Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2009, 60'ların Türkiye Sineması
…
6 pages
1 file
Halit Refiğ sineması ve Gurbet Kuşları filmi üzerine yayımlanmış kitap bölümü
2015
Uluslararasi Bakalorya Programi, A1 Turk Dili ve Edebiyati dersi kapsaminda hazirlanmis olan bu uzun tez calismasinda Orhan Kemal’in “Gurbet Kuslari” adli yapitinin “koy/kent gercekligi” baglaminda hangi acilardan ele alinabilecegi irdelenmistir. Bu tez, esas itibariyle 1950 ile 1960 yillari arasindaki Anadolu uzaminin ve bu uzam icerisinde yasam mucadelesi veren Anadolu insaninin istekleri, ihtiyaclari ve donemin gereklilikleri dogrultusunda kent gercekligiyle yuzlestiklerinde yasadiklari degisimi ele almakta ve bu sureci alt basliklarda incelemektedir. Bu basliklar su sekilde siralanmistir: koyden kente “uyum sureci”, “uzam ve uzama bagli yabancilasma”, “aile kurumu ve deger yargilari”, “umut ve hayal kirikliklari” ile “sayginlik ve yer kazanma istegi”. Bu basliklar genel itibariyle “toplum” ve “birey” izlekleri uzerinden aciklanmistir. Orhan Kemal’in “Gurbet Kuslari” adli yapitinda izlenen koyden kente goc olgusu, Anadolu’daki toplumsal yapiyla Istanbul’un toplumsal yapisi karsil...
Medeniyet ve Toplum Dergisi, 2024
“Kadın doğulmaz, kadın olunur” Simone de Beauvoir’un bu meşhur sözü, cinsiyetin toplumsal ve kültürel etkileşimler sonucunda şekillendiğini vurgular. Bu perspektiften bakıldığında, Halit Refiğ’in 1964 yapımı Gurbet Kuşları filmi, kadın karakterlerin bu dönüşüm sürecini çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer. Film, bir Anadolu ailesinin İstanbul’a göçünü ve büyük şehirde hayata tutunma mücadelesini anlatırken, kadın karakterlerin aile içinde yaşadığı çatışmaları merkeze alır. Bu bağlamda kadın karakterlerin göç olgusunu tecrübe edişlerinde bir kuşak çatışması filmde işlemektedir. Geleneksel aile yapısının baskıları ile modern kent yaşamı arasında bocalayan kadınlar kimi zaman kent yaşamının yeni normlarına uyum sağlarken kimi zaman ise bireysel kimliklerini ve bağımsızlıklarını inşa etmek için çabalar. Filmde bu çabalar toplumsal normlar etrafında bir sorgulamaya alan açmaktadır. Zira filmde hem geleneksel aile yapısının hem de modern şehir hayatının baskıları arasında sıkışan kadınların, bireysel kimliklerini ve bağımsızlıklarını inşa etme biçimlerinde farklı baş ediş biçimleri beyaz perdeye yansıtılmaktadır. Bu durum Simone de Beauvoir’un sözünü somutlaştırır. Bu çalışmada, Gurbet Kuşları (1964) filminde kadın olma hallerini aile eksenine oturarak ele alınacaktır. Bu çerçevede göç olgusunun yarattığı çatışmanın meydana getirdiği söylemler ve toplumsal normlar 1960’ların sosyo-gerçekçi Türk filmleri kapsamında analiz edilmektedir.
Akademik Çalışmalar 2019 , 2019
Sinemanın temel bileşenlerinden biri olan ve anlatının geçtiği yer olarak düşünülen mekân; filmlerde bazen bedenin ve hareketin arka planını oluştururken, bazen de filmin bir karakteri gibi odağa yerleşebilir. Mekânı dönüştürebilme gücüne sahip olan sinema, mekânı fon ya da insanın mekânla olan ilişkisini sosyolojik açıdan değerlendirmeye olanak tanıyarak topluma, kültürel referans noktası oluşturur. Dolayısıyla sinemanın temel unsurlarından olan mekânın, ekonomik kültür, politik ve ideoloji ile birlikte şekillendiği söylenebilir. Hikâyesinin mekân olarak bir yerde geçme durumunda olan sinema filmi, bu yer ile kurulan ilişki ile ona belli bir anlam katar. Mekâna yönelik temsi ediliş şekli, farklı yol ve yöntemlerle ifade edilebilir. Örneğin, filmde kullanılan kamera, ses kullanımı, çerçeveleme, karakter konuşmaları, film karakterlerin sahne içinde konumlandırılışı gibi farklı unsurların bir araya getirilmesiyle oluşturulabilir. Sinemada anlam ve anlatımı meydana getiren unsurun görsel-işitsel birleşenler olduğunu söyleyen Adanır, söylenmek istenen şeyin görsel veriler ile işitsel veriler arasında kurulan kombinasyon olduğunu, mekânın ise bu kurulan kombinasyonu beslediğini belirtir. Bundan dolayıdır ki filmin diyaloglarının hangi mekân içerisinde oluşturulmaya çalışıldığı, yaratılmaya çalışılan anlam açısından da önemlidir. Yaratılmaya çalışılan mekân filmsel anlamda diyaloglara uygun düşebilecek mekânlarla kurulur ve kullanılabilir (Adanır, 2012:50). Dolayısıyla sinemanın bir temsil ediliş şekli içerisinde verilmek istenen anlamın oluşturulduğu, bu anlamı meydana getiren birleşenlerin başta mekân olmak üzere birbiriyle bağlantılı olduğu söylenebilir. Bu çalışmada sinema mekân ve birey arasındaki ilişki çalışmanın temel izleğini oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı, sinema-mekân ilişkisi ve mekânın üretilmesine yönelik bir bakış açısı geliştirmektir. Bu doğrultuda Halit Refiğ’in “Gurbet Kuşları” filminde kent-mekânın kullanımı filmsel anlatı açısından analiz edilecektir.
Uluslararası uygur araştırmaları dergisi, 2014
Türk kültüründe kuşlar önemli bir yer tutmaktadır. Türklerin inanış ve düşünce sistemlerinde, geleneksel bazı uygulamalarında, totemlerinde, destan, halk hikâyesi, efsane, masal ve halk şiiri gibi sözlü kültür ürünlerinde çeşitli kuşlar yer almaktadır. Bazı kuşlar ise anlatmalarda ve günlük hayatla ilgili inanış ve uygulamalarda öne çıkmaktadır. Uygur Türklerinin sözlü kültür ürünleri ve geleneksel uygulamalarında dikkat çeken kuşlar ise kırlangıç ve güvercindir. Bu makalemizde, ilk olarak kırlangıç ve güvercinin Türk kültüründeki yeri üzerinde durulmuş, daha sonra da Uygur Türklerinin günlük yaşamında, sözlü ürünlerinde, çeşitli inanış ve uygulamalarında ne şekilde yer aldığı hakkında bilgi verilmiştir. Çalışmanın sonunda ise Uygurlar arasında söz konusu kuşlarla ilgili efsane metinlerine yer verilmiştir.
Adnan Oktar (Harun Yahya) Evrim senaryosunun iddialarından biri de kuşları kapsamaktadır. Bu senaryoya göre sudaki canlılardan -amfibiyenlerden- bir kısmı sürüngenlere dönüşüp tam bir kara hayvanı haline gelmiştir. Bu canlılardan bir kısmı da kuşlar grubunu oluşturmuşlardır. Evrimci iddialara göre kuşlar, günümüzden yaklaşık 150-200 milyon yıl önce, sözde sürüngen atalarından türemişlerdir. Kuş adayı olan bu hayali canlılar, tam birer kuş olana kadar aşama aşama yeni özellikler kazanmışlardır. Dolayısıyla uçma yeteneği de senaryo gereği aşama aşama bugünkü mükemmel halini almıştır. Ancak evrimcilerin yaşadıklarını varsaydıkları yarı kuş-yarı sürüngen canlıların izine -1.5 asırdır süren çabalara rağmen- hiçbir yerde rastlanmamıştır. Yeryüzü katmanlarında yarısı pul yarısı tüy kaplı derileri olan ya da tek kanatlı veya yarım kanatlı ara geçiş formlarına rastlanmadığı gibi, iddiaların tersine sadece mükemmel yapılardaki, kusursuz, tam canlılara ait fosiller bulunmuştur. Elbette ki bu durum evrimcilerin iddiaları açısından son derece düşündürücüdür. Çünkü bu bilim dışı hikayeyi doğrulayan hiçbir delil olmamasına rağmen, evrimciler bu iddialarını ısrarla sürdürürler; bir gün bu hayallerinin gerçek olacağı umudunu taşırlar. Evrimcilerin bir türlü gerçekleşmeyen hayallerine destek sağlama çabaları, ilerleyen bölümlerde detaylı olarak değineceğimiz çarpıtmalardan, taraflı yorumlardan öteye gidememiştir. Yeryüzünde on binden fazla kuş türü yaşamaktadır. Bu kuşların her biri birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Şahinin keskin gözleri, geniş kanatları ve sivri pençeleri vardır. Yüzlerce metre yükseklikte süzülürken, yukarıdan yavru bir tavşanı fark edebilecek kadar keskin gözlere sahiptir. Birkaç yüz gramlık yağmur kuşları, her yıl kışı geçirmek üzere 4.000 kilometrelik yolu 88 saat boyunca kanat çırparak ve okyanus üzerinde rotalarını şaşırmadan katederler. Papağanlar ses taklidi yetenekleri ile en zeki birkaç canlıdan biridir. Papağanlar, çok farklı bir ses organı anatomileri olduğu halde -örneğin dişleri ve dudakları olmamasına rağmen- insanların çıkardığı seslere çok benzer sesler çıkarabilmektedirler. Bilinen en küçük kuş olan sinek kuşu, uzun gagasıyla çiçek nektarları ve çiçeklerin içinde bulunan küçük böceklerle beslenebilir. Besin alabilmek için çiçeğin önünde havada asılı olarak kalması gerekir ve sahip olduğu özel yaratılışla bunu yapabilen tek kuş sinek kuşudur. Baykuş ise ince ama keskin olmayan tüylerindeki özel yaratılış sayesinde, geceleri yaptığı av uçuşları sırasında tam bir sessizlik elde eder. Bugün baykuşun kanatları, hava türbülansını -gürültüyü- engellemesiyle bilim adamlarının taklit etmeye çalıştıkları tasarımlar arasında yerini almıştır. 3.5 metrelik kanatları ile en uzun kanat sahibi olan albatroslar yaşamlarının %92'sini açık denizlerde geçirirler ve neredeyse hiç karaya inmezler. Albatrosların çok uzun süre hiç durmadan uçabilmeleri ise, kanatlarını olabildiğince geniş açarak, kanat çırpmadan, hava akımlarını kullanarak uçmalarıyla mümkün olur. Yeryüzünde on binden fazla kuş türü yaşamaktadır. Bu kuşların her biri birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Baykuşlar, papağanlar, ağaçkakanlar, alakargalar, sinek kuşları... Bu kuşların her biri, Allah'ın yaratma sanatının örneklerindendir ve sahip oldukları özelliklerle Allah'ın sonsuz ilmini sergilemektedirler. Alakargalar topladıkları palamutları daha sonra kullanmak üzere toprağa gömerler. Her yeri birbirine benzeyen bir ormanın içinde 9 ay geçtikten sonra bile, güçlü hafızaları ile bu palamutları bulup ortaya çıkarabilmektedirler. Kuşlar, yavrularıyla ilgilenme şekilleri, onlara olan şefkatli tavırlarıyla da son derece dikkat çekicidirler. Bazı kuşlar çok detaylı yuvalar yaparlar ve yuvanın tasarımında pek çok koşulu göz önünde bulundururlar. Örneğin deniz kenarında yaşayan kuşlar, yuvalarını batmayacak şekilde ve buna uygun malzeme ile yaparlar; hatta su yükseldiği takdirde yuva içindeki yavruların bundan zarar görmemesini hesap ederler. Sazlık bölgelerde yaşayan bazı kuşlar ise, yumurtaları rüzgarın etkisiyle düşmesin diye yuvalarının duvarlarını yüksek yaparlar. Kuşların ciltlerce kitap ile anlatılabilecek çeşitlilikteki birbirinden farklı özel yuva tasarımları, akılcı davranışları, fedakarlıkları akıl ve şuurdan yoksun bu canlılar için nasıl mümkün olmaktadır? Kuşların sahip oldukları özellikleri zaman içinde yavaş yavaş kazanmış olmaları mümkün değildir, çünkü böyle bir sürecin ara aşamalarında hayatta kalmaları mümkün değildir. Nitekim evrimcilerin iddia ettikleri gibi aşama aşama mükemmelleşen bir canlı yoktur; aksine farklı canlı grupları, yeryüzü katmanlarında ilk belirdikleri andan itibaren şu anki mükemmel halleriyle bulunmaktadır. Bunlar, kuşların yaratıldığının bilimsel kanıtlarıdır. Bu kanıtlar, insanlara Kuran'da öğretilen bir gerçeği teyit etmektedir: Bu canlıları, sahip oldukları yeteneklerle ve buna uygun tasarımlarla yaratan, herşeyin Yaratıcısı olan Allah'tır. Kuran'da Allah "... O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur..." (Hud Suresi, 56) ayetiyle canlılar üzerindeki hakimiyetini bildirmektedir. Kuşlar da sahip oldukları kusursuz özellikleriyle göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'ın sanatının ve ilmininin örneklerinden sadece birini sergilemektedir: ... Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır; dilediğini yaratır. Allah herşeye güç yetirendir. (Maide Suresi, 17)
A rapid migration movement from rural to urban areas has been in effect since the 1950s in our country. The urbanization experienced during this process, as a result of industrialization, is not characterized by an orderly urban development but rather exhibits the characteristics of an unhealthy urbanization. The migration from rural to urban areas has brought with it a multitude of problems in cities, including shantytown construction, population growth, unemployment, and an increase in crime and deviance rates. This study aimed to evaluate the impact of migration on deviant behaviors in the city. For this purpose, the film Gurbet Kuşları, which was released in 1964 and addresses the phenomenon of post-1950 migration, was analyzed using the discourse analysis technique within the framework of qualitative research method. In this analysis, the main question to be answered was: How does the phenomenon of migration experienced during the rapid and irregular urbanization process affect deviant behaviors, which are among the most significant social issues? An answer to this question was sought from the perspectives of social ecology, subculture, stigmatization, anomie, and social control theories. As a result of the analysis, it was observed that the adaptation issues arising as a result of migration from rural to urban areas lead to deviant behavior. Additionally, it was understood that a high level of education is an important factor in preventing deviance.
Serçe ve Göçmen Kuşlar, 2021
Bu çalışmada modern Türkmen Edebiyatının yurt dışında yaşayan önemli yazarlarından Ak Welsapar’a ait “Serçe ve göçmen kuşlar” adlı masalın aktarılması yapılmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
www.birgun.net, 23-02, 2016
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi
REFİK HALİT KARAY’IN “GURBET HİKÂYELERİ” ESERİNDE ÖNE ÇIKAN TEMALAR, 2019
Livre de Lyon, 2023
Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
BÜTÜN YÖNLERİYLE ÇUBUK VE ÇEVRESİ II. ULUSLARARASI SEMPOZYUMU , 2019
Halk Gastronomisi - Motif Vakfı, 2022
Turkish Studies-Educational Sciences, 2019
ODÜ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi (ODÜSOBİAD)
KUDÜS'E GELEN RUS HACILARIN MÜRÛR TEZKİRESİ MESELESİ, 2019