Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019, GARÎP İLE SANEMŞÂH HİKÂYESİ
…
47 pages
1 file
GARÎP ile SANEMŞÂH HİKÂYESİ Bu çalışmada, İsveçli Türkolog Gunnar Jarring tarafından hazırlanan ve 1982 yılında Lund şehrinde basılan Literary Texts From Kashghar adlı kitabın içerisinde yer alan ve son dönem Çağatayca dil özellikleri taşıdığı görülen Garîp [ile] Sanemşâh adlı yazma üzerinde durulmuştur. Söz konusu elyazmasının öncelikle çeviri yazısı, ardından gramer incelemesi yapılmıştır. Metnin daha doğru anlaşılması için bağlam sözlüğü hazırlanmış ve bilim insanlarının doğrudan yararlanması için de metnin tıpkıbasımı verilmiştir. THE STORY OF GHARÎB [WİTH] SANNAMSHAH In this study, The Story of Garîp [with] Sanemşâh which carries the recent Chagatai language properties and which took part in the work entitled Literary Texts From Kashghar which was prepared by the Sweden Turcologist Gunnar Jarring and published in the city Lund in 1982 is studied. First of all, the translation of the mentioned manuscript is made and then it is examined in terms of grammar. In order to understand the text correctly, a context dictionary is prepared and facsmile of the text is provided so that the scholars can make us of it directly.
Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, 2022
Türk halk hikâyeleri içerisinde müstesna bir yere sahip Âşık Garip Hikâyesi'nin Doğu versiyonlarından birisi olan Garip-Senem, Doğu Türkistan Uygur Türkleri arasında çok yaygın ve sevilen halk hikâyeleri arasında yer alır. Gerek Anadolu gerekse Doğu Türkistan Uygur sahalarında bu halk hikâyesi ile ilgili pek çok çalışma yapılmıştır. Ancak, manzum ve mensur karışık şekil özelliğine sahip bu hikâyenin mensur kısımları üzerinde bazı çalışmalar yapılmış ise de manzum kısımları ile ilgili çalışmaların yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Çalışmamızda, halk hikâyesi araştırmalarında ihmal edilen manzum bölümlerin şekil incelemelerine ağırlık vereceğiz ve aynı zamanda hikâyenin epizotları ve bazı motifleri üzerinde de değerlendirmelerde bulunacağız. Metin merkezli bir yaklaşımla ele alacağımız halk hikâyesindeki manzum bölümlerin şekil incelemesinde; manzumelerin dörtlük sayısı, ölçüsü, kafiye ve kafiye örgüsünü tespit edeceğiz. Bu tespitler sonucunda manzum şekil özellikleri üzerinden anlatı türü ve sahasıyla ilgili çıkarımlar elde edeceğiz. Ayrıca bu çalışmanın, bizden sonra yapılacak olan halk hikâyesi araştırmalarında manzum bölümlerin şekil incelemesi noktasında bir örnek teşkil edeceğini düşünmekteyiz.
Türkiye’de Cumhuriyet Kültür Devrimi ile hız kazanan “Garplılaşma” çabaları, Garp’ın, ya da Batı’nın teknolojik devriminin, sanayileşmesinin, kimi çağdaş uygulamalarının bizde de yaşama geçebilmesi için yapılan çalışmalar, zaman zaman farklı politikaların ağır basması ile belli ölçüde “Bir adım ileri, iki adım geri” gitmiş olsa da, bugün özellikle geleneksel yaşam tarzının korunmasını ve günlük yaşamda dini değerlerin önde tutulmasını savunanlardan bir kısmı dahi, Avrupa Birliği’ne girmeyi, Batı finans kapitali ve ekonomik sistemi ile içli dışlı olmayı doğru buluyorlar ve kendi politik hedeflerinde tutmayı sürdürüyorlar. Ülkemizin son yüz elli yılında çok farklı düşünceler çatıştı; kimilerimiz Garp’la ilişkilerimizde kimi yaşamsal değişimlere ve rahatlığa ulaşabilmek için yaptığımız çabaların ruhsal alanda, inançlar alanında değil, teknik anlamda olması konusunda ısrarcı oldular, kimilerimiz başımıza gelen her türlü felaketten inançlarımızdan ödün vermiş olmayı ve Garp’ı sorumlu tutmaya çalıştılar. Şark ile Garp arasında gidip gelen Türkiye’de son kırk elli yıldır yaşananlar belli bir yaştaki kuşaklar tarafından somutça izlenebilmiş olsa da, benzer kültürel karmaşaları yaşayan coğrafyalarda ortaya çıkan çok acı sonuçlar, milyonlarca insanın sığınmacı olarak Garp topraklarına can atabilmenin sancısıyla katlanılanlar, o bölgelerde belki de bir yazgıymış gibi kabullenilmekte, neden sonuç ilişkileri içinde bir çözümleme yapılamamakta ve bir çıkış yolu bulunamamaktadır. .
Turkish Academic Studies - TURAS, 2021
Garip şiiri (I. Yeni), Türk edebiyatında şiir alanında önemli dönüm noktalarından birini oluşturmaktadır. Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat’ın temsilciliğini yaptığı Garip hareketi, şiire getirdikleri yeniliklerle Türk şiir dünyasını önemli ölçüde etkilemiştir. Türk şiiri Garip akımı ile yeni biçim ve söyleyiş olanaklarıyla zenginleşmiş, sokaktaki insanın duyarlılığına açılmıştır. Doğu’nun görkemli başkenti kabul edilen İstanbul, tarih boyunca birçok şair tarafından ele alınmış, tarih boyunca Türk şiirinin vazgeçilmez konularından biri olmuştur. Garip şairleri İstanbul’a ayrı bir ilgi göstermiş, bazen bir ressam edasıyla semtlerini, sokaklarını anlatmış, bazen kendisiyle dertleşilen, konuşulan bir dost olmuş, bazen de kadınlarıyla, balıkçılarıyla, işçileriyle yaşayan İstanbul şiirin merkezine alınmıştır. Garip şiirinde İstanbul, gerçekçi bir bakış açısıyla kaleme alınmasının yanı sıra yalnızlığın, kimsesizliğin, aşkın kalbi olan şehir olarak da karşımıza çıkar.
Türk edebiyatında psikolojik roman türünün en güçlü kalemlerinden biri olan Peyami Safa, eserlerinde insan psikolojisini ve ruhsal çözümlemeleri ön plana çıkarmaktadır. İnsan ruhunun ve bilinçaltının ön planda olduğu bu eserlerde konular ise, toplumsal değişimler, insan sıkıntıları, toplumsal çöküntüler ve doğu-batı çalışması olacaktır. Bu çalışmada Peyami Safa, edebi yönü ve Garp ve Şark tanımlamaları bağlamında Fatih- Harbiye adlı roman incelenecektir.
Öz: XIII. ve XIV. asırda Anadolu'da gelişen Türk din ve tasavvuf edebiyatının öncü şairlerinden olan Âşık Paşa'nın (d. 670/1272) Kırşehir'de, 730/1329-30'da kaleme aldığı Garîb-nâme adlı 10.613 beyitlik hacimli mesnevisi devrin inanışlarının, inancının, ilminin ve müellifinin hayat tecrübesinin kayda değer bir edebî mahsulüdür. 10 Bâb ve 10 Bâb içinde de 10'ar Destân halinde tertip edilen Garîb-nâme, müellifin kâinata hikmet nazarıyla bakmasına bağlı olarak sayılara yüklenen anlamlar ve bu anlamlarla ile ilgili kabuller bakımından da dikkate değerdir. Türk kültür ve yazınında gizemli ve/veya aşikâr manaları bulunan "1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 40, 70, 72, 100, 1000" sayıları, Garîb-nâme'de, inanç ve inanış referanslarıyla belirli bir tertip ve terkip çerçevesinde derin ve etraflı bir biçimde işlenmiştir. Bu çalışmada; sayıların Türk inanışlarındaki kullanımlarından yola çıkarak mezkûr eserde motif/formel/sembol olarak kullanılan sayılar incelenmiş, sayılara atfedilen inanışların ve hikmet arayışlarının klasik Türk edebiyatı metinlerinde nasıl yer bulduğu Garîb-nâme örneği üzerinden ortaya konulmuştur. Abstract: The voluminous story of Âşık Pasha (b.. 670/1272), who is one of the leading poets of Turkish religion and Sufi literature in Anatolia in the thirteenth and fourteenth centuries, and which he received in (730/1329-30) in Kırşehir, "Garîbnâme", is a worthy crop of religion, beliefs, as opposed to the opposite. As its name suggests; "Garîbnâme", which is about 10.613 couplets a product of strange approaches and interesting conclusions, is an important work that makes people believe through the beliefs of the people. "Garîbnâme", which is arranged in 10 episodes within 10 episodes and 10 epic, depending on the author's view of the universe with wisdom, is quite remarkable in terms of the meanings and the assumptions related to the meanings. "1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 40, 70, 72, 100, 1000" numbers in the "Garîb-nâme", which have mysterious and/or belief in a specific scheme and composition in a deep and comprehensive manner. In this study; numeral symbolism and numbers are used as formal or symbol in Garîb-nâme by using their way of use in Turkish folk beliefs and the people who are attributed to the numbers are put forward through Garîb-nâme example where religious beliefs are found in classical Turkish litarature. GİRİŞ Kaynağının mitolojik dönemlere kadar uzandığı düşünülen sayı sembolizmi, günümüzde hemen her milletin ve medeniyetin inanç tarihinde yer bulmaktadır. Zira doğaüstü varlıklarla ilişki halinde olduğu düşünülen kişiler yahut bu varlıklarla iletişime geçmek isteyen insanlar, harf ve sayı simgeciliğini, inanış/inançlarının bir gereği olarak düşünmüşlerdir. Türk halk inanışlarında sayı sembolizmi, daha ziyade
Söylem analizi, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında öne çıkan dilsel çözümleme metotlarından birisidir. Kaynağını Fransız düşünür Michel Foucault'nun arkeoloji ve soykütük araştırmalarında bulan bu metot, söylemleri makro iktidar ve mikro iktidar ilişkileri çerçevesinde çözümleme amacına dayalıdır. Özellikle günümüz edebi eleştirisinde de sıklıkla kullanılan söylem analizi metodu, edebi eserlerdeki söylemlerin hangi iktidar(lar) tarafından ne şekilde koşullandığını görmek açısından fayda sağlayabilecek güçtedir. Hâliyle söz konusu metot, edebiyat ve toplum arasındaki ilişkilerin “güç-merkezli” boyutunu ortaya çıkarmak adına araştırmacıya katkı sunabilir. Aynı zamanda, yazar ile okur veya yazar ile yazarın ait olduğu sınıf arasındaki hegemonik yapının incelenmesine ve onun temel niteliklerine ışık tutulmasına yardımcı olabilir. Bu incelemede, Garip akımına dâhil şiirler söylem analizinin ışığında genel bir bakışla ele alınacak ve söz konusu şiirlerdeki söylemin hangi makro ve mikro iktidarlar tarafından ne şekilde koşullandığı kısa bir şekilde betimlenmeye çalışılacaktır.
Amisos, 2021
Bu çalışma, Sinop ili, Ayancık ilçesi, Tarakçı Köyü, Gebelit Mahallesi'nde yer alan cami ve mezar taşlarını konu alır. Giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre cami, 1289 (M.1872/1873) yılında Uzunoğluzâde Hacı Osman Ağa'nın oğlu Çolak Osman Ağa tarafından yeniden yaptırılmıştır. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda dikdörtgen bir alan üzerine inşa edilen cami, sonradan eklenen son cemaat yeri ve harim bölümünden oluşur. Mütevazı ölçülerde bir mahalle camisi olan yapı, moloz taş malzeme kullanımı ile yığma tekniğinde inşa edilmiş olup duvarları sıvanmıştır. Hazirede ve caminin batısındaki mezarlık alanında, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi'ne ait mezarlar ve mezar taşları bulunmaktadır. Buradaki mezar taşları, mezar tipleri, gövde yatay kesitleri, başlık tipleri, süslemeleri, kitabe içerikleri ve malzemeleri bakımından değerlendirilmiştir. Çalışmada, Gebelit Mahallesi Camisi ile belirtilen hazire ve mezarlıktaki mezar ve mezar taşlarının tanıtılması, karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi ve Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş sürecinde sanatta bir değişimin yaşanıp yaşanmadığının tespiti amaçlanmıştır. Mütevazı bir taşra mahallesi olan Gebelit Mahalesi'ndeki örnekler, Cumhuriyet Dönemi'nde Osmanlı mezar taşı geleneğini devam ettirdiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Bu makale XVI. yüzyıl şairi Seyrî'nin Halep Şehrengizi’ni şekil ve muhteva özellikleri açısından ele almakta ve eserin tenkitli metnini içermektedir. Klasik edebiyatta ilk ürünlerini XVI. yüzyılda vermiş manzum bir edebî tür olan şehrengizlerde genel olarak bir şehrin doğal ve tarihî güzellikleri anlatılır. Bu türde yazılmış eserlerde konu edilen güzeller, şehrin çeşitli zanaat ve meslek dallarında ün yapmış esnaf sınıfından genç erkeklerdir. Türk edebiyatında, sözü edilen niteliklerde toplam 82 şehrengizin varlığı tespit edilmiştir.Seyrî dışında Halep şehri hakkında şehrengiz yazan başka şair tespit edilemediğinden Seyrî'nin Halep Şehrengizi, Türk edebiyatında yazılmış şehrengizler arasında tespit edilebilmiş tek örnek olarak özgün bir eserdir. Eser, şairin henüz tek nüshasına ulaşılabilen Divan'ının içinde yer almaktadır. This article examines the style and content of Aleppo Şehrengiz written by the sixteenth century poet Seyrî and critiques the text of his work. Emerged in classical literature during the 16th century, Şehrengizs generally depict natural and historical beauties of a city. Young and reputable men from the artisan class or other occupational fields were the subjects of this poetry form. In Turkish literature so far 82 şehrengizs have been found, one of which is the Aleppo Şehrengiz of poet Seyrî. Because no poet other than Seyrîhas written şehrengiz about the city of Aleppo, His Aleppo Şehrengiz is unique in Turkish literature. Seyrî’s work is placed in his Divan, which has only a single accessible copy
Mesnevi-i Manevi müellifi Mevlana Celaleddin-i Rumi (öl. 1273), özellikle Anadolu coğrafyasında yüzyıllar boyunca etkisini hissettirmiştir. Manevi nasihatlerini temsilî hikâyelerle ve Fars diliyle aktarmış olması dolayısıyla Türkçenin konuşulduğu Anadolu’da, Mevlana’nın Mesnevi’sinin tercüme ve şerh edilmesi ihtiyacı hâsıl olmuştur. Bu sebeple pek çok ilim erbabı ve Mevlevi şeyhi, Mesnevi üzerinde tercüme ve şerh çalışmaları yapmıştır. Bu çalışmalardan biri de Mevlevi şeyhlerinden olan Yenicevardarlı Sinaneddin Yusuf-ı Sineçak (öl. 1546) tarafından kaleme alınmıştır. Mesnevi’den seçilmiş tevhid içerikli beyitleri ihtiva eden, Sineçak’a ait Cezire-i Mesnevi adındaki bu eser, Mevleviler arasında rağbet görmüştür. Öyleki Cezire-i Mesnevi’ye pek çok şerhler yazılmıştır. Cezire-i Mesnevi şerhlerinin en meşhurunu ise Şeyh Galib (öl. 1799) yapmış ve bu çalışmasına Şerh-i Cezire-i Mesnevi adını vermiştir. Ancak Şerh-i Cezire-i Mesnevi hakkında bilgi veren bazı kaynaklar, bu eser hakkında birtakım yanılmalara düşmektedirler. Bu yazıyla yanılgının nedeni tespit edilmeye çalışılmış ve bu eser hakkındaki doğru bilgi verilmiştir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
ÂŞIK GARİP HİKÂYESİ"NİN YENİ BİR VARYANTI VE ÇÖZÜMLEMESİ , 2022
Bir Güzel İnsan Cengiz Çakaloğlu Armağanı, 2024
Wakf Register of Sinan Pasha in Hacıhamza, 2014
Atatürk Üniversitesi lâhiyât Tetkikleri, 2004
der: Murat İri, Sinema Araştırmaları Kuramlar, Kavramlar, Yaklaşımlar, İstanbul: Kabalcı, 2010 , 2010