Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Öz Nüfus cüzdanında belirtilenden çok daha fazlasını ifade eden ve içinde bir çok öğe barındıran kimlik için " beni başka hiç kimseye benzemez yapan şeydir " diyen Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler isimli bu çalışmasında kimlik ve aidiyet ilişkisini ve bu kavramlar ekseninde yaşanan sorunları etkileyici bir anlatımla gözler önüne sermektedir. Tek bir aidiyeti ön plana alarak kimlik tanımlaması içine girilmesinin yanlışlığını vurgulayan Maalouf, insanların bir çok aidiyetten oluşan tek bir kimliği olduğunu belirtmektedir. Bu noktada ise insanların hem kendi hem de karşısındakilerin aidiyetlerini kabul edip, saygı göstermeleri gerekliliğinin altı çizilmektedir. Özünde kimlik ve aidiyet ilişkisini sorunsallaştıran Maalouf'un bu eserine nesnel bir perpsektifle yaklaşılarak, eserde yer alan önemli fikirler, kavramlar, yazarın argümanları, örneklemeleri ve çalışmanın anlatı düzeni gibi hususlar analiz edilmektedir. Abstract Amin Maalouf stated that identity concept expresses much more than is described in the identity card and consists of many items that " it is what makes me like no one else ". He reveals the relationship of identity and belonging, the problems related to them with the impressive discourse in this work called " Fatal Identities ". He emphasizes the description of identity in a single belonging is a mistake and explains that people have one identity
DergiPark (Istanbul University), 2022
Edebiyatçıların ve sosyologların işlediği unsurların başında insan ve toplum gerçekliği gelir. Sosyal problemler, toplumsal değişim süreçleri, ekonomik dönüşümler vb. edebiyatçıların ve sosyologların eğildikleri birçok alanda önemli yer tutar. Edebiyatçıların, sosyologların araştırma verilerinden yararlandıkları gibi, sosyologların da edebiyatçıların yapıtlarından yola çıkarak çözümlemelerde bulundukları görülür. Dolayısıyla her iki disiplini iç içe geçiren payda, edebiyatçılar ile sosyologların ortak bir çalışma sahasında eserlerini üretiyor olmalarıdır. Edebiyatçılar cephesinde 21. yüzyılın önde gelen yazarlarından, romanlarının yanı sıra denemeleriyle de kendinden söz ettiren Amin Maalouf; kimlik, göç, savaş, yoksulluk gibi birçok sosyal problemi ele almasıyla örneklendirilebilir. Maalouf, denemelerinde günümüz toplumlarını derinden etkileyen toplumsal olgulara tarihsel bir zeminden edebiyatçı duyarlılığıyla yaklaşır. Sosyologlar içinde ise modernite, holokaust, totaliterizim, etik, küreselleşme başlıklarını merkezine alan, yine 21. yüzyılın önemli kuramcılarından Zygmunt Bauman'dan söz edilebilir. Edebiyatın toplumsal yaşamı anlama noktasındaki işlevine de çalışmalarında yer açan Bauman, Maalouf'un kritik ettiği toplumsal gerçekliklerin büyük bir kısmıyla yakından ilişkili sosyolojik üretimlerde bulunmuştur. Her iki yazarın özellikle ötekileştirme ve dışlanma bağlamında göç ve kimlik üzerine ele aldıkları sorunsallar benzer bir felsefi arka plana sahiptir. Kimlik konusunda öne sürdükleri ile göç olgusunu ele alırken insanlık açısından etkilerini masaya yatırdıkları eserlerinde insanlığın geleceği adına bir öngörü de oluştururlar. Bu çalışmada farklı coğrafyalardan gelen edebiyatçı Maalouf ile sosyolog Bauman'ın göç ve kimlik konusundaki düşüncelerinin karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Bu özelliğiyle çalışmanın, edebiyatçıların ve sosyologların sosyal problemleri kavrayış biçimlerinin benzerliklerine veya farklılıklarına dair geliştirilecek karşılaştırmalı incelemelere katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
SUNARKEN Bu çalışmamda Hz. Muhammed'in en yakın çevresi tarafından iktidar hırsı yüzünden nasıl bir siyasi cinayete kurban gittiğini anlatmaya çalışacağım. Bunu yaparken de kanıt olarak sadece elimdeki İslami kaynakları kullanacağım: Konuya ilişkin Kur'an'da birkaç ayet var, onları sunacağım; yanı sıra İslam literatüründe güvenilir sayılan hadislerden net bilgiler aktaracağım. Bir de yerine göre müsnedlerden, tabakat ve siyer kitaplarından, tefsir, sebeb-i nüzul denilen ayetlerin sebep-sonuç ilişkisini irdeleyen eserlerden, meşhur İslam tarihçilerinden de bilgiler sunmaya çalışacağım. Kısacası, elimde İslam camiasında kabul görmüş kaynaklardan başka bir veri yok. Zaten hangi eserlerden yararlandığımı dipnot olarak belirteceğim. Ayrıca alıntı yaptığım kaynakların bir listesini de kitabın sununda kaynakça adı altında ekleyeceğim. Kısacası, bu çalışmam İslami kaynakların bir ürünüdür.
Ruhi ERSOY ÖZET Ölüm olgusu Türk kültüründe geniş bir yer işgal eder. Hem İslam öncesi hem de günümüzde, günlük hayatta ölüm, çok önemli bir konudur. Bu makalede, ölümün Türkiye'deki dini ve kültürel yönü incelenecektir. Bu konular şunlardır: ölümü haber veren ve ölümü engelleyen inanç ve uygulamalar, ölüm anında gözlemlenen inanç ve uygulamalar, ölünün defne hazırlanması, defin sonrası inanç ve uygulamalar.
The saint legend is a genre which tells the miracles shaping around saints. The works in which the saint legend the saint legend are collected named as "menakibname". The saint legends that are read in the various meeting places and in dervish lodges have fascinated the heart of listeners for centuries. The main reasons in writing of saint legends are that training disciples and creating the unity of the religious sect. In addition to this, the important information about historical figures and historical events can be acquired from saint legends and the narratives of them can be based on the historical facts. One other importance of the saint legend is their contribution to cultural studies. Much information about sufist culture, social life, traditions and traditional life style can be reached through saint legends. The saint legend that is subjected in this essay, namely Menâkıb-ı Şa'bân-ı Velî, includes the narratives about Hz. Pîr Şeyh Şabân-ı Velî and his four caliphs who take his place after his death. Menakibname was written by fifth sheikh Ömer Fuâdî in 1604. In this study, the mentioned saint legend is examined according to cultural element. The places, individuals, jobs and professions, goods, apparels, eating, folk medicine, economy, the concepts of time, metrology, social life, folk believes, features about culture of dervish lodge, proverbs and idioms, collocations and relation phrases, salutations, miracles motives and names are detected. Menâkıb-ı Şa'bân-ı Velî is a very important resource in general, for Turkish culture and in particular for the culture of Kastamonu during the 16th and 17th centuries. The dervish lodge that Sheikh Şabân-ı Velî takes place in the center, is understood from Menakibname that a very important place where needy people find solution for their sorrows and ill people find cure for their illnesses. Everyone was welcomed in the dervish lodge, it seems that not only Muslims but also non-muslims. Therefore the dervish lodge plays a uniting role and this role is remaining.
İslam Tarihinde Emeviler döneminin önemli bir yeri vardır. Bu dönemdeki siyasi, askeri, ekonomik, kültürel ve sosyal gelişmeler diger dönemlere göre farklılık arz etmektedir. Bu farklılığın oluşmasında Emevi halifelerinin büyük etkileri vardır. Bu çalışmada genelde insanlık tarihine, özelde İslam Tarihine damgasını vurmuş Emevi halifelerinin ölümlerinin nasıl gerçekleştiği ortaya koyulmuştur. İlk önce Emevi siyasi tarihine değinilmiş, Süfyani Emevi halifelerinin ölüm sebepleri anlatılmış ve son olarak da Mervani Emevl halifelerinin ölüm sebepleri ele alınmıştır. The period of the Umayyads has an important place in the history of Islam. The political, military, economic, cultural and social developments in this period differ from the other periods. In the formatian of this difference, the Umayyad Caliphs have great impacts. In this study, it has been presented how the Umayyad Caliphs who marked the history of mankind in general and the history of Islam in particular died. At fırst, the political history of the Umayyads was mentioned and then the causes of Sufyanid Umayyad Caliphs' death were explained. Finally, the causes of Marwanid Umayyad Caliphs' death were discussed.
PDF KİTAP YÜKLENDİ - DÎVÂN-I MİFTÂHÜ'L-MA'ÂRİF FÎ NA'Tİ'L-'AVÂRİF (İnceleme-Tenkitli Metin-İzahlar-Tıpkıbasım, 2019
Osmanlı İmparatorluğu’nun zor zamanlar geçirdiği son dönemlerinde; Erzincan’ın Kemah ilçesine bağlı Müşerkek köyünde doğan İbrahim Hakkı, Arap asıllı bir aileye mensuptur. Çocukluğundan itibaren çeşitli âlimlerin yanında eğitim gören İbrahim Hakkı, gençliğinde Nakşibendiliğe meyletmiştir. Ancak gördüğü bir rüyanın tesiriyle Mevlevilik yolunu seçmiş ve postnişinliğe kadar yükselmiştir. Güçlü hitabeti ve ikna kabiliyeti sayesinde saray vaizliğine kadar yükselen İbrahim Hakkı, bu görevde olduğu dönemde bozuklukları ve yöneticilerin zaaflarını dile getirmekten çekinmemiştir. Bunun bir sonucu olarak da sürgün hayatına mahkûm edilmiştir. Yokluk ve sürgünde geçen hayatına rağmen İslami kaidelerden vazgeçmemiştir. Şiirlerinin muhtevası, yazılış amacı ve yazıldığı dönem dikkate alındığında, sanat kaygısı İbrahim Hakkı Efendi için ikinci plandadır. Buna rağmen; doğuştan gelen bir şairlik istidadı vardır. İmparatorluğun her yanından maddi ve manevi çöküş çığlıkları yükselirken; böylesine sert mizaçlı ve sözünü esirgemeyen bir Mevlevi şeyhinden sanat göstermek için şiir yazmasını beklemek, doğru bir tutum olmayacaktır. Allah aşkı ve peygamber sevgisi, İbrahim Hakkı Efendi’nin kişiliğinde çok ciddi tesirler bırakmıştır. Sosyal hadiselere ve bozukluklara tepkisiz kalacak bir yapıya da sahip değildir. İbrahim Hakkı Efendi’nin samimi bir dil ve akıcı üslupla yazdığı şiirleri, onun ciddi bir ayet ve hadis bilgisine sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca İbrahim Hakkı Efendi’nin şiirlerinde peygamber kıssaları, astronomi, tasavvuf bilgisi ve divan şiiri mazmunları da önemli bir yer tutmaktadır. İmparatorluğun çöküşüne ve ardından Cumhuriyet’in sancılı kuruluşuna şahit olan; Kurtuluş Savaşı için cephede bizzat çarpışan İbrahim Hakkı, ne yazık ki ilmî eserleriyle Mevlevi dedesi oluşuyla veya şairliğiyle değil de başka şekilde gündemde tutulmuştur. İbrahim Hakkı Efendi’nin Şapka Kanunu’na muhalefetten İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanıp idama mahkûm edildiği, idam kararı uygulanmadan bir hafta önce vefat edip köyüne defnedildiği, durum tespitine gelen mahkeme heyeti tarafından kabrinin açılıp cesedinin darağacına çekildiği iddiası, gündem oluşturmak amacıyla bir argüman olarak kullanılmıştır. Malesef büyük çoğunluk, gerçeği araştırmak yerine bu iddiayı koşulsuz kabul etme yolunu seçmiştir. Çalışmanın giriş bölümünde Mevlana ve Mevleviliğe dair bilgi verilmiş, Erzincan’daki Mevlevilik hareketlerinden kısaca bahsedilmiştir. Birinci bölümde Kemahlı İbrahim Hakkı Efendi ve onun eserleri hakkındaki bilgiler aktarılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise divanın tenkitli metni transkripsiyonlu olarak sunulmuştur. Nüshalara dair farklılıklar, Arapça ve Farsça şiirlerin Türkçesi dipnotlarla açıklanmış ve metnin daha anlaşılır olması için çalışılmıştır. İzahlar kısmında ise metinde geçen dinî tasavvufi kavramlar, mitolojik terimler, ayet ve hadis iktibasları açıklanmış, zikredilen şahıslar ve mekânlar hakkında izahlara yer verilmiştir. Çalışmanın en sonuna ise divanın yazma nüshasının tıpkıbasımı eklenmiştir. Çalışmaya konu olan eser, naatlardan müteşekkil ve klasik kafiye tertibine uygun bir divan olsa da yakın dönemde kaleme alınmıştır. Yazma ve matbu nüshalarda sayfa numaralandırması yapılmış olduğu için varak numarası vermek yerine orijinal numaralandırmaya riayet edilmiştir.
1990 4 (1), s.179-226. MANZUM HALK HİKÂYELERİNDEN "DÂSITÂN-I CAFER-İ DAYYÂR" Halk edebiyatı ürünleri içerisinde, destan niteliğinde manzum halk hikâyeleri önemli bir yer tutarlar. Bunlar, çoğunlukla mesnevî tarzında yazılmış, dinî hikâyelerdir. Muhammed Hanifî, Kesikbaş, Geyik hikâyesi, Cümcüme Sultan vb. adlarla bilinen bu manzum hikâyeler, Hamzanâme, Battalnâme gibi destanlarla, gerek konu, gerekse biçim bakımından benzer özellikler taşırlar. Hemen tümünden, ya İslâm tarihinde yaşamış bir kişinin olağanüstü kahramanlıkları anlatılır ya da gene dinî bir olay olağanüstülülerle bezenerek dile getirilir. Tarihî kişilerden kaynaklanması ya da olayların yaşamış kişilerin adları etrafında meydana gelmesi bakımından destan niteliği taşırlar. Olayların olağanüstülükleri bakımından, masal ve efsane öğeleriyle süslenmiş olmaları yönünden ise menkıbe özelliklerine sahiptirler.
Istanbul University - DergiPark, 2022
Ayşe ATAMAN * İncelenen eser oldukça ilginç bir konuda, yazarın ifadesiyle "Bir harfin izinin yaklaşık yirmi yıl boyunca sürülmesi" sonucu ortaya çıkmıştır. Her eserin ortaya çıkmasının nedenleri vardır. Bu eserin ortaya
Duygu ve düşüncelerin sanat yoluyla ifade edilmesi ile başlayan süreçte, siyasi olaylara verilen tepkilerin de resmedildiği görülmüştür. Özellikle de- mokrasi söylemiyle hareketlenen dönemlerde öne çıkan ressamlar, günümüz- de de önemini koruyan eserler üretmişlerdir. Bu araştırmada sanat tarihinde öne çıkan beş eser seçilerek Edmund Burke Feldman’ın geliştirdiği ve Prof. Dr. Nihat Boydaş’ın yayınlarında yer verdiği pedagojik eleştiri yöntemiyle analiz edilmiştir. Eleştiri sürecinde, sanatçıların yaşadıkları dönemdeki de- mokratik süreç, sanatçıların çağdaşlarıyla farkları, sanatçıların eleştirel eser üretmesini sağlayan faktörler, eserlerde kullanılan dil ve gizlenen mesajlar analiz edilmiştir. Elde edilen bilgiler doğrultusunda sanatın siyasetteki öne- mi, sanatçıların demokratik süreçte üstlendikleri misyon ve sorumluluklar ve sanatçıların günümüz modern topluma katkıları tartışılmıştır. Araştırma sonucunda bu tartışmalar ışığında önerilere yer verilmiştir.
Kültür: Üç Aylık Kültür Sanat Araştırma Dergisi, 2009
Kadın evliyalarla ilgili bir çalışmadır. Salih Saim'in Muhadderât-ı Evliyâ adlı eserini esas almaktadır.
Harranlı Şair Ya‘kûb el-Mencinîkî ve Şiirleri, 2018
Özet: Hicri 554 ile 626 yılları arasında yaşayan Ya‘kûb el-Mencinîkî Harranlıdır. Kaynaklarda “el- Harrânî” nisbesiyle anılmıştır. el-Mencinîkî, mancınık yapımıyla uğraşmıştır. Bu yüzden “el- Mencinîkî” nisbesini almıştır. Silahlara ve silah üretimine merak sarmıştır. Savunma ve savaş stra- tejileri ile yönetim alanlarına da ilgi gösteren el-Mencinîkî, bu alanda ‘Umdetu’s-Sâlik fî Siyâseti’l- Memâlik adlı bir eser yazmıştır. el-Mencinîkî aynı zamanda bir şairdir. Halife, emir ve vezirleri met- heden şiirler yazmıştır. Onun şiirlerini bir araya topladığı Meğâni’l-Me‘ânî adlı bir divanı vardır. Şi- irlerinde istiare, teşbih ve kinaye gibi söz sanatlarını kullanan el-Mencinîkî, farklı konularla ilgili şi- irler yazmıştır. Bu çalışmada Ya‘kûb el-Mencinîkî’nin şairliği ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Ya‘kûb el-Mencinîkî, Harran, şiir, şair, mancınık.
Bu yayında, İstanbul’un Alevilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerindeki Alevi gençlerin, siyasi algı, davranış ve hareketliliklerine odaklanıyor. İki ana bölümden oluşan raporun ilk bölümünde, kentsel Aleviliğin dönüşümü, Alevi yurttaşların talepleri, tarif ettikleri sorunlar, maruz kaldıklarını ifade ettikleri ayrımcılıklar, yazarın önceki çalışmaları ve araştırma sahasından elde edilen verilere dayanarak ele alınıyor. Raporun ikinci bölümünde, araştırma sahası kapsamında görüşülen gençlerin, Alevi kimliğiyle etkileşimleri, ilişkileri, bu ilişkilerin gerilim noktaları ve genel olarak kimlik arayışları ele alınıyor; mahalle yaşamları, siyasi sorunlar ve partiler hakkındaki algı ve yaklaşımları, siyasete katılım halleri ve yolları aktarılıyor. Son olarak, araştırmanın işaret ettiği temel çıkarımlara ve önerilere yer veriliyor.
2014
Uluslararası insan hakları hukuku belgelerinin tamamlayıcılıkları ve birbirlerine etkileri düşünüldüğünde mültecilere ilişkin bir sözleşmenin bulunmasına rağmen, bu sözleşmenin çok daha ötesinde mülteci ve sığınmacıların ihtiyaç duydukları sosyal haklardan yararlanmaları mümkündür. Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme’nin amaçları ışığında uluslararası insan hakları hukuku anlaşmalarının birlikte yorumlanması, mülteci ve sığınmacılara ilişkin sosyal hak taleplerinin daha geniş bir çerçevede ileri sürülmesini beraberinde getirecektir. Sığınmacı ve mülteciler Türkiye’de sağlık, eğitim, çalışma ve barınmaya kadar birçok alanda sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Türkiye’de iltica hakkının düzenlendiği yasal düzenlemelere bakıldığında bütüncül bir mevzuatın uzunca bir süre bulunmadığı görülmektedir. 2014 yılında yürürlüğe girecek olan yabancılar kanunu bu eksikliği gidermek açısından yasal boyutta atılan adımlardan biridir. Bununla birlikte Türkiye söz konusu yasada da 1951 tarihli mülteciler hukukuna ilişkin sözleşmeye koyduğu coğrafi sınırlama çekincesini korumuştur. Türkiye’nin coğrafi sınırlamayı sürdürmesi, sığınmacı ve mültecilerin karşılaştıkları sorunların çözümüne yönelik bir hizmetler ağının oluşmamasına, hizmetlerin sürdürülebilir olmaktan uzak olmasına yol açmıştır. Türkiye’de sığınmacı ve mültecilere yönelik bu grubun sahip olduğu haklar bağlamında bütünlüklü bir uygulama ve hizmetler ağı sistemi oluşturulmalıdır. Yapılması gereken Türkiye örneğinde, mültecilere ve sığınmacılara ilişkin belli başlı sosyal hakların en azından asgari düzeyde sürdürebilirliğini sağlayacak yasal düzenlemelerin ve idari etkinliğin oluşturulmasıdır. Bu yaklaşımdaki ana esas mültecilerin hak özneleri olarak değerlendirilmeleri olmalıdır. Anahtar Sözcükler: Mülteciler ve Sığınmacılar, Uluslararası İnsan Hakları Hukuku, Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
THE NATURE OF FAITH (İMAN) AND THE EVOLU TIONARY STAGES ABSTRACT The human which has a limited and incomplete creation in all respects, feels the need to improve himself from spiritual and material aspects. The faith which will provide the greatest contribution to the spiritual aspects of human evolution. At this point people are curious about the nature of faith. What is faith, how do people believe, can we speak of a degree in faith? Search for answers to these questions, in this article Keywords: God, people, faith, piety (takvâ), goodness (ihsan), imitating, arbitration (tahkîk).
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.