Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019, international journal of interdisciplinary and intercultural art
Bireyin merkezde olduğu bir dünyada arzu ettiği nesneleri gerçekten insanın kendisinin mi seçtiği yoksa bunun bir yanılsama mı olduğu sorusu, Fransız kuramcı Rene Girard’ın roman karakterleri üzerinden temellendirdiği kuramının özünü oluşturur. Girard, 1961’de yayımlanan Romantik Yalan ve Romansal Hakikat: Edebi Yapıda Ben ve Öteki adlı eserinde, arzunun kendiliğinden olmayan doğası üzerinde durur. Bu makalenin amacı Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak adlı romanını Girard’ın söz konusu eseri çerçevesinde ve “üçgen arzu” kuramı ışığında analiz etmektir. Bu itibarla çalışmada romandaki karakterlerin davranışlarını yönlendiren “dolayımlayıcı” kavramı üzerinde durularak, onların arzu, istek ve amaçları arasındaki mimetik yapı çözümlenmeye çalışılmış ve Kiralık Konak’ın, üçgen arzuyu kurcalayan bu özelliğiyle, “romansal hakikat” kategorisine giren bir eser olduğu tezi savunulmuştur.
7.TLÇK (Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi) Bildiriler Kitabı, 2019
ÖZ: Nasıl ki özne kendini tanımlarken en az bir ötekine ihtiyaç duyuyorsa toplumlar da kendilerini tanımlarken öteki/ötekilere ihtiyaç duyacaktır. Batı için bu öteki Doğu'dur. Yüzyıllarca öteki olarak konumlandırılan Doğu için ise Batı karşı-öteki olacaktır. Yakup Kadri Karaosma-noğlu'nun Bir Sürgün adlı romanı öteki ve karşı-öteki kavramlarını ortaya sermesi açısından oldukça önemli bir eserdir. Romanda Batı için öteki olan Doğunun gizemli ve egzotik görülen doğası aralarına girmeye çalışan bir Doğulu ile nasıl alt üst olup tehlike arz eden, aşağılanan, hor görülen bir duruma geldiği okura gösterilmeye çalışılır. Bunun yanı sıra romanın asıl meselesi olan Doğunun kendini ve kendi kültürünü tanıması meselesi öteki durumuna düşmesinden hemen sonra geliştirdiği karşı-öteki kavramıyla birleşir. Bu anlamda öteki ve karşı-öteki açıklanırken şarkiyatçılığın (oryantalizm) ve garbiyatçılığın (oksidentalizm) görüşlerinden yararlanılacaktır. Fakat bu akımlardan yararlanırken temel çıkış noktamız öteki olmaya devam edecektir.
Öz: Roman türünün önemli unsurlarından biri mekândır. Eserin kurgusal akışına yardımcı olan mekân, olayları ve kişileri etkileyen ve niteleyen bir özelliğe sahiptir. Bu etki, romanın yazılış amacı, mahiyeti ve dönemiyle ilintilidir. 19. yy ortaları ile 19. yy sonları arasında geçen Hep O Şarkı romanında, mekânlar, dönemin toplumsal ve mimari özelliklerini taşımaktadır. Yakup Kadri'nin son romanı olan eserde, mekânlara işlevsel özellikler yüklenmiştir. Bu bildiride Hep O Şarkı romanındaki açık ve kapalı mekânlar incelenecek; mekânların hangi işlevlerde kullanıldığına, roman karakterlerine etkilerine, bireylerin ve toplumların değişiminin mekânların değişimindeki etkilerine dikkat çekilecektir.
International Journal of Interdisciplinary and Intercultural Art
Bireyin merkezde olduğu bir dünyada arzu ettiği nesneleri gerçekten insanın kendisinin mi seçtiği yoksa bunun bir yanılsama mı olduğu sorusu, Fransız kuramcı Rene Girard'ın roman karakterleri üzerinden temellendirdiği kuramının özünü oluşturur. Girard, 1961'de yayımlanan Romantik Yalan ve Romansal Hakikat: Edebi Yapıda Ben ve Öteki adlı eserinde, arzunun kendiliğinden olmayan doğası üzerinde durur. Bu makalenin amacı Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Kiralık Konak adlı romanını Girard'ın söz konusu eseri çerçevesinde ve "üçgen arzu" kuramı ışığında analiz etmektir. Bu itibarla çalışmada romandaki karakterlerin davranışlarını yönlendiren "dolayımlayıcı" kavramı üzerinde durularak, onların arzu, istek ve amaçları arasındaki mimetik yapı çözümlenmeye çalışılmış ve Kiralık Konak'ın, üçgen arzuyu kurcalayan bu özelliğiyle, "romansal hakikat" kategorisine giren bir eser olduğu tezi savunulmuştur.
Kenan Hulusi Koray’ın tek romanı olan Osmanoflar tarihî bir romandır. Eserde, bugünkü Bulgaristan’ın Karinabat şehrinde, Osmanoflar’ın 1904’te yaşadığı olaylar anlatılır. Roman kahramanları aracılığıyla “biz” ve “öteki”nin çatıştığı hususlar gösterilir. “Biz”, Türk ve Müslüman Osmanoflar ailesidir. Üç erkek kardeşten mürekkep aile, eşler ve çocuklarla genişler. Groşenka, Osmanof biraderlerden ortancasının kızıdır. “Öteki”, Bulgar komitacılık hareketinin temsilcileridir. Yuvanna Mihailoviç ise Groşenka’nın annesi olup ihtida etmiştir. Bu bildiride, ailenin “Türk” ve “Müslüman” kültür özelliklerinin karşısında olarak gösterilen bu iki kadın üzerinden yabancılaşma ve “öteki” unsurlarının nasıl işlendiği tespit edilir. Onların Türk kültürüne göre yabancılaşan özellikleri belirlenip neden “yabancı” veya “öteki” oldukları analiz edilir.
When examined in terms of description, visualization and transition between senses, it is seen that the works of Rek Halit are quite rich and effective. Studies examining his works in terms of form and content mainly focus on topics such as narrative techniques, social change, space and human relations, family, women's education. On the other hand, how the senses are conveyed and how the transition between the senses is provided in the works is missed. Both the author's political attitudes and the subject covered in the work have undoubtedly been inuential in the historical, political and social analysis of the novel Yezidin Kızı. However, without losing sight of the author's political stance and the main orientation of the work, it should be noted that Yezidin Kızı is a remarkable text with its descriptions that will activate almost every sense of the reader, as well as showing the author's ability to observe, expressive and literary power. In Yezidin Kızı, Rek Halit intensely uses expressions that stimulate the reader's senses of touch, sight, smell, taste and hearing, and with his strong and effective descriptions, he ensures that many senses are perceived interchangeably in the imagination of the reader. In the novel, the sense of smell is very low compared to the others; it is striking that the transfer to the sense of touch is more. This article, whose eld of study is Rek Halit's novel Yezidin Kızı, aims to reveal the nature of the descriptions that the author uses intensely in order to visualize what the author tells in the mind of the reader, how he appeals to the senses while making these descriptions, and how he provides the transition between the senses through examples. Betimleme, canlandırma ve duyular arası geçiş bakımından incelendiğinde Rek Halit'in eserlerinin oldukça zengin ve etkili oldukları görülür. Onun eserlerini biçim ve içerik açısından inceleyen çalışmalar ağırlıklı olarak anlatım teknikleri, sosyal değişim, mekân ve insan ilişkisi, aile, kadın eğitimi gibi konular üzerinde yoğunlaşır. Buna mukabil eserlerde duyuların nasıl aktarıldığı ve duyular arası geçişin nasıl sağlandığı ise gözden kaçırılır. Gerek yazarın politik tavırları gerekse eserde işlenen konu, Yezidin Kızı adlı romanın daha ziyade tarihsel, siyasal ve toplumsal açıdan incelenmesinde kuşkusuz pay sahibi olmuştur. Fakat yazarın politik duruşu ve eserin ana yönelimi gözden kaçırılmadan ifade etmek gerekir ki Yezidin Kızı, yazarın gözlem kabiliyetini, ifade gücünü, sanat kudretini göstermesinin yanı sıra okurun hemen her duyusunu harekete geçirecek tarzdaki tasvirleriyle de dikkat çekici bir metindir. Yezidin Kızı'nda Rek Halit, okurun dokunma, görme, koklama, tatma ve işitme duyularını uyaracak ifadeleri yoğun bir biçimde kullanır, güçlü ve etkili tasvirleriyle okurun imgeleminde pek çok duyunun birbirinin yerine geçerek algılanmasını sağlar. Romanda koklama duyusunun diğerlerine nazaran çok az; dokunma duyusuna aktarımın ise daha fazla olduğu göze çarpar. İnceleme alanı Rek Halit'in Yezidin Kızı adlı romanı olan bu makale, romanda yazarın anlattıklarını okurun zihninde canlandırabilmesi için yoğun bir şekilde kullandığı tasvirlerin mahiyetini, bu tasvirleri yaparken duyulara nasıl hitap ettiğini ve duyular arası geçişi nasıl sağladığını örnekler üzerinden ortaya koymayı amaçlamaktadır.
thesis.bilkent.edu.tr
İkinci Meşrutiyet'i izleyen yıllarda çeşitli edebî türlerde yapıtlar vererek edebiyat yaşamına başlayan Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974), asıl olarak Cumhuriyet döneminde yayımlanan romanlarıyla tanınmıştır. Edebiyat tarihinde Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun ilk döneminde "sanat sanat içindir" anlayışı doğrultusunda yapıtlar verdiği, Cumhuriyet sonrası roman türünde yapıtlar vermeye başlamasıyla birlikte toplumcu bir sanat görüşünü benimsediği doğrultusunda bir görüş birliğine varılmıştır. İlk romanı 1921 yılında yayımlanan Yakup Kadri, edebî kişiliği kadar Cumhuriyet döneminin başından itibaren yürüttüğü etkin siyasal yaşamıyla da Cumhuriyet dönemi Türk entelektüel tarihinin önemli figürleri arasında yer almıştır. Özellikle romanlarıyla "Milli Edebiyat Kanonu"nun kurucu isimlerinden birisi olarak görülmüştür. Yakup Kadri'nin yapıtları bugüne kadar pek çok incelemeye konu olmuş ve yapılan araştırmalar kendine has bir "Yakup Kadri Okumaları" alanı oluşturmuştur. Bu çalışmada Yakup Kadri'nin yapıtlarına tarihsel, siyasal ya da ideolojik açıdan yaklaşan mevcut "Yakup Kadri Okumaları" alanında ortaya koyulan bakış açısına alternatif bir okuma pratiği geliştirilmeye çalışılmıştır. Çalışmada, Yakup Kadri'nin romanlarında bugüne kadar çözümlenmeden bırakılmış olan "cinsel kimlik" konusunun nasıl yer aldığı incelenmektedir. Konunun incelenmesi sırasında yakın okuma tekniğine dayalı, karaktere odaklanan ve çözümlemelerde psikanalitik kuramı kullanan bir çalışma yürütülmüştür. Çalışmada, temel olarak, Yakup Kadri'nin Hüküm Gecesi (1927), Yaban (1932) ve Bir Sürgün (1937) adlı üç romanı incelenmiştir.
Aysel Ciğerlioğlu 14707002 YAŞAR KEMAL'İN YER DEMİR GÖK BAKIR 1 ADLI ROMANININ İÇERİK VE BİÇİM İNCELEMESİ Yaşar Kemal (1922-2015), Türk edebiyatında Cumhuriyet döneminde ele alınan toplumcu gerçekçi bir yazardır. Adanalı olan yazarın asıl adı Kemal Sadık Göğçeli'dir. Zengin folklor birikimini kullanarak yazdığı romanlarla yurt içinde ve dışında büyük bir şöhret kazanmıştır. Türkiye'de tarımdan sanayileşmeye geçiş evresi olarak nitelenebilecek 1950'li yıllarda, Çukurova'nın geniş biçimde makineleşmeye açılması ve verimli topraklar üzerindeki ağalar arası rant savaşının kızışması, bunun yoksul Çukurova köylüsü üzerindeki sonuçları Yaşar Kemal'in bazı romanlarının ana temasını oluşturmuştur. Yazarın hacimli eserlerinin okunması sırasında okuyucu benzer insanların, benzer tabiat içinde anlatılmaları sonucu hep aynı şeylerden bahsedildiği hissine kapılır. Sanki binlerce sayfayı dolduran tek bir ağa, tek bir eşkıya, tek bir kadın vardır 2 . Bu inceleme yazısında ele alınan romanında da bu söz konusudur. Romanda birçok kişi olmasına rağmen en çok üzerinde durulan kişi Taşbaşoğlu Mehmet'tir. Psikoloji ve simgesel öğelerin yer yer ağır bastığı "Dağın Öteki Yüzü" üçlemesi Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır ve Ölmez Otu'ndan oluşmaktadır. Bu üçleme, yazarın Ortadirek'in önsözünde de belirttiği gibi, kendi yaşantısı ve tanıklığıdır. İlk kitabı olan Ortadirek'te (1960) yazar, Torosların arka yanındaki bir köyün insanlarının, pamuk tarlalarında ırgatlık yapmak için, Çukurova'ya doğru yola koyuluşlarını, tabiatla dövüşe dövüşe Çukurova'ya varışlarını anlatır. Roman 1 Yaşar Kemal, Yer Demir Gök Bakır, 13.b., Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2015. 2 İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, 10.b., Dergâh Yayınları, İstanbul, 2009, s. 361-362. 2 destansı bir hava içinde ve bu havaya uygun bir Türkçe ile kaleme alınmıştır. Dizinin ikinci kitabı Yer Demir Gök Bakır (1963) bir köy topluluğunun mit yaratması öyküsüdür. Yer Demir Gök Bakır'da, güçlükler içinde bunalan, yaşama şartlarını değiştirmek için bir umutları, bir düşünceleri olmayan köylülerin, insanoğlunun çaresiz kaldıkça başvurduğu çözüme başvurarak, bir mit yaratmalarını ve bu mite sığınışlarını anlatır. Üçlemenin son kitabı Ölmez Otu'nda ise bir yandan değişen koşullar içinde bu mitin yıkılışı anlatılırken, diğer yandan da bir kişinin bir cinayet mitini yaratışı anlatılır. Üçlemenin ilk iki kitabında korkunç sefalet koşullarında duygulanımlara kapılmadan, büyük bir serinkanlılıkla ve bir romancı gözü ile köyün ekonomik ve toplumsal gerçekliği, köylülerin yaşama ve çalışma koşullarını veren yazar Ölmez Otu'nda nesnel koşulları geri plana alarak doğrudan doğruya insana eğilir 3 . Son iki kitapta bir ermişin var oluş ve yok oluş süreci söz konusudur. Yer Demir Gök Bakır, 1963 yılında roman olarak yayımlanmıştır. 1965'te Uzundere adıyla tiyatroya, 1987'de ise kendi adıyla Zülfü Livaneli yönetmenliğinde sinemaya uyarlanmıştır. Romanın adı; hiçbir yerden yardım almanın imkânı ve çarenin olmaması anlamına gelen yer demir gök bakır deyiminden çaresizliğin hikâyesi olacağının ipucunu verir. Roman, Adana Çukurova'da Yalak köylülerinin ekonomi karşısında yaşadığı zorluklar, borç aldıkları kişiye borcunu ödeyememelerinden dolayı bir hikâye uydurup aralarından efsaneleştirdikleri birine sığınma ihtiyacını anlatır. Roman boyunca köylü insanlar tarafından uydurulan hikâyeler karşısında uydurmacalara konu edinen insanın bunlara çaresiz kalışı ve sonunda bundan kaçamayarak kendisini bu hikâyelerin içinde bulması görülür. Okuyucu bu kitapta, bir ermişin yaratılış sürecine tanıklık eder. Roman, insanlığın bütün anlatılarında olduğu gibi ana bir çatışma etrafında gerçekleşen olaylarla örülür. Romanda hakim tema, korku ve bundan kurtulmak için mitos yaratmaktır. Olaylar Taşbaşoğlu ve Muhtar Sefer etrafında gelişir. Serinin ilk eserinde çalışmak için dağdan düze inen köylülerin sıkıntılı yolculuğuna yer veren yazar, burada Çukurova'dan eli boş dönen köylülerin Yalak'taki hayallerle ve korkularla dolu yaşamlarını ele almıştır. Romandaki çatışmalar ekseninde ele alınacak olan olay örgüsünü anlatmadan önce kişilere değinmek olayları daha iyi anlamak için doğru olacaktır. Taşbaş, romanın ana kişisidir; diğerleri ermişlik sürecine katkıda bulunan tiplerdir. Asli "Taşbaşoğlu Mehmet", Yalak Köyü'nde Sefer'e isyan eden topluluğun "şiirsel bir dil" oluşturur. Yazar, yerel deyim ve sözcüklere yer vermiştir, bazı yerlerde halkı kendi diliyle konuşturmuştur 17 . Romandaki bazı kişilerin köyden kaçma girişimleri, tekrarlanan motif karşımıza çıkar. Koca Halil, zifiri karanlıkta bir gece kendini hışım gibi esen bir boranın ve dondurucu bir soğuğun içine atarak köyden kaçar gider. Meryemce de köyden kaçar, gelini tarafından bulunup geri getirilir. Recep ile Hüsne kaçar 18 . Korku, lanetleme ve köyden kaçış motifleri bir şiirdeki tekrarlar ya da kilimin dokusunda tekrarlanan motifler gibi kullanılmış. Anlatı metne şiir metni gibi düzenlenmiştir. Amaç bir korku yaratmak ve kitle psikolojisini belirtmektir 19 . Yazar bu eserinin yarıya yakının modernist roman anlayışıyla kurgular. Yapıyı korku teması etrafında, tekrarlanan simgeler/imgeler ve çeşitli öğelerle bir örüntü oluşturarak düzenler. "Bilinç akışı" ve "iç konuşma" tekniğini kullanır. Evin içinde bir Mustafa Kemal resmi vardır. Anlatıcı, bilinç akışı yöntemini kullanarak Taşbaşoğlu'nun bu resimde gördüklerini sonra ise aklına gelenleri akış sırasıyla okuyucuya aktarır. Hasan'ın sıkıntısı ve ruhsal durumu betimlerken, iç konuşma yöntemiyle Hasan'ın bilincine girer: "O mavi kuştan, yanardöner kuştan... Hani, şu kıyılarındaki yarları yılan deliği gibi deler, çok derinlere kadar deler, ta dibine, toprağın altına gider, oraya yuvasını yapar. Yuvalarının ağzında da her zaman bir çiçek biter. Ya bir yoğurt çiçeği, ya bir pampal, ya ağınağacı çiçeği, ya bir su püreni. O kuş çiçeksiz edemez. İşte o kuştan bir tane tutmalı. Tutulmaz, Allahın belası kuş. O kuşu tutsa tutsa bir tek Koca Halil tutardı. Koca Halil de iyice yaşlandı gayrı. Ocağı batasıca, batasıca da kül ateş olasıca herif. Bu köyün başına bela. 20 " Romanda şiirsel dil görmek mümkündür: "Bu gece bir ayaz geceydi. Gökte üşümüş yıldızlar, donmuşça bir pırıltıya gömülmüşlerdi, tek tük. On dörtlük bir ay gökyüzünden akıyor, köyün evlerinin, yalnız kalmış ağaçlarının, derimevine, Kel Aşığa gelen insanlarının gölgelerini ak karın üstüne uzatıyordu. 21 " Sonuç olarak; çaresiz kalan köylülerin bu anlarında sığınacakları birisini aradıklarından aralarından birini ermiş yapmaları ve romandakilerin bu ermişliğe katkıda bulunmaları görülür. Roman, buhran dönemindeki bir topluluğun mit yaratma öyküsüdür. Üçlemenin en renkli çocuk karakterleri olan iki kardeş Hasan ve Ummuhan'ın didişmeleriyle başlayıp, umutlarının filizlenmesi gibi açan üç çiçek fidanını gözlemlemeleriyle sona ermektedir. Hasan'ın ses tonuyla başlayan eser, Ummuhan'ın sesi ile son bulur.
The aim of this study is to analyze the concept of body in Yakup Kadri Karaosmanoğlu‟s novel: Ankara. The novel tells the process from the period of Millî Mücadele (the Turkish national struggle) to the 1940s. In the novel, the process is divided into three periods. There is a remarkable relation between the psychologies of the characters and the developments of the period with the bodies of the characters. This relation surfaced in the description of the bodies, the perception of characters and the alterations of the bodies. The concept of body in the novel is used as an important element to tell the change, the maturation and the corruption.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2008
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 1934 yılında yayımladığı Ankara romanı, üç bölümden meydana gelir. Yakup Kadri birinci bölümde, Milli Mücadele yıllarındaki Ankara'yı anlatır. Bu Ankara, vatanını çok seven, ülkesi ve milleti için her türlü fedakarlığı yapan, destansı kahramanlıklar gösteren aydınlarla doludur. Fakat ikinci Ankara'da durum değişir. Romanın ikinci bölümünde, Cumhuriyet'in ilanından sonraki ikinci Ankara'da, Milli Mücadele'nin idealist aydınlarının bir kısmının, nasıl yozlaştığı anlatılır. Yabancı şirket temsilcilerinden komisyon alan, arsa spekülasyonu yapan, çağdaşlaşmayı sadece batılı giyim-kuşam ve eğlence tarzından ibaret gören bu aydınlarla, geniş halk kitleleri arasındaki uçurum ortaya konur. Romanın üçüncü bölümünde ise, Cumhuriyet'in ilanının on dördüncü yılından sonraki, yani 1937'den sonraki Ankara ve Türkiye anlatılır. Bu bölümdeki Ankara ve Türkiye, Yakup Kadri'nin kendi ifadesiyle, o zamanlar hayal ettiği, her şeyin tekrar düzeldiği, bütün problemlerin çözüldüğü ütopik Ankara ve Türkiye'dir. Bu makalede, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Ankara romanında anlatılan bu üç dönemin aydınları, incelemektedir.
Humanitas, 2025
Sömürgecilik tecrübesini yaşamış ülke ve toplumlarda, süreç fiilen sona ermiş olsa bile sömürgeciliğin etkilerinin devam ettiği gözlenmektedir. Sömürgecilik sonrası etkileri problematize eden bir alan olan postkolonyalizm merceğinden bakıldığında, postkolonyal süreçteki söz konusu etkiler gündelik yaşamdaki adet ve alışkanlıklardan ahlâki kodlara, mimari üslûptan semboller alanındaki değişikliklere kadar çok geniş bir kültürel sahayı ve bununla ilişkili olarak da kimliksel meseleleri kapsamaktadır. Hem bireysel hem de toplumsal psikoloji düzeyinde yansımaları izlenebilecek postkolonyal etkiler, bir yandan sömürgeciliğin ürünü olan toplumsal değişiklikleri nazara verirken diğer yandan bu değişikliklerin yol açtığı kimliksel travmalara da işaret etmektedir. Bu çalışmada, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun, erken Cumhuriyet dönemi romanı Ankara, postkolonyal bir okumaya tabi tutulmaktadır. Erken Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen Batılılaşma hamlelerinin neticesinde meydana gelen toplumsal değişimin, bilhassa seçkinler nazarında görünümünü ele alan roman, tematik açıdan postkolonyal söylemlerin ışığında analiz edilecektir. Söz konusu analiz neticesinde ortaya çıkan en önemli tespit, romanda tasvir edildiği hâliyle, sömürge yönetimi altına girmemiş bir ülkenin başkenti olan Ankara'da seçkinler katında ortaya çıkan manzaranın postkolonyal bir görünüm arz ettiğidir.
TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2019
Muhafazakârlık, değişim olgusu ile ilişkili bir kavramdır ve modernleşmenin geleneksel değerlerle uyum içerisinde sürdürülmesi gerektiğini savunur. Batı’da Aydınlanma ve onun akılcılığına tepki olarak ortaya çıkan muhafazakârlık, modernleşme sürecindeki toplumlarda geleneksel alışkanlıklarla yeni değerler arasındaki karşıtlıkta işlevsel hale gelir. 18. yüzyılda başlayıp Cumhuriyet’e uzanan Türk modernleşmesinde de değişime uyum sağlama bakımından muhafazakâr düşünme biçimi etkin bir rol oynar. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Osmanlı Devleti’nin fiilen yıkılmasına, yeni devletin kuruluşuna ve getirdiği inkılaplara gazeteci, romancı ve siyasetçi kimliğiyle şahit olmuştur. Romanlarında modernleşmeye dair problemleri konu edinen Yakup Kadri, sürecin getirdiği değerlere sahip çıkmakla beraber değişimin gerçekleşme koşullarına eleştirel bir tavırla yaklaşır. Bu çalışmada incelenen Ankara romanında da Kemalist ideolojinin öğretileri sorgulanarak ideal modernleşmenin koşulları araştırılmaktadır. Üç bölümden oluşan romanda Cumhuriyet’in kuruluş ve erken dönem yılları ile yirminci yılına uzanan süreç, Selma Hanım’ın çevresi ve üç farklı evliliği üzerinden anlatılır. Cumhuriyet’le birlikte gelen yeni toplum düzeni, gündelik alışkanlıklar, şehirleşme yapısı, aile ilişkileri, geçim yolları, eşitlik fikri, yönetim anlayışı, gelenek ve gelecek karşıtlığı romanda modernleşme ekseninde gündeme getirilen hususlar arasındadır. Bu çalışmada toplumun Cumhuriyet’le beraber yaşadığı hızlı değişim sürecine karşı üretilen alternatifler ve idealize edilen koşullar romandaki üç bölüm üzerinden değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Türk modernleşmesi, Milli Mücadele, Cumhuriyet, muhafazakârlık, Kemalizm, Yakup Kadri, Ankara.
A HIDDEN TREASURE OF CAUCASION: KADIRCAN KAFLI ABSTRACT Kadircan Kaflı, is one of the authors who experienced Ottoman time and have introduced his works in Turkish Republic period. Kadircan Kaflı, had been admired by his readers and became an exclusive author in his era. He had a high level of educational development and a 50 years of biography with full of authorship and teaching in literature. He had 68 novels, nearly 100 stories, articles, poems, research works and biographies around 7000. He had management experiences as Immigrancy Federation Presidency and Delegateship through which his thinking pattern was shaped out. Unfortunately no studies were reported on his personality or on his works until today. This study was executed to fill this gap by establishing the place of Kadircan Kaflı’s works in Turkish Language and Literature.
2023
Çocuk edebiyatı yapıtlarında işlenen duygu durumları çocuğun duyularını devindirerek onun duygu evrenini zenginleştirir. Çocuk okur, okuduğu kitapların anlamsal dünyasında çeşitli duygu katmanlarıyla karşılaştığında duygu durumlarını sezmeye, anlamaya ve böylelikle kendi duygularını da fark etmeye başlar. Bu araştırmanın amacı çağdaş çocuk edebiyatımızın önemli yazarlarından Sevim Ak’ın “Vanilya Kokulu Mektuplar” adlı çocuk romanını (8 yaş ve üzeri) duygular açısından çözümlemektir. Verilerin toplanması için doküman analizine, verilerin çözümlenmesi için de içerik analizine başvurulmuştur. Çalışmada elde edilen bulguların daha görünür ve somut kılınması, veri kaybının minimum düzeye indirgenmesi için nitel araştırmalarda kullanılan analiz yazılımlarından MAXQDA 2022 kullanılmıştır. Çalışma kapsamında incelenen çocuk romanında toplamda 387 olmak üzere 25 farklı duygu belirlenmiştir. Sevinç, sevgi ve şaşkınlık duygularının yoğun bir dağılıma sahip olduğu görülmüştür. Yapıttaki duygular bütünsel bir bakış açısıyla irdelendiğinde öncelikle sevinç, sevgi ve şaşkınlık duygularının metin boyunca baskın olduğu; üzüntü, huzursuzluk gibi olumsuz duyguların kurgunun başlarında yoğunluk gösterdiği, sonlara doğru ise azaldığı görülmüştür. İncelenen yapıttaki duyguların kesişimi değerlendirildiğinde tespit edilen 25 duygudan 7'sinin (suçluluk duygusu, aşağılık duygusu, tereddüt, düş kırıklığı, pişmanlık, kızgınlık, isteksizlik) diğer duygularla herhangi bir kesişim sergilemediği, diğer duyguların ise (18 duygu) birbiriyle en az bir defa kesiştiği bulgulanmıştır. Sonuç olarak yapıtın girişinde olumsuz duygular işlense bile metnin olumlu duygularla sonlandırıldığı, bu yönden çocuk okurun olumsuz duygu durumlarıyla baş başa bırakılmadığı görülmüştür.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.