Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2018, K24
…
3 pages
1 file
Uluslararası Sosyal Bilimler Sempozyumu Tam Metin Kitabı, 4-6 Ekim 2018, Ürgüp/Nevşehir, 2018
Paul Valéry’nin şiir hakkındaki görüşleri belirli kavramlar çevresinde toplanmaktadır. Onun önemsediği en önemli kavram öz şiirdir. Bunun için düşünce dolaysız biçimde ve duyguyla dile getirilmelidir. Böylece farkında olmadığımız bir dünya bize sezdirilmiş olacaktır. Böyle bir şiirin ana sorunsalı; düşünce, imge ve anlatım yolları arasında yaratılacak ideal uyumdur. Bu başarılabilirse ortaya bir sistem konabilir. Eğer öz şiir, saf şiir aranacaksa yapılması gerekenlerden biri, bu saflığı bozacak ögelerin şiirden temizlenmesidir. İlkin didaktizm ve ideoloji ile bu saflaştırmaya başlanabilir. Bu bir ideal çaba olsa da şairin bu uğurda yürümesi gerektiği bir zorunluluktur. Şiir parçalardan oluşur. Belki de şiirin en saf ögesi güzel bir dizedir. Bu noktada güzellik ve saflık birleşmiş olur. Onun kastettiği ahlaki bir saflık değil, dille şiirde yaratılan bir saflıktır. Buna mutlak şiir de denebilir. İlişki yalnızca dil ile insan arasında değil, dil ile dil arasında aranmalıdır. Bu arayışın sonunda keşfedilecek olan dilin egemenliği altındaki duyarlılık alanıdır. Valéry üç kavramı birbirinden ayırır. Şiirsel, tikel şiir ve tümel şiir (şiir sanatı). Şiirsel olan irademiz dışında fizik dünyadaki görüntü ve olguların bizde uyandırdığı heyecanları kapsar. Tikel ya da tümel şiir ise dilsel araçlarla yapay bir heyecanı insan üzerinde uyandırır. Bu duygu mimariyle ve müzikle yaratılabilse de ona göre gerçek anlamıyla dil bunu gerçekleştirebilir. Oysa müzisyen için sesler tanımlanmışken, yani icra edildiğinde gürültüler dünyasından ayırt edilmişken aynı durum şiir/şair için geçerli değildir. O, herkesin kullandığı malzemeyi kullanmak zorundadır ve bu konuda onu yönlendirecek yönergeler yoktur. Bir düşünce yalnızca ifadeden oluşmaz. Şiir başka türlü ifade edilemeyeni çeviren bir dildir. Şiirin yaptığı bir düşünceyi aktarmak değil, bir duyguyu okurlara duyumsatmaktır. Şiirin tüm amacı anlam değildir zira şiirin tek bir anlamı da yoktur. Bununla birlikte uzun süreler şiir, düzyazıya göre değerlendirilmiştir.
Ankara’da İz Bırakan Mimarlar Dizisi III. Şevki Vanlı, 2023
Düşünen Dünyaların İçinde yan, yazanın, sözgelimi iç halini açıklamaya, yazmadan ortaya çıkmayan bir açıklamaya ulaşmak hedefini taşıyan günlük ya zıları böyledir. Kendi kendine yönelik yargılarla, metinlerle, konuşmalarla sohbet etmek, yalnız psikolojinin değil, kültür ta rihinin de özsel bir olgusudur. İleride, kültür sistemi içinde oto-iletişimin yerinin, sanıldığın dan çok daha önemli olduğunu göstermeye çalışacağız. Buna karşın, "Ben -Ben" sistemi içinde aktarılan iletinin, tamamıyla verimli olmaması ve belli bir ek yeni bir bildirim almasına yol açan o pek tuhaf durum nasıl ortaya çıkmaktadır? "Ben -O" sisteminde modelin çerçevelenmiş öğeleri değiş ken görünür (alıcı alıcının yerini alır), ama kod ve ileti sürekli dir. İleti ve onda içerilen bildirim sabittir, bildirim taşıyıcısıysa değişir. "Ben -Ben" sisteminde bildirim taşıyıcısı aynı kalır, ama ileti iletişim sürecinde yeniden şekillendirilir ve yeni bir anlam kazanır. Bu tamamlayıcı -ikinci-kodun katılması sonucunda gerçekleşir ve kaynak ileti, yeni iletinin özelliklerini alarak onun yapısının bütünlüğü içinde yeniden kodlanır. İletişim şeması bu durumda şöyle görünecektir: Düşünen Dünyaların İçinde Bütün yaratılanların arasında, Tanrı gibi yürüdüm, Ve dünya altımda kıpırtısızca ışıldadı. Ama bütün hayallerin arasından, büyücünün uluması gibi, Duyuyordum denizin derinliklerinin gümbürtüsünü, Ve görü ve düşlerin sessiz alanına Kükreyen dalgaların köpüğü saçıldı. s Burada şiirin bizi ilgilendiren yönü, Tutçev için önemli olan şey, yani insanın ruhsal yaşamıyla, denizinkinin kıyaslanması ("birbiri ardına düşünceler, birbiri ardına dalgalar") ya da kar şıtlaştırılması ("Denizin dalgalarında şarkıcılık var") değildir. Metnin temelinde, anlaşıldığı üzere, gerçek bir yaşantı -Ad riyatik Denizi'ndeki yolculuk sırasında, 1833 yılı eylül ayında yaşanan dört günlük bir fırtınanın anısı-olması nedeniyle, şiir bizim için daha çok yazarın psikolojik iç gözleminin anıtı ola rak önem taşımaktadır (benzerleri gibi, metne yönelik bu yak laşıma da itiraz edilemeyeceğine şüphe yok). Şiirde yazarın ruh halinin iki bileşeni öne çıkarılmıştır: Ses siz düş ve fırtınanın ölçülü kükreyişi. Sonuncusu, amfibrah öl çülü metne anapest ölçülü dizelerin beklenmedik biçimde katıl masıyla belirginleşmektedir: Çevremde, simballer gibi ses veriyordu dağlar, Rüzgarlar sesleniyor ve şarkı söylüyordu şualar ( ... ) Ama sesler kaosunun üstünde asılı kaldı düşüm ( ... ) Ama bütün hayallerin arasından, büyücünün uluması gibi ( ... ) Vkrug minya, kak kimvali, zvuçali skali, Oklikalicya vetri i peli vali (. . .) No nad haosam zvukov nasilsa moy son (. . .) No vse grezi naskvoz', kak volşebnika voy ( . .. ) Fırtınanın gürleyişine adanmış dizeler ve düşün fırtınanın gürültüsü arasından ya da fırtınanın gürültüsünün düşün ara sından çıkmasını tasvir eden, "ama (no )" ile başlayan iki simet- kendini trenin altına attığı iletisini alıyorsa ve o bu iletiyi belle ğinde mevcut olana genelleyerek "Arma Karenina benim" so nucuna varıyor ve kendi kendini kavrayışını, birtakım insan larla ilişkilerini, bazen de tavırlarını gözden geçiriyorsa, o za man belli ki romanın metnini başka her şey gibi tekdüze bir ileti olarak değil, oto-iletişim sürecindeki belli bir kod niteliğinde kullanmaktadır. Tam da böyle okuyordu romanları Puşkin'in Tatyana'sı: Kendini kahramanı olarak hayal edip Sevdiği yaratıcıların, Klarisa, Yulya, Delfina, Tatyana sessizinde ormanın Kitabıyla tek başına heyecanla geziyor, Orada arıyor ve buluyor Kendi gizli ateşini, hayallerini, Tamamıyla içten meyvesini, İç çekiyor ve sahiplenerek Yabancı telaşı, yabancı üzüntüyü, Kendini kaybedip fısıldıyor ezberden Tatlı kahramanı için olan mektubu ... Ama kahramanımız, kim olursa olsun, Kesinlikle değildi Grandison. (VI, 55) Okunan romanın metni, gerçekliğin yeniden anlamlandırıl ması için model olur. Tatyana Onegin'in bir roman karakteri olduğundan kuşku duymamaktadır; ona sadece hangi rolü ve receğini bilememektedir: Kimsin sen, meleğim mi, koruyucum mu, Yoksa hain bir baştan çıkarıcı mı . .. (VI, 67) 2 9 ÇN. Burada bahsedilen eser, Eınmanuele Tesauro (1592-1675) adlı İ talyan tarihçi ve retorikçinin, "Il Cannochiale Aristotelico" (1654) adlı şiiridir.
DOSYA 17 MİMARLIK VE MEKAN ALGISI, 2009
Lefebvre'in asıl ilgisi, "kendi içinde mekan" ya da "mekandaki şeyler" değil, gerçek mekanın üretimidir. "Mekanın üretimi", mekanı kendi içinde bir şey olarak alıp incelemekten öte, toplumsal bağlamına ve üretim süreçlerine yerleştirmeyi işaret eder. Mekan (ve zaman) toplumsal olarak üretilir. Yaşanan mekan (l'espace vécu; lived space), algılanan mekan (l'espace perçu; perceived space) ve tasarlanan mekan (l'espace conçu; conceived space), mekanın üretiminin birbirinden ayrılmaz üç kurucu anıdır. Ancak bilimsel pratikler içinde "mekan"ın algılanan, bilinen ve yaşanan boyutları birbirlerinden ayrılmıştır-bunlar sırasıyla, fiziksel, zihinsel ve toplumsal mekanlara tekabül eder. Mekan, farklı boyutlarının soyutlanması ve bilimin, sadece bunların temsiline indirgenmesiyle kavranamaz; birbirinden farklı, ancak ayrılmaz bu üç boyutunu kucaklayacak, bütünlüklü bir mekan teorisi gereklidir. Hemen belirtmeliyim, Lefebvre'in mekan teorisi, sadece kavramsal ve soyutlama düzeyinde kalmaz; Marxist bir mekanpolitik projedir aynı zamanda: "Dünyayı değiştirmek için, mekanı değiştirmek gerekir". 1 Lefebvre mekanın üretimini, farklı, ancak ayrılmaz üç kurucu boyutuyla, bir üçlü
Journal of International Scientific Researches, 2019
Olasılık kuramını önceleyen üç itici güç bu çalışmada Gaius Julius Caesar'dan ödünç alınan veni, vidi, vici sözcükleriyle temsil edilmektedir. İlk itici güç yeni rastgelelik düşüncesidir. Geçmiş dönemlerde Tanrısal istemin göstergesi olarak anlamlandırılan rastgelelik artık fiziksel bir süreç ile ilgili öngörülemezlikten başka bir anlama gelmemektedir. Vidi sözcüğüyle temsil edilen ikinci itici güç öngörülemezliklerin nicelleştirilebileceği konusunda kumarseverlerde oluşan farkındalıktır. Kumarseverler bu farkındalıklarıyla matematikçilere yönelirler ve onlardan öngörülemezliklerin nicelleştirilmesini isterler. Matematikçilerin bu konudaki başarıları vici sözcüğüyle dile getirilen üçüncü itici gücün bir ürünüdür. Söz konusu itici güç eşolabilirlik kavramıyla ilgili farkındalıktır. Astragaluslardan zarlara doğru olan evrim bu kavramı elde etmek için uygun bir tarihsel zemin oluşturmaktadır. Olasılık kuramı bu son itici gücün öncekilere eklenmesiyle başlar.
İnsanın esir olma hali Camus'nün Veba adlı romanında farklı açılardan okurlara sunuluyor. Kitapta, esaret duygusu görünen ve görünmeyen şekilleriyle karşımıza çıkıyor
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
International Black Sea Coastline Countries Symposium – II, 2019
2021
Cogito, 47-48, 2006
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 2019
CANDIDE / VOLTAIRE, 2019
Geçerken Dergisi 2022-26
Arete Politik Felsefe Dergisi, 2021
Türk Dünyası Araştırmaları, 2022
İnsan Yayınları, 2015
Toplumsal Tarih, 2023
Universal Journal Of Theology, 2020