Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019, 7.TLÇK (Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi) Bildiriler Kitabı
ÖZ: Nasıl ki özne kendini tanımlarken en az bir ötekine ihtiyaç duyuyorsa toplumlar da kendilerini tanımlarken öteki/ötekilere ihtiyaç duyacaktır. Batı için bu öteki Doğu'dur. Yüzyıllarca öteki olarak konumlandırılan Doğu için ise Batı karşı-öteki olacaktır. Yakup Kadri Karaosma-noğlu'nun Bir Sürgün adlı romanı öteki ve karşı-öteki kavramlarını ortaya sermesi açısından oldukça önemli bir eserdir. Romanda Batı için öteki olan Doğunun gizemli ve egzotik görülen doğası aralarına girmeye çalışan bir Doğulu ile nasıl alt üst olup tehlike arz eden, aşağılanan, hor görülen bir duruma geldiği okura gösterilmeye çalışılır. Bunun yanı sıra romanın asıl meselesi olan Doğunun kendini ve kendi kültürünü tanıması meselesi öteki durumuna düşmesinden hemen sonra geliştirdiği karşı-öteki kavramıyla birleşir. Bu anlamda öteki ve karşı-öteki açıklanırken şarkiyatçılığın (oryantalizm) ve garbiyatçılığın (oksidentalizm) görüşlerinden yararlanılacaktır. Fakat bu akımlardan yararlanırken temel çıkış noktamız öteki olmaya devam edecektir.
Öz: Roman türünün önemli unsurlarından biri mekândır. Eserin kurgusal akışına yardımcı olan mekân, olayları ve kişileri etkileyen ve niteleyen bir özelliğe sahiptir. Bu etki, romanın yazılış amacı, mahiyeti ve dönemiyle ilintilidir. 19. yy ortaları ile 19. yy sonları arasında geçen Hep O Şarkı romanında, mekânlar, dönemin toplumsal ve mimari özelliklerini taşımaktadır. Yakup Kadri'nin son romanı olan eserde, mekânlara işlevsel özellikler yüklenmiştir. Bu bildiride Hep O Şarkı romanındaki açık ve kapalı mekânlar incelenecek; mekânların hangi işlevlerde kullanıldığına, roman karakterlerine etkilerine, bireylerin ve toplumların değişiminin mekânların değişimindeki etkilerine dikkat çekilecektir.
international journal of interdisciplinary and intercultural art, 2019
Bireyin merkezde olduğu bir dünyada arzu ettiği nesneleri gerçekten insanın kendisinin mi seçtiği yoksa bunun bir yanılsama mı olduğu sorusu, Fransız kuramcı Rene Girard’ın roman karakterleri üzerinden temellendirdiği kuramının özünü oluşturur. Girard, 1961’de yayımlanan Romantik Yalan ve Romansal Hakikat: Edebi Yapıda Ben ve Öteki adlı eserinde, arzunun kendiliğinden olmayan doğası üzerinde durur. Bu makalenin amacı Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak adlı romanını Girard’ın söz konusu eseri çerçevesinde ve “üçgen arzu” kuramı ışığında analiz etmektir. Bu itibarla çalışmada romandaki karakterlerin davranışlarını yönlendiren “dolayımlayıcı” kavramı üzerinde durularak, onların arzu, istek ve amaçları arasındaki mimetik yapı çözümlenmeye çalışılmış ve Kiralık Konak’ın, üçgen arzuyu kurcalayan bu özelliğiyle, “romansal hakikat” kategorisine giren bir eser olduğu tezi savunulmuştur.
Humanitas, 2025
Sömürgecilik tecrübesini yaşamış ülke ve toplumlarda, süreç fiilen sona ermiş olsa bile sömürgeciliğin etkilerinin devam ettiği gözlenmektedir. Sömürgecilik sonrası etkileri problematize eden bir alan olan postkolonyalizm merceğinden bakıldığında, postkolonyal süreçteki söz konusu etkiler gündelik yaşamdaki adet ve alışkanlıklardan ahlâki kodlara, mimari üslûptan semboller alanındaki değişikliklere kadar çok geniş bir kültürel sahayı ve bununla ilişkili olarak da kimliksel meseleleri kapsamaktadır. Hem bireysel hem de toplumsal psikoloji düzeyinde yansımaları izlenebilecek postkolonyal etkiler, bir yandan sömürgeciliğin ürünü olan toplumsal değişiklikleri nazara verirken diğer yandan bu değişikliklerin yol açtığı kimliksel travmalara da işaret etmektedir. Bu çalışmada, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun, erken Cumhuriyet dönemi romanı Ankara, postkolonyal bir okumaya tabi tutulmaktadır. Erken Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen Batılılaşma hamlelerinin neticesinde meydana gelen toplumsal değişimin, bilhassa seçkinler nazarında görünümünü ele alan roman, tematik açıdan postkolonyal söylemlerin ışığında analiz edilecektir. Söz konusu analiz neticesinde ortaya çıkan en önemli tespit, romanda tasvir edildiği hâliyle, sömürge yönetimi altına girmemiş bir ülkenin başkenti olan Ankara'da seçkinler katında ortaya çıkan manzaranın postkolonyal bir görünüm arz ettiğidir.
The aim of this study is to analyze the concept of body in Yakup Kadri Karaosmanoğlu‟s novel: Ankara. The novel tells the process from the period of Millî Mücadele (the Turkish national struggle) to the 1940s. In the novel, the process is divided into three periods. There is a remarkable relation between the psychologies of the characters and the developments of the period with the bodies of the characters. This relation surfaced in the description of the bodies, the perception of characters and the alterations of the bodies. The concept of body in the novel is used as an important element to tell the change, the maturation and the corruption.
TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2019
Muhafazakârlık, değişim olgusu ile ilişkili bir kavramdır ve modernleşmenin geleneksel değerlerle uyum içerisinde sürdürülmesi gerektiğini savunur. Batı’da Aydınlanma ve onun akılcılığına tepki olarak ortaya çıkan muhafazakârlık, modernleşme sürecindeki toplumlarda geleneksel alışkanlıklarla yeni değerler arasındaki karşıtlıkta işlevsel hale gelir. 18. yüzyılda başlayıp Cumhuriyet’e uzanan Türk modernleşmesinde de değişime uyum sağlama bakımından muhafazakâr düşünme biçimi etkin bir rol oynar. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Osmanlı Devleti’nin fiilen yıkılmasına, yeni devletin kuruluşuna ve getirdiği inkılaplara gazeteci, romancı ve siyasetçi kimliğiyle şahit olmuştur. Romanlarında modernleşmeye dair problemleri konu edinen Yakup Kadri, sürecin getirdiği değerlere sahip çıkmakla beraber değişimin gerçekleşme koşullarına eleştirel bir tavırla yaklaşır. Bu çalışmada incelenen Ankara romanında da Kemalist ideolojinin öğretileri sorgulanarak ideal modernleşmenin koşulları araştırılmaktadır. Üç bölümden oluşan romanda Cumhuriyet’in kuruluş ve erken dönem yılları ile yirminci yılına uzanan süreç, Selma Hanım’ın çevresi ve üç farklı evliliği üzerinden anlatılır. Cumhuriyet’le birlikte gelen yeni toplum düzeni, gündelik alışkanlıklar, şehirleşme yapısı, aile ilişkileri, geçim yolları, eşitlik fikri, yönetim anlayışı, gelenek ve gelecek karşıtlığı romanda modernleşme ekseninde gündeme getirilen hususlar arasındadır. Bu çalışmada toplumun Cumhuriyet’le beraber yaşadığı hızlı değişim sürecine karşı üretilen alternatifler ve idealize edilen koşullar romandaki üç bölüm üzerinden değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Türk modernleşmesi, Milli Mücadele, Cumhuriyet, muhafazakârlık, Kemalizm, Yakup Kadri, Ankara.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2008
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 1934 yılında yayımladığı Ankara romanı, üç bölümden meydana gelir. Yakup Kadri birinci bölümde, Milli Mücadele yıllarındaki Ankara'yı anlatır. Bu Ankara, vatanını çok seven, ülkesi ve milleti için her türlü fedakarlığı yapan, destansı kahramanlıklar gösteren aydınlarla doludur. Fakat ikinci Ankara'da durum değişir. Romanın ikinci bölümünde, Cumhuriyet'in ilanından sonraki ikinci Ankara'da, Milli Mücadele'nin idealist aydınlarının bir kısmının, nasıl yozlaştığı anlatılır. Yabancı şirket temsilcilerinden komisyon alan, arsa spekülasyonu yapan, çağdaşlaşmayı sadece batılı giyim-kuşam ve eğlence tarzından ibaret gören bu aydınlarla, geniş halk kitleleri arasındaki uçurum ortaya konur. Romanın üçüncü bölümünde ise, Cumhuriyet'in ilanının on dördüncü yılından sonraki, yani 1937'den sonraki Ankara ve Türkiye anlatılır. Bu bölümdeki Ankara ve Türkiye, Yakup Kadri'nin kendi ifadesiyle, o zamanlar hayal ettiği, her şeyin tekrar düzeldiği, bütün problemlerin çözüldüğü ütopik Ankara ve Türkiye'dir. Bu makalede, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Ankara romanında anlatılan bu üç dönemin aydınları, incelemektedir.
Roman, öykü, mensur şiir, anı türünde eserler veren Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Nirvana, Veda, Sağanak ve Mağara adlı dört tiyatro oyunu da kaleme almıştır. Tek perdelik kısa oyunlar olan ve 1909 yılında yazılan Nirvana ve Veda, konuları çok derinleştirilmeden, tartışılmadan aktarılmış birer sahne kesiti özelliği taşırken, 4 perdelik Sağanak adlı oyun, Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte toplumda yaşanan kırılmaları, ev/aile metaforu üzerinden tartışır. 1929 yılında yazılan oyun, reform sürecini ve bu süreçte yaşanan çatışmaları, ağırlık merkezini çatışmanın herhangi bir tarafına kaydırmadan sorgulaması bakımından, yazarın sadece tiyatro eserleri içinde değil, tüm eserleri arasında ilginç ve önemli bir yer tutar. 1934 yılında yazılan 3 perdelik Mağara oyunu ise masalsı, büyülü atmosferi ve romansa yakın kurgusuyla dikkat çeker. Oyunlarda meseleler, kuvvetli bir karşıtlıklar ilişkisi içinde ve yer yer imgesel bir düzleme taşınan bir anlatım diliyle ele alınır. Önemli bir ortak özellik de, metinlerde mutlaka belirleyici bir kadın-erkek çatışmasının kurulması ve tartışılan mesele her ne olursa olsun kadın karakterlerin, erkek karakterler için bir engel-fenalık-felaket sebebi olarak gösterilmesi, nihayetinde uzak durulacak-vazgeçilecek-feda edilecek bir varlık olarak sunulmasıdır. Bu yazıda, Nirvana, Veda ve Sağanak oyunlarında ne tür meselelerin, nasıl bir kurguyla tartışıldığını incelemeye çalışırken, asıl olarak oyun içinde kadın karakterlerin nasıl çizildiğine yakından bakmayı deneyeceğim. İnsanın, kendi kaderi karşısındaki çaresizliğini ve onu yenmek için verdiği mücadelenin yersizliğini aşk konusu merkezinde, zamanın ve mekânın muğlak bırakıldığı fantastik bir düzlemde ele alan Mağara oyununu, açık-örtük düzlemde bir kadın meselesini ele almamasından, konuyu insanın kaderiyle mücadelesi ekseninde kurmuş olmasından dolayı bu incelemenin dışında bırakacağım.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ankara romanında ideolojik ve siyasi düşüncelerinin de özünü teşkil eden ideal bir ülke tasavvur eder. Bu ideal ülkenin ortaya konulduğu şartlara bakıldığında; birçok çözümün ortaya atıldığı, programların oluşturulduğu siyasi-iktisadi arayışlar dönemi dikkati çeker. Diğer taraftan da kimi devletlerin ideolojik rejimlere dönüştüğü bir devredir. Yakup Kadri, Türkiye'nin içinde bulunduğu hadiselere bazı açıklamalar, yön ve fikir önerileri getiren Kadro'nun kurucuları arasında bulunur. Bu grubun faaliyetlerinin temellendirilmesinde ve ideolojik zeminin hazırlanmasında bazı eserler verilir. Ankara romanı bu bağlamdaki örneklerden birini oluşturur. Eser, Yakup Kadri'nin Ankara'da yaşanan olumsuz gelişmeleri tespit edip tenkidini yaptığı böylelikle de kendi ideal Ankara'sını kurduğu bir yapıdadır. Hayal edilen toplumun kimi özelliklerine dair vurgulamalar, iktisadi sosyal ve ahlaki yaşantıya dair bilgiler Yakup Kadri ve Kadro grubunun program ve çıkarımlarına da uygundur. Ankara romanı, başladığı Kurtuluş Savaşı sürecinden inkılaplara, halkaydın ayrılığından ideal gayeye doğru çizdiği yapıda aynı zamanda devrin atmosferinin de içeriğine dair izleri taşır. Diğer taraftan karakterlerin söylemleri üzerinden Ankara romanının tasavvur ettiği çerçeveyi incelemek de mümkündür. Çalışma bu bakımdan Yakup Kadri'nin Ankara adlı eserindeki ideal-idealist algıyı incelemeye çalışmaktadır.
thesis.bilkent.edu.tr
İkinci Meşrutiyet'i izleyen yıllarda çeşitli edebî türlerde yapıtlar vererek edebiyat yaşamına başlayan Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974), asıl olarak Cumhuriyet döneminde yayımlanan romanlarıyla tanınmıştır. Edebiyat tarihinde Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun ilk döneminde "sanat sanat içindir" anlayışı doğrultusunda yapıtlar verdiği, Cumhuriyet sonrası roman türünde yapıtlar vermeye başlamasıyla birlikte toplumcu bir sanat görüşünü benimsediği doğrultusunda bir görüş birliğine varılmıştır. İlk romanı 1921 yılında yayımlanan Yakup Kadri, edebî kişiliği kadar Cumhuriyet döneminin başından itibaren yürüttüğü etkin siyasal yaşamıyla da Cumhuriyet dönemi Türk entelektüel tarihinin önemli figürleri arasında yer almıştır. Özellikle romanlarıyla "Milli Edebiyat Kanonu"nun kurucu isimlerinden birisi olarak görülmüştür. Yakup Kadri'nin yapıtları bugüne kadar pek çok incelemeye konu olmuş ve yapılan araştırmalar kendine has bir "Yakup Kadri Okumaları" alanı oluşturmuştur. Bu çalışmada Yakup Kadri'nin yapıtlarına tarihsel, siyasal ya da ideolojik açıdan yaklaşan mevcut "Yakup Kadri Okumaları" alanında ortaya koyulan bakış açısına alternatif bir okuma pratiği geliştirilmeye çalışılmıştır. Çalışmada, Yakup Kadri'nin romanlarında bugüne kadar çözümlenmeden bırakılmış olan "cinsel kimlik" konusunun nasıl yer aldığı incelenmektedir. Konunun incelenmesi sırasında yakın okuma tekniğine dayalı, karaktere odaklanan ve çözümlemelerde psikanalitik kuramı kullanan bir çalışma yürütülmüştür. Çalışmada, temel olarak, Yakup Kadri'nin Hüküm Gecesi (1927), Yaban (1932) ve Bir Sürgün (1937) adlı üç romanı incelenmiştir.
Dergâh Yayınları, 2019
Fe Dergi, 2010
Bu çalışmada Karaosmanoğlu’nun “Hüküm Gecesi”, “Ankara” ve “Hep O Şarkı” romanları zaman zaman diğer romanlarına da göndermeler yaparak karşılaştırmalı biçimde incelenmiştir. Cumhuriyet ideallerini tanımlayan aydınlardan birisi olan Karaosmanoğlu, “Ankara” dışındaki tüm romanlarında gelenek ve geçmiş eleştirisini “İmkânsız Aşk” kurgusuyla paralel olarak işlemiş, yalnızca Cumhuriyet’in ilk yıllarını konu aldığı “Ankara” romanında “mümkün aşk”a yer vermiştir. Karaosmanoğlu’nun; iktidar ilişkilerini de biçimlendiren geleneksel ataerkil anlayışı, erkeklik gururu ve kadınlık namusuyla örülü “imkânsız aşk” metaforuyla temsil ettiği varsayılmaktadır. Karaosmanoğlu; erkeklik gururu ve kadınlık namusunun sultasından kurtulmuş, mantığa ve bilime dayalı modern anlayışın örneğini, “Ankara” romanında, “mümkün aşk” kurgusu ile idealize etmektedir. Karaosmanoğlu’nun, 1956 yılında yazdığı son romanı “Hüküm Gecesi”nde yeniden geçmişe ve “imkânsız aşk” kurgusuna yönelmiş olmasının nedenleri, bu varsayım çerçevesinde, dönemin siyasi ve sosyal görünümü de dikkate alınarak değerlendirilmiştir.
Toplumsal ve ekonomik değişmelere paralel olarak kişilerin ve grupların dünyaya ve toplumsal düzene ilişkin algıları da değişir. Değişen bu algılar sonucu, hepsi de dünyayı daha güzel bir yer hâline getirme iddiasında olan, çeşitli dünya görüşleri/ideolojiler ortaya çıkar. İdeoloji(ler) doğrultusunda öznenin " kendi " ne ve " öteki " ne bakışı şekillenir. Bu çalışmada Türk ulusal hareketi yıllarında ortaya çıkan üç ideolojinin – İslam, ulusalcılık, sosyalizm – ve buna bağlı gelişen " öteki " algısının Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun " Panorama " adlı romanındaki iz düşümleri araştırılacaktır. People's perception of the world and the social system varies in parallel with the socio-e c o n o m i c c h a n g e s. A s a r e s u l t o f t h e s e c h a n g i n g p e r c e p t i o n s , v a r i o u s worldviews/ideologies that claim to make the world a better place emerge. The perception of " self " and " other " forms in parallel with an ideology/ideologies. This essay will examine the novel " Panorama " by Yakup Kadri Karaosmanoğlu for clues about three ideologies – Islam, nationalism, and socialism – that came out during the Turkish national movement and the perception of the " other " which is shaped by these ideologies.
Milli Edebiyat döneminin (1911)(1912)(1913)(1914)(1915)(1916)(1917)(1918)(1919)(1920)(1921)(1922)(1923) öncü roman yazarlarından birisi olan Yakup Kadri, romanlarında ço unlukla vatan ve milletini seven, milletinin ilerlemesi için her ne pahasına olursa olsun mücadele eden, aydın bireyler yaratma çabasında olmu tur. Yaratmak istedi i bu tipi, getirece i ele tiriler vasıtasıyla daha net ortaya koyabilmek içinse yobazlık, vatan hainli i, vurgunculuk vb. kar ıt kavramlar, çatı ma alanları ile desteklemi tir. Bunlardan birisi de "alafrangalık" tır. Yazarın dokuz romanının altısında yo unlukları de i mekle birlikte bu temanın ele alınması, onun romancılı ını anlamamız noktasında son derece önemlidir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.