Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
The Journal of Academic Social Science Studies , 2015
Enerji kaynakları günümüz dünyasında çok önemli bir role sahiptir. Dünyada vuku bulan savaşların ve siyasi anlaşmazlıkların çoğunun altında yatan en önemli etken-lerden bir tanesini enerji kaynaklarını ele geçirme mücadelesi oluşturmaktadır. Nitekim dünyada son dönemlerde gerçeklemiş savaşların zengin enerji kaynaklarına sahip ülkelerin topraklarında meydana gelmesi ilginç değildir. Enerji politikaları sadece gelişmiş ülkelerin değil, Türkiye’de de çokça önemli bir yere sahiptir. Hızlı kentleşme ve sanayileşme sürecinin birer neticesi olarak enerji ihtiyacı da paralel bir şekilde artan Tü-rkiye’nin son dönemlerde izlediği enerji politikaları çok fazla tartışılır olmuştur. Özel-likle artan enerji ihtiyacını karşılama noktasında uygulanmak istenen nükleer enerji poli-tikaları bu tartışmaların merkezinde bulunmaktadır. Bir kısım nükleer enerjinin neden olabileceği çevresel sorunların tüm insanlık için büyük bir tehdit olduğunu savunurken diğer bir kesim ise Çin ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ekonomileri hızla büyüyen ülkelerin artan enerji ihtiyaçlarını nükleer enerji ile karşıladıklarını ve bunun tek çözüm noktası olduğunu iddia etmektedir. Birbirine taban tabana zıt olan bu iki görüş ülkemizde vuku bulan ve büyük bir tehdit olma özelliğine sahip terör örgütlerinin nükleer santraller gibi stratejik yapılara verebilecekleri zararları ve bunların doğuracağı çevresel, ekonomik, sosyolojik ve siyasi etkileri göz ardı etmektedirler. Bu çalışmanın temel amacı, Türkiye sınırları içerisinde kurulması planlanan ve altyapı çalışmaları devam edilen nükleer santrallerin ülkede varlığını devam ettiren terör örgütlerinin olası saldırıları açısından doğurabileceği güvenlik risklerini tartışmaktır.
CUMHURİYET DÖNEMİ ENERJİ POLİTİKALARI (1923-1980), 2024
Türkiye'nin 1923-1980 yılları arasında benimsediği enerji politikaları ile bu alandaki faaliyetler kitabın içeriğini oluşturmaktadır. Kömür, petrol, termik santral, hidroelektrik santral, maden, linyit vb. enerji üretim kaynakları kitapta ele alınmıştır. Araştırmacılar, kaynak göstererek kullanabilir.
ÖZET 1990'lı yılların başından itibaren Çin Halk Cumhuriyeti dış politikasında ılımlı bir yükseliş görülmüştür. Buna uygun olarak izlenen dış politikanın etkileri; eski Sovyet ülkeleri, yeni bağımsız sayılabilecek Orta Asya ülkeleri üzerinde görülmektedir. Çin'in kuruculuğunu üstlendiği Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliğine dâhil edilen bu ülkelerle bağımlılığın sağlanabilmesi açısından enerji hatlarının oluşturulmasına önem verilmekte, bu da Çin'in çıkarları grubunda kategorilendirilerek politikaların sürekliliğini gerektirmektedir. Orta Asya ülkeleri açısından bakıldığında da Rusya'ya olan bağımlılığın azaltılması ve ABD'nin otoriter emirlerine karşın, Çin ile olumlu ilişkilerin sürdürüldüğü göze çarpmaktadır. Bu doğrultusunda bölge ülkeleri Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan ile petrol, doğalgaz, demir ve karayolları hatlarının oluşturulmasına önem verilmektedir. Bölge ülkeleri ve Çin arasında bir bağımlılık meydana gelmekte ve Çin açısından; ekonomisinin yükselmesi, süper güç olabilmesi adına Orta Asya Bölgesi'yle ilişkilerinin ılımlı şekilde sürmesi gerekmektedir.
TÜRKİYE’NİN NÜKLEER ENERJİ POLİTİKASI, 2016
Gelişmekte olan Türkiye, nüfusun artması, hayat standartlarının yükselmesi, sanayileşme faaliyetleri ve yeni teknolojilere yönelim nedeniyle her yıl daha fazla enerji tüketmek durumunda kalmaktadır. Türkiye’nin enerji kaynakları çeşitlilik göstermesine rağmen mevcut birincil enerji kaynakları talebi karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Net bir enerji ithalatçısı olan Türkiye, rezervlerin yetersiz olması nedeniyle enerjide dışa bağımlıdır. Nükleer enerjiyi alternatif enerji kaynağı olarak gören Türkiye, nükleer santral yapımına yönelerek enerji bağımlılığını düşürmeyi hedeflemektedir. Bu çalışma, Türkiye’nin nükleer enerjiye yönelmesiyle birlikte, Rusya’ya yönelik olan bağımlılığın daha da artacağını belirtmektedir.
International Journal of Economics Business and Politics, 2019
Öz Dünya'nın en büyük ekonomilerinden olan Çin, geçmiş 40 yıllık süreçte önemli ekonomik ve siyasi başarılara imza atarak etki sahasını Afrika, Asya, Avrupa ve Latin Amerika gibi bölgelere kadar genişletmiştir. 40 yıl gibi kısa bir süre içinde ekonomik olarak kalkınmayı başaran ve bu ekonomik gelişmeyi kalkınmakta olan diğer ülkelere taşıyan Çin, bu gelişme hızını sürdürebilmek için enerji kaynaklarının çeşitliliğini ve güvenliğini sağlayan farklı enerji politikaları uygulamaktadır. 21. yüzyılın değişen ekonomik ve siyasi konjonktürüne bağlı olarak enerji politikalarını revize eden Çin, enerji alanında hem ulusal hem de uluslararası arenada yüksek miktarlı yatırımlar gerçekleştirmektedir. Çin'in bu gelişen düzlemde enerji arz ve talep güvenliğinin sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada Çin'in günümüz enerji yapısının analizi yapılarak bu bağlamda Çin'in enerji konusunda karşı karşıya kaldığı sorun alanları ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Abstract China, one of the world's largest economies, has expanded its sphere of influence to regions such as Africa, Asia, Europe, and Latin America, achieving significant economic and political successes over the past 40 years. China, which has achieved economic development in a short period of 40 years and carried this economic development to other developing countries, is implementing variable energy policies in order to ensure the diversity and security of energy resources in order to maintain this growth rate. China, which revised its energy policies depending on the changing economic and political conjuncture of the 21st century, carries out high-volume investments in both national and international fields in the field of energy. It is of great importance to ensure the security of energy supply and demand in this developing plane of China. In this study, the current energy structure of China will be analyzed and in this context, it will be tried to present the problem areas China has to face in the energy field.
2020
ÇİN’İN ENERJİ GÜVENLİĞİ POLİTİKALARI: KAZAKİSTAN, MYANMAR VE PAKİSTAN ÖRNEKLERİ Neslihan TOPCU Yüksek Lisans Tezi, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Tez Danışmanı: Doç. Dr. Arzu GÜLER 2020, XXI+ 171 sayfa+ 27 Harita Enerji tüketimi ve bununla beraber enerjiye olan ihtiyacı giderek artan Çin, enerji sorunu ile karşı karşıya kalmamak için enerji güvenliği politikaları geliştirmektedir. Çin’in enerji güvenliği politikaları sadece enerji ile ilgili değil, ulusal ve ekonomi güvenliği ile de doğrudan ilgilidir. Enerji güvenliğine bu nedenle son derece önem atfeden Çin, birçok ülkeyle enerji ilişkisi kurmakta ve kurduğu bu ilişkiler çerçevesinde enerji güvenliğini sağlamaya çalışmaktadır. Bu çalışmada ise Çin’in enerji güvenliğini sağlamak için izlediği politikaların ve enerji arz ya da transit ülkeleriyle kurduğu enerji ilişkisinin enerji güvenliğine katkısının neler olduğu sorusu Kazakistan, Myanmar ve Pakistan örnekleri üzerinden incelenmektedir. Çalışmanın sonunda Çin’in her üç ülke...
USBED, 2014
1970‟lere kadar dünyaya kendini kapatmıĢ olan Çin adeta bir uyku içerisindeydi. Napolyon‟un “Orada uyuyan bir dev var. Bırakın uyusun; zira uyandığında dünyayı sarsacak.” Sözü bu durumu özetlemektedir aslında. Çünkü gerçekten de öncelikle hanedanlık döneminde daha sonra komünist rejimi ile uyku içerisinde olan Çin 70‟ler BM‟ye üyeliği ve atağa kalkan ekonomisi ile uyanmaya baĢlamıĢ ve günümüzde de dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer almıĢtır. Hatta birçok uzmanın görüĢüne göre Çin gelecek 20-30 yılda ABD‟yi de geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olacaktır. ĠĢte bu büyümekte olan Çin için hayati derecede önemli olan bir konu vardır: Enerji. Sanayisi büyüdükçe enerjiye ihtiyaç duyan Çin öz kaynakları yeterli olmadığı için dünyadaki enerji (özellikle petrol ve doğal gaz) alanlarına sahip ülkelerle ile yakın temasa girmektedir. Bu kapsamda Rusya ile özellikle daha çok iliĢkiye girmektedir. Ancak Çin, Rusya‟ya enerji konusundaki bağımlılığını azaltmak adın alternatif kaynak arayıĢı içine girmiĢtir. Bu çerçevede Orta Asya baĢta olmak üzere Hazar ve Orta Doğu‟ya nüfuz ederek o bölgelerdeki ülkelerle çeĢitli enerji anlaĢmaları imzalamaktadır. Ayrıca Çin enerjinin yanı sıra bu ülkelerle ticari ve kültürel açıdan da iliĢkiye girmektedir. Öyle ki tasarladığı “Büyük Ġpek Yolu” projesi bunun en çarpıcı örneğidir. Bu proje tarihte adı geçen “Ġpek Yolu”nun teknolojik imkânlarla donatılmıĢ ve daha geniĢ kapsamlı bir Ģekilde günümüze yansımıĢ bir tezahürüdür. Böylece Çin, Japonya‟dan Ġngiltere‟ye kadar uzanacak olan bu yolda enerji, iletiĢim hatları ve ticaret ağlarıyla doğu-batı arasında kopmaz bir bağ oluĢturmak istemektedir. Bu uğurda bu hat üzerindeki ülkelerle yakın iliĢkiye girmekte ve onlarla bu projenin hayata geçirilmesi için anlaĢmalar imzalamaktadır. Bunu yaparken de bu yolun güvenliğinin sağlanması konusuna özellikle hassasiyet göstermektedir. Zira güzergâh üzerinde yer alan birtakım ülkelerde savaĢ, küresel mücadele ve çatıĢmalar yer almaktadır. Bu alanların baĢında ise Kafkasya bölgesi birincil sırayı teĢkil etmektedir. Kafkasya bölgesi doğu-batı arasında adeta bir köprü gibi yer alan jeopolitik açıdan çok fazla öneme haiz olan bir bölgedir. Enerji nakil hatlarının önemli bir geçiĢ koridoru olan Kafkasya aynı zamanda çatıĢmaların, istikrarsızlıkların ve küresel mücadelelerin yaĢandığı bir kriz bölgesidir. Sovyetler Birliği hâkimiyetinde iken pek dikkate alınmayan bölge, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra dünyanın gündeminde önemli bir yere sahip olmuĢtur. Ancak aynı zamanda bölgede bağımsızlığını kazanan Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir savaĢa da sahne olan bölgenin Kuzeyinde de bir Rus-Çeçen gibi savaĢ, Oset-ĠnguĢ, Dağıstan, Karaçay-Çerkez Cumhuriyeti, Adıgey vs. etnik çatıĢmalar vardır. Bunlardan özellikle Rus-Çeçen savaĢı bölgede bulunan enerji nakil hatlarına önemli ölçüde zarar vermektedir. Öyle ki Çeçen direniĢçiler zaman zaman boru hatlarına sabotajlar düzenlemektedir. Bu yüzen Rusya “Mavi Akım”, “Güney Akım” gibi boru hattı projelerini bölgenin daha da kuzeyinde, çatıĢmalardan uzak bir yerde inĢa etmiĢtir. Bölge aynı zamanda küresel güçlerin de karĢı karĢıya geldiği bir öneme de sahiptir. Öyle ki Rusya eski Sovyet hâkimiyetini tekrar bölgede yaratmak isterken Çin ise ABD‟nin çevreleme politikasından sıyrılıp alternatif geçiĢ güzergahları için Kafkasya‟ya yönelmektedir. Çünkü ABD‟nin Orta Doğu enerji kaynakları üzerindeki hâkimiyeti ve Orta Asya‟ya nüfuz etme çabaları Çin için bir darboğaz oluĢturmaktadır. ABD‟nin Afganistan‟daki varlığı, Özbekistan ve Pakistan‟daki üssü ve Japonya‟daki ordusu Çin‟i adeta bir kıskaca almıĢ gibi bir görüntü oluĢturmaktadır. Ancak Çin tüm bunlara rağmen geliĢimini sürdürmekte ve etki alanlarını geniĢletmektedir. Soğuk SavaĢ dönemi boyunca ABD‟ye karĢı var olan Çin-Rus yakınlaĢması günümüzde Çin‟e karĢı ABD ve Rusya‟yı yan yana getirebilmektedir. Çin, Kafkasya bölgesindeki ülkelerle yakın iliĢkiye girerken Rusya buna sessiz kalmamakta ve bölgeyi elinde tutabilmek için nüfuzunu artırma çabalarına giriĢmektedir. Ancak bölge ülkeleri her ne kadar Rusya ile yakın temas halinde olsalar da eski Sovyet hâkimiyetini tekrar istemedikleri için bir alternatif arayıĢı içine girmiĢlerdir. Örneğin Ermenistan NATO üyesi olmuĢtur. Azerbaycan ise Atlantikçi bloğa yakınlaĢmıĢ ve aynı zamanda a Çin ile iliĢkilerini özellikle son yıllarda derinleĢtirme yoluna gitmiĢtir. Gürcistan ise hala Rus etkisinde olmakla birlikte özellikle 2008‟deki Güney Osetya sorunu yüzünden savaĢtığı Rusya‟dan kopmak için Çin‟e ve ABD‟ye ülkesini ticari anlamda açmıĢtır. Tüm bunlar bize Ģunu gösteriyor ki Çin büyümesini devam ettirdiği sürece enerji ihtiyacı artacak. Enerji ihtiyacı artan Çin nüfuz alanlarını geniĢletecek vedünya çapında ülkelerin önemli bir ticari partneri olacaktır. Kafkasya‟daki ülkeler de bu kapsam da Çin‟in birer partneri olmaya devam edecek ve iliĢkilerini daha da derinleĢtirmek için çaba göstereceklerdir.
Reports, Office of Commercial Counsellor , 2003
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olduğu 2001 yılından sonra ticaret ve yatırım konusunda ortaya çıkan yoğun bilgi talebini karşılmak üzere 2003 yılında Pekin’de hazırlanmıştır.
ÖZ Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 1960 yılına kadar Türkiye'de elektrik enerjisi üretimi çalışmaları ve enerji politikaları ile bu politikaların ekonomiye olan yansımaları, çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Konu, Cumhuriyet Halk Parti-si (CHP) döneminde elektrik üretimi (1923-1950); Demokrat Parti (DP) döneminde elektrik üretimi (1950-1960) ile sınırlandırılarak iki dönem dâhilinde ele alınmıştır. Türkiye'de elektrik üretimi çalışmaları ve enerji politikaları ile bu politikaların eko-nomiye olan katkıları sayısal veriler üzerinde değerlendirilmiştir. Çalışmanın kay-nak materyalini, Cumhuriyet arşivi belgeleri, resmi yayınlardan; zabıt ceridesi, kanunlar ve tutanak dergileri, resmi gazete, istatistik yıllıkları, ayın tarihi ve dönemin süreli yayınları arasında bulunan ekonomi dergilerinin makaleleri oluşturmaktadır. Konu incelenirken, dönemin Türkiye'si ile Dünyanın elektrik üretimi alanında yaşa-nan gelişmeleri göz önüne alınarak gerekli değerlendirilmeler yapılmıştır. Çalışma-da elde edilen sonuç şudur: Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren CHP Hükümetleri zamanında elektrik üretimi faaliyetleri yabancı sermayeli imtiyazlı ortaklıklar şeklinde yürütülmüş, 1930'lu yıllara gelindiğinde yabancı sermayenin elinde bulunan imtiyazlar Devlet tarafından satın alınmaya başlanmıştır. 14 Haziran 1935 tarihinde Etibank ve Elektrik İşleri Etüt İdaresinin (EİEİ) kurulması ile elektrik enerjisinin üretimi ve dağıtımı bu kurumların uhdesine alınmıştır. DP hükümetinin iktidara gelmesi akabinde, 18 Aralık 1953 tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün kurulması ve enerji üretimine daha da önem verilmesi ile beş büyük hidroelektrik santrallerinin yanı sıra orta ölçekte birçok santraller kurulmuştur. Bu suretle 1950 yılında 789.5 milyon kilovat saat olan enerji üretimi 1960 yılında 2 milyar 815 milyon kilovat saatin üzerine çıkarak ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamıştır.
IMF in 2011 yılında yaptığı değerlendirmelere göre gayrisafi yurtiçi hasıla bazında dünyanın en büyük 18. ekonomisi olan Türkiye 'nin enerji üretimi 1998' den 2009' a; 23,354 MV' den 44,766 MV' ye kadar yükselmiştir. (Turkish Energy Industry Report, para.3 ) Öyle ki, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü [OECD] ülkeleri içerisinde geçtiğimiz 10 yıllık dönemde enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülke Türkiye' dir. (Enerji, 2010,
Burak GÜLER (EFET Türkiye Koordinatörü) ETD – Piyasa Şeffaflık Çalışma Grubu ÖZET Güvenilir ve gelişmiş bir piyasa yapısına sahip olabilmek için piyasaların liberalleştirilmesi ve likiditenin artması gerektiği aşikar. Ancak gerekli likidite artışını sağlamak için yapılması gereken ilk çalışma, enerji değer zincirini oluşturan üretim, iletim ve talep bilgilerinin şeffaf bir şekilde paylaşılmasıdır. Bu konuda yakın zamanda sevindirici gelişmeler yaşanmış ve Türkiye'nin en büyük kamu üretim şirketi olan EÜAŞ, sahip olduğu Termik ve Hidroelektrik santrallerin yıllık bakım programlarını yayınlamaya başlamıştır. Enerji piyasasının şeffaflaşması, tüm piyasa katılımcılarının yönetmelikler çerçevesinde veya gönüllü olarak piyasaya ait istatistiki bilgileri paylaşması ile mümkün olmaktadır. Toplanan ve yayınlanan bu bilgilere isteyen herkes ulaşabilmekte ve bu sayede eşit taraflar arasında eşit piyasa bilgisi imkanları sağlanabilmektedir Mevcut örnekler incelendiğinde, enerji değer zincirindeki şeffaflık adımları sırasıyla üretim , iletim ve talep bilgilerinde sağlanmaktadır. Şeffaf enerji piyasası politikalarının sağlayacağı en büyük fayda, Türkiye Enerji Piyasasının daha hızlı bir şekilde liberal yapıya sahip olması, politika yapıcılar başta olmak üzere, sanayicilerin, tüketicilerin vb.. tüm karar verici tüm merciilerin, gelişmiş bir karar mekanizmasına sahip olmalarına imkan vermesidir. Bu verilerin paylaşılması sayesinde piyasada oluşan arz-talep dengesi , fiyatlar ve dengesizlikler artık tahmin edilebilir olmakta ve bu sayede, başta yatırımcılar olmak üzere tüm piyasa katılımcıları uzun vadeli stratejiler oluşturabilmektedirler. Başta politika yapıcılar olmak üzere, düzenleyici, denetleyici kurum ve kuruluşlar, dernekler ve piyasa katılımcılarının birlikte kuracakları ortak bir platformda bu konuların gündeme getirilmesi gerektiği çok açıktır. Bu sayede yatırımcılar enerji piyasasının dinamiklerine ayak uydurabileceklerdir.
3.Ulusal Yapı Fiziği ve Çevre Kontrolü Kongresi, 2018
Yaklaşık sıfır enerjili binalar olgusu bağlamında binalar sadece enerji tüketen sistemler olmaktan çıkıp, tükettiği enerjiyi üretebilen bir sistemler bütününe doğru evrilmektedir. Kent dokusu içerisinde binalarda enerji üretimi güneş panelleri ile etkin bir şekilde sağlanabilmektedir. Yaklaşık sıfır enerji hedefine ulaşmak için çatılardan yeteri kadar enerji üretilememesi durumunda, cephelerin enerji üretim potansiyelinin de değerlendirilmesi önem kazanmaktadır. Kent dokusu ve sokak yönlenmesi cepheler üzerinden güneş enerjisi üretimi açısından çok önem arz etmektedir. Bu çalışma kapsamında, İstanbul ili Kadıköy ilçesi sokak dokusuna ve sokak yönlenmesine bağlı olarak cephelerin güneş enerjisi üretim potansiyeli simülasyon yöntemi ile karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Kentsel dönüşümün hızla devam ettiği ve kentin geleceğinin hızla şekillendiği günümüzde, kent dokusunun bina enerji üretim performansı üzerine olan etkisinin detaylı bir şekilde irdelenmesi geleceğin sürdürülebilir kent planlaması için önemlidir. Bu açıdan, bu çalışmanın sonuçları tasarımcılar ve uygulayıcıların yanı sıra kent plancıları ve kanun yapıcılar için de karar alma sürecinde önemli bir tasarım girdisi olacaktır. Near zero energy building is a considerably new concept. It proposes behavioral change in building energy consumption from conventional role of purely energy consuming one to an energy producing one. PV panel is the convenient way of energy production in urban texture. However, producing energy via rooftop PV panels is not enough to achieve near zero energy target. This makes building facades more important for energy production. Urban texture affects energy production potential of building facades in dense urban environment. In this study, the influence of urban texture of Kadıkoy-Istanbul on building facade energy potential will be studied. The urban renewal progress have been changing the urban texture of Istanbul. Understanding the influence of urban texture on facade energy production will be an important input for architects, planner, and policy maker in decision making process.
Akademik Düşünce Enstitüsü, 2021
Sercan DURMUŞOĞLU 1350Y81105 Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Mim Kemal Bülent ÖKE İstanbul, Aralık 2015 i ÖZ Dünya yaşam kaynağının temel maddelerinden biri enerji kaynaklarıdır. İnsanlar, varoluşundan bugüne kadar enerji kaynaklarından yararlanmışlardır. Enerji kaynaklarından üretilen enerji, insan yaşamını kolaylaştıran ve geliştiren bir güç olarak yaşamımızda yer almıştır. Sanayi devrimi ile enerjinin önemi özellikle askeri ve sanayi sektörler olmak üzere birçok alanda önemini hissettirmiştir. 21. yy'la gelindiğinde ise enerji yaşamın en temel gereksinimi halini almıştır. Dünya tarihinde var olan bütün savaşların temelinde, enerjinin varolduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde ülkelerin, toplum refahı, ekonomisi ve sürdürülebilir kalkınmaları enerji ve enerji kaynaklarına bağlıdır. Dünya siyasetinin enerji üzerine şekillendiği 21. yy'da ülkeler arasında enerji kaynaklarına sahip olabilmek için büyük bir rekabet vardır. Bu tez çalışmasında, Dünya ve Türkiye'nin enerji kaynakları, küresel güç sahibi ülkelerin, 21.yy'ın enerji savaşında izlediği politikalar incelenecektir. Dünya'da gelişen 21. yy'ın enerji konjonktürü içerisinde, Türkiye'nin, geliştirdiği politikalar ve stratejilerden bahsedilecektir. Son olarak, Türkiye'nin geliştirdiği politikaların komşu ülkeleri olan; Yunanistan, Bulgaristan, Suriye, İran, Irak, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile olan ikili ilişkilerine yansımalarına değinilecektir. ii ABSTRACT One of the main materials of lifesource is energy resources. Humankind has got benefit by energy resources from its existence to today. The energy which is provided by these resources, always make people's life better and contributes to improve life. The importance of energy increased especially on the area of military and industry with the industrial revolution. Finally, energy became a main necessity of life in 21st century.
Cumhuriyet Üniversitesi iktisadi ve idari bilimler dergisi, 2019
2018
Azerbaycan dünyada ilk petrol üreten devlet olarak bilinmekte ve dolayısıyla petrol endüstri tarihi açısından oldukça zengin bir ülkedir. Bu nedenle artık Azerbaycan'ın enerji alanındaki tecrübesi diğer devletler tarafından da kullanılmaya başlanmıştır. Azerbaycan'nın, özellikle 1991'de bağımsızlığını kazandıktan sonraki politikası, bağımsız enerji ilişkilerini geliştirme üzerine kurulmuştur. Bu bağlamda ilk yıllarda, özellikle 1991-1994 yıllarında birçok sorunlarla karşılaşan Azerbaycan, sonunda 1994 yılında "Asrın Anlaşması" nı imzalayarak, bundan bir kaç yıl sonra, 1997'de Bakü-Supsa diye adlandırılan Batı petrol hattını, 2006'da Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol hattını, 2007'de Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz hattınının yapımını başarmış, yatırım kabul eden ülkeden, yatırım ihraç eden ülkeye dönüşmüş, dünyanın birçok noktalarında önemli projelere imza atmıştır. Bu gelişmeler Azerbaycan'ı uluslararası arenada güvenilir ortak olarak tanıtmış ve önem kazandırmıştır. Azerbaycan'ın en fazla enerji işbirliği içerisinde olduğu ülkelerden olan Türkiye, enerji kaynakları açısından yoksun olmanın dezavantajlarını uzun yıllardır yaşayan bir devlet olarak, sahip olduğu coğrafi konumunun avantajlarını fırsata dönüştürme eğilimi içerisine girmiş ve "enerji merkezi" olma hedefi doğrultusunda enerji politikalarını şekillendirmeye başlamıştır. Bu bağlamda Türkiye, Azerbaycan'la birlikte birçok yeni projelere imza atmıştır. Özellikle Güney Gaz Koridoru ve onun bir parçasını oluşturan Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) ve TAP projeleri Avrupa'nın hem Türkiye`nın enerji güvenliği ve kaynak çeşitlendirilmesi, hem de Türkiye`nin enerjide merkez ülkeye dönüşmesi stratejileri kapsamında, aynı zamanda Azerbaycan`ın uluslararası arenada pozisyonunun daha da güçlendirilmesi ve işbirliklerinin derinleştirilmesi açısından önem taşımaktadır. Bu tezin amacı Azerbaycan'ın enerji politikasını analiz etmek, özellikle bu kapsamda Türkiye`nin rolünü değerlendirmek ve Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin gelecekteki perspektifini incelemektir. ABSTRACT Azerbaijan is known as the first oil producing state in the world and accordingly oil industry has very deep roots here. Therefore Azerbaijan's experience in the field of energy has already begun to be used by other states. After Azerbaijan's independence in 1991, its energy policy was mainly based on the development of independent energy relations. Azerbaijan, facing many problems in the first years of independence, especially in 1991-1994, signed the "Contract of the Century" in 1994. A few years later in 1997 Baku-Supsa "Western" oil pipeline was established. Baku-Tbilisi-Ceyhan oil pipeline opened in 2006 and the construction of Baku-Tbilisi-Erzurum natural gas pipeline was successfully completed in 2007. Azerbaijan turned into an investment-exporting country out of an investment-accepting one and signed several important projects in different parts of the world. These developments presented Azerbaijan as a reliable partner in the international arena, lead to desire and provided favor.
Bölgesel Araştırmalar Dergisi, 2023
Enerji güvenliği, dünya siyasetinde en çok konuşulan konular arasında yer almaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı'yla birlikte küresel dinamikleri etkileyen en önemli etkenlerden biri enerji faktörü olmuştur. Ayrıca devletler, ekonomik kalkınmalarını sürdürmek için enerji tedarikini garanti altına almaya çalışmaktadır. Bu amaçla çeşitli ilişkiler geliştirmekte ve yatırımlar yapmaktadır. Bu çerçevede ön plana çıkan devletlerden biri Çin'dir (Çin Halk Cumhuriyeti). Çalışmada enerji güvenliği kapsamında Çin'in Arap Dünyası'na yönelik enerji politikası ve yatırımları, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Irak, Mısır ve Suudi Arabistan üzerinden incelenmektedir. Buna ek olarak Çin'in önündeki fırsatlar ve engeller tespit edilmektedir.
2019
Presence of states in international system goes hand in hand with their economic, military and sociological endowments as well as the reflexes the states shown in formation process of those endowments. Those reflexes, which can be regarded as galeas surrounding the outer borders of the one and only actor of the international system that are states, must be taken into consideration as main indicator before gazing at the moves of those states. In this respect, the disputes we have dealt with in our study cover the countries located in the AsiaPacific Region, called in ‘South China Sea’ and are completely different from other global counterparts in terms of the number and diversity of the countries that are party to the dispute. At this point, it would be an appropriate assessment of the academic value of our work to judge that is none of the regional conflicts in the world are at least five actors with as many conflicts as the South China Sea dispute At the same time, the different reflexes that the coastal states involved in the conflict showed for the conflict; from the point of vital interest to the point of pragmatist passivity; The advantages of the geo-political and geo-strategic features of the South China Sea, combined with the requirements of the 21st century, show us that this region can become the center of the Third World War. This indicator, with its power and capacity, is questioning the policies of the People's Republic of China towards the South China Sea with suspicion and curiosity. In particular, after the Arbitration Court Decision, which was concluded against the People's Republic of China in 2016, this hegemonic country, which has been increasing its capacity day by day, is followed with interest, curiosity and suspicion.
1878 yılından günümüze kadar devam eden süreçte İngiltere Kıbrıs ile ilgisini hiçbir zaman kesmemiş, her platformda ada üzerinde söz sahibi olduğunu göstermiştir. Zaten İngiltere Kralı Asker Yürekli Richard, Kudüs seferine giderken Kıbrıs adasını ele geçirip burada kendisine bağlı bir yönetim kurmasından itibaren Büyük Britanya’nın ada ile duygusal bağı başlamıştır. Fiili olarak adada yüzde 2,76’lık toprak üzerinde iki üssü bulunan İngiltere böylece hem kendi güvenlik stratejilerini sürdürmekte, hem de Akdeniz ve Ortadoğu politikalarını geliştirmekte bunun doğal sonucu olarak bu bölgede ticari, ekonomik, stratejik ve askeri ağırlığını muhafaza etmektedir. Kıbrıs’ın doğusunda keşfedilen doğal gaz rezervleri Kıbrıs meselesini tekrar dünya gündeminin üst sıralarına taşımıştır. Rum Yönetimi doğalgazı bütün Kıbrıslılar ile paylaşabileceklerini açıklamış ve ardından Batı’nın baskısıyla Kıbrıs müzakereleri hız kazanmıştır. Bu süreçte ABD ve AB’nin tavırları olduğu kadar Kıbrıs Cumhuriyeti kurucu anlaşmasının da etkisi olduğu açıktır. Bunlar yaşanırken İngiltere’nin tavrı merak konusudur. İngiltere hem Batı’nın etkin aktörlerinden hem de Kıbrıs’ta hak ve menfaatleri olan garantör devlettir. 1960 Anayasası ve Londra, Zürih anlaşmalarına göre “Egemen Üs Bölgesi” statüsündeki İngiliz üsleri İngiltere’nin adadaki varlığını meşrulaştırma ve hukukileştirmektedir. İngiltere “Egemen Üs Bölgesi” statüsündeki İngiliz üsleri sayesinde burada karasuları bölgesinin olduğunu ilan etmiştir. İngiltere’nin bu bölgede “Kıta Sahanlığı” ardından Münhasır Ekonomik Bölgesi de ilan edeceği dikkate alınmalıdır. Zira bu üsler bir tür “Bağımsız Devlet” konumundadır. Güney Kıbrıs idaresi Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmiş ve İsrail, Mısır ve Lübnan gibi ülkelerle ve çeşitli ülkelerle anlaşmalar yapmıştır. Bu çabaları Türkiye dikkatle izlemektedir. Bu çalışmada Güney Kıbrıs enerji politikaları kısaca gözden geçirilecek ve İngiltere’nin Kıbrıs ilgisi bu politikalar çerçevesinde incelenecektir. Bu çalışmada İngiltere’nin ada üzerindeki varlığını askeri alandan ekonomik alana taşıması amaçlanmaktadır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.