Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Mary Shelley'nin Frankenstein romanının 1818 ve 1831 tarihli varyantları arasındaki farklar.
YASEMİN ÇELİK tury are also reflected in the written language. This has shown that spoken language characteristics can also be detected in conks which are a written source. Therefore, conks constitute one of the important materials for language researchers doing oral language studies. There are a large number of conk texts in archives today and are worth studying.
İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Dergisi/ I.U. Journal of Translation Studies
Yeniden yazım farklı alanlarda "metinlerarasılık" (intertextuality), "metinselaşkınlık" (hypertextuality), "uyarlama" (adaptation) gibi kavramlarla ilişkilendirilerek ele alındığı kadar, çeviribilim alanında da incelenen ve daha çok "dillerarası çeviri" (interlingual translation) bağlamında değerlendirilen bir kavramdır. Yeniden yazımı tüm bu farklı boyutlarıyla çeviribilim alanında irdelemeyi amaçlayan bu çalışmada beş farklı yeniden yazım örneği sunması bakımından bütünce olarak İngiliz yazar Mary Shelley'nin Frankenstein ya da Modern Prometheus eserinden yararlanılmıştır. Bu bütüncenin sağladığı farklı yeniden yazım biçimlerine değinildikten sonra, ilk kez 1818'de basılan Frankenstein'ın kendi yazarı tarafından yeniden yazılmış 1831 versiyonu André Lefevere'in "yeniden yazım" üzerine yaptığı çalışmalar ışığında "ideolojik" bir yeniden yazım olarak değerlendirilmiştir. Bu ideolojik yeniden yazımın izleri önce yazarın biyografisinde sürülmüş, daha sonra Frankenstein'ın 1818 ve 1831 metinleri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bütüncedeki metinsel ve söylemsel verilerden yola çıkarak tematik açıklamalarla yeniden yazımın ardındaki bireysel ve toplumsal ideolojiyi betimleyen bir çözümleme gerçekleştirilmiştir. Bu incelemenin sonucunda Frankenstein'ın 1831'deki yeniden yazımı, Mary Shelley'nin "yazar imgesinin yeniden yazımı" olarak ele alınmıştır. Bir metnin aynı yazar tarafından yeniden yazıldığı örneklerde bir imge kurgulama aracı ya da bir ideolojileştirme işlemi olarak görülebilecek yeniden yazımlar "yazarın imgesinin yeniden yazımı" olarak değerlendirilmiştir.
1 SUİKAT, 2 FİLMİ (1914 FRANZ FERDİNAND SUİKASTİ)
1914'de Saraybosna'da Suikaste Uğrayan Franz Ferdinand ile alakalı iki filmi analizi
Dini Araştırmalar, 2022
Bir tarafta ağıtlarıyla Cahiliye ve İslami dönemde adından çokça söz ettirmiş el-Ḫansā, diğer tarafta Sofokles’in ünlü tragedyasında karşımıza çıkan Antigone; bu iki kadının hayat hikâyeleri ve karakterlerine şekil veren trajik olaylar incelenmeye değer olduğu kadar ilginç benzerliklere de sahiptir. Her ikisi de kardeşlerini trajik bir şekilde kaybetmiş ve akabinde yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle hüzün ve trajedinin timsali haline gelmişlerdir. Ḫansā kendi döneminde ve daha sonraki dönemlerde adından kadın Arap şairlerin en büyüklerinden biri olarak söz ettirirken; Antigone ise Thebai kralı karşısındaki sağlam duruşu, kararlılığı ve kralın ona karşı olan söylemleriyle güçlü bir kadın figürü çizmiştir. Antigone bir tragedya kahramanı, Ḫansā ise bir nevi onun gerçek hayattaki yansımasıdır. Hikâyelerindeki bu tesadüfî benzerliğin yanı sıra kendilerinden sonrakiler üzerindeki etkileri de onları incelemeye değer kılmıştır. Antigone güçlü karakteriyle bir sembol olarak dünya edebiyatında kendine yer edinmiş, feminizm başta olmak üzere bazı akımlara esin kaynağı olmuştur. Ḫansā ise kadın şair kimliği ve ağıtlarıyla Arap edebiyatında önemli bir yer edinmiştir. Tarihe mal olmuş bu iki kadının dünya edebiyatı, sosyal ve kültürel alandaki katkılarını tam olarak tespit edebilmek için böyle bir çalışma gerekli görülmüştür. Makalemizin ana konusunu teşkil eden bu iki kadının hayat hikâyeleri genel hatlarıyla ele alınmış, ayrı başlıklar altında benzer ve farklı yönlerine işaret edilmiş, son olarak da iki karakter arasında karşılaştırma yapılarak çalışma nihayete erdirilmiştir.
Uluslararası Mitoloji Sempozyumu Proceedings Book, 2019
Aristoteles Metafizik’in Delta’sında, doğanın ya Bir (biçim) olarak ya da Çok (madde) olarak ele alınabileceğini belirtir. Burada doğa ile kastedilen şey bütün, yani pan’dır. Aristoteles’e göre Sokrates öncesi düşünce, bütünü, ya Herakleitos’un yaptığı gibi, tek tek varolanların çokluğu açısından değerlendirmiş ya da Parmenides’in yaptığı gibi, bu çokluğu dikey olarak kuşatan ve kuşatışıyla da Oluş’u tümüyle yok sayan bir biçim olarak değerlendirmiştir. Doğayı ele almanın üçüncü bir yolunu ise Aristoteles’in kendisi belirlemiştir. Bu yol, Bir ve Çok’un ya da madde ve biçimin daima bir ortaklık ilişkisinde olduğuna işaret eder. Bu ortaklık ilişkisi, ya Bir’i tek teklere aşkın bir figür olarak önceden belirlemeyle ya da öncelikle Çok’tan, yani duyulur olanlardan yola çıkarak belli biçimsel durakların kaçınılmazlığının vurgulanışıyla kurulur. İlki, 17. yüzyılda ontoteoloji; ikincisi ise, 18. yüzyılda deneycilik formunda çıkacaktır karşımıza. Yunan mitolojisinin çizdiği sınırlar içerisinde Pan, hem yarı keçi yarı insan bir melez olarak hem de aynı anda çobanların ve sürülerin tanrısı olarak tasvir edilişiyle, doğanın bahsi geçen ortaklık ilişkisinde ele alınışının bir arketipini oluşturmakta gibidir. Bu çalışmada, Pan mitosunun Aristoteles’in doğayı ortaklık üzerinden ele alma düşüncesine esin kaynaklığı yapıp yapmadığı ve bunun Bacon ve Hume’un deneyciliği ile nasıl bir bağı olduğu üzerinde durulacaktır.
Sefad, 2021
In this study, the works named Frankenstein by Mary Shelley and Frankenstein in Baghdad by Ahmed Saadavi have been analyzed based on Hegel's art distinction. Hegel evaluated his understanding of art which he distinguished as classical, romantic and symbolic, in the paradigm of the West and the East and determined the West as the romantic and the East as symbolic art. On the basis of this determination of Hegel, it has been expounded in line with examples that Frankenstein represents the west that is the romantic art, Frankenstein in Baghdad represents the east that is symbolic art. In addition, Frankenstein, which is the common point of the works, is a symbol that has not lost its validity in the literature and cinema from the 19th century to the present day without time and geographical limits. This being created by a doctor, who is science lover and trying to find immortality, has become a symbol. This symbol reborn consciously in Iraqi lands over a 200year period. In both works, creature deviates from genesis purposes and begins to follow its own path. The aim of this study is to determine to what extent the features suggested by Hegel regarding the symbolic and romantic understanding of art exist in the Works with examples. In this context, dialectical philosophy, internality and spiritual subjectivity, perception of god and religion, death and self struggle are studied within the framework of romantic and symbolic art features. Based on these points, it has been determined that the romantic western Frankenstein and the symbolic role change with eastern themes bear the traces of Hegel's art distinction.
It is obvious that Yahya Kemal, who, early in the years when he started to write poems, perceived that poem was an art which was composed of words, thought deeply on the "language of poem", most of the time, throughout his life. The most important synthesis that he made while he was trying to create a new language of poem, especially from the years 1910s, is the concept of "white language". This article deals with the meaning of "white language" from Yahya Kemal"s point of view and the scope of this term in detail.
Bugün Tunceli iline bağlı bir ilçe olan Pertek, Osmanlı’nın ilk idari taksimatında Çemişgezek sancağına bağlı bir nahiye olarak kaydedilmiştir. Ancak Kanuni Sultan Süleyman döneminde müstakil bir sancak haline getirilmiş ve Rüstem Bey de ilk sancakbeyi olmuştur. Rüstem Bey’den sonra oğlu Baysungur sancakbeyi olarak görevlendirilmiştir. Bilgisi ve zekâsıyla tanınan Baysungur Bey idareyi ele aldıktan kısa bir süre sonra otoritesini tesis etmeyi başarmıştır. Ancak bu dönemde ahalinin can ve mal güvenliğini tehlikeye düşüren olaylara rastlamak mümkündür. Baysungur Bey, bölgede huzurun sağlanması için çeşitli tedbirler almıştır. Ancak suçluların cezalandırılması hususunda aldığı sert tedbirler nedeniyle bazı mağduriyetler yaşanmıştır. Pertek kadısı bu durumu merkeze bildirince, Baysungur Bey hakkında gerekli tahkikatın yapılması için Erzurum Beylerbeyi ve kadısı görevlendirilmiştir. Baysungur Bey döneminde, devletin doğuya yaptığı seferler sırasında askerlerin iaşe ihtiyaçlarının karşılanması konusunda Pertek sancağına müracaat edilmiştir. Öte taraftan idari ve askeri yetkililerin seferde olmasını fırsat bilen bazı vergi memurlarının, ahaliden fazladan vergi talep etmeleri, köylünün bulunduğu toprağı terk edip gitmesine neden olmuştur. Bu tür olayların yaşanmaması ve mağduriyetlerin giderilmesi için başta Pertek kadısı ve bölgedeki kadılar payitaht tarafından uyarılmıştır. Baysungur Bey, aynı zamanda yaptırdığı hayır eserleriyle kendisinden söz ettirmiştir. Fırat Nehrinin hemen yanı başında bir han inşa ettirmiştir. Bu hanın masraflarını karşılayabilmek için Kanuni Sultan Süleyman’dan temlik ile aldığı Evrik köyü ve Tufan mezrasının gelirlerini buraya vakfetmiştir. Ayrıca Pertek’te kendi ismiyle anılan bir cami inşa ettirmiştir. Caminin işleyişini devam ettirmesi için Evrik köyü ve Tufan mezrasının bir kısım gelirlerini camiye de vakfetmiştir. Bu suretle vakfın idaresi ve gelirlerin cami çalışanları arasındaki taksimini belirten 1577 tarihli vakfiyeyi düzenlemiştir
DergiPark (Istanbul University), 2018
1818 yılında Mary Shelley tarafından yazılan Frankenstein ya da Modern Prometheus romanı, yazılmasının üzerinden iki asır geçmesine rağmen popülerliğini korumuĢ; yıllar içerisinde çok çeĢitli edebiyat eserlerine, sinema filmlerine, çizgi romanlara, tiyatro oyunlarına, çizgi filmlere ve televizyon dizilerine ilham vermiĢtir. Mary Shelley tarafından kaleme alınan Frankenstein ya da Modern Prometheus, gotik edebiyatın baĢyapıtlarından bir tanesidir. 1818 yılında Büyük Britanya"da Fransızca olarak yayımlanan roman, 18. yüzyılda geçmekte, Kaptan Walton"ın kız kardeĢi Margaret Saville"a yazdığı 17.. tarihli mektuplarla baĢlamakta ve bitmektedir. Yayınlandığı dönemde gerek konusu, gerekse yazarının kadın olması nedenleri ile büyük ilgi gören Frankenstein ya da Modern Prometheus romanı, tıp öğrencisi Victor Frankenstein"ın, hastalıklara son verebilmek amacıyla, ölümsüzlüğe ulaĢmayı da hedefleyerek üstün bir insan yaratma çabasını konu almaktadır. Victor Frankenstein, mezarlardan topladığı çeĢitli ceset parçalarını birleĢtirerek; kalvenizm, simya ve elektriğin gücünü kullanarak bir "monster" (canavar) yaratmıĢtır. "19. Yüzyılda Politik İkili Karşıtlık Sunumu Olarak Frankenstein"ın Canavarının Karikatürlerde Görselleştirilmesi" isimli bu çalıĢma 19. yüzyılda farklı gazete ve dergilerde yayınlanan ve klasik edebi metinlerin siyasi birer mit haline gelerek; mevcut sistem eleĢtirisi yapmak amacı güderek oluĢturulan karikatürlerin incelenmesini amaçlamaktadır. ÇalıĢma; 1832 yılında Ġngiltere"de yayınlanan "Frankenstein Creating Peers" isimli karikatürden; 1893 yılında yayınlanan "The Frankenstein of Hatfield and his Handiwork" isimli karikatüre kadar olan toplamda 12 adet karikatürün Frankenstein ya da Modern Prometheus romanının grotesk kahramanı canavar ve dönemin sosyal-politik süreci arasındaki metinlerarası bağın incelemesini kapsamaktadır.
'dan oluşmaktadır. Yaşları birbirine yakın olan bu yedi genç, bir süre Servet-i Fünûn'da yazdıktan sonra 1928'de Meşale adında bir dergi çıkarmış ve Yedi Meşale adı ile bir kitap yayımlamışlardır. Bu kitabı topluluk adına Yaşar Nabi Nayır çıkarmıştır. Yedi Meşale dergisi etrafında toplanarak adlarını duyuran altı şair ve bir öykü yazarından oluşan bu topluluğun adı için Yedi Dağın Çiçeği, Yedi Kollu Şamdan, Yedi Ses, Yediveren Gülü, Yedi Yıldız gibi isimler düşünmüşler; lakin Yedi Meşale adında karar kılmışlardır. Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatının önemli edebiyat olaylarında biri olarak kabul edilen Yedi Meşalecilerin, asıl yankısı şiirde olmuştur. Yedi Meşaleciler, Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âtî'den sonra Türk edebiyat tarihinin üçüncü topluluğudur.
DergiPark (Istanbul University), 2013
Aydınlanma felsefesinin en önemli ve tartışmalı sonuçlarından olan modern bilim ve teknoloji, resimden sinemaya sanatın da on sekizinci yüzyıldan bu yana merkezindeki temalardan olmuştur. Sanayileşmenin tüm sonuçlarıyla ortada olduğu on dokuzuncu yüzyıl, bilim ve teknolojinin sorgulanmaya başladığı yüzyıldır. Bilim ve teknolojinin ürkütücü sonuçları üzerine bir çalışma olan Mary Shelley'nin Frankenstein or The Modern Prometheus adlı romanı pek çok kez filme çekilmiştir. Bugün film değilse de, performans sanatı aracılığıyla Frankenstein yine gündemdedir ve bilim ve teknoloji Fransız performans sanatçısı Orlan'ın performansları aracılığıyla keskin bir eleştiriye tabi tutulmaktadır.
ÖZET Kent, kültürün geliştiği, çeşitlendiği, endüstrileşme ve toplumsal ilişkilerin zenginleştiği bir yapı olarak karşımıza çıkar. Sosyolojik, siyasi ve ekonomik parametreler ile birlikte insan ve insan yığınlarının yaşadığı kentsel alanlar, yapıları ile birlikte ortaya çıkmış ve değişime gitmiştir. Pek çok dönemde sanatsal yaratının da oluşumunda etkili olan kent kavramı, olgu olarak sadece kendisi, sanatçının üretiminde önemli bir yer bulmuştur. Bu anlamda "kent manzaraları" tarihsel gelişimini sürdürürken sanatçı için ilk başlarda bir destekleyici, yan elemanken, bu süreç içinde ana konu olmuştur. Günümüzde ise kent manzarasını çağdaş anlamda yorumlayan ve bunda kente ilişkin pek çok unsuru bu yoruma katan, iki önemli isim Mark Bradford ve Julie Mehretu yaptıkları ile bu alanda saygın bir isme sahiptirler.
2019
İki Antichrist: Nietzsche ve Trier İyi olan nedir?-İnsanda güç duygusunu, güç istencini, gücün kendisini yükselten her şey. Kötü olan nedir?-Zayıflıktan doğan her şey. Mutluluk nedir?-Gücün büyüdüğü duygusu-bir engelin aşıldığı duygusu. Nietzsche Üç bölüme ayrılan film prolog(önsöz) ile başlar epilog(sonsöz) ile biter; aynı Antik Yunan tragedyaları gibi; prologta kadın ve adamın sevişmesinin arkasına konan klasik müzik yine tragedyaların Dionizik tinini anımsatır. Nietzsche Tragedyanın Doğuşu'nda trajediyi genel olarak doğa-insan arasındaki çelişkinin Dionysosçu çözümü yani olumlanması olarak tanımlar. O'na göre Antik Yunan mitosu, içerisinde Yunanlıların derinlikli dünya kavrayışını barındırır. Bunun örneğiyse şu hikayedir: Der ki eski bir efsane, Kral Midas bilge Silenos'u, Dionysos'un eşlikçisini, uzunca bir süre ormanda kovalamış, ama yakalayamamış. Nihayet, bir gün eline düştüğünde sormuş Silenos'a kral, insanlar için en iyi ve en mükemmel şeyin ne olduğunu. Kaskatı ve kıpırtısız durarak susmuş daymon, kral tarafından zorlanıncaya kadar; sonunda kulakları çınlatan bir kahkahayla birlikte şu sözler dökülmüş ağzından: " Zavallı, bir günlük ömürlü tür, rastlantının ve kederin çocukları, duymamanın senin için en hayırlısı olduğu şeyi söylemeye niye zorlarsın beni? En iyi şey senin için tamamen ulaşılmazdır: Doğmamış olmak, var olmamak, hiç olmak. En iyi ikinci şey ise senin içindir-en kısa zamanda ölmek. 1 Nietzsche "kim insan denilen hayvan için bir bellek yaratmak ister ki?" diye sorduğunda buraya dikkat çeker: Bellek, kendine aşkın değerler ve anlamlar bulundurmayan doğaya ona aşkın olan değerler ve anlamlar yüklemenin yegâne aracıdır ve bu nedenle de sakıncalıdır. İnsanın arzuladığı bir unutuş, bir yüksüzlüktür çünkü. Ama; insan, "anımsıyorum" der ve hemen unutan, bir geçmişi olmayan, her an gerçekten ölen hayvana gıpta eder… Hayvan tarihsiz yaşar; çünkü o hep şimdiki zamandadır. 2 O nedenle "oluşun masumiyeti"ni kirleten tek hayvan insandır, Nietzsche'ye göre, ve bunu bellek ve tarihle yapar.
Arkhe Logos Dergisi, 2018
Kapitalist dünyanın yükselişiyle eş zamanlı olarak modernliğe özgü temel değerlerin yaygınlaşmasıyla birlikte çocukluğa bakış açısı iki biçimde belirginleşir. Bunlardan ilki, dönemsel olarak daha önce gelen yani modernliğin başlarına denk düşen çocuğun masumiyetle özdeşleştirilmesidir. Bu yaklaşımda çocukluk, yetişkinlikte kaybedilen ve asla geri dönülemeyecek geçmişin özlemi olarak anlaşılır. Ancak zamanla yani kapitalist çıkar ve değerlerin toplumsal alanı gerek zamansal gerekse mekânsal olarak örgütlemesiyle birlikte çocukluk bir an evvel geride bırakılması gereken bir yaşam evresine indirgenir. Bu durum, çocukluğun kendine özgü haliyle ve yaşam boyu süren bir oluşum olarak ele alınma gereksinimini doğurur. Nitekim tam da bu kritik dönemde modernlik ve tarih felsefesi çalışmalarıyla ciddi incelemelere konu olan Walter Benjamin, kendi çocukluk hatıralarıyla bize çocukluk deneyiminin kendine özgülüğünü, çocuğun bakışının sanatsal, arı, yaratıcı gücü ve gizeminde sunar. Benjamin'in mitsel ve tarihsel bilgi aralığında sunduğu çocukluk çalışmalarının en belirgin özelliği ise çocuğun kendini ve kendi dünyasını hem keşfettiği hem de yarattığı bakış ile kentli yaşamın entelektüel, yaratıcı gezgini flaneur (burada özellikle şiirlerinde kenti anlatan ilk şair Baudelaire'e vurgu yapılır) arasında kurduğu benzeşimdir.
Belleten Journal, 2019
Özet Latifi'nin 1546 tarihli tezkiresi, Osmanlı nesir geleneğinde büyük önem taşımaktadır. Buna rağmen, 1546 tarihli tezkire metninin modern bir baskısı yoktur ve iki versiyon arasındaki farkları gösteren bir üslup incelemesi de bulunmamaktadır. Tezkirenin modern neşri eserin kap-samlı olarak gözden geçirilmiş ikinci (1575) versiyonunun metnine da-yanmaktadır. Bugün eserin tenkitli neşri olarak bilinen çalışma, araştır-macılar tarafından, Latifi Tezkiresi'nin 1546 tarihli orijinal metniymiş gibi algılanmakta ve bu büyük yanılgı ile eser klasik Türk edebiyatının temel kaynakları içinde yerini almaktadır. Böylece, Latifi Tezkiresi'nin modern neşrine dayanan çok sayıda araştırma (makale, tez) kesin so-nuçlara ulaşamamaktadır. Bu çalışmada, 1546 tarihli Latifi Tezkiresi'nin neşrinin oluşturulması önerileceği gibi 1546 ile 1575 tarihli yazmaların karşılaştırılması sağlanarak tezkire ve nesir geleneğine, diğer taraftan da üslup tarihine ışık tutulacaktır. Çalışma üç bölümden oluşacaktır. İlk bölümde Latifi Tezkiresi'nin yazmaları ile ilgili bilgi verilecektir. İkincisinde, 16. yüzyılda nesir ge-leneğinde meydana gelen yeni oluşumlardan bahsedildikten sonra bu oluşumların yazar olarak Latifi'yi, eser olarak da Latifi Tezkiresi'ni na-sıl etkilediği değerlendirilecektir. Son bölümde, otuz yıl ara ile yazılan iki nüsha arasındaki derin farklılıkları ve bu tezkirelerin birer özgün metin olarak algılanması gerektiği iddiası örnekleriyle açıklanacaktır.
ÖZET Bu yazı da Kerbela'da şehit edilen İmam Hüseyin'in konusunu işleyen eserlerden birisi olan Maktel-i Hüseyin'in bilinmeyen iki nüshası hakkında kısa bir bilgi verilmektedir. Bu nüshalardan birincisin de boyutları hakkında bilgi verildikten sonra içeriğinden bahsederken yazan ve yazılış tarihlerini belirten kısımlara değinmektedir. İki no'lu nüshada ise daha çok içerik hakkında bilgi verilmektedir. ABSTRACT Brief notes on twounknown copies ofİmam Hüseyin (son of Hz. Ali, and grandson of the Prophet Muhammed) in Kerbela, are given. The technical details of the first copy, its content, its writer, the date of writing are mentioned. The second copy gives information rather on the content. Hakkında bilgi vereceğim Maktel-i Hüseyin nüshalarını tanıtmadan önce Maktel-i Hüseyin adlı eserler hakkında kısa bazı bilgiler vermek gerekli ve yararlı olacaktır. Maktel-i Hüseyin; Hz. İmam Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edilmesini konu alan edebi eserlere verilen genel bir a...
Yaratan-yaratılan ilişkisinde tarafların rollerini daha iyi anlayabilmek için, yaratanın yaratılanda tezahür etmesinin nedenlerini incelemek gerekir. Bu tezahürün ardındaki dürtüleri, egotizm, narsissizm ve ölümsüzlük arzusu olmak üzere üç temel başlık altında ele alabiliriz. Her ne kadar biz burada bu dürtüleri üç farklı kategoriye ayırmış olsak da, aslında bunlar birbirleriyle oldukça iç içe geçmiş, benzer kavramlardır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.