Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019, İnsan ve İnsan Dergisi
https://doi.org/10.29224/insanveinsan.471081…
23 pages
1 file
Bu çalışmanın amacı çağdaş sosyal teoride sıklıkla değinilen bir tema olan kamusal alanın kavramsal sınırlarını ortaya çıkarmaktır. Kamusal alanın fenomenolojik olarak ihtiva ettiği öğelerin ne olduğu, nasıl bir işlev sergilediği incelemenin temel sorunsalını teşkil etmektedir. Bu bağlamda, çalışmada öncelikle kamusal alana günümüz anlamını kazandıran teorik çabalara değinilmiştir. Hannah Arendt, Jürgen Habermas, Oskar Negt-Alexander Kluge, Richard Sennett ve Nancy Fraser’in kavramın politika teorisine dahil olmasında oynadıkları rol incelenmiştir. Takiben, kavramın günümüz ve önceki tarihler arasında ihtiva ettiği anlamda herhangi bir değişiklik olup olmadığı sorgulanmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda kavramın semantik kökleri ve işlevsel nitelikleri araştırılmıştır. Daha sonra, kamusal alanın özel alandan farkları incelenerek aleniyet ve çoğulluğun kavramsal olarak kurucu nitelikler sergilediği tespit edilmiştir. Çalışmada, son olarak, kamusal alanın politika ve demokrasiyle ilişkisine değinilmiştir. Böylelikle, kavramın fenomenolojik bütünlüğü açısından aleniyet ve çoğulluğun yanı sıra politik bir telosa da gereksinim duyduğu anlaşılmıştır.
This article, aims to find out the dynamics of the public sphere before the emergence of the press in the Ottoman Empire. The main thesis of this article is that eventhough the press was not emerged in the Ottoman Empire, the dynamics of the public sphere, which can be understood by coffeehouses set up in the middle of the sixteenth century and aestetic-affectual expressions produced in these places, were available. However, in the west, the arguments of public sphere are based on euro an centric view and taken for granted that in non-western societes there is no public sphere. In the west, discussions between Habermas and those sharing his views, and those opposings to this view are based on an eurocentric stanpoint. These discussions, whose main pivotals are rationel-critical and aestetic-affectual, aare generated in western, and do not have a comparative perspective on the western and nonwestern societies. This article adopts a non-western view by showing evidence that in the Ottoman Empire there were dynamics of the public sphere even before emerging the press.
Kent Akademisi, 2019
It is observed that cities are transformed into consumption-oriented presentation objects. Apart from the discourse of vanishing public space different practices which is aim to create new publicities have been developed by architects and urbanists. With acceptence of the space as a social product, to create the structural action space which is penetrated to a daily routine in order to social sustainability makes people free in public space. Being visible is added to the action-based approaches, and it reflects to architectural space as parasitic structures. With its articulated structure, it spatialized, dynamizes the place we look at every day but not see, and transform the spectator into an emancipated active agent. As a stage of the gazing action, the place transformed into agency space. And this urban space practice herald to get back to city. In this study, articulation of the agency space to urban space which is transformed into consumption and theatrical thing, it is presented as a method that will make the people interact with others. It is aimed to discuss the situation arising from the products of the experimental studio which aims to design the parasite structure on the E5 journey route, which constitutes the backbone of Istanbul. The studio's products emerge as a challenge to the normalization of existing static and defined space. The concept of agency-visibilityspectator will be reexamined through the architectural designs.
2021
Öz Kamusal alanlar tarih boyunca kentlerin en önemli parçası olarak, gündelik yaşamın birlikte geçebileceği, paylaşım alanları olmuştur. Günümüzde ortaya çıkan küresel salgınla birlikte, kamusal açık alanların ve yeşil alanların önemi artmaktadır. Kentlerde, belirli mesafelerin korunarak ortak yaşamın geçtiği kamusal açık alanlardaki yeşil alanların düşünülmesi sağlıklı yaşam için önem taşımaktadır. Bu noktada, çalışmanın temel amacı, kamusal alan olgusunu kavramak, kentlerin gelişimiyle ortaya çıkan değişimini anlamak ve tartışmak, bu tartışma sonucu geleceğin kamusal açık alanlarının nasıl olması gerektiğine dair yeni veriler oluşturulmasıdır. Bu bağlamda, kentlerin gelişim süreçleri ele alınarak, kamusal alan ve kamusal yaşam olguları araştırılmakta, bu kavramlara yönelik tanımlar incelenmektedir. Yaklaşımlar değerlendirildikten sonra, kamusal alan kavramının kentsel mekânla olan ilişkisi, teorisyen ve mimarların tanımlarıyla ele alınmaktadır. Literatürden ortaya çıkan tanımlardan, kamusal alan kavramının kavramsal ve fiziksel genel tanımlaması yapılmaktadır. Bu tanım üzerinden, tarihsel süreçte kentlerin gelişmesiyle, kamusal alan kavramındaki değişimler ortaya çıkartılmaktadır. Kamusal alanın değişimi üzerine, hem yurtiçi hem de yurtdışı örneklerin değerlendirmeleri yapılmaktadır. Çalışmada vurgulanan kamusal alan olgusunun öneminin ve kamusal açık alanlara olan gereksinimin, salgınla birlikte daha da artacağı düşünülerek, gelecekte tasarlanacak kamusal açık alanlara yönelik öneriler ölçütler belirlenerek, çalışma tamamlanmaktadır.
2020
Asagida okuyacaginiz makale, arsiv mesleginin ve arsivcilerin kamu kurum ve kuruluslarinda eksik ve yanlis algilamalardan kaynakli karsilastiklari itibar kaybi ve muamelelerin ortaya konulmasi maksadiyla, bircok kurumda yerine getirilen gorevler ve verilen egitimlerden yola cikilarak elde edilen deneyimlere dayanilarak yazilmistir. Bu sebeple farkli makalelerden, bilimsel yazilardan alintilar icermemektedir. Arsivle ilgili bilgisi olan ama bu konuda bilinc duzeyine erisememis ve kamuda oldukca fazla sayida olan yoneticiler ve diger meslek gruplarinin bu yanlis algilamalarinin temel sebeplerinden bir tanesi olan, sosyal mesleki yapisalliklarinin gecirgen olmayan kati tutuculuguna vurgu yapilmaktadir. Rahatsizligi teshis etmeden tedavi etmek de mumkun olmayacaktir. Bu yazi da arsivlerle ilgili kamuda bulunan sagliksiz bakis acisinin altinda yatan nedenlerin bir kismini gostermeye, gun isigina cikartmaya yonelik olarak kaleme alinmistir
Gazi Üniversitesi letişim Fakültesi Dergisi (21), 2005
This article, aims to find out the dynamics of the public sphere before the emergence of the press in the Ottoman Empire. The main thesis of this article is that eventhough the press was not emerged in the Ottoman Empire, the dynamics of the public sphere, which can be understood by coffeehouses set up in the middle of the sixteenth century and aesteticaffectual expressions produced in these places, were available. However, in the west, the arguments of public sphere are based on euro an centric view and taken for granted that in non-western societes there is no public sphere. In the west, discussions between Habermas and those sharing his views, and those opposings to this view are based on an eurocentric stanpoint. These discussions, whose main pivotals are rationel-critical and aestetic-affectual, aare generated in western, and do not have a comparative perspective on the western and nonwestern societies. This article adopts a non-western view by showing evidence that in the Ottoman Empire there were dynamics of the public sphere even before emerging the press.
İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2020
Kökleri Antik Yunan’a kadar uzanan kamusal alan tecrübesi tarihin çeşitli dönemlerinde farklı özellikler ihtiva etmiştir. Çalışmada kamusal alan kavramı tarihselci bir yaklaşım içinde ele alınmış, kavramın içerdikleri ve tarihi analiz edilmiştir. Çalışmanın amacı kamusal alan kavramının Osmanlı’dan bu yana Türkiye’deki evrimine ışık tutmaktır. Osmanlı devleti Batılı anlamıyla olmasa da kendi bağlamı içinde kamusal alana ve sivil topluma öncü olabilecek kimi dinamikler üretmiştir. Özellikle tek parti döneminde billurlaşan cumhuriyetçi yaklaşım ise tek tipçi, monolitik, yekpare ve çoğulluklara kapalı bir kamusal alan tahayyüllü ortaya koymuştur. Çok partili dönemde kamusal alanda farklı kimliklerin temsiline olanak sunan yeni bir yaklaşım geliştirilmeye çalışılmıştır. 1980’ler ve 90’larda toplumsal çeşitliliğin artışı ile birlikte kamusal alanda farklı kimlikler temsil edilmeye başlanmıştır. Kamusal alanın özellikle İslami kimliği kapsayacak şekilde genişletilmesi çabası devletçi elitin karşı atağı olarak somutlaşan 28 Şubat süreci ile kesintiye uğramıştır. 2000’li yıllar 28 Şubat sürecinin tasfiye edildiği, hegemonyanın reddedildiği, yatay ilişkilerin, yerelliğin egemen olduğu farklı kimliklerin kamusal alanda temsil edilmesine olanak sağlandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde, gelecekte kimlik siyasetine dayalı çok katmanlı, ötekilikleri dışlamayan ve sosyal içermeye açık bir toplumsallık kurulmasına zemin hazırlanması bağlamında geçmiş paradigmadan köklü bir değişim yaşanmıştır.
Kamusal alan kavramı, uzun yıllardan beri pek çok ülkede siyasal bilimlerde olduğu kadar sosyal bilimlerde de tartışma konusu olmuştur. Bu çalışmanın ilk bölümünde, kamusal alan ile ilgili olarak yapılan tarihsel tanımlamalardan kısaca bahsedilmiştir. Bu amaç doğrultusunda, Antonio Rappa ve Jürgen Habermas'ın konu ile ilgili değerlendirmeleri aktarılmıştır. İkinci Bölümde, Türk toplumunun, kamusal alanı Batı ülkelerinden farklı tecrübe etmesinin temel sebepleri tartışılmış ve bu tartışmayı anlamlı kılan Türk modernleşme projesinden ana hatlarıyla bahsedilmiştir. Türk modernleşme projesine başkaldırının sembolü olarak nitelenen başörtüsü meselesi de, modernizm, laiklik ve sekülerizm kavramları çerçevesinde ele alınan modernleşme projesi içerisinde anlatılmıştır. Bu çalışmanın son bölümünde ise Hacettepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Gülsüm Depeli'nin (2007), Basındaki Köşe Yazılarında Kamusal Alan ve Türban Tartışmaları: Bir Analiz Denemesi adlı çalışması ile basındaki köşe yazılarından hareketle kamusal alanda başörtüsü tartışmalarının söylemsel zeminini değerlendirilmeye çalışılmıştır. Böylece kamusal alan tartışmalarının basındaki yansımaları incelenmiştir.
Kamusal Alan Toplumsal Katılımın Bir Imkanı
CITE: Köseoğlu, Emine ve Erdem, Mehmet, 2022, İçimizdeki Şeytan Romanında Algısal Davranış Sınırında Kamusal Mekân, Yapı Dergisi, Sayı 473, s.57-59. Öz Disiplinler arası bir konu olan mekânın anlamı araştırmacılar arasında farklılıklar gösterir. Edebiyat, mimarlık alanının üretim pratiği olan mekânı sözel betimlemeler ile okuyucuya sunar. Edebiyatta mekân, temelde algısal ve çevresel olmak üzere ikiye ayrılır. Anlatılan mekân gerçek olsa dahi zihnimizde oluşan mekân bir temsildir. Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan romanında mekân özel ve kamusal alanlar ve ara kesitlerini içerir. Sokaklar, meydanlar, toplu taşımalar genel kamusal alanlar olarak karşımıza çıkar ve çeşitli eylemleri barındırır. Kahvehaneler ve ev ise kendi özellerinde farklılıklar taşır. Ev kamusal alanın bitişini ve aynı zamanda kendi içinde yarı özel ve özel alanları barındırır. Kahvehaneler ise “kahve evi” özelinden düşünülecek olursa, evden türemesi ile anlamsal olarak kısmi özel alan ve kamusal halin bir arada olduğu alanlardır. Bu çalışmada Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan romanında betimlenen mekânların nitelikleri ve öznel anlamları irdelenmiştir ve mekâna algısal davranışın kamusallık ile ilişkisi çerçevesinde bakan kuramcıların ve araştırmacıların yaklaşımlarının izleri romanda aranmıştır. Title of the Article: PUBLIC SPACE IN THE EDGE OF PERCEPTUAL BEHAVIOR IN THE NOVEL İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN (THE EVIL INSIDE US) BY SABAHATTİN ALİ ABSTRACT The meaning of space, which is an interdisciplinary subject, varies among researchers. Literature presents the space, which is the production practice of the field of architecture, to the reader with verbal descriptions. In literature, space is basically divided into two as perceptual and environmental. Even if the narrated space is real, the space formed in our minds is a representation. In the novel Içimizdeki Şeytan (The Evil Inside Us) by Sabahattin Ali, space includes private and public spaces and their cross-sections. Streets, squares, public transport appear as general public spaces and contain various actions. Coffeehouses and houses differ in their own specialties. The house contains the end of the public space as well as the semi-private and private spaces within itself. Coffeehouses, on the other hand, are areas where a partial private space and a public state coexist, semantically derived from the house, if it is considered from the "coffee house" specialty. In this study, the qualities and subjective meanings of the spaces described in the novels are examined, and the traces of the approaches of theorists and researchers who look at the space within the framework of the relationship between perceptual behavior and publicity are sought in the novel. https://yapidergisi.com/edebiyatta-algisal-mekan/
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Mimarlık Dergisi, 2015
The journal of academic social science studies, 2022
Gaziosmanpasa Universitesi Sosyal Bilimler Arastirmalari Dergisi, 2007
Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 2018
Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 2020
IV. International Ankara Multidisciplinary Studies Congress 29-31 July 2022 Ankara Turkey, 2022
Galatasaray Üniversitesi iletişim dergisi, 2006
Bilgi Toplumu Tartışmaları (Ed. Mukadder Çakır), Pales Yayınları, İstanbul, 2018
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2023
Kamusal Alanların Kesişim Kümesinde Sanatı Okumak, 2021
İbn Haldun çalışmaları dergisi, 2023
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 2019
Dr. Kemal Daşcıoğlu’na Vefa Kitabı, 2020
Beylikdüzü Belediyesi, 2016