Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019, Mustafa Kemal SAN
…
17 pages
1 file
II-International Conference on Global Practice of Multidisciplinary Scientific Studies, 2022
28 Şubat MGK toplantısından sonra medya tarafından “hükümet istifa edecek mi” haberleri yapılmış, ardından 13 Mart’ta yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında, bu kararlar kamuoyuna ilan edilmiştir. Sözü edilen toplantıda alınan kararların bir sonucu olarak, bildiri içerisinde en ses getiren maddelerden birisi 8 yıllık kesintisiz eğitim hususu olmuştur. Bahse konu madde, imam hatip okulları üzerinde dillendirilen farklı görüşleri de beraberinde getirmiştir. Bir bakıma 28 Şubat, Osmanlı İmparatorluğu’nda “Yenileşme hareketlerinin” başladığı 18. yüzyıldan itibaren, devletin hızla eriyip tükenmesine çare bulmak amacıyla, iki farklı görüş ekseninde cumhuriyete tevarüs etmiş, netameli konuların başat unsurlarından birisidir. Hem devlete adam yetiştirme, hem kadın- erkek giyiminin geleneksel biçimde mi kalacağı yoksa Batılılaşmanın ürünü olan gelişmeleri mi göstermesi gerektiği konuları, neredeyse bir asırdan fazla tartışılmaktadır. Bu konular yavaş yavaş iğneden ipliğe tüm siyasal sorunlara yansıyarak, ülkeyi yönetmeye talip her iki siyasal kadro için halledilmesi gereken sinir uçları olarak belirmiştir. 28 Şubat bildirisinde, mevzubahis konuların yer almış olması, başörtüsü tartışmalarını çokça konuşulan bir mesele haline getirmiştir. Elbette tartışmaya katılan her iki kesimin, ister laik olsun ister muhafazakar, kuşkularında haklı oldukları yanlar vardır. Doğallayın ülkeyi asırlardır meşgul eden İslam- Kemalizm tartışmaları da, siyasal İslam- demokrasi çatışması da, bir tarafın kesin haklılığıyla sonlandırılabilecek meselelerden değildir. Bu bağlamda bildiri metninde, sözü edilen konuların iki farklı görüş çerçevesinde ifade edilmesinin yerinde olacağı düşünülmektedir. Dolayısıyla başörtülü öğrencilerin eğitim alma hakkıyla birlikte başlatılacak tartışmada, bu okulların meslek okulu olup olmadıkları, katsayı meselesi, eğitimde fırsat eşitliğiyle demokrasinin aynı anlama gelip gelmediği gibi noktalara parmak basılarak, başörtüsü sorununun çözümünün ülkenin önünü açıp açmadığı veya daha farklı bir çözüm yolunun mümkünlüğü masaya yatırılacaktır. Laik kesimin hassasiyetlerinin ve eleştirilerinin de dikkate alınacağı bildiride, ülkenin sorunlarının başa gelen iktidarın keyfine göre mi yoksa orta yolcu formüllerle mi tatlıya bağlanması gerektiği hususu metnin son bölümünde gündeme getirilecektir. Anahtar Kelimeler: 28 Şubat bildirisi, başörtüsü sorunu, eğitim, Batılılaşma, siyasal iktidar.
28 ŞUBAT DAVASI, 2018
Davanın adı 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu'nda(MGK) alınan bir dizi tedbire dayandırılarak "28 Şubat Davası" olarak konmuştur. Cumhuriyet tarihimiz açısından oldukça önem taşıyan bu dava her ne kadar bir "Darbe Davası" olarak adlandırılmaktaysa da, soruşturma, iddianame ve dava sürecine bakıldığında aslında bu davanın cumhuriyetin temel değerlerini ve bilhassa lâiklik ilkesini taviz vermeden savunan - TSK dahil - bütün kişi, kurum ve kuruluşlara bir "gözdağı verme" ve bir "intikam alma" davası olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Davanin adi 28 Subat 1997 tarihli Milli Guvenlik Kurulu'nda(MGK) alınan bir dizi tedbire dayandirilarak "28 Subat Davasi" olarak konmustur. Cumhuriyet tarihimiz acısindan oldukca onem tasiyan bu dava her ne kadar bir "Darbe Davasi" olarak adlandirilmaktaysa da, sorusturma, iddianame ve dava surecine bakildiginda aslinda bu davanin cumhuriyetin temel degerlerini ve bilhassa laiklik ilkesini taviz vermeden savunan - TSK dahil - butun kisi, kurum ve kuruluslara bir "gozdagi verme" ve bir "intikam alma" davasi oldugu acikca anlasılmaktadir. Bu ne biçim darbedir ki; darbe ile devrildiği iddia edilen 54. TC. hükümeti istifasından sonra yeni hükümet kuruluncaya kadar 10 gün daha işbaşında bulunuyor? bu ne biçim darbedir ki; hükümet ve parlamento görevine devam ediyor ve de hiç kimsenin kılına dokunulmuyor? Bu ne biçim darbedir ki darbeyi yapanların bir kısmı ağustos 1997 YAŞ kararları ile emekli ediliyor veya başka görevlere atanıyor.
Harsiyât, 2018
Öteki söylemi içerisinde kullanılan imgelerin en sık boy gösterdiği saha, yeni medyanın yaygınlık kazandığı son on yıllık döneme kadar yazılı basın olmuştur. Yazılı basının söylem tipi, geniş kitleler tarafından aynı anda paylaşılması ve bilgi edinimi ile kanaat oluşumunu belirlemede önemli bir etkiye sahip olması nedeniyle imgelerin yaratılmasında büyük bir potansiyel taşımaktadır. Bu nedenle haber söylemini oluşturan metinlerin, başlıkların, üslupların ayrıntılı analizi, siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel iktidarın uygulanışını ve bu uygulanışı destekleyen ideolojileri anlamak açısından hayati bir önem taşımaktadır. Ayrıca imgelerin meydana gelişi, yazarın uzun süreçte kurguladığı anlatım şeklini belirleyen sistemli bir dışavurum yöntemine dayandığı için, imgeler yazarın içinde yaşadığı topluluğun ve dönemin eğilimlerini gösteren sistemli yapılardır. Çalışmada 28 Şubat 1997'deki demokratik siyasete askeri müdahale sonrası laik basının, müdahalenin meşruiyetini sağlama ve devam ettirme çabası olarak değerlendirilebilecek yayınlarına, yani 28 Şubat dönemi politik anlayışın yazılı basındaki izdüşümlerine odaklanılmıştır. Bu bağlamda laik basının dinî yaşam tarzına ilişkin geliştirdiği söylem içerisinde "gericilik" imgesinin hangi göndergeler üzerinden, hangi üslupla ve hangi çağrışımlarla oluşturulduğu çözümlenmeye çalışılacaktır. Bu çalışmada, yazılı basında "gericilik"in temsiline ilişkin söylem analizinin ana örneklemi olarak, o dönemde laik dünya görüşünün sistemli ve açık bir şekilde üretildiği yayın olması göz önünde bulundurularak Hürriyet, ve Milliyet gazeteleri belirlenmiştir. Bu gazetelerde 28 Şubat 1997 yılından sonraki dönemde yayınlanmış ve amaçlı örneklem tekniği ile belirlenmiş, analize katkı sunacak, araştırma sorununu en iyi temsil edebilecek haber ve yazılar inceleme konusu yapılmıştır.
İnsanlık tarihi incelendiğinde şiddet, hak gaspı, inanç ve düşünce hürriyeti üzerinde kısıtlama, ayrımcılık, savaşın olmadığı bir zaman dilimine tanıklık edilememektedir. Özellikle son zamanlarda şiddet olgusu din, mezhep, coğrafya, milliyet, renk farkı gözetmeksizin bütün insanlığı kuşatan bir sorun haline gelmiştir. Kendi inanç, mezhep, düşünce sistemi ya da taraftarı olmayan kimseleri yok etme süreci olarak tanımlanabilen toplumsal şiddet, tarih boyunca ırk, din, statü, siyasi ve ekonomik argümanları kullanmayı bu sayede de otoriter yapıları muhafaza etmek için baskıyı beraberinde getirmiştir. Buradan hareketle şiddetin sadece sosyal bilimler açısından tespiti değil, insanlığın sorunlarına çözüm sunma amacı taşıyan din açısından ne anlama geldiği çalışmanın önemli bir yönünü oluşturmaktadır. Özellikle din-şiddet ilişkisi bağlamında İslam dininin mahiyeti ve Hz. Peygamber'in sünnetinde şiddet içerikli davranış ve söylemlere ilişkin hangi uyarılarda bulunduğu önem arz etmektedir. Bu makale, "toplumsal (toplumların) kıyametin nedenlerine ve toplumsal çöküşten kurtuluş yollarına işaret eden fiten literatürü" ile "toplumsal şiddet" kavramları arasındaki ilişkiyi irdelemektedir.
Umran Dergisi, 2013
ubat 1997'deki postmodern darbe bir anlamda atanmı!lar ve seçilmi!ler meselesiydi. Resmi kimliğin 'kurucu güçleri olan 'asker ve sivil bürokrasi' uzun sayılabilecek bir zaman zarfında kendine ait bir 'sermaye' sınıfı oluşturmayı başarmıştı. Ardından bu üçlünün desteğiyle 'aydınlar', 'üniversiteler' ve 'medya' resmi kimliği topluma dayattı. Darbe Türkiye'nin siyasi hayatından ekonomisine, hukukundan eğitimine ve ahlaki ilkelerine varana kadar tüm alanlarda hâkim olacak değerler sisteminin kavgası için yapılmıştır. Cumhuriyet'in kuruluşu ile resmi ideoloji haline gelen batıcı zihniyet İslâmi değerleri hedef aldı. Batı karşısında düşülen acziyeti aşmak için geliştirilen benzeme politikası neticesinde çizilen kimlik oldukça otoriter bir tarzda topluma sunulmaya, dayatılmaya çalışıldı. Darbe İslâmi hareketliliği sekteye uğrattı. Gelişen, kat edilen mesafe İslâmi yükseliş için savrulmaya maruz kaldı. Buna bağlı olarak imanın en önemli gereği olan hareket, aksiyon (cihat) ruhuna darbe indirdi ki, bu İslâmi camia açısından önemli bir darbedir. Bu savrulma üzerinden 16 yıl geçti, hâlâ toparlanılmış değil. Çok yönlü bir operasyon olan bu darbe sürecinde en büyük operasyon İslâmi kimliğin bir gereği olan başörtüsüne karşı sürdürüldü. Yasaklar milyonlarca insanı elele tutuşturdu, protestolar, mitingler, eylemler, direniş sürdü, Ankara'ya yürüyüşler gerçekleşti, dilekçeler verildi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidildi. Leyla !ahin Davası vardı. BM'ye gidildi. Fakat direniş hiç bitmedi. Sakarya, İzmit'te haftalarca sürdü direniş. Sonraki yıllarda getirilen aflarla da birçok şeyin telafisini yapmak mümkün olmadı. Aradan geçen zaman insanların hayatlarını farklı şekillendirmelerine sebep oldu. Ataması yapıldığı halde okulun bahçe kapısından bile içeriye alınmayan öğretmenler görevlerine başlayamadılar, yüksek lisans eğitimi görenler okullarını yarım bırakmak zorunda kaldılar, birçoğu da devam ettikleri okuldan mezun bile olamadılar. O dönemde yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi için açılan davalar yargının yanlı kararları yüzünden olumlu neticelenmedi. Bu çerçevede 28 !ubat darbecilerinin yargılanması son derece önemlidir. Ama konunun en az bunun kadar önemli olan boyutuna, günümüz Müslüman zihnindeki yaygın hak-hukuk-yasa anlayışına, özetle çevremizde egemen adalet kültürüne de bakmak gerekiyor.% Zira kamuoyunda "iddianame çok güçlü, devlet zaten gerekeni yapar, yapacaktır" denilerek davaya gereken ilginin gösterilmediği de bir başka hakikat! Mağdurların bu davaya sahip çıkmaması çok hazin bir durum! Vakıf ve dernekler hakkında kapatma davaları açılmış, bu dernek ve vakıfların temsilcileri şimdi nerede? Suçlamalardan, karalamalardan zarar görenler nerede? Bu nasıl bir duyarsızlıktır anlamak mümkün değil! Oysa iddianamenin tek başına iyi olması yeterli değildir. Mühim olan sadece iddianame değil, Türkiye'nin artık darbelere en ağır şekilde hukuki tepkiyi gösterebilecek bilinç düzeyine ulaşması ve bunu göstermesi gerekiyor. 28 !ubat sürecinden zarar görenlerin bu konudaki sorumluluklarını hatırlamaları ve hesap sormaları tarihi, hayati bir zorunluluktur. İddianame hazırlanmış, hâkimlere teslim edilmiş. Davanın seyrine bakarsak, duruşmalarda yaşananlara bakarsak, kamuoyunda bu davaya verilen tepkilere bakarsak, davanın iyi gitmediği çok net olarak görünüyor. Davayı yakından takip edenler ciddiyetsiz, "adil yargılanma" ilkesine aykırı birçok hareketle karşılaştıklarını ifade ediyorlar. !u an ki dava, özü itibariyle Batı Çalışma Grubu ile alakalı olan sınırlı bir kesime karşı açılmıştır. Ama 28 !ubat'ın sivil aktörleri diyebileceğimiz, 28 !ubat darbesine iştirak eden, destek veren, sürecin hazırlanmasında tahrikçi, teşvikçi olan, finans sağlayan, medya desteği sağlayan ve her aşamada organize hareket eden, örgütlü olan ve genel olarak aralarında bu darbenin gerçekleşmesine hizmet eden medya, üniversite, STK, Beşli Çeteleri ile ilgili soruşturma devam ediyor. 28 !ubat'ın diğer ayakları nerede? Ceza/fature sadece askere mi kesilcek?! Hukuk açısından baktığımızda iddianameden, soruşturmanın devam ettiğini açıkça anlayabiliyoruz. Yani 28 !ubat operasyonlarının devam edeceğini söyleyebiliriz. Belgeler toplanıyor, bilgiler elde ediliyor. Soruşturma devam ediyor. 28 !ubat darbecilerinin tamamının yargılanması sürecinde bu noktanın iyice anlaşılmasının kritik önemi vardır. Hayatlarında mahkeme salonuna girmemiş birçok mağdur var. Yaşadıkları travmatik olaylar mağdurları davaya müdahil olma noktasında olumsuz olarak etkiliyor. Ancak şunu kesinlikle kabul etmeliyiz ki sanıkların yürüttüğü psikolojik harekât ancak davaya müdahil olunarak, dava takip edilerek kırılabilir. Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle… Umran
Journal of International Social Research, 2016
Allah, sonsuz kudret, ilim ve merhamet sahibidir. Bütün sıfatlar O'nda kâmil manada mevcuttur. İnsanlar da Allah'ı sıfatları ve isimleriyle tanıma, O'na iman ve ibadet etmeyle mükelleftirler. Kur'ân-ı Kerîm, insanlara Allah'ı en doğru şekilde tanıtma gayesiyle gelmiştir. Allah'ı tanımak ise ancak ilimle mümkündür. Bu yüzden ilimden mahrum birisinin, gerçek manada Allah'ı tanıması mümkün değildir. Dolayısıyla Allah'ı tam manasıyla tanıyanlar ancak ilim sahibi olan âlimlerdir. Allah'ı hakiki manada tanıma ise bazı hususları netice vermektedir. Haşyet bu neticelerden birisidir. Haşyet, Allah'a karşı korku ve saygı içinde olmaktır. Fâtır sûresindeki âyete göre ideal manadaki haşyet ancak âlimlerde bulunur. İşte bu çalışmada, Fâtır sûresi 28'inci âyet bağlamında, âlimlerin Allah'a karşı hissettikleri haşyet incelenmektedir.
Konu: 25 Mart ve 28 Mart 2004 Kandilli-Aşkale (Erzurum) Depremi 02.04.2004 25 Mart 2004 günü, saat 21:30'da, Aşkale (Erzurum) merkezli, 5.1 ve 28 Mart 2004 günü, saat 06:51'de, Aşkale (Erzurum) merkezli, 5.3 büyüklüğünde orta büyüklükte iki deprem olmuştur. 25 Mart 2003 depreminin dış-merkez koordinatları, 39.71 K -40.89 D ve odak derinliği 2.6 ve 28 Mart 2004 (M= 5.3) depreminin dış-merkez koordinatları, 39.98 K -40.77 D ve odak derinliği 2.2 km olarak saptanmıştır. 02 Nisan 2004 itibariyle Aşkale-Ilıca-Çat-Erzurum civarında büyüklükleri Ml=3.0 ile 4.2 arasında değişen 720 artçı sarsıntı meydana gelmiştir (Şekil 1 ve 2). Yapılan arazi gözlemlerine göre her iki depremin makrosismik dış-merkezi Kandilli-Aşkale olarak belirlenmiştir. Hasar dağılımı ve depremlere neden olan faya dayanarak depremlere KANDİLLİ (Aşkale) depremleri ismi verilmiştir. Deprem, Aşkale, Ilıca, Çat ve Erzurum civarında şiddetli olarak hissedilmiştir. Depremin merkez üssüne karşılık gelen Kandilli, Aşkale'ye bağlı Küçük geçit, Ortabahçe, Karabıyık, Merdiven, Tazegül ve Ilıca'ya bağlı Atlıkonak ve Alaca köylerini içeren alan için depremlerin en büyük şiddeti VIII (MSK) olarak belirlenmiştir.
28 ŞUBAT SÜRECİ SONRASINDA BEŞLİ GİRİŞİM
TÜRK-İŞ, DİSK, TESK, TİSK ve TOBB'un 28 Şubat sonrasında ortak çalışmaları
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Kent Akademisi, 2019
28 Şubat Post Modern Darbesi, 2023
The Journal of Academic Social Science Studies, 2017
Kelenderis 2003 Yılı Kazısı Raporu, 2004
1980 DARBESİ ÖNCESİ SİYASİ YAPILANMANIN TOPLUMA YANSIMALARI, 2019
Liberal Düşünce Dergisi, 2016
Sosyal Bilimlerle Çağı Yorumlamak, , 2018
Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dergisi, 2019
28 ŞUBAT POSTMODERN DARBE, 2016
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2020
INTERNATIONAL JOURNAL of DISCIPLINES ECONOMICS & ADMINISTRATIVE SCIENCES STUDIES, 2017