Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Milyonlarca yıl öncesinde yeryüzünün derinliklerinden günyüzüne çıkan tüfler ve bazaltlar, bir sanatçının estetik görüşüne sahip gibi görünen doğa tarafından şekillendirilmiş ve günümüze kadar ulaşmış. Bunun sonucunda, Dağlık Frigya bölgesine özgü orijinal şekle sahip tüften oluşan düzlükler, tepeler, sırtlar, vadiler, diklikler, mağaralar ve peribacaları birer doğal anıt niteliğinde günümüz peyzajının aslı unsurlarını oluşturuyor. Afyonkarahisar’da olduğu gibi insanlar için savunmanın öncelikli olduğu dönemlerde bölgedeki peribacalarından, lav çıkış merkezlerinden, bazalttan ve andezitlerden oluşan doğal kaleler, Eskiçağdan günümüze pek çok uygarlığın ilgi odağı olmuş. Günümüzde Köroğlu Beli geçidi olarak bilinen, ancak yüzyıllardır ana yol güzergâhının köprüsü olarak kullanılan doğal kaleler yöreyi Anadolu’nun diğer yerleşim yerlerine bağlayan önemli mekânlar olmuş.
Anadolu'nun zengin tarihi coğrafyasında önemli yer tutan Frigya bölgesi, son yıllarda yoğun bir şekilde incelenmektedir. Bölgenin hem askeri hem de ticari anlamdaki stratejik önemi, Bizans döneminde sahip olduğu yol sistemi ile belirtilir. Ayrıca, kısmen günümüze ulaşabilmiş Bizans dönemi yapıları, Frigya'nın önemli bir dini merkez de olduğuna işaret etmektedir. Bilinen kalıntılarının çoğu arkeolojik çalışmalarda bulunmuş kilise kalıntıları ve kiliselerde kullanılan mimari plastik parçalardan oluşmaktadır. Ayrıca, bugün bölgedeki birçok kasaba ve köyde Bizans dönemi mimari plastik parçalarını devşirme olarak görmek mümkündür; bununla birlikte ait oldukları Bizans yerleşimleri tespit edilememiştir. Bu durum yerleşim alanlarının zaman içerisinde yağmalandığını göstermektedir. Frigya bölgesindeki şehirlerin yağmalanması büyük oranda Arap akınları sırasında gerçekleşmiştir. M.S. 7-9. yüzyıllar boyunca süren Arap akınları, insanları emniyet için kaya yerleşim yerlerinde saklamak zorunda bırakmıştır. Aslen kaya yerleşimi geleneği bölgede Frig çağından beri vardır; kalıntılar kaya mimarisinin bu dönemden itibaren kesintisiz devam ettiğini gösterir. Frigler tarafından oluşturulan kaya yapıları Yunan ve Roma dönemleri boyunca kullanıldıkları gibi, yenileri de eklenmiştir. Dışa karşı korunaklı olan kayaların içine oydukları mekânları gerek gündelik yaşam gerekse dini ibadetlerini gerçekleştirebildikleri yerler olarak tasarladıkları muhtemeldir. Büyük olasılıkla mevcut mekânlar, Bizanslılar tarafından Hıristiyan inancına uygun ibadet mekânlarına dönüştürülmüş ve Bizans mimarisinin plan tiplerini içeren yeni örnekler eklenmiştir. Kaya Kiliseleri içerisinde temel olarak iki çeşit yapı grubu tespit edilmektedir. Bunlardan biri Bizans mimarisinde iyi bilinen plan tiplerini ortaya koymaktadır. Frigya bölgesinin kaya kiliseleri, Bizans kilise mimarisinin başlıca bütün tiplerini içermektedir: Başta tek nefli olmak üzere, iki nefli, üç nefli (bazilikal), haç planlı, kapalı Yunan haçı planlı kiliseler inşa edilmiştir. Diğeri ise analitik çözümleme gerektiren, farklı plan tipinde olanlardır. Kiliselerin duvarlarında kazıma ve boyama ile yapılmış çeşitli motifler, figürler ve yazıtlar da görülmektedir. Bu çalışmada Frigya'da, Eskişehir, Kütahya ve Afyonkarahisar şehirleri çevresinde bulunan, tüf tipi kayalıkların oyulması ile oluşturulmuş Bizans dönemi kiliselerinin plan tipleri, işlevleri ve dekoratif özellikleri ile tanımlanıp tanıtılmaları amaçlanmıştır. Abstract The Phrygia region, which has a significant place in the rich historical geography of Anatolia, is being keenly studied in recent years. Its strategic importance in both military and commercial terms is demonstrated by the road system that it had in the Byzantine period. The structures of the Byzantine period that survived partly today, indicate that Phrygia is also an important religious center. Most of the constructional remains from Byzantine period of Phrygia to date, found in archaelogical excavations, consist of churches and architectural sculpture pieces used in churches. Today, it is possible to see architectural sculptures of the Byzantine period in many towns and villages as spolia, although Byzantine settlements to which they belong are, not located yet. This indicates that such settlements were looted over time. The plundering of regional cities was probably really effective in the course of Arab raids. Between the 7th-9th centuries AD, the constant Arab raids forced people to hide in rock-cut settlements for safety. Hereabouts, this tradition can be linked to the age of Phrygians. Traces still exist to show that rock-cut architecture continued without a break. In parallel, it can be alleged that rock structures carved out by the Phrygians were used in Hellen and Roman times, also that new ones were added. It is possible that these people designed protected rock formations as places of worship and living. Most probably, these places 1 Bu makale " Dağlık Frigya Bölgesi Bizans Dönemi Kaya Mimarisi " adlı doktora tezinden üretilmiştir. Tez çalışması Anadolu Üniversitesi Proje Birimi tarafından desteklenmiştir. (Proje no: 1101E002)
Frigya (Phrygia) Bölgesi Kaya Kiliseleri, 2010
Anadolu’nun zengin tarihi coğrafyasında önemli yeri olan Frigya (Phrygia) Bölgesi, son yıllarda artan bir ilgiyle izlenmektedir. Yakın zamana kadar kültürel birikimi açısından fazla tanınmayan bölgeye ilginin artmasında kuşkusuz alan çalışmalarıyla ortaya çıkan kültürel mirasın etkisi büyüktür. Bölgenin ilgi çeken en önemli unsurlarından biri, çağlar boyu kesintisiz devam eden farklı uygarlıklara kendi doğal ortamında ev sahipliği yapmasıdır. Bu birikim, bölgenin coğrafi konumuyla da bağlantılıdır. Frigya Bölgesinin Anadolu’daki konumuyla önemli bir ulaşım ve ticaret noktası olduğu tarihi bilgilerle belgelenmektedir. Günümüzde halen varlığını sürdüren kaya mimarisi, jeolojik formasyon içindeki tüf oluşumlarında izlenebilir. Tarih öncesi çağlara uzanan ve kalınlığı yer yer ikiyüz metreyi bulan tüf oluşumu, yapısı gereği rüzgar ve sel sularının etkisiyle farklı kaya şekilleriyle ortaya çıkar. Oluşan bu kaya kütleleri içine farklı işlevde mekânların oyulması Frig döneminde başlar. Bölgede Friglerden kalma anıtlar, bu birikimin en çarpıcı örnekleridir. Friglerle başlayan bu gelenek, Roma ve Bizans dönemlerinde de kesintisiz sürdürülmüştür. Bu yapısıyla, Frigya’nın Anadolu’da Kappadokya Bölgesinden sonra kaya oluşumları ve mimarisi bakımından en zengin bölge olduğunu söylemek yanlış olmasa gerekir.
Uluslararası Doğu Anadolu Fen Mühendislik ve Tasarım Dergisi, 2021
Kırsal mimari, yöreye ve yere özgü insan ihtiyaçlarının mimariyle buluşması sonucu üretilen kültürel değerlerdir. Bu mimarinin sürekliliğinin sağlanmasında en önemli etken, insanın çevreye, doğaya duyduğu saygıyla yaşamını sürdürülebilmesi olarak ifade edilebilir. Son yıllarda bu dokunun unutulmaya yüz tutması ve ekonomik yetersizlikler gibi faktörler köylerin göç vermesine ve geleneksel değerlerinin zamanla kaybolmasına neden olmaktadır. Bu çalışmanın da ana konusunu, bu sorunlarla mücadele eden ve yöresel mimarinin devamlılığının sağlandığı bölgelerden olan İznik"in İhsaniye Köyü oluşturmaktadır. Köyün homojen yapısı nedeniyle kendisini günümüze kadar koruyabilmiş İhsaniye Köyü"nün, dağ köyü olması sebebiyle coğrafyanın mimarlık kültürüne olan etkisini gözler önüne seren bir yapısı bulunmaktadır. Çalışmanın amacı yöresel mimarlık unsurlarının unutulmaması adına geleneksel yapıların literatürdeki değerini artırmak, bu bölge özelinde doğal yapı korunurken ekonomik, sosyal imkânsızlıklara uluslararası düzeydeki kurumların çözümlerini inceleyerek yere özgü öneriler geliştirmektir. Aynı zamanda bu bölgenin mimarlık dili hakkında bilgi vererek gelecek çalışmalara altlık sağlamaktır. Köy dokusunda bulunan evlerin plan ve cephe durumları incelenmiştir. Girilebilen 4 konut için plan şemaları oluşturulmuş ve detaylı şekilde analiz edilmiştir. Böylece çalışmada bölgenin korunması için farkındalığın arttırılması, literatüre katkı sunulması ayrıca kırsal mimari dokunun korunması için öneriler oluşturulması amaçlanmıştır.
2012
Bati Anadolu Bolgesi’nin guncel acilma tektonigi ozelligini tasiyan ve Turkiye’nin onemli buyuk sehirlerinden biri olan Izmir’in yuksek sismik aktivitesi son yillarda oldukca dikkat cekmektedir. Ozellikle sehirdeki bu yuksek sismik aktiviteye sahip bolgelerden biri Karaburun ilcesinin guneyidir. Bu bolge onemli fay zonlariyla sinirlidir. Bu calisma kapsaminda, onemli sismik aktiviteye sahip bu havzada TUBITAK 108Y285 nolu projesi kapsaminda ilk defa yapilan mikrogravite profil olcumleri ve GPS calismalari gerceklestirilmistir. Yapilan uygulamalar sonucunda Karaburun’nun guneyindeki mikrogravite profil olcumlerinden elde edilen Bouguer anomalisinin degisimleri saptanmis, GPS calismalari ile hiz degisimleri ve yatay hareket izlenebilmistir. Calismanin sonucunda inceleme alanina ait Bouguer anomali degerleri ve GPS calismalarindan elde edilen hizlara ait bulgular irdelenmistir. Ayrica bu sonuclar deprem odak dagilimlari ile birlikte degerlendirilmis ve bu havzanin kendine ozgu bir kine...
Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008
Türkiye Bilimler Akademisi Kültür Envanteri Dergisi, 2004
Ataturk Universitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2013
Çankırı Karatekin üniversitesİ Karatekin edebiyat fakültesİ dergİsİ, 2024
İnsan faaliyetlerinin jeomorfoloji üzerinde oluşan sonuçların değerlendirilmesinde "kültürel erozyon"un ve sediment taşınımının yeryüzünde etkin jeolojik erozyondan daha fazla oranda olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu açıklama göz önüne alındığında jeomorfoloji tarafından kültürel jeomorfolojik alanın tanımlanması ve konumlandırılması ile kültürün doğal çevrede karşılığının belirlenmesi önemlidir. Morfolojinin oluşum ve gelişimi ele alınırken nesnel ve somut verilerin ortaya konulmasına odaklanan analizler jeomorfolojik özelliklerin açıklanmasında önemlidir. Kilistra (Gökyurt) Yöresi örneklem alanı özelinde kültürel sürecin seyri ve jeomorfolojik ünitelerin gelişim süreci bakımından sürecin açık ve anlaşılır bir analizle kültürel jeomorfoloji kapsamında ifade edilmesi çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Bu etki insanın geliştirdiği teknolojiyle istemeyerek ortaya çıkan çevrede oluşan değişimlerin sonuçlarıdır. Çalışmada bu ilişkilere bir yaklaşım analizi sunmak ana yöntem olarak belirlenmiştir. Bu yöntemin temelini doğal ortam evrimine dinamik karakterli etkenlerle ilgilenmek oluşturmaktadır. Sahada kültürel etkinliğin bir sonucu olarak oluşmaya/gelişmeye başlayan ve kültürel jeomorfolojik alan olarak tanımlaması yapılan sahada meydana gelmekte olan oluşumlar alanın jeopark olarak değerlendirilmesine imkân sağlamaktadır.
Türkiye Jeoloji Bülteni / Geological Bulletin of Turkey
Kuşağı sınırındaki, Tokat ilinin kuzeybatısında yer alan inceleme alanındaki stratigrafik birimler incelendiğinde tüm Pontid Tektonik Kuşağında olduğu gibi bir temel örtü ayırdımının varlığı saptanmıştır. Temel kayaçları üzerinde uyumsuzlukla yer alan örtü kayaçlarından özellikle çeşitlilik ve fosil içeriği bakımından oldukça ilgi çekici olan Üst Mesozoyik yaşlı örtü birimlerine detay yaş verilerek yöre stratigrafisi kurgulanmış ve çalışma alanının, jeolojik ve stratigrafik konumuna yönelik bulgular saptanmıştır.
Stratonikeia (Eskihisar) ve Kutsal Alanları, Stratonikeia Çalışmaları 5, , 2019
This publication is sponsored by Yatağan Governorate within the frame of GEKA Project. Yatağan Kaymakamlığı'nın GEKA Projesi kapsamında desteklenmiştir.
Ömer Halisdemir Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi, 2018
more seasonal conditions that is equivalent with a prominent change in sediment provenance and these indicate decrease in sedimentation rate during the latter part of the Messinian age.
2019
Bu çalışmaya konu olan alanın depremselliği Karaburun yarımadası, Chios adası ve İzmir kent merkezini de kapsayacak şekilde değerlendirilmiştir. Çünkü depremsellik küçük boyutlarda değerlendirildiğinde herhangi bir yoruma gidilemeyecek sonuçlar verir. Bu amaçla bölgenin depremselliği sadece çalışma alanıyla sınırlandırılmamıştır. Bu kapsamda son ikibin yıl içerisinde meydana gelmiş tarihsel ve aletsel dönem depremleri hakkında özet bilgiler verilmektedir. Bilgiler, ,http://www.izmir.bel.tr/eski/izmirdeprem/ek3d.htm internet sayfalarından ve "Türkiye ve Komşu Bölgelerde Sismik Etkinlikler Bir Tarihsel İnceleme 1500-1800 " (Ambraseys & Finkel, 1995) adlı kitaptan derlenerek hazırlanmıştır. Bölge, tarihsel (Ambraseys ve Finkel,1995) ve aletsel dönemde Batı Anadolu"nun depremsellik açısından en aktif bölgelerinden biri olarak bilinmektedir. Aletsel döneme ait
Dinçer, B., A. Türkcan, "Frigya'da İlk İnsanın İzleri : Kuzfındık Vadisi Paleolitik Dönem Bulguları/Eskişehir", Arkeoloji ve Sanat 137: 45-52.
VI. Uluslararası Aksaray Sempozyumu (27-28 Ekim 2021), 2021
Koçhisar, or Şereflikoçhisar as it is known today, has a history of approximately 5,000 years. During the Ottoman period, Koçhisar's name was always mentioned together with Aksaray. Koçhisar has generally been in the status of a district of Aksaray Sanjak. In Koçhisar District, there were Çoban Şeyh / Şeyh Çoban, also known as Ali Çelebi Zaviye and Sürmelü Zaviye. In this study, the situation of the aforementioned zawiyas from the 18th to the middle of the 19th century is discussed. The main source of the examination was Aksaray District Hurûfât Registries in the Archives of the General Directorate of Foundations. In addition, the Ottoman Archives of the Presidency of State Archives and research works were also used. The primary purpose of the research is to reveal the literature on the spiritual values of Aksaray in the aforementioned period. In addition, it was investigated whether these zaviyes, which were known to be active in the 15th-16th centuries, were also active in the 18th and 19th centuries. Thus, due to the structure of Hurûfât Registries, some information that may be missing about the aforementioned zaviyes has been tried to be completed with this study. In addition, in terms of foundation and education, Ottoman history in general and Aksaray and Koçhisar history in particular were contributed. As a result, important information about the activities of the zawiyas mentioned in this study has been revealed, although their foundation charters could not be reached. Çoban Şeyh and Sürmelü zaviyes; It has been determined that it existed in the 15th and 16th centuries, the Sürmelü continued its activities in the 18th century and the Çoban Şeyh continued its activities until the middle of the 19th century, but these institutions could not reach the present day. In addition, it was concluded that it could not be a coincidence that these buildings, which were ruined and idle in the 17th century, were made active in the 18th century. In this regard, it can be claimed that the Ottoman State took a political decision and tried to revive such educational institutions.
lnternational Journal of Geography and Geography Education, 2020
Kıyılar, zamana bağlı olarak değişkenlik gösteren dinamik ortamlardır. Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde kıyı çizgilerinde yaşanan değişimler sıklıkla antropojenik aktiviteye bağlı olarak gerçekleşmektedir. Karadeniz Havzası'nın kıyıdaş ülkesi olan Türkiye, gerek kendi sınırları içerisinden gerekse sınıraşan sular ile Karadeniz'e dökülen birçok akarsuyun kaynağı konumundadır. Söz konusu akarsu ağızlarında oldukça büyük deltalar yayılım göstermektedir. Bu çalışmaya konu olan Çoruh Deltası, Türkiye ve Gürcistan arasında sınıraşan bir akarsu tarafından taşınan sedimanlar ile oluşmuştur. 2000'li yılların başından itibaren Türkiye sınırları içinde yer alan havza alanında Baraj ve HES yapım çalışmaları hız kazanmıştır. Bu kapsamda Çoruh Nehri tarafından taşınan sediman miktarı doğal olarak azalma trendine girmiştir. Bu çalışmada, Çoruh Deltası'ndaki olası kıyı çizgisi değişikliğinin ortaya çıkartılması hedeflenmiştir. Çalışmada 1984, 1991, 2005 ve 2019 yıllarına ait Landsat uydu görüntüleri kullanılmıştır. Uydu görüntülerinden itibaren elde edilen kıyı çizgileri bir arada değerlendirilerek, değişimin izleri araştırılmıştır. Çalışma sonucunda, akarsu ağzının sol sahilinde baskın bir aşınma faaliyetinin, sağ sahilde ise aşınma ve biriktirme faaliyetlerinin bir arada geliştiği tespit edilmiştir. Deltadaki net alansal kayıp 63 ha olarak hesaplanmıştır. 1984-2019 arasında delta kıyı çizgisinde kara yönünde maksimum 238 m'ye varan gerileme tespit edilmiştir.
Bulletin Of The Mineral Research and Exploration, 2020
Eosen döneminde meydana gelen volkanizmaya ait ürünler, Neo-Tetis Okyanusunun kapanması ile gelişen İzmir-Ankara-Erzincan Sütur Zonu 'nun kuzey (Sakarya Kıtası ya da Pontidler) ve güney (Kırşehir Bloğu ya da Orta Anadolu Kristalin Kompleksi) sınırları boyunca iki ayrı kuşak halinde yüzlekler oluşturmaktadır. Çalışmanın konusu olan Karataş volkanitleri (Sivas kuzeydoğusu-Türkiye) ise, bu sütur zonunun üzerinde, Kösedağ Siyeniti'nin batı yamaçlarında iki kuşağın birleştiği noktada yeralmaktadır. Karataş volkanitleri, taban konglomerası, aglomera ve volkanik arakatkılı kumtaşı-kiltaşı ardalanması ile oluşan Akıncılar Formasyonunu keserek bölgeye bazaltik, andezitik ve trakitik bileşimli lav ve piroklastik ardalanması şeklinde bölgeye yerleşmiştir. Piroklastikler, volkanitlerin alt seviyelerinde aglomera, üst seviyelerinde tüf şeklinde gözlenmektedir. Jeokimyasal verilere göre, Karataş Volkanitleri genellikle alkalin karakterli bazik-ortaç magma ürünleri olup bazaltik trakiandezit, trakiandezit ve trakitlerden oluşmaktadır. Fraksiyonel kristallenme süreçleri ile kontrol edilen bu volkanizmada, bazaltik trakiandezitlerden trakite doğru kabuksal kirlenme etkileri izlenmektedir. Örneklerin, Rb/Sr-Ba/Rb oran diyagramında amfibol alanına yönelimleri, Zr/Ba oran değerlerinin (0,08-0,33) litosferik manto aralığında ki dağılımları, Ba/Rb oranındaki artış, MgO, Ni ve Cr içeriklerindeki fakirleşmeler, bu volkanizmanın astenosferik mantodan ziyade zenginleşmiş litosferik mantodan itibaren oluştuğunu işaret etmektedir. Jeokimyasal veriler, zenginleşmiş bu litosferik manto malzemesinin üst kıtasal kabuk malzemesi olduğunu, zenginleşmenin önemli bir kısmının dalım ile ilişkili sıvılarla ve az da olsa sedimanter malzeme katkısıyla geliştiğini göstermektedir. Bu durum, çarpışma öncesi, olası N-OOSB veya OAB'den itibaren gelişen ve kıtasal kabuk içine yükselen eriyiklerin, çarpışma sonrası açılmalı tektonizma ve/veya delaminasyon süreçleri ile yeniden aktif hale gelerek, genellikle üst kıtasal kabuk içerisinde olası kısmi ergimelere neden olduğu ve Karataş volkanitlerini oluşturduğu şeklinde açıklanabilmektedir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.