Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Bedîüzzaman ve Risale-i Nur Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir. Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir. RİSALE-İ NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR? Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır. Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor… Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri… İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini… İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser… *** Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir. Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir. Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir. Neşrinde Çalışanlar
Bedîüzzaman ve Risale-i Nur Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir. Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir. RİSALE-İ NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR? Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır. Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor… Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri… İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini… İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser… *** Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir. Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir. Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir. Neşrinde Çalışanlar
Bedîüzzaman ve Risale-i Nur Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir. Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir. RİSALE-İ NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR? Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır. Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor… Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri… İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini… İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser… *** Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir. Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir. Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir. Neşrinde Çalışanlar
Diyanet İşleri Müşavere Kurulu'nun 23.05.1956 gün ve sayısız ehl-i vukuf raporuna istinaden Afyon Ağır Ceza Mahkemesince Bediüzzaman Said Nursî'nin Kitap ve sair evraklarının kanunî mevzuata muhalif siyasî ve idarî hiçbir mahzuru görülmemiş olmakla sözü geçen Eserler 23.6.1956 gün ve 954/278 esas ve 955/218 karar sayılı ve kaziye-i muhkeme haline gelen beraat kararıyla ve yine Isparta Sorgu Hakimliğinin 11.9.1956 gün, 954/28 esas ve 956/65 karar sayılı ve aynen kaziye-i muhkeme haline gelen men'i muhakeme kararıyla bilumum Nur Risaleleri sahiplerine iade edilmiştir
Bedîüzzaman ve Risale-i Nur Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir. Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir. RİSALE-İ NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR? Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır. Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor… Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri… İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini… İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser… *** Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir. Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir. Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir. Neşrinde Çalışanlar
Bedîüzzaman ve Risale-i Nur Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir. Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir. RİSALE-İ NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR? Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır. Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor… Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri… İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini… İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser… *** Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir. Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir. Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir. Neşrinde Çalışanlar
Bedîüzzaman ve Risale-i Nur Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir. Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir. RİSALE-İ NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR? Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır. Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor… Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri… İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini… İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser… *** Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir. Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir. Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir. Neşrinde Çalışanlar
Bedîüzzaman ve Risale-i Nur Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir. Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir. RİSALE-İ NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR? Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır. Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor… Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri… İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini… İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser… *** Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir. Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir. Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir. Neşrinde Çalışanlar
Bedîüzzaman ve Risale-i Nur Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir. Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir. RİSALE-İ NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR? Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır. Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor… Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri… İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini… İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser… *** Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir. Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir. Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir. Neşrinde Çalışanlar
Bedîüzzaman ve Risale-i Nur Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir. Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir. RİSALE-İ NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR? Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır. Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor… Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri… İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini… İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser… *** Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir. Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir. Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir. Neşrinde Çalışanlar
ŞEYH SAFÎ BUYRUĞU VE RUMELİ BABAGAN (BEKTAŞİ) ERKÂNLARI - Hakkı SAYGI -
Bilgi Merkezleri Kütüphaneler - Arşivler - Müzeler. Yay.Haz. Mehmet Ali Akkaya, Hüseyin Odabaş.Hiperlink Yayınları, 2019
Bu çalışmada, nadir eser kavramı ve nadir eser kütüphanelerinin tarihçesi, nadir eserlere ilişkin kataloglar ile bu kütüphanelerde çalışacak kütüphanecilerin sahip olmaları gereken özellikler ele alınmış, alanın temel ve ilgili diğer literatürüne dikkat çekilmiştir.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1991
I. ABBASİ NESRİNE GENEL BİR BAKIŞ Abbasiler Devri, m. 750-1258 yılları arasını kapsamaktadır. Dört devir halinde ele alınan Abbasiler Çağı'ndâ, daha önceki devirlere göre, edebiyatta bir canlanma ve gelişme göze çarpmaktadır. Nesir de, bu doğ rultuda gelişmesini sürdürmüştür. Abbasi Edebiyatının önemli özellik lerinden birisi, İslam Devleti'nin gelişmesi ve bunun sonucunda değişik milletlerden unsurların karışmasıyla, dili Arapça olan, ancak kendi milli özelliklerini de koruyan, değişik formlar ve üsluplar içeren bir İslam Ede biyatının meydana gelmesidir. Bu İslam Edebiyatı içinde, İranlılar ve özellikle Türkler, önemli bir yer tutmaktadırlar. Arapça eserler veren birçok Türk bilgini, edebiyatçısı, dilcisi yetişmiştir. Bunlar arasında al-Cavharî (öl. 1002), "al-Şıhâh" adlı sözlüğün yazarıdır. Abbasi nesrinde, "hitabet", "risale", "antoloji", "kıssa", "makâlât", "munâzarât", "makarne" türlerinde eserler Verilmiştir. Ayrıca, Yunanca, Süryanice ve Pehlevi dillerinden yapılan çeşitli çeviriler de, Abbasi nesrinde önemli bir yer tutmaktadır. Abbasiler Devri nesrinde, başlangıçta önemli bir yeri olan hitabetin, gittikçe bu önemini kaybetmeye başladığı görülmektedir. Bu devirde hitabet, gittikçe zayıflamıştır. Daha önceleri, hitabeti ortaya çıkaran faktörlerden olan al-c aşabiyya (soy sop düşkünlüğü) ve hizipçilik ruhunun, gücünü zamanla kay betmesi ve insanların görüşlerini ifade için yazılı araçlara başvurması, bu sonucun ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır 1. İbn Nubâta (doğ. 946), bu devrin ünlü hatiplerindendir. İbn Nubâta'nın, Bizans ordularıyla savaş halinde bulunan: emirleri cesaret lendirmek için yazdığı hutbelerinin önemli olduğu bilinmektedir 2 .
E-learning and problem based learning …, 2009
Kardiyoloji eğitiminde e-öğrenme ve probleme dayalı öğrenme entegrasyonu E-learning and problem based learning integration in cardiology education 158 Özet Amaç: Bu çalışmanın amacı, mezuniyet öncesi tıp eğitiminde kardiyoloji ile ilgili bir eğitimi probleme dayalı öğrenme (PDÖ) ve bu uygulamayı destekleyen bir e-öğrenme ortamı geliştirerek öğrencilerin kullanımına sunmak, öğrencilerin uygulama hakkındaki memnuniyetlerini ve bu uygulamaların sınav başarıları üzerine olan etkilerini saptamaktır. Yöntemler: Bu amaçla kesitsel tipte bir çalışma olarak yürütülen bu araştırmada Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 2007-2008 eğitim öğretim yılında 2. sınıfta eğitim programında yer alan kardiyoloji ile ilgili bir PDÖ modülü, e-öğrenme ile desteklenerek öğrencilere uygulanmıştır. Probleme dayalı öğrenme haftasının bitiminden sonra e-öğrenme uygulamasını kullanan ve kullanmayan öğrenciler ile uygulamayı sık kullanan ve az kullanan öğrenciler e-öğrenme uygulamasının log (günlük) kayıtları ile belirlenmiş ve bu öğrencilerin sınav puanları karşılaştırılmıştır. Ayrıca öğrencilerin e-öğrenme ile ilgili memnuniyetlerini belirlemeye yönelik bir anket uygulanmıştır. İstatistiksel analizler eşleştirilmemiş t testi ve Mann Whitney U testi ile yapılmıştır. Bulgular: Yapılan bu araştırmanın sonucunda öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun e-öğrenme uygulamasını kullandığı (%72.6), kullananların sınav puanlarının kullanmayanlara göre daha yüksek olduğu (sırası ile 103.58, 100.88) ancak istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı (t=-0.998, p=0.320), e-öğrenme uygulamasını çok kullanan öğrencilerin az kullananlara göre istatistiksel olarak anlamlı ölçüde daha yüksek puan aldığı (sırası ile 106.28, 100.59) saptanmıştır (t=-2.373, p=0.01). Ayrıca öğrencilerin büyük çoğunluğunun uygulamadan memnun olduğu (%72.6) ve benzer uygulamaların devam etmesini istedikleri belirlenmiştir. Sonuç: Bu çalışma ile öğrencilerin büyük çoğunluğunun e-öğrenme uygulamasını kullandığı ve memnun kaldığı bulunmuştur. Ayrıca e-öğrenme uygulamasının öğrencilerin sınav başarısı üzerine olumlu etkisi olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlar, kardiyoloji eğitimi ve probleme dayalı öğrenmede öğretim teknolojilerinin kullanımı alanında sınırlı olan literatüre katkı yapması açısından önem kazanmaktadır.
Kalemname, 2021
In this study, the subject of qualifications and apparition in two ghazals selected from "fī awāʾil alsulūk" recorded ghazals in the Niyāzī-i Misrī's Diwān prepared by Kenan Erdogan was discussed. The identified ghazel couplets were handled, and the explanations of the written texts and ghazals were made by presenting them in today's Turkish. In order to understand the gazelles better, the concept and necessary parts are explained in couplets without leaving the main subject. In this study, it is seen how the mention of manifestation, which is one of the subjects that Sufis dealt with, was reflected in the poetry of Niyāzī in the early periods of the course of seyr-ü sulūk. It is aimed to explain the thoughts of Niyāzī on manifestation and the mystical concepts reflected in his poetry. Niyāzī who especially drew attention to the divine manifestations in the dem and the world, followed in the footsteps of Ibn Al-'Arabī, nourished the understanding of Wahdat al-wujūd and described the manifestation in this context in his poems. The Ibn Al-'Arabī effect is clearly seen in the ghazels we examined in our study. Expression is enriched by giving examples from the works of Sufi poets in the field of Islamic Turkish Literature. Both in Niyāzī and in the examples given, quotations from the Qur'ān and hadith, which are the main sources of Islām, are included. Without mentioning the language features in Niyāzī 's poems, the content of the poems and the world of meaning were evaluated in terms of Sufism. The understanding of Hurūfiyyah is also used in the annotation of the ghazals. It is thought that the findings and comments obtained in the article within the framework of the concept of Tecellī will contribute to the understanding of Niyāzī-i Misrī's mystical views.
Seher Abdal, Seher veya Seherî mahlaslarını kullanan şairin hayatı hakkında eski kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Cönklerde ve mecmualarda çok sayıda şiiri yer alan Seher Abdal'ın bir de Helvâ vü Nân isimli mesnevîsi vardır. Seher Abdal, 138 beyitlik bu küçük mesnevîde bir derviş ile bir Hâricî ve oğlu arasında Belh şehrinde geçen olayı anlatmaktadır. Son derece kötü özelliklere sahip Hâricî'nin şahsında Hâricîlere olan olumsuz duygularını; Hz. Ali muhibbi dervişle Hâricî'nin oğlunun şahsında ise, Hz. Ali taraftarlarının iyiliğini ve kendisinin Hz. Ali'ye, ailesine, on iki imama duyduğu aşırı sevgiyi dile getirmektedir. Hikâyede Hızır ve Hz. Ali'nin mucizelerine/kerametlerine de yer veren şair, peygamber/ nebî olduğunu işaret ettiği Hızır'la Hz. Ali'yi özdeşleştirmemekte; Hz. Ali'yi Hızır tarafından tavaf edilen ve ona emreden biri olarak Hızır'dan üstün tutmaktadır. Şair, Helvâ vü Nân'ın beyit sayısının toplamını "1+3+8: 12" olacak şekilde düzenlemek suretiyle de on iki imama olan bağlılığını vurgulamaktadır. Mesnevîde "helvâ" ve "nân"a farklı bir anlam yüklemeyen Seher Abdal, Doğu kültüründe ölenlerin canı için yapılan ve günümüzde de devam eden "helva ve ekmek dağıtma" geleneğinin, eskiden İran'da "Hz. Ali aşkına helva ve ekmek dağıtmak" şeklinde yaşatıldığını ortaya koymaktadır. Bu çalışmada Helvâ vü Nân, incelenerek eserin çevriyazılı metni verilecektir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.