Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
22 pages
1 file
Özet Tahtacılar, Alevi-Türkmen zümrelerinden biridir. Yakın zamana kadar ormanlık alanlarda ağaç işçiliğiyle geçimlerini sağlamış kapalı bir topluluktur. Ancak Cumhuriyetin ilanından sonra kapılarını dış dünyaya açmaya, konar-göçer yaşam tarzından yerleşik hayata geçmeye başlamışlardır. Yerleşik düzende eğitime önem verilmesi ve kültürel hayattaki değişimler Tahtacıları da etkilemiş ve kendilerine daha farklı meslekler edinmeye başlamışlardır. Bugün orman işlerinde çalışanlarının sayısı oldukça azalmıştır. Bu makalede Tahtacıların kökeni ve tarihi, bağlı bulundukları ocaklar ve Türkiye genelinde dağılım alanları üzerinde durulmuştur. Çalışmada öncelikle Tahtacıların kökeniyle ilgili öne sürülen görüşlere değinilmiş, ardından topluluğun köken ve tarihi konusu açıklanmıştır. Daha sonra Tahtacıların bağlı bulunduğu " Yanyatır Ocağı " ile " Hacı Emirli Ocağı " hakkında bilgi verilmiştir. Her iki ocakzâdenin bugün nerelerde dedelik yaptığı konusuna değinilmiştir. Makalenin son bölümünde ise Tahtacıların bugünkü yaşadığı yerler tanıtılmıştır. Konuyla ilgili daha önceki çalışmalar, topluluğun hangi illerde yaşadığını ortaya çıkartmıştır. Ancak bu bilgilerin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü bazı kaynaklarda isimleri sıralanan mahalle ve köylerde, bugün Tahtacıların yaşamadığı ya da kimi yerlerin isim değiştirdiği tespit edilmiştir. Bu bilg-ilerin güncellenmesi, Tahtacı oymaklarının belirlenmesi ve bu oymakların dini inanışlarının, örf ve âdetlerinin ortaya çıkartılması açısından önemlidir. Bu makalede sözlü kaynaklar yardımıyla Adana, Antalya, Aydın, Balıkesir, Burdur, Çanakkale, Denizli, Gaziantep, Ispar-ta, İzmir, Manisa, Muğla illerinde birçok yerleşim birimi tespit edilmiştir. Bu bilgiler saha çalışmalarında da araştırmacılara büyük kolaylık sağlayacaktır. Abstract Tahtacis are one of Alewi-Turkmen classes. It is a self-enclosed community which provides woodworking in forestland until recently. However, they started to open doors for external world and to live in a settled life instead of migration, after the proclamation of the Republic. Changes in cultural life and giving importance to education affected them and they started to
Doktora Tezi, 2020
Aralık 2020 KAYSERİ T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI HALAÇLAR VE TÜRKÇELERİ (Doktora Tezi) Hazırlayan Muhammet KAYA Danışman Prof. Dr. İsmail DOĞAN Aralık 2020 KAYSERİ v ÖN SÖZ Var olduğu günden bugüne tarihi süreçte ve geniş bir coğrafyaya hâkim olan Türkler boylardan oluşmuş bir bütündür. Her Türk boyu bu ailenin bir parçasıdır. Türk lehçe, şive ve ağızları alanında yoğunlaşan çalışmalar yeni çalışmalara kapı açmıştır. Bu bağlamda Türk lehçeleri içerisinde özel bir yeri olan Halaç Türkçesi ve Halaçlar Türk bilimcilerin dikkatini çekmiş ve bu alanda pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada Halaç Türklerinin yaşadıkları coğrafyayı, siyasi tarihini, menşelerini ve sosyo-kültürel hayatlarını incelemek ve özelde İran'da yaşayan Halaç Türkçesinin dil bilgisini ortaya koymak için yapılmıştır. Çalışma "Giriş, İnceleme, Kaynakça, Metin, Dizin, Ekler" başlıklarından oluşmaktadır. Giriş bölümünde öncelikle Halaç Türklerinin yaşadıkları coğrafya incelenmiştir. İran, Afganistan, Hindistan, Türkiye gibi bölgelerde yaşamış ve yaşamakta olan Halaç Türkleriyle ilgili bilgiler verilmiştir. Ardından Halaçların menşeleri ve siyasi tarihleriyle ilgili bilgi verildikten sonra sosyo-kültürel hayatları, edebiyatları ve folklorları ele alınmıştır. Bununla birlikte sahadaki kaynak kişilerden edinilen bilgilere de değinilmiştir. Ancak Halaçların yaşadıkları coğrafya, siyasi tarihi, menşeleri, sosyokültürel hayatları, edebiyatları ve folklorlarıyla ilgili yapılan araştırmalar sınırlı sayıda olduğu için özellikle bu çalışmalara sıklıkla başvurulmuştur. İnceleme bölümünde elde edilen yazılı metinler, ses kayıt ve video yöntemiyle derlenen metinler esas alınarak ağız çalışmalarındaki metotla Halaç Türkçesinin ses bilgisi (fonetik) ve şekil bilgisi (morfolojik) özellikleri gösterilmiştir. Ses bilgisi bölümünde ünlüler ve ünsüzler ele alınmıştır. Şekil bilgisi bölümü ise yapım ekleri, isim, zamir, sıfat, zarf, fiil ve edat başlıkları atlında incelenmiştir.
Özet Tahtacılar'da birden fazla erkek evlada sahip ailelerde evin en küçük oğlu haricinde diğer oğulların evlerinin baba ocağından ayrılması, bir törenle gerçekleştirilir. Bu törenler Tahtacılar arasında "ocak kazma", "ocak başı kazdırma", "ocak ayırma", "ocaktan ayrılma", "oğlan ayırma" gibi isimlerle bilinir. Bir nevi erkek evladın baba ocağından kendi ocağına göçünü, ocağını ayırmasını içinde bulundukları topluma bildirmek için düzenlenen bu törenler, aslında kurulan yeni ocağın baba ocağına bağlılığını göstermektedir. Çalışmada genel olarak "ocak ayırma" olarak tanımlayacağımız bu törenler hakkında bilgi verildikten sonra, törenlerin merkezinde yer alan ateş ile ocağın, aile ocağı ve atalar kültü ile bağlantısı ortaya koyulacaktır. Abstract The Takhtadjy families with more than one son perform a special ceremony-except for the youngest son-for the elder sons who are leaving the family home. These ceremonies are known among Takhtadjies as "ocak kazma (home digging)", "ocak başı kazdırma", "home leaving", "leaving the family home", "oğlan ayırma" (son leaving). It is a special ceremony, in a way, through which families publically announce that their sons are leaving their family home: Actually these ceremonies serve to show the strong ties of the newly established home and the family home. After giving information about what we call as "ocak ayırma (home leaving)" ceremonies in this paper, the relationships among the fire, which is at the central point of the ceremonies, and home, family home and the culture inherited from ancestors are going to be mentioned.
Selçuklu Araştırmaları Dergisi , 2021
İtil (Volga) Bulgarları hakkında bilgi veren Arapça coğrafi kaynaklar, bu bölgede yaşayan halkın hayatı ve bu insanlar hakkındaki haberleri belgeleyen ilk kaynaklardır. Bu kaynaklarda Bulgarların yurdunun İtil Nehri'nin kenarında bir yer olduğu var sayılmaktadır. Bu kaynaklar onların yaygın olduğu bölgeleri, gelenek ve göreneklerini, inançlarını, ürünlerini, sahip oldukları hayvanları, ticari ilişkilerini ve orada yaşayan diğer topluluklarla siyasi ilişkilerini bize sunmaktadırlar. Bu bilgilere o bölgeyi ziyaret etmeyi başaran seyyah ve coğrafyacılar aracılığı ile ulaşılmıştır. İbn Fadlan, Gırnatî ve İbn Battuta gibi bazı seyyah ve coğrafyacılar Bulgarlara ait kişisel izlenimlerini yazmış oldukları notlar ile aktardılar. Bu seyyah ve coğrafyacıların bir kısmı bu bilgileri aynı zamanda Müslüman tüccarlar ve Müslüman ülkelerle bağlantısı olan Bulgar tüccarlarından topladılar. Arap coğrafyacı ve seyyahların aktardığı bu nadir kayıtlar, daha önce herhangi bir dilde kaynak bulunmayan bu uzak ülke hakkında bize özet ama değerli bilgiler vermektedir. Bu nedenle, Arapça kaynaklar ve zaman içinde emsal olan Rus kaynakları, İtil Bulgarlarının coğrafyası ve etnografyasını ilk ortaya çıkaran kaynaklar olarak kabul edilmiştir.
Klasik düĢünce, çalıĢma ve özel mülkiyete odaklı bir insan hakları söylemine sahiptir. Bahsedilen haklar ise "doğa yasaları" çerçevesinde korunmaya alınmıĢtır diyebiliriz. Doğa yasalarında bir yandan "çalıĢma"nın doğal bir gereklilik olduğuna vurgu yapılırken, öte yandan yaratılan değere çalıĢan kiĢinin sahip olması için de "mülkiyet hakkının" kutsallığının altı çizilmektedir. Bir baĢka deyiĢle çalıĢma özgürlüğü mülkiyet sahipliğiyle beraber düĢünülmektedir. Artı-değere sahip olacak kiĢinin mülkiyet sahibi olması örneğin Bastiat'da veya de Nemours'da ön Ģart olarak görülmektedir. Daha sonra doğa yasalarının idari açıdan düzenlenmeleri çok tartıĢmalara neden olmuĢtur. TartıĢılan konu, hangi siyasal yapının daha iyi doğa yasalarından türetilen özgürlükleri ve insan haklarını koruduğudur. Mesela Bastiat'nın Cumhuriyetçiler ve Rousseau tartıĢması bu minval üzerinedir. Bu uzun meseleye burada değinmeyeceğiz. Bu çalıĢmada ele alacağımız konu klasik düĢünürlerin ötesinde özel olarak Tocqueville'i ve onun da ötesinde yazarın "Cezayir raporları"nı ele alarak bu düĢünürün eserlerinde doğa yasalarına dayandırdığı çalıĢma ve mülkiyet paradigmalarını ve sonuçlarını eleĢtirmemiz olacaktır. ÇalıĢmanın ilk bölümü doğa yasalarına dayanan çalıĢma ve mülkiyet üzerine klasik düĢünürlerin tanımlamaları ve dayandırdıkları değerler sistemini açıklarken, ikinci bölümde ise aynı yazarların ve özellikle Tocqueville'in savuna geldiği tüm değerlerin taban tabana zıt uygulamaları ve zıt söylemleri olacaktır. Ġkinci bölüm aynı zamanda Tocqueville'in Cezayir raporlarının bir incelemesini de kapsayacaktır. Bu raporlardan hareketle çalıĢma, Tocqueville'in insan ve sefalet tanımlarında değiĢik zaman ve süreçlerdeki gözlemlerinde farklılıkların olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır.
Malazgirt meydan savaşı gibi Türk tarihinin en önemli savaşlarından birini yapan Selçuklular, bu savaşları nasıl ve ne şekilde zafere çevirdiler? Bu savaşlarda ne gibi taktik ve stratejiler uyguladılar. Onlar atalarından kalan bu savaş taktiklerinin yanı sıra hangi uygulamaları kullandılar? İşte bu başlık altında Selçukluların, Türklerin çok erken dönemlerinden itibaren keşfettikleri bu savaş taktiklerini, uygulamalarını, savaş stratejilerini, psikolojik baskı ve yanıltma taktiklerini müstakil başlıklar altında göreceğiz. Bu makalede Selçukluların karşılarında ne kadar devasa ordular olursa olsun veya sayıca kendileri ne kadar az olurlarsa olsunlar insan zihninin sınırlarını zorlayacak derecede pek çok hamleler yaptıklarını ve bu hamlelerin adımlarını uygularken ustaca ve sanki üzerinde defalarca çalışılmış ve tatbikat yapmış gibi taktiğin tüm safhalarını harfiyen yerine getirdiklerini göreceğiz. Selçuklular bir yandan çok zekice yapılan taktik ve stratejileri ortaya koyarken diğer yandan gayri Müslime bile adaletli ve dini hükümlerinin dışına çıkmayan bir Müslüman-Türk ordusu portresi ortaya koyuyor.
2018
Balkan yarimadasi etnik, dilbilim, dinsel acidan dunyanin en karmasik bolgelerindendir. Bu cografyadaki ilginc etnik gruplardan biri de Ulah (Karakacan)’ lardir. 1950 ‘li yillara kadar yari gocebe halinde yasayan Ulahlarin gecim kaynagini hayvancilik olusturmustur. Balkanlara komunist rejimin gelmesiyle hayvanlarina el konulan ve yerlesik hayata gecen Ulahlar,bugun agirlikli olarak Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya ve Romanya sinirlari icinde yasamaktadir. Ulahlarin kokeni tam olarak bilinmemekle birlikte Romalilastirilmis kolonilerin soyundan geldiklerine inanilmaktadir. Dilbilimcilerin yaptiklari arastirmalara gore Ulah ve Rumen dillerinin ayni Latince temelli dilden turedigi tespit edilmistir. Turkcenin tarihsel surec icinde en fazla etkiledigi diller Balkan cografyasinda yer almaktadir. Turkcenin, Balkan dillerine etkisiyle alakali bircok incelenme yapilmasina ragmen kucuk etnik gruplar uzerindeki etkisi yeterli arastirilmamistir. Balkan cografyasinda ozel bir oneme sahip olan Ulahlar (Karakacanlar) ve dilleri Turkcenin etkisine maruz kalmis ve binlerce Turkce kelimenin yaninda atasozu, deyim, Turkce ekler ve fiiller almistir. biligica<bilezik, binae< bina, cacac<kacak, cacamac<kacamak, direc<direk, dirvis<dervis, elbete<elbette, filan<filan, elbete<elbette, yera<yara, yama<yama, gule<gulle, halva<helva, ibric<ibrik, ikindie<ikindi kelimeleri; “ala bin bereket versin”, “ala kerim”, “cacir keif”, “dur bakalim” gibi deyimve atasozleri, artirisire<arttirmak, cabardisire<kabarmak, docunisire<dokunmak, surdisire<surmek fiilleri; -ci (ci), -li,-lik ekleri: ibrikcu<ibrikci, batakci<batakci, hairli<hayirli, nisanli<nisanli Ulahlarin dilinde gorulmektedir. Bu calismada Ulahlarin (Karakacanlar) dillerindeki Turkce kelimeler, gramer unsurlari, atasozu ve deyimler ornekleriyle incelenecektir.
Günümüze kadar yapılan araştırmalarda, Hamidoğulları Beyliği’nin isim babası olan Hamid Bey’in menşei, bölgeye nereden geldiği ve siyasi faaliyetleri hakkında verilen bilgiler hem kısıtlı ve hem de biraz müphemdir. Bu çalışmada Hamid Bey’in menşei, Kayseri ve Tokat’ta cami ve türbesi bulunan Sultan Alaüddin Keykûbâd’ın melikü’z-züemâsı Ebu’l-Kasım bin Ali et-Tûsî olduğu, kendisinin de Tokat’ta üç kardeş saltanatını simgeleyen bir köprü bina ettirdiği tesbitinden hareketle Harzemşahlara kadar kesin olarak dayandırılmıştır. Çalışmada ayrıca Hamid Bey’in Baba İlyas bin Ali el-Horasanî ve Malkoçoğulları ile olması muhtemelaile bağları üzerinde de durulmuştur. Bunu yaparken vakıf belgeleri esas alınmış, bu anlamda aynı ailenin iki ayrı kolu olan Hamidoğulları ve Tekeoğulları’nın vakıfları da detaylıca irdelenmiştir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Amasya üniversitesi, Sosyal Bilimler Arastirmalari II , 2024
KURMANCAN DATKA ANISINA TÜRKİYE VE TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI-IV, Edt. Yunus Emre Tansü, İKSAD Yayını, Gaziantep, 2020
Aydın M. Otoklav Fiziği ve Standartları, 2009, Azim matbası, Antalya , 2009
1. ULUSLARARASI DEMOKRASİ SEMPOZYUMU: DARBELER VE TEPKİLER E-KİTABI, 31 ARALIK, 2016
İslam Tarih Usulü ve Kaynakları, 2023