Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Sivil Sayfalar için Röportaj, 22 Mart 2019
Journal of Economy, Culture and Society, 2019
Sosyal bilimlerde göç ve toplumsal cinsiyet üzerine tartışmalar, giderek gelişen bir tartışma alandır. Göç ve erkeklikler arasındaki ilişkiler, erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel incelemeler alanının son yıllarda göçmen erkekleri de tartışmaya başlamasıyla son yıllarda gündeme gelmiştir. Ataerkil ilişkilerin hakimi konumunda olsalar da, erkekler ve erkeklikler bu konumlarını sarsıntıya uğratabilecek krizler yaşayabilirler. “Erkeklik krizleri” fikri, erkeklerin cinsiyet kimlikleriyle ilgili yaşadıkları yoğun kaygılara işaret etmek için kullanılmaktadır. Bu konu erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel incelemelerin başlangıcıyla birlikte bu alanda da tartışılmaya başlanmıştır. Alanın kurucu araştırmacıları genel bir erkeklik krizinin yaşandığından söz edilemeyeceğini, ancak belirli, gruplardan erkeklerin erkeklik krizi yaşadığının altını çizmişlerdir. İzleyen süreçte erkeklik krizleri, krize yol açan farklı bağlamlara ve kriz yaşayan farklı gruplara odaklanılarak ele alınmıştır. Erkeklik krizlerine yol açan dinamiklerden biri de göçtür. Göç ve erkeklikler üzerine çeşitli çalışmalarda, son yıllarda göçmen erkeklerin gittikleri farklı kültürlerde yaşadıkları gerilimler, güçsüzleşme, bağlamından kopma, pazarlık yapma gibi farklı yaklaşımlarla ele alınmaya başlanmıştır. Bu makale, sözkonusu çalışmalara odaklanarak, ataerkil erkekliklerin göçle birlikte iktidar, statü ve toplumsal meşruiyet kaybı gibi gerilimler ve kaygılar yaşadıkları durumları erkekliğin kaybı olarak yaşanan erkeklik krizleri olarak değerlendirmeyi önermektedir.
Erkeklik, erkek olmak, insan hayatının en fazla yer kaplayan hallerinden biri, üstelik cinsiyet gözetmeksizin herkesin hayatının. Kadın çalışmaları ve hare ketleri, uzun yıllardır verilen mücadeleler sonrasında, bu dünyanın erkek egemen bir dünya olduğunu ve erkeklerin yaşamına göre organize edildiğini görünür kıldılar. Erkeklerin ve kadınların cinsiyet kimliklerini fiziksel olarak değil toplumsal olarak edindiklerine ilişkin yaklaşımlar daha etkin olmaya başladı. Toplumsal cinsiyet, sosyal bilimlerde, cinslerin bir biyolojik ve fiziksel özellik olarak tarif edildiği cinsiyet yaklaşımına alternatif bir kavram olarak uzun süredir etkin bir yer edindi. Yurtdışındaki ve Türkiye'deki üniversitelerde açılmaya başlanan toplumsal cinsiyet ve kadın çalışmaları programlan bu durumun en bariz göstergesidir. Ne var ki, özellikle Türkiye'deki mevcut çalışmalar genellikle toplumsal cinsiyetin bir yönünü oluşturan kadına odaklanmış; erkekler ve daha genel olarak erkeklik üzerinde, sınırlı sayıda çalışma (Kandiyoti, 1988 ve 1994; Sirman, 1990; Onaran vd., 1998; Sinclair-Webb 2000) dışında pek fazla durulmamıştır. Oysa erkekliğin bir toplumsal cinsiyet olarak kurgulanışını resmetmek, kadın sorununa eğilmenin vazgeçilmez bir tarafı olmalı. Zira, toplumdaki egemen kodların birçoğu bu kurgudan beslenmekte ve erkek egemen dünyayı anlamak, bu dünyadaki eşitsizlikleri konu etmek için önemli bir alanı oluşturmakta. Şüphesiz bu alan, yani erkeklik oldukça geniş ve sınırları muğlak bir alan.
ERKEK İKTİDARININ YENİDEN ÜRETİMİ BAĞLAMINDA MEDYANIN DİLİ: TÜRKİYE TELEVİZYONLARINDA YAYINLANAN TEMİZLİK REKLAMLARI ÖRNEĞİ, 2019
Genel olarak medya, görsel ve işitsel kitle iletişim araçlarının ortak adı bağlamında radyo, televizyon, gazete ve dergi gibi basın yayın organlarının tümünü kapsayan bir kavramdır. Medya, toplumu yönlendirme gücüyle kültürel etkileşimi kolaylaştırmakla birlikte düşünce ve kanaatlere yön vererek onları dönüştürme yetisine sahip olabilme noktasında önemli bir odak konumundadır. Medyanın ekonomik, siyasal ve sosyal güç ilişkilerini üretip değiştirerek yeniden kurduğu düşünüldüğünde, cinsiyetler arası ilişkileri düzenleme, şekillendirme, değiştirme veya idealleştirmede etkili olduğu da söylenebilir. Toplumda kadın ve erkeğe atfedilen rol ve cinsiyetler arasında ki hiyerarşiyi meydana getiren söylemler, medya aracılığıyla aktarılmaktadır. Bu aktarımın büyük bir bölümünün görsel medya aracılığıyla olduğu bilinmektedir. Medyanın kitleleri yönlendirebilme gücünün önemli ayaklarından birini televizyonda yayınlanan reklamlar oluşturmaktadır. Günümüzde reklam olgusu tarihsel süreç içerisinde işlevinden farklılaşarak kültürel alanda var olan egemen söylemleri yeniden üretebilen bir işlev görmeye başlamıştır. Reklamlar incelendiğinde, bazılarında kadın ve erkeklerin toplumsal rollerine ilişkin başat mesajların verildiği görülmektedir. Kadından ve erkekten beklenen rol ve sorumluluklar televizyonda yayınlanan reklamlar eliyle kadınları özel alanla sınırlandırırken, erkeklerin kamusal alandaki görünürlüğünü ve varlığını pekiştirmektedir. Böylelikle kadınlar ve erkekler cinsiyete bağlı rol kalıpları içerisine sokularak özel ve kamusal alandaki rolleri bağlamında yönlendirilmelere tabi tutulmuşlardır. Özellikle toplumsallaşma ile başlayan bu rol dağılımı süreci, reklamlar eliyle yeniden üretilerek devamlılık arz etmektedir. Erkek egemenliğine yönelik içerikler taşıyan bu tip reklamların, özellikle temizlik sektöründeki reklamlarda yoğunlaştığı söylenebilir. Bu tip reklamlar incelendiğinde, genel itibariyle oyuncuların kadın olması dikkat çekmektedir. Verilen mesajların içeriğinde ise ev temizliğinin kadının sorumluluğunda bir olgu olduğu vurgulanmaktadır. Bu bağlamda çalışma, Türkiye’de yayınlanan ve yukarıda konu edilen mesajları içerdiği düşünülen temizlik reklamlarının, erkek iktidarının yeniden üretilmesi bağlamında ele alınması üzerine temellendirilmiştir. Çalışmada örneklem olarak seçilen reklam filmlerindeki söylemler tematik çözümleme yöntemi ile incelenmiştir. Bu bağlamda; toplumsal cinsiyet, erkek egemenliği ve yeniden üretim temalarına yönelik değerlendirmeler yapılmıştır.
Modern Ataerkil Toplumsallaşma: “Erkeksi”, “Erkekçi” Kadınlar, 2010
Geleneksel feodal toplumda erkeğin üstünlüğü meşru ve yasaldır; kadın eviçi rollerle sınırlı ve tabidir. Sanayi devriminin gereksinimlerine uygun olarak, insan hakları bağlamında kadınlık durumunu sorgulayan, hatta aynı bağlamda birinci dalga kadın hareketiyle karşılıklı ilişki içerisinde bulunan modernlik, cinsiyetler arasında soyut bir eşitlik anlayışını benimser ve yasalaştırır. Söz konusu anlayış, insanı/ yurttaşı/ bireyi zımnen erkek olarak kabul eder ; kadının insan/ yurttaş/ birey haklarını erkek ideali üzerinden tespit eder ve böylece aslında kadını erkeğe eşitlemeyi amaçlar. Dolayısıyla erkek hedefinde gerçekleştirilen bu biçimsel eşitlik, ataerkil sistemi tehdit etmediği gibi, ona ait değerlerin, yahut o güne dek yalnızca ona açık olan toplumsal yerin kazandırdığı değerlerin yüceltilmesine neden olmuştur. Erkekegemenliği yasalarda aşınmıştır; ancak toplumsal meşruiyeti sürmektedir. Bu bağlamda yurttaşlaşan kadın, kaçınılmaz olarak "erkekleşmekte" dir. Modernliğin kültürel eleştirisi bağlamında gündeme giren ikinci dalga kadın hareketinin temel sorunsallarından biri olan bu tespit, günümüzde cinsiyetçiliğin meşruiyetini kaybetmesine neden olan bir mücadele doğurmuştur. Bu bağlamda cinsiyetçi değerlerin bir tutum olarak deklarasyonu yadırganmakta ve azalmaktadır. Ancak bu dönüşüm, zihniyet ve davranışlara aynı oranda yansımamaktadır. Ayrıca ataerkil sistemin muhalifini de belirleyen hegemonikliği nedeniyle , "simgesel şiddet" üzerinden "erkekciliği" beslemektedir. Yaptığım araştırma, bu cinsiyetçi ikiyüzlülüğün , ataerkil düzeni değiştirmek için mücadele eden kadınlarda bile sürdüğünü göstermiştir. Yine aynı grup kadınlarda, feminist bilinç ve özgürleşmeye, , tabiiki cinsiyetçiliğe karşı tutumlara rağmen; geleneksel eviçi rollerin ifası, "erkekleşme" ve "erkekcileşme" gibi cinsiyetçi davranışlar görülmektedir. Cinsiyetçiliğin söylemde yaygınlıkla dışlanmasına rağmen, eylemde ısrarla sürmesi güncel evrensel bir sorundur ve farkındalık gerektirmektedir.
Mesela şiddet uygulayan ya da eşcinselleri hor gören bir erkek erkekliğin eleştirisini yapsa ne olur? Ya da o büyük soru: "Ataerkillikten en çok payı alanlar olan erkekler erkekliği neden eleştirsinler ki?"
Southern Medical Journal, 2020
Şiddet insanlik tarihinin ortaya cikisindan itibaren var oldugu dusunulen ve gunumuzde de artarak devam eden bir olgudur. Yakin partner siddeti de gittikce artmakta olan toplumsal bir sorundur. Saglik calisanlarinin bu toplumsal soruna mudahale edebilmeleri icin sorunu tanimlayabilmeleri, nedenlerini, risk faktorlerini, etkilerini ve mudahale yontemlerini bilmeleri onemlidir. Bu makalede yakin partner siddetinin tanimindan, yakin partner siddetini aciklayan teorilerden, yakin partner siddetinin yayginligi, nedenleri ve risk faktorlerinden, yakin partner siddeti uygulayanlarin gosterdikleri davranis ozelliklerinden, yakin partner siddetinin etkilerinden, yakin partner siddetini olcmek icin kullanilan olceklerden, Turkiye'de ve Dunya'da yapilmis arastirmalardan, yakin partner siddeti ile basetme stratejilerinden ve onleme mudahalelerinden soz edilecektir.
Androloji Bülteni, 2020
İnfertilite, birçok çift için ani ve beklenmedik bir krizdir. İnfertilitenin tanı ve tedavisi uzun yıllar alabildiğinden, çiftler infertiliteye uyum sağlama konusunda stres ve zorluk yaşayabilirler. [1] Dünya çapında 72,4 milyon insanın infertil olduğu ve 40,5 milyon insanın da halihazırda doğurganlık tedavisi aradığı tahmin edilmektedir. [2] Agarwal ve ark.'nın erkek infertilitesini global ölçüde incelemek için, sistematik derlemelerin, meta-analizlerin ve toplum temelli araştırmaların dahil olduğu on altı çalışmayı detaylı olarak incelemesi sonucunda; erkek faktöre bağlı infertilite oranının %20 ile %70 arasında ve infertil erkek oranının ise %2,5 ile %12 arasında değiştiği gösterilmiştir. [3]
The aim of this study is to adapt a tool to Turkish in order to make visible the power relations which arises from women gender roles and preventing their participation to public life. Therefore to reveal the fields that women need to be empowered. In this study, compiled within the Communication for Change Project (C-Change), results of Women Empowerment Scale that is one of the seventh gender scales that Turkish validity and reliability study conducted by researchers, is shared. The population of the study is consist of 479 women selected by cluster sampling method living in the Manisa City Center. Women Empowerment Scale (WES), internal consistency coefficient and confirmatory factor analysis of the fit indices summary measure, and socio-demographic differences was determined to be the non groups properties. The result of the study shows that the Turkish version of the scale is valid and reliable, therefore suggests that it is also usable in social work field.
Toplumsal Değişme ve Kadında Erkeksilik, 2002
Tutum, davranış ve giderek benlik algısını biçimleyen toplumsal olarak belirlenmiş rollerin gücü, özellikle kadınlık ve erkeklik durumlarında açıkça ortaya çıkmaktadır. Cinsiyet rolleri, toplumsallaşma süreci boyunca modeli taklit, mükafat-ceza gibi yöntemlerle ve aile, okul, arkadaş çevresi, kitle iletişim araçları gibi aracılar ile öğrenilir. Biyolojik arkaplan reddedilemez ise de, toplumsal cinsiyetçi işbölümü ve buna bağlı cinsiyetçi hiyerarşi, özellikle ve öncelikle ataerkil düzeni üreten ve yeniden üreten norm ve değerlerin roller aracılığıyla her iki cinsiyete de dayatılması ve/veya benimsetilmesiyle sağlanır.
Yüksek Lisans Tezi, 2019
Türkiye‟de yayınlanan erkek dergilerindeki giyim reklamlarında sunulan erkeklik imajını, beden politikaları ve tüketim kültürü çerçevesinde ele alan bu çalışmada, toplumsal cinsiyet bağlamında erkeklik olgusu kapsamlı bir literatür taraması ile değerlendirilmiştir. Genel olarak bir erkeğin nasıl olması ve nasıl yaşaması gerektiği ile ilgili öneriler veren yaşam biçimi dergileri bu bağlamda erkeklerin tutumlarının, davranışlarının, giyimlerinin, hobilerinin, ilişkilerinin vb. nasıl olması gerektiğiyle ilgili içerikler üretmektedir. Küresel medya grupları tarafından yayınlanan ve uluslararası piyasalarda kendilerine geniş bir yer bulan erkek dergilerinin idealleştirdiği erkeklik imajı aynı zamanda egemen ideolojinin desteklediği erkeklik imajı olduğundan erkeklik biçimlerinin oluşum süreçlerinde medyanın özellikle de reklamların yeri tartışılmıştır. Kültür ve ideoloji kavramları çerçevesinde değerlendirilen reklam iletileri tüketim kültürü ekseninde açıklanmış ve seçilmiş reklamlarda sunulan erkeklik imajları eleştirel paradigmalardan faydalanılarak çözümlenmiştir. Türkiye‟de yayınlanan GQ Türkiye, Men‟s Health ve Esquire dergilerinden seçilen 6 adet giyim reklamı, Roland Barthes‟ın göstergebilim kuramına göre çözümlenerek reklamda yer alan erkeklik mitleri ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Reklamlarda sunulan erkeklik imajlarının ve yaşam tarzlarının erkeğin tüketim alışkanlıkları üzerindeki etkisi eleştirel paradigmalar ışığında değerlendirilmiştir. Araştırma neticesinde erkek dergi reklamlarında sunulan erkek kimliklerinin tüketime dayalı şekillendirildiği, lüks tüketim alışkanlıklarının modern erkek kimliklerinin oluşumunda etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Reklamlarda kullanılan evrensel dil aracılığıyla kültürel farklılıkların ortadan kaldırıldığı ve yeni evrensel erkek kimliklerinin sunulduğu görülmektedir.
ViraVerita (https://viraverita.org/yazilar/erkek-kategorisini-yeniden-dusunmek), 2021
ViraVerita bundan tam sekiz yıl önce, 25 Kasım 2013'te yolculuğuna başladı. O zamandan beri her sene 25 Kasım'da, yayına başlamamızın yıl dönümü vesilesiyle, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü"ne dair farkındalık oluşturmak amacıyla bir yazardan "toplumsal cinsiyet ve şiddet" hakkında bir yazı kaleme almasını rica ediyoruz. Sekizinci yılımızda bu kez ViraVerita ekibinin değerli bir üyesi, İlkay Özküralpli'nin yazısıyla geleneğimizi sürdürüyoruz. Kıymetli katkısı için kendisine çok teşekkür ediyor, şiddete yönelik farkındalığımızın ve eleştirelliğimizin hayatımızın her alanında canlı kalmasını ve şiddete karşı mücadelenin güçlenmesini temenni ediyoruz.
Şiddetsiz Birey, Aile ve Toplum Kitabı, 2024
Anıl Özge Üstünel vii Şekil ve Tablo Listesi ix Yazarlar xii yazarlar IDIL IŞIK İdil Işık, İş/Örgüt Psikolojisi alanında nicel, nitel ve karma araştırma teknikleri alanında uzmanlaşmıştır. Bu uzmanlık ve ilgi odağını, örgütsel süreçlerde işlerin akışını etkileyebilen, birey, grup ya da örgüt ölçeğinde izler bırakabilecek, doğal, teknik ya da psikososyal risklere yöneltmektedir. Bu çerçevede, insan kaynakları yönetiminde risklerin yönetilmesi, örgütlerde verimlilik karşıtı davranışlar, ayrımcılık gibi çeşitlilik karşıtı davranışlar, işyerinde zorbalık ve iş ortamındaki kazalar gibi konuları "örgütlerde travma" kavramı altında toplamaktadır. İş yaşamında şiddetin her türüne dair çözüm süreçleri için çok farklı projelerin yapılandırılmasında görev almıştır ve bunları "örgütsel travma" başlığı altında incelemeye devam etmektedir. Travma deneyiminin ardından toparlanmanın sağlanması ve örgüt genelinde bu deneyimlerin kazanıma dönüştürülmesinin yapı taşlarını incelemektedir.
Güncel Sosyoloji Dergisi, 2024
Özet: 1990’lı yıllardan itibaren ekonomik anlamda kalkınmış ülkelerde yeni bir olgu olarak erkeklerin eğitim süreçlerinde geri kaldıkları tartışılmaya başlanmıştır. Amerika, İngiltere, Avustralya gibi ülkelerde eğitime katılımda cinsiyete dayalı eşitsizliğin ortadan kalkmasıyla birlikte eğitim süreçlerinde erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre daha başarısız oldukları tartışılmıştır. Bahsi geçen ülkelerde bu konu çok yaygın bir şekilde tartışılmaya devam etmektedir. Türkiye’de kentleşme, sanayileşme, küreselleşme, istihdam alanlarının farklılaşması, eğitimin yaygınlaşması gibi etmenler toplumsal dönüşümün taşıyıcı motorlarıdır. Toplumsal dönüşümü veriler üzerinden takip etmek mümkündür. Bu veri kaynaklarından birisi de eğitim istatistikleridir. Türkiye’de özellikle temel ve zorunlu eğitime katılım oranının yükselmesiyle birlikte 2010’lu yıllardan itibaren eğitime erişimde cinsiyete dayalı eşitsizliğin ortadan kalktığı görülmektedir. Bununla birlikte kentleşmiş, iktisadi olarak kalkınmış ve eğitimin yaygınlaşmış olduğu ülkelerde görülen erkeklerin eğitimde geri kalması olgusunun Türkiye’de de ortaya çıkan bir eğilim olduğu görülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve Yüksek Öğretim Kurumu’nun yayınladığı istatistikler, Türkiye’de de erkeklerin eğitimde geri kalmaya başladıklarını göstermektedir. Bu araştırma, Türkiye’de erkeklerin eğitim süreçlerinde ve eğitimdeki istihdam alanlarında kadınlara nazaran istatistiksel olarak geri kalmaya başladıklarını ortaya koymaktadır. Anahtar Kelimeler: Eğitimde cinsiyet, Eğitim Başarısı, Eğitimde Eşitsizlik, Eğitim istihdamı, Eğitime katılım Abstract: In modern societies, it has been observed that gender inequalities in educational participation have decreased with the increase in educational participation rates. Since the 1990s, a new phenomenon in economically developed countries has been discussed: men lagging in educational processes. With the elimination of gender inequalities in educational participation in countries such as the USA, England, and Australia, it has been observed that male students are less successful in educational processes than female students. This issue continues to be widely discussed in these countries. In Turkey, factors such as urbanization, industrialization, globalization, the differentiation of employment areas, and the expansion of education drive social transformation. It is possible to track social change through data. One such data source is education statistics. In Turkey, it can be observed that gender inequality
YÜKSEKÖĞRETİM VE BİLİM, 2019
Women Empowerment in the Eyes of Women University Students Özge Sanem ÖZATEŞ GELMEZ ÖZ Bu çalışmada üniversite eğitimi gören kadın öğrencilerin, kadının güçlenmesi ile Türkiye'de yaşayan kadınların güçlenmesi sorununa yönelik bakış açılarının incelenmesi amaçlanmıştır. Bu çerçevede Hacettepe Üniversitesi'nin farklı bölümlerinde öğrenim gören 219 kadın öğrencinin katıldığı nicel bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında uygulanan anketler ile ilk olarak öğrencilerin kadının güçlenmesinde rol oynayan etkenlere, sorumlu aktörlere, kararlara katılımın önemine, sorunun kökenine ilişkin değerlendirmeleri alınmıştır. Ardından öğrencilerin gözünden, Türkiye'de kadınların hareket serbestisinin sınırlılıklarının, kendilerini ilgilendiren kararlara katılım gücünün ve yaşamlarını kontrol gücünü zayıflatan etkenlerin neler olduğu anlaşılmaya çalışılmıştır. Araştırma sonucunda kadınların bireysel düzeyde güçlenmeleri kadar toplumsal düzeyde de dönüşümü sağlayabilecek alanların önemi ortaya konulmuştur. Buna göre kadınların kendilerini güçlü kılacak koşulları yaratabilecekleri tercihler yapabilmeleri, güçlendirici bir niteliğe sahip eğitime katılmaları, siyaset alanında bizzat yer almaları, kadının sosyal ve ekonomik durumunun iyileşmesini sağlayacak türde ücretli çalışma biçimlerinde yer almaları son derece önemlidir. ABSTRACT In this study, it was aimed to examine that perspectives of female university students on women's empowerment and the problems of empowerment of women living in Turkey. In this context, quantitative research was conducted on a sample of 219 female students studying at different departments of Hacettepe University. First, via questionnaires were received the assessment of the students about the factors that played a role in the empowerment of women, the responsible actors and the importance of participation in the decisions for women's empowerment, and the origins of the problem of women's empowerment. Then, it was tried to understand, in the eyes of students, what are the limitations of movement freedom of women, and which factors diminish women's power of the participation in decisions and their power to control their own lives. As a result of the research, the importance of the areas that can provide transformation at the social level as well as the empowerment of women at the individual level was presented. According to the research, it is essential for women to make choices that will make them strong, to participate in an empowering education, to take part in the field of politics, and to work paid improving the social and economic situation of women.
Medya ve Beden (Kitap Bölümü), 2018
In today's world, individuals composing the cells of societies and roles of individuals which identify with social norms are changing or evolving noticeably with both fast development of technology and unstoppable rise of mass communication tools. At this point, it is an undeniable fact that gender roles are also changing. For example, woman identity, which used to be passivated or otherised in many societies in the past, has left its place to a more active, powerful woman identity eluding patriarchal structure. In the same way, the role of man and the concept of masculinity have been also changing rapidly and it has been adding a new dimension. This new identity of man has started intertwining with other social structures by moving away from traditionalism. This situation results in men being depicted as more feminine, espeacially in the media and men, like women, being portrayed as sexual objects. In this study, the esthetics and physical reflections of masculinity roles, which began to alter, evolve and renew espeacially after 2000's, will be examined. For this purpose, randomly choosing four different advertisement images belonging to famous Italian brand Diesel that was published in 2000s on visual media will be studied by means of content analysis method and the new state of transforming manhood identity will be tried to bring into prominence on the relevant pictures by scrutinizing via semiotic analysis.
Alternatif Politika, 2015
Nursing has been traditionally considered as a woman's job. Caring is seen as a natural extension of motherhood. The founder of modern nursing, Florance Nightingale insisted that nursing is not a profession but a natural duty of a woman. Nurses almost always and almost everywhere are women. But this gendered nature of the occupation keeps men away from nursing. The purpose of this paper is to understand men's reluctance to choose nursing as a profession through the concept of hegemonic masculinity. Hegemonic masculinity shows the most honorable way of being a man. Other masculinity patterns that do not fit this template would be marginalized and excluded. As distinction between woman and man is considered to be a power relation, a man who becomes a nurse may take the risk of being labelled. For men, it seems difficult to reconcile the role of a nurse with the role of being a man. More women have begun working outside their homes and taking the traditionally male-dominated jobs. But the same is not true for men. As power and independency is very important for hegemonic masculinity, the conventionally subordinate and dependent position of nursing would be inappropriate for it. From this point of view, it seems that social gender will continue to be an important factor in nursing.
Erkek Millet Asker Millet: Türkiye'de Militarizm, Milliyetçilik, Erkelikler (Ed. Yeşim Sünbüloğlu) İletişim Y., 2013
İktidar suçtur.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.