Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ODAĞINDA TARİH BOYUNCA SAVAŞ, 2018
Şenyıldız, Ö., "İspanyol Basınında Birinci Dünya Savaşı'nın Kaybeden Tarafı Olarak Osmanlı İmparatorluğu", Birinci Dünya Savaşı Odağında Tarih Boyunca Savaş, Ed: M. Ünver, M. Tanrıverdi, Hiperyayın, İstanbul: 2018, pp: 199-212.
Doktora tezi: Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı, Ocak 2017
Kronik Kitap, 2017
“15. ve 16. yüzyıllar Avrupa’sı, zamanın büyük politik-ekonomik gücü Osmanlı’yı hesaba katmadan anlaşılamaz.” “Avrupa tarihiyle Osmanlı tarihi iki paralel tarihtir; bu nedenle iki dünyanın tarihi karşılaştırmalı olarak incelenmelidir.” Halil İnalcık Osmanlı Devleti’nin modern Avrupa’yı şekillendirmedeki etkileriyle birlikte Batı tarihindeki yeri ve Avrupa’yla arasındaki siyasi-ekonomik ilişkiler, sosyo-kültürel bir karşılaşma olarak en büyük tarihçilerimizden Halil İnalcık’ın kaleminden, Osmanlı ve Avrupa‘da…
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA OSMANLI HÜKÜMETLERİ VE PROGRAMLARININ ANALİZİ, 2019
Journal of Turkish Studies, 2015
Tarih boyunca tüm devletler, kendi tarihsel gerçeklerine uygun olarak belirli siyasal kurum ve mekanizmalar oluşturmuşlardır. Bu anlamda, hiçbir devletin yönetim modeli bir diğerine tam olarak benzemez. Diğer taraftan, belirli bir devletin tarih sahnesinde kalıcı olabilmesi, sahip olduğu kurumsallaşma kapasitesi ile yakından ilişkilidir. Yaklaşık 600 yüzyıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun, varlığının ve gücünün uzun dönemler sürmesinde kurumsallaşmış bir yapıya sahip olmasının önemli bir etkisi vardır. Osmanlı’da yönetim anlayışı, temelde İslam dininin inanç esasları üzerine oturur. Bunun yanında, İslamiyet öncesi Türk toplumlarının yönetim anlayışları da Osmanlı’yı önemli ölçüde etkilemiştir. Türk devlet anlayışında siyasal iktidarın sahibi ve kullanıcısı kağanın hükmetme yetkisini doğrudan Tanrı’dan aldığı kabul edilir. Bunun yanında Türk devlet geleneğinde hükümdar geçmişten gelen kurallar anlamında “töre” ile sınırlıdır. İslam dininin kapsamlı bir devlet teorisine sahip olup olmaması ise oldukça tartışmalıdır. Kur’an’da devlet yönetimine ilişkin yalnızca genel esaslar bulunduğu için bu konudaki genel yaklaşım din adamlarının ve felsefecilerin yaklaşımlarından çıkarsanmıştır. Osmanlı yönetim anlayışı, İslam’ın siyaset ve devlet yönetimine ilişkin genel yaklaşımı ile eski Türk devletlerinde hâkim olan yönetim ilkelerinin bileşkesi durumundadır. Bu bağlamda, Osmanlı’nın uzun yıllar boyunca kalıcı olabilmesini güçlü bir devlet yönetimi anlayışı oluşturmasına borçlu olduğu söylenebilir. Söz konusu yönetim anlayışında, İslam’ın kuralları kadar, eski Türk hukukundan kaynaklanan, padişahın yasal düzenleme yapabilme yetkisine sahip olmasının büyük etkisi vardır. Bu bağlamda, Osmanlı, kendisinden önceki tüm Müslüman Türk devletlerini aşan, özgün bir yönetim modeli oluşturmayı başarmıştır.
Bu çalışmada tarihsel süreç içerisinde astronomik ve astrolojik faaliyetlerin ortaya çıkış ve ilerleyişi, İslam öncesi Türk ve Arap toplumlarında nasıl olduğu, İslamiyet'in müneccimlere bakış açısı ve karşı durduğu kısımlar ile Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki kurumsal kimliği ele alınmıştır. Müneccimbaşı örnekleri ile bu kurumun devlete etkisi ve devletin bu kuruma karşı tutumu tarihsel çerçevede değerlendirilmiştir. Müneccimbaşıların vazifeleri sonucu yaptıkları, bilimsel olarak kazandırdıkları ve astronominin Osmanlı İmparatorluğu içinde geldiği nokta incelenmiştir.
ÖZET: Kemal Tahir bir romancı olmasına rağmen, romanlarında dramını anlattığı insanı anlamak adına içinde yaşadığı toplumu anlamak için giriştiği okumalardan yaşadığı dönem toplumsal yapı tartışmalarında önemli izler bırakmıştır. 1960'lı yıllar yeni bir düzen aratışı anlamında da belli tartışmaların yaşandığı bir dönemdir. Kemal Tahir de bu tartışmalara katılmış ve yönlendirmiştir. Sosyalizm, feodalizm ve Asya Tipi Üretim Tarzı başlıklı bu tartışmalarda ileri sürdüğü görüşler dönemini biçimlendirdiği gibi sonradan Türk sosyolojisinde yerli bir sosyoloji görüşünün oluşmasını sağlamıştır. Bu fikirlerin kristalize olmuş halini Kemal Tahir'de Osmanlılık adı ile belirtmek mümkündür. Bu çalışmada Kemal Tahir'in Osmanlılık düşünce sürecinin gelişim süreciyle birlikte şekillenmesi ve bu bağlam içinde de Osmanlı'da ekonomi düşüncesi hakkındaki fikirleri ortaya konmaya çalışılacaktır.
#tarih, 2015
Sofralardan mekanlara, vücutlardan kaftanlara günlük hayatın her kıvrımından hoş kokular yükselir; misk, amber, ud, karanfil, kâfur ve envai çeşit çiçek rayihası burunları şenlendirirdi. Batı'da 19. yüzyıla kadar kötü kokuları perdeleme görevi üstlenen parfümler, Osmanlı İmparatorluğu'nda temizliğin ve bakımlılığın nişanesiydiler.
2020
Osmanli Devleti Birinci Dunya Savasi sirasinda askeri, sosyal ve ekonomik bircok problemle karsi karsiya kalmistir. Bu baglamda, bir yandan ulkenin uzak cephelerinde mucadele ederken, diger yandan sosyal ve ekonomik krizlerle bas etmeye calismistir. Bu sirada ulkenin icinde bulundugu olaganustu kosullar temel tuketim maddelerinde yuksek fiyat artislarinin ortaya cikmasina yol acmistir. Savas ekonomisinin getirdigi kosullar ile iase problemleri, bu surecten yararlanmak isteyen kisi ve gruplarin karaborsacilik yapmasina neden olmustur. Savas yillarinda gida maddelerine olan talebin artmasi, uretimin dusmesi ve ulasim yollarinin kapanmasi sonucu ithalatin durmasiyla karaborsa yayginlasmistir. Karaborsa, arz ve talep dengesinin olumsuz bir yansimasi olarak depoculuk, istifcilik, vurgunculuk ve spekulasyon yapmak suretiyle toplumsal yasamda yer bulmustur. Osmanli Hukumeti karaborsa sonucu olusan hiper enflasyonu asmak, iase problemini cozmek amaciyla bazi tedbirler almasina ragmen basari...
Köprülü Mehmed Paşa, Osmanlı tarihinin en mühim sadrazamlarından biridir. Sadarete geldiği 1656 senesi; devlette merkezî otoritenin zayıfladığı, art arda değişen veziriazamlar sebebiyle siyasi istikrarsızlığın had safhaya çıktığı, devlet adamlarının kendi aralarında hizipleştiği, bütçenin açık verip bir türlü toparlanamadığı ve nihayet Venedik ablukasının payitahtı tehdit ettiği bir dönemdi. Yaşı oldukça ilerlemesine ve pek de ön plana çıkan bir devlet adamı olmamasına rağmen, IV. Mehmed'in güvenini kazanan ve ileri sürdüğü şartları kabul ettirerek sadaret makamına geçmiş olan Köprülü Mehmed Paşa'nın önündeki en büyük problem Venedik ablukasıydı. Bilhassa Venediklilerle 1645'ten itibaren devam eden Girit Savaşı, Köprülü Mehmed Paşa'nın vezaret mührünü eline aldığı tarihte Osmanlıların hayli aleyhinde seyrediyordu. Öyle ki Venediklilerle yapılan mücadelede Bozcaada ve Limni kaybedilmiş, Çanakkale Boğazı abluka altına alınmış, bu sebeple İstanbul'un iaşesi dahi sıkıntıya düşmüş ve kıtlık baş göstermeye başlamıştı. Bu çalışmada, arşiv vesikaları ve dönemin kronikleri çerçevesinde Köprülü Mehmed Paşa'nın Venedik ablukasını bertaraf edişi, Bozcaada ve Limni adalarını tekrar Osmanlı topraklarına katışı incelenecek, Venediklilerle üst üste yapılan muharebeler detaylandırılacaktır.
Osmanlı tarihini okuyanlar, ilk saraylar olan Bursa ve Edirne sarayları ile Topkapı Sarayı hakkında azçok bilgiye sahip olurlar. Ayrıca, bu saraylar bize idari, siyasi fonksiyonları ve harem hayatı yönleri ile öğretilir. Bir de ölen veya tahttan uzaklaştırılan padişah ve aile efradının Topkapı Sarayı dışında Eski Saraylara gönderildikleri bilgileri verilir. Fakat Osmanlı padişahlarının bu sarayların dışında yaşadıkları günlük hayatlarını, ziyaretçilerini kabul ettikleri, bazı törenlerin yapıldığı, devlet görevlerinin dışında ava çıkma, ata binme gibi özel hobilerin icra edildiği saraylar, köşkler ve kasrlar da vardır. Saraylar, devlet idaresinin yürütüldüğü ve idarede bulunan padişahın aile efradının ikâmeti için ayrılan, harem olarak nitelenen bölümlerden oluşurlar.Sanat eseri özelliği taşıyan, su kenarlarına veya manzara özelliği taşıyan mekanlara inşâ edilen küçük saray binalarına kasr denilmektedir. Köşkler ise saray ve kasrlardan farklıdır. Bunlar, bir zaferin hatırası veya önemli bir şahsın ikameti, yahutta farklı amaçlarla saray halkının ve devlet adamlarının yaptırdığı büyük müstakil evlerdir. Osmanlı tarihinde Yıldız Sarayı, Sultan Abdülhamid'in kendine mahsus şahsiyeti, yaşanan olayların çok olması ve giriftliği, padişahın büyük devletlerle yılmayan mücadelesinden dolayı farklılık arz etmektedir. Belirtilen sebeplerden ve bir makale kapsamından çok fazla incelemeyi gerektirdiğinden Yıldız Sarayı inceleme dışında bırakılmıştır. Osmanlı padişahlarının yaptırdıkları ve yaşadıkları saraylar, kasrlar ve köşklerden sekiz tanesi inceleme konusu olmuştur.
Doğu Anadolu bölgesinde yukarı Murad-Van bölgesinde yer alan Doğubayazıt, Ağrı ilinin eski merkezi idi. Bulunduğu coğrafya itibariyle Karadeniz Bölgesine geçişi kolaydır. Tarihi süreçler içerisinde eskiçağ ve yeniçağda önemli bir noktadır. Bugün Ağrı vilayeti içerisinde bulunan Doğubayazıt, bir ilçe statüsündedir. Doğubayazıt, Osmanlı idaresine 1548’te girmiş ve klasik Osmanlı idaresinden farklı bir uygulama yapılmıştır. 1514 Çaldıran seferi ile Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde bir takım idari uygulamalar yapılmıştır. Yavuz döneminde yapılan yurtluk ocaklık uygulamasının, 30 yılı kapsadığı genel uygulamasına rağmen 18 yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. Doğubayazıt, Van Beylerbeyliğine bağlı bir sancak idi. Her ne kadar sancak olarak anılsa da yapılan idari uygulamalarda yurtluk-ocaklık uygulamasını da görmek mümkündür. Klasik sancaktan farklı olarak uygulanan yurt-ocaklık idaresi, Safevi tehlikesini ve orada bulunan aşiretlerin varlığından dolayıdır. ** Bu çalışma lisans döneminde verilen seminer ödevini ihtiva etmektedir.
Lıvre de Lyon, 2021
Sosyal bilimler insan davranışını toplumsal ve kültürel yönleriyle ele alan, olayları incelerken merkeze insanı koyan birden çok disiplinden oluşmaktadır. Tarih, coğrafya, sosyoloji, arkeoloji, felsefe gibi çok sayıda bilim dalını içeren sosyal bilimler insan hayatını inceleyen disiplinler bütünüdür. Bu açıdan toplumların gelişmesinde öncü rol oynamaktadır. Toplumu incelerken toplumda yaşanabilecek sorunların çözümü için öneriler geliştirir. İnsanlığın pandemi ile sınandığı içinde bulunduğumuz olağanüstü süreçte ortaya konulan çalışmalar bir o kadar önem kazanmaktadır. Bu kitap da Tarih,
Türk milletinin hüküm sürdüğü farklı coğrafyalarda yetiştirmiş olduğu ender şahsiyetlerden biridir. O, Türklerin birliği ve sağlıklı devamı için hayati önem taşıyan konularda bugün bile güncelliğini yitirmeyen fikirler ileri sürmüş, bunların bazılarını hayata geçirmeye çalışmıştır. Ölümünün 100. Yılında Bursa'da İsmail Gaspıralı adına bir toplantı düzenlemek hem kendisine vefa hem de Türk diline, Türk fikir hayatına büyük bir hizmettir. Bu vesileyle Uludağ Üniversitesi Rektörlüğüne, Türk ocağına ve emeği geçenlere teşekkürü bir borç bilirim. İsmail Gaspıralı ve eserleri üzerinde yapılan çalışmalar, onun fikirlerini ve ideallerini anlayıp anlatma konusunda yeterli değilse bile onu her yönüyle incelemeyi amaçlayan çeşitli düzeyde araştırmalar bulunmaktadır. Gaspıralı, Türk milletinin dili, kültürü, eğitimi, siyaseti gibi önemli alanlarda söz söylemiş, eleştiriler getirmiş, öneriler ortaya koymuştur. Bu bildiride Gaspıralı'nın Türk diliyle ilgili olarak ele aldığı konular ve bu konularla ilgili kişisel görüşleri belirtilmeye çalışılacaktır. Ancak ağırlıklı olarak Osmanlının ve Osmanlı gazetelerinin dili ve ortak dille ilgili görüşlerinin ön plana çıkarılması amaçlanmaktadır. Bildiri hazırlanırken İsmail Gaspıralı'nın dille ilgili görüşlerine -özellikle 1883-1914 yılları arasında Tercüman gazetesinde çıkan dil yazılarına-Yavuz Akpınar'ın hazırlamış olduğu eser aracılığıyla ulaşılabilmiştir. Gaspıralı, Türk diliyle ve ortak dille ilgili görüşlerini anlattığı yazılarında genel olarak, anadil bilinci, harf değişikliği ve imla, anadille eğitim, dil sadeliği konularını ele almış, Türk dünyası gazeteleri ve Türkolojiyle ilgili gelişmeler hakkında da bilgiler vermiştir. Osmanlı sahasında ve Osmanlı gazetelerinde kullanılan dille ilgili görüşlerin yazılarında çok sık ifade edildiği de gözlemlenmektedir. Gaspıralı, milletlerin devamı için dilin gerekli olduğuna inanmaktadır. Fakat farklı coğrafyalarda yaşayan Türk boylarının birbirinden az ya da çok farklı dilleri mevcuttur. Türk dünyasını birleştirmek için bütün Türklerin rahatça kullanabileceği, anlaşabileceği bir ortak dil gereklidir. Söz konusu ortak dilin kurulabilmesi ve yaygınlaşabilmesi için de hemen her bölgedeki şair, yazar, gazetecilerin bu konuda anlaşması, dil ve imla birliği konusunda hemfikir olmaları gerekmektedir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.