Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
15 pages
1 file
Preface to: Ingmar Karlsson, Bolgeler Avrupasi, Istanbul, 2007 (In Turkish)
AVRASYA BOLGESI VE TURKIYE ACISINDAN ONEMI, 2021
AVRASYA BOLGESI VE TURKIYE ACISINDAN ONEMI
İDİL (VOLGA) BULGARLARI VE GÖÇEBE DÜNYA, 2019
The Bulgarians appeared as part of the Hunnic hordes in the Eastern European steppes. The early history of the Volga Bulgar is usually associated with the Ogur tribes, which occupied the territory from Central Mongolia to Northern Kazakhstan. Starting from the end of the V. Century, we find the Pro-Bulgar alliance, formed into a single nation of Onogurs, Utigurs and Kutrigurs, on the vast expanses of the Black Sea-Caspian steppes, as well as in the North Caucasus, in the Danube and in the Balkans. As part of the Western Turkic Khaganate, by the 630s, they gained independence and created their own state headed by Khan Kubrat -Great Bulgaria. The authors deal with the topic of contacts of the Volga Bulgars with the southern nomadic people. After the collapse of the Great Bulgaria of Khan Kubrat and during the existence of the Khazar Khaganate, there were continuous migrations of Bulgarians to the Middle Volga, where the Volga Bulgaria state was formed. The Volga Bulgars closely contacted the Pechenegsand Kipchaks-Cumans, who played a significant role in the formation of the ethnos, language and culture of the modern Tatars of the Volga region and the Urals.
Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Yıllığı 2013, 2015
Türklerin 1960'lı yılların başından bugüne uzanan Batı Avrupa ülkelerine göç süreci, günümüzde yaklaşık 4 milyonluk bir Türk göçmen nüfusunun ifadesine dö-nüşmüş durumdadır. Başlangıçta hem Batı Avrupa ülkelerinin ucuz işgücü ihtiyacını karşılamak hem de kendi sosyo-ekonomik statülerini iyileştirmek amacıyla ekono-mik nedenlerle Batı Avrupa ülkelerine göç eden Türkler, günümüzde sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı açısından Avrupa toplumlarının sadece edilgen değil etken birer unsurları haline gelmiştir. İlk zamanlarda büyük oranda kırsal kesimin hedefi olan ve " misafir " statüsündeki işçileri ağırlayan Batı Avrupa, bugün %50'sinden fazlası 21 yılın üzerinde olmak üzere %90'ı 11 yılı aşkın süredir ikamet eden Türk kökenli nüfusu ağırlamaktadır. Söz konusu nüfusun yarısından fazlası ise artık Avrupa Birliği vatandaşı konumundadır (Hacettepe Üniversitesi, 2013: 1). Avrupa demografisine ilişkin projeksiyonlara göre, Avrupa Birliği (AB) içerisindeki Türkiye kökenli Türk nü-fusun 2020 yılında 6,5 milyona ulaşması beklenmektedir (Güler, 2009: 396). Benzer şekilde yapılan araştırmalar, örneğin Almanya'da 2007 itibariyle 72 bin olan Türk giri-şimci sayısının 2015 yılına kadar 140 bine ulaşacağını göstermektedir (Keskin, 2009: 554). İşçilikten girişimciliğe doğru ciddi bir aşama kaydeden Avrupa'daki Türkler, bugün sadece ekonomik alanda değil siyaseten de varlık göstermeye başlamıştır. 2013 yılı sonu itibariyle AB ülkelerinin ulusal parlamentolarında bulunan Türk kökenli parlamenter sayısı 30'a yakındır (Romanya ve Bulgaristan hariç). Dolayısıyla geçici işgücü olarak başlayan süreç, günümüzde " Euro-Turks " (Avrupalı Türkler) tanımla-masıyla yeni bir toplumsal oluşuma zemin hazırlamıştır.
İstanbul Bilimler Akademisi Vakfı, 2021
Göç her ne kadar günümüzde en ses çıkartan konulardan biri olsada insanlık tarıhiyle beraber insanların kimi zaman doğal afet, savaş, kıtlık sebeplerden dolayı mecburi bir şekilde kimi zamanda da bir çok farklı istek ve umutlarla kendi istekleriyle göç etmişlerdir. Bu istek ve umutları ise, iyi yaşam koşulları, güvenlik bir ortam, iş imkanları vesayire olarak ifade etmek mümkündür. İnsanların bir yerden bir yere göç etmeleriyle beraber gittikleri olumlu ve olumsuz yönde etklemektedirler. Örneğin kendileriyle beraberi bazi hastalıkları getirebiliyorlar. Geldikleri yerdeki insanlar ile kısa vadede sorunları yaşayabilirler dolayısıyla yeni güvenlik kaygıları da ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda kendileriyle beraber sermaye, yatırım, bilgi vs gibi unsurları da getirmektedirler. Göç batıda sanayileşme hareketiyle işgücüye duyulan ihtıyaç dolayısıyla sözleşmeli işçilik kapsamında dünyanın farklı yerlerinden getirilmiştir. Günümüzde göçün temel kaynaklarına bakıldığında savaşlar, güvenliğin olmaması, işsizlik ve geçim şartlarının zorluğu, özet olarak istek ve taleplerinin devlet ve hükümetleri tarafından karşılanamamasıdır. Bu kapsamda Afaganistan’da yaşanan ekonomik istikrarsızlık ve savaş ortamı Afgan halkının yaklaşık kırk senedir dünyanın çeşitli ülkelerine göç etmelerine sebep olmuştur. Pakistan, İran, Türkiye ve Avrupa, Afgan göçmenlerinin en çok tercih ettiği konumlardır. Bu çalışmada öncelikle göç kavramının teorik kısmına değinerek, Afganistan dış göç dalgaları hakkında kısaca bilgi verildikten sonra Afgan mülteci-sığınmacıların Türkiye’ye göçü incelenmiştir.
ÖZET İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan en büyük kitlesel göç hareketi 2011 yılında Suriye topraklarında başlayan çatışma nedeniyle ortaya çıkmıştır. Türkiye, bu nüfus hareketinden hem yürüttüğü dış politika hem de Suriye'nin komşusu olması nedeniyle en çok etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Türkiye, Afrika-Asya ve Orta Doğu'dan gelen göç dalgaları için, 1951 Cenevre Sözleşmesi hükümleri aksine, " geçici koruma " statüsünü hukuksal anlamda hayata geçirmiştir. Mültecilik yerine kişilere " geçici koruma " statüsünün verilmesinin sebebi, ülkesindeki olağan üstü koşulların sona ermesiyle birlikte göç hareketinin menşe ülke topraklarına geri dönecekleri görüşüne dayanmaktadır. Ancak Suriye'de savaşın 2011 yılından bu yana devam etmesi ve ne zaman biteceğine ilişkin belirsizliğin sürmesi, geçici koruma altındaki kişilerin Türkiye'de yarattığı sosyo-ekonomik maliyetleri günden güne arttırmaktadır. Artan maliyetlerin karşılanması esnasında Türkiye, uluslararası toplum tarafından yalnız bırakılmış ve kendine vaadedilen maddi destekler Türkiye'ye tam olarak ulaştırılmamıştır. Bu nedenle Türkiye, " geçici koruma " altındaki bireylerin kendi toplumuna kazandırılması için bir takım çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmaların en önemli örneklerinden biri nitelikli göçmenlere vatandaşlık hakkı verilmesidir. Ancak bu gibi düzenlemelerin hızlıca yapılması ve sadece nitelikli olan göçmenlere değil tüm kitlesel göç hareketinin analiz edilmesi gözden kaçırılmaması gereken son derece önemli bir unsurdur.
Türkiye’nin sağlam ve güçlü olması İslâm ülkelerinin de geleceğini ve istikrarını da belirleyecektir. Aksi takdirde İsrail ve ABD’ye eklemlenmiş adeta uşaklık yapma çabası içerisinde olan başını Suudi Arabistan’ın çektiği Körfez ülkeleri İslâm dünyasını daha da berbat hâline getirecek işler yapmaya meyillidir. Kısaca İslâm dünyasının geleceği, Türkiye’nin geleceği ile doğrudan ilişkilidir ve ona bağlıdır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi, 2021
International Journal Of Turkish Literature Culture Education, 2020
Dumlupınar Üniversitesi sosyal bilimler dergisi, 2015
ULUSLARARASI BÜTÜNLEŞMELER ve TÜRKİYE, 1995
Uluslararası Osmaneli Sosyal Bilimler Kongresi, 2016
ХАБАРШЫ / ВЕСТНИК / BULLETIN, 2021