Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
9 pages
1 file
Anksiyete, depresyon, ruh sağlığı, psikyatri, psikoloji
Daha önceden sosyal fobi olarak adlandırılan Sosyal anksiyete bozukluğu (SAB), kişinin başkaları tarafından izlendiğini hissettiği ve insanların olumsuz değerlendirmelerinden çekindiği ortamlardan aşırı biçimde korkması ve/veya kaçınmasıyla karakterizedir. SAB’nun 12 aylık ve yaşam boyu prevelansı sırasıyla % 7.1 ve % 12.1 olup kadınlarda daha sık görülmektedir. SAB’nun nedenleri tam olarak bilinmemektedir ancak pozitif aile öyküsü, strese duyarlılık ve kişilik özellikleri gibi bir çok risk faktörünün SAB’na yatkınlığı artırdığı gösterilmiştir. Son yıllarda SAB’nun genetik temelini ve nörobiyolojisinin anlaşılması için birçok araştırma yapılmıştır. Bu gözden geçirmenin ilk bölümünde SAB’nun genetik temelinden bahsedilecek, ikinci kısımda ise SAB’nun nörobiyolojisini daha iyi anlamamıza katkıda bulunan nörogörüntüleme çalışmaları gözden geçirilecektir Social anxiety disorder (SAD), formerly referred as social phobia, is characterized by an excessive fear and/or avoidance in situations in which an individual feels scrutinized by others and is fearful of a negative evaluation by others. SAD has a prevelance of 12-month and life-time % 7.1 and % 12.1 respectively, with higher prevelance in females. The causes of SAD is not exactly known but wide range of risk factors including positive family history, stres reactivity and temperal traits have been shown to enhance vulnerability to SAD. In recent years, a growing body of research has been made in order to understand the genetic basis and neurobiology of SAD. In the first part of this review, genetic basis of SAD wil be mentioned and the second part will review the neuroimaging studies which has contributed to a beter understanding of the neurobiology of SAD.
2011
Derleme / Review ÖZET: Depresyon ve anksiyete bozuklukları Depresyon ve anksiyete bozuklukları tıbbi hastalıkların en sık görülenlerindendir. Depresyon ve anksiyete sıklıkla birlikte görülür ve de diğer tıbbi hastalıklara da çok sık eşlik ederek onların seyrini ve tedavi yanıtını olumsuz ola-rak etkilerler. Depresyonun klinik olarak farklı ve bazen tanısı zor olan birkaç alt tipi bulunur. Genel tıbbi duruma bağlı anksiyete bozukluklarının yanı sıra, panik bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal anksiyete bozuk-luğu, özgül fobi ve travma sonrası stres bozukluğu olarak bilinen beş ana anksiyete bozukluğu ve bunlarla ilişkili bozukluklar anksiyete bozuklukları ailesini oluşturur. Bu bozuklukların tanı ve tedavileri, psikiyatristler dışındaki hekimleri de, bu bozuklukların genel tıbbi hastalıkların seyrini ve prognozunu etkilemesi bakımından, ilgilendir-mektedir. Bu yazıda depresyon ve anksiyete bozukluklarının, epidemiyoloji, fizyopatoloji, komorbidite, tanı ve tedavilerinin kısa...
2005
ÖZET Amaç: Atakl›¤›n (impulsivity) ruhsal bozukluklardaki rolü- nü a盤a ç›karan baz› çal›flmalar olmas›na karfl›n, atakl›¤›n nas›l belirlenecei ve tan›mlanaca¤›, literatürde halen tar- t›flmal› bir konudur. Atakl›k, davran›fl›n ölçülebilir bir özelli- ¤i olarak bir dürtüye ya da uyar›ya karfl› koymadaki baflar›- s›zl›k veya bir kiflilik boyutu olarak kiflinin kendisine ya da baflkalar›na zarar verme istemine engel olamama durumu- dur. Bu tan›mlaman›n
Başka Psikiyatri ve Düşünce Dergisi 2008;1(1):82-89
Bipolar bozukluk, anksiyete bozukluklar› ile bir arada görülebilir mi ve bunun s›kl›¤› nedir? Herhangi düzeydeki bir psikiyatri s›nav›n›n temel sorular›ndan birini soruverdi¤imizde genellikle flöyle yan›tlar gelecektir: Bipolar bozukluklar psikiyatrideki tüm hastal›klar içinde en çok ek hastal›k gösteren gruptur; herhangi bir psikiyatrik ya da di¤er bedensel hastal›kla bir arada bulunma s›kl›¤› %65-70'leri bulmaktad›r. Gerek ülkemizde gerekse yurt d›fl›nda yap›lan çal›flmalarda bipolar bozukluk içinde anksiyete bozukluklar›n›n oran› ise %40'lar civar›ndad›r. Anksiyete bozukluklar›n›n bipolar hastalar aras›nda, kad›nlarda, gençlerde, düflük e¤itim düzeyine sahip olup iflsiz olanlarda daha çok görüldü¤ü bildirilmifltir. Oldukça kuru ve genel t›p kavramlar› içinde böylece yan›tlay›verdi¤imiz bu soruya yan›t vermek gerçekten bu kadar kolay m›d›r? ‹nsan›n duydu¤u nesnesi belirsiz korku, kayg› olarak adlan-
2010
Anksiyete bozukluklari ve depresyon arasinda gecerli bir ayrimin olup olmadigi tartismali bir konudur. Her iki bozuklugun belirtilerinde onemli ortusmeler vardir ve bu durum kesin taniya karar vermeyi zorlastirabilir. Bu sorunu goren arastirmacilar, anksiyete ve depresyonun ortusen ve farklilasan belirtileri belirlemeye yonelmislerdir. Bu noktada yapilan arastirmalar, dusuk ozdegerlilik, olumsuz duygudurum ve bilislerin varligi gibi cesitli boyutlari olan negatif duygudurumun bu iki bozuklugun ortak noktasi oldugunu gostermektedir. Kisinin cevre ile uyum ve memnuniyet duzeyini yansitan pozitif duygudurumun yetersizligi ise, depresyon icin ayirt edici nokta olarak tanimlanmaktadir. Daha sonraki calismalar ise, anksiyete bozukluklari icin ayirt edici faktorun belirlenmesinin gerekliligine odaklanarak, somatik/otonomik uyarilma faktorunu ucuncu boyut olarak tanimlamislardir. Fenotipik modeller, teorik olarak sorunu cozmus gorunse de, negatif duygudurum boyutunun diger iki boyuta gore o...
1 Obsesyon Latince obsesio, kuşatma eyleminden, blokajdan gelmektedir. TDK sözlüğü obsesyon için takıntı ve obsesif için de takıntılı denmektedir. Takıntıyı ise ruh bilimi açısından bir şeye hastalık derecesinde düşkünlük olarak açıklamaktadır. Obsesyon daha ziyade bir şey tarafından kuşatılmak, işgal edilmek, sahip olunmak durumuna işaret etmektedir. Psikolojide obsesyon, bir kişinin düşüncesinde hoyratça ve tekrarlanıp duran bir şekilde ortaya çıkan saçma ve yersiz düşünce olarak tanımlanmaktadır. Tanımın kendisi haddinden fazla irade içermektedir oysa obsesyon iradi değildir. Gerçekten obsesyonlar bu kadar absürt ve yersiz olsa kendilerini sürdürme imkanına sahip olurlar mıydı? Kompulsiyon (İngilizce telaffuz) ya da Konpülsiyon (Fransızca telaffuz) sözcüğü TDK'nin sözlüğüne girmemiş olsa da yaygın olarak, kendini tutamazlık, bir hareketi yapmadan edemezlik anlamında kullanılmaktadır. Latince compulsio, zorlama, mecburiyetten gelmektedir. Psikolojide kişinin obsesif düşüncelerini, bu düşüncelerin yol açtığı kaygı ve korkuyu bertaraf etmek için,yansızlaştırmak için giriştiği belirli bir ya da bir seri harekete Kompulsiyon denmektedir.
Anadolu Psikiyatri Dergisi, 2011
_____________________________________________________________________________________________________ ÖZET Amaç: Araştırmanın amacı kişilerarası tarz, kendilik algısı, öfke ve anksiyete arasındaki ilişkileri incelemek ve anksiyeteyi farklı yoğunluklarda yaşayan bireylerde, bu değişkenlerden hangilerinin yaşanan belirtileri yordadığını araştırmaktır. Yöntem: Anksiyete bozukluğu tanısı konmuş (s=52) ve herhangi bir ruhsal sorunu olmayan bireyler (s=52); kişilerarası ilişki tarzları, öfke yaşantıları, kendilik algısı, genel belirti düzeyi ve anksiyete belirtileri açısından karşılaştırılmışlardır. Bu amaçla Kişilerarası İlişki Tarzları Ölçeği, Çok Boyutlu Öfke Envanteri, Sosyal Karşılaştırma Ölçeği, Kısa Semptom Envanteri ve Beck Anksiyete Ölçeği kullanılmıştır. Sonuçlar: İstatistiksel analizler sonucunda anksiyete bozukluğu yaşayan bireylerin daha olumsuz bir kişilerarası ilişki tarzına sahip oldukları, benlik algılarının daha olumsuz olduğu, daha fazla kişilerarası öfke ve öfkeyle ilintili davranışlar yaşadıkları ve anksiyete ve genel belirti düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Yapılan hiyerarşik regresyon analizi sonuçlarına göre, kendilik algısının yaşamdan ve kişilerarası ilişkilerden duyulan memnuniyetin hem hafif hem de ciddi düzeyde anksiyeteyi yordadığı görülmüştür. Kişilerarası ilişkilerden duyulan memnuniyetin, daha ciddi düzeydeki anksiyete belirtilerini anlamada daha önemli bir rolü olduğu da gözlenmiştir. Tüm bu yordayıcı değişkenlerin de öfke ve kilişkilerarsı iletişim tarzları ile yüksek düzeyde anlamlı ilişkiler içinde olduğu saptanmıştır. Tartışma: Çalışmanın sonuçları anksiyete bozukluğu yaşayan bireylere yönelik olarak yürütülen tedavilerde yalnız belirtileri azaltmaya yönelik girişimlerin yetersiz kalabileceğini düşündürmektedir. Bu hastalara uygulanacak olan girişimlere; bireyin kişilerarası ilişkilerini iyileştirmeye ve daha doyumlu kişilerarası ilişkiler kurmasına yardımcı olabilecek iletişim becerileri, öfke yönetimi ve gevşeme tekniklerine yönelik eğitim programlarının eklenmesi yararlı olabilir.
Panik bozuklu ğunun diğer psikiyatrik bozukluklarla birlikteliği oldukça sık görülmektedir. Panik bozuklu ğuna eşlik eden komorbid psikiyatrik bozukluklar tan ı , tedavi ve gidi ş üzerinde önemli etkilere sahiptir. Bu çal ışmada panik bozuklu ğuna eşlik eden di ğer psikiyatrik bozukluklar ın belirlenmesi amaçlandı. Bak ırköy Ruh Sa ğlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Ara ştırma Hastanesi Nevroz Birimlerine Eylül 2002 ve Nisan 2003 tarihleri arasında başvuran ve DSM-IV tan ı ölçütlerine göre panik bozuklu ğu tanısı konulan hastaların komorbid psikiyatrik bozukluklarının sıkl ığı nın saptanması amaçlandı. Panik bozuklu ğuna en sık olarak depresyon ve somatizasyon bozukluklar ının eşlik ettiği saptandı .
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2019
Dusunen Adam: The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences, 2010
Star Gazetesi-Açık görüş, 2021
onlinemakale.dusunenadamdergisi. …
Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 2021
Turkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences, 2012
Zeynep Kamil tıp bülteni, 2018
Nöro Psikiyatri Arşivi, 2013
Sabah Ülkesi, 2024
Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2016
ÖRGÜTSEL DAVRANIŞTA “PSİKOLOJİK” BAŞLIKLI KONULAR, 2023
Cukurova Medical Journal, 2020