Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
SON DÖNEM OSMANLI DEVLETİ ve CUMHURİYET TÜRKİYESİ'NDE FAÂLİYET GÖSTEREN MEŞHUR ULEMÂNIN -ÖZELLİKLE DE YENİ İLM-İ KELÂM ÂLİMLERİNİN- ÇAĞIN İ'TİKÂDÎ VE SOSYAL PROBLEMLERİNE DAİR KALEME ALDIKLARI KELÂMÎ ESERLER VE BU ESERLER İÇİN SİSTEMATİK BİR TASNÎF DENEMESİ
Kader, 2020
In the verse (2:31) of the Qur’ān, it is mentioned that all names were taught to Adam (PBUH). This verse indicates that revelation is decisively the source of language. On the other hand, it is a common fact that people have been constantly producing symbols to express new ideas and concepts. This situation makes it necessary to associate the utterance (muṭlaq) and static with the relative (al-muqayyah) and dynamic between language and reality in religious thought. In the historical process, Mutakallims have undertaken the responsibility of understanding and interpretation between the transcendent dimension of the religion (ad-Dīn) indicated in the Qur’ān and the innovative and dynamic dimension of life. The Mutakallims’ responsibility continues today. However, to establish the relationship among language, thought, and existence in today’s kalâm, it is necessary to identify the roots of this subject in kalām’s classical sources. In our study designed for this purpose, the truth and value of naming divine meanings in the context of ta‘līm al-asmā’ are examined. On the other hand, since dealing with such a large subject in a limited study is not possible, it is just focused on the research of linguistic theories, the relationship between language and thought, and the issue of whether the names used in the main sources to indicate the meanings are divinely determined (tawqīfī). In fact, it has been determined that the subject of ta'līm al-asmā’ is overshadowed by the vehement debates over the createdness of the Qur’ān (Khalq al-Qur’ān) and the relationship between Allāh’s essence and His attributes, although it is a Qur’ān-centered issue. As can be seen in the study, the approach of the Mutakallims to the issue of ta‘līm al-asmā’ is parallel to their understanding of Allāh’s essence and His attributes. As stated in this research, if the divine names were determined by Allāh, then Allāh’s names will be eternal. Besides, if the names expressed in human languages are the same as the essence of Allāh, this will lead to the problem of eternality. If it is said that the names are separated and unrelated from Allāh’s essence, there will be also more than one independent and eternal being. The idea of multiple eternal beings is against the principle of tawḥīd. However, in cases where the distinction between attributes and essence of Allāh is separated from each other in the mind, it causes attributes to be considered as something existing independently of the essence of Allāh. Therefore, as stated in the study, Mu‘tazilite theologians, who were very sensitive about this issue, attached great importance to the concept of eternity (qadīm) while transcending the essence of Allāh from the attributes of the created. As they appealed to tanzīh by which they transcend Him from all the originated things in time, they were focused on His eternality (qidam). In this regard, all His actions concerning the universe are regarded as temporal, in other words, originated in time (ḥādith). From this point of view, according to them, Allāh’s names specified in the Qur’ān are created just like the Qur’ān itself. Although their meanings are within the boundaries of the Divine Knowledge, their wordings (lafiẓ) belong to humans. Therefore, these names (asmâ’) that people use to describe Allāh in their speech, as Abū ‘Alī al-Jubbā’ī argues, are determined by the convention of the human. It has been determined by people via consensus, like other words of the language, to indicate the essence and attributes of Allāh in a language because of communication. Then, Allāh has sent down His message to people with these words. The conclusion that Mu‘tazilite theologians have regarded the connection of names with the meanings in Allāh’s knowledge as a linguistic use, while Sunnī theologians have addressed this issue based on the creative act (Khalq) of Allāh. There is another explanation which is known as the theory of faculty or habitus as an alternative way. Some Ash‘arî and Māturīdī theologians supported this theory. Today, the importance of this new perspective is clear, which appears another association of both ideas. In this context, it has been determined that the views of Māturīdī, who attributes the content (or meaning) of revelation (waḥy) to Allāh while arguing that its wordings belong to humans, are more appropriate to the theory of the faculty (malakah).
Keşf-i Kadîmden Vaz’-ı Cedîde İSLÂM BİLİM TARİHİ VE FELSEFESİ, 2019
Kelam ilmi, Allah'ı, Allah'la ilişkisi açısından evreni, insanı ve toplumu konu edinen bir ilimdir. Kelam ilmi, İslam akaidini doğru ve delillere dayalı olarak tespit etmeyi, ihtilaf edilen meseleleri akıl ve nakil ışığında çözüme kavuşturmayı, akaidi izah ve temellendirmeyi; ona yönelik şüpheleri gidermeyi; itiraz ve reddiyeleri cevaplandırmayı gaye edinir. Bununla birlikte kelam ilmi, akaidi tespit etmekten; insanın inanması gereken bilgileri önermeler halinde sıralamaktan ibaret değildir. Bunlara ilaveten kelam ilminin önemli bir amacı ve üstesinden gelmesi gereken bir görevi daha vardır: Sosyal bilimlerin hızla geliştiği çağımızda Müslümanın zihniyetinin yeniden şekillenmesine öncülük etmek. İslam’ın varlık, hayat ve insan anlayışını; İslam hayat tarzının ve medeniyetinin temellerini ortaya koymak. Çağın gerekleri açısından kelam ilminin bu işlevi yerine getirmesi için de "İçtimaî kelam"dan söz etmek gerekir. Bu tebliğde kelam ilminin doğuş ve gelişim sürecine ilişkin değerlendirmelerde de bulunarak içtimaî kelamın neden gerekli olduğu ortaya konacaktır. Ayrıca, içtimaî kelamın ne olduğu, konusu, amacı ve yöntemleri üzerinde durulacaktır. GİRİŞ 1 1. KELAM İLMİ NASIL GELİŞTİ VE NASIL GERİDE KALDI 1 1.1. Gelişimin Arka Planındaki Saikler 1 1.1.1. Kur'an'ın Gözlem, Düşünme ve İlmi Teşvik Etmesi 1 1.1.1. İlmin Ortak Miras [Müminin Yitiği] Olarak Görülmesi 2 1.1.3. Kompleksten Uzaklık ve Düşünme Özgürlüğü 2 1.2. Gerilemenin Nedenleri 3 2. KELAM İLMİNDE YENİLENME VE GELİŞMENİN BOYUTLARI 6 2.1. İki Boyutlu Bir Gelişme 6 2.2. İki Farklı İçtimaî Kelam Anlayışı 7 3. TANIMDAN İÇERİĞE İÇTİMAÎ KELAM 8 3.1. İçtimaî Kelamın Tanımı ve Konusu 8 3.2. İçtimaî Kelamın Amacı ve Önemi 9 3.2.1. Sosyal bilimlerle Çok Yönlü Bir İlişkinin Kurulması 9 3.2.2. Allah Mefhumunun İnsan Anlayışına Yansımasını Tespit 10 3.2.3. Akaidin Hayata ve Topluma Zihniyet Olarak Yansımasını Tespit 10 3.3. İçtimaî Kelamın Yöntemi 11 3.3.1. Bilimsel Veriler ile Nazariyeleri Ayırmak 11 3.3.1.1. Yorumların Arka Plan ve Amacının Farkında Olmak 11 3.3.1.2. Bir Yaklaşımın Mantığını Tespit Etmek 11 3.3.1.3. Tarih ile Hikâyeyi Ayırt Etmek 12 Hikâyecilik 12 3.3.2. Kelamın Konu ve Amacını Korumak 16 3.3.2.1. İlahî Olanı Beşerî Olana İndirgememek 16 3.3.2.2. Kelamı Sosyoloji ve Tarihe İndirgememek 16 3.3.3. Küllî ve Usûlî Yaklaşım 16 Kaynaklar 17
Özet Kelâm ekollerinin ilah tasavvurlarına baktığımızda Eş'ariyye'nin " mutlak mürîd ve tam mâlik " bir Allah tasavvurunu merkeze aldıkları; Mu'tezile'nin " mutlak âdil ve tam hakîm " bir ilah tasavvurunu düşünce sistemlerinin merkezine alıp diğer kelâmî meselelere bu perspektiften bakarak yorum geliştirdikleri dikkat çekmektedir. Mâtürîdî âlimler ise ilah düşüncesinde " mutlak hikmetçi " yaklaşımı benimseyerek diğer kelâmî konulara bu merkezden yorumlar yapmışlardır. İlkeli özgürlükçü görüşü savunanlara göre ise Allah'ın fiilleri, O'nun ilkeleri ve sıfatlarının doğal bir yansıması olacak şekilde gerçekleşir. Yani Allah, fiillerini bize bildirmiş olduğu sıfatları ve ilkelerine uygun olarak gerçekleştirir. Söz konusu ekollerin ve kelâmî eğilimlerin Allah tasavvurlarına yön veren ve Kur'ân'da Allah'a izafe edilen fiillerin ve sıfatların yer aldığı pasajlar, tematik ve bağlamsal açıdan Kur'ân bütünlüğü içerisinde irdelendiğinde, başka bir deyişle Kur'ân metinleri, âyetlerin siyak-sibak, nüzul sebepleri, tarih, sosyo-kültürel çevre ve makâsıd gibi Kur'ân metnini doğru anlamanın temel parametreleri dikkate alınarak incelendiğinde, öyle anlaşılıyor ki Allah eylemlerini ya da fiillerini ne Eş'ariyye'nin iddia ettiği gibi " mutlak mürîd ve tam mâlik " bir ilah tasavvuruyla gerçekleştirmekte ne de Mu'tezile'nin " mutlak âdil ve tam hakîm " ilah telakkisiyle icra etmektedir. Mâtürîdiyye'nin " mutlak hikmetçi " ilah tasavvuruna gelince; Allah'ın fiillerinin hikmetli olduğunun söylenmesi makuldür. Fakat bu tasavvurun temelinde bütün mevcudatı Allah'a ait tek bir sıfat üzerinden anlamlı kılma çabası yatmaktadır. Dolayısıyla doğru bir Allah tasavvuruna ulaşmak için Mâtürîdî'nin benimsediği hikmet kavramını biraz daha açmak gerektiği kanaatindeyiz. Nitekim ilâhî mesajlar tematik ve bağlamsal olarak incelendiğinde öyle görünüyor ki Allah fiillerini, belirli ilkeler ve sebepler çerçevesinde icra etmektedir. Diğer bir ifadeyle Allah, fiillerini ancak bize bildirmiş olduğu sıfatları ve ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmektedir. Yani Allah belirli ilkeleri, prensipleri, kanunları ya da ilâhî yasaları (sünnetullah) çerçevesinde fiillerini icra etmektedir.
A sur T icaret Kolonileri Devri V esikaları'nda, genellikle boşanm a belgelerinde karşım ıza çıkan "idinnum " kelim esi, şim diye kadar iyi anlaşılam am aktan dolayı çok farklı m analarda ifade edilm iştir1. B oşanm a vesikalarında, kelim e "ü ina idinnim idukküSu/$i" tabiri ile geçm ektedir. Suçlu olan tarafın para cezasına çarptırıldığı bir karar sonrasında geçen yukarıdaki tabiri, m eslekdaşlann çoğu "trep tel m ahkem e sırasında onu (suçluyu) öldürecekler" şeklinde tercüm e ederek bence hem anlam hem de m antık bakım ından hata yapm ışlardır2. Çünkü, suçlu zaten para cezasına çarptırılm aktadır ve arkasından onun öldürülm esinin m anası yoktur, m antıklı bir gerekçe de bulm ak zordur.
New liberation solutions came to order when the ideas of Tanzimat, Islamism and Ottomanism were deficient and failed. The important one of these is Turkish nationalism. In this thought, the main aim is getting Turkish nation free of Ottoman perception, and constructing a complete identity definition belongs to nation"s itself.
Turkish Studies, 2018
Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Türk edebiyatına fıkraları, denemeleri ve kurmaca türündeki eserleriyle büyük bir katkı yapmıştır. Çoğunluğu mizah alanında olmak üzere edebiyatın birçok dalında başarılı eserler vermesine karşın yazarın hakkındaki araştırmalar sınırlıdır. Bu durum, eserlerinin genç kuşaklara intikalini de güçleştirmiştir. Talu hakkındaki iki kapsamlı araştırma yazarın külliyatını ortaya çıkarmıştır: Rahim Tarım’ın “Ercüment Ekrem Talu Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi” (1990) adlı makalesi ile Alâattin Karaca’nın Ercümend Ekrem Talu’nun Edebiyat ve Basın Dünyasındaki Yeri (1993) adlı yayımlanmamış doktora tezi. Yakınlarda ise Meşhedi serisine ait Meşhedi Harp Muhabiri (1946-1947) adlı tefrika romanı bulunmuştur. Yazarın eş zamanlı olarak birçok gazete ve dergide yazılarının yayımlanması, eserlerinin tam bir dökümünü yapmayı oldukça güç bir hâle getirmiştir. Bu yazıda ise Ercüment Ekrem’in çeşitli dergilerde tefrika edilmiş ama kitaplaşmamış ve bibliyografyalarda da yer almayan hikâye ve romanları ile çeşitli yazılarının bir listesi verilmiştir. “Habeşistan’da Bir Türk” (1935) adlı uzun hikâyesi ile “Ese ile Musa” (1947) adlı hikâye serisi; Deli Vâfire (1947-1948) ile Torik Necmi Demir Perde Arkasında (1951) adlı romanları daha önce herhangi bir bibliyografyada yer almamıştır. Bu çalışmada önce bu eserler tanıtılmış, daha sonra da kaynaklarda adı geçmeyen köşe yazıları, kısa hikâye, deneme ve anı yazıları da yayımlandıkları dergilerin adı altında listelenmiştir. Yazılardan birkaçı bu dergilerde yayımlandıktan sonra çeşitli kaynaklarda da tekrar yayımlanmıştır. Dergilerdeki yazı listelerinin bütünlüğünü bozmamak için bunlar da listelere dâhil edilmiştir. Bu çalışmayla Ercüment Ekrem’in eserlerinin bir kısmı daha gün ışığına çıkmıştır.
Symbols, which are the most significant elements of communication, were used by governments as a tool for ensuring social unity. Ottoman sultans often used these symbols in the ceremonies organized at palaces and during contact with the society, such as the greetings of Friday prayers and religious feasts. Sultan Abdulhamid II put the emblem of the state on the buildings in suburban areas in order to show his power in a symbolic way. The Ottoman constitution medal was designed to serve as one of these symbols. The medal was prepared with the order of the Sultan Abdulhamid II, with the purpose to cherish the memory of the first Ottoman Constitution. It was designed in different forms for men and women and was well-funded to ensure that it reached a large number of people. In this way, it was aimed to show the influence of the emperor in the announcement of one of the most significant documents of the Ottoman political history. However, Sultan Abdulhamid II was dethroned after the 31 March Incident. The new government made important changes to own the medal. First of all, the year 1876, which is the announcement date of the First Constitutional Period, was erased from the medal and instead, 1908, which is the announcement date of the Second Constitutional Period, was written. Thus, the Ottoman Constitution Medal became the most significant instrument symbolizing the government in the periods of Abdulhamid II and Mehmed Reşad V. In this research, the physical features, the preparation process and the symbolic value of the medal were analyzed.
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi (TALİD), 2016
İslâm dünyasında ve Osmanlı tecrübesinde Batı ile münasebetler neticesinde ortaya çıkan arayışların bir alt kategorisi olarak düşünüldüğünde "Yeni İlm-i Kelâm" tanımlaması dinî düşüncenin ıslahı/tecdidi arayışlarının itikadî alanına işaret eder. Kelâm ilminin devrin icaplarına cevap veremediği ve İslâmî ilimler içindeki vazifesini yerine getiremediği düşüncesiyle onu yenilemeyi hedefleyen bir çaba söz konusudur. Gerek oryantalistler eliyle gerekse XX. asrın ümmetçi telakkileriyle bağlantılı olarak İslâm dünyasında ortaya çıkan arayışların muhtelif araştırmalara mevzu edildiği görülmektedir. Bunun yanında Osmanlı'daki arayışlar daha çok modernleşmeyi tebcil eden telakkilerle değerlendirile geldiğinden Yeni İlm-i Kelâm sahasında ortaya çıkan ürünlerin bir çetelesi tutulmuş değildir. Osmanlı ve İstanbul merkezli, çoğunlukla Türkçe olan literatür esas alınarak yapılacak bibliyografik denemede problemli bazı hususlara dikkat çekilmesi bir zarurettir. Zira matbuatın yaygınlaşması, ulemâ dışında yeni aktörlerin dinî/itikadî alana dair neşriyatının ortaya çıkması, devrin icbarları muvacehesinden kaleme alınan eserlerin tek bir alanla sınırlı olmayıp meseleye ait müdevvenatın farklı eser ve yazılarda yer alması gibi saikler dağınık haldeki malzemeyi ihatayı zorlaştırmak-tadır. Mevcut kaynaklardan hareketle meseleyi "esaslı bir mesele" haline getiren hususlar şöyle hülasa edilebilir: 1. Genel olarak bu devre ait neşriyat dağınık haldedir. Bu husus Yeni İlm-i Kelâm'a dair eserler, makaleler, yazılar için de geçerlidir. Özellikle matbuat hayatında ortaya çıkan ürünlerin matbuatın kaderiyle malul hale geldiği göz önünde bulundurulmalıdır.
2021
Hz. Ali cenknâmeleri 13. ve 14. yüzyıldan itibaren tercüme veya telif yoluyla Türk edebiyatına kazandırılmış ve Türk milleti tarafından kabul görmüş önemli halk anlatılarıdır. Bu anlatılar, insanlara gazâ ruhunu aşılamayı ve onlara ideal bir Müslüman tipi sunmayı amaçlamıştır. Türk edebiyatı bünyesinde destansı niteliğe sahip olan cenknâmeler, İslâm dünyasında örnek şahsiyet olarak bilinen Hz. Ali'nin çevresinde gelişen olayları konu almıştır. Hz. Ali'nin yiğitliğinin ve kahramanlığının anlatıldığı bu eserler İslâmiyet'i yaymak ve benimsetmek için hem sözlü kültürde hem de yazılı kültürde önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Hz. Ali cenknâmeleri manzum veya mensur bir şekilde kaleme alınmıştır. Fakat manzum bir şekilde kaleme alınan cenknâmelerin sayısı azdır. Bunlardan birisi de Hz. Ali cenknâmelerinden "Yemâme Cengi"dir. Bu cenknâmenin bir nüshasına da Kastamonu'da ulaşılmıştır. Konusu itibariyle; Hz. Ali'nin, çocuklarını kaçıran Yemâme adlı bir kâfirle mücadelesinin anlatıldığı bu metin, Eski Anadolu Türkçesinin dil özellikleriyle kaleme alınmıştır. Ayrıca hicrî 1140 (1727) tarihinde tamamlanmasıyla da en eski Yemâme nüshası olma özelliğini taşımaktadır. Bu çalışmada öncelikle Hz. Ali cenknâmeleri hakkında bilgi verilmiş, ardından "Yemâme Cengi"nin yeni tespit edilen Kastamonu nüshası çeşitli yönlerden incelenmiştir.
Öz Bu makalede Hikmet-i İlahi okulunun takipçileri veya el-Hikmet el-İlahi [özellikle genel prensipler el-umurel-ʽâmme ile ilgili kısmı] ve Kelam arasındaki ilişki incelendi. Hikmet-i İlahi ve Kelam arasındaki mücadele ve karşılıklı etkileşim tarihinde dört önemli dönem tespit edildi. İlki başlangıcından 3./9. yüzyıla kadarki dönemdir. Bu dönemde Kelam ve Felsefe arasında yakın işbirliği mevcuttu. İkinci dönem 3./9. yüzyıldan 5./11. yüzyıla kadarki dönemdir. Bu dönem yoğun bir muhalefet dönemiydi. Cüveyni ve Gazali'den Fahreddin Razi'ye kadar olan üçüncü dönemde ise filozof ve kelamcı birbirinden zor ayırt edilir oldu. 7./13. yüzyıldan bu yana Hikmet-i İlahi ekolü gelişimini tamamladı ve 3. dönemde oluşan eğilimlere dayalı yeni bir ilişki tarzı ortaya çıktı. Hikmet-i İlahi'nin takipçileri Kelam'ın yöntemini mantığa aykırı bulmakla birlikte ele aldığı problemlerin büyük bir öneme sahip olduğunu düşündüler. Onlar Kur'an ve Sünnete Kelamın takipçileri gibi saygı duymalarına ve doktrinlerinin kaynağını Kur'an ve Sünnet'ten almalarına rağmen, Kelamın metotlarının dinin daha önemli sorularını çözmede ve metafiziksel düzlemde yeterli ya da meşru olduğunu reddettiler. Kelamın kendine özgü işlevinin yerine geçmek adına ona yapılan muhalefetteki değişim en azından Hikmeti İlahi'nin geliştiği İran'ın kültürel atmosferinde bulunan Molla Sadra ve Sühreverdî arasındaki aracı figürlerde görülebilir. Abstract In this paper have been examined the relation between the followers of the school of al-Hikmat al-ilâhiyyah, or Hikmat-i ilâhî (especially that part concerned with "the general principles" (al-umûr al-'âmmah) and Kalâm. In the history of the struggle and reciprocal influence between Falsafah and Kalâm was distinguished four importent periods. First period is from the beginning to third/ninth century. In this period, there was close association between Falsafah and Kalâm. Second period is from the third/ninth to the fifth/eleventh century. This was a period of intense opposition between Falsafah and Kalâm. Third period, that is from the Juweynî and Ghazzâlî to Fakhr al-Dîn al-Râzî, when men appeared whom it is difficult to classify exactly either in the category of faylasûf or * Harry A. Wolfson onuruna Erken Dönem İslami Düşünce Konferansı'nda sunulan bir metindir, Nisan, 1971, Harvard Üniversitesi.
Hikmet Yurdu Dusunce-Yorum Sosyal Bilimler Arastirma Dergisi, 2016
Kelâm İlmi, kurulduğu günden bu yana yeniliklere açık bir tavır takınmıştır. Bu sebeple tarihî süreç içerisinde birçok aşamadan geçip bugünlere varabilmiştir. Bu ilmin, her bir aşamasında belli bir metot veya o metodu uygulayan ekoller çıkmıştır. Günümüzde en önemli akım olarak Yeni İlm-i Kelâm Hareketini görmekteyiz. Çağımızın muhtelif sebep ve gerekçeleri sonucu etkili hale gelen bu ekolün Kelâm İlmine birçok katkısı olmuştur. Biz bu makalemizde Yeni İlm-i Kelâm Hareketinin Kelâm İlmine yaptığı katkıları, getirdiği yenilikleri ve sağladığı bilimsel, metodik ve sistematik faydaları inceleyeceğiz.
Öz Kelam ilminin ulaştığı nokta, tarihsel yaşam pratiklerinin sunduğu imkânlardan bağımsız ele alınamaz. Bu nedenle de Kelam, inşa sürecinin kendisine sunduğu imkânların ve handikapların tümünü değilse bile önemli bir bölümünü üzerinde taşır. En temelde Kelam, bir Müslümanın neye nasıl inanması gerektiğini ortaya koymak sorumluluğundadır. Buna ek olarak İslam dışı unsurların İslam'a ilişkin sorunlarını gidermek de bir sorumluluk alanı olarak Kelamın omuzlarına yüklenmiştir. Müslümanlara dinleri ve inançları hakkında bilgi sunmak, farklı inanç gruplarına karşı temsil ettiği inancı savunmak bu disiplinin çalışma alanıdır. Öte yandan İslam'ın çağrısını farklı inanç grupları arasında yaymak ve temsil ettiği din lehine kazanımlar sağlamak da bu disiplinden beklenmiştir. Bugün terkedilmiş bir çalışma alanı görüntüsü veren gayrimüslim gruplar arasında İslam öğretisini yaymak sorumluluğu, özellikle geri kalmışlık başta olmak üzere çeşitli sorunların kaynaklık ettiği bir durumdur. İslam Kelamının güncel problem alanlarına çözümler üretmek konusundaki sorunlara ek olarak kullandığı soyut teolojik dil, halk İslam'ı ile İslam Kelamcıları arasındaki mesafeleri de arttırmıştır. İslam geleneğinin Kelam ilmine karşı en başta takındığı tavrın negatif olduğunun farkında olarak, Zemmü'l Kelam edebiyatının etkisiyle Kelamcıların alandaki etkileri de sınırlandırılmıştır. Kelam, geçmişten devraldığı negatif şöhreti gidermek, parçalı görünümünden kurtulmak ve Halk İslam'ına yaklaşmak imkânına da sahiptir. Bunun için; soyut ve soğuk dilini, elitçi söylemini ve tarihi soruları tartışmayı bir tarafa bırakarak, evren algısında bir revizyona gitmelidir. Kelamın tanrı tasavvurunu da etkileyecek olan bir evren algısıyla Kelamcı, geçmişte söylenenlerden kaldırarak bakışını evrene yönelecek, böylece daha sağlıklı veri sağlama imkânına kavuşacaktır. Geleneksel Kelamın sentetik dili ve kurgusunun dışındaki bu alan, evrenle kucaklaşmak ve dini bir kompozisyon içerisinde ele almayı önermektedir.
2016
This study was built about İzmirli İsmail Hakkı's book Felsefe-i İslâmiye Tarihi [Al-Kindi], was published with old letters by Âmire Press at AH 1338. This rare work that was consisted by İzmirli's articles was published in Journal of Theology Faculty of Daru'l-Fünûn, has contain information about the first Muslim philosopher Al-Kindi and Meşşâ'ilik. In the introduction of this study has been given information about author's life, his scientific personality and his works. In the first chapter, the work was analyzed giving data about its printing, information about this work in other works and its content. In the second chapter, text with old letter has been latinised. After a conclusion was written including general evaluation about the study, index of translation text was composed.
Kültür ve medeniyet kavramları arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu iki kavram birbirini besler. Medeniyet inşa edebilmeniz için kültür üretmeniz gerekir. Medeniyet kültürün evrenselleşmiş halidir. Bir toplumda üretilen kültür başka toplumlar tarafından da taklit edilmeye başlanırsa o kültür evrenselleşmeye başlamış demektir. İslam da bir medeniyet inşa etti. Bunun adı İslam Medeniyeti idi. Tarih içerisinde uzun yıllar bu medeniyet etkin/hakim medeniyet oldu. Üstünlüğünü devam ettirdi. Ancak, gelinen süreçte bu üstünlüğünü Batı Medeniyetine bırakmış durumdadır. İşte bu bağlamda, bu makalede; İslam Medeniyeti Batı medeniyeti karşısında yeniden üstün/hakim medeniyet olabilir mi? Sorusuna cevap aranırken, İslam'ın özünde bu dinamizmin var olduğu ve bunun mümkün olabileceği ifade edilmektedir.
Sakarya Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi, 2005
Bu, Feth'u'r-Rahmân gibi bir fihrist tarafından açıklığa kavuşturulmuştur. Şaşırtıcı bir şekilde Louis Massignon müslimi kâfirle ve mü'mini müşrikle eşleştirmektedir ki bu Kur'ânî değildir.
Turkish Academic Research Review (TARR), 2020
Bu çalışmada Selçuklu Belediyesi tarafından neşredilen “Karahanlı Türkçesi İlk Türkçe Satıraltı Transkribeli Kur’an Tercümesi TİEM-73” adlı 8 ciltlik eserin 5. cildi ele alınacaktır. Bu çalışma, TİEM 73’ün 1v/1-235v/2 kısımlarını kapsayan 5. cildin tamamı ile 6. cildin 16. sayfasının ilk paragrafına kadar olan kısmını içermektedir. Kök’ün 141355 numara ile YÖK’ün Ulusal Tez Merkezinde kayıtlı YÖK fligranlı tezinde dikkatsizce yapılan basit hataların bir ve aynı olarak harfi harfine yine on dört yıl sonra Ünlü’nün 2018 Selçuklu Belediyesi neşrinde de tekrarlanmış olan birebir hataların ve aynılıkların listesi yorumsuz olarak verilecektir. Bu bir ve aynılık üzerine hiçbir yorum yapılmadan liste şeklinde sıralanıp Türklük bilimi çevrelerinin dikkatine sunulacaktır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.