele alınmaktadır. Bölümde dijital eğitsel oyunların yararları irdelenerek çağın dinamiklerini yakalamak adına din eğitiminde de dijital oyunların etkin olarak kullanılmasının önem ve gereğine dikkat çekilmektedir. Kitabın sekizinci bölümünde Doç. Dr. Mustafa Başkonak ve Emine Can okul öncesi dönem çocuklarının Kur’an öğretiminde oyunların önemini örnek oyunlarla anlatmaktadır. Oyun, oyun kuramları, oyunların sınıflandırılması, oyunların çocuğun gelişimine etkisi ve eğitsel oyun tekniği konularının işlendiği bölümde farklı etkinliklere yer verilmiştir. Doç. Dr. Aslıhan Atik “Bir Öğretim Materyali Olarak Dini İçerikli Çocuk Kitapları” başlıklı dokuzuncu bölümde çocuklar için yazılan ve sanatsal bir ürün olan çocuk kitaplarının, din eğitimi bağlamında kullanılmasının imkânını psikolojk ve pedagojk açıdan ele almaktadır. Kitabın onuncu Doç. Dr. Semra Çinemre tarafından hutbelerin önemli bir iletişim ve irşat aracı olması düşüncesi ile hutbelerde çocuk temasının konu edilme ele alınmış, böylece hutbelerin, toplumun çocuklarla ilgili hangi konularda aydınlatılmasına katkısı olduğu irdelenerek hutbelerin, toplumu çocuklarla ilgili bazı konularda aydınlattığı, bununla birlikte ilgili temada geliştirilmesi gereken bazı yönlerinin de olduğu ortaya konulmuştur. Dr. Tuğba Bozkaya tarafından ele alınan on birinci bölümde, Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün internet sitesinde yer alan 241 örnek vaaz “çocuk ve din eğitimi” açısından incelenerek, “çocukların inanç, ibadet, ahlâk, mâneviyat ve sosyal yaşamına ilişkin eğitimler, çocukların anne-babaları üzerindeki hakları ve görevleri, çocukların fiziksel, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişiminde din eğitiminin önemi, çocukların güncel dini problemleri” olmak üzere beş ana kategoriye ayrılmış ve içerik analizi yöntemiyle değerlendirilmiştir. Doç. Dr. Şeref Göküş ve Zahide Yılmaz tarafından hazırlanan son bölümde; Batı Avrupa’da genel olarak Diyanet İşleri Başkanlığının rehberliğinde cami-dernek işbirliğine dayalı cami merkezli din hizmetleri ve yaygın din eğitimi faaliyetlerinin belli bir plan ve program dâhilinde istikrarlı bir şekilde yürütüldüğüne; camilerin bu bölgede yaşayan kişilerin öz kültürlerini ve inançlarını korumaya/yaşatmaya, çocuklarını anavatanlarının millî ve manevî dinamikleriyle yetiştirmeye dair endişelerinin giderilmesi yönündeki din hizmetleri ile yaygın din eğitimi faaliyetleri yanında birtakım sosyo-kültürel etkinliklerin gerçekleştirildiği merkezler haline geldiğine vurgu yapılmaktadır. “Din Eğitiminde Çocuk” isimli eserimizin planlanan süre içerisinde ta-mamlanması noktasında büyük gayret gösteren ve yoğun çalışma tempo-ları içerisinde eserimize bölümleriyle katkı sunan saygıdeğer bilim insanları Aslıhan Atik, Ali Birinci, Tuğba Bozkaya, Emine Can, Semra Çinemre, Fatma Göçmen, Rukiye Gögen, Muhammed Muhdi Gündüz, Sibel Kandemir, Mehmet Koyuncu, Gülşen Özeren, Zahide Yılmaz, Dilek Gürbüz Yiğit’e teşekkür ederiz. Faydası kesintisiz devam eden bir hayır olması temennisiyle sadaka-i cariye olarak hazırladığımız bu kitabın gerek akademik çalışmalarla uğraşan araştırmacılar gerekse uygulamada yer alan eğitimciler ve ebeveynler için değerli bir kaynak olmasını diliyoruz. Bölümlerin, yazarların sorumluluğu altında olduğunu ifade ederek her sene farklı bir tema ile sizlerin karşısına çıkmayı ümit ediyoruz. Kıymetlilerimiz olan evlatlarımızın her türlü gereksinimleri ile dinî ihtiyaçlarını da dert edinerek böyle bir çalışmanın ortaya çıkmasında ve okuyuculara ulaşmasında bizleri aracı kılan Allah’a (c.c) hamd-ü sena ederiz.
Ardahan Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2015
Geçmişte çocukların temel olarak iki tane bilgilenme/etkilenme kaynağı vardı; anne-baba ve eğitimciler. Günümüzde bu kaynaklara başta sosyal medya gibi yeni iletişim teknolojileri olmak üzere, televizyon da eklenmiştir. Çocukların gündelik pratiklerinin çeşitliliğindeki sınırlılık ve geleneksel aile rolünün kaybolması, televizyonu çocuğun bireysel bilgisini oluşturan ve yaratan temel aygıt konumuma getirdiği gibi, adeta ona "bakıcı rolü" de yüklemiştir. Ancak televizyon; bir model oluşturma yoluyla çocuğa ve çocukluğa zarar vermenin yanında, fiziksel, psikolojik ve sosyal daha birçok tahribatlara neden olabilmektedir. Çocuk ve televizyon arasındaki etkileşim bir yandan ulusların sosyal yapılarına göre şekillenirken, öte yandan televizyon yayınlarının içeriklerine göre farklılaşabilmektedir. Neticede çocuk(luk), kendi dışındaki dünyanın bilgisine açıldığı anda, bozulmakta, kendine özgü saflığını yitirmekte ve sahici değerlerinden ve tanımlayıcı özelliklerinden uzaklaşmaktadır. Bu noktada sorun, kitle iletişim araçlarının, rating kaygısıyla, çocukları şiddet ve tüketim sarmalının içine almalarıdır. Bu çalışma oto-kontrol [televizyon kurumlarında] ve kontrol [devlet nezdindeebeveynlerde-eğitim kurumlarında-sosyal hizmet birimlerinde] mekanizmalarının olmaması ya da daha iyimser bir ifadeyle yetersiz olması münasebetiyle çocukluğun şiddet ve tüketim kıskacında tükendiği ve çocukların televizyonun olumsuz etkilerine karşı daha savunmasız oldukları yönünde bazı hipotezlere dayanmaktadır. Bu hipotezleri test etmek üzere iki farklı teknik kullanılmıştır. Birincisi, çocuklara ana teması şiddet olan fiktif (hayali) bir senaryo (sinopsis) anlatılmış ve mülakat yoluyla anlık tepkilerine ilişkin alımlama analizi (recetion analyse) yapılmıştır. Burada amaç, çocukların fiktif bir şiddet senaryosunu nasıl yorumladıklarını anlayarak televizyondaki şiddet kodlarının nasıl alımlandığını analiz etmektir. İkincisi ise akıllı işaretlerin çocuklar tarafından ne kadar tanındıkları, televizyon-çocuk etkileşiminde ebeveynlerin ne kadar etkin oldukları, çocukların hangi kitle iletişim araçlarını ne kadar süreyle takip ettikleri, bu sürenin ders ve oyun
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.