Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2017
Ezher Camii 10. yy'ın başlarında Kuzey Afrika'da, kendilerinin Hz. Fatıma'nın soyundan geldiğini iddia eden ve kendilerine Fatımiler diyen Berberi asıllı bir topluluk, önce Tunus ve civarını ele geçirerek Şii İsmaili inancına sahip bir devlet kurmuşlar, sonrasında uzun mücadelelerin ardından, Fatımi Halifesi Muiz Lidînillah tarafından gönderilen Cevher el-Saklâbî'nin komuta ettiği ordu miladi 969 yılında Mısır'ı ele geçirmiş, akabinde ordunun karargâhının kurulduğu yere Kahire adında yeni bir şehir inşa edilmiştir. 973 yılında merkezin Kahire'ye taşınmasıyla Mısır, Fatımi Şii inancının iktidar alanı haline gelmiş, Şam-Filistin hattında, Hicaz'da ve Yemen üzerinde bir süre hâkimiyet kurmuşlardır. Fatımi Halifesi ve maiyetinin yerleşmesi için yapılan Kahire saray-kentinin güneyinde inşa olunan el-Ezher Camii, Fatımi Şii inancının merkezi haline gelmiş, burada yetiştirilen ve İslam dünyasının dört bir tarafına gönderilen dâîler, İslam dünyasındaki ilk sistematik propaganda
2017
Fatih ve II. Bayezid dönemlerinden devralınan mimarlık mirası, sonraki yüzyılda İstanbul'da ve imparatorluğun dört bir yanında boy gösterecek olan imar faaliyetlerine yol açmış, imparatorluk zirve çağını yaşarken, dönemin fikri alt yapısının ve dinamiklerinin ürünleri olan mimari yapıların beslendikleri kaynakları oluşturmuştur. Ayasofya'nın camiye çevrilmesinin akabinde, idari merkezi oluşturan saray yapıları, askeri tesisler, ayrıca darphane, bedesten ve kapanlar gibi iktisadi hayatın ve üretimin devamlılığını sağlayan birimler, Eyüp'te, Aksaray'da, Üsküdar'da, Vefa'da ve başka yerlerde inşa edilen imaretler ve külliyeler yeni iskân alanları tanımlamıştır. İşte Fâtih Camii ve Külliyesi, fetihten sonra inşa olunan ilk selatin cami ve külliye vasfıyla, hem Osmanlıların mimarlık tecrübelerini İstanbul'a aktaran, hem de kendinden sonra inşa edilmeye başlanan külliyeler zincirinin ilk halkası konumunda bulunan, ibadet ve ilim açısından önemli işlevlere sahip bir yapılar topluluğudur.
2017
'nde, kendi adını taşıyan mahallede bulunan Valide-i Atik Camii ve Külliyesi, Osmanlı padişahlarından III. Murad'ın annesi Nurbanû Valide Sultan tarafından, 1570-1586 yılları arasında yaptırılmıştır. Bu yapılar topluluğunun inşaatını birden fazla mimar üstlenmiş olup, 1570 ile 1578-79 yılları arasında inşa olunan cami kısmı, sarayın mimarbaşı Mimar Sinan tarafından gerçekleştirilmiştir. Külliyenin diğer birimlerinin mimarları hakkındaki bilgi ise ihtilaflıdır. Cami, medrese, derviş tekkesi, sıbyan mektebi, dâru'l-hâdis, dâru'l-kurrâ, dâru'ş-şifa, imaret (mutfak, yemekhane, tabhane/misafir hücreleri, ambar, odunluk ve bir han) ve hamamdan oluşan bu yapılar topluluğu, gerek dönemin, yaşanılan günlük hayatının hangi minvallerde gerçekleştiği ve şehir ile nasıl bir organik bağ kurduğu, gerekse dönemin padişah eşleri ve annelerinin, siyasi ve iktisadi dinamikler üzerinde ne derece etkili oldukları hakkında önemli ipuçları vermektedir. Ayrıca bu yapılar topluluğu, mimarlığa ve çok sayıda çalışma alanına, yapılar, şahıslar ve fikirler üzerine yapılan tartışmalarda ve üretimlerde önemli bir kaynak sağlamaktadır.
2017
Yeri Fustat/Kahire Yapım Yılı 876-879 Peryod/Hanedan Tolunoğulları (868-903) Yönetici Ahmed bin Tolun İSLAM DÜŞÜNCE ATLASI Tolunoğlu Camii Bugün Kahire sınırları içerisinde bulunan İbn-i Tolun Camii, miladi 876 yılında, Mısır valisi Ahmed bin Tolun tarafından, Fustat'ın kuzeydoğusunda el-Kataî denen bölgede yaptırılmıştır. Yapıda yer alan vakfiye metninin yazılı olduğu kitabede ise, düz kufi yazıyla yapının tamamlanma tarihi h.265/m.879 olarak verilmektedir. Buhara asıllı bir Türk olan Ahmed bin Tolun, Abbasi Halifesi Müstaîn-Billâh zamanında Samarra şehrinde orduda görev yapmış, zaman içerisinde yükselerek Mısır'a vali olarak atanmıştır. Abbasilerin zayıflamasından istifade eden Ahmed bin Tolun, Fırat nehrinin batısında kalan Filistin ve Şam topraklarını hâkimiyeti altına almış, sikkeleri, üzerine Abbasi Halifesi ile birlikte kendi adını da ekleterek bastırmış ve İbn-i Tolun Camii'ni inşa ettirmiştir. Abbasiler ile arasının bozulmasından sonra hâkimiyeti altında bulunan topraklarda Abbasi Halifesi 'ne ismen bağlı müstakil bir devlet kurmuştur. İbn-i Tolun Camii, bânisi Ahmed bin Tolun'un askeri geçmişinden ötürü Mısır'daki yapılardan farklı olup, daha çok Samarra ile yakından ilişkilidir. Bunun en bariz emareleri, yapının planimetrik şemasının Samarra kökenli olup, Mısır gibi bir taş malzemenin ve buna dayalı yapım
Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, 2019
Osmanlı döneminde Manastır vilayetine bağlı olan Debre şehri, 20. yüzyıl başlarına kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır. Şehir Osmanlıların batıdaki fetihlerinde de önemli bir rol üstlenmiştir. Bu nedenle diğer tüm Balkan yerleşmelerinde olduğu gibi, Debre şehrinde de Osmanlı Devleti tarafından imar faaliyetlerine önem verilmiş, camiler etrafında geliştirilen çarşılar ile şehrin fiziki yapısına yön verilmiştir. Hünkâr Camisi olarak bilinen yapı, 1467 yılında Fatih Sultan Mehmed Han tarafından inşa ettirilmiştir. Cami şehir merkezinde yer almaktadır. Debre'de Osmanlı döneminde inşa edilen on üç camiden günümüze ulaşmış tek eserdir. Cami büyük bir hazire içerisinde bulunmaktadır. Hazirenin içerisinde bir de türbe yapısı bulunmaktadır. Günümüzde cami işlevini sürdüren yapı, Makedonya Anıtlar Kurulu tarafından eski eser olarak tescil edilmiştir. Debre Fatih Sultan Mehmed Camisi üzerine günümüze dek mimari anlamda yapıyı konu alan monografik bir araştırmaya rastlanmamaktadır. Bu araştırmada Debre Fatih Sultan Mehmed Camisi'nin mimari karakteristikleri detaylı bir şekilde incelenmektedir. Araştırma sonucunda elde edilen bulguların, yapının restorasyon aşamasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
TEFSİR GELENEĞİNDE el-KEŞŞÂF, 2019
2019
Makalede Ebu Same’nin el-Mursidu’l-veciz ila ʻ ulum tete ʻ alleku bi’l-Kitabi’l- ʻ Aziz ve Ibnu’l-Cezeri’nin en-Nesr fi’l-kiraati’l-‘asr isimli eserleri baglaminda kendilerinin Kur’an tilaveti hususundaki gorusleri ele alinmistir. Kur’an tilavetiyle alakali zikri gecen muelliflerin ve eserlerinin secilmelerinin nedeni her iki muellifin ve adi gecen eserlerinin kiraat ilminde onemli sohrete sahip olmalaridir. Konuyla ilgili oncelikli olarak bahsi gecen muellifler ile telifleri hakkinda kisaca bilgi verildikten sonra; muelliflerin konuyla alakali goruslerine gecilmistir. Bu goruslere deginilirken her bir muellifin gorusleri ayri ayri ele alinmis; ayrica mumkun oldugunca adi gecen eserlerin disina cikilmamaya calisilmistir. Bunun yani sira bu eserlerde konuyla ilgili daginik bir bicimde verilen bilgiler, basliklandirilmak suretiyle sistematize edilerek aktarilmistir. Makalenin amaci, Kur’an kiraatinin onde gelen isimlerinden Ebu Same ile Ibnu’l- Cezeri’nin Kur’an tilavetine dair farkli...
2009
Kaynaklarını Doğu Anadolu bölgesi dağlanndan alan Fırat ve Dicle nehirlerinin suladığı topraklar, ilk medeniyetlerin ortaya çıktığı, insanlık tarihinin en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Grekler, bu bereketli topraklara "iki nehir arası" anlamına gelen Mezopotamya adını verirken; Araplar da, aynı bölgeyi iki kısma ayırarak, güneyine yani Aşağı Mezopotamya'ya Sevad veya Irak, kuzeyine yani Yukarı Mezopotamya'ya da el-Cezire demişlerdir. Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan topraklann kuzeyini ifade eden el-Cezfre, İsHim'ın zuhurundan hemen önce başlayan ve fetihlerden sonra da hızlanarak devam eden Arap kabile göçleri neticesinde, bir süre sonra buralara yerleşen Arap aşiretlerin adını taşıyan üç tarihi ınıntıkaya bölünmüştür. Rebfa, Mudar ve Bekr adindaki Arap aşiretlerine nispet edilen bu mıntık:alar; bölgenin doğu ve güneydoğusunda Diyar Rebfa, batısında Diyiir Mu dar ve en kuzeyin4e deDiyar Bekr' dir 1 • Bu makale ortaçağ İslam coğrafyacılarından hareketle söz konusu bu süreci ortaya koyarak adı geçen mıntıkalann tarihi coğrafyalarına dair bazı tespitlerde bulunmayı amaçlamaktadır.
Basın Hayatı, 2019
Bundan tam 800 yıl önce geliştirdiği araçlar, bugün bile bakıldığında şaşkınlıkla karşılanan, insan hayatını kolaylaştıran ve bilimi hayat içinde yoğuran makinelerdir. Bir süre önce İstanbul’da açılan İstanbul Cezeri Müzesi, bu değerli bilim adamımızı tekrar gündemimize soktu. Müzede El-Cezeri’nin kitabındaki çizimlere, anlatılara bakılarak üretilen ve çalışır durumdaki makineler sergileniyor.
2017
Kur'an-ı Kerim'de "…takva üzerine kurulan mescid…"(9/108) olarak rivayet edilen iki mescitten biri olan Mescid-i Nebevi, bizzat Hz. Peygamber tarafından yaptırılmıştır. (Rivayette de adı geçen Mescid-i Kuba, Hz. Peygamber tarafından yaptırılan mescitlerden bir diğeridir.) Hicri 1, Rebiülevvel ayında inşaatına başlanan Mescid-i Nebevi, 8 ay gibi bir sürede tamamlanmış, h.7 yılı Hayber dönüşü genişletilerek 100x100 zirâ (yaklaşık 50 m.) ebatında kare planlı bir hale getirilmiştir. Bundan sonra Hz. Ömer'in hilafetine kadar mevcut hali büyük oranda aynı kalmış olmakla birlikte, Hz. Ömer ve Hz. Osman hilafetlerinde, mescit genişletilmiş, çevre duvarının yüksekliğini arttırılmış, zemini taş ve kum ile tesviye edilmiş, o zamana kadar hurma kütükleri ve kerpiçten müteşekkil olan yapıda taş sütun, tavan için saç ağacı, taş ve kireç kullanılmıştır. Bu dönemden itibaren Emevi Halifesi Velid bin Abdülmelik zamanına kadar herhangi bir değişikliğe uğramayan Mescid-i Nebevi, Ömer bin Abdulaziz'in Medine valiliği esnasında, halifenin emriyle yıkılıp genişletilerek tekrar inşa edilmiştir. Belazuri "Fütûh'ul-Buldan" adlı eserinde, h.87 veya
2017
Kayravan Camii, (Sidi Ukba Camii) ilk kez, zamanında İfrîkiyye olarak bilinen bölgede kurulan Kayravan şehriyle birlikte inşa olunan, hem şehri tanımlayan hem de şehrin bir parçası olan bir mimari eserdir. Hz. Osman'ın hilafetinde fethedilen İfrîkiyye bölgesi, Muaviye'nin hilafeti zamanında Ukbe bin Nâfi el-Kureyşi tarafından tekrar ele geçirilmiş, bölgeyi hâkimiyeti güçlendirmek için yine aynı kişi tarafından "ordu, ordugâh, karargâh" anlamlarına gelen ve merkez haline getirilen Kayravan şehri kurulmuştur. Kaynaklarda şehrin kurulduğu alanın evvelinden, ılgın ağacı ve meşeliklerle kaplı, çeşitli yırtıcı ve zehirli hayvanların mekân tuttuğu bir yer olduğu geçmekle birlikte, şehir bölgenin en önemli merkezi haline getirilmiştir. Bölgenin İslamlaşma süreci adına Kureyş, Mudar, Rabi'a, Kahtan gibi Arap kabilelerinden bir kısım insanlar buraya yerleştirilmiş, şehrin orta yerine Sidi Ukba Camii'nin ilk hali inşa edilmiştir. Şehrin genelini tuğla ve balçıktan müteşekkil yapılar oluşturmakla birlikte, kurulduğunda dönemi için bölgenin en zengin, en büyük ve metropol sayılabilecek kenti olmuştur. Sonraki yıllarda gücünü bir miktar kaybetse de, bölge için önemini muhafaza etmiştir.
Muhammed Mustafa El-Azami, 2019
An article in Turkish, originally presented at a conference, on Azami's critique of Orientalism and the Orientalist approach to Islamic studies.
"Seyahatname’de Ezher ve Kahire Medreseleri", Evliya Çelebi’nin Dünyası, İstanbul, 2013, ss. 299-303, 2013
Beü İlahiyat Fakültesi dergisi, 2015
Hz. Peygamber'in söz, fiil ve davranışlarını en güvenilir yollarla, en doğru şekilde muhafaza edip kendilerinden sonraki nesillere aktarmayı başardıklarından Buhârî ve Müslim'in Sahîh isimli eserleri yazılışları üzerinden çok geçmeden büyük ilgi görerek şöhret bulmuş ve birer klasik eser hüviyetine kavuşmuşlardır. Bu derece öneme haiz bir eserin ve müellifinin zâtî ve ilmî hususiyetlerini idrak ise ancak onları yakından tanımakla mümkündür. Binâenaleyh bu çalışmada hadis ilminin önemli otoritelerinden biri olan Müslim'in hayatı, ilmî ve ahlâkî kişiliği; dinî bir referans kaynağı olan el-Câmiu's-Sahîh'i ve hususiyetleri, hadis ilmiyle ilgili diğer çalışmalarından bahsedilecektir.
2018
ÖZET Sinop’un önde gelen manevi değerlerinden biri Seyyid Bilal Türbesi ve Cezayirli Ali Paşa Camii’dir. Her yıl kültür turizmi çerçevesinde türbeyi, Türkiye’nin birçok yerinden gelenler ziyaret etmektedir. Türbenin ilgi çekmesinde en önemli faktör, İstanbul’un fethi için yola çıktığı ifade edilen Seyyid Bilal’in Sinop’ta dönemin tekfuru tarafından şehit edildikten sonra başı düştüğü halde savaşmaya devam etmesidir. Türbeler ve kutsal mekânlar Müslümanların değer verdikleri yerlerdir. Seyyid Bilal hakkında anlatılanların tarihsel sürece denk gelmediği yerler vardır. Sefere çıkma emri ve şehit olma olayının Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz döneminde meydana geldiği bazı ikincil derece kaynaklarda geçmektedir. Ancak mezkûr dönemde İstanbul’un fethi diye bir olay söz konusu değildir. Başı kesildikten sonra savaşmaya devam etme meselesi, halk arasında zahiri bir yaklaşımla kabul edilmektedir. Ancak Anadolu’nun özellikle savaş yaşanan yirmi iki yerinde benzer olayların yaşandığı tespit edilmektedir. “Kesikbaş” olarak ifade edilen meseleyi, elinden gelenin fazlasını yapma anlamına gelen “Kelle koltukta savaştı” şeklinde düşünmek yerinde olacaktır. Seyyid Bilal’in “Seyyid” olduğuna dair bilgi bulunmamaktadır. Seyyidliğini tespit etmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Bugün Seyyid Bilal Türbesi’nin olduğu camii Cezayirli Ali Paşa ismiyle resmi kayıtlıdır. Tarihi süreçte birkaç defa tadilattan geçmiştir. Bahçesinde de mezarlık bulunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Seyyid Bilal, Sinop, Seyyid, Cezayirli Ali Paşa, Şehit SAYYID BILAL SHRINE AND ALGERIAN ALI PASHA MOSQUE Abstract The most important preeminent spiritual values of Sinop are Seyyid Bilal Tomb and Algerian Ali Pasha Mosque. The tomb is visited by people from many parts of Turkey, within the framework of cultural tourism. The most important factor which makes the tomb most attractive is that Sayyid Bilal, who is expressed to set forth for the conquest of Istanbul, continued to fight, even his head was cut down by Sinop’s feudal landlord in that period. Tombs and holy places are those dignified by Muslims. Some narratives of Sayyid Bilal don’t correspond to the historical process. Some secondary resources mention that setting forth for war and martyrization events took place during the period of Omar b. Abdulaziz, Emevi halife. An event like conquest of Istanbul is not a matter during the period of forementioned person. The issue ofcontinuing to fight after his head was cut down is acknowledged with a apparent approach among the people. But, it has been determined that similar events occurred in twenty‐two places of Anatolia where wars were experienced. It would be appropriate to think of the issue, expressed as “ cut head”, in the way of “fought taking his courage in both hands”. There is no information on that Sayyid Bilal is “Sayyid”. It would be a right approach to clarify if he is sayyid. Today, the mosque where Sayyid Bilal Tomb is located is officially registered with the name of Algerian Ali Pasha. It undergone modifications for several times throughout historical process. There is also a graveyard in the garden of the tomb. Keywords: Sayyid Bilal, Sinop, Sayyid, Algerian Ali Pasha, Martyr
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.