Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2018, Dedalus
Postmodernlik hakkındaki ilk çeviriler 90’larda yayımlandı ve tartışılmaya başlandı. İmkânlar el verdiğince. Tanımlama çabası içinde ya da okura özet aktarma eğilimi içerisinde bulunan makaleler, metinler yayımlandı, elbette. Hatta, kimi bu kavramı ve yöntemlerini anlama uğraşısı yerine “iyileştirme”ye çalıştı. Ancak bu kitap, meseleyi biraz daha “Türkçe”leştirmeye, bu şekilde postmodernliği, postmodern düşünce, edebiyat ve sanatı anlamaya, tartışanları da geniş fakat belirginleştirilmiş bir kavram tayfı ve tartışma sahası içerisinde tahrik etmeye çabalıyor. Abdullah Başaran, Postmodern: Felsefe, Edebiyat, Nekahet’te postmodern kuramların bir özetini geçmektense, galatımeşhur bir ibarenin rehabilitasyonunu yapmaya ve postmodernlik diskurunu daha nezih bir şekilde yeniden ele almaya çalışıyor. Rölativizmle, absürdlük, eyyamcılık ve hatta laubalilikle eş tutulabilen bir terim olan “postmodern”e uyguladığı rehabiliteyle birlikte, postmodern düşüncenin, kendi “geleneği” olan ve başka geleneklere de sahip çıkan, çağın getirdiği kurum ve kuruluşların üstanlatılarına karşı gelişen bir “tavır” olduğunu iddia ediyor. Kitabın bu iddiaya dayanarak odaklandığı bir diğer mesele ise, postmodernliğin, zannedildiği gibi “yeni” bir modernlik tarzı ya da “daha iyi” bir gelecek vaat etmekten ziyade, çağa yönelik bu tavrın nasıl geliştirilebileceği ve korunabileceğine dair önerilerini tartışmaya açmak.
Postmodern: Felsefe Edebiyat Nekahet, 2018
2015
Edebiyat artık klasik ve modern dönemde kullanılageldiği gibi hakikatin kelimelere dökülmüş hali olan mimetik bir sanat dalı değil, aksine üstanlatılar kurarak organik olan her şeyi cansızlaştıran metafizikle kıyasıya bir mücadele alanına dönüşmüştür. Dahası modern felsefenin metafizikle açtığı yaraları iyileştirmek de yine edebiyatın görevleri arasındadır artık. Bu yüzden iddia edebiliriz ki edebiyat, metafiziksel düşünce illetinden kurtulduğumuz bu nekahet döneminde kendisini bize bir tür ilaç, bir ecza, bir farmakon olarak sunar.
2017
Avrupa’da etkilerini 19. yuzyilda hissettiren aklin ve bilimin egemenligini onemseyen ve gelenekten kopusun ifadesi olan modernizm, klasik sanatin estetik anlayisindan da bir ayrilistir. Kilisenin dogmatik ve skolâstik dusunce sistemine bir tepki iceren modernizm; insanin yuceltilmesi projesini esas alir. Avrupa toplumunun savaslarla aklin otelenerek humanistik degerlerin yok oldugunu, kapitalist pazar ekonomisi ile bireyin somuruldugunu gormesi, modernizm-otesi/sonrasi anlamina gelen bir tepkiye neden olur. Modernitenin rasyonalist ve epistemolojik butun parametrelerine tepki gosteren postmodern soylem; kendini bilimden sanata, mimariden edebiyata her alanda hissettirir. Postmodernizmin edebiyata yansimasi; modernizmin mimetik ve didaktik misyonunun aksine kurmacayi, idealizmin yerine oyunsulugu, seckinciligin yerine de cogulculugu deklare etmesidir. Edebi anlayisin serbest yansima ve kurgu alani olan romanda ise bu ozelliklerin uygulama yontemleri; ustkurmaca, metinlerarasilik, gi...
Öz Modernizme karşı bir tepki olarak doğan postmodernizm, toplumda yaşanan değişimler ve 1960'li yılların politik olaylarıyla yakından ilişkilendirilir. Postmodernizm ayrıca, modernizme ait fikirlerin ve teorilerin yeniden gözden geçirilmesine, hatta bazı noktalarda tamamen reddedilmesine kadar uzanır. I. ve II. Dünya Savaşları'nın sonunda dünyada yaşanan yıkım, insanları yeni arayışlara itmiştir. Bunun sonucunda da toplumlarda hızlı bir değişiklik yaşanmıştır. Bu yüzden, Cezayir Bağımsızlık Savaşı, 1968 Fransa Olayları ve İki Büyük Dünya Savaşı değişimin ve postmodern dönemin başlangıcının merkezi olmuştur. Soğuk Savaş'ın sonu ve yeni dünya düzeni ortaya çıkmaya başlamıştır. Toplumlarda yaşanan sosyal ve politik değişikliklerin yanı sıra, postmodernizmin, felsefe, sanat, kültür, edebiyat, fotoğraf, mimari, sinema ve tiyatroya da önemli etkileri olmuştur. İşte bu yüzden postmodernizmin yukarıda bahsedilen alanlarla yakın ilişkide olduğu ve modernizmden sonra ortaya çıkan geniş bir kültürel hareketi temsil ettiği aşikârdır. Bu yüzden, bu çalışmada genel olarak postmodernizm nedir sorusuna cevap aranacak, terimin beşeri bilimlerle olan yakın ilişkisi üzerinde durulacaktır. Abstract Postmodernism is a revolt against modernism, and it is being associated with the changes in societies, and the results of politics globally mainly after the 1960s. The postmodernism era is also used to define a period after modernism, and it goes back to the reanalysing and mainly rejecting the ideas and notions accepted by modernism. The destruction of the First and the Second World Wars led people to seek for a change, and in many countries, social change also speeded up. Thus, the Great Wars together with Algerian War of Independence and 1968 France Riots were the centres of the shift, and the birth of the postmodern era. Besides, it was the beginning of the end of the Cold War and the emergence of a new world order. Apart from the social and the political changes, postmodernism has a significant impact on some concepts such as philosophy, art, culture, literature, photography, architecture, cinema and theatre. Therefore, it is clear that postmodernism is a broad cultural movement that comes after modernism and has a close connection with above-mentioned areas. Therefore, this study is going to find an answer to the question of 'what is postmodernism', and it pinpoints the effects of the movement on the other human sciences.
Bu çalışma İsmet Emre - Postmodernizm ve Edebiyat kitap incelemesidir.
2024
“Edebiyatta Transhümanizm ve Posthümanizm”, edebiyat ve kültürel çalışmaların sınırlarını zorlayarak düşünce dünyamızı dönüştüren transhümanizm ve posthümanizmin kuramsal temellerini ve tarihi yapısını ayrıntılı biçimde inceliyor. Yapıtta, teknolojinin insan doğası üzerindeki etkileri, bedenin ve kimliğin yeniden tanımlanışı ve geleceğin olasılıkları çağdaş romanlar üzerinden açıklanıyor. Yazar, hem edebi metinleri analiz ederek hem de bu metinleri kültürel ve felsefi bağlamda transhümanist ve posthümanist çerçeveden inceleyerek okuru zengin bir entelektüel maceraya çıkarıyor. Bu nedenle kitap, transhümanizm ve posthümanizmin tarihsel bağlamını ve kuramsal temellerini detaylandırırken, bu kavramların edebi ve kültürel metinlerdeki yansımalarını da içeriyor. Akademik titizlikle hazırlanan kitap, modern dünyanın karmaşık dinamiklerini tartışmaya açarak insanın biyolojik evrimden teknolojik evrime geçişine ve bu alandaki mevcut tartışmalara dair kapsamlı bir perspektif yansıtıyor. Bu bağlamda yapıt, edebiyat ve sosyal bilimler alanında çalışan profesyoneller için olduğu kadar, insan ve teknolojinin kesişim noktalarını merak eden tüm okurlar için de aydınlatıcı bir kaynak sunuyor.
Asos Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi
Modernizm ve postmodernizmin yıllarca süren karşılaştırmasında ortaya çıkan değerlendirmelerde temel alınan en önemli öğe sanattır. Tartışmalar sanat üzerinden şekillenmiş ve farklı konulara doğru genişlese de çoğu zaman yine 'sanat'ta bütünleşmiştir.
2002
Sosyolojik bağlamda postmodernizm, modernitenin eleştirisi amacıyla yirminci yüzyılın ikinci yarısında bir söylem alanı niteliğinde oluştu (1). Buna göre, insan merkezli bir dünyayı kuma, insanı en değerli varlık olarak bilip onun refahını ve mutluluğunu sağlama amacındaki modernite, Rönesanstan başlayıp yirminci yüzyılın ortalarına kadar gelen süreçte pek çok olumlu verimler üretmeyi başarmıştı. Bununla birlikte, söz konusu ideallerini yaşama geçirmede evrensel ölçekli bir başarıyı da sağlayamamıştı. Filizlendiği ve geliştiği Avrupa kıtasında yirminci yüzyılın ilk yarısında patlak veren iki dünya savaşı bile modernitenin kendi topraklarındaki insanlara dahi vaatlerini yeterince karşılayamadığının en açık kanıtıydı. Modernizm bir uygarlaş(tır)ma projesi olarak taşradaki ülkelere/uluslara ulaşma bakımından da pek başarılı sayılmazdı. Üstelik oralarda, barındırdığı ana ekonomik sistemin, kapitalizmin hırçın yüzüyle daha çok görünmüş; böylelikle batının kültürünü, uygarlığını ‘küresell...
Edebiyatta Posthümanizm, 2020
“Temel bir yapıt. Türk mirasının derin bilgeliği ve bilgisi ile posthüman söylemi arasında – veya tam tersi – köprü kuran bir yapı taşı. Ne olduğumuzun – bireyler olarak, türler olarak, gezegen olarak – daha fazla anlaşılmasına yönelik yerel ve küreselin, dünün, bugünün ve yarının buluştuğu edebi bir gelişim yolculuğu.” - Francesca Ferrando, New York Üniversitesi, ABD “Bu çok zamanında ve önemli kitap, yalnızca edebiyat dünyasının geleneksel coğrafi sınırlarını aşmakla kalmıyor, aynı zamanda, gelişen teknolojinin bizi çevreleyen canlı sistemlerle ilgili olarak kendimize bakışımızı nasıl etkilediğine dair derin soruları faydalı bir şekilde ele alıyor.” - Kevin LaGrandeur, New York Teknoloji Enstitüsü, ABD “Türk akademisyenler tarafından edebiyatta posthümanizm üzerine tartışmaları bir araya getiren bu yeni kitap, bu projeyi Batı ve Doğu arasındaki geleneksel Avrupa anlayışında başka bir ikiliğine karşı genişletir. Bu yeni kitabın özellikle heyecan verici yanı, hem Anglo-Amerikan hem de Türk romanları hakkındaki tartışmaları bir araya getirmesi ve tartışmayı genellikle ihmal edilen perspektifleri ve tarihleri içerecek şekilde genişletmesidir. Hem Batı hem de Doğu küresel tarihlerinde—Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarının merkezinde— önemli bir rol oynayan coğrafi konum olarak Türkiye’nin zengin tarihi, edebiyat kültürünün çok sayıda kültürel etkiyle benzersiz bir şekilde konuşabilmesini ve post-hümanist düşüncenin bunlara nasıl meydan okuduğunu veya yeniden çerçevelendirdiğini değerlendirmesini sağlar. Bu yeni kitap, yeni tarihsel ve kültürel arşivlerden yararlanarak posthümanizm anlayışımızı genişletmeyi vaat eder ve böylelikle tartışmalar daha küresel hale geldiğinden bu alanda önemli bir yeni sayfa açılmasına işaret eder.” - Sherryl Vint, Kaliforniya Üniversitesi Riverside, ABD “Posthüman tanımlamalarından ve ‘sorularından’ edebi formlarda vücut bulmalarına kadar, akademide yer alan genç bilim insanlarının makalelerinin yer aldığı bu kitap, ‘posthümanizmi’ çeşitli türlerle ön plana çıkarıyor. Philip K Dick’inki gibi klasik metinlerden McEwan’ın eserleri gibi daha yeni dönüşlerle sıkı bağ kuran bu cildin en büyük katkısı; felsefi bakış, düşünce ‘okulu’ ve eleştirel görüşler ekseninde posthümanizm hakkındaki tüm ana söylem ve tartışmaların edebi metinlerde her zaman öngörüldüğünü, belgelendiğini ve tartışıldığını göstermesidir. Önümüzdeki uzun yıllar boyunca etkisi sürecek bir cilt.” - Pramod K. Nayar, Hyderabad Üniversitesi, Hindistan
Journal of International Social Research, 2019
Öz 1970'li yıllarla birlikte üretim, ulaşım ve iletişim teknolojilerinde önemli dönüşümler yaşanmıştır. Fordist üretim sisteminde yaşanan tıkanmalar iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmelerle aşılmış ve "küresel üretim sistemi"ne geçilmiştir. Küresel üretim sistemi ve bu sisteme eklenen Endüstri 4.0 ile ürün çeşitliliği artmış, şirketlerin aynı tüketici grubuna satış yapabilmesi mümkün kılınmıştır. Böylece ürünler henüz kullanım ömürlerini tamamlamadan, yenileriyle değiştirilmeye başlanmıştır. Bu durum yeni bir tüketim anlayışının oluşmasına neden olmuştur. Tüketim toplumun temel özelliklerinden biri haline gelmiş, kimlik oluşturma sürecinin önemli bir bileşenine dönüşmüştür. Üretim ve tüketim alanlarında yaşanan dönüşüm yalnızca üretim biçimlerini, çalışma koşullarını ve tüketim biçimlerini etkilememiş, aynı zamanda yeni bir kültür, başka bir ifadeyle "yeni bir yaşam tarzı", "dünyaya bakış açısı", "anlama ve yorumlama biçimi" oluşturmuştur. Bu makale kapsamında, ortaya çıkan yeni kültür biçimi, "postmodern kültür" olarak tanımlanmış ve bu kültürün temel özellikleri olan görme ve gösterinin yükselmesi, hipergerçeklik-simülasyon ve parçalanma, bireyselleşme ve modüler kimlik tartışılmıştır.
International Journal Of Turkish Literature Culture Education, 2016
Bir kültür ve sanat akımı olarak postmodernizm uzun yıllardır edebiyatı etkisi altına almıştır. Türkiye'de edebiyatta postmodernizm olgusuna odaklanan birçok çalışma genellikle roman ve öykü gibi kurmaca metinleri inceler. Buna karşın şiirde postmodernizm olgusuna yönelen çalışmalar yok denecek kadar azdır. Oysaki Avrupa ve Amerika'da kurmaca metinlerin yanında şiir metinlerinde de postmodernizmin etkilerinin incelendiği ve postmodern şiir denilen bir fenomenin varlığının kabul edildiği görülür. Postmodern şiir denilen fenomen, birçok açıdan avangart modernist akımlardan izler taşımasına rağmen sanayi sonrası dönemin şartlarına göre ortaya çıkmıştır. İlk olarak Amerika'da Charles Olson ve Frank O'Hara gibi şairler ile birlikte anılan postmodern şiir, günümüzde yaygın şiir anlayışı halini almıştır. Sanayi sonrası döneminin yaşam koşulları, büyük anlatılara duyulan güvenin azalması, kişinin bilimsel gelişmeler neticesinde korkuya kapılması, ahlaki ve dinî değerlerin aşınmaya uğraması, aşırı bireyselleşme ve bunu sonucunda kişinin yalnızlığının derinleşmesi şairlerin değişik bir şiir anlayışına yönelmelerini tetiklemiştir. Deneysel şiir, görsel şiir, somut şiir, elektronik şiir gibi birçok şiir anlayışı da postmodernizm ile ilişkilendirilir. Eklektizm, çok seslilik, deneysellik, biçimsizlik, kapalılık postmodern şiirin başta gelen özellikleridir. Bu çalışmanın amacı postmodern şiirin kökenini ortaya koymak ve postmodern şiirin temel özelliklerini belirlemektir.
İlk iki romanı “Cevdet Bey ve Oğulları” ile “Sessiz Ev”i temelde gerçekçi bir bakış açısıyla yazan Orhan Pamuk, “Beyaz Kale” ve sonraki romanlarında üstkurmaca özelliği gösteren, metinlerarası etkilere kendisini açmış, çoğulcu ve tarihle “oynayan” postmodern romanlar yazmıştır. Romancılığının bu yeni yönelimini temsil eden ilk romanı, kısa bir tarihi roman olan “Beyaz Kale”dir. Yazarın “Beyaz Kale”den sonra yazdığı romanı “Kara Kitap” ise “postmodernizmin poetikası” olarak nitelenecek kadar “postmodern”dir. “Kara Kitap”ın muğlak ve kaotik atmosferini devam ettiren “Yeni Hayat” ise “Kara Kitap” gibi postmodern oyunların yoğun olarak kullandığı bir romandır. Orhan Pamuk romancılığında Postmodern etkinin azaldığına dair ilk işaret sayılabilecek roman, fantastik bir polisiye olan “Benim Adım Kırmızı”dır. Bu romandan sonra Pamuk romancılığında postmodern etkinin azaldığı, “Kar” ve “Masumiyet Müzesi” romanlarının daha “tematik” romanlar olduğu söylenebilir. Çalışmada yazarın son romanı “Kafamda Bir Tuhaflık”taki postmodern unsurlar ve romanın Orhan Pamuk romancılığındaki yeri tespit edilmeye çalışılacaktır. POSTMODERNISM, POSTMODERN NOVELS of ORHAN PAMUK and KAFAMDA BİR TUHAFLIK Abstract Having written his first two novel basically with a realistic point of view, Orhan Pamuk has laid himself open to the intertextual effects exhibiting a characteristic of metafiction in Beyaz Kale and subsequent novels, written post modern novels which are pluralist and toying with history. His first novel exemplifying this new tendency of novelism is “Beyaz Kale”, a short historic novel. As for Kara Kitap, the novel he wrote subsequent to Beyaz Kitap, it’s so “post modern” as to be demonstrated as “ poetica of postmodenism”. Just as Kara Kitap, Yeni hayat, on the other hand, is a novel in which postmodern games are used intensely. The novel which can be count as a sign of post modern effect’s decrease in Orhan Pamuk novelty is “Benim Adım Kırmızı”, a fantastic detective novel. After this novel, it can be said that post modern effect began to decrease and the novels “Kar” and “Masumiyet Müzesi” are more tematic novels. In this research, we are going to attempt to identify the post modern effects in author’s recent novel “Kafamda Bir Tuhaflık” and it’s place in Orhan Pamuk novelty.
DergiPark (Istanbul University), 2018
Bu makalede postmodernizmin düşünce ve sanat dünyasında ortaya çıkışı çeşitli örneklerle ortaya konulmaya çalışılır. Postmodernizmi tanımlamakta Lyotard, Habermas ve Jameson tarafından yazılmış metinler konuya katkıları bakımından incelenir. Postmodern dönemde toplumun, insanın, kültürün ve sanatların dönüşümü betimlenir. Postmodern durumu anlamak için modern düşüncenin hala geçerliliğini sürdürdüğü öne sürülür. Anahtar Kelimeler: postmodernizm, modernizm, toplum, sanat, kültür.
Türk ve Gürcü Postmodern Edebiyatlarının Karşılaştırılması Dursun Kuveloğlu ve Aka Morçiladze Romanları, 2025
Bu eser, yazarın doktora çalışmasından üretilmiş ve akademik bir yaklaşımla geliştirilmiştir. Bu çalışmayla, postmodernizm kavramının son yıllarda değişen dünya algıları, kültürel yapılar ve yaşam biçimleri ile nasıl ilişkilendirildiğini ve bu kavramın sanat, kültür, ekonomi, ideoloji ve dil bağlamında nasıl yeniden tanımlandığını araştırılmaktır. Aynı zamanda, Türk yazar Dursun Kuveloğlu ve Gürcü yazar Aka Morçiladze’nin seçilmiş eserlerinin postmodern söylemi nasıl ele aldığını karşılaştırmalı bir şekilde incelemek de kitabın hedefleri arasındadır. Farklı iki kültürü ve edebi anlayışı temsil eden bu iki yazarın seçilmiş eserlerini postmodern unsurlar açısından inceleyerek, kültürel, düşünsel ve edebi yaklaşımlarını karşılaştırmak amaçlanmaktadır. Bu inceleme sırasında, biçimsel ve üslupsal farklılıkların veya benzerliklerin tespiti yapılmış; yazarların eserlerinde işlenen temalar aracılığıyla ortaya çıkan yeni insan tipolojileri ve olaylar karşılaştırılmıştır. Karşılaştırmalı edebiyat çalışmaları, edebiyatın farklı eserlerini veya yazarlarını analiz eden bir disiplindir. Bu çalışmada, komparatistik bir çalışma yöntemi kullanılarak edebiyat eserlerinin nasıl karşılaştırıldığı ve yazarın bu süreçteki rolü tartışılmaktadır. Edebiyat eserlerini karşılaştırmalı bir bakış açısıyla incelemek hem okura hem de yazara önemli bir perspektif sunar. Her edebiyat eseri, yazarının diğer eserler ve yazarlarla yaptığı karşılaştırmaların bir ürünü olarak ortaya çıkar. Yazar, kendisinden önceki edebi eserler ve akımlarla etkileşim içinde düşünceler geliştirir, bu düşünceleri kendi eserine yansıtır ve eserini böylece şekillendirir. Bu nedenle, yazarın yaratıcı süreci de komparatistik bir bakış açısının bir parçasıdır. Ancak yazar merkezli bir incelemede, yazarın eseri oluştururken başvurduğu kaynaklar ve ilham aldığı eserlerle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamak için, eser odaklı bir çıkış noktası gereklidir. Bu, bilimsel bir yaklaşımın temelidir. Eser odaklı bir yaklaşım, yazarın metni üzerindeki çalışma sürecini, ilham kaynaklarını ve bu eserlerle nasıl bir etkileşimde bulunduğunu daha ayrıntılı incelemeyi hedefler. Bu tür çalışmalar, edebiyat eserlerinin oluşum süreçlerini ve yazarların yaratıcı düşünce süreçlerini anlamak açısından oldukça önemlidir. Bu kitap çalışması, önsöz, beş bölüm, sonuç, kaynakça ve ekler kısımlarından oluşmaktadır. Birinci bölümde edebiyatın tanımına dair genel bir bakış sunulmuş ve karşılaştırmalı edebiyatın kuramsal arka planı ele alınmıştır. İkinci bölümde, postmodernizmin temel kavramları derinlemesine incelenmiş, edebiyat üzerindeki etkilerine odaklanılmıştır. Üçüncü bölümde, postmodern edebiyat anlayışının temel dokusunu kavramak için açıklayıcı bir metot benimsenmiştir. Postmodern edebiyatın doğuşunu hazırlayan etkenler çeşitli yönlerden ele alınmış ve bu süreçte rol oynayan akımlar ve dönemler, ünlü bilim insanlarına atıfta bulunularak açıklanmıştır. Kitabın ana gövdesini oluşturan bölümler, Türk ve Gürcü edebiyatlarındaki postmodern dönüşümün romanlara nasıl ve ne düzeyde yansıdığını karşılaştırmalı edebiyat perspektifinde incelemeyi amaçlamıştır. Bu bağlamda dördüncü bölümde, postmodern söylemin karmaşık, çelişkili, çatışmalı ve göreceli yapısı, Türk ve Gürcü edebiyatlarından seçilmiş yazarlar ve eserler üzerinden detaylı bir kuramsal çerçeve içinde açımlanmıştır. Postmodernizmin farklı tanımları ve bu kavramın evrimi ile değişen anlamları incelenmiş, her iki ülkenin edebiyatlarındaki oluşum süreçleri ve altyapıları değerlendirilmiştir. Sanat, kültür, ekonomi, ideoloji ve dil bağlamında postmodernizmin geleneksel normları ve kuralları nasıl sorguladığı ve bu alanlarda nasıl bir değişiklik yarattığı araştırılmıştır. Orijinal dili Gürcüce olan tüm kaynaklardaki çeviriler tarafımdan yapılmıştır. Beşinci bölümde, Dursun Kuveloğlu’nun Batum Çıkmazı ve Koyu Gri Seneler eserleri ile Aka Morçiladze’nin Karabağ’a Yolculuk ve Yoldaki Gölge adlı eserleri karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmış ve bu yazarların postmodern söylemi nasıl işledikleri incelenmiştir. Her iki yazarın postmodernizmi farklı yönleriyle nasıl temsil ettikleri analiz edilmiştir. Batum Çıkmazı ve Karabağ’a Yolculuk, tarihsel olaylar ve bu olayların insanlar üzerindeki etkilerini merkeze alırken; Koyu Gri Seneler ve Yoldaki Gölge toplumsal ve siyasi temaları farklı üsluplarla işler. Yoldaki Gölge daha mizahi ve hafif bir anlatımla, Sovyetler Birliği’nin çöküşü döneminde Gürcistan’ı anlatırken, Koyu Gri Seneler Turancılık fikrini ve Türk milletinin birliğini savunan bir yaklaşımla gelişen olayları ele alır. Bu eserler dil ve üslup açısından da farklılık göstermektedir. Sonuç bölümünde, bu analizlerin ardından elde edilen bulguların postmodern edebiyat açısından değerlendirilmesine yer verilmiştir. Her iki yazarın eserlerinde postmodern unsurları nasıl kullandığı, bu unsurların kültürel ve düşünsel bağlamlardaki yansımaları, üsluplarındaki farklılıklar veya benzerlikler ve yeni insan tipolojilerinin nasıl ortaya çıktığı irdelenmiştir. Bir yazarın metinlerarası referanslar kullanırken, diğerinin çoklu anlatıcılarla denemeler yaptığı saptanmıştır. Her iki yazarın toplumun tüketim kültürüne, kimlik sorunlarına veya teknolojik değişimlere nasıl yaklaştığı ve eserlerinde hangi felsefi veya ideolojik temaları işledikleri de analiz edilmiştir. Postmodernizmin edebiyat ve kültür üzerindeki etkileri, bu iki yazarın eserlerinde edebi ve politik söylem açısından önemli bir şekilde vurgulanmıştır. Ekler kısmında eserleri incelenen yazarlarla gerçekleştirilen özel röportajlara yer verilmiştir. Sonuç olarak, bu kitap postmodernizm kavramını derinlemesine inceleyerek, çağdaş dünyayla nasıl ilişkilendirildiğini ve sanat, kültür, ekonomi, ideoloji ve dil bağlamlarında nasıl yeniden tanımlandığını anlamayı hedeflemiştir. Ayrıca, farklı yazarların postmodernizmi nasıl ele aldığını anlamak bu çalışmanın önemli bir parçası olmuştur. Farklı iki kültürü ve edebi anlayışı temsil eden yazarların eserlerini postmodern unsurlar açısından analiz ederek disiplinlerarası bir yaklaşımla biçimsel- biçemsel farklılıkları ve benzerlikleri tespit etmiş, kültürel, düşünsel ve edebi yaklaşımları karşılaştırmayı amaçlamıştır. Bu analizlerin sonuçları, postmodernizmin karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarındaki etkisini anlamaya yönelik önemli bulgular sunmaktadır.
2011
Bilgi ve haberlerin kesin ve duz bir sekilde verildigi basin endustrisi modernizmi temsil etmekteyken, cevrimici gazete, basili gazetedeki butun haber ve bilgileri icerse bile, karistirip harmanlama egilimiyle postmodern bir nitelik tasimaktadir. Cevrimici gazeteler bilgi vermekten ziyade genel gorunumleriyle ilgilenmektedir. Bunun icin muhabir adlarini on sayfadan cikarmakta, gazetenin spor, haber, sanat gibi butun bilesenlerini yan yana gelecek sekilde yeniden duzenlemekte, haberlerin yanina tiklanabilir reklamlar koymakta, haberin verilme seklini ve manset buyukluklerini gun boyunca degistirmekte, boylece gercekligi simule etmektedir. Cevrimici gazetelerde haberler icerigi uzerinden degil, mansetin parlakligi ve on sayfadaki yeri uzerinden satilacak birer metaya donusmustur. Sunulan parlak paketler, bir gercekdisilik duygusunu, haberin okuyucunun kendi hayatindan uzakta oldugu duygusunu islemektedir. Cevrimici gazetenin sahiciligi yoktur; gun boyunca bilinmeyen sayida insana cesi...
2022
Kimlik, beden, haz odaklı tüketim, narsisizm ve ötekileştirme gibi kavramların tamamına akademik alanda ilgi duyulması 1980'ler sonrasındadır. Bütün bu kavramları ortak potada eriten ise postmodern süreçtir. 1980'ler sonrası postmodernizmin bütün dünyada popüler olması aslında yukarıda bahsedilen kavramları merkeze alan bir anlayış barındırmasından kaynaklanır. Postmodern sürece geçmeden önce Orta Çağ'daki birçok davranışın toplumsal kabulünden sonra yerleşik bir düzen oluşturduğunu söyleyen Norbert Elias'ın ele aldığı uygarlık süreci üzerinden, postmodern süreci kavramak yerinde olacaktır.
2013
Bu makalenin amacı, küreselleşmenin kültürel boyutuna dair açıklayıcı ve betimleyici veriler sunmakla birlikte, alçak ses tonuyla da olsa eleştirel bakış açısını zinde tutmaktır. Küreselleşme konusunda genel bir tanımda bulunmak gerekirse eğer, bunun dinamizmini burjuva aktivizminde bulan toplumsal süreçler kümesi olduğunu söyleyebiliriz. Bir diğer ifadeyle küreselleşme, özünde ekonomik, çeperinde ise sosyal, siyasal ve kültürel boyutların bulunduğu bir gerçekliktir. İşte, bu makale de küreselleşmenin sayısız görüntüsünden birisine, kültürel zeminde cereyan eden gelişmelere odaklanacaktır. Bir anlamda bu devirdeki eğilimlerin bir sunumu yapılacak, ardından bu eğilimleri belirginleştiren sebepler ortaya konulacaktır. Bununla birlikte makalenin itiraz söylemlerinin, postmodernizmin savunu söylemlerini ikiye katlatmak veya yarısına bölmek maksadıyla değil de, tersine ister onunla isterse de onsuz ama verili gerçeklikleri aşarak ileriye taşıma üzerine temellendirildiğini eklemek gerekmektedir. 1. Küreselleşme: Kavramsal Bir Çerçeve Emil Cioran tanımlamayı, "soyut zihnin yalanı" olarak tanımlıyor. Gelin görün ki, söz konusu edeceğimiz mesele üzerinde tartışmayı fazlasıyla hak ediyorsa, bu yalanlara katlanmak zorundayız. Çünkü geç kapitalizmin kültürel mantalitesi olarak postmodernizm, etrafına saçtığı kelimeler oranında "yaşayabilmektedir". Cioran'ın deyişiyle "bir tapınağın kökeninde daima bir tanım bulunur; müminleri içinden sıyrılınmaz bir şekilde formül toplar oraya. Bütün öğretiler böyle başlar." (2000: 21) Biz de bu makalede postmodernizme, onun tapınağına ve tanımlarının yattığı derinlerine inmeye çalışacağız. Bu bağlamda ilk olarak, postmodernizmin yükselişinde gerekli rüzgârı sağlayan küreselleşme sürecine bakmakta fayda vardır. Küreselleşme olarak anılan süreç; gerek etkileriyle, gerekse hakkında söylenenlerle gündelik yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olmuştur. 70'lerde çokuluslu şirketlerin doğmasıyla dünya ekonomik tabanını, 80'lerde iletişim devrimiyle teknolojik temelini tamamlayan küreselleşme dalgası, SSCB'nin çöküp reel sosyalizmin tarih sahnesinden silinişiyle ivme kazanmıştır. Bir diğer ifadeyle küreselleşme "başka alternatif yok" (there is no alternative) sloganıyla ifadesini bulan tek merkezli bir dünyanın moda kavramlarından (the trendiest craze) birisidir (Oran, 2006: 204). Birey, her ne kadar "kendi bedenine, doğaya, başkalarına, çevresine, topluma, kültüre, kısaca soyut-somut tüm ilişkilerinde evrene, gevşek sıkı, kendi damgasını vuran bir yaşama bütünü" olarak ele alınabilse bile, terminoloji gelişigüzel bir kullanıma ve alelade bir yaklaşıma müsaade etmeyecek gerçekliğe sahiptir (Uygur, 1998: 26.). Dolayısıyla sosyal bilimlerde kavram, herkesin kendisince yorumlayabileceği bir mesele olmaktan ziyade, imledikleri realitesiyle örtüşen, göndermeleri gerçekliğine denk düşen bir bütünlüktür (Çotuksöken, 1998: 52). Zira her kavram, imlediği nesneye uygun düşen tasarım olduğu sürece geçerliliğe sahiptir. Tam da bu noktada "Nedir?" suali, kavramsal kullanışların imledikleri gerçekliğe tam manasıyla denk düştüğü şekilleriyle ortaya çıkarılması açısından yol açıcı bir düstur olarak karşımıza çıkmaktadır (Uygur, 2001: 34). Bu eklemede bulunduktan sonra bu soruyu, makalenin ana temasına, küreselleşme ve postmodernitenin "ne olduğu"na yedirme vakti gelmiş demektir. Küreselleşme kavramı, tek bir konunun çerçevesine sığmayan bir toplumsal süreçler dizisine sahiptir (Steger, 2006: 10). Bununla birlikte kavramının, sahip olduğu-eşme ekiyle birlikte zımnen veya alenen ancak her daim söz konusu olmayı başaran bir dinamizm düşüncesine karşılık geldiğini de söyleyebiliriz. Küreselleşme, verili ekonomik, siyasi ve kültürel kısıtların aşılması olarak ele alınabilir. Ancak her türlü aşma faaliyeti, küreselleşmenin sağladığı imkânlar ölçüsünde olacağından, küreselleşmenin hanesine pek de artı yazmadığı toplumsal kesimler/sınıflar için böyle bir durumdan bahsedemeyiz. Bununla birlikte, yeni toplumsal ağların doğduğu ve böylelikle mevcutların çoğaldığını söyleyebiliriz. İlişki ağları arttıkça, söz konusu ilişkiselliğin yaygınlık kazanmasından da bahsedebiliriz (Steger, 2006: 27-29). Bu tür bir genişleme, bir yandan kapsam diğer yandan da mekân olarak yayılımı içermektedir. Manuel Castells'e kulak vermek gerekirse, ağ toplumu kavramsallaştırmasının söz konusu "yeniliği" ortaya koyduğunu görebiliriz. Gerçekten de küreselleşme olgusu aynı zamanda söz konusu dünya ölçeğinde yaygınlaşan ilişki ağlarına hız ve yoğunluk kazandırmaktadır. Castells bunu "…Akışlar uzamı ile zamansız zamanın inşası yüzünden hayatın maddi temellerinin, uzamın ve zamanın dönüşmesinin de etkili olduğu bir toplum" figürüyle açımlamaktadır (2008: 3-4). Günümüzdeki iletişim ağının evrencil donanımı ve hızlanışıyla her türlü birikim hemen herkese ulaşabilecek bir yakınlığa gelmiştir. Böylelikle yakın olan ile uzak olan arasındaki mesafe kısalmakta, yüzeysellik ile derinlik arasındaki yükseklik alçalmaktadır. Bir diğer ifadeyle uzam ile ritim konusunda uzlaşma sağlamayı engelleyen hatırı sayılır bir yitimden bahsedebiliriz. Üretim çarklarının devrindeki hız, beraberinde tüketim devrinde de hızlanmayı gerektirmektedir. Modernizmin altyapısal seyri, yoğun emeğe ve ağır sanayiye dayalı üretimden teknolojinin daha ileri aşamalarına (bilgi çağı) dayalı entansif üretime geçiş şeklindedir (Zileli, 22 Ekim 2013'de erişildi). Benzer bir şekilde modernizmin üstyapısal seyri de kapitalizmin neoliberal döngüsüne uygun olarak postmodernizm şeklinde gerçekleşmektedir. Küreselleşmeyle birlikte tüketim hareketleri ve alışkanlıklarındaki hız ekstra bir ivme kazanmış ve benzerlikler ise yerini aynılıklara bırakmıştır. Hızzın yüzeyselliğinde siyasetin yoğunluğunun barınamaması siyaset teklemesiyle sonuçlanabilmektedir. Küreselleşmeyi, birbiriyle çelişen ve çatışan süreçler bütünü şeklinde ele aldığımızda ise karşımıza yukarıdaki yönelimleri belirgin bir düzeyde seyretmeye zorlayan bir kolaj çıkmaktadır. Gerçektende aynı kaynaktan akan hız ve yoğunluk, birbirinin akışını sınırlandıran kesişimlere de sahiptir. Örneğin hız, küreselleşmenin ivme kazandığı bir dönemde ekstra bir ivme kazanmayı gerektirmeyecek bir kısa uğraktır. Hızın artmasıyla birlikte etkileşimin yüzeyselleşmesinden bahsedebiliriz. Benzer bir şekilde hızın artmasıyla beraber politikanın şeyleşmesini de konu edinebiliriz. Dolayısıyla küreselleşme, birbirlerini paralel bir şekilde takip eden süreçleri doğuran bir süreçten ziyade, düzgün işlemeyen bir süreçtir (Steger, 2006: 32). Sonuç olarak küreselleşme ne dizemlidir ne de sınırsız. Küreselleşme, burjuva aktivizmi üzerine seyri ve ritmi oluşan bir süreçtir. Bu doğrultuda esasında da ticaret devrelerinin yeryüzünün kısıtlarından arındırılması yatmaktadır. Harcını burjuva sınıfının kardığı bir sistem, daha sonra kapitalizm olarak sistematikleştirilmiştir. Deniz aşırı keşif faaliyetleri ve yeni dünyaların keşfiyle düşük yoğunluklu bir profil seyreden küreselleşme süreci, dünya kapitalizminin yörüngesine girmesiyle birlikte coğrafya aşırı/ötesi ve keşfedilmiş dünyaları daraltarak yüksek bir profil izlemeye başlamıştır. Karl Marx'ın deyimiyle, tarihin iplerini eline almış olan burjuva sınıfı, tam anlamıyla kendi hayalindekine benzer bir dünya yaratmaya koyulmuşsa eğer, küreselleşme de bu yaratım faaliyetinin önemli bir uğrağını teşkil etmektedir diyebiliriz (Steger, 2006: 52). David Harvey küreselleşme olgusunu mekânsal engelleri "mekânın zaman tarafından yok edilmesi"yle azaltan kapitalist meyille açıklamaktadır (2012: 469). Küreselleşmeyi, akışlar uzamının mekânlar uzamını dışlaması şeklinde de görebiliriz. Bununla birlikte, küreselleşmenin zamanın kontrolü üzerinde yıkıcı tesiri de söz konusudur. Zamanın kontrolüyle kastedilen, gezegenin araççı kalkınmanın kısa vadeli yaklaşımına feda edilmesine karşın kozmolojik zamanın, gelecek nesiller perspektifinin kabul edilmesidir. Daha kısa bir ifadeyle zamanın kontrolü, insanın doğaya yabancılaşmasına tepkidir. Tüm bu tepkimeler ise küreselleşme sürecinden ayrı düşünülemez. Temponun aniden hızlanması ve iktidarın bilgisayar ağında soyutlanması, hatta silikleşmesi söz konusudur (Castells, 2008: 88-98). Aslında bir-pazar, bir-üretim sistemi ve bir-kültür anlayışının uzantısı" olan küreselleşme, günümüz dünyasının en güçlü kavramlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır (Kahraman, 2007: 129). Bu bağlamda küreselleşme, 'kıtalar arası ve bölgeler arası akışlar ve ağlar meydana getiren, toplumsal ilişkilerin uzamsal örgütlenmesinde dönüşümü temsil eden bir süreç'tir (Held ve Anthony, 2008: 72). Bu çok boyutlu süreç; Keyman'a göre ekonomik, siyasal ve kültürel bütünleşme süreçlerini içermekle beraber bu süreçlerin herhangi birisine indirgenemeyecek, fakat bu süreçler arasındaki çok boyutlu, çok nedenselli ve çelişkiler içeren ilişkiler tarafından kurulmuş "tarihsel bir süreç"tir. Tarihi bir süreç olarak ifadesini bulan küreselleşme, teknolojik gelişmelerin ve insanoğlunun yaratıcılığının bir ürünü olup tüm dünyadaki ekonomilerin, özellikle ticaret ve finansal alanlarda artan birleşmelerini ifade etmektedir. Baskın Oran'a göre ise küreselleşme Batı'nın altyapı ve üstyapısıyla birlikte gezegen üzerinde yaşanabilir her yere yayılmasını ifade etmektedir (Oran, 2001: 28). Bu çerçevede küreselleşmenin, her şeyden önce hem bir olgu hem de bir bilimsel konu olarak liberal ekonomi-politik felsefe ve teoriye dayandığını ve buna uygun bir dünya düzeni tasavvur ettiğini söyleyebiliriz. Bir diğer ifade ile küreselleşme, dünya çapında sermaye birikimine engel teşkil eden fiziksel ve hukuki sınırları sarma, delme ve son kertede yok etme sürecidir (Dikkaya ve Özyakışır, 2001: 4). Sonuç itibariyle küreselleşme gezegen düzeyinde örgütlenen pazar ya da pazarın evrenselleşmesi (Fransız araştırmacılar için ise dünyasallaşması) anlamına gelmektedir (Gallino, 2007: 22-23). Küreselleşme hakkında yapılan her tanımlamanın, varlığı reddedilemez sürecin birbirinden farklılaşan boyutlarını içerdiğini söyleyebiliriz. Bu yüzden özellikle...
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.