Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2015, Analist
…
8 pages
1 file
T.C. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, 2020
This thesis focuses on the "Skopje 2014 Project", which is at the center of the "antiquity" process and policies initiated by the VMRO DPMNE nationalist government in Macedonia in 2006. The "antiquity" process and the "Skopje 2014 Project" are the result of the national identity crisis that Macedonians experienced especially after the 1990s and the dilemma of Macedonian national thought. Because of the historical and political conditions in the Balkans since the emergence of Macedonian nationalist thought and movement, the Macedonian nation and its national identity have lived in a crisis. This crisis is about the non-recognition of the Macedonian nation and its national identity by the others. To put it more concretely, it is that Macedonia is not recognized by neighboring countries such as Bulgaria, Serbia and Greece. Their non-recognition of Macedonians as a separate ethnic community and of the Macedonian nation and national identity constitutes the national identity crisis Macedonians have experienced. From the 19th century, when the first ideas for a separate Macedonian ethnic group and the first sprouts of Macedonian pro-nationalism emerged, a separate Macedonian ethnic or national group, especially its slavic origins, has either been completely rejected by neighboring peoples or the language, history, myths that are components of national identity etc. not recognized. This non-recognition or denial of the Macedonian nation and national identity thus posed a systematic problem. With the Skopje 2014 Project, the aim is to build a new national narrative and a new Macedonian national identity that will overcome this systematic crisis that Macedonians are exposed to. This new national narrative and national identity is based on a "new" and different historical past.
In this article, the functional role of modern territorial borders which emerges as a nation state phenomenon in the project of nation-building is discussed from a sociological approach. From the first quarter of twentieth century, with the emergence of nation-states in Islamic World, especially in the Middle East, the national-"territorial identities" have substituted with the concept of "ummah "which has a religious social imagination and a sense of belonging, and, these identities were consolidated via borders. In this process, the borders, both as hard and impassable barriers and as discourse and symbols, have become the functional instrument for nation-states. So, they have undertaken the role in concretising the ethnic and secular communities. However, with the weakening of the nation-state system in our days, it can be argued that the borders function mostly as bridges. Thus, it is also possible to say that this flexibility in the structure of the borders enables the emergence of a transnational Muslim identity.
Uludag Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi, 2009
Üsküp, 1991 yılında Sosyalist Federal Yugoslavya Cumhuriyeti'nden ayrılıp bağımsızlığını kazanan Makedonya Cumhuriyeti'nin başkentidir. Balkanların en eski şehirlerinden biri olup, bölgede gerek coğrafî konumu, gerekse demografik yapısı ve kültürel zenginliği itibariyle büyük öneme sahiptir. Farklı etnik kökene ve kültürlere mensup milletleri barındırması bakımından adeta Balkanların minyatürü görünümündedir. Bu etnik ve kültürel farklılıklar, tarih boyunca bazen kültürel bir zenginlik olarak algılanmış, bölge sakinlerinin barış ve hoşgörü ortamı içinde yaşamasına zemin hazırlamış, bazen de bir ayrılık ve farklılık unsuru olarak kabul edilip sancılı süreçlerin yaşanmasına yol açmıştır. Geçen asra ve yakın dönemlere bakıldığında her iki yansımanın da örneklerini bulmak mümkündür. Her hâlükârda bölgenin barındırdığı bu renkli ve zengin etnik yapının bölge için büyük bir değer ve zenginlik olduğunu söylemek mümkündür. Bölge, kendi kaderine bırakıldığında ve dışarıdan müdâhaleler olmadığında bu renkliliği her zaman bir kültürel zenginlik olarak kullanmasını bilmiştir.
Mülkiye, 2015
Bu çalışmada Lazların etnik sınır inşasının yerel ve merkezi politik ve ekonomik yapılarla ilişki içinde nasıl şekillendiği incelenmektedir. Etnisite, inşacı kuramların geliştirdiği üzere çevresi ve ötekiyle etkileşim içinde ortaya çıkan, ancak ilişkisel sınırlarla kurulan bir grup olma hali olarak kabul edilmektedir. Bu haliyle etnisite sabit değil akışkan ve değişime açıktır. Lazlara göre Lazlığın etnik sınırlarını çizdiği kabul edilen özellikler ele alınarak bu değişimin siyasal, ekonomik ve toplumsal dinamikleri açıklanmaktadır. Etnik sınırın inşasında Lazlar için hala en kabul gören özellik dilleridir. Özellikle kendilerine açık görünen etnik sınırın bulanıklaştığı durumlarda diğer Karadenizlilerden dilleri ile ayrışırlar. Lazlığın etnik sınırının inşasında sembolik değeri yüksek olan Lazcanın ulusal alanla, pazarla bütünleşmeyi ve eğitimdeki fırsatlara erişimi zorlaştırdığı ölçüde geri planda bırakıldığı gösterilmektedir. Dilsel sermayeden yoksun olan Lazcanın (Lazuri) kullanımı giderek kırsal, mahrem, duygusallığı yoğun ve enformel bir alanla sınırlanmıştır. Sınıf atlama ve siyasal olarak baskı görmemenin asgari koşulu olan Türkçe konuşma ve Lazca konuşmama Lazların kendilerini bir Laz etnisitesi olarak kabul etmelerini bütünüyle ortadan kaldırmış olmaktan hali hazırda uzaktır. Lazlık mevcut sistem içinde siyasal ve ekonomik bakımdan daha az riskli özelliklere atıfla yeniden üretilmektedir. Bir tür sembolik dil kullanımı, kültür, davranış, mizaç, hayat tarzı anlatısıyla Lazlık sınırlarını inşa etme eğilimindedir. Yerelde kültürel, davranışsal ve değerlere ilişkin fark anlatılarıyla etnik sınırlarını kendisini Rizeli, Trabzonlu, Hemşinliden belirli bakımlardan ayrı görerek çizer. Karadenizli Türk’ten de eşit derecede kendini ayrı görüyor olması, Lazlar arasında etnik ve ulusal aidiyetler arasında açık bir fark olduğunu göstermektedir. Bu haliyle Lazlar için Türklüğün etnik ve ulusal olmak üzere farklı derece ve biçimleri mevcuttur. Lazlık etnik olarak Türklükten kendini ayrıştırırken, çoğu Laz kendisini ulusal olarak Türklüğün içinde görmektedir. Ulusala ilişkin kaynaklar Lazlıktan devşirilemediği noktada Lazlık Türklüğe eklemlenmektedir. Araştırmanın bulguları bu eklemlenme halinin tek pozisyon olmadığını, Lazlığın sınırlarına ilişkin Lazlar arasında farklılaşan tahayyül ve tercihler olduğunu da ortaya koymaktadır. Ulusal ve etnik arasındaki hiyerarşi, etnik farkın ve kimliğin ulusaldan dışlanmış olması, ulusal anlatının ve siyasetin hegemonik gücü ulusal olan Türklüğe istendiğinde eklemlenebilecek bir Laz etnisitesi inşasına yol açmıştır. Yerelde davranışsal olmasa da, kategorik olarak Lazlık etnisitesinin sınırları belirgindir.Ancak bu sınırlar ulusal olana eklemlenebilmek için depolitize edilmiş sınırladır.
Lalezar, 2006
Karadeniz ve Hazar denizlerinin ortasında bulunan Kafkasya'nın kuzeyinde Kafkasönü de denen Kafkas dağlarının sona erdiği Don ve Kuma ağzı bölgesi, güneyinde ise Aras nehri vadisi ve Kars Platosu bulunmaktadır. Arap seyyahların 'Cebel-i Elsine' yani Diller Dağı dedikleri Kafkaslar, genel olarak kuzey ve güney diye ikiye ayrılır. 5 Kuzey Kafkaslar hemen tamamen dağlarla kaplı olduğu halde Güney bölgelerinde önemli ölçüde ovalar, tarıma elverişli alanlar söz konusudur. Bu yönüyle Transkafkasya, Kafkas Ötesi, Mâverâ-yı Kafkas, Kafkasardı gibi isimlendirmelerde bu özelliğe işaret edilmektedir. "Kafkasya" veya "Kafkaslar" olarak kabul edilen coğrafi bölgenin büyük bir kısmını kaplayan kuzeyde "Büyük Kafkaslar", güneyde "Küçük Kafkaslar" dağları bulunmaktadır. Büyük Kafkaslar, yaklaşık 1200 km. uzunluğunda olup, daha çok kuzey-güney doğrultusunda görülen en yüksek noktaları Elbruz Dağı (Mingi Tav) 5.642 m., Dıh Tav 5.203 m., Koştan Tav Dağı 5.144 m., Şara Dağı 5.068 m. ve Kazbek Dağı 5.033 m.dir. Dağların büyük bir bölümü buzullarla kaplıdır. Buzullardan en önemlileri Bızıngı ve Alibek buzullarıdır. 2.200 buzul yaklaşık olarak 1.424 km. karelik bir alanı kaplamakta olup, bunlar akarsulara kaynaklık etmektedir. Dağlardan çıkan vadilerden akan sular birbiriyle birleşerek birçok akarsuyu oluşturur. En büyük ırmaklar Mingi Tav'ın (Elbruz) buzul kaynaklarından doğmaktadır. Bunlardan Hurzuk, Ullu Kam ve Uçkulan ırmakları birleşerek Karaçay'ın Uçkulan köyü yakınlarında Kuban (Koban) adını almaktadır. Mingi Tav'ın batısındaki Karaçay dağlarından doğan Davut, Teberdi, Arhız, Laba ırmakları da Kuban nehrini beslemektedir. Elbruz'un doğusundaki buzullardan ise Malka ve Bashan ırmakları doğmaktadır. Daha doğudaki Çegem ve Çerek ırmakları da Bashan ve Malka ırmakları ile birlikte Terek nehri ile birleşmektedir. Karaçay'ın kuzeyindeki Biyçe Sın yaylasından doğan Kuma (Gum) ırmağı da Hazar Denizi'ne dökülmektedir. Bunların dışında Karaçay-Balkar'da ve diğer bölgedeki dağlardan çıkan, bir kısmı Kafkaslar'ın güney bölgesinden geçerek Karadeniz ve Hazar Denizi'ne dölülen yüzlerce küçük ırmak ve çaylar bulunmaktadır. 6 Güneyde, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan cumhuriyetlerinin bir bölümünü içine alan Küçük Kafkaslar da Lihski Dağları'nda Büyük Kafkaslarla birleşir. Bu dağ dizisi kuzeybatı-güneydoğu çizgisinde uzanıp yüksekliği bazı yerlerde 2.400 m.'yi geçer. Kafkaslar'da kömür, demir, kurşun, bakır, çinko, mangenez, molibden gibi birçok maden yanında, bölgenin temel ekonomik değeri olarak petrol ve doğalgazı görmekteyiz. Petrol, Hazar Denizi'nin belirli bölgelerinde, Azerbaycan'da, Krasnodor ve Stravropol bölgelerinde çıkarılır. Doğal gaz da daha çok Hazar Denizi ile Azerbaycan'da çıkarılır. Kafkasya'nın stratejik önemini de tıpkı coğrafi bakımdan olduğu gibi kuzey-güney ve doğu-batı bağlamında ele almak gerekmektedir. Orta Doğu ile Rusya arasındaki geçiş bölgesi olma üzelliği, Rusya'nın asırlardan beri sıcak denizlere inme hedefinin geçiş noktası haline getirmiştir. Öte yandan Hazar Denizi ile Karadeniz arasındaki bu bölgenin önemi, her iki denizin strarejik ve ekonomik özellikleri dikkate alındığında ortaya çıkar. Bu aşamada Kafkaslar'ın tarihi İpek Yolu'nun ortasında yer aldığını hatırlatalım.
Journal of Caucasian Studies, 2016
Öz Jeopolitik ve jeostratejik açılardan dünyanın hususi bir noktasında bulunan Kafkasya günümüzde önemli gelişmelere sahne olmaktadır. Rusya'nın siyasi ve ekonomik çıkarları açısından vazgeçemediği bir bölge olan Kafkasya'daki pek çok etnik grup, Sovyetler Birliği döneminde çizilen suni sınırlar tarafından belirlenen özerk cumhuriyetlerde yaşamaktadırlar. Kuzey Kafkasya'daki insanlar, günümüzde Rusya ile ve kendi aralarında bağımsızlık mücadelesi veren etnik grupların savaşlarının, etnik ve siyasi problemlerinin çatısı altında yaşamaktadırlar. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Kafkasya'da baş veren etnik çatışmalar dünyanın ilgisini bu bölgeye çekmiştir. Kuzey Kafkasya'da ayrılıkçı birliklerin yapısı ve etnik gruplarla olan ilişkileri araştırmanın problemini oluşturmakta ve Kafkasya diasporasının bölgede yaşanan olaylara hangi bakış açısıyla yaklaştığını belirlemektir. Abstract Being located in a geo-strategically and geo-politically spesifik point, Caucasus region is an important area for major developments. Many ethnic groups in Caucasus are still residing within the artifical boundaries of autonomous republics set during the Soviet era, where Russia does not will to forgo her interests. People in North Caucasus live under the conditions shaped by the problems of ethnic and political origins and also by the independence conflicts with Russia and among each other. Ethnic conflicts following the dissolution of the Soviet Union attracted the attention of outer world into this area. The structure of the insurgent groups in North Caucasus forms the problem of this research and the this paper describes the view of Caucasian diaspora towards the events taking place within this region.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2022
In this study, the intricacies of the interview technique that builds ethnographic research, and some principles that the researcher should pay attention to while conducting an ethnographic interview are discussed. In the first part, the cultural context in which the interview took place and the importance of considering polyphony in this context were emphasized. Afterwards, the position that the researcher should take while listening to the participants in the field and how the positionality of the researcher should be constructed were tried to be explained in detail. In this context, while discussing the possible limitations of the relationship between the researcher and the participants in the interview process, it is also mentioned how the researcher's relationship with the participants should be to obtain qualified and rich data from the interviews. The richness of the data obtained enables the ethnographer to create a strong narrative construction while processing and textualizing the data. It is very valuable to include the rich categories, concepts and themes compiled from the interviews in the textualization stages to put the text on solid foundations. This is particularly important in that it enables the ethnographer to bridge both his previous knowledge of the field and the new data he has obtained in the field. In ethnographic fieldwork, the ethnographer has the crucial responsibility of integrating the existing context with the connections he has established with the outside world. Reflexivity, as an important component of the ethnographic interview, offers an ideal ethnographic prescription to the ethnographer to avoid ethical problems that may arise both during the interview process and at the point of data analysis.
Rumeli İslam araştırmaları dergisi, 2020
Osmanlı Devleti kuruluşundan kısa bir süre sonra yüzünü Balkanlar'a döndü ve bölgede hızlı bir fetih hareketi başlattı. İlk dönemlerde fetihler oldukça hızlı ve yayılmacı iken zaman içerisinde bölgenin "yurt" tutulma düşüncesi bir takım stratejik yönelim ve tercihleri devreye soktu. Özellikle Avrupa içlerine yönelecek fetihlerin uzun süreli hareketler olması "üs" kavramını öne çıkardı. Belgrad, Manastır, Sofya gibi Balkanlar'ın nadir düzlük ve yerleşime müsait bölgeleri bu manada fetihlerde kıymeti haiz bölgeler olarak göze çarptı. Fetihlerde stratejik unsurların devreye girmesi özellikle iktisadi değeri öncelikli şehir ve bölgeleri öne çıkardı. Maden bölgeleri, ormanlık alanlar, geçiş ve geçitlere sahip yol üstü şehirleri ile eski ticaret yollarının devamı niteliğindeki duraklar bahsi geçen stratejik unsurların akla ilk gelenleri oldu. Bu çalışma I. Bayezid devri Balkan fetihlerinin özellikle I. Kosova Savaşı sonrasından İstanbul kuşatmasına kadarki evresinde ortaya konan tercih unsurlarını ve özellikle de stratejik konum tercihlerini Üsküp şehri özelinden ortaya koymaya çalışacaktır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Journal of Caucasian Studies / Kafkasya Çalışmaları, 2016
Anadolunun Etnik Yapısını Etkileyen Dış Göçler, 2011
GAZİANTEP UNIVERSITY JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES, 2022
CÜ İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2011
4. Uluslararası Bilimsel Gelişmeler Kongresi, 2024
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 2024
IJHM_International Journal of Human Mobility/İnsan Hareketliliği Ulurlararası Dergisi, 2022
http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/ViewPDF-2013-1261
6. Uluslararası Farklı Şiddet Boyutları ve Toplumsal Algı Kongresi Kitabı, 2021
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 2019